Radium ve Dirilik Otuz beş yıl var bir köşeye bırakıl - mış bir hangar içinde, düzcesi yağmur lara açık, kötü bir demir soba nan bir barakada Piyer ve Mari fizik bilgisine ölmez bir san salan bir buyu (keşif) ya erdiler. Elde ne man- gır vardı, ne de bel bağlayacak bir mut... Ama öngü kişilerdi ha... Durma- dılar, yılmadılar, çalıştılar, çabaladı- er. Elde etikleri arr Bu öyle bir n l ma içinde o kadar , benzersiz ira (hassa) erebiliyordu. Karışmış olduğu çinde bile pırıl pırıl parlıyor - rı koca iki bilgin, her akşam yemekten sonra laboratuvarlarına gi- derler, herkes tazelenen ve artar bir tatlı parıltıya ba ri gibi, karanlıklar i- çinde asılmış gibi parlayan ışık. yer ve Mari, Küri bugün kaybol- dular, Piyer 1907 de bir kamyon al - tında parçalanarak öldü. Mari de çok olmadı, ölüm uykusuna daldı. Onlar gittiler, ogelik (deha) lerini birleşti - ren parlak ergene (maden) acunda bengisel (ebedi) bir armağan olarak kaldı, Radium'un bulunmasile fizikte, şimi- de ne değişiklikler oldu? Eeten (mad- de) in kuruluşu üstündeki klâsik ba- kışları ne yöne çevirdi? Atomun içine kadar girerek ondan.bir yeni bilginin nasıl doğduğunu ve gün geçtikçe bu bilginin ilerileyerek İren Küri'nin adı nı nasıl parlatmakta olduğunu buradı sayıp dökmek bize gerekmez Burada, radiumun biyolojideki ya- rarlığını söylemek istiyorum. Radium meydana çıkınca ilk iş onun diri göv- de üzerinde ne yaptığını anlamak oldu. Piyer Küri kendi kolunu ç sant radiuma gösterdi. Kolda şimdi rady: dermit dediğimiz yanıklar oldu. Türlü türlü denekler yapıldı. Kısaca söylüyo rum, bu deneklerden anlaşıldı ki radi- um gövde örgülerini kuran (höcre) lerin en ziyade hızla © üreyenlerini bozu - yor. Kromozenlar gibi Bu deneklere bakarak radiumu be- lik (silâh) olarak kullandılar, İlk ön ce lâpüslüleri sonradan © kanserlileri radiuma tuttular. Yararlığı görüldi Kanser örgüsü hızla çoğalan teze bir örgü üstünde yerleşiyor. Radium ışığı da © taze örgüler üzerine, onlarm yan larındaki buzansel (tabii) örgülerden artık dokunuyor, onları yok ediyor. Eksiği kalmamıştır denemez. Ger - çek, radium her yerde kanseri yakıp yıkmıyor, kökünden fırlatıp atmıyor, ama, bıçakla kaldrılan kanserin yerle- ri üzerinde radium ışıkları gezdi bir daha tepmiyor. Bu yönden İ; belik oluyor. Radiwmun hekimlikte kullanıldığı lan (meydan) genişliyor, daha şimdi den fibrom gibi kötü olmayan ur! bir çok deri sayrulukları hep radiuma tatuluyor. Pratik alan dışında radium biyolo- jide çok geniş olarak kullanılıyor. L dokunan yerleri alan talan etti buzansel olmayan kurumların nasıl ya yılıp kurulduğunu anlamak için bay- van yavruları henüz belirirken onları radisma göstererek üreyip türemeleri- ni durduruyorlar. Uzun uzadıya radiuma gösterilen bir fare veya su kurbağasının tohumu do- ğurucu karakterini kaybediyor, yalnız dişinin yumurtasına sokulabiliyor. Ve sokulduktan sonra yumurtacık büyü- meye başlıyor. Erkek tohumun kromo- | zomları radium tesiri ile bozulduğu i- çin yumurtacık kendi kromozomları ile büyüyor. Ve içine erkek tohumu sokul- muş olduğu halde ilkah parthenogener ile oluyor. Çıkan kurbağa tırtıllarında yalnız analarının kromozomları bulun- duğu için buzansel tırtıllarından daha az kromozom taşıyorlar. | Sirke sinekleri radium ışığına tutul- | muş, bunların yavrularının kimisinin gözleri beyaz, gövdeleri k; kimisinin kanatl. çıkıyordu. Bütün tanıdıkları elleri- ne birer kürek geçirmişler ve bu ka- zanm etrafına dizilmişlerdi. Bazan kaynayan katran onu yukarı fırla- tayor, bazan bir kürek bir tarafıma takılıp çekiyordu. Dışardakiler ise her çıkışında tepesine bir kürek vu rup onu tekrar katranlara daldırı- yorlardı. Yanıyordu. Bu azaba nasıl tahammül edile- bilirdi? Bir defa daha bir küreğe tesadüf edip katran sathına çıkınca hemen kazanın kenarma tutundu. Bu sefer ilk küreği Refika hanım indirmişti. Arkasından Abidin Bey yetişti nun küreğinde üzü i ala- rınm cetvelleri pırlantalarla işlen. mişti. Calibenin her tarafıma türlü türlü erkek resimleri yapıştırılmış bir küreği kaldırdığını görünce acı acı güldü. Anası göz yaşları dökü- konudur, Hem de çok verimli bir ko- Blu... Radium bulunduktan sonra yapılmış İşte bir tanesi! bir nesnedir. Kanı soğuk hayvanlardan, sözgelişi, alalım | $u veya kara kurbağasmı, Bunların yüz rekleri gövdelerinden — çıkarıldıktan sonra da durmaz vurur, Ve içinden uy gun düzülmüş bir örvık (mayi) nesne ardı arası kesilmeksizin, geçirilirse yü- yeğin vurması bir hayli sürer, Bu fizyo- lojik cıvık nesnenin içinde kloropot. um bulanur. Bu kloropotasium olmaz | sa yürek hemencecik durur. Bunun ye- rine kalpten geçirilen fiziyolojik suyun içine saçan her hangi bir vdenin dışında duran inin durmayıp teprendi- ği görülmektedir. Bundan anlaşılıyor ki potasium'un yüreği oynatmak gücü, kendisindeki radioaktivite hasasmdan ileri geliyor. aktivite doğ- rudan doğruya tesir etmiyor, yüreğin etlerini gıcıklayıcı bir eteni hormonları canlandırıyor. — Bu denekler kursak (mide) üzerinde de yayılmış olduğ gibi radicactivitenin kursağa da yü - Öyle görünüyor ki rady rekte olduğu gibi tesir ettiği görülmüş tür, Dirilik bilgisi (Bioloji) nin radizma ne denlu borçlu olduğu bu iki örnek te gösterir. Karı ile kocanın elele vererek ortaya çıkardıkları bu bulgu (keşif) onların umduklarından öteleri aştı. Fi- zik alanından biolojiye geçti. Hep ulu bulgular böyle değil midir? Göz alım- ları geniş olur. - * Bu sözleri onların yüce angılarını (hatıra) saygı ile anmak için yazdım. Onların ikisi de büyüktü. O denlu ki biribirinden ayrıt edilemez. İkisi de eşi bulunmaz bilginlerdi. İkisinin de yaratı <ı öğelikleri (dehâ) vardı. Ve ikisi de bengisel (ebedi) olmayan nesnelere karşı yüzçevirmişlerd ine gözlerini dikmişlerdi. Oraya er- diler ve ölmezler ü Tanrı yarılgasın, de... Dr. Rusçuklu Hakkı ÜZEL TEŞEKKÜR Türk musikisinin yorulmaz bir e mekdarı olan sevgili aile reisimiz Ali Rifat Çagatay'ın hepimizi derin ke - derlere düşüren ölümü, dolayısile, baş ta kadirşinas valimiz Bay Muhittin ve muavinleri, Konservatuvar müdürü ve meslekdaşları, Fenerbahçe spor kli bü olmak üzere cenaze merasimine fi- len ve kalben iştirak eden muhterem zevatın cümlesine kederli mizi mülleri « bütün samimiyetile şükranları - Muzı sunarız. Nimet — Cafer ——— Kurban kesecek vatandaşlara! Memleketimizin hava müdafatı- sna çalışan Tayyare Cemiyetine; düşkünlerin yardımına her an ko- şan Hilâliahmer Cemiyetine; kim- sesiz çocuklara şefkatle bakan Hi- mayeietfal Cemiyetine; çok hayırlı bir yardımda bulunmuş © olmak i- çin: Kurbanmnızı veya © parasını Tayyare Cemiyetine niz. Kurban kestiğiniz takdirde: De isini, her halde barsağile birlikte Tayyare Cemiyetine veri; Bu milli ve vatani vazifenin lâ. yakile ifası için âzami yardımda bulunacağınızdan eminiz. teberrü edi- Müsilit.: Nazmi Şehab yordu. ve elindeki kürek yumuşak bir ipekli yorgana sarılmıştı acrt- mayordu. Fakat oda durmadan vu- ruyordu. Ve.... vurdular, durmadan vurdu | lar, hepsi, yılanlı, adamı da, güve: | nin karakolunun çavuşu da, yeşil gözlü İsmet te, hiç acımadan, kıya | sıya vurdular, Bırakmadı; daha doğrusu bıra- kamadı. Sıcaktan bembeyaz kesil. miş olan kazanın kenarına avuçla- yı pası yapışmışsa öyle kalıvermiş, i. Kızmışlardı. Hmurdanarak küf- | rederek hep birden üzerine üşüşüp | omuzlarından bastırmağa başladı. | ar, Ve biri... Calibe.. dibi tutmuş bir tencereyi kazır gibi küreğinin | keskin bir tarafını elile kazanın a- rasıma sokmağa çalışıyordu. Nihayet... dayanamadı. Elleri kurtuldu. | Bu tuvalet bana altmış liraya çıkacak. “larmış, kasap | rından, bacaklarından yakalamış- İ yip sarsıyorlar, itip kakıyorlardı. İ kafası yastığın altında debelenip Ee yerme ar, gr mi Herşeyin yolu var — Bu hesabı bir iyi yapmak lâzım. Kocam bu parayı vermek istemiyor. Şimdilik dursun, diyor, Buhrandan, iş İerin daha açılmadığından, daha bi mem aklımın ermediği birçok şeylerden bah- sediyor. Halbuki ben de kafama koy- dum, bu elbiseyi yaptıracağım. Yaptı- racağım ama, parayı na Hem bu para bir ay içinde elime geç. meli. Düşünüyorum, o mutpak masrafi na şöyle hafiften zam yapsam, Cemi- lin nerden haberi olacak? Ete meselâ | yirmi kuruş ilâve etmeli, Et ba finte da- yanır. Günde iki kilodan ayda on Xi ki- lo eder, eh, sebzelere o nisbette bır on lira da öra- erden bulmalı? sim tarhederim, meselâ olur, bari annem şu el- bisenin parasını versey . Güya çok masraf im, Halbuki onlar bunu an- Senede on beş bin lira gelir den terbiye gör, yetiş, sonra se“ nede altın lira gelirli bir izdivaca at Yalnız o elbisesi, eksikler mi, bir li Yapıp yazsam, yekün kimbilir ne tuta ? Annem olsun, babam olsun, bu ih tiyaclarıma hiç aldırış etmiyorlar da, a- rada bir ne zaman çocuğumuz olacak di- ye sorup durüyorlar. Sanki çocuğumuz dünyaya gelirse, onun hiç masrafı ol. mayacak. Babamdan para istediğim za- man, hayata ayda sekiz lira maaşla atıl. dığından bahseder. Sekiz lira ile 'karı ko- cn ah ünsi, bö gili geşiyimlermii Gi sonra çalışmışlar, kazanmışlar, servet yapmışlar... Demek ki ayda sekiz (a | onlara yetişiyormuş. Gencliklerinde ou para yetişti ise, gimdi haydi haydi... Bu kadar para ellerinde sıkı sıkı ne diye tür tarlar anlamam, Altmış liralık elbise göz lerinde dağ gibi büyüyor. Fakat hesaplarımda da ama uzakla- ra gittim. Bereket versin, kocam çarşı pazar fiatlerinden anlamaz. Biz bugün- den itibaren mutpağa girecek yiyecek» lere oktrova tarhedelim; küçük hanı mın tuvalet oktrova. Bir ay sonra, — Kocacığım, işte bir aylık masra- frmiz... İstersen, şöyle bir göz at. Cemil listeye baktı. İçinden çıkılır gibi değil: — Maşallah, dedi, epey terakki edi» orsun. Ben senin tutumlu kadın olaca- ğını zaten evvelden kestirmiştim. Bak, teforruatına kadar hesap etmişsin. Cemil bir de yeküna baktı. Kaşları çatıldı, Bayan, dedi, ben — hayafı ucuzladı zannediyordum ama, bu listeye bakılr- pek öyle değil, Yüz otuz lira, on beş kuruş mutfak masrafı olur mu? Son: bu ay ö kadar davetlimiz misafirimiz, olmadı. Allah allah, biz bu kadar pi- lâv yedik mi bu ay? Amma,da'pirini gitmiş ha. — Canım, her zamanki masraf işte. Bazen beş eksik, bazan beş yukarı olu» yor. — Orası öyle.. — Sonra et ne pahalandı öyle? mez- bahada kilo üzerinden mi resim alıyor. lediyar. i cicim, uzatma... bilir- böyle şeylere aklım'er- Peki, pet sin ki, benim mez. Cemil cüzdanına davrandı. Yüz ©- tuz lira, on beş kuruşu verdi — Al yavrum, dedi, paran tamam... Hesabımı temiz tuttuğun için seni teb- rik ederim — Ne yapayım, ben de kusursuz iş yapmağı severim. — Yamansın val Genç kadın, yaptığ işten hiç bir piş“ manlk duymuyordu. En nihayet, o ka- dar özlediği ve gözlediği tuvalete ka- vuşmuştu. Prova üstüne prova... Ay sonunda yeni tuvaletile birden kocasınm karşısına çıktı.: — Cemil bak, yeni elbisemi nasıl buldun? — Son derece şık... şık ama hesap pusulası da o kadar tuzlu olacak zan- nederim. Siz kadınlar bu dar zaman- larda elinizi biraz sıkı tutmasını ne- Bir ölüm korkusile avazı çıktığı | kadar bağırarak tekrar katranlara daldı... Jandarma, hancı hancımın çıra- ği ve iki yolcu, omuzlarındağı, kolla lar, onu alabildiklerine dürtükle- Ve o, yüzükoyun uzandığı şilteye iki yanından tırnaklarını geçirmiş, duruyordu, — Eeeeh! Uyan be birader.. — Bune uyku yahu! — Uyansan a be.. — Kimbilir ne zamandanberi uykusuzdu zavallı. Kan ter içinde idi, Gözlerini ya- vaş yavaş açtı. Kafası yastığın al: tında olduğu için bir şey göremi- yordu. Sesleri işitince kulaklarına inanamadı; âdeta korkarak doğ- ruldu. Jandarma; — Geç kalıyoruz... Sıcaklar ba- sarsa ne yaparız? — diye söyleni- yordu — Haydi yıka yüzünü. Sol elinin tersile alnını bastırdı: — Rüya... ne kâbustu bu... Kâbus... Evet bir kâbus geçir. Fakat hayatı ve içinde yaşa- dığı hakikatler bundan'başka ve- | | lek insan kafasının İ virmekle tasarladığını İ sonra, daha iyi anladım. —Yiarik İ den veya betondan bir köprünün Makine ve insan... Ziyaeddin Said adlı tanımadığım bir baydan, geçende bir mektup aldım. Beni, ve birkaç gazeteci ar- kadaşı, Karaköyde açtığı büro ma- kineleri sergisine çağırıyordu. Sergi, bürolarda kullanılan yazı ve hesap makineleri ile doldürul- muslu, Burada, bize gösterilen makine. ler arasında, öyleleri var ki, en iş- yarım saat başaramıyacağı sayıları, bir ç da, göz açıp knpayıncaya kadar hesaplıyor. Altı yedi evli (haneli) rakamları, küçük bir el dokunması | rip çıkarıyor, yahut çabucak enilen parçalara ayırıyor. kendiliğinden gösteren bu makine. ler, yismi yüzüncü yılın son buluş- ları 'çinde, kuşku yok ki, en yarar- kısı... Milyonlara varan rakamlar, sanki düşünceleri ve anlayışları varmış gibi makineyi şöyle bir çe- | esabı önü- e getiriyorlar. On yaşında bir çoc yu makinenin başına geti | rin: Size en çetin üreme (faizi) ve | sskonto hesaplarını yürütsün. İyi işliyen makine yanında, insan gücünün ne kadar solda sıfır hal- dığını, Bu makineleri gördükten nüz Salâhaddin GÜNGÖR seden taşıyor. Durup dururken bir mas- raf kapısı daha açmağa lüzum varmıy- dı ya, Genç kadın dinledi, dinledi. En ni- hayet dedi ki: — Peki ama Cemil, bir ağzını açtın, söyledin, söyledin, maliye vekili olsan, mecliste bu kadar söyleyemezdin. Bir defa masraf kapısı açtın diyorsun, Sen den para isteyen var mr? — Allah Allah, bu elbise bedava mı geldi? Efendim, ben ucuz bir terzi bul- . Bu elbise yirmi liraya çıktı. Ken- di tasarruf ettiğim paramdan verdim. Senden bir şey istemi i Cemilin içi ferahladr. — Yok canım,.. — Vallahi... — Oyle ise o yirmi lirayı ben sana hediye ederim. Dolaptaki paran eksik kalmasın. SEM Hayat Sigorlalarınızı Galatada Kaza Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılek lerin öz türkçe mukahillerini yazarak yeklimi iniz ve keserek » gönderiniz. kura veriyaraz * ma kadardır i doğru halledenler ara çekiyor ve kazananlara hediyeler Müddeti Pazar Yeni bilmecemiz 3456171 9)911 i günü akan SOLDAN SAĞA si 4, Millet 4 3, Yumuşak Çek değil 2. rakam d, Nota 2 Nota 2, Cet 3. Beçak kılıfı 3, Halk 4, Ab 2, Lahim 2, Sin 3, Meclis 8. Büyük 3, Tekdir 4 Dakik 2. Tevem, syn batında 4 değil 4, YUKARDAN AŞAĞI İkmal 7, Sonuna iki harfli bir hece ge linee koyunun yavrusu olur 2. Rabıt edatı 2, ik 2, Vakit 5, yi 4 Beyaz 2, Damen 4. Uzak midas 2. Akıl 2, Beyaz 2. YENİ NEŞRİYAT. Ülkü Ülkü'nün 25 inci sayısı — çıkmıştır. Ülkü bu sayısile 3 üncü yılma girmek - tedir. Yeni Türk mecmuası İstanbul Halkevi tarafından peşre - dilmekte olan Yeni Türk mecmuası şubat nüshası güzel ve zengin yazılarla intişar etmiştir. Okuyucularımıza tav - ederiz. Otomobil ve Ünyon Hanında Kâin UNYON SIGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigortâ yaptırmayınız. Telefon : çok farklı bir şey miydi sanki? Her | tesadüften bir çelme yememiş miy- | di? Her karşılaştığı insan, onubir | evvelkinden daha korkunç bir çık- maza sokmamış mıydı? Ve her çel- mede biraz daha sersemleyen kafa- sile bu çıkmazları tıkayan düğüm- leri beyhude yere çözmeğe çalış- mayor muydu? Hayat önünde, kara kayalarda çal kanıp köpüren azgın bir Fırat gibi her saniye biraz daha zorlu biraz daha coşkun akarken o ne yapı- yordu? Karşısına geçmiş, tirtir te- pinerek bu akışı anlamamakta 18- rar ediyordu, Fakat bu azgın akış nizamına uymak istemeyeni de u- yanların yanına katıp sürüklüyor- du işte... Hem de tepetaklak ede- rek, kâh bir kıyısındaki bir ağacın gövdesine çarpıp kolunu kırara kâh üstüne kurulmuş taştan, demir- bir ayağına vurup kafasını patla- tarak... | Ve tesadüflerin, hâdiselerin ana- forunda bir karpuz kabuğu kadar bile ehemmiyet verilmeden sürük- lenen sürgün gözlerini oğalayarak ayağa kalkınca yüzünü yıkamağa lüzum görmedi. Diyarıbekir... Elâziz yolunun ulaştığı kapıdan, dünyanın en dar sokaklı şehrine 4.4888. 1609 Bugünkü program ISTANBUL « 18: Fransızca ders, 18,30: Jimnastik (baylar için) Bayan Azade. 19: Dam musikisi, plâk ile. 0: Haberler: 19,40: Bayan Halide monolog. 20: K0#” forans maarif bakanlığı namına Heybe”) ada orta mektep muallimlerinden Hay“ rettin. 20,30: Balalyak orkestrası, k# ro, 21,20: Son haberler. 21,30: Rady9 orkestrası. 22: Radyo caz ve tango ©” kestraları A, 1S m e oran ola kor la 2188 | olardan sahnele OSKOVA konser. 20.30: İh neşriyat, ZİN z Ziy GRAD, 437 Sözler. 1030, Ders, 16: Haberler. 20,30: Ül m makil, 221 SÜ s1. 23; Haberleri sal neşriyat. 21 lar, 2220: Radyo 15: Plâk, 23,25: Kahvehsne konseri Kir. PRAG, 0m. 16,55: Hafif musiki. 184 Sözler, 18,20: FİĞ 18,40; Sönler. 1850: Plük. — Sözler 18,10; Amele neşriyatı. 1920: Almanca B8 yatı — Haberler, 20,10: Plik, 20,16. Ak lite. 20,25: Yeni Çek romanıları. 21: Çek harmonisi tarafından konser, 23; Haberi” 23,15; Esperantoca meğri 1040 Khz. RENNES, 285. 20,30) dar ve gazete makaleleri. Zİ 32,15: Konser. 22,50: Reportaj Kb LELPZİG IRZ m. ve şarkıları, 211 HE berler, 21,15: Genç mesi va. 2 Spor, 22,15: Besthovenin serlerinden Hf kaman konseri, 23: H nihten sakil, Zâ: Şarkılı gece ko ESTE, ss0m. 1830: Plik komi lerana, 20,30: Yübliyas ae musikisi. 1,05: Haberler, 980 Khz. BRESLAU,3I6 19,20; Mandolin orkestrası, — $ 2) Haberler. 23,30; Pl Yarınki program ISTANBUL : 17,30: Inkilâp dersleri; Univeri# teden nakil, C. H. F, genel (| yaz” Recep Peker, 18,30: Dans o mu plâk. 19,30: Haberler. 19,40: b Rita Mahmut, şan piyano o rofakatil” 20: Trovator © operası, plâk, 20/8' Stütyo Sigan orkestrası, 21,15: Son b” berler, 21,30; Radyo orkestrası, 78*| Bayan R, T. şan ve radyo caz ve 8” go orkestrası, MAKSiM 7 Mart Perşembe Akşam! Mutad Senelik MASK RUJ BALOSU Bu akşam herkes NE İ, EZİK sinemasında Madam Buterflay'ın unutulmaz âşık çifti SİLVİA SİDNEY ve Otuz Gün filminde evvelden GARY GRANT'ı ekten (alkışlıyacaktır. temin ediniz. Fransızca sözlü Prenses Numaralı yerleri Programda: Paramount Jurnal girilir. Bu şehrin hükümet konağı, üzerindeki Arap, Acem, ve Roma istilâlarınm işaretlerini ve yazıları- nı; kesilen bir yer, genç bir insan derisinde nasıl kayboluyorsa, za. man ile tıpkı öyle belirsizleştir . miş olan bu yalçın gövdeli kapıdan tam iki yüz adım ötededir. | Eğer Mustafa Kemal Umumi harpte buraya uğramamış olsaydı ve bu surun bir tarafı onun emrile yıkılmamış bulunsaydı, yazın bu en sıcak günlerinde bu penceresiz evlerde insanlar bunalmadan nasıl yaşayabilirlerdi? Hapishane müdürü, jandarma- nın kapıcıya, kapıcının yana bu gardiyanın entarili bir ha- demeye ve onun da masasınm bir kenarına bıraktığı sevk tezkeresini ancak daireler paydos olurken zar- fından çıkarmağa tenezzül etmiş olacaktı ki, gümüş saplı bastonu - | na dayana dayana merdivenlet - den inerken bir gardiyana seslön- mişti: — Ahmet efendi... bize birini | göndermişler. Onu kovuşlara ver | me... Kapı altında yatır. Sabehleyin | alacaklar.. . | Nazmi ona yaklaşıp; — Canım bu ne demek? — diye- cek.oldu — Beni Diyarrbekire düler, Burası Diyarbekir değil mi? — Diyarbekir ama. senin içe” gil... i Ve bu espri çok hoşuma giye lacaktı ki gülerek bayıltan du. Eğer Nazmi hapishane li dan hükümet meydanma zaman onun, — Bu da ne biçim dilenci tü başı biraz tozlu, kiri kat sesi, ve hali benzemiyor. Deye söylendiğini duysayd! Kızıp köpürÜ İ ba ne yapardı? müydü; yoksa şaşar mıydı? ef Netekim ertesi sabah, erke”. bir jandarmanın önüne düşür e kasabasma yollandığı zama hiş bir şaşkınlığa tutulmuştu gl da ne demekti? Niçin ken Diyarbekirde alakoymamı! Çok çalıştı fakat muammaY* edemedi. Herhalde Diyarbekf pishanesinde bir kişilik yer?& gildi. Nihayet; — Beni siyasi mddediyori — dedi — belki bunun içip kuytu bir yere sürülüyorunm Garip bir kazâ gel Paçalarını dizlerine kadaf gi yıp sekiz on metre genişliği"... şi dereyi geçerlerken jandarnı” du: (Bitmedi) p /