(Ingiliz - İtalyan) Maçının askerlik ba- kımından bir analizi Yalnız iki yakanın yani Ingiliz ve Ital- yan gazetelerinin biribirlerine şiddetle sal dırmalarına sebep olmakla kalmayarak münakaşa ve dedikodu portesini Fransa- ya ve hattâ Yugoslavyaya kadar uzatan bu son (Italyan - Ingiliz) futbol maçı, bir çok alanlarda, bu arada bilhassa as- 'kerlik çevresinde analiz edilebilecek bir hâdisedir. Bu maç, (Mussolini) İtalyasınm ye tiştirdiği yeni neslin bedence olduğu ka- dar ruhça ve karakterce olan, vasıfları" ni da ortaya arp İşte bu bakımdan didiklemeğe dei 4 Ş Ingilizlerle iaiyanlar biri örlerile 1 ü ü, v.5, gibi İk emr luğu azlığı iddiasile çatışmış dursun- çi ir burada daha başka ve değerli bir şey, yeni Italyan neslinin saldırın ve müdafaa gücünün bugünkü ölçüsünü gö- rüp okuyoruz. On bir aleni (Hem de futbolcuların sözlerine bakılırsa genelerden değil, yaş- lıcalardan) seçiliyor. İngiltereye yola çi- karılıyor. (Arsenal) denilen Ingiliz kulü- bünün futbolcularile karşılaşıyorlar. In- giliz sporcuları yüksek boyle, iri yapılı atletlermiş, bunların karşısında İtalyan lar cılız kalıyorlarmış. Hakemin ilk dü- ötüyor. İngiliz takımı şid- vetli Italyan oyuncularından nin ayağı kırılıyor, gürültüsüzce alanmı dişma çıkarılıyor. Ön bir Ingiliz, on Ital- yana karşı saldırışlarına hız veriyorlar. Yirminci dakikada Ingilizler üç gol kay- dediyorlar, Italyanlar sıfır. Bu vaziyet, vi devrenin bitimine kadar böylece gidi- kin deve bağlarla, bir Şakilk, üç gol yemiş ve oyuncularından birisini kurban vermiş İtalyan takımı, öte yaka- üstünlüğünü göstermiş utkulu n- Bi takımı hesaba göre, İtalyanların iç güçleri yani mora'ları sarsılmış olmak ge sek, Onların, oyunun sonuna kadar belle- ini tekrar doğrultmaları düşünülemez.As karlikte dabi öyle değil mi? İlk varaşu yapar, savaşın yarısını kazanmış demek- tir, Saldırım ve inisyatifi eline almış, ut- kanun yolunu açmış demektir. İlk vuru- şu yeyen tarafın kendisimi toplamı mukabil saldırma geçip kazanma taliini değiştirmesi askerlik tarihinde pek az gö- rülmüş bir şâydir. Bunu ancak yüksek bir moral ve daha yüksek karakter #581 ulus- ların orduları yapabilir. İstiklâl savaşın- da böyle olmadı mı? Biz, başlangıçta Yu- hanlıların ve dostlarının — çullanmaları, saldırışları karşısında geriledik, çekildik, İnsanca, toprakça, © malzemece bir çok yetikler verdik. (Sakarya)ya kadar sürül- dük, Fakat iç gücümüzü yetirmedik. Ulu- sumuzu güdenler ve çevirenlerin karak» teri çok yüksekti, derlendik, toplandık, saldırış sırası bize geldi. Vurduk, kırdık, bütün yetiklerimizi geriye aldık: Vata- nı, malzemeyi, izzeti mefsi, Işte, İtalyan oyuncularınm ulusal renk lerini küçük düşürmemek için, teyircile- rin beklemedikleri bir sürpriz olarak ilin- ci devrede yırtıcı ve kırıcı bir oyuna geç- meleri, futdol oyununun bütün yöndem- lerini, sitillerini çiğneyerek kendilerinden geçmiş ve coşkun bir halde ve bir spor wdan ziyade Mars meydanmda, sa- zihniyetini meydana koymuştur. On 1. talyan genci, ulusal bir aşk ile ne gözü- nün çıkacağı, kafatasının patlayacağını, bacak kemiklerinin kırılacağını düşünü- yor, ne de yanlış ve vahşi oyun yönde- minden ötürü muaheze edileceğini hesap- hyor, eki neye mal olursa olsun, topu İngiliz ağlarma takmak için pe şiyor. Kısa bir o zamanda, soğuk kanlı İngiliz sportmenini yıldırıyor. Seyirci- ler arasında bir Iâf dönüyor: (egilzleri | korku aldı) nn penisimde Elya Şekle lüğümüz bu fedakâr ruhu ona kim Sl Barış zamanımda, spor alanında bila ulus ve ülke ülküsü için sağlığını ve hatta tatlı canını kıymak gibi bu yüksek vasfı onda kim yarattı? Besbelliki Fa gizm rejimi, İşte, (İngiliz - İtalyan) futbol maçın- dan alacağımız ibret budur. Deniz aşırı komşumuzda canlı, karakterli, kahraman bir gençlik, yeni bir nesil filizlenmekte, fışkırmaktadır. Bir milletin saldırım ve karşı koyma gücünün £ temeli de ancak Geri kalanları bıra- kalım, düşsünler Özdille yazılan yazıları, birer birer elekten geçirip; ufak tefek ek sikliklerini parmaklarını dolayan- lar görüyoruz ki, ikide bir: — Bu ne aykırılık... diye söyle- niyorlar, anlaşılmayan yazılar yaz- mak, sanki neye yarar? Konuşulan dille yazılsa olmaz mı Bu kötü bakışlı, kötü sezişli ve kısa kavrayışlı kimselere burada | karşılık vermek isterim. Biz dilde bir değişim yapma yo- | lundayız. Bu değişim, dilimizin bü- | tün varlıklarını ortaya dökmek i- çin yapılıyor. Eski osmanlıca, do- ğudan batıya dek; bu dönen acun (dünya) yuvarlağının içinde yaşa- 7 > milyona yakın Türkün dili i Onu kullandıksa da, bugüne de- Zin yadırgayarak kullandık. Ken- di dilimiz, bu karışık “Babıâli,, ve (divan) dilinden bambaşka, apay- rı bir dil olarak Anadolu yaylâla- rında, ağızdan ağıza dolaşıp duru- yordu. İ Osmanlılığın, Türke ba denlu (derece) yabancı oluşu işimize çok yaradı. Dilimizin özünü olsun, bu- güne değin koruyabildik. Şimdi dil savaşına girerken, es- ki çetrefil Osmanlı dilinden geç- me sözlere, bir daha kapımızı açık bırakacak olarsak, yılına varma- dan, bu şakrak dili yeniden unuta- cağımız besbellidir. Ondan dolayı tuttuğumuz yoldan dönmeyeceğiz. Bir iki yazarımızdan, üç beş aykırı! söz duyalım. İşin bundan sonra. sı verimli olacağına inandıkça; bu pürüzleri ayıklamaktan kolay ne var? Biz, konuşulan, | anlaşılan dille yazma yoluna girdik. | Daha başlangıçta, | söylediğini dinleten, yazdığım, seve seve oku- | tan yazarlarımız kervana katıldı- lar, Bu kadar ilerledikten sonra attı. | Zumız adımı, geri (alamayız. Ok, yayından çıktı! Varacağımız yer, karşıda görünüyor. Bizimle birlik. | te yürümeyenleri bırakalım, düş- sünler. M. Salâhaddin GUNGÖR Fransızca bilir Türk | mürettip aranıyor Gazetemizin fransızca nüshası (La Turgüie) için fransızca bilen Türk ve Türk vatandaşı mürettibe ihtiyaç var » | dır. Müstacelen (La Turgüuie) idaresine müracaat edilmesi, | e —ğ— budur. ! Spor, savaşın alfabesi, ortası ve sonu- | dur, Sporsuz kavga olmaz, olursa yenik- lik arkasındadır. Karaktersiz sportmen | ise olacağıma yok olsun. — Biz, İtalyada harbe anıklanma işlerine her yerden çok fazla değim verildiğini biliyoruz. Meselâ, bir ulusun savaş hazırlığı, yalnız barış ordusunda yurttaşları talim ve terbiye- den reçirmekten; — Harbiye mektebi ile | bitlerin bilgilerini arttırmaktan ibaret ol- madığmı anlayan devletler arasmda ilk safta İtalyanm bulunduğunu biliyoruz. Orada gençliğin erkekli ve dişili ve yedi- | yaşmdan başlamak üzere ülke rüdafaası- na anıklandığını ve hattâ son defa yapı- lan bir kanım ile ordu önü (hazırlıktan || başka bir de ordu arkası askerlik yönde minin yaratıldığını (1) işitiyor ve okuyo ruz. Fakat bu maddi işlerden italy i önünde canlandıran bu (İngiliz - Italyan) | futbol maçı olmuştur. CINOĞLU (1) Ordu önü hazırlık Pröparations prö-militaire. Ordu ardı hazırlık Prfparations post- mili Milli tefrika: 27 © soğuk nevanın da bilmiyorum ne- resinden hazzediyorsun? — Benim onunla bir alâkam yok..| — Budala sanıyorsun karşısında. | kini ye mi?.. Daha demin işaret görüyorum. Ayşe küçük Çıplak ve cidden güzel olan ko- lunu Binbirdireğe doğru uzatarak sordu: — Nab... Şu birinci değil, ikin- ci bacanın kenarında oturup kızı gözetleyen sen değil miydin? Son- ra, yerinden kalktın, anlaşılan o ka- ra kuru karı terasaya çıkmıştı, e- linle bir işaret vermekten de utan- üs lifi “Nazmi Şehap madin... Sonra tıpış tıpış eve... Val- lahi artık dayanamıyorum. Gözleri bulutlanmıştı. Hani ner- | deyse kendini tutamıyacak, ağlıya- | caktı. Bereket versin bu sırada kim bilir ne lâzım olmuştu da yukardan gene annesinin sesi geldi: — Ayşe! Ayşe! Ve kız hanımı bekletmeyim diye, yelyepeldek odadan fırlayınca bi- zim efendi de sokak © kapısından dışarıya attı kendini... | — Ne yapacağım şimdi? Güya elbise değiştirecektin, hırmmın! Âr- tık Ayşeden korkmak lâzım. Ba- ğ kıskanç olmağa başla “bu kıza ilişme, | başını belâya sararsın,, demişti de gülmüş MAL CANIN YONGASIDIR alınızı lk aninda kaleli tüm. Meğer bizim burun bazretle- rinin hakları varmış. Gelişigüzel yürüyordu. Birden | hatırma bir fikir gelmiş gibi dur- du: — Hazır sokağa © çıkmışken şü kızları biraz daha seyredeyim. A- caba ne tarafa gittiler? Fuatpaşa ya doğru inmişlerdi. O yürüyüşle henüz pek uzaklaşmamış olsalar gerek... Buradan gider, Acem has- tahanesinin önünden Üçler mahal- lesine inerim. Eevvelâ Divanyoluna yollanmış- tı. Geriye döndü. o Terasasındaki kıza bir işaret çaktığı evin önünden geçerek hızlı hızlı yürümeğe baş- ladı. Hem gidiyor, hem söyleni- yordi — Eğer Sultanahmede sapmış- larsa karşılaşırız. Yoook, Fazlıpa- şaya doğru gitmişlerse polis hasta- mia önüne kadar koşarsam Ve, söylediği gibi yaptı. Sultan- ahmetten bakteriyolojihaneye uza- nan yola varınca kimseyi göremedi. Hemen tabanları yağladı. Polis has tahanesini geçip köşebaşımı döndü- ğü zaman tombul hanımla iki kızı | #örim: Geçen ay MiSAF IR | Olupta uçsam Poyraz İrıtınasının kara yele çevirmeğe yeltendiği gündü. Boğa- ziçine bakan pencerenin önünde, perde perde yıldızdan balı tarafı- na akın eden bulutların koşuşması- nı seyrediyordum. | Birden, nasıl olda bilmem, bü- tün bir yazı, şen ve şakrak geçi diğim Boğaziçine karşı içimde de- rin bir üzülme duyarak yanımda | duranlardan birine: — Ah, ne olurdu, dedim, şimdi | bir kuş olup Vaniköyünde oturdu. | umuz yalının bahçesindeki m manol- | — Boğaziçine gitmek için kaş za olmağa ne hacet... Atla vapura git!| — Yok, dedim, bir kaç dakika içinde gidip gelmenin zevki başka..| Annem atıldı: | — Öyleyse, bir kaç ay daha sab- ret te Şirketihayriyenin Avrupaya umarladığı yollu vapurlar gelsin! O zaman, kuş gibi uçar, gidersin! Kulakmisafi; | Londra mek'upları | Aşil ve Persefontr Biritiş müzeüm'de LONDRA'dan: Biritiş müzeğmü dolaşırken. “Beyazı &sir eden ik sarı!, diye (o gülümsedim: sarı Sikke allah (Sterlin) beyaz mermer ilâhların hepsini getirip burada kalebeni- liğe mahküm etmişti... İngiliz arkadaşım, beni her bakımdan alâkalandıracağımı narak “Aşil”i (**) İhtiva eden bir köşede durdu: “Truva man Aşilil,, dedi; sözünü nezaketle kes- tm; © efanneyi beraber | hatırladık ve ben ilâve ettim: “Şimdi o Truvanm adı Anafartadır ve orada efsanenin değil ta- rihin kaydettiği ve tarihindeğil efsane- nin bile eşimi kaydetmediği bir kahra- man yaşadı; onun adı — Aşil değildir;,, bu defa o sözü ağzımdan kaptı, sen ef- saneyi bilirsin de ben tarihi bilmez mi- yim: Mustafa Kemaldir!,, dedi; Im- gilizin İememalar alkışladım... n bu iaheyen inanma» ihfaf ederek de gülebi- memleketin her aval bastığı köşesinde bir cılız nebat ii len er İsmet'i da adım adım takip e- k çocuğunun buna hakkı yok- ir tek cılız gölgeyi bile exirgediği e da gölgede kaldı: İsmet , paşa, metinin — sanayileşme | proyramile, onu çoktan bastırdı; bu mert ve hakiki kahramanın her ayağı bastığı yerden bacalar fışkırıyor, sular bent olup duru- yor ve kestiği allı kırmızılı iordelâlar, | o mitolojik zafer arabalarndaki yele lerden ve kanatlardan daha asil ve ulvi bir sadelik ve değerle rüzgürlanıyor. .. Ve işte böylece, Britiş müzeümde gezerken de, davalarımızın dünyalık ve hayatlık bir din gibi heyecanlı ve aziz ol- duğunu hir daha farkediyor ve eşsiz ya- ratıcıyı, arkadaşını ve arkadaşlarını şu önümdeki ilâhlar ve kahramanlar kadar aziz görüyorum ve onlar hayattadırlar, yaşayacaklardır ve eserleri her zaman a- yekta duracaktır. - Mitoloji ile kafası ve hülyası afal- layarak maceralara lenen genç ve dejenere Bayron yerine Türkün bu ha- kiki destanma hayran olup onu teren- müm edecek Bayronlar ve Alfred Müse- le, yetişecektir. dedim; Tngilir üniver. teli, beni tasdik a KEMAL (1) “Persephone,, Yunan mitolojisinde bahar ve (neşvü nema) ilâhıdır. Kışın, yeraltındaki sarayında oturduğu ve ba- harları yeryüzüne çıktığı tasavvur edilir- di. Ayağını bastığı yerlerden çiçek ve fi dan bittiğine inanılırdı. (2) “Achilles,, Şimdiki Çanakkalemi- sin yerinde yapıı. olduğu kaydedilen “Truva, isimli şehirdeki muharcbesiyle meşhur bir mitoloji kahramanıdır. Gedikpaşaya doğru, geniş (o yolun bozuk Arnavut kaldırımı üzerinde taştan taşa sekerek gidiyorlardı. Hemen bakışlarını kızlarım belleri- ne iğneledi; takibe başladı. Kendi kendine, —Ne kahkahaydı o... — diye söyleniyordu — aah, seninle bir gün gene ama bütün bir gün bera- ber olamıyacak mıyım? Anlaşılan, bu kızlardan birinin Nazmi ile bir macerası olmamıştı fakat Nazminin bu kızlardan biri- ne ait bazı hatıraları güç te hatır- lanmış olsalar, gene kafasında sak- lamış bulunduğu muhakkalktı. Her halde bir sene evvel gene bir gün böyle bir kahkaha zihnini altüst et- miş olacaktı. Belki de bugünkü kah kaha ona ait hatıraların zihninde saklandığı yeri açan bir anahtar ol- muştu. Ama sahibini bulabilmek için epey düşünmüş olmasına ba- kılırsa bu yer, o hamulesi if edilmemiş bir gemi anbarına ben- ziyen kafasının pek kuytu bir köşe- si olacaktı. “Menbailirfan,, mektebinin ö- nünden geçerken omuzuna bir el dokundu: Zamanımızın en yüksek trajediyeni Beyaz perdenin en güzeli BEN BIR CASU (İKİ YÜZLÜ KIZ Büyük ve barikulâde Frans Casuslok üzerine yapılmış CONRAD VEİDT (Alman zabiti) film. Büyük bir film... Perşembe matinelerden itibaren BIR AŞK mlerin en bari EİNE EL ÖLL ST ) ulâdesi HERBERT MARSHALL ( Alsaslı ) Büyük bir eser İPEK de HİKÂYESİ Bütün dünyada büyük rağbet ve muvaffakiyet toplamış olan Arhur Sehniezler ) MAGDA akşamı SARAY şefkat eseri ĞHNEİDER sinemasırda “ İttiadi Milli Türk Sigorta Şirketi Hurik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sişbeteleri bağli ii müsait“ geraili hayir Merkezi idaresi : Galatada ÜUnyon Harında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Telefon : Bugünkü program ISTNBUL, 18: Almanen dere. 1830: Dans musikisi pâk ile, 10590 Dünya haberleri no İle şarkınr. 20,45: Muhtelif Lembargtan: neşeli popüriler. 21,85: Haber- . 22: Dünyaca tanınmış halk musikisi, 23 3,45; Fransızca konferans $ Dame musik 96 Kr. RAN 1948: Hafif mauniki; — Muhtelif 2110: neşriyatı. 23; Ha- nen. 24: Gece musikisi gece musikisi. (Sehumannın eserlerin. dan). 84 Khz. BERLİN; 357 m. 20,50: Hukuki bahisler. 20,40: Aktünlite, ha- berler, 21,10: İsveç | dansları, ve rapsodiler dair sözler, | 22,0: Halk 3,3 oMizart konseri ) 24: Dans plâkları, Khz. BELGRAT, 4 18: Piyano konseri. 19.25: Masahabe. 19,30: Ders. — Konferans. 2 21: Radyo orkestrsar. 3,00: Piyano konseri, 2425: tarafından hafif mesiki. ROMA - NAPOLİ 21,10: Plâk (Roma 21,10: o Yonanlıtan için sepriyat, 21,451 aKrışık konser. ve hir piyes. 33,151 Hafif maniki. gezrniekeder dek Alınanlar işin program, 213 Ki ler 21,10: Radya ke: Müderris Dr. Raşit Tahsin Bostancıda Tepe mahallesinde hasta- larmı kabul ediyor. (5177) — Heey bizim köylü ne tarafa? — Ooo! sen misin Haydar? — Benim ya... ama sen sen mi- sin? Gözlerini daldırmış, tahtelba- gidiyorsun... Selâm ver- dim, görmemezliğe geldin... seslen- dim, aldırmadın... dargın mıyız yok sa? — Ne münasebet canım... — Farkındayım... Şu karılarm arkasından gidiyorsun. Bari bir şe- ye benzeseler canım yanmaz. Ön- deki anaları olacak, onu geç bir ka- lemde... be kuzum bu kızlar kuku- mav gibi şeyler... Bırak şunları da seninle bir boy Gülhaneye kadar sarkalım. Nazmi bir başkasının böyle bir ağız kullanmasına kat'iyyen müsa- ade edemezdi. o Fakat Haydar? ooh.. Haydar başka idi. Onunla ço- cukluk arkadaşı idiler. Kumkapı- daki Frerler mektebine senelerce beraber gidip gelmişler ve gene se- nelerce ayni mahallede yan yana i- ki evde oturmuşlardı. — Ailesi onu hariciye memuru olarak yetiştir. mek istemişti. Fakat o kaptan ola- cağım diye tutturmuş, ticareti bah- riye mektebine (girmişti. Bu sene 4.4887 Salon kuarteti Gs: Kari mektupları Bitirilmiyecekse neye başlandı? Yeşilköy Halkak caddesi bu sene gi ya tamir edilecekti. Yağmırlar başla * boğuluyor. O yolu geçmek mecburiye” tinde bulunan halk tren yolunu tali simek istiyor, Halbuki orası yağınur değ layısile kayıyor, travervlerden yürümü muhataralı ve memnudur. Geçenleri Şİ itfaiye otomobilinin üç seat bu yolda Çi mur içinde saplı kaldığından beledi babordar değil midir? Mademki bu 489” kışa kadar tamir edilecekti, meye yapi” meyor? Yapılamıyacaksa neye borulu yor, niçin valertsız işe başlanıyor? nun çaresi yok mudur? Bu yol bakılacak mıdır? TEPEBAŞINDA ŞEHİR TİYATROSU DRAM ve PİYES KISMI Tes BARIŞ Bu akşam saat 20 ŞehirTiyatrosa MADAM SAN HU EN i el yaşlangığ tablo, Yet san Viktoryen Serdi ve Emil Moro. T: 1 ne eden Seniha ri Hanım, ABONE ÜCRETLERİ : Tüşkize işin *eei verilmez — geçen sünkalar 10 kuruştur — matbanya mit işler için lin Gabe son sınıfı bitiriyordu. Gözünü k# lardan ayırmaksızın; — Olur... — dedi — yalnız b parça benimle gel. Aşağıdan dö? riz, Haydar babacan £ bir çocukt Ağız dolusu güldü: — Ben bilmez miyim malım! görür görmez çaktım dalgayı... Uç çarşaflı şimdi Gedikpaşaya nen geniş yokuştan ayrılarak çarf kapıya giden düz yola sapmışlaf dı. —..Ama senin bu kadar midefi leşeceğine kim ihtimal verebilirdi — diye devam etti — Haydar 7 Şunlara bak! tahta gibi belleri, # kısmı biraz kıvrılarak yürür Nazmi dalgın © dalgın yürüyei bir cevap vermiyordu. Lâkin daşnın mutlaka bir şeyler söylemi sini beğiani farksız bir dirsek indirerek sor. — Heey bizim köylü? doğru # Zil mi söylediklerim? Bunun üzerine Nazmi çârnâ€! ağzımı açtı: —Bitmedi -