1 ğ : | İ l | İktisadi bahisler | Sanayi ve paramızın kıymeti ğa Hükümetimizin bir çok kurtarıcı eser- lerinden biri de, umumi hayatımızın i- lerlemesi ve kuvetlenmesinde çok mülrüm iyeti olan paramızın kıymetini koru - smnmaler, Bu meyanda, âdeta büyük bir memleket meselesi olan bu muvaffalaye- & devam ettiren âmillerden biri de, biç şüphesiz sanayimizin kudretidir. — Zira yerli malı istihsali ve sürümü, memlcke- timizden döviz çıkmasını çok azaltmak- tadır. Gene bu sayede cari mizarımızın tevazününü temin edebiliyor ve ihtiyat olarak elimizde döviz bulundurabiliyo , ruz. Yoksa, sanayiimiz inkişaf. etmemiş mevcudumuz da azalınca veya bitin- 0 amal kıymeti de düşeceleti. Bu hususta son bir çare bulmak istenmiş ol- saydı, bir de Avrupaya istikraz için âde- ta yalvarmak icap edecekti. o Lökin bu hal, hür ve müstakil cumhuriyetimizin şeref ve haysiyetine halel getirebilecek bir keyfiyet olurdu. Bir memlekette para kıymeti sukutu büyük bir tahribat yapar: Onun için bu- na, fakirliğin ikiz kardeşidir derler. Bu yüzden halkın istiklâk kabiliyeti çok aza- İr ve para hiriktirmeğe temayülü büsbü- tün kalkar. Zira parasını israf eden ve ihtikâr yapan mükâfat, biriktiren de cez; görür. Borçlu da alacaklının sermayesin- den yemiş olur. Filvaki para kıymetinin sukutu srnai ye bilümum istihsalatın artmasına sebep olur. Mevcut © malların da fiatı ecnebi ynemleketlerinkine nazaran inik görünür. İlaracat fazlalaşır. Bu yüzden müteşeb » bisler ceseretlenir ve çoğalır. Fakat bu senfaatlı vaziyet kısa bir zaman sürer. Zira paranın kıymeti hariçte düştükten biraz sonra, dahilde de ayni nisbetle iti barını kaybeder. Nihayet yeni imâl edi- len malların maliyet fistt © paran yeni değerine göre de çıkar. İhracat gene ceki seviyesine düşer. Fakat bilâhare paraya istikrar verilmek istendi mi, bu sefer bu | küçük menfaata bedel, korkunç bir buh ran başlar. İç pazar fiatları da dış paza- rınkinden yüksek olur. Zira tecrübe edil #miştir ki, para düşerken herkes korkar, e a. > ida tali Hattâ bu yükselişin — hat ve ülü aştığı çok kereler © vâriltir. Bu yüzden sürüm azalır ve istihsalât te- sakus eder. İşsizlik çoğalır, Ticaret du. yor. İflâs vakaları artar. Banka âleminde sersmtılar olur. Borsalarda fiatlar düşer ye memleektin ticaret mizanı bozulur. Nitekim bundan 15 sene evvel Alman #markının bir kaç sene temadi eden suku- tundan sonra da böyle olmuştu. O za man smai ve zirai müesseseler, zaten bir görünüşten ibaret olan kazançlarını büs- bütün eritmemek için büyük büyük bi. İZMİR Ç Yaz Bir gün hiç istemeyerek onların muhaverelerine şahit olmuştu. Bah çede kameriyede oturuyordu. Füru zan Hanımla Sami Bey ağır ağır yürüyerek yaklaşmışlardı. Onları £eçip gidecekler diye kendini gös- termek istemedi. Fakat onlar sık da genç kızı farkedemeyerek pek yakınında du- rup konuşmağa başladılar, Sami Bey istihzaya benzeyen sözler söylüyordu: >— Size hayret ediyorum!.. Kızı. nızı da mı benden kıskanıyorsu - nuz? Annesinin sesi kırılmın bir saz gi bi inleyerek çıkıyordu: > — Neler söylüyorsunuz Sami? Rica ederim böyle şeyler söyleme- yin. Aramızda tamir edilmez bir vaziyet hâsıl olacak. .. Beni kor. kutuyorsunuz!.. — Madem ki sizi korkütmağa : başladım. .. O halde müsaade e- iniz de artk sizi rahatarz etme - âdeta hıçkırı. | Yi | Öz dilimizle ) Türk polisi... Deniliyor ki: Marsilyadaki Fran sız polisi, Yugoslavya kralını koru mak için bütün çeviş (1) lerini al- mıştı. Bir tabur çeri (2) süngü tak mış olarak kralın geçeceği yolları sarmışlı, Oteller, birer birer yok - lanmış, yabancıların kimler oldu - ğu öğrenilmişti. Elli kadar başı Bozuk (3) polis, vızır vızır ortada dolaşıyordu. Burası böyle iken kral, gene kurlarıdamadı.,, Ve 80 - nunda Fransız polisinin gevşekliği ileri sürülüyor. Ben, başkalarının polisini bilmem. Bu işin üzerinde de durmak istemem. Yalnız, şuna inanırım ki, Türk polisi, ikler- den birinin korunması için her hangi bir buyruk almış olsaydı, sı ralar arasına karışıp, iki elinde, iki pusat (4) la bekleyen Hırva - tın oraya niçin geldiğini bir bakış- ta kestirirdi. Bundan birkaç ay önce, “Milli - te,, de bir takım Yunan paralarının yirmibeşlik yerine sürüldüğünü yazmıştım. Üzerinden birkaç gün geçti. Bir poliz efendinin beni aradığını öğ- rendim. Gidip görüştüm. “Size bu parayı kim getirdi?,, diye sordu lar. S — Getireni tanırım. Fakat adı nı unutmuşum. dedim. Bunun üzerine: — Ne iş yapar? diye sordular, — Ormancı olduğunu söyleye - bilirim. Yalnız, şimdi nerede, han &i işin üzerindedir, bilmiyorum, de- dim. — Peki, dediler, siz gidiniz, biz kendisini buluruz! Aradan bir ay geçmedi, bir baş- ka polis geldi. Elinde bir fotoğraf vardı, gösterdi: — Kendisine Yunan parası sürülen efendi bu mudur? Bakınca tanıdım: s— Evet.. Ta kendisi.. Fakat şaşkınlığını da gizleye - medim; “> Adını bilmediğiniz adamı na | sil buldunuz? Buna karşılık vermedi, yalnız belli belirsiz gülümsedi. En ufak bir para süri lüğü işin de böyle kılı kırka yararak çalışan, adını sanını dahi bilmediği bir a. damı, hiç bir suçu yokken, birkaç günün içinde fotoğrafına varınca - ya kadar ele geçiren bir polise, te- peden tırnağa güvenebiliriz. Ben halıbımı basarım ki, dirlik çevirge ni (5) Fehmi Bey, İstanbul poli - sinden on efendiyi Marsilyaya gön dermek buyruğunu alsaydı ne Yu- goslavya, kralından, ne de Fransa Bartu gibi değimli bir törü (6) adamından olurdu. Yaşasın Türk polisi!.. M. SALAHATTIN (1) Çeviş — Tedbir (2) Çeri — Ag- ker (3) Baştbozuk — Sivil (4). Pusat — Silâh (5) Dirlik çevirgeni — Emni- yet müdürü (6) Törü — Hükümet: a ecnebi hükümetlerini bizimle mübadele osasına göre anlaşmağa icb. edebiliyor. Çünkü bunlar muhtelif mal: lerle zirai mahsullerimizi almamak iste- yebilirler. Yahut mübadele hacminin tev. ziinde gayri âdilâne dirde hükümetimiz bu gibi gayri müsavi esasa müstenit anlaşma imkânlarının hiç ri reddedebilecek bir kuvvete maliktir, Çünkü onlar memleketimizden mal mübayaa etmek istemedikleri takdir. OCUĞU an: Nezihe MUHİDDİN yordu: — Ne kadar kalpsizsin Sami?.. Anlamıyor musun?.. Senin yokluğu na tahammül edemiyeceğimi anla. mıyor musun? Allahtan orada daha fazla dur- mamışlardı. Onlar uzaklaşınca Fe. riha ellerile yüzünü kapayarak ağ- lamağa başlamıştı. Ertesi günü sabahleyin annesinin odasına giderek akşam vermiş oldu ğu kararı gayet tabil olarak kendi- sine açtı: , — Anne ben ingilizce öğrenmek istiyorum. .. — O halde bir muallim getire - lim. ... Fakat buraya bir muallim getirmek te güç olacak. — Müraade ederseniz ânne bön Koleje girmek niyetindeyim. * Füruzan Hanım olanca dilkatile kızının yüzünü tetkik ettikten son. ra âdeta bu karara memnun olmuş- tu — Peki Feriha, dedi. Bu mesele- yi Kasım! Dün, tramvayda iki kişi araların. da münakaşa ediyorlardı; — Girdi, diyordu. Öteki: —Hayır! girmedi... diye inat e- diyordu. » — Kasım 8 teşrinisanide girer yaha! 7 Yanlışın var, Bugün Kasımın — Yanılan ben değilim, sensin.! — Kasımın içindeyiz! —Değiliz! — İçindeyiz. .. — Girmedi, — Hayır, girdi! — Ben girmedi, diyorum. — Ben de girdi, diyorum. Tam o sırada tramvaya biri atla. dı. Girdi, girmedi diye münakaşa ve bu iki adamı anlaşılan tanıyor u. Gülerek yanlarına yaklaştı; — Böyle girdi girmedi, kimden bahsediyorsunuz? Onlar, burnu görünce ikisi birden atıldılar: — Kasım Efendi, Allahaşkına kozumuzu payet! Girdin mi, girme- din mi? Zeki adammış, mevzuun ne oldu- ğunu hemen kestirerek, ikisini de yalana çıkarmamak için; — Acele etmeyin... dedi, tram. sayı soruyorsanız, şimdi girdim. E- er takvimi soruyorsahız daha va- kit var, Ben evvelâ şırrada burada dolaşır, ondan sonra takvime gire- rim/ Kulak MİSAFİRİ “ Saray ,, sinemasında (Eski Glorya) Raşit Rıza tiyatrosu Teşrinevvel 16 salr 17 çarşamba akşamı 20,30 da Kendisinin Gölgesi 3 Perde Nakleden Yusuf Süruri, 15 Teşrinievel aksam 20,30 da Kadıköy Hale Sinemasında Hedefsiz Buseler 7145 TEPEBAŞI ŞEHİR TİYATROSUNDA i Akşam stanbul Betidiyeri saat 20 de ŞehirTüyatnösu E CEZA UN VE CEZA İl 20 Tablo Yazan F. M. Dos İl toyevsky. Tercüm: lu e eğ sağ Eski Fransız Tiyatrosunda Bu akşam saat 20'de YARAŞA OPERET 3 perde, Besteliyen Yohann Strauss Tercüme eden: Ekrem Raşit. 282 | de, biz de onlardan almayabiliriz. Zira şeflerimizin bihalkin güvendikleri fabri- kalar ihtiyaçlarımızın büyük bir asm: temin edecek kudreti haizdir. İşte gene bu yüvenişin tazyikile, ihracatımızın en mühim kısmı deşkil eden ve sanayi ham maddeleri kadar aranmıyan ihracat mah İlerimizin sürümünü bir müddettenbe- ri mümkün kılmış bulunuyoruz. Kumaş sanayici Dipl. Kim. Hayri SÜREYYA — Uzun düşünmeğe hacet var mı? Müsaade ederseniz ben bugün den bu işe başlıyacağım anne? — Niçin bu kadar acele ediyor- sun? —Acele mi? İki buçuk aydır boş oturuyorum, Mektep açıldı. Va ki” kaybetmek istemiyorum artık! İYET PAZAR 14 TEŞRİNİEVVEL 1934 Ruzgâr gibi : gaz va ber alyan Gülkan yalm 2 yollarında rasilardım. Parkın kapanma saatine kadar bu ıssız yollarda çıtırdısız, | sesiz rüzgâr gibi dolaşırlardı. Onlar, bi- ribirlerine o kadar yaraşmış iki çifttiler- ki yalnız bunların kolkola önümden geç- tikleri zaman mevhum bir tehlikeden ka- garmış, korkarmış gibi biribirlerine da- ha ziyade sokuluşları gayet mefis bir ese ri sanat, güzel ve müstesna bir tablo teş- kil ed. Kız, tüy gibi, erkek porva- me gibi idi, Kız, penbe jorjetile bu son baharın yaprakları uçuşan yollarda bir gül gibi, bir bahar gibi idi, Onlar nereye gittiler? Ne oldular? Adeta ben, bu akşam gezintilerinde onla- ra tesadüf edememenin kederini duy- mağa başlamıştım. Cidden mahzunlaşı- yordum. Beni bu yollarda yanlızlıktan kurtaran onlardı. Sonbaharın bu haşin ha. vası içinde onları arıyorum. Onlar bahar. dan kopmuş bir levha, idi. Benim de küs- | kün gönlüme biraz renk, biraz değişiklik hareket ve neşe veriyorlardı. Ben belki on böş gün var ki onlardan uzakta kal- dim. Çok ama çok O mahzunum. Nasıl mahzun olmayayım ii onlar benim ha- yatın sonbaharmda bahardan bir ha- tıra idiler, Kimdi yorum. da bu çiftin biribirine olan muhabbeti- dir. Sevişiyorlardı burası muhakak. Fakat niçin artık görünmüyorlar? Bu merak bende gittikçe © artıyordu. Dün akşam ben mutat akşam gözintisini ya- pıyordum. Akşam üslü Gülhane par- kında dolaşmak hoş oluyor. Uzaktan de- i üm. Yalnız dı. Geldi bir, ilerideki kanapelerden birine oturdu. Bir sigara yaktı ve başı elleri sına alarak düşünmeğe başladı. Dü dü, düşündü, düşündü. Parkın kapanma saatine kadar öylece kaldı. Ben kederli delikanlmın bu muzlim düşüncesini ve eşinin ne olduğunu, niçin böyle yalnız ve dertli olduğunu öyle merak otmiştim ki duramadım. Yanına gittim. Beni tanıyor musunuz? dedim. Urkek ürkek cevap verdi: — Hayır! . — Hiç görmediniz mi? Gene ayni en- dişeli bakışla cevap verdi: — Hayır! — Olabilir dedim. Siz küçük hanım- la bu yollarda dolaşırken ben daima size vastgelirdim. Fakat siz o kadar birbiri. nize sokulmuş ve dalmıştınız ki be: mek görmüyordunuz; Olabilir âşıkların gözleri perdelir. Gülümsedi — Peki hani sevgiliniz. Delikanlının yüzündeki mânâ birden bire değişti. Gözleri bulandı, Ve titrek bir sesle — Kaçtk, beni aldattı, dedi, Felâketi anlamıştım. Fakat nasıl ola. bilirdi ki o kadar biribirine bağlı olarak gördüğüm, o kadar veviştiklerine ima- nem olan bu çiftten bir tanesi böyle bir halt karıştırsın. — Mümkün değil, dedim. —1? Cevap vermedi. Çok sevişiyordunuz sanıyordum. Evet öyle idi. Fakat o,. sözünü bitiremedi. O kadar titreyor, o kadar müteessir görünüyordu. Boğazına bir ? Niçin mahzundular? bilmi- 1€y düğümlenmiş konuşamıyordu bile, — Canım dedim. Sen gençsin böyle bu kadar teessür ne lâzım?.. Amasya. Harik Hayat Sigortalarmızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin UNYON SIGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan UNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : garabetleri hüküm sürer... Mem - leketten bu garip muhite süzülen ziya hüzmesi bir Amerikan menşu- Tuzdan geçerek dağılır. Hangi ci ten talebe kesafeti kuvvetli ise Tür. kün öz gayelerine karşı pervasız. lık inhirafı o kolda daha ziyade gö irdü. İçinde yaşadıkları, sa- Feriha ertesi gün eşyalarını top-| yesinde yetiştikleri aziz topraklara layarak koleje yerleştiği zaman ge mir nankörlük hisleri açıkça ora- niş bir nefes almıştı. ... Anne şefkatinin insan kalbine ilk güzellik, ilk doğruluk, ilk iyilile tohumlarını aşılayan büyük kudre- tini tatmamış olan Feriha manevi kimsesizliğin acısile yalnız kalmış- tr. Aile bucağının ılık zevkini duy- mamış bir genç kızın boş ve ham benliğinde memleket aşkı, anayurt bağları nereden kök salacaktı? Ba- husus bu genç kız Feriha gibi büs- bütün ay-ı ve aykırı çevrelerde ya- şamış olursa!.. Dam dö Siyon'la Kolej etrafr derin uçurumlu bir zih niyet, hisiyet ve telâkki denizile öz yurttan ayrılmış yabancı bir hars ve terbiye usüllerile idare edilen biner adadan başka bir şey değil - lerdi. Birinde asrm köhne bir pa- söylenmekten çekinilmemiştir. Mütarekede istilâ zabitlerini kolla- rma takarak, evlerine davet ede - rek düşman ayaklarma lâyık olma- yan bu mübarek topraklara kuşba- kışı bakan soysuz nazeninler ekse. riyetle oranın cibilliyetsiz mahsül. leri olmuştur. Siyasi bünyemizin zayıf, milli harslerimize karşı ka. yıtsızlığımızın en acıklı bir devresi olan o zamanlarda, bütün bu acılık lara karşı küçük zümrelerden du- yulan isyanlar pek az kendini gös terebilmiş bu ıstrabr taşıyanlar da süsün, eğlencenin, hodbinliğin mü- samehası altında sönü; kalmıştı. İşte biri, esrarengiz kilise kubbele- ri altında orgların uhrevi sinik a - henklerine karışan ve günlük bu. harlarile ruhlara sindirilen “İsevi Sosyalizm,, aşkile uyuşmuş, öbürü; büründe de kes- | keskin ve maddi misyoner idealleri kin milyoner emellerini süslü ve altında benlik davaları sivrilmiş Mi sisin e ee Tİ MALEZYA DELİSİ Bu Çarşamba akşamı büyük gala meresi olarak SUMER (Eski sinemasında gösterilecektir. , Güzel MARCEL CHANTAL ve İNKİ. JİNOFF tarafından temsil edilen birinci sınıf bir film o * “malliyet Asrın umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hi. içim Le inceliği, ve bü şıklığı ile GÖNÜLLER BİRLEŞİNC filminde HERBERT 3 aylığı. SCHAL ve ROBERT Mo GOMERY ile beraber bir ff ser hazırlamıştır. Pek yakında MELEK * Genç adam cevap vermedi ve selâmi- lamaksızın bile yanımdan uzaklaştı. Bir kaç gün sonra genç kıza rasila- dım ve ne olursa olsun & konuşacağım dedim. — Affedersiniz kızım, diye söze büş- ladım, Hayret ve korku ile yüzüne bak- * ül eski sevaililizin döstü İ 4? yN 4/9 ) 4 l inize o karışmak istemem Bugünkü progr ama, niçin darıldınız? Genç kız son derece safiyetle çevap ISTANBUL» 1830: Plâk maşriyatı 19.20; Ann, verdi.: Beni terketti. Şimdi başkasile se- leri, 19,30: Türk w kyn, * Cemil, Muzaffer Beyler! vişiyor. z öle — Nas olur dedim. O da izden Şi- al e 30: Radyo orkesli kâyet ediyor, Tramvay gelmişti, Elini bana uzatsirük acele ile; — Ona selâm söyleyiniz. Ben de şim- di hir Tıbbiyeli ile beraber yaşıyorum. Ve artık opu aramıyorum. Allaha smar ladık dedi ve tramvaya atladı. Şimdi artık Gülhane parkında sonba- harın sararmış yapraklarmı uçuran rüz- gârm önünde genç delikanlıyı bir bas- ka kızla ve o penbe jorjet kostümlü kı- 4: bir Tıbbiyeli ile ayrı © ayrı yollarda «e biribirlerine sokulmuş, böribirle. ine dalmış, derin derin konuşarak do irana d iz 21 Konferüns. Zi: Bobei perdelik “ZOBATL,, oparam, 22,10; Kadyo popurluk. 23: Haberler. Zp0: « Z3r Sant ayarı, ZAZ08 23,25: Almanca haberler. 23,30; Yeni telerindem danslar, 08 Khz. BELGRAT, 437 m. 1530; Dans musikisi; 19,58: Musal örkestrası. 22: Reklâmlar 10: iş Dini neşriyat. 21: Milli megriyat, 21,304 tras. 22,45 Haberler, spor. 23,20: musikini. a yapacak. değilim. Fukat ha yat bu, “gençlik, daima değişen, inf al ve zaferle doludur. Infialinde ne ka dar derinleşirse o kadar çabuk zafere İrişir, Umar misriz ki bu yeni sevgili. ler eskileri kadar hararetli, — meşeli ve | “223 Kler VARŞOVA, 1348. ateşin değildirler? Onlar | biribirlerine | * W ik söylediklerini teminatlarını şimdi yeni sevgililerine tekrarlıyorlar, belki daha kuvvetle, daha cosaret ve itimatla. Çünkü inanıyorlar. Gençlik, iman de mektir. Ve bu yollarda benim gibi, son- baharın yapraklarını önüne katmış sü rükleyen rüzgür ile ne çok sev. gililer biribirlerine ayni sözleri, ayni ye. berler, 221 Neşali meşetyaki aberler. 22 Neyali meşe, aserli reklümlar, 23) ii Ki. BERLİN 357 m, en neşeli komser. 22 Heirat wider Will Humperdinekin opera kamiği, Kaza minleri telerarladılar ve tekrarlayacaklar. Tarih tekerrürden ibarettir. SEM LÜKSEMBURG, 1304 m, 18,30: Hafif musiki 10: Karışık mı "an ermek, 21.30: Hal iki. 23: Taganni, 25,30; Dı öermeli, sarkılar ve 13,25 Dane Lik maçları hakemli İstanbul muntaleası futbol bez isliğinden: Lik maçları birinci ne ait hakemlerin mtihabı & görüşmek üzere birinci küme ie rinin selâhiyetli murahhaslarmın İ 1934 pazartesi günü © saat tam İl immtaka merkezini terifleri ii nur, ve Otomobil 4.4888, 6649 yurdu ile hiç bir alâka ve rabrtasr o rafımı çepeçevre kuşatan be; yoktu. natlı meleklerde idi. Onun Feriha tam iki sene Kolejde kal- | toprakların üstündeki zevk mıştı. Evine on beş günde bir defa lence bahçelerile râbıtası bile gitmiyordu. Bu iki sene içinde. | ni başlıyordu. Amerikalı b memleket vakaları Ferihaya â. a van i harp kahrasi eta temas etmeden geçmişti. O, | rını susamış birer iptidai! Çanakkale zaferinden hiç bir gu | Klan çan yur duymadığı gibi istilâ hailesinin | Nedense bu bahis Foaherm acışmı da hissetmemişti, sını uyandırmıştı, Hatip kadın Bu mektepte hi âl olarak orta; “ yn luğu a fa | Şek a koyda lar veriliyordu, miyorlardı. Söz ilerledikçe Bir gün gene bir konferansa ha- zırlanıyorlardı. Amerika'dan hur bir hatip kadm gelmişti. Top. | lüğüne ait tek bir hâtırası vi landılar. Kürsüye boynu yoluk Ge.| Bu hâtıranın izi, benliğinde © yoze tavuğuna benzeyen sirım gibi | sıcak, samimi bir nokta idi. ince uzun kakavan bir Amerikalı | mii n bazan anne ç kadın çikti. İri gözlüğünü düzelte. | kusu kaçardı. O zaman bi rek söze başladı: Amerikalı hatibe ihtiyar dadısı masal söyli; harp aleyhinde söz söylüyordu . O avutmağa çalışırdı. Gene . konferansın tarihi, Çanakkale mü- kış gecesi annesi bir suvared gafaasının Türk askerini misilsiz | bahlarken Feriha korkulu biFf bir kahramanlıkla yükselttiği tari. | dan sonra ağlayarak uyanmıf? he tesadüf ediyordu. Amerikalı ka. | gece ihtiyar dadı gece dın söyledi. .. söyledi. Ferihanm || altında ona bir hikâye anlat” İsevi Sosyalizm uyuşukluğunu taşı- | Uydurma bir masal değildi. yan ruhu bu maddi menfaat işleri. | babasına ait hakiki bir hiki ve kayıtsızlığını muhafaza ettiği i-| bu... Bu, Dömeke harbında “ sin bu sözler onda bir intibah hâsıl! him bir tepeyi, arta kalan bef edemiyordu. Genç kızın gözü ma. | ferle tek başma saatlarca mü* in Me eni it ia e gf, nın dikkat ve heyecünt artı bu bir tedai idi: Ferihanın ki