14 Ekim 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

r İktisadi bahisler ] Va || Öz dilimizle ] Sanayi ve paramızın . kıymeti —— Hükümetimizin bir çok kurtarıcı eser- lerinden biri de, umuınî. h:yıumızı_şı İ Türk polisi... Deniliyor ki: Marsilyadaki Fran sız polisi, Yugoslavya kralını koru mak için bütün çeviş (1) lerini al- mıştı. Bir tabur çeri (2) süngü tak lerlemesi ve kuvetlenmesinde çok Ka mış olarak kralın geçeceği yolları iyeti ıhl:ıı bi büyüo';r' sarmıştı. Oteller, birer birer yok - ıdır. meyanda, L b L Areel. N memleket meselesi olan bu (t geei | DP Geremlakye e Bir Za ::şı * İ âmillerden zi ea GO L idir. Zira | bozuk (3) polis, vızır vızır ortada ç * tadır. Gene bu sayede ticııimmnnmzm_ n ÜrrürinbaBi Takin adkaroe ve ihtiyat olarak elimizde döviz bulund ye. dolaşıyordu. Burası böyle iken kral, gene kurtarılamadı.,, Ve so - da Fransız polisinin gevşekliği ileri sürülüyor. Ben, başkalarının BĞ ada Bu işin üzerinde ruz. Yoksa, inkişaf '$ bilecel ğını b bilmek için döviz ve altım sarfedecektik. Bunlar bir daha lökğlmize- dürüşüü zindı nüha- bitin- yet mevcudumuz da azalınca veya ce kıymeti de düşecel hususta son bir çare bulmak Mznmıg ol- saydı, bir de Avrupaya istikraz için âde- ta yalvarmak icap edecekti. Lâlnn bu hal, hür ve müstakil İ d geref ve haysiyetine halel getirebilecek bir keyfiyet olurdu. Bir memlekette para kıymeti sukutu büyük bir tahribat yapar. Onun için bu- na, fakirliğin ikiz kardeşidir derler. Bu yüzden halkın istihlâk kabiliyeti çok aza- lrr ve para biriktirmeğe temayülü büsbü- tün kalkar. Zira parasını israf eden ve ihtikâr yapan mükâfat, biriktiren de ceza görür. Borçlu da alacaklının sermayesin- den yemiş olur. Filvaki para kıymetinin sukutu sınai ve bilümum istihsalatın artmasına sebep olur. Mevcut — malların da fiatı ecnebi memleketlerinkine nazaran inik görünür. İhracat fazlalaşır. Bu yüzden mü şeb - bisler cesaretlenir ve çoğalır. Fakat bu menfaatlı vaziyet kısa bir zaman sürer. Zira paranın kıymeti hariçte düştükten biraz sonra, dahilde de ayni nisbetle iti- barını kaybeder. Nihayet yeni imâl edi- len malların maliyet fiatı paranın yeni değerine göre de çıkar. İhracat gene eski seviyesine düşer. Fakat bilâhare paraya istikrar verilmek istendi mi, bu sefer bu küçük menfaata bedel, korkunç bir buh- ran başlar, İç pazar fiatları da dış paza- rınkinden yüksek olur. Zira tecrübe edil- miştir ki, para düşerken herkes korkar. Fiatlar yükselir. Amele ücretleri de tabi. atile artar. Hattâ bu yükselişin — hat ve tahammülü aştığı çok kereler vârittir. Bu yüzden sürüm azalır ve istihsalât te- nakus eder. İşsizlik çoğalır. Ticaret du- rur, İflâs vakaları artar. Banka âleminde sarsıntılar olur. Borsalarda fiatlar düşer ve memleektin ticaret mizanı bozulur. Nitekim bundan 15 sene evvel Alman markının bir kaç sene temadi eden suku- tundanıonradıböyleolmuştu.Ozı- man smai ve zirai müesseseler, zaten bir görünüşten âbaret olan kazançlarını büs- de durmak istemem. Yalnız, şuna önanırım ki, Türk polisi, büyükler- den birinin korunması için her hangi bir buyruk almış olsaydı, sı ralar arasına karışıp, iki elinde, iki pusat (4) la bekleyen Hırva - tın oraya niçin geldiğini bir bakış- ta kestirirdi. Bundan birkaç ay önce, “Milli - te,, de bir takım Yunan paralarının yirmibeşlik yerine sürüldüğünü yazmıştım. Üzerinden birkaç gün geçti. Bir polis efendinin beni aradığını öğ- rendim. Gidip görüştüm. “Size bu parayı kim getirdi?,, diye sordu - lar. — Getireni tanırım. Fakat adı nı unutmuşum.. dedim. Bunun üzerine: — Ne iş yapar? diye sordular. — Ormancı olduğunu söyleye « bilirim. Yalnız, şimdi nerede, han gi işin üzerindedir, bilmiyorum, de- dim. — Peki, dediler, siz gidiniz, biz kendisini buluruz! Aradan bir ay geçmedi, bir baş- ka polis geldi. Elinde bir fotoğraf vardı, gösterdi: — Kendisine Yunan parası sürülen efendi bu mudur? Bakınca tanıdım: — Evet.. Ta kendisi.. Fakat şaşkınlığımı da gizleye « medim:; — Adını bilmediğiniz adamı na sıl buldunuz? Buna karşılık vermedi, yalnız belli belirsiz gülümsedi. En ufak bir para sürücülüğü işin de böyle kılı kırka yararak çalışan, adını sanını dahi bilmediği bir a- damı, hiç bir suçu yoökken, birkaç ünün içü fotoğrafına varınca - ve alât ve edevata sar- federlerdi. Hakları da vardı. Zira öyle Zzamanlar olurdu ki, para ertesi gün 2 mis Hi kıymetinden birden düşmüş olurdu.Fa- kat bilâhare mark müstakar olunca, bi- lâmum fabrikalar nakitsizlikten sıkışıp kaksüş ittabi, hacimlerinin büyüllü. ğüne nisb lmadığından, iş- iyeyi almak, amelelerin ücretini tesviye etmek ve sürümü temin etmek için müş- herılerekre&ıveımıiyorlaı-dı.lştene&. cede bu devir, müthiş bir sürü iktoda ve servet buhranı ile kapanmıştı. Fakıtıonzınınhrdıdahiçmıl. ya kadar ele geçiren bir polise, te- peden tırnağa gü biliriz. Ben kalıbımı basarım ki, dirlik çevirge ni (5) Fehmi Bey, İstanbul poli - sinden on efendiyi Marsilyaya gön dermek buyruğunu alsaydı ne Yu- goslavya, kralından, ne de Fransa Bartu gibi değimli bir törü (6) di dan olurdu. Yaş Türk polisi!.. M. SALAHATTİN (1) Çeviş — ;I'edbir (2) Çeri — As- KUPYLA EZAS _î_ıl'AE ü Kasım! Dün, tramvayda iki kişi araların- da münakaşa ediyorlardı: — Kasım girdi mi, girmedi mi? Birisi; — Girdi, diyordu. Öteki: —Hayır! girmedi... diye inat e- diyordu. : »— Kasım 8 teşrinisanide girer yahu! — Yanlı ben değilim, in.! — Kasımın içindeyiz! —Değiliz! — İçindeyiz... — Girmedi. — Hayır, girdi! — Ben girmedi, diyorum. — Ben de girdi, diyorum. Tam o sırada tramvaya biri atla- dı. Girdi, girmedi diye münakaşa şden bu iki adamı anlaşılan tanıyor u. Gülerek yanlarına yaklaştı: — Böyle girdi girmedi, kimd. Artık onları görmez olmuştum. Onla- ra her akşam Gülhane — parkının arka yollarında rastlardım. Parkın kapanma saatine kadar bu ıssız yollarda çıtırdısız, sesiz rüzgâr gibi dolaşırlardı. Onlar, bi- ribirlerine o kadar yaraşmış iki çifttiler- MALEZYA D ELİSİ ki yalnız bunl. kolk Kİ eç- tikleri zaman mevhum bir tehlikeden ka- çarmış, korkarmış gibi biribirlerine da- ha ziyade sokuluşları gayet nefis bir ese- ri sanat, güzel ve müstesna bir tablo teş- kil ederlerdi. Kız, tüy gibi, erkek perva- ne gibi idi. Kız, penbe jorjetile bu son baharın y ikları uçuşan yollarda bir gül gibi, bir bahar gibi idi. Onlar nereye — gittiler? Ne oldular? Adeta ben, bu akşam gezintilerinde onla- ra tesadüf edememenin kederini duy- mağa başlı Cidden mah l yordum. Beni bu yollarda yanlızlıktan kurtaran onlardı. Sonbaharın bu haşin ha- vası içinde onları arıyorum. Onlar bahar- dan kopmuş bir levha, idi. Benim de küs- kün gönlüme biraz renk, biraz değişiklik hareket ve neşe veriyorlardı. Ben belki on beş gün var ki onlardan uzakta kal- dım. Çok ama çok — mahzunum. Nasıl h lmayay ki onlar benim ha- bahsediyorsunuz? Onlar, bunu görünce ikisi birden atıldılar: — Kasım Efendi, Allahaşkına kozumuzu payet! Girdin mi, girme- din mi? Zeki adammış, mevzuun ne oldu- ğgunu hemen kestirerek, ikisini de yalana çıkarmamak için: — ÂAcele etmeyin.., dedi, tram- Vayı soruyorsanız, şimdi girdim. E- ger takvimi soruyorsahız daha va - kit var. Ben evvelâ şurlada burada dolaşır, ondan sonra takvime gire- rim! Kulak MİSAFİRİ “ Saray ,, sinemasında (Eski Glorya) Raşit Rıza tiyatrosu Teşrinevvel 16 salı 17 çarşamba akşamı 20,30 da Kendisinin Gölgesi 3 Perde Nakleden Yusuf Süruri. 15 Teşrinievel akşam 20,30 da Kadıköy Hale Sinemasında Hedefsiz Buseler ; 7145 TEPEBAŞI ŞEHİR TİYATROSUNDA : Akşam İstanbut Betdiğösi uî; 2% r;âı ehirTiyatrosu VESSE — İi 20 Tablo Yazan F. M. Dos. töyevsky. Tercüm: LI eden Reşat Nuri. | ' : Eski Fransız Tiyatrosunda Bu akşam saat 20 de YARAŞA OPERET ıı:,km î' d'l!mî Zannettiğimiz ıılıe oç:: ker (3) Başıbozuk — Sivil (4) Pusat | 3 perde, Besteliyen Yolıanıı_ Strauss dük. Bu $ .’““'l_ paraların h”'“'“ ü': bü-| — Silâh (5) Dirlik çevirgeni — Emni- | Tercüme eden: Ekrem Raşit. Hat 'ıh'“ı 5 _'“'ü b '“""n!"'“ bü - | Yet müdürü (6) Törü — Hükümet. 6897 bütün milletimiz hükümetimize m-| güvenerek, ecnebi hükümetlerini bizimle| de, biz de onlardan almayabiliriz. Zira dur. Bir Zzamanlar ziraatçi kalalım, sına- | mübadele göre anlaşmağa icbar flerimizin bihakkin güvendikleri fabri- 'le!'_m!_?dlm dlymkıı" çokcLıı Fa;nt hükü- | edebiliyor. Çünkü bunlar muhtelif sebep- | kalar ihtiyaçl büyük bir & 'timiz o cereyana dı. İlctisadiya- lerle zirai mahsullerimizi almamak iste- | temi edecek kudreti haizdir. İşte gene tımızı fk gelişi güzel bir idişe brrakma- | yebilirler. Yahut mübadele hacminin tev- Iı:':':ıvemm tazyikile, i—hracıtı:ıı“ızm en dı, Bilâkis, iimizi teşvik h da| ziinde gayri âdilâne davranırlar, Bu tak-| mühim teşkil eden ve sanayi ham büyük hassasiyet gösterdi ve bunun tu - | dirde hükümetimiz bu gibi gayri müsavi ddeleri kadar yan ih mah- tumlu lıır.halı gelmesine çok yardım et- esasa müstenit anlaşma imkâ m hiç | süllerimizin sürümünü bir müddettenbe- ti. Bu Yıîlyqic_ ;ı_eldinteıı sonra, artık sa- | düşünmeden reddedebilecek bir kuvvete | vi mümkün kılmış bul uz. de yaramış oluyor. Zira devletimiz buna —a Milliyet'in Edebi Romanı: mal mübayaa etmek istemedikleri takdir- İZMİR Ç Y azan: Nezihe MUHİDDİN Bir gün hiç istemeyerek onların muhaverelerine şahit olmuştu. Bah çede kameriyede oturuyordu. Füru zan Hanımla Sami Bey ağır ağır yürüyerek yaklaşmışlardı. Onları geçip gidecekler diye kendini gös- termek istemedi. Fakat onlar sık yaprakların arasında genç kızı farkedemeyerek pek yakınında du- rup konuşmağa başladılar. Sami Bey istihzaya benzeyen sözler söylüyordu: — Size hayret ediyorum!.. Kızı- nızı da mı benden kıskanıyorsu - nuz? Annesinin sesirkırılmış bir saz gi bi inleyerek çıkıyordu: — Neler söylüyorsunuz Sami? Rica ederim böyle şeyler söyleme- yin. Atamızda tamir edilmez bir vaziyet hâsıl olacak... Beni kor- uyorsunuz!.. - — Madem ki sizi başladım. . korkutmağa’ aşl, * O halde müsaade e. diniz de artık sizi rahatsız etme - Annesinin sesi âdeta hıçkırı- OCUĞU — Ne kadar kalpsizsin Sami?.. Anlamıyor musun?.. Senin yokluğ Hayri SÜREYYA — Uzun düşünmeğe hacet “var mı? Müsaade ederseniz ben bugün den bu işe başlıyacağım anne? — Niçin bu kadar acele ediyor- sun? — Acele mi? İki buçuk aydır boş oturuyorum. Mektep açıldı. Va Ki' ka; istemiyorum artık! Feriha ertesi gün eşyalarını top- na tah ül edemiyeceğimi anla- mıyor musun? Allahtan orada daha fazla dur- Mmamışlardı. Onlar uzaklaşınca Fe- riha ellerile yüzünü kapayarak ağ- lamağa başlamıştı. layarak koleji yerleştiği zaman ge niş bir nefes almıştı. Anne şefkatinin insan kalbine ilk güzellik, ilk doğruluk, ilk iyilik tohumlarını aşrlayan büyük kudre- tini tat ş olan Feriha manevi Ertesi günü sabahleyin a ini odasına giderek akşam vermiş oldu ğu kararı gayet tabit olarak kendi- sine açtı: . — Anne ben ingilizce öğrenmek istiyorum. .. — O halde bir muallim getire - lim... Fakat buraya bir muallim getirmek te güç olacak, — Müsaade ederseniz anne ben Koleje girmek niyetindeyim. — Füruzan Hanım olanca dikkatile kızının yüzünü tetkik ettikten son- :: âdeta bu karara memnun olmuş- bağları nereden kök salacaktı? Ba- kimsesizliğin acısile yalnız kalmış- tr. Aile bucağının ılık zevkini duy- mamış bir genç kızın boş ve ham benliğinde memleket aşkı, anayurt husus bu genç kız Feriha gibi büs- bütün ay-ı ve aykırı çevrelerde ya- şamış olursa!.. Dam dö Siyon'la Kolej etrafı derin uçurumlu bir zih niyet, hisiyet ve telâkki denizile öz yurttan ayrılmış yabancı bir hars ve terbiye usüllerile idare edilen biner adadan başka bir şey değil « lerdi. Birinde asrm köhne bir pa- pas aristokrasisi, öbüründe de kes- — Peki Feriha, dedi. Bu mesel yatımın sonbaharında bahardan bir ha- tıra idiler. Kimdiler? Niçin mahzundular? bilmi- yorum. Yalnız bildiğim bir şey varsa o da bu çiftin biribirine olan muhabbeti- dir. Sevişiyorlardı burası muhakkak. Fakat niçin artık görünmüyorlar? Bu merak bende gittikçe — artıyordu. Dün akşam ben mutat akşam gezintisini ya- pıyordum. Akşam üslü Gülhane par- kında dolaşmak hoş oluyor. Uzaktan de- i iyı gördüm. Yalnız dı. Geldi bir, az ilerideki kanapelerden birine oturdu. Bir sigara yaktı ve başını ellerinin ara- sına alarak düşünmeğe başladı. Düşün- dü, düşündü, düşündü. Parkın kapanma saatine kadar öylece kaldı. Ben kederli delikanlı bu li düşü ini ve eşinin ne olduğunu, niçin böyle yalnız ve dertli olduğunu öyle merak etmiştim ki duramadım. Yanına gittim. Beni tanryor musunuz? dedim. Urkek ürkek cevap verdi: — Hayır! hç — Hiç görmediniz mi? Gene ayni en- dişeli Bakışla cevap verdi: — Hayır! — Olabilir dedim. Siz küçük hanım- la bu yollarda dolaşırken ben daima size rastgelirdim. Fakat siz o kadar biribiri- nize sokulmuş ve dalmıştınız ki beni de- mek görmüyordunuz. Olabilir âşıkıarın gözleri perdelir. Gülümsedi. — Peki hani sevgiliniz. Delikanlının yüzündeki mânâ birden bire değişti. Gözleri bulandı. Ve titrek bir vesle: — Kaçtlı, beni aldattı; dedi. Felâketi anlamıştım. Fakat nasıl ola- bilirdi ki o kadar biribirine bağlı olarak gördüğüm, o kadar seviştiklerine ima- nrm olan bu çiftten bir tanesi böyle bir halt karıştırsın, — Mümkün değil, dedim. —.»!? Cevap vermedi. - — Çok sevişiyordunuz sanıyordum. , — Evet öyle idi. Fakat O... SÖzünü bitiremedi. O kadar titreyor, o kadar müteessir görünüyordu. Boğazına bir şey düğümlenmiş İ du bile. y — Canım dedim. Sen gençsin böyle ya- bu kadar teessür ne lâzım?.. Amas Harik Hayat Güzel MARCEL CHANTAL ve İNKİ. JİNOFF tarafından temsil edilen birinci sınıf bir film — * Asrın ümdesi “ MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için L.K. L. K. Gelen evrak geri verilmez.— — Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriye caat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliye: tini kabul etmez. Bu Çarşamba akşamı büyük gala n meresi olarak SUMER (Eski A Hacekt Güzellik ve Zera MABUDESİ — NORMA SCHEARİ Bütün kadınlığı - Büt inceliği, ve bü şıklığı ile GÖNÜLLER C fil HERBERT nın bardağı dermesini öğrenmeliıiıı.h W Genç adam cevap vermedi ve selâm- Bir kaç gün sonra genç kıza rastla- konuşacağım dım ve ne olursa olsun dedim. — Affedersiniz kızım, diye söze baş- ladım. Hayret ve korku ile yüzüme bak- t — Ben sizin eski sevgilinizin dostu- yum. Gerçi işinize — karışmak istemem ama, niçin darıldınız? Genç kız son derece safiyetle cevap verdi.: ş — Beni terketti. Şimdi başkasile se- vişiyor. — Nasıl olur dedim. O da sizden Şi- kâyet ediyor. Tramvay gelmişti. Elini bana uzatarak acele ile: — Ona selâm söyleyiniz. Ben de şim- di bir Tıbbiyeli ile beraber yaşıyorum. Ve artık onu aramıyorum. Allaha ısmar ladık dedi ve tramvaya atladı. Şimdi artık Gülhane parkında sonba- harın sararmış yapraklarını uçuran rüz- gârın önünde genç delikanlıyı bir baş- ka kızla ve o penbe jorjet kostümlü kı- zı bir Tıbbiyeli ile ayrı — ayrı yollarda gene biribirlerine “sokulmuş, biribirle- rine dalmış, derin derin konuşarak do- laşlıklarını görüyorum. Ben ise onları barıştırabilmek için ne kadar kuvvetli bir arzu düyuyordum, Baktım ki her şey bitmiş. Felsefe yapacak değilim. Fakat ha- yat bu, “gençlik,, daima değişen, infi- al ve zaferle doludur. Infialinde ne ka- dar derinleşirse o kadar çabuk zafere irişir. Umar mısınız ki bu yeni sevgili- ler eskileri i, — neşeli ve ateşin değildirler? Onlar — biribirleri söylediklerini teminatlarını şimdi yeni sevgililerine tekrarlıyorlar, belki daha kuvvetle, daha ecsaret ve itimatla. Çünkü inanıyorlar, Gençlik, iman de- mektir. Ve bu yollarda benim gibi, son- baharın yapraklarını önüne katmış sü- rükleyen rüzgâr ile beraber ne çok sev- gililer biribirlerine ayni sözleri, ayni ye- minleri tekrarladılar ve tekrarlı yacilh Tarih tekerrürden ibarettir. Kaza SEM ve Otomobil UÜNYON SİG Telefon : garabetleri hüküm sürer... Mem - etten bu garip muhite süzülen ziya hüzmesi bir Amerikan menşu- ruzdan geçerek dağılır. Hangi cins ten talebe kesafeti kuvvetli ise Tür kün öz gayelerine karşı pervasız- lık inhirafı o kolda daha ziyade görünürdü. İçinde yaşadıkları, sa- yesinde yetiştikleri aziz topraklara karşı nankörlük hisleri açıkça ora- da söylenmekten çekinilmemiştir. Mütarekede istilâ zabitlerini kolla- rma takarak, evlerine davet ede « rek düşman ayaklarına lâyık olma- yan bu mübarek topraklara kuşba- kışı bakan soysuz nazeninler ekse- riyetle oranın cibilliyetsiz mahsül- leri olmuştur. Siyasi bünyemizin zayıf, milli harslerimize karşı ka- yıtsızlığımızın en acıklı bir devresi olan o zamanlarda, bütün bu acılık lara karşı küçük zümr. elerden du- yulan isyanlar pek az kendini gös- terebilmiş bu ıstırabı taşıyanlar da süsün, eğlencenin, hodbinliğin mü- samehası altında sönüp kalmıştı. İşte biri, esrarengiz kilise kubbele- ri altında orgların uhrevt sinik â- erine ve günlük bu- harlarile ruhlara sindirilen “İsevi Sosyalizm,, aşkile uyuşmuş, öbürü; keskin ve maddi misiyoner idealleri kin milyoner emellerini süslü ve y ee B £ DNÇK CNY ERERİRE ADAĞ ÇA ae ü altında benlik davaları sivrilmiş bi Sigortalarınmızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin ORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. SCHAL ve ROBERT ser hazırlamıştır. Pek vakltı, MELEK *i LLAPYI Buügü ge Yİr nkü progra İSTANBUL: 18,30: Plâk'neşriyatı.. 19,20: Ajan$. leri, 19,30: Türk musiki neşriyatı. (K Reşat, Mesut Cemil, Muzaffer Beyler cihe, Vedia Rıza hanımlar.) 21: Ateş * kulübünden nakil, 21,30: Radyo orkestfl rafından dans müusikisi, y 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m. * » 18,30: Konferans. 19: Sigan musikislk Musahabe. 20,50: “Haberler, 21,10: dan bir.tiyatro: “Viyanalı zevce,, 23: berler, -23,20: Eröss - Takes cazbandı. 2 gan musikisi. * 823 Khz. BÜKREŞ, 364 m. 2: Hafif öğle konseri. 13 - 15 güni neşriyatı, 1ö: Sibicia orkestrası, 19: Hd 19,15: Orkestranın devamı, 20: Univer? 20: Plâk. 21: Konferâns. 21: Bobes perdelik “ZOBALL,, operası. 22,10: Radyo popurisi. 23: Haberler, 23,30: Khz. PRAG, 470 m. 45: Plâl 18, 23: Saat ayarı, y haberler. 23,30: Yeni telerindea danslar. 686 Khz. BELGRAT, 437 m. 18,30: Dans musikisi 19,55: Mu " örkestrası. 22: Reklâmlar 22,10: Rad Dini neşriyat., 21: Mill eşriyat, 21,30: trası. 22,45: Haberler, spor. 23,20: Kaht' musikisi, çi 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. r 18: Dans musikisi, — Musahabe, 19: | Piyösi, 20,15: Çocuk nmeşriyatı. 20,301 konseri, 20,50: Aktüalite, 21: Akşam ri, 21,45: Haberler, 22; Neşeli neşriyat. # Spor. 23,15: Konserli reklâmlar. 23,30r * musikisi. j 841 Khz. BERLİN 357 m, lir ve manzara, 20: Amele neşrij gten naklen neşeli konser, 22 berler. 23: “Die Heirat wider Willen , Humperdinckin opera komiği, ğ LÜKSEMBURG, 1304 m. ? 18,30: Hafif musiki, 19: Karışık mt ilm musikisi, 21,30: Habert 23; Taganni. 23,30: Dan$ Hafif musiki, kisi, 950 Khz. BRESLAU 316 m. p 17 Hafif musiki, 19 Aktüalite, 19,30 icmali, 20 Skeç Lob der Arbeit, 21 şarkılar ve musiki parçaları, 23 H 23,25 Dans musikisi. 4.4888. 6649 yurdu ile hiç bir alâka ve rabıtası yoktu. Feriha tam iki sene Kolejde kal- mıştı. Evine on beş günde bir defa bile gitmiyordu. Bu iki sene içinde- ki memleket vakaları Ferihaya â: isliğinden: Lik maçları birinci d ne ait hakemlerin intihabı —h rının rafmnı çepeçevre kuşatan be natlı meleklerde idi. Onun toprakların üstündeki zevk lence bahçelerile râbıtası h. eri ni başlıyordu. Amerikalı hati bayet, tarihteki harp kahı Lik maçları hakemle İstanbul mıntakası futbol hej ç inin salâhiyetli hhasl 1934 pazartesi günü — saat tam mıntaka merkezini teşrifleri deta temas etmeden geçmişti. O, | rını kana susamış birer iptidal bi zaferi hiç bir gu- şi olarak tavsif etmeğe başla! rur duymadığı gibi istilâ hailesini Ned. bu bahis Feriha'nın * acısmı da hissetmemişti. sını uyandırmıştı. Hatip kad | Bu esnalarda, mektepte her za- | sâl olarak ortaya koyduğu ş# man olduğundan fazla konferans- yetler genç kıza hiç te yab lar veriliyordu. miyorlardı. Söz il ” Bir gün gene bir konferansa ha zırlanıyorlardı. Amerika'dan Meş- hur bir hatip kadın gelmişti. Top- landılar. Kürsüye boynu yoluk Ge. reze tavuğuna benzeyen sırım gibi ince uzun kakavan bir Amerikalı kadın çıktı. İri gözlüğünü düzelte- harp aleyhinde söz söylüyordu. O koııferı_nıın tarihi, Çanakkale mü- dafaasıniın Türk askerini misilsiz bir kahramanlıkla yükselttiği tari- he tesadüf ediyordu. Amerikalı ka- dın söyledi... söyledi. Ferihanın İsevi Sosyalizm uyuşukluğunu taşı- yan ruhu bu maddi menfaat işleri- ne kayıtsızlığını muhafaza ettiği i- çin bu sözler onda bir intibah hâsıl edemiyordu. Genç kızın gözü ma- Yi ve İlâkt mülen Bi Vei e e nın dikkat ve heyecânı bu bir tedai idi: Ferihanın ç lüğüne ait tek bir hâtırası Bu hâtıranın izi, benliğinde #E4 sıcak, samimi bir nokta idi: * ) mini iken bazan anne hasretil” kusu kaçardı. O zaman b rek söze başladı: Amerikalı hatibe | ihtiyar dadısı masal söyliyeret avutmağa çalışırdı. Gene bö! kış gecesi annesi bir suvaâ & bahlarken Feriha korkulu bir '©| dan sonra ağlayarak uyanı gece ihtiyar dadı gece kand altında ona bir hikâye - anlat! Uydurma bir masal değildlı_ babasma ait hakiki bir hi bu... Bu, Dömeke harbında him bir tepeyi, arta kalan ferle tek ae S — SERURER Hye bas! başma saatlarca »

Bu sayıdan diğer sayfalar: