| Dirik ve Sağlık | Mevsim yemişlerinden: PORTAKAL Bilgiçlik taslayan bazı tarihçiler, Hav- | va anamız cennette Adem babamıza yedirmiş olduğu yasak yemişin porta ii olamıyacağını iddia ederler. Onların , portakal ilkin Çinde yetişmiş ve Filistinde ancak iki bin yıldanberi bi- linmiş olduğu için Tevratın anlattığı cen- met hikâyesinde portakalın bulunması ka- bil değildir. Onlarca (o büyük anamızın cennetten kovulmasına sebep ancak ek ma olabilir. Halbuki portakalm Çinde yetişmiş ol- ması da yasak meyvenin portakal oldu- ğuna bir delildir. Çünkü, biliyorsunuz, Tevratın ilk insan diye tanıttırmak İste- diği Adem, yaramazlığından dolayı Çi Blerin memleketten çıkardıkları bir kim- sedir. Zaten tabiatin yetiştirdiği en gözel yöhiş ölan portakal dururken, © chmayı cennetten kuvulmaya sebep göstermek bir gustosuzluk sayılmaz mi7 Bu, oto- mobil altında ezihnek istiyenlerin kam- yon altına atılmalarma benzor, güzel lüks etomobiller varken niçin kamyon altına atılmalı? Cennetteki yasak meyvenin portakal olduğuna başka büyük bir delil de krz- lar kocaya vardıkları o vakit gelinlik es- vaplarına portakal çiçekleri | takılması değil midir? Bu da isbat eder ki Havva anamız portakal o ağacmm (oOye inişini oOAdem ile birlikte | ye miş, Oo çiçekleri o de yemiş yerken elinden düşmüş olduğu İçin ikisi birlik. te yeryüzüne kovulmuşlardır. , Yunanlı dostlarımızın o eski Zaman kahramanlarından en meşhuru Herkül de Atlasın bahçesinde Dragon'u öldüre- rek kızlarını haydutların eline düşmek. ten kurtardığı vakit o üç güzel kız kar- deşin büyük kahramana (o hediye olarak verdikleri yemiş te gene şüphesiz porta kaldı. Zaten güzel portakalın öteki adı altın elma lâkabı da ondan kalmıştır. Tevratın ve esli Yunan masallarma itsereeniz inanırsınız, istemezseniz inan- mazsınız. Fakat hepimizin inanması za- ruri olan “ir hakikat U vardır ki, buda portakalın, manzarası güzel, yenmesi ne- fis, kibar bir yemiş olduğudur. Çinlilerin. yetiştirdiği bu güzel yemişi Araplar Garp. âlemine tanıttırdıkları vakit portakal her yerde — kibarlar o yemişi O olmuş tar. o O derecede Okibüyük zi yafetlere o giden o hanımlı takalı konaklarına götürmek ne koymayı âdet edindiklerinden buna meydan vermemek üzere portakaldan salata yapmak usulü icat edilmiştir: Por- takalı soyduktan sonra — dilimlerini a- yırarak değil — ince tabakalar halinde keverek her tabakanm arasma şeker tozu koyduktan sonra yeyiniz, bakınız ne ka- dar lezzetli salata olur. Eski zaman bekimleri portakala pek büyük rağbet gösterirlerdi. On yedinci asir hekimlerinden Ronesseus bu yemişin iskorbüt hastalığına birebir — olduğunu yazmıştı. Bu hastalığın vitamin eksikli» Zinden ileri geldiği, portakalda vitamin çok bulunduğu yeni anlaşıldığından o es- imin sözü bugün sabit olmuş de- mektir. Baska hekimlerde — portakalın soğuktan ileri gelen karın — ağrılarına, kum hastalıllarına, solucanlara iyi gel. diğini söylemişlerdir. Yemeklerden s00- ra kahve veya çay yerine, portakal yap- raldarı kaynattırarak büyücek bir fin- can “mek mide sancılarma pek yakın za- manlara kadar tavsiye edilirdi. Portakalın böyle, hastalıklara bir ilâç olarak yahut porta kal yapraklarının suyu içirilmesi bugün garip gelirse de, yemiş olarak yendiği vakit çok lezzetli bir gıda sayılır. Port kalın suyundaki şeker yüzde beşten da- ha az olduğu için şeker hastalığından do- layı yemiş seçmekte güçlük çekenler» i- kıymetli bir gıdadır. Portakalın içindeki vitaminlerin bolluğundan dolayı çocu. ların seve seve yiyecekleri faydalı bir ye- miş olur. Şişede sütle beslenen çocukla ra günde bir, iki veya üç kahve kaşığı portakal suyu verilirse, vitamin eksikli” ğinden Heri gelecek hastalıkların önü almabilir. Ateşli hastalar için, eşi yeni kurtulanlar için, ihtiyarlar içi | Öz dilimizle | Bam bei Öz dille neler yazılıyor İsmail Müştak Bey, geçen gün “Milliyet” te bir yazı yazdı. Fransa nın iç sıyasa (I)sını bize olduğu gibi gösteren bu yazı, öz dilimizle yazılmıştı. Hem de ne güzel yazıl. Hiç bir kongu (2) üzerin. de iki çift söz edilemiyeceği ileri len öz dille, demek bir gazete- nin boşyayısı bile yazılabili; Ondan önce de Ahmet Şükrü be- yin içinde yabancı söz olmayan bir başyazısı çıkmıştı. Doktor Rusçuklu Hakkı beyin sağlık (3) öğüt (4)leri de kendi yolunda yazılmış yazılara örnekli edecek kadar güzeldirler. Görülü- yor kiş işi epdy ilerletitik. Sağlık öğüdü, sıyasal yazı, derken günün birinde fizik, şimi gibi bilgiler de özdilimizle okutulacak. Başlangıcın üzerinde çok durma- yarak ülkü (5) ye doğru kosmamız, bize umulmayacak kadar kısa bir şağ içinde ilk verimini verdi. Öz dili, bir kayumcu gibi işlemek işini üzerine alan yazıcılar, o yolumuz bir çıkmaza saplanacak diye kork: masınlar, Türk dili, ışıklıdır, özlüdür, sı - rasında kaya gibi sağlam, sırasında ipek gibi yumuşaktır. Bütün kalıp- lara uyar. Onu istediğimiz gibi çe- kip çevirebiliriz. Hekimlere, okulak (6) öğretici. lerine ozan (7)lar; bilgin (8)lere, könülük (8) adamlarına ayrı ayrı düşen işler var. iş'eri, el birliğile benimsı yüz milyona yakın Türkün dilbirli. ğini başarma yoluna tutmamız ge-| rektir. On dizi (9) lik yazı bile dil savaşı yolunda yürüyenler için da- yanacak birer deynektir. Hiç bir varlığı azınsamıyalım (10) M. SALAHADDİN (0) Sıyasa — S mevzu. (3) Sağlık — nasihat, (5) Ülkü — ideal. (6) Oku- lak — mektep. (7) Ozan — şair. (8) Bil gin — âlim. (9) Dizi — satır. (10) azın- samak — istisgar etmek. yoktur. Bakırköy Yenimahalle merhum Binbaşı Arif Bey zevcesi NESİME (4921) faraya da yardım eder, Suvarelerde, bar lolarda kurulan büfelerde şampanyanın ve kökteylerin yanma portakal şerbeti ilâve edilmesi de, portakalın hanımlara gençliklerini muhafazaya yardım ettiği için olduğunu töyleyenler de vardır. Hem portakalın muhafaza ettireceği gençlikten, hem de ispirtolu içkinin vere- ceği keyiften vazgeçmiyenler ikisini bir araya getirerek şöyle bir kokteyl icat et- mişlerdir: Gümüşten yahut ince fağfurdan geniş ve derin bir kâsenin içine yarım kilo $6- ker koyduktan sonra iki portakalla ili li- monun suyunu sılemız. Çekirdikleri ayrk- ladıktan sonra, şekeri eritecek kadar buz. lu su dökünüz. Gümüşten bir kaşık ile karıştırarak bir şişe Bordo şarabı katınız. Sonra yarım sişe rom ilâve ediniz, fakat yavaş yavaş karıştırarak, daha sonra ya- rum kilo kırılmış buz koyunz. On dakika dinlendirildikten sonra kâseyi bira ile doldurunuz ve hepsini birden karıştıra» rak mayi köpürttürünüz! Bu karışık içki, kokteyl sanatı bakı: mundan belki mühim © bir icat sayılır. Fakat o güzel portakal suyunun ispirtolu le karıştıktan sonra, gene gençliği zelliği muhafazaya hizmet edeceğini bir hekim temin edemez. hiç Bu hizmeti, portakalın bir nevi olan takal gene çok kiymetli ve lezzetli "ür yemişti... Bir ete göre, portakal ha- mumların gençliğini ve güzelliğini muha- Milli tefrika 219 mm mm fevkalâdelik yok... süphesiz. — İnsanlar biribirlerinin adla. rını bilebilirler. Hattâ biribirile ko- nuşabilirler de. Asıl mesele insanla rm biribirlerini iyice tanıyabilme- lerindedir. Çok serbest konuşuyordu. Bu hal Nazmiyi de biraz tabiileştirmiş gi bi oldu. Havada bulutlar dağılıyor- du. — O halde — dedi — Bana ev- velâ sizi iyice tanımak ve kendimi size iyiden iyiye tanıtmak imkânla- mı vermenizi rica edeceğim, — Demek iyice tanışmamıza bü- yök bir ehemmiyet veriyorsunuz? Bu sözleri gülerek (söylemişti. turunç şerbeti yalnız başına daha iyi gör- se gerektir, GA. Münlli EE Şehap Gencin dudaklarında da bir gülüm- semenin ilk izleri belirdi. Bakışları birdenbire çapkınlaştı. Gözlerini kı za dikerek; — Evet... — diye mırıldandı — — Tuhaf şey! Bunu bu kadar lü- zumlu mü buluyorsunuz? — Zannederim. Fakat görüyo. rum ki siz bugünkü karşılaşmamızın biribirimize bundan sonrası için bü yük bir hak temin ettiğine kani bu lunmayorsunuz. — Elbette... Bugün biribirimizle konuştuk diye, yarn © öte beride, şu veya bu iş için sizin bana, benim size ne demeğe hakkımız olabilir? Bir berber dükkânmın önünden geçiyorlardı. Durdu. Parmağile, bir ağaç kakan kuş gibi Nazminin göğ- süne vurarak; — Eğer bir erkekle yalnız konuş- muş olması bir kıza büyük büyük vii | ve 3077 - 7406- YET KAZm.vanii KUBA EEE iFAF Hile karışmadık bir bu kaldı! Bir “akşamcı, dostum vardır. Geçen gün, kendisini görmeğe git- tim. Baktım, güpegündüz, içiyor. bana da teklif etti; — Yaklaş masaya... İki kadeh te — Ben gündüzleri rakı içemem!. Güldü: — Çok fena ediyorsun... Sıhhati- işünsen benim gibi yaparsın. — Tuhaf dedim, rakı içen- ler, sehhatini düşünerek mi içerler? Kadehi eline alıp, bir solukta ya- varladıktarı sonra cevap verdi: — İstanbelda hile karışmadık, bir bu haldı azizim... Sular, tort lu... Şerbetler boyalı... Sütler sulu. Halbuki şa o mübareğe bir kere Elli derecelik ateş gibi ispir. . İçinde ne su var, ne de boya... Hiç çekinmeden emniyetle içebilir. sinl., Ben bu söze verecek cevap bula- madım. Siz, benim yerimde olsanız, Kulakmisafiri Donanma Cemiyeti ikramiyeli tah. vilâtı piyangosunun. 15 Ikinciteş - rin 1934 tarihinde icra edilen 56 ıncı keşidesinde ikramiye ve amor ti isabet eden tahvil numaralarını gösterir cetveldir. Bu keşidede itfa olunan tertip mu- maraları: 1275, 8136, 3416, 9871, 2877, 9352, 9724, 5272, 3596, 7406, 3077. Ibramiye isabet eden numaralar Ikramiye T. L. Tertip No. Sıra No, 8136 9352 5272 1275 9724 9871 5272 3416 Balâdaki tertiplerin hizelarımda göğ- terilen sma numaralarından o mütebaki ayni tertiplerin diğer sıra numaralarına 3595 numaralı N tibe kâmilen amorti isabet e. İkramiye ve amnrti bedelleri 22 i- kinciteşrin 1934 tarihinden itibaren Le- diye edilecektir. Amorüi bedeli beher tahvil için bir Türk iirası ve on kuruştur . Mi: Gi Ne v DA gülilliyet Asrın wmdesi “MİLLİYET” tir. “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariç için EK K &sşen nüshalar 10 matbaaya ait işler için mü ULARK GABLE GECE UÇUŞU haklar araldikkışi olsaydı — de- di — Azizim Nazmi Bey, şimdiye kadar sizin elli altmış parça olma- nız lâzımgelirdi. Yarı sinirli, yarı (o müstehzi bir kahkaha attı: O zaman bir parçanız Kadıköy- de, bir parçanız Osmanbeyde do- Bugünkü program 18; Fransızca ders. 18,30: Plâklarla ! neşeli musiki, 19,30: Dünya haberleri, 19,40: Oda musikisi, piyanolu kuartet (Cemal Reşit, Laşiniski, İzzet Nezih, Mesut Cemil beyler.) 20,10: Konferans. (Doktor Ali Şükrü bey) tarafından. 20, 30 Plâk ile © Macar ve Romen ve hafif musiki havaları. 21,15: Ajans ve borsa haberleri. 21,30: Bedriye Rasim hanım tarafından Türkçe sözlü tango ve valsler Radyo caz ve tango orkestrası ile birlik- te. (Hava müsait oldukça grap memle- ketleri neşriyatı programımıza ilâve edi- lecektir.) & 348 Kis. BUDAPEŞTE, 550 m. 1948: Cizre Şe orkestra & 231 Haberler. Spor. Plâk. “neşeli mu 151 Viyana şarkı- Avusturya musikisi, z ürekkapı akşam musikisi, 1031 Khz. KNİGSGERG, 291 m. Mi ler. 23,40: Dane musikisi. 592 Khz. VIYANA 507 m. 17,45 Radyo sergisinden nakil; Ikti- sat aleminde £adyo sanayii, 17,55 Brahms'ın hayatr (konferans), 18,15 Müsahabe, 18,40 Yeni san'atkârların e serlerinden konser, 19,10 Tiyatro kı tikleri vesaire, 20 Haberler, 20.20 Pi- | Yano konseri, 20,15 Brahms'u rinden klâsik şarkılar, 21,30 V İ sikini, 22,30 Müsahı Konserin 30 Hrbsrler, 23,50 Kuartet 30 Dans plâkları. İstanbul Birinci Yenileme Bürosun » dan: 4 « Kânunüevvel - 933 tarihinden evvel ikame olunmuş İstanbul Asliye 1- kinci Ticaret Mahkemesinde derdesti rü- yet ve İstanbul Umum Sigorta Şirketi ile Nadir Nail ve Ahmet Şükrü Beyler ara- sında mülekevvin dava dosyasının yeni- lenmesi için verilen beyanname ve gön- derilen davetiyenin Nadir Nail Beyin ika- | metgühenm möçhül olduğu beyan başiri tarafından bilâtebliğ iade edilmiş ân müddetle ilinen tebligat ifa- sna ve 16 - 1 - 935 çarşamba günü saat , 15 de yenileme muamelesine başlanılma- | sina karar verilmiş olduğundan mezkür günde Yenipostahanede kâin Birinci Ye- | nileme Bürosuna © gelmediği | takdirde 2367 numaralı kanun alıkâmna tevfikan yenilemenin gıyabında yapılacağı ilân 0- lunur. (4916) Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşiliklarım y boş banelerine © yerleştirerek et bilmece memurluğuna) gön- deriniz. Doğru helledenler arasında çe- keceğimiz kur'ada kazananlara hediye- ler vereceğiz. Bilmecenin müddeti: ar, Bugün akşama Bilmecemiz 1234567891011 Soldan sağa 1 Ama (3), Aht (3). 2 — Ebeveyn (7 3 — Bir içki (4), iptida (3), nidası (2). 4 — Kamer (2), Ankarada bir semt 0). $ — Kuşun dudağı (4), iman (5). 6 — Akıl, zekâ (2), rabıt edatı (2). 7 — Kalay değil, cebir (3), silâhta nişan yeri (3). 8 — Rabrt odatı (2), Allah (5). 9 — Emmekten emir (2), hal ra- bıtası (3), bir meyva (3), 10 — L†(7). 21 — Pis (3), abus (4). Yukardan aşağı uzak 1 — Tiyatronun babası (7), yet (2). | 2 — Müşevvik olmak (11). 3 — Hal rabrtası (3), nota rabet odatı (2). 4 — Hançer (5), çayır (3). 5 — Nota (2), ücret (3). 6 — Büyük bir rakam (3), bir hay- van (5). 7 — Tahsin etmek, aferin (5), ses ON 8 — Dem (3). 9 — Istifham (2), harik, aşık (6). 19 — Fecir (3). (2), 11 — Nota (2), kuvvetli (5). YENİ NEŞRİYAT. Büyük gazete Büyük gazetenin (4) üncü si | çok dolgun yazılarla bugün çı Bu sayının dış ve iç sahifeleri renk üzerine orijinal * resimlerle lenmiştir. Bu sayıda bilhassa bir Am milyarderin (35) milyar dolarına © #ayanı dikkat yazı çok enteresranii Bundan başka bu sayıda üç İı tefrika, muhtelif beş müsabakâ, ye, kadın, moda, sinema, biyatrd feleri vardır. 24 sahife ve dünya " kuatına dair heyecanlı yazı ve le çıkan bu sayıyı © okuyucu tavsiye ederiz. İnanç Ba, aylık ilim ve kültür İn Dün samet kle, Taksan GENİ yazı adamlarının beraberliğil tahsil gören gençler tarafınd. bu mecmua , kuvvetli bir w görünmektedir. Birinci üniversite rektörü Cemil, profesöf at, Nurullah Ata Beylerin nutuk © nları ve ciğer kuvvetli kalemleri li tenkit ve tahlilleri bulun ğ Davet Erzurum Lisesinden yetişenif miyetinden: 23-11.934 cuma g at 14 te İstanbul Halkevi cemiyetimizin senelik toplantısı cağından azamızın gelmeleri ric&i nur, ZAYİ. — Liman İdaresinden 3 nesinde aldığım cüzdanımı kaj Yenisi alınacağından hükmü y: İsmail oğlu ALİ (4912) DOKTOR Rusçuklu Hakkı, Galatasarayda Kanzlık oczahantf karşısında Sahne sokağında 3 ralı apartımanda 1 numara. JOSEPH SCHMİDT! Pek yakında | SUMER sinemasın*” İLKBAHAR ŞARKI filminde taganni edecek Szoke Szaka Komik tavırlarila seyircilef memnun edecektir. Sarışın venüs, Altın sesli ve altın saçlı JEANETTE MAC DONALD tarafından emsalsiz bir surette yaratılan, Fransızca sörlü ve şarkılı KEDİ ve KEMAN En son sistemde tabii renkli ve mubteşem film önümüz deki Çarşamba akşamı bü- ük sinema müsamer: sakneleri havi büyük, zengi” . MELEK, 5 Numerolu mevkiler şimdiden satılmaktadır. GEORGES OHNET'in Büyük wnajediyen G A B Y romanından muktebes ve MORLAYn fevkalâde temsili DEMİRHANE MÜDÜRÜ Büyük ve kuvvetli dram filmi bu hafta SUMER ( eski Artistik ) sinemasındâ amam kemali muvaffakiyete devam ediyor Sinema tekniğinin bir harikası pek yakında | m enik meydan vermeden geçip gidiyor. du. Nazmi bu koskaca caddenin ka- neferlerinin labalığı içinde ondan başka bir şey görmüyor gibiydi. İleride, çok ile- ride, artık şekli belirsizleşmeğe başlayınca ve biri şişman, biri za- laşırdı, Belki ağzınızı Fatihe gön-| YE derirdiniz de gözleriniz bizim mek- tebin kapısında kalırdı —, Haklı değil miyim? Ve... delikanlınm bir şey söyle- mesine meydan vermeden; — Artık ayrılmalıyız... — de- Tabii gene görüşeceğiz. Be- nim ismim Aliye... Mektepten çıktı- ğrm saatler de malüm. Birdenbire arkasını döndü. “Al- laha ısmarladık!,, demeğe lüzum görmemişti. Tramvay yolu, t beş adım ötede idi. Köşeyi dönün- ce, tunel istikametinde uzaklaştı. Nazmi baka kalmıştı. Bir müd- det onun gidişini seyretti, Bu kız kalabalık caddelerde süratle yü: menin fennine vakıftı. Bir şişman kadının yanından kalçalarma sü- rünmeden geçebiliyor, kolkola gir- miş çiftleri biraz sağa veya biraz «ola açılarak kısa bir kavis çizip arkada bırakıyor, sarkıntılık eden- lere kulak asmadan sarhoş Alman ru yollandı. Hem yürüyor, hem di Bu kız neler neler Ha; diyelim ki adının Nazmi ol- duğunu birinden öğrenebilmişti. Fakat Osmanbeyden, Kadı den söz olsun diye, şöyle gelişigü- zel bahsetmiş © olamazdı. Demek Osmanbeyde, Kadıköyde bir alâ- kası olduğunu biliyordu. Bu takdir. de kızın söylediği gibi, isminden sık sık bahsedilen tanıyan bir mu- hit ile temas ettiğini kabul etmek lâzımdı. Maamafih... bu kız, bir gün Osmanbeye şöyle bir uğramış olamaz mıydı? Sonra o bir başka gün, Kadıköy vapurunda, yahut Kadıköyde bir yerde gene pekâlâ karşılaşmış olabilirlerdi. .Acaba kız çok derin alâkalarla bağlı ol- duğu bazı semtlerden niçin bah « setmişti. Onları | bilmiyordu da böyle basit bir iki hatırayı yanyana getirip Jâf olsun diye mi ortaya rt E K sinemasında Nazmi işte buna ihtimal veremi. yordu. Aliyenin bu sözleri söyler. ken ağzını yayan gülümsemede bir takım mânâlar sezebildiğini zanne- diyordu. “Altmış parça olurdunuz...,, der- ken kızın o parlak kara gözleri ni- çin öyle birdenbire donuklaşıver- mişti? Ya yüzündeki o âni değişi! liklere ne demeliydi? Belim o. bette ki bir mânâsı ve... bir sebebi olacaktı. Nazmi o halile kızi tekrar görür gibi oldu. İstihza, hırs, kin ve acı bu mat renkli taze kız yüzünde bi- ribirini kovalıyor gibi parça olurdunuz... derken kız, all mış rakibesini bir arada görmüş kıskanç cevgili gibi sinir - lenmiş ve asabileşmişti. Bu da gös- teriyordu ki Aliyenin bildiği bazı şeyler vardı, acaba bu şeyler şunun lemesile mi öğrenilmiş- zat görülerek, bizzat tah- il erek anlaşılmış neticeler de olablirlerdi... Kız, her halde Ga- Hibe ile başlayan o macerasını çok yakmdan takip etmişe benziyordu. Fakat.. bu macerayı ihsas ederken gene az çok sinirlerine hükmedebi. liyordu. Aliye asıl Fatihten bahse- derken zıvanadan çıkı işti. tihe yollardınız..., , zü içindeki bozgunu, olanes Yİ ile, bir ayna gibi aksetti Fatih... i Acaba Fatihte nasıl bir yaf şt? ünüyor, düşünüyor, © en karanlık taraflarda sk tıraları kurcalıyor, lâkin bir Fatih düğümünü h Fatih... Gözlerini yumdu. Bir ön çamurlukları üstüne bir kameranm (1) opi Veznecilerden Fatihe, orad3” Karagürarüğüne, Ayvansaray dar uzanan yolları hatırarB rayarak-dölâştı. Büyük kenarındaki evleri, sağa, zo) i lan bütün sokakları günün lif saatlerinde, tekrar tekr3” gibi oldu. d Hayır...Hiç bir şey hatırls' 4 du. Ne genç kızların mekte? gidip döndükleri saatlerde pe halayıklarm martlanmı# ii kedi hırsile kaldırımdan ma zıplayarak, duvarlara rl bakmaz gibi görünü er şeyi gören gözlerle böf, Süme