MİLLİYET SALI 12 ŞUBAT 1935 Bizi niçin Tanımıyorlar? (Miliyet) in ince ve değerli muhar- riri Bay (Felek) bir kaç gün evvel, lan o gönderdiği bir yazısında m, biz Türkleri hâlâ tanıma. aydediyor. Şu sütundaki söz- yeni bir şey bildirmiyecek, fakat bildiklerimizi teyit ve muhterem (Fe lek) in mektubunu tekit edecektir . Büyük (Atatürk) ün yeniden ya- »edemi Türkiye, batı ülkeler - dir. Menfaatimiz, O kendimizi dünyaya tanıtmak, onların o borcu da bizi tanımaktır; o madem ki yükselmiş bir ulus olarak yer yüründe yaşıyor lar, Filbakika, propaganda yoktur; bu noksan bizim dır. Yalnız o şunu da söylemeliyiz ki, son yıllar içerisinde, o kadar tekrarlan- mış hâdisat vardır ki, bunların karşı - sında garplı nasıl oluyor da görmemek için gözlerine mil çekiyor, işitmemek için de kulaklarını tıkıyor, Türkiye, ikinci yaradılışmdan sonra durmayıp çalışıyor; seyyar sergiletimiz batı limanları dolaşıyor, £ gençlerimiz, okumuşlarımız, oralara g: iler tertip ediyorlar, Cihan sulhünü istediğimiz i- çin, dış işleri bakanımız, perede bir ih- ölâf çıksa, ara bulmak için onlara ko- şar. Bütün bunlar, Türkiyeyi ve Türk- leri bir az tanıtmak için / vesilelerdir. Onlar, bizi tanmmakta belki O mühmel davranıyorlar, fakat biz, kendimizi ta- mıtmakta ısrar etmeliyiz. Bunun için, vakit zayi etmeden teşkilât yapmalıyız. Sefirlerimiz, diplomatlarımız, bulunduk- ları yerlerde konferanslar verirken, be» ri taraftan bir ikinci smıf konferanıçı- farımız da, Avrupalının işçi, kâtip, cs- naf, tacirlerine hitap etmelidirler. Bu tanıttırma teşkilâtı, bizi o tanıyacakları güne kadar bütün hararetile devam et- melidir. Bir program çerçevesi | içinde galışmak zamanı çoktan gelmiştir. Şu sütunda, size geçmiş yıllara ait bir seyahat hatıramı naklederken, ba- #ımdan geçen (çirkin bir hâdiseyi de bildirmiş olacağım: 1926 yılında Şarki Afrikada (Mombaza) ya seyahat edi- yordum. İngiliz, Fransız, (Belçikalı, (Bombay) dan itibaren sekiz on gün, vapur yolculuğunu dostluk havası içeri- nde geçirmiştik. Kimse kimseye te addüm iddiasında değildi. Hepimiz Av- rupalı idik, hepimiz beyaz adam!! Dostluğumuzu (Mombaza) ya ula- şınca, karada Palas hotelinde tesit » (Minto) altın madenlerile ği olan Bay Jullaux bu ülkenin yaban- Gis değildi; birlikte vapurdan çıktık, onun yardımile gümrük işini süratle ik- mal eyledik ve iyi birer oda bulmak en- dişesile Hotle koştuk. Ardımızdan da- ha yirmi otuz seyyah akın etti. Oda bu- lamamak felâket olurdu. Çünkü bu ko- ca şehirde bir Avrupalının barnabi - leceği ancak iki Hotel mevcuttu. Me- mür telâş etmemizi, hiç birimizin açık” ta kalmıyacağını büyük bir nezaketle bildirdi. — Efendiler isimlerinizi def- terel., Bu uzun yolculuğun yorgunluğunu bu konforlu hotelde mükemmelen gide- rebilecektik. Herkes ismini, hüviyetini kaydediyordu. Sıra bana gelmişti, Ho- telci hüviyet cüzdanımı muayene e derken ben de ismimi daha deftere ya- zıp bitirmemişken onun soğuk ve yu - kardan aşağıya hitap edenlerin | sesile karşılandım: — Hotelimizde sizin için yerimiz yoktur. Burası yalnız Avrupa İılara mahsustur, demesin mi? Herke- sin gözü şimdi bana teveccüh etmişti. İttihad Türk Sigori | dün; köylüyü kurultaya sokan Ata- | - — | Propaganda işi | | Öz dilimizle | Satı kadın! Satı kadın! Saylav Satı kadın!.. Seni hem tanımayorum. Hem de gok iyi tanıyorum. Tanımadığım; Ankarada Bitik köyünün muhtarı o lan Satı kadınıdır. “Yoksa eşsiz Türk kadınının örneklerinden biri olan seni çok iyi tanıyorura. Gazetelerde okudum: o okuyup yazma öğrenmek istiyormuşsun bunun için de kendine aylıkla bir öğretici tulacakmışsın. Ey bilgisiz- iği, nice bilgililerin, bilgisine de- İmeyen yüksek alınlı Türk ka- dını!. . Sen “yazı,,yı, tarlada belledin. Bitiği de Bitik adındaki köyünde, an, Bakılsa, kendin, bizim için baş- lı barşna, bin özenle okunacak bir bitiğsin. Elden ayaktan düşmüş kocana, | gözlerinin içine bakan yoksul ço- cuklarına yüksünmeden, sızlanma- dan ana ve babalık o edişinde ne | bilgi, ne keskin bir anla. İmez bir yükseklik var. Ne mutlu sana ki, Türk kadını nın değerini sezenlerin arasına düş- türk gününe yetiştin. Her şeyi gören o gözler, ışıkları- | nı senin küçük köyünün içine de | saldı. Ve oradan, bir Satı kadın bu- lab ulusun karşısına çıkardı. Biz senin varlığında, anaç Türk kadınının erlere öğüd veren sağ- lam, sarsılmaz varlığını bulduk. Türk köylüsünün Bay kadını Satı kadın! Kurultayın kapıları sana a- çılmayıp ta, kime, o kimlere açıla- caktı? Salâhaddin GÜNGÖR —— Bu ses ve bu tavır onlarla benim a - ramda bir duvar örmüytü ben şimdi damgalanmıştım, rütbem inmişti, hep - sinden parlak, beyaz cildim kömür ka- rasına tahavül etmişti!.. Hotelcinin dü- rüşt sesi ne majik bir sestil Çantalar burada kalsın. Bir a2- dan beni almağa siz gelirsiniz, dedim, | bir otomebile atlayıp polis komiserine | koştum. Komiser talâffuzumdan bir | İngiliz olmadığımı anlayınca, — Fran- sız mısınız? Size ne gibi hizmet ede - bilirim, dedi, Başımdan geçeni anlattım. Kanun - larmızın yollu veya yolsuzluğunu ten- kit edecek değilim. Bir Türk me bir | Çinlidir, ne de bir Afrika Zencisi. Bir Türke Asyalı siniz. Şahsıma karşı yapılan çirkin ha- reketin © vakıt geçirilmeden tamirini istiyorum,, dedim. Ozür dilediler, telefonla hotel mü-- dürünü celp ve işi düzelttiler, Bu hatırayi nakletmekten maksa - dım, İngilizlerin, biz Türkleri tamıma- dıklarını ve onlara lâyık oldukları mev- kil vermediklerini anlatmak içindir. İnkilâp yapan, Avrupalı olan Tür - kiye Türkü, dünyanın her hangi bir ye rinde lâyık oldağu şerefle karşılan - malıdır. Bunun temini de büyüklerimi- zo düşer . E. H. Ustel ı Milli ta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Unyon Hanında Aceritası bulunmayan şehirl Telefon : Derhal yükler indirildi; ve millet | süt içmek illetine | tutulduğu için aşrabasını ii Kağit bir evin kapısına dayan- dı. Neşe ile koşuşmuşlardı;. fakat hayretle durakladılar. Biri; — Yahu bu evlerde £ kimseler yok.. diye bağırdı — Bir ikinci bağrış buna cevap ol- du: — Bu kapıya kocaman bir kilit takmışlar... — Buna dı Nazminin akrabası (o Süleyman, gözkapaklarını büzerek miyop göz- lerini etrafta dolaştırdı: —Ben göremiyorum. —de- “di — Siz arayın bakalım, tüten ba- Va yok mu hiç? erde acenta aranmaktadır. 4.4887 Müellifi: Nazmi Şehap Kısa bir sükün oldu, Sonra sırtı- nı bir çam gövdesine dayamış du. ran Nazminin; — Bir tane var... nah şurad dediği duyuldu Genç kolunu yirmi m ötede diğerlerinden epey (o büyük ve iki katlı bir eve doğru uzatmıştı. Maş- rabalrlar derhal o tarafa koşuştu- lar. Nazmi de onlarla beraber git- müşti. İkinci kata dışarıdan bir mer diven uzatılmıştı. Bir tarafında cr- hız bir köpek ve öbür tarafında kö- pekten daha ufak bir boynuzlu hay- van oturuyordu. kisinin de gözleri garip bir tevekkülle | maştı, Köpek havlamadı, öbür hayvan | ise Nazmi © boynuzlarını çektiği | hale kafznı oynatmamıştı; muamelesi de edemez. | $i deta camlaş- ınız. inmez ta ed den bild canınızı sigor ef ğiniönce Gecikmeyiniz! Malınızı, Felâketgelece — Bonmarşe bebekleri gibi du- ruyorlar... — dedi — Fakat çocuk- hayret! buna dikkat ettiniz — Vay anaaam... mandaya ba- kın çocuklar, Hakikaten insana hayret veren bir haldi bu... Köpekten cılız, boy- muzları vücudundan büyük bir man da... biri; — Belki buraya mahsus bir cins- iyecek oldu — ülüştüler. Şimdi Nazmi merdi- vene sarılmış, ikinci kata çıkıyordu. Bir taraftan da bağırıyordu. — Hesey! Kimse yok mu bu ev- de? — Ba sun? Gene ses veren olmamıştı. Genç, — Uğlan... Bir eşkıya inine mi düştük yoksa? ! Nerdesin? uyuyor mu- Diye söylenerek kapısı açık bir | odaya dalmca büyük bir korku ilç gürledi: — Aaay!, — Ne oldu ? — Çocuklar koşun! İ gidiyor?.. İ şeyler yoruyorsunuz. KULAK Yolcu çizmesi Bir hekimden dinledim: — Tanıdıklardan biri hastalan- dı. Hastalığı da oldukça ağır.. Ge- çende ziyaretine gitmiştim. Bak - tem: Yanakları çökmüş, rengi bal- mumu gibi sararmış. Belden aşa- ğısı hemen hiç tutmuyor. Yatakta bir yandan bir yana güçlükle dönüyor. Onu bu halde görmek bana çok dokundu. Teda- vi devresini çoktan geçirmişti. Ya- nında fazla kalamadım. Sudan bir reçete yazarak (dışarı çıkarken, hastanın yakınlarından biri, sesi titriyerek sordu: Siz nasıl buldunuz? Ümit yok, hiç ümit yok değil mi? Mutat kuru tesellilere başla - dım: — Tanrıdan ümit kesilir mi? Vücutçe biraz zayıf ama, iyi bakı- lırsa, kendini pek çabuk toplar. Siz kendisini mümkün mertebe üz meyiniz... Falan ve filân... Sokak hapısınn “ardında bir başkası yoluma durdu; iki gözü i- ki çeşme ağlıyordu: Kaybediyoruz, gidiyor.. Vallahi — Hayır, canım... Size öyle ge- liyor, Daha çok yaşar, çok iyi gün- ler görür. Kesik kesik hıçkırıklarına de- vam etti: — Ah, ben biliyorum. Yolcu o. Canım sıkıldı: | — Hastanın üstüne niçin böyle Hem yolcu olduğunu nereden anladınız? Ağlayarak: — Görmüyor musunuz dedi. A- yaklarına çizmelerini geçirmiş, ar tık duruculardan değil, yolcu. yolcu... Şaşırdım: — Nasıl çizme imiş o, ayakla- rına geçirdiği? Ağlamaktan yumruk gibi şişen gözlerini sildi: — Ayaklarının üstünde sanki bir ayak daha var. Görmediniz mi, talum gibi şişmiş. — Şişmekle ne olur? Bana şu karşılığı verdi: — Biz ona “yolcu çizmesi,, de- riz, doktor... Bir hasta, bu çizme - leri ayağına geçirdi mi, çok geç- meden ahret seferine çıkar!. Bunca yıllık hekimim. Bu sö- zü o gün ilk defa, duydum. Kulakmisafiri için jimnastik, Bayan Azâde, Son haberler, 19,30; Şehir tiyatrosu ar» östlerinden Bayan Semiha, şan, piyano ile. 20: Maliye bakünlığı namına konfe- » 20,20: Demircaz, 21: Konservat var tarafından fransız tiyatrösundan ve rilecek konserin nak 178 Kız MOSKOVA, Jr 1830: Şarkı komser. kâttelerinden bestelenen 12; Almanen neşriyat, 23,81 Fransızca neşri yak. 2405: Felemenkçe mepriyai. Kir. LEİPZİG,382m. 17501 Halk şarkıları, — Sözler. 19,10: Ec- en şarkılarından, 19, 1,10: Naşali neşriyat. Yarınkı program ISTANBUL: 15: Fransızca ders. 18,30: Jimnas- tik. Baylar için: Bayan Azâde. 19,30: Senfoni Beethoven numara (2) plâk le 19,30 Haberler. 19,40: Bayan Sa- şan, Piyano ile. 20: İstanbul kız lisesi muallimi Bayan Cemile tarafın- dan maarif baaknlığı namına konfe- rans, 20,30: Balalayka orekatrası. 21, 20: Son haberler. 21,30: Radyo orkes- trası, 22: Radyo caz ve tango orkestra» x 9 “ MİLLİYE | | ÜCRETLERİ İl ğ “Gamal Reşidin orkesir* konserleri Konservatuvar konserlerinden cu konser geçen perşembe günü İ 1730 da verilecek ikinci orkost” fi Bay Cemal Reşitle beraber bir sy kostra azasının rahatsrzlanmals(j dolayı 12 şubat salı günü akşaiği akşam) saat (21) de gene Frans, yalrosunda verilmek üzere talik ör. ğ Haber aldığımıza göre, ba BEŞİ ki orkestra konseri bu senenin © gin konseri olacaktır. Konsere Vİ dan gelen nefesli sazlar wuajlii konservatuvar haricindeki bir ç98 Uf meti sanatkârlar iştirâle edecek Bethofenin meşhur Kuruyulan öğ rü ile, halkımızın pek iyi tanıdığı lernin — Bitmemiş senfonisi ve İKİSİ sız modern bestekârınn lmacaktır, dl Bu müstesna konserin Tata yesile de kısmen nakil suretile dileceği haber alınmıştır. Bu perşembe akşam SARAY sinemasınd# TUNÇTAN VÜCUTLAR EDDİE CANTOR'un muhteşem va eğlenceli eseri başlıği” ZENGİN DEKORLAR - GÜZEL MELODİLER - NEŞE - EĞLENÖİ BROADWAY'ın en güzel kadınları - Tamame# renkli bir şaheser İlâveten: BABA NOEL renkli SİLLY SENFONİ Şehzadebaşı HİLÂL ve MİLLİ sinemalar Müdiriyetleri, dün gündüz ve gece bütün larinda a YS E-E (BATAKLI DAMIN KIZI) TAMAMEN TÜRKÇE VE ŞARKİLI MEMLEKET FİLMİNİ görmeğe koşan ve yer bulama; avdet mecburiyetinde kalan yüzlerce müşteriye beyanı itirar ederler. Gündüz: 2,172 - 4,1/2 - 61/2 gece B.1/2 da i> Sinemacılık Tarihinde Misilsiz Bir Hâdise Bütün dünyanın alâkadar olduğu, hergün gazetelerde sötunlarla tafa'lâtını okuduğunuz bir disenin filmi, bazı kanuni mecburiyetler karşısında bâdi kahramanlarının ismi ve kısmen mev39' şekli Amerika'dan ve Avrupa'nın herhangi bir şehrinden evvel, birinci defa olarak İPE K s#i9”İ masında gösterilecektir. ÇOCUGUMU ÇALDILAR filmi yapan kumpanyaya 250 bin dolarlık bir davaya sebeb olan Franmuca sözlü, büyük Paramount filmi, Baş rollerde maz yıldızı DOROTHEA VIECK MEKT PLI KIZLAR filminin ur Yarınki Çarşamba akşamı Büyük gala olarak İPEK sinemasınds SUMER SİNEMASININ «fi ALEKSANDRE DUMAS FİLS'in ö! x şaheseri LADAM O KAMELYA Bu büyük aşk romanı PİERRE FRESN, Maşrabalılar telâşla merdiven- den çıktılar. O zaman Obucinnet dekoru içinde en acıklı ve iğrenç bir sahnesile karşılaştılar. Zemini toprak bir odanın bir ta- rafında bir ocak vardı. Bunda yağ- Is bir çam kütüğü çıtırdayarak ya- nıyor ve bir teneke parçası üstüne konmuş sekiz on mısır tanesi; “çat! !,, patlayarak öteye beriye sıç- du. Odanın tam ortasında yü- zü gözü çıban içinde ve karnı şiş bir çocuk sırtüstü uzanmıştı. Bir kö şede hir hasır parçasının üstünde i- se genç bir kadın yatıyordu Ve kun aktan yeni kurtulmuş — bir çocuk açık göğsüne bir kene gibi yaj şapır şupur memesini el İmin da göğsü, yüzü, memeleri çıban içinde idi ve burnunun altı- na yakın kısmında büyücek bir de- lik göze çarpıyordu. Uzun boylu, elmacık kemikleri çıkık, kalın kaşlı bir genç, yanın, da duran kısa boylu, geniş omuzlu, yusyuvarlak arkadaşına sordu; — Ne duruyorsun? muayene et- sen e doktor? Bu, Gülhane hastahanesinde si- tajını yeni bitirmiş bir tabibti, Pa- ra kazanmak endişesile değil, fakat filminin ilk iraesi münasebetile memleket kurtarmak azmile kafile- ye karışmıştı. Başını ağır ağır sal- layarak; — Geç kalmışız.. — dedi — Az- rail bizden evvel geçmiş buradan... Yerdeki ölüdür. Kadın da ölmüş. Görmüyor musun? gözleri cam gi- bi. — Ölmemiş olsa (bile, bu hale geldikten sonra tedavi edilemez. —*r — Frenginin üçüncü devresi... — Ya memedeki çocuk? — O da.. bunları ölülü dirili bu- rada kurtlara, kuşlara terketmek- ten başka elden ne gelir... Ürkerek ve onları uyandırmak- tan çekiniyorlarmış gibi parmak- larının ucuna basarak çekildiler; ve herbiri tesadüfen bir o cüzamlılar tekkesine uğramış bir eski devir insan, tethişile irkilerek frenginin yüzde yüz muzaffer olduğu bu eş- siz köyden koşa koşa uzaklaştılar. İki gün sonra misafir ettiği kafi- leye kasabasını gezdiren Safranbo- lu kaymakamı Giran köyde bir ziya fet veriyordu. Uzakta içine üç ko- lordu alabilecek kocaman bir kış- YARIN AKŞAMKİ GALA MÜSAMERESİ için yerleriniri evelden aldırınız. sapsız seyircilerin kalplerinde his ve tesir izlerini bırakacaktır, YVONNE PRINTEMPS; MARGUERITE GAUTİER rolünde unutulmaz hatıralar bırakacakti” ARMAND DUVAL rolünü pek mükemmel ovnamaktadır. İlâveten: FOX JURNAL: Telefon 42861 la gibi duran frengi disp ni göstererek; — Frengiye karşı şiddeti cadele yapıyoruz... — di Ben üç senedenberi yüzde muvaffak olduğumuza emi” yazık muharrir efendi ki” # mızda pekaz (kalıyor: l size kazayı baştan başa “ bilseydim, görecektiniz ki” panser vazifesini - mülki rette yapmış bulunuyor. Herhalde bu kaymakas nin Yenicepazar tarafları ye hiç düşmemiş olacaktı... #* * gil Bir hafta sonra, Çank”” tarafından gelen bir vet katarı, reji binasının önü gf sip Taş hanın yanından, b gır, mühendis hanına ei En öndeki arabadan Süleymanın indikleri görül zetecinin sol kolunda bir pl ile bir pardesü ve sağ elinde, ta vardı. Süleyman ise #9 $ız battaniyesinden boz? yg toyu omuzlarına atmış V€ altıma kavaf işi kötü bir Z tası sıkıştırmıştı. Bini edi