(mü ar YO Öz dilimizle |) Öz dme dilimizle Demir sanayii ak yali Bugün de demir sanayii | ilerlemiş memleketlerin hususiyetlerini gözden geçirelim. Her şeyden evvel şunu söy- Hiyelim ki, demir cevherini fırına ko- Yyup eritmek, demir istihsal etmek — zannedildiği kadar — ince ve güç yet - mez bir iş değildir: Herhangi garp ük kesindeki bir tesisatın eşini yurdumu- zun bir köşesine | kurmak, malüm ve muayyen formül dairesinde karıştırı- Tan iptidai maddelere lâzımgelen ha- rarette temin e mek bu sert taşı akan kum kalıbının şeklini verir. Türk işçilerinin, işçiliği- nin bundan aczi akla gelmez. Esasen “dünya dem'rci aha pek iptidai şe- kilde ve yoksulluk içinde iken cedleri - bu zanaatteki muvaffakıyetleri. nin dün kadar yakım tarihin şahade- “inden gelecek yazımızda bahsedece» tada hülâsa edebiliriz: 1 — Kokun cinsi (o ve maliyet fiati 2 — Demir cevherinin cinsi ve mali- yet Finti, 3 — Nakliye ücretleri. Bundan başka müharrik kuvvetin ma- liyet Fintını da nazarı diklende olmak icabeder. Bu Üy m re in İâzsmgelen ie de yaşayabilmesi memleketin iktisadi şeraiti vardır ki, memleket dahilinde adam başma © düşen demir sarf demir mamulâtı işi pi fabrikal rocat kabiliyeti... ih. gibi Şimdi biz ik öç emasın demircilikte ilerlemiş yerler. deki tesirine bakalım: Dünya demir sanayiinde yüzde 47 mevkii yo Amerikada — üze vasati 50 « 55 dereceliktir, kaman or miktarı azdır. Nakliye vazi- organize edilmiş ve çok ucuz- pie İzabehanede kırılmıyacak kadar sert ve iyi kokun fırmın içine maliyeti vasati 7,5 liradır. Hattâ Birmingham- da Albamanm demir cevheri yüzde 36 - 38 olduğu halde yüzde 86G, havi yumuşak olmasma rağmen kulla- «ilan kokun bir tonu fırma 5 liraya ma edilmektedir. Dünya ikincisi Almı yaya gelince Vestefalya koku iyi ve i- zaboye elverişlidir. Nakliye vaziyeti kanalları, organizasyonu £ sayesinde ucuzdur. Bu yüzden demir cevherinin yüzde 3/4 hariçten getirdiği halde de- mir sanayiin muvaffakıyetle yaşatır. Ingiltere gerek kömürü gerekse demir cevheri itibarile tabiatin ciddi hima - yesine mazhardır. Muntazam kanalla. İarı kâfi gelmiyen yerlerde cevherini “ hariçten getirir; bundan dolayı sarfi- yatının yüzde 30 unu ithal etmektedir. Fransa, Belçika, Lüksemburg diyarla- rını geçerek İtalya ve Japohyanm hu- susiyetlerini zikretdeceğim. İtalya ip- tidai madde ii pek fakirdir. De- mir cevherinin o yüzde 70 ini, kömür ve kokunu da kâmilen hariçten geti- riri. Buna mukabil de su santralların- dan istifade ederek müharrik kuvveti- ni ve nakl'yesini çok ucuza maletmek- tedir, Japonyada hem kömürü, hem de demir-cevheri cihetinden fakirdir, ve ancak £ ihtiyaçlarının yüzde 10 unu dahilden tedarik ederler. Şu sirasile yazdığımız memleketle- fesi emrettiğ hariçten getiriyor. Görü $ sanayiinde en mühim rol nakliyededir. Kanaatimce nakliyeyi ucuzlatmak en güç ve en karışık iştir; o çünküb memleketin umumi hayat meselesidir. mera muayyen bir nisbet dahi- indiri ütün yaşama şartla- i demektir, Vakıâ yeni Nafın Vekilinin bu cephede çok değerli ve cezri tedbirlerine son za- mmanlarda şahit olmağa başladık. Fa- kat ne de olsa İeyTaleymEr nisbeten yüksekteyiz. Hem demir sanayi- Teki müterakki aranan kara nekli; — Peki, buyurunuz, rn Müfettiş uzunca bir dü sonra onlara da gidini: aratınca gelirsiniz. Kadm ağlıya- — Aman beyim, bunları kayma- kam bey duymasın. — Merak etme. İkisi daha şadırvan önüne gel- Sansaros eve koşmuş, yan- daki kör odadan kele bey ağasına Maliye müfetlişi i işin içinden bir türlü çıkamıyordu. Anlaşılıyordu ki ortada bir oyun var. Fakat genç bir kaymakam bu kadar küçüklü- ğe nasıl düşebilir? Buna ihtimal ve- remiyordu. Ş'mdi bir fezleke yapsa malmüdürünün lehine yapmak lâ- * zımgelecekti. Hattâ bundan, öteki suç maddelerinin de birer isnat ol- duğu ihtimali meydan alırdı. Müfettiş epeyce o düşündükten sonra manyetolu (telefonu açtı. Kaymakamın evini buldu: — Affedersiniz, rahatsız ettim. Çiğletin yerlisi.. Birinden dinledim: — Cigarayı az içirdiğini sınadı- ğım (1) için arasıra Çiğlet denilen Amerikan sakızı alır, çiğnerim. Geçende bu çiğletlerden bir tane alacak oldum. Ama bu alı Çiğlet değildi. Ağızda bir türlü yumuşamıyordu. Kabına baktım, o kap.. Yazı o yazı.. Sarı yaprağı- nın üzerinde, biraz daha alıcı gö- zile bakınca şunu okudum: Sakız. Bu yazı.. “Çiğlt”e o kadar benze- tilmiş ki şaştım. Benzemiyen için- deki sakızı idi. 5 Dün gene buradan çiğlet alır » m? — Sakın, dedim, geçende verdi sakızdı ; — Or çiğlet., Beğenmiyor mu sunuz? — Yerli olabilir.. Fakat çiğne- nir gibi değil, Sonra sözün şöyle bitird. — Diyeceğim şu ki çiğletin yer- lisini yapmağı © kim düşündü ise Nasreddin hocanın kar helvasına benzetmiş. İnanırım ki yaptığı sa- kızı kendi de beğenmemiştir. Şimdi ben kendi kendime düşü- nüyorum: — Gelişigüzel her barım (2)ın yerlisini yapmak abey (3) doğru mudur? Bence: Yurtta kurduğumuz bü- yük erdem (#)leri bu küçük, gös- terişsiz, hazançız işlerle karıştır. mıyalım, Yerli çikolatalar çıktı çıkalı dı- şardan çikolata gelmez oldu. Çün- kü yerlileri dışardan gelenlerden aşağı değil. Tatça, o besleyicilikle güzel.. İpek yapım evleri çoğaldığı gün- denberi kadınlarımızın sırtında ya- bancı ipekli görmez olduk. Çünkü yerli daha ucuz, hem daha o kullanışlı, hem daha dayanıklı. . Herekenin, Karamürselin, Yüni- şin kumaşları İngiliz kumaşlarının pabucunu dama attırdı. Çünkü bu kumaşlar eskisi o gibi elde dokun- mıyor. Avrupadakiler gibi, büyük yapımevlerinde bin özenli, bin e- mekle ortaya çıkıyor. İstanbulda büyük lâstik yapım- evlerinin kuruluşundan sonra dı- şardan gelen lâstik kaloş ve ayak- kaplara kapılarımızı kapadık. Çün kü burada daha sağlam, daha ucuz, daha kullanışlı yapılıyor. Demek oluyor ki yerli; yalnız burada çıktığı, yapıldığı için de- gil, dışardan gelenleri bastırdığı, onlardan üstün olduğu, yahut hiç olmazsa onlardan aşağı kalmadığı için satılıyor. Yoksa önüne gelen kötü bir nes- ne ortaya o çıkarıp: “ba yerlidir, bundan alınız!,, derte barım satmış olmaz, dilenmiş olur. Daha kazançlı, daha verimli iş- lere el atalım ve yerliyi o sevmeği, lik işi olmaktan çı- ışverişte sürümü el- n barımın değerli ol- ması başta gelir M. SALAHATTIN (1) Snamak — tecrlibe (etmek, (2) Barım — mel, (3) Abey — acaba, ———————>- de bizde de demir sanayii kurul; si içim mümkün (mertebe nakliy. azaltmak bilhases kara yolundan ka- çınmak lâzımdır. Diğer iki eleman olan demir cevheri ve kok ibtiyacrmız için düşündükleri- Yazan: AKA GÜNDÜZ Mahut Yeter halanın işi için bir şey soracaktım. Evet, Kadının arzüha- Hini kim yazdı acaba.? Zatıâliniz mi evet. Bizzat zatıâliniz. Hemen şimdimi teşsif ediyorsunuz, Daha iyi burada görüşürüz. Olur şey deği! Kaymakam biz zat yazdığımı açıkça söylüyor işte, Zili çaldı, kapıdaki ihtiyar ikmal jandarması girdi: in buraya tanıyor musun? — Görmüşlüğüm yok beyim. — Yanındaki kadını? ö — Tanırım. Ona Dölükara kızı kahpe Yeter derler. — Nalbandın Cafer çavuşun ne- sidir bu? — Hiç bir şevsi değil beyim. — Ninesi değil mi? — İstafurullak! Kırık bir kere istafurullah ! Rahmetli nalbandın Cafer cavuşun sülâlesi burada ün- lüdür, bir anı'ır beyim. Yeter de ne oluyor? — Onun burn—daki çenesinde. gelen adamı ipeklilerimiz hem | Hasta 9eylül... Teyze zadem Nevin bugün has- taneden geldi. Zavalı kız o kadar mustarip ki... Eniştem ona köşkün bağlara nâzır büyük odasını tahsis etti. Beyaz karyola, ipekli cibinlik İ içinde süzgün çehresile bir manol- ya yaprağı gibi sarı. Onun bir de Zerrin isminde on yedi yaşlarında kadar minjmini bir hastabakıcısı var. Her gün doktor geliyor, hasta. yı muayene edip gidiyor. Tertemiz bembeyaz gömleği, beyaz takkesi ile Zerrin hastanın etrafımda dönü- yor, ona tepsi içinde yoğurt, süt getiriyor. Gece olunca o bu küçük hastabakıcıda uyku yok. Sabaha kadar köşedeki fotöyün üzerinde nöbet bekliyor. Hayatını kazan - mak için gece, gündüz çalışan bu küçük kıza hasta Nevin kadar, bel. ki de ondan daha fazla acıyorum. H eylâl... Zerrin'in öyle mânalı, cazibeli gözleri var ki.. Vazi dikkatle yapan, hastaya karşı yâaşmdan u - mulmaz derecede ihtimamkâr dav- ranan bu küçük kıza kraşı duydu - ğum merhamet hissi benliğimde ya vaş yavaş bir sevgi haline geliyor. Gündüzleri il lerinde ekilde yapıyor. Bu ge- ce ne olursa olsun ona uyumasını tavsiye edip bu küçüğün nöbetini ben bekliyeceğim. Bunu teklif ettiği zaman ilk ev- velâ tereddüt etti. Sonra öyle se - vindi ki. Sevdiğim gözlerde gördü. ğüm bu minnet hisleri kalbimde çarpmtılar yaptı. Gece sabaha ka- dar nöbeti bekledim. Çoktandır ba- na karşı zâfını bildi; fakat vah- şi bir erkek gururu ile aşkına lâ- kayt kalıp ezmek istediğim Nevin gözlerimin şifakâr tesellileri ile, kaç gecedir uyumadığı halde, bu gece hastabakıcısının ben olduğumu bil | diğinden, müsterih uyudu, hiç ök - | sürmedi. Mışılmışıl bir küçük ço - cuk gibi uyudu. 16 eylül... Artık geceleri (nöbeti hep ben bekliyorum. Hattâ gündüzleri Zer- rin'le beraber bulunabilmek © için hastanın yanında oturup ona sev- diği k'tapları okuyöküm. - Zavallı teyzezadem benim kendisine karşı bu ihtimamları n'hayet aşkını ka» bul ettiğimden sanarak öyle sevini- yor ki... Yavaş yavaş iyileşmeğe başladı. Demek ki onun hastabakr- cılığını ben daha iyi yapacakmısım. Halbuki, günler geçtikçe, gecelerin uykusuzluğu beni türlü türlü tehay- yüller içinde bırakıyor. Eğer ben Zerrini görüp sevmeseydim, o bu genç kız kurtulmıyacakir. Lâkin. . şimdi ben hastalandım. Geceleri sessizlik içinde fotöyün üzerinde uykusuz sabah'ıya sabahlıya bü - tün s'nirlerim bozuldu. Zerrin, sa- bahları terütaze bir çehre ile: — Bonjur Süreyya Bey. diye ge- liyor, ni Bana za birakıyo- iptidai maddeler'ni ta- mamen harice muhtaç şekilde temini teblilesidir. Çünkü bu sanayide dan hisse almak © kapitalist ruhu giz- lenmiştir. Binsenaleyli / tedhirlerimiz bu gayeden doğar. Sadreddin ENVER ki nişanlara bakmadın mı beyim? İşlediği kötü işlerin o damgasıdır onlar. Bu Yeter eskiden kahpelik ederdi. Çok vukuatı vardır. Birkaç kere de ( yaralanmıştır. Ne kadar delikanlınm başımı yedi. İhtiyarla- yınca şuraya bura; ü taşır, onunla geçinir. — Demek Cafer çavuşun ninesi... — Şimdi o nerelerdedi Maliye müfettişi başını rinin arasına Epeyce komik bir vaziyete düşmüştü. O sırada kay geldi O O da anlattı: — Yeter hala, mumcuların Ay- $€ kadın denilen bir kadının evin- de oturur. Yetmiş seksen yaşında yatalak, kimsesiz bir kadındır. E- vime sırtla getirmişlerdi. Tahkikat yaptım, onun üzerine arzühalini kendim yazdım. İsterceniz ihtiya- rın bulunduğu odaya gidelim. Hükümetten çıktılar. Güya kasa- bayı müfettişe gezdiriyormuş gibi belli etmeden mumcuların Ayse ka- dınm evine gittiler. > Ayşe kadın kaymakamı görünce bir sevinç çığ- lığı kopardı: — Ah beyim! Ah beyim! Hep- sinden haberimiz var. Müfettiş pa- şalar arabalarla gelmiş, candırma- lar atlarla gelmiş te o malmüdürü- nü kıymık kıymık © edeceklermiş. Allah senden bin kere razı olsun! bakıcı karşı gözlerindeki minnet hisleri yavaş yavaş sevgiye inkılâp etti sa- nıyorum, Yoksa bana mı öyle geli- yor? Bir, iki saat dinlenebilmek için odama çekiliyorum. Ama, beni hiç uyku tutmuyor. Tekrar Nevin'in 6- dasma geliyorum. Zerrin, iri, yeşil gözlerile bana baktıkça uykusuzluğumu, kederi « mi her şeyi unutuyorum. Şimdi ü - mitsiz aşkının hicranları ile hasta- lanan Nevini de seviyorum. Zerrin hem bana, hem Nevine hastabakı- cılık ediyor. Eğer bu küçüğün göz- lerindeki tebessümler olmasa ben de yatağa düşeceğim. 22 eylül... Nevin, Zerrin'e karşı zâfrmı an- iyor mu bilmem ki.. di — Süreyya Bey.. siz uykusuz kalıyor: re beklese,. siz üzülmeseniz. dedi. öylerken gözlerinde (sa- yanımda iken daha mes'udum) manaları vardı. Nevin, şimdiye kadar seni ne için ihmal ettim melek kız. Galiba aşkım benliğimi tekem - mül ettirdi. Bir genç kızın sevdası, ümitsiz bir genç kız sevdasına ka- yıtsız kalmamayı bana ihtar etti, Şimdi Nevinin de, Zerrinin de aşkı kalbimde ve gözlerimde birleşiyor. İkisini de seviyorum. Buna mukabil Zerrin, bu küçük kız hem Nevini hem beni, iki aşk hastasını tedavi eden bir hastaba - kıcı. Hodbini bende birhastalık halini de idi. Teyzezademin aşkına muka- bele etmemekliğime şimdiye kadar bu vahşi his mâni olmuştu, Zerri in yeşil gözleri, yapraklar arasın- dan rülen güneş ziyası gibi bu fena hissi eritti. Kalbim şimdi ter. temiz, duygularım çök insani, 26 eylül. Nevin iyileşti. Yataktan kalktı. Eniştemin ve bütün aile efradımın yüzü gülüyor. o Fena bir havadis r: Zerrin'e yol gözüküyor. Kü - çük hastahakıcı bu sabah bavulu « nu alarak bize veda etti. Elimi sı » karken gözlerim yaşla doldu: Seni kaybett'ğime çok müte- essirim Zerrin, dedim. o Mah: mahzun boynunu büktü: — Ne yapalım, mış Süreyya Bey. bitti. Hastalarımı iyi edince tekrar tedavi edilecek hastalara koşarım. Yalnız size istirham ederim, Nevin Hanımı mes'ut etmeğe çalışınız, | benim yokluğumu belli etmeyiniz!. | Bu kızım temiz, insani hislerle çarpan yüksek kalbinin tercümanı olan bu sözleri hiç hatırımdan çık- | muyor, Küçük hastabakıcının yok- luğunu belli etmiyorum. Nevin gün- | den güne iyileşiyor. Beraber kır gezintileri yapıyoruz. Biribirimizi o kadar seviyoruz ki. .- 11 teşrinievvel. | gecel Nevinle nişanlandık. Bugün ni- | şanımız neşeli bir merasimle tesit edildi. Biz bu sevinç dakikalarını yaşarken küçük sevgili (o kimbilir hangi hastaya yüksek kalbinin ih- timamlarmı sarfediyor. Ben, Zer - | rini hâlâ seviyorum. Sadetimde o- | nan aşkınm büyük bir hissesi var. Beni onun sevdası yükseltti. İSTANBUL: 18,30: Plâk neşr afından çocuklara mi heyeti Belma, Meliha banumları) 21 ie Aja em göreli isimli Çocuk hakime urahabe, BELGRAT 437 m. eti tarafından operet pare nlar. 21,50: R 2308: Haberler. — Kahvehane konseri. Dans plâkları. de neşriyat. 832 Khz. MOSKOVA, (Stalin) 361 m. 17: Muhtelif musiki parçaları, 72,30: Dana musikisi. 24,05: İspanyol 423 Kr. BUKREŞ, 364 m. di 2215: Senfonik konseri 23,30: Plâk, Kha, BUDAPSŞTE, 550 m. 20,20: Forimi tarafından din da Ühomme, isimli temsil, (Szsgetten saklan.) iy 470 m iİmanen neşriyat. 1955: Ha- "2010: Plâk. 20,15: Karışık komser, Musahabe, Zİ410: igannili komser. ir. 249 Khz. LUKSEMBURC. iğ m içika akçamı, 21,20 Plüik, 221 Yayma haomamri. 23,10: Senfonik plâk konseri. seli hayvan Gece kenser Ki. ROMA 421 m 21,45 Karışık konser, 72,30 temsil, 23,18 Dama musikisi Khx. ŞIMALI İTALYAN GRUPU: 21,45 El duo de VAfrieama isimli Riccinin opereti, Mütenkibem dans musiki Trende isimli Bakırköy Barut Fabrika- sında bulunan 390 adet müs- tamel Bidonlar açık arttırma usulile satılacaktır. Almak is- teyenlerin bidonları görmek üzere her pazartesi ve perşem- be günleri ve arttırmaya gire- ceklerin 27-8-934 pazartesi günü saat 14 de Fabrikada Sa- tın Alma Komisyonuna mü- racaatları, (561) (4539) 4946 bakıcının bu saadetimizdeki rolü- nü bugün karıma söyledim. Nevin de bunu hissettiğ'ni söylüyorsa da meti eksilmiş olmamak için #aade- timizin husulüne doğrudan doğru- ya kalplerimizdeki mütekabil his- ler'n sebep olduğunu iddia ediyor. Karımın kadınlık gururu hakika- ti ifşaya mâni oluyor. Zerrini unu. ne karşı muhabbetim, samimiyetim fazlalaşıyor! O.N. 25 teşrinisani. . Nevinle evlendik. K Küçük hasta - beyim! beyim! — Sus şimdi. Gürültünün sırası değil. Bizi Yeter | halanm yanına götür. Eski, fakat temiz döşenmiş bir yer odası. Kenarda bir yalınkat dö- şek. İçinde sıska, çok ihtiyar, yata- lak bir kadın. Kaymakamı gönünce gözleri parladı. Peltek peltek, güçlükle ko- lana. nasıl sevindiğini anlatma- ğa uğraşıyordu. Fevkalâdeden ay- lık bağlandığı halde altı yridanbe- ri altı para alamamış. Kendi gibi daha çokları varmış, Döşeğinin altından iki tomar çı- karttı. Açtılar. o Bunlar nüfus kâ ğıtları, Cafer çavuştan gelen mek- tuplar. Tarla tapuları falandı. Bir tane de fotoğraf vardı. Bu resim Cafer çavuşun, Edirne muhasarasından önce gönderdiği bir resimdi. Maliye müfettişi hep- sini ayrı ayrı tetkik ettikten sonra kanaat getirdi ki artık işin lâmı ci- mi kalmadı. Hemen vaziyet aldı ve bir saat sonra malmüdürünü tev- kif ettiler. Kimse ile görüştürüp konuşturmıyorlardı. Hanımı Sansa- rosu bir kaç kere şu bu bahane ile göndermiş ise de çocuk bir tür- lü efendisi ile konuşamamıştı. Şimdi hükümet yalancı şahitlik edip devletin kanunları şaşırtmak hi Telefon : istiyen sofadaki Salihin Mehmet Aliyi, sokaktan çağrılan hocanın Kâmil efendiyi bir de sahte Yeter hala ile gelen adamı arıyordu. Fa- kat hiç kimse bu isimde adamları tanımıyorlardı. Hele dölü karakızı kahpe Yeter hiç bulunamamıştı. Müfettiş akşam yemeğine kay- makama davetliydi. Odada otur. dukları sırada kapı çalındı. Kapı nın açılmasile merdivenlerden pal- dır küldür birinin çıkması bir oldu. Gelen, kahpe Yeterdi. Odaya girer girmez bir müfettişini ayaklarma sarıldı, bir kaymakamm., — Amanın! ben ettim siz etme- yin! Boynum kıldan ince. Korku- dan yaptım. Ne bileyim ben. Bana Dölükarakızı kahpe Emine derler ama o kadar yüreksiz vicdansız değilim. Bu (değilim) kelimesini o kadar uzatıyordu ki acı bir feryat oluyor- du. Tekrar tekrar o haykırıyordu: — Ben yıllarca kahpelik ettim! Ben şimdi diyosluk ediyorum ama, şehit anasının parasına göz koyma- dım! Göz koymadım beylerim! Göz koyanların gözleri kör olsun! Siz bilirsniz. — Dur ağlama, sus ta yolunca konuşalım. — Ben ne bileyim böyle ağır iş olduğunu... Beni evine 21.36: Haber yk EM a “skeri fabrikalar ilânları l | İ kendisini gözden düşürmemek, kıy- | tamıyorum. Onu düşündükçe Nevi: | VIZ ei | Milliyet bu sütunda iş ve i#şi .yenlere tavassut ediyor. is Wi istiyenler bir mektupla İş “a z muza müracaat etmelidirler. İş arayanlar Orta mektep mezunu şmdiki. € de böşta birisi iş arıyor. Hes işi yapabilir, Milliyet Uluburlalı ... Çok namuslu bir adam kapi odacılık, bekçilik ve buna be i . Milliyet M. S, rurmuzunfl Tepebası Belediye bahçesi) baba Beldiyei S2 e Şehir Tiyatrosu OPERET, Un Bare LU isi IMA göç ciheti vayları yolcular için temin edilmiş”. a N TÜRK MUBADİLLERİ NAZARI DİKKATİNE Yunanistandan gelen mübadil lerin bu defn Yunanistanı ii . fatile gezmeleri için mezuniyet i sal edildiğinden bundan istifade isteyen zevatın Eylülün ilk da tertip edilen işbu seyahate vak etmek üzere yazıhanemize caatleri ilân okunur. Güdiş dönüş: bilet ücreti ve pe port masrafile Yunan ve Türk harçları bu fiate dahil olmak 32 Türk liradır. “NAK* Seyahat acentalığı Galata, Rıhtım caddesinde 7 J GREEN Telefon: 43126 İHTIRA İLÂ “Tayyare bombalarına fitil » istihsal olunan 2 Haziran 1929 ve 795 numaralı ihtira beratı bi mevkii fiile konmak üzre ahere ferağ veya icar edileceğinden talip” lanlar Galatada, Çinili Rıhtım de, Robert Feriye olunur. (1699) CAN 21 omallaye/ Asrm wndesi “MİLLİYET” 2) İ ABONE ÜCRETLERİ 4 geçen nüshalar 10 kuruş matbaaya ait işler için müdiriyete cant edilir. Gazetemiz ilânlarım mes' tini kabul etmez. İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz- Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyen Hanında — Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. 44887 1511 gm çağırdı. Benim de adım Yetef | gil mi Yetmez olaydım. ile beraber bana o akılları id ler. O defteri müdür efendi k* eli ile yazıp bana (verdi! O YO oğlümr hükümatım sofa ti! O oğlanı hükümatın sol © bekletti! O sakallıyı çadır nüne o gönderdi! Hele o gelen herif! kimdir 0? Ten rum. İşte o benden daha bir diyosmuş! Müfettişler, kaymakam gelici geçicidirler,gece biz bizbize. Senin halin malüm, da seni yaşatmam sonra.. öğrettiklerimizi elifielifine caksın dediler! Amanin! Be” di ne olacağım?! Kadını zarzor me — Sen bir tarafa ma. Mahkemeden çağırın hepsini böylece SAL ii ar — Beni karış karış arıyor yi — Söyleriz. Yalnız sen fiğ bildir çağırdıkları zaman gi gidersin. Bub — Her şeyi yaparım: zi ağn Bükme Ani bezen analarının, millet için can rin paralarını çala arala muşum! Ay ben ne kadar #“ ratmışım!