: Fenni bahisler Radyum ve “Curie,, ler Yazan: Necip DÜRRÜ Radyum, arzda az mikdarda bulu. nan ve istihsali müşkül olan bir ma- dendir. 1913 senesine kadaf bu made nin filizleri yalnız Amerika, Bohem- ya, Portekiz ve Madagaskar'dan çıka rılır ve cihan ihtiyacı Amerika tara - fından temin edilirken, 1913 de Bel- çika kongosunda (Katagna) da yapı lan araştırmalarda daha zengin da- marlar bulunduğundan, harp sonu bu damarlardan çıkarılan filizler Belçi- kada Anvers civarmda işlenmeğe baş lanmea, istihsnl merkezi Amerika- dan Avrupaya geçmiş ve o zamandan beri Belçika Radyum piyasasının mo nopolu olmuştur. Radyumun mevcudiyet'indeki azlık, istihsalindeki zorluk fiyatınm teşek - külünde hayret verici seviyeler meyda na getirmiştir. Cihan monopolu Ame- rikada iken bir gram radyum 55000 dolara satılırdı. Bugünkü Belçika istih- salâtmda bu fiat 40000 dolar hi rında bulunmaktadır. Bu hayret ve istihsalde mihaniki, kimyevi, fiziki fabrika trotmanlarının o yanında ince ihtisaslı İaboratuvar mesaisinin de bulunduğunu söylersek bu fiat te- şekkülünü kısmen izah etmiş oluruz, mamaf'h dal rakkamlara müstenit bir izi kül değildir. Bunun için şu misali hatırlamak kâ- fidir: Madam Curie'nin Amerika seyaha- tinde kendis'ne hediye edilen bir gram radyumun istibsalinde, 600 ton filiz ayıklanmış; 500 ton kimyevi madde kullanılmış; 100,000 hektolit- Te taktir edilmiş su sarfedilmiş; 150 mütehassıs bir ay mütemadiyen çalış mış; 1000 ton kömür yakılmış. Radyumun yüksek fiyat ve yük- | sek faydasma bakılıp ta müşterisiz kalmadığı zannedilmesin, Bütün raal lar gibi radyum da iktisadi buhran- dan müteessir a ve ik zaman- lardaki kadar müşteri bulmamakta - dır. İstihsali 1922 de 15 gramdan 1923 de 48 gramı ve 1924 de 110 gra mı bulan radyum, satışta ayni diyag- ramı tâkip etmemişti Radyum, curietheı maktadır, Curietherapie'de ihtisas kes betmiş klinik ve hastaneler o radyum tretmanmmı teşmil etmeğe çalışmakta. dırlar. Bu tretmanın en mühim © tat- b'k sahası kanser tedavisidir. Radyum, saf oalrak istihsal edile - rek istihlâke arzediliyor zannedilme- sin. Ticarette, mühürlü cam tüpleri i- çinde bulunan radyum, plâtin hücre- Jere kapatılmış bromür solüsyonları - ... Radyumdan bahsedince iki Curie'- yi hatırlamamak mümkün değildir. ir doktorun oğlu olan Pierre e kimya mektebin « deki hocalığı ile kendini tanıtmış bir Simdi. Karısı Madam Curie, 1867 de Varşovada doğmuş ve tahsil için Pa- rise gelmiş Polonyalı bir kadındı: Marie Sklodowska.. Genç Marie Sklodowska, fizil Hmler üzerindeki yüksek kabiliyeti ile, Sorbonne'da tahsilini ikmal ettik- ten sonra Pierre Curie ile evlenerek Madam Curie oldu. 1896 da Henri Begurel uranyum mürekkebatının X şuaları gibi bir ta- kım şualar neşrettiğini bulmuştu. İki Curie, uranyum mahsulâtınm bu ka- bil şunları muhtelif suretlerle neşrel #klerini analdılar ve bu mürekkebat taki maddelerden birinin bu hassaya malik olması lâzım geldiğine hükmet- tiler, Bu hükümlerini hareket noktası yapan iki Curie, uzun çalışmalardan #onra, pechblende'den bir takım mü- rekkebat istihsaline muvaffak olarak radyum ve polonyum'un mevcudiyeti- ni kesfettiler. 1898 de akademiye bildirdikleri bu keşiflerile, karı koca iki Curi. be şeriyete yapmpış oldukları hizmet, on İarr ebedileştirecek kadar büyüktür. 'de kullanıl. | Milli yet'in romanı? 37 Ucuz ayakkabı Geçen gün tanınmış büyük bir kunduracı ile konuşuyordum. Bana üç çeşit ayakkabı çıkarıp gösterdi: — Üçü de smarlamadır! Şu gör- düğün çifte dikişlisi on ditı liraya!. Öteki on liraya... Beriki de altı lira- ya. — Daha ucuzu yok mu? Güldi 3,5 liralığı da var ama, dayan- maz. Ben bu ik O konuşmadan anladım ki, giyilebilecek sağlam - ca bir ayakkabı için 16 lirayı göz- den çıkarmalı! İyi güzel... Yalnız, şa var ki, ek- meğin kilosunu < dokuza, pirincin kilosana yirmi beşe, Fasulyenin ki- İosunu on bire yerken, bir ayakka- bıya nasıl on altı lira verilir? — Efendi, sen de ucuzunu ister- sen, geçir ayağına bir postal, gez! | Denilecek. Hayır! Kazın ayağı öyle değil, Ben, hem iyisini, hem de ucuzunu isterim. Geçende: Köselecilerimiz bitiyor. Ayakka- bıcılarımız ölüyor! diye bağrışıp durduktu. Fakat köseleden yapılar ayakkabıyı ucuzlatmak için kimse bir şey düşünemedi. Ayakkabının iyisine, yanaşılmı- yor. Ucuzu ise i olduğundan yilmiyor. Bunun ikisi ortasını bul- malı, yoksa, açık göz bir takım ya- pım evi işleticileri, daha yıllar yılı köselecilerimizin ensesinden çarık çıkarsalar yeridir!... M. SALÂHATTIN VAPURCULUL. TURK ANONİM ŞİRKETİ ISTANBUL ACENTALIĞI Liman Han, Telefon: EE Izmir sür'at yolu Her PERŞEMBE günü saat 16 da Galata rıhtımından kalkarak doğru İzmire gidecektir. Bu vapur her pazar günü saat 16da İzmir. den kalkıp doğru İstanbula gele cektir, İki Curie, radyumu bulmakla, yalnız fizik ilminin esaslarını deği tedavi usullerinin şekillerini de sarsmış ol- dular. atlar, kürsüler, #kademi a- zalıkları, namlarma izafeten tesis edi len lâboratuvar ve enstitüler, köhne bir angarın soğuk boşluğunda çalışmağa alışan iki Cari'yi tevazudan ayırma- aştı. Yirmi gün evvel Hawte - Sovoie'da yatırıldığı toryomda, rad: alarınn tekâsüfünden mütevellit za- af ve bitabiden kurtarılmayan Marie Sklodowska ile, bugün, iki Curie ar- tık ebediyete intikal etmiş bulunuyor. Pierre ile kendisinin, ve hattâ daha çok kendisinin, keşfi olan radyum'a kurban olan zavallı Marie, Arndi » Schultz'un kanununu bilmiyor değil- di; (bu kanun, X ve radyum şuaları- nm canlı hüceyreler üzerine az ter- tipte tatbiklerinin ikaz edi tipte tatbiklerinin felç g: de eder) fakat ilme, Hi onu bu rinit. Açık renkli çam tabutunun içinde, mütevazı Scenux mezarlığının kuytu bir köşesine uzanan Marie Sklodows- ha, kırk senel k mesainin verdiği ruh yorgunluğunu dinlendirirken, geriye kalan mirasile nice ecel yolcuları o yolculuktan yüzgeri edilecek ve yaşa manm tatlı zevk ve saadetine kavuş - muş bulunacaktır. Geçen gün akşam gazetesinde, kiymetli karikatürcü “Cemal Na- dir,in güzel bir karikatürü vardı. Cemal Nadir, eski bir atalar sö- zünden ilham alarak telefon şirke- tini parmağına dolamıştı.: — Eski camlar bardak oldu, di- yordı Bu ük atalar sözü, bende ye- di sene önceye ait eski bir hatırayı canlandırdı. “Milliyet,, mamına o Anadoluya seyyahat yapmazdan evvel bu ata- lar sözünü, ben de Cemal Nadir bey gibi yanlış bellemiştim. “Eski camlar bardak oldu,, der, darardum. Halbuki Amasyada ba- usun öğrettiler, Bizim tes- iz şeye orada bardak de- İ nir ve bardağı camdan değil, çam- dan yaparlar. B'ldiğimiz çam ağaçlarının içi- ni hususi burgularla oyarak testi şekline getirmek | suretile.. Fakat bu o kadar güç bir iştir ki, bazan bir testi yani bardak yapmak için günlerce uğraşılır. e “Amasyanın bardağı, biri olmazsa biri daha..,, tekerlemesi, buna işarettir. Amasyalı ağacı apış arasına a- lıp başlar çalışmağa!. Uğraşır, uğraşır, tam © bardağı bir biçimine sokacağı sırada, incel- tilmiş ağaç, bir yerinden çat diye çatlayıverir. Bardakçı o zaman kızar: — Eh..h! Amasyanın bardağı, biri olmazsa biri daha.. diyin, ö- nünde duran başka bir kütüğe sarı- ler. Bunun içindir ki | “eski çamlar bardak oldu,, sözü, senin bildiğ'n İ o eski çam ormanları yok mu, işte onlar birer birer yontulup bardak haline geldi demektir! Kulak MISAFIRI m stanbul iline icra memurluğundan: Mahcuz olup porava çevrilmesi mu- karrer bulunan ve tesamına yeminli eh- & vukuf tarafından dörtyüz otuz dokuz ira kıymet taktir edilen Edirne kapuda kibriyeyi atik Alipaşa mahallesinin bah- cevan oğlu sokağında atik 16 ve cedif 18 numara ile murakkam ma bağçe bir bap hanenin temamı 120. sehim itibarile 97,50 hissesi açık arttırmaya vazedilmiş olup 3-9.934 tarihine” müsadi! © pazar tesi günü anat 14'teti 16 ya kadar daire- mizde açık arttırması Hera kılmacaktır. Arttırma bedeli iaezkür menkulün te- mamına takür edilen kıymet hasebile hiseei musibeye hesap. edecek kıymetin yüzde 75 şini bulduğu tekdirde mezkür gayrimenkul hissesi müşterisi üstünde bırakılacekir Aksi halde son artıranın teshhüdü baki kalmak üzere 18-9-934 ta- ribine müsazif sölı günü saat 14 ten 16 ya kadar keza deiremizde yapılacak ©- lan ikinci sıtturmasında dahi arttırma bedeli kıymeti muhammenenin yüzde 75 şini bulmad ğe surette satış 2280 nu- maralı kanun alıkâmına tevfikan geri b- rakılacaktır. Arttırmaya iştirak i teyenlerin mezkâr. gayri menk. posli, muhemmenenin yüzde yedi buçu- ğu mibetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu hamil bu- hunmaları lâzımdır. Hakleri tapu sicille- rile sabit olmıyan ipotekli alacaklılarla diğer alikadarların irtiak hakkı sahfip- lerinin bu haklarını ve hususile faiz ve mesarife dair olan iddinlarını ilân tari- binden itibaren yirmi gün zarmda evrâ- kı müsbitelerile birlikte — dairemize bil- dirmeleir lâzımdır. Aksi balde hafkları tapu sicillerile sabit Oolmıyanlar satış Yalnız balıklar değil. Insanlar da biribirlerini yerler ve garip de- gil mi ayni kuvvette iki insan biri- rini tıpkı bir canavar gibi dişler, biribirini didikler, parçalar ve yer. Bir torik midesi hamsi iskeletli rile doludur. Ayni cinsin biribirini yemesi ezeli bir düzendi Karşımızdaki evde biribirini yi- yen iki mahlâk ikamet ediyordu. Onun için bu felsefeyi hatırladım. Yoksa bu sıcak havada tefelsüf ki- min umurunda, Bu karşımızdaki evde biribiri: yiyen bu iki mahlüktan biri gel ö -aynanadır. Ama diyeceksi- niz ki bu bayat mevzuu da nereden | buldun. Ben bulmadım. Tali ve ka- der beni bu hayat mevzuu ile karşı karşıya getirdi. Kabahat bende de- | Zil. Hem de bu mesele öyle siz'n hergün işittiğiniz, belki de şahit ol. | duğunuz “gelin kaynana,, davala- rından biri değil. Bu görülmemiş ve işitilmemiş bir dava. Amma da yaptınız ha eğer öyle (olmasaydı ben de size bunu hikâye diye ya- | Efendim. Bu gelinle kaynana şu | karşımızdaki üç odalı küçük evin , sakinleri ve sahipleridir. Kayna- na, ihtiyar, yetmişlik bir koca karı, Gelin, ancak otuz yaşlarında huy- suz bir taze. Hergün üç övün yemek, üç övün de kavga, bumu a ve Diyeceks'niz ki bu evin erkeği yok mu? Bu iki kadın evde yalnız- mı ikamet ederler? Öyle ya. Bu sual hakkınızdır. Fakat size şunu berveçhi peşin haber vereyim ki bu ev erkeksiz gibi bir şey. Gerçi e- vin bir damadı var ama. Doğrusu- nu isterseniz erkek değil. O adam evde ha var, ha yok, Ne anası, ne karısı onu adam hesabına koymaz- lar. Ve onun gözünün önünde her- gün, her saat, her dakika dalaşır. lar, it'şirler, kakışırlar. Biribirleri- ni çatır çatır, Yerler. Ve doymazlar, Kavga ile taayyüş ederler. Gı rı kavgadan başka bir sey de; Aralarında halledemedikleri, pay laşamadıkları nedir bilir misiniz? Hayat!. Evet biribirinin canlarını pay edemezler. Her dakika saç saça, başbaşa bu iki mahlâk biribir lerinin kanını emmek isteyen iki canavardır. Şimdi akşam oler olmez bu üç © dalı, üç canlı şu küçük evin manza- | ras: şudur: Damat bey elinde bir de met presa, iki patlıcan, birkavun ve bir küçük ş$'şe rakı eve gelir. | Rakı da ne oluyor? diyeceksiniz. Yooo. Onsuz olmaz. Damat bey ke- der'nden her akşam içer. Onun key fine dokunmayın. Biz hazırlanırız. na, pardon (komedya, o da değil bedelinin paylaşmasından hariç kalır. lar. Müterakim vergi, vedaf iceresi tan- sifiye ve tenviriyeden mütevellit beledi- ye rüsumu müşteriye aittir. Daha fzala malümat almak isteyenlerin 11-8-934 ta- rihinden itibaren herkesin görebilmesi çin dairemizde açık bulundurulacak olan arttırma şartnamesile 933.600 numarakı dosyasında mevcut ve mahalli mezkü- run evsaf mesaha ve ssiresini “havi va riyet ve talediri kıymet raporunu görüp anlayabilecekleri ilân olumur. (1531) 4625 — Milliyet'in ı Mektepler Bayramı yarındı. Şeh- rin kır gezintisine elverişli yerleri. birkaç tane olmakla beraber hiçbi- ri bütün mektepleri alacak kadar geniş değildi. Onun zinti yerine, alabileceği kadar mek tep ayrılmıştı. Kovan daha iki mekteple Göl - kaya gezinti yerine gidecekti. Ço- cukların sevinci bir akşam önce - den başlamıştı. Mektep idaresi yıl da bir olan bu bayramın yüzüsuyu hürmetine yetimlere bu #evinci ya sak etmemişti. Sansaros arkadaş - larına yarm ne oyunlar çıkaracağı- nı geceden anlatıyor, ağızlarının sularını akıtıyordu. Yakası kalkık mubassırın oğlu bunları uzaktan dinledikçe şimdiden kıskanmağa başladı. Çünkü bu oyunlara gire - miyecekti, Sansaros'la o gündenbe- ri dargındı. Barışmak istese bile Sansaros barışmazdı. Gördüğü yer. de görmezliğe gel'yordu. Eski ar- kadasınm admı bile unutan San - saros ölürdü de onu ( oyunlarına Yazan: AKA GÜNDÜZ solmazdı. Sansaros onun adımı ger çekten unutmamıstı. Fakat arka - daşları yanında onun adını söyle - mek mecburiyetinde kalınca: — Köpek uşağı, , Deı geçerdi. Öteki çocuklar da bu köpek uşağının kim olduğunu anlarlar, ama kimseye bu sırrı söy- lemezlerdi. Mubassır bir duyarsa iş berbattı. Bir; — Köpek ben miyim? mu köpek uşağı? Diye soracak olursa, sonra San- saros'u kim kurtarabilirdi? Daha güneş doğmadan Kovan ayakta idi. Çocuklar hiç görmemişlerdi ama Gölkaya sahiden çok güzel bir yer- di. Aşa yukarı yarım kilometre kulrunda masmavi bir gölcük. E - peyce de derin. Dibinin o kumları pıdılpırıl, Oturulacak küçük mey» danın köşes'nde ve gölün kenarn- da kocaman bir kaya; Ve kayanın tepesinde bir tek ağaç. Üç mektebin yerleri birer levha Oğlum bütün ile ayrılmış. Yetimler; talebesi az, fakat kıyafeti epeyi (o düzgün bir mektebin yanma düştüler, Bu mek- tebin çocukları hep kırmızı yanaklı" idiler, Çocuklar hemen biribirlerile dost oluverdiler. Bu mektep hususi mek tepmiş. Bu mektebe giden çocukla- rın babaları, bu mektebe her ay pa- ra verirlermiş, Müdürler bir tarafa, muallimler başka tarafa, mubassırlar öte tara- fa ayrıldılar. Üç mektebin çocuk- ları karmakarışık, gülüyorlar, oy - nuyorlardı. Hususi mektebin çocuk larmdan bir tanesi srska Sansaros'u pek sevdi. Kouştu, oynadı. Mubas- Ee oğlu bir aralık kulağına eğil- iz — Sen diği tanışma, dı dol 1 Yomade — Sen bana ne karışıyorsun?Ben | seni tanımıyorum. -— Bana ne? İyilik diye söyle « dim. Bir şeyini çalarsa karışmam. — Gil buradan! Fitneci sen de! Hususi mektebin çocuklarından beşi oru geldiler. — Ne var? Ne oluyor? — Ru çocik için kulağıma hirsez dır dedi, ben de ona fitneci dedim. Santaros hepsini işitmişti. He - men gitti kayanın dibinde, su kena rına oturdu. Kendini dinliyordu. Çocuklar araya taraya Sansaro- su buldu. — Sen sahiden hırsız mısın? — Ben hırsız değilim. — Ya öyle söylediler. — Köpek uşakları adımı hırsıza çıkardı, da, — Hadi oynıyalım. — Ben artık © oynamıyacağım. Ne yaptı, ne ettise (o Sansarosu kaldıramadı. Sonra aklına bir şey geldi. — Eğer hırsız değilsen benimle oynarsın. Hırsızsan oynamazsın. Derdemez Sansaros fırladı. — Oynarım! dedi. — Oynarsan sana iki elma veri- rim, bende dört tane var. Sansaros iki elmayı cebine koy- du. Biraz oynadılar, Bir aralık üç mektebin çocukları da kayanm di- bine toplandılar, sevinç, yaygara , gürültü içinde ikide bir, bir şeyi alkışlıyorlardı. İ lecandan tirtir titreşiriz Ha facin başlıyor demektir. Kaynana - boyun devrilsin he- rif, bu karıyı başıma musallat etti. ğin için!. Kâfi değil mi? Uvertür böyle başlar. | Damatta ses yok. Gelin — Sen kime karı diyorsun. Karı gibi başma taş yağsın inşal- lah. Darnatta ses yok. Kaynana — İşitmiyor musun Ce. mil, Emdiğin süt haram olsun bu yabanın şırfıntısını başıma getirdin de başımı belâ Gelin N Kaynana — Yetmiş yaşındaki kadına şırfıntı diyenin ağzını ben pars gibi paralarım anladı nmı s0- kak süpürgesi. Gelin — Kadın çekil karşımdan beni belâya sokacaksın. Kaynana — Senden iyi belâmı olur. Gelin (kocasma) — Aşkolsun Cemil karına sokak “süpürgesi di- yorlar da sen oralarda değilsin. Damat bey mezelerini hazırla- makla meşgul. Kaynana işi azıtır, — Sende haya olsa burada kıza- racak patlıcanlar dururken koca- nın karşısına geçip, yan gelip o- turmazsın. Naturalist hikâyeci hayatı oldu- nakleder. Fukat bir Argo yazmak niyetinde olmadı- bu gelin kaynana mükâle- iynen yazmakta mazurum. Kulaklarınızın ismetine tecavüz et- memek için hikâyemi (o kesiyorum fakat size de şu kadarını söyliye- yim ki bu mükâleme (o balrkpazarı sarhoşlarını kızartacak derecede a- çık ve hayasızcadır. Gelin hanım, bu eve hizmetçi o- larak gelmediğini o söyler. Kayin- valdö evde taze kadın ( dururken mutpağa girer mi hiç?! Damat bey ateşi yakmış ve tava- ya yağı oturtmuştur. o Patlıcanlar kızarıyor. Kaç defa gelin bir ta- taraftan, kaynana bir taraftan elin. de kızgım, yağ tavası damat beyin üzerine hücum ederler. — Sünepe herif — bunları işitte iftihar et. Bak karına neler söylü- yor? | — Alçak evlât. Karınm söyledik. ler'ni işit te ömrün açılsın. Biz he- | di yağ tavası devrilecek ve bütün ma- | halle birden çatır çatır yanacağız. Patlıcanlar kızarmıştır. Sofra ku- rulmuştur. Damat bey sanki hiçbir şey olmamış, hiçbir şey cereyan et- | memiş gibi rakısmı içiyor. Ve alnı- nın terile kazandığı parasile, gene alnının terile kızarttığı patlcanları | meze yaparak tatlı tatlı rakısını içi- | yor, ne mutlu bu damat beye değil mi? Buray kadar alelâde bir gelin kaynana ve bir kılıbık damat hikâ- | yesidir diyeceksiniz acele etmeyi- DİZ. Üç gün evvel biribirni | yemekte olan bu iki mahlâl bir kavga neti- cesinde biribirlerini ağırca surette yaraldılar ve ikişer saat fasıla ile ayni odada canverdiler. Damatta ses yok. Cenazeleri evvelki gün ay- ni saatte kalktı. Ve damat bey, yal- nız damat bey değil. Bütün mahal. leli vhatelü. O gece damat bey gene elinde iki patlıcan, bir rıyor. Dipte yüzüyor, yüzde yüzü- yor, sırtüstü, yan, kurbalama.. Çocuklar mendile sarılı taş atı- yorlar, Sansaros dalınca onu da çı- karıyor. Sevinçleri, alkışları bır i- miş. Müdür bey fena halde kızdı. Ö- teki müdürlerle mubassırlara: — Bu hırsız çocuk gene edebsiz- liğe başladı. Sizin talebeyi de baş- tan çıkaracak. Ben o yezit hırsızın terbiyesini veririm. Hırsız mı dedidiniz.? -—— Aman efendim, müessese elin den neler çeker! Mubassır efendi çağır bana o çapkını! Mubassir koştu. Üç mektep tale- besinin ortasında haykırdı: — Sansaros! Hırsız Sansaros! Seni müdür bey çağırıyor. Gömleğini, ceketini giymeğe ça- lışan Sansarosun piruhi kulaklı sıska yüzü önce şapsarı oldu, son- ra kıpkırmızıya döndü ve çocuk “rın biraz meraklı, biraz da tiksin- mın çocuklarına bu ka- dar gürültülü oyun yasaktı. Sonra terbiyeleri bozulurdu. o Mubassır çocukların arasına sokulunca işi an Jadı. Sansaros soyunmuş, bir içdonu ile kalmış. Kayanm tepesine çıkı- yor, oradan kendisini göle atıyor, dibe dalıyor, avuç avuç kum çıka- . yi 4 &ili bakışları ortasından geçerken morardı, Bu suçundan ötürü dövselerdi. her yanını kırsalardı razı olacaktı. Fakat böyle bes yüz, altı yüz çocu- ğun içinde açıktan açığa hırsız ,diye çağırmaları çocuğu bitirdi. Kı- tar kıtır kesseler bir o damla kanı Yü | sonraya kadar öylece y” Bugünkü pr İSTAN Kiz. BÜKRES, 15 Mosikili gündüz çil ler. 1905: Konferans, 20JSÜ . #2 irem Ka, PRAG, 470 m. ik. 19,20: Almam | sanatlar. 20,201 Haberler. Kb. BRUNO, 328 m. 18, — Masahabas Beri; 19,85: Prmgtam. 20,105 arı, 20/40: Radyo temaili, — Pİ nakil Kh 18,15: Macar neşriyatı. 20,25: Piyano BRATISLAVA 298 P£, 198 refak 1850: Plâk, - Musnhabe, 10 Brünodan. 19,35: Praytas. Zi; piyano. 21,48: Prag. 2348: N 545 Kke. BUDAPEŞTE, 558, 2120: LISZT'İN ÖLÜMÜN DEVRİYESİ münasebetile layış konseri. (Budapeşte kons! in ite korosu.) 1, Heldensyfi ne kons, 191 Khz. Deuscklamdsender 21,51 Nemeşil sm 20 Musahabe. 23,45. Deniz habet eee kameri, 15 Gece mesikisi, | p04 Kbr. HAMBURG, 332 m. 5 21,86: Bando mezka, 23. Haberi sikili program arman, 24: Akşam 175 Khz. MOSKOVA, 17J4 iin; Musahaba 19,30: Mi il riymi, 22: Almanca zca. 24,081 Felemanköe. © 596 Khr. BELGRAT 457 2050 Plâk, 2045 Reiyo Plâk, 21.20 Öpera parçalı konser, 21,50 Reklimlar, 22 Ri 1, 23 Haberler, 23 Haberler, refnkatile popüler şarkılar. 234 konseri, ans 24,15 Dans plâkları, IRTIHAL Kafkas fırkası kumandanlığı tekait ve Türk Tayyare Cemi? bul vilâyet şubesi memurlarif vili Miralay Küzrm Beyefendi! etmiştir. Cenazesi bugün # Şehzadabaşında Şırvankı | #İ hanesinden kaldırılacak ve m8 de camiinde kılınarak medief suna defnedilecektir. BAZA a ae gralliy ABONE ÜCRE Türkiye içim LK. 3 matbaaya ait işler için €nat edilir. Gazetemiz tini kabul etmez, kavun ve bu defa büyüc: rakı eve geldi. Ve sanki b naze çikmamış gibi oturd. fonu kurdu ve kızarttığı larla rakısını içti. Gidenler Allah rahmet biribirlerini yediler. Baki bede kalan hoş bir sada i#f di iki akşamdır. Sabit bi gramofon eski bir plâğı yor. Ne çare kaderde varmış 4| Makbule A Başka bir mektep müdü! ye belli etmeden fısıldadı — Bugün onların eğlen ridir. Rica ederim bir şey nız. — Nasıl olur efendim? — Hiç olmazsa m nünce cezalandırınız. Müdüre bu sözler | san söylemmemişti. Müdür ho dı: — Bak, şu müdür beyef: mas etmemiş olsaydı şimdi yapacağımı ben bilirdim. beyefendiye! Ne yapıyo da? — Yüzüyordum. — Daha ne yapıyordun — Suyun dibinden kun yordum. n — Bak edebsize! Bir de dan neler söylüyor. ; Öteki müdürlerden biri — Affediniz. Madam: söylüyor. Sansaros yüzüne dik d ve dik dik söyledi: — Ben yalan mem! — Mubassır efendi! Bur ki kuyu cıkırğının arkasi ü dağa döndür. Yel söyleme