4 MİLLİYET CUMARTESİ 28 TEMMUZ 1934 ! | Fikirler ve insanlar | Eski ve yeni Kitaplar « Essai - Bir sanat eseri ile sırf hüner ba- kınımdan alâkadar olmanın bir tehlike sayılacağını kaydetmiştim, çünkü bu nihayet sanati sadece oyun saymağa gölürür. Fakat “actuel,, olmasma fazla bağlan- mak ta nihayet sanatin ebediyi a- ramamasma, hattâ kendine yalnız geçiciyi gaye edinmesine sebep o- lur ki, bu da bir tehlikedir ve in- sanm sadece yaşamağı, hiç bir ide- al edinmeksizin yaşamağı kâfi bul ması demektir. İki türlü “actuel, eser vardır: etrafta mevcut duygulara, düşün- celere dayandığı için “actuel,, o- lan ve kendinde mevcut duygula- rı, düşünceleri etrafa yaymak için “actuel,, olan. Ekseriya birinci ne- vini ikinciye tercih etmemiz, itiyat larımızı değiştirecek gayretten ka- çındığımız içindir. Halit Ziya Uşşakizade yeni bir yazısında: “Sanat daima bir güç- İüğün yenilmesidir,, diyordu; bu aforismaya, bü; verdiği manâ ile iştirak etmemiş- tim. Fakat zorluk derken şekille mücadele değil de ruh ile bir mü- cadele, onu ifade edilmemiş şey- ler âleminden herkesin görüp an- lıya bileceği hakikatler arasına çı. karmak kasdedilince: “Sanat elbet te daima bir güçlüğün yenilmesi- dir.,, Hem bu yalnız sanatkâr için değil, onun hitap ettiği adamlar için de doğrudur. Hattâ bilhassa onlar için doğrudur diyeceğim. Sadece etrafta mevcut duygula- ra, düşüncelere dayandıkları için “actuel,, olan eserler vardır; fakat etraftan hiç müteessir olmıyan, yerleşmiş peşin hükümlere hiç ol- mazsa onlarla çarpışmak için te- mas etmiyeni yoktur. Ancak zama nını geçebilen bir eser muhakkak ki, yalnız bunlarla iktifa etmemiş, bunlara bir şeyler de katmıştır. Yalnız zamanın. endişelerini, se- vinç ve kederlerini tasvir et e kalmıyan bir eserde ise insanlığın âtisini veya asırlara rağmen, me- kân farklarına rağmen değişmiyen ruhunu gösteren bir şey vardır. Yu- nan klâsiklerinin eserlerinde, on- larm yazıldığı zamanın adamları belki sadece kendi geçici iştiyak. | larının tasvirini buluyor! ki eserler kelimeye ver. mâna ile “actuel,, idiler. Fakat ma demki, zamanlarının geçmiş olma- sına rağmen onlar yine alılmamış, saklanmıştır, demek ki, onlarda daimi insanı alâkadar eden bir ci- het vardır. Homeros'un, Eshilevsin, Sofok- les'in bazı kimselerce hâlâ okun- masınm sebebini sadece insanın eskiye bağlanmak hevesinde ara- maymız. Bilhassa bunun daha >zi- yade bir tasalluf mahsulü olduğu- nu söylemeyiniz. Çünkü hakikaten öyle olsa bile demek ki, mazinin hatıralarını saklamak her asırda, her yerde bulunan, bunun için ta- bii bir ihtiyaçtır; tasallâf ise mu- hakkak geçicidir, devam edince onun getirdiği vasıflarda pek tabii olur, Hem tasallâftan büsbütün ka- çıp daima tabiiyi aramak bizi ni- bayet vahşete, kültürün, medeni- yetin inkâra götürür. Medeniyet dediğimiz şeylerin hepsi ilk kurul- dukları zaman birer tasallâf eseri sayılmıştır. Sanati sadece bir hüner saymak Sergit.. Altıncı yerli barım (I)lar sergi- si, her yilki yerinde bu yu da açıl- dı. Dün, sergiyi dolaşırken gözleri- mi kapıyarak altı yıl önceki sergi ile bunu kafamda karşılaştırmak | istedim. Bu karşılaştırma (2) ben- de şu duyguyu uyandırdı: Her yeni sergi, bir ö, den çok daha özeni; daha verimli oluyor. Deneme (4) ler arttıkça, sergi- cilikteki bilgimiz ve gürgümüz de artıyor. Söz gelişi tütün ve içkilerin ya- yıldığı bucak (5) ilk “sergide ne kadar gösterişsiz, ne kadar sönük- tü. Bu yılın sergisinde ise, ne kadar bezenmiş, ne kadar emekle yapıl- miş bir yeri var.. Sergide yalnız, bir aykırılık gözüme ilişti. Bir ta- kum bucaklarda ışıkları gelişi gü- zel serpilmiş buldum. Bu yüzden gözleri kamaşarak aradıklarını bu İamıyan ve dolambaçlı yollarda, dolaşa dolaşa han ter içinde ken- dini dışarı dar atanlar vardı. İçerlek, ve loş bir yapının da- lan (6) larında gerekti ki, ışıklar gölgesiz ve parlak olsun. Sonra bir küçük ilişik daha: Ser gide yerli oyuncak ve işe yarar ö- teberi gibi küçük el emeklerinin, altı yıldan beri, hiç bir ilerleyiş göstermemeleri, doğrusunu isler. seniz, can sıkıyor. Bundan da anlıyoruz ki, küçük el emeklerinden büyük bir aslam (7) beklemek doğru değil. Mini mini bir oyuncağa, bir masa örtü- süne, bir çift terliğe, bütün günü- mü veren bir işçinin döktüğü alın terine acımamak elden gelmiyor. Bununla beraber, İış veriş ve bol kazançlar dileriz, M. SALÂHATTIN (2) karşılaştırma — mukayese (3) özenişli — itinalr (4) deneme — tecriibe, (5) bucak — köşe (6) dalan — koridor, dekliz (7) aslam — istilade, fayda, kâr. (1) Barım — mal Göz Hekimi Dr. Süleyman Şükrü Birinci smrf mütehassıs (Bâbrali) Ankara caddesi No. 60 3832 tehlikesinden kaçmakla beraber onda yalnız bizde zaten mevcut | duygu ve düşünceleri aramaktan | da kurtulmağa çalışmalıyız, Bir sanat eserine sadece bizi tasvir et- tiği için değil, bizde bulunmıyan şeyleri de anlattığı için bakmağı öğrenmeliyiz. Bize bu meziyeti ka- zandıracak en iyi eserler antik â- lemin bıraktıkları değil midir? On ların havası bize, < on altıncı, 17 inci asır Avrupa'sının eserlerinde- kinden de uzak değil midir? Son- radan gelmiş şairler arasnda Ho- meros'tan Virgilius'ten büyükleri de bulunduğunu inkâr edecek de- ğilim; fakat onlar bize daha yakm oldukları için eserlerinde antik â- lem şairlerinin eserindeki terbiye- ci vasıf daha azdır. İnsan kendi kendinden, muhi- tinden, devrinden kurtulduğu nis- Milliyet'in romanı: 34 nf e Beş adım geriye çekilip bu düğme- ye gene düğme atıyorlardı. Kim vu Tursa ebe oluyor vuramayanın at- tığı düğmeleri kazanıyordu. Veya küçük bir çukur (© kazıyorlar, beş altı adımdan içine düğme alıyor- lar. Düğmeler tek çıkarsa ebe ka- zanıyor, çift çıkarsa atan... Sansaros bir hafta içinde düğme oyunlarınm her çeşitinde usta ol- du. Çocuklar düğme ve diğer oyun- larda kazanmağa yutma ve kay- betmeğe yutulma diyorlardı. Sansaros düğme oyunlarında ar- kadaşlarının onda sekizini, doku- zunu yutuyordu. Müdür Bey, Salih ustanın Sansa- rosu için bıraktığı bir altm Kirayı idare heyeti kararı ile bozdurmuş, yağ paralarını almış kalanını ema- nete kaydettirmişt. Bunun böyle olduğunu Sansaro- sa söyledikleri vakit, çocuk ancak o zaman anladı ki mektep sandı. ğında parası vardır. Yazan: AKA GÜNDÜZ on kuruş veriniz. — Ne yapacaksın on kuruşu? — Düğme alacağım. — Düğmeyi ne yapacaksın? — Düğme oyunu oynıyacağım. — Öteki çocuklar düğme oyunu için on kuruş mu alıyorlar? — Bilmem. Benim param var. Para ile düğme alacağım. Onunla Oynıyacağım, : Sansaros hırçmlaşmış, çetinleş- mişti, Bir yıl önce aptala çıkan adı şimdi deliye çıkmıştı. Mektep ida- | resi valiye iki defa mektup yazdı, dedi ki: Bu Osman deli bir çocuk. tur. Bir gün bir (vaka çıkarması muhtemeldir. Bumu Üsküdar timar- hanesine gönderelim. Vilâyet ikisine de şu cevabı vers di: Yollar kapalıdır. Harp dola- yısile timarhane doludur. Merkum gocuğu muamelei leyyine ile (yu- muşak tutarak demektir) idare e- | diniz. Sansaros kendi parasından iste- Tahsil hayatım meşrutiyet sene- lerine tesadüf eder. On altı yaşmda bir sultani talebesi idim. Başım ö- nümde, süküti, merdümgeriz, ha- yatmı içinden yaşayan utangaç bir çocuktum. Mektebin sekizinci sınt- fında hesapla hendeseden ikmale kalmıştım. Bu derslerden gerçi za- yıf değil, ; fakat hocamm bu iş te bir kasti olduğunu tahmin ediyor dum; Çünkü riyaziye hocamız Ab- dülkadir efendinin kızı Medihayı seviyordum. Hocam bunu sezmiş, nihayet kızının çanatasmda mek. tuplarımı yakalı bana bir us bağısı olmak üzere cezayı ters tip etmişti. Numara kâğıdımı aldı. ğım gün çok müteessir olmuştum. “ Hemen babama koştum. İkmale kaldığım desler için bana hocam Abdülkadir efendinin hususi ders göstermesini rica ettim. Babamın da bu işe canı sıkılmıştı. Şimdiye kadar sınıfta döndüğüm veya ik- male kaldığım vaki değildi. Arzu. mu kabul etti. Hemen hocama bir tezkere yazdı. Birkaç Ogün sonra hocamdan hususi ders © görmeğe başladım. Evine | gittiğim zaman Mediha da karşıma çıkıyor, uzak- tan gülüyor, büsbütün zihnimi ka- Tıştırıyordu. Babam, hocamla ders için on me- cidiyeye pazarlık etmişlerdi. Öyle anlıyorum ki hoca on mecidiyeyi almak için nasıl olsa beni sınıftan geçirecekti; fakat iş bununla bit- miyor, asıl arzularım husul bulmu- yordu. Hocanm rüşvet sevdiğini anlaymca bahçedeki dutları, kiraz- ları sepet sepet Medihaların evine taşımağa başladım. Bu sıralarda e- bulumaz, kızile bahçede şakalaşa- rak hoş vakitler geçirirdim. Medi. hanın baygın gözleri, uzun siyah, parlak saçları vardı. Onu almak istiyordum. Evlenmeğe karar ver- miştik. O da beni seviyordu. Sını- fımı geçirmesi için babasına müte- madiyen yalvardığını söylüyordu. Nihayet Medihadan babasının ik. mal imtihanmda bana soracağı su- alleri öğrendim. İmtihanı muvaffa- kıyetle verip snıfımı geçtim. Üste, hocam İzmire tayin © edildiği için Medibayı da höcamtda “Kaybedi- yordum. Bir akşam alacakaranlık- ta köşebaşında sevgilimle biribiri. mize veda ettik.-Postrestant adres verdik. pette yaratıcı olur. Sanat bu ihti- yacın ifadesi olmalıdır. Klâssik eserler o bizi kendimizinkiler- den başka endişelerle alâkadar ol- mağı öğretir. Niçin Şarkın, meselâ Çinlilerin ve Japonyalıların sanati değil de Yunan klâssikleri? Onlar da bize ha uzak; çünkü Yunan ve Roma â İ İeminin bazı müesseseleri gördüğü- müz, kendileri ile fikir teatisi etti- ğimiz memleketlerde hâlâ baki. Hiç şüphesiz ki, onlarla da alâ- kadar olmamız lâzımdır. Fakat be- nim için burada bir şahsi zevk me selesi de işe karışm. Yunan klâsik- lerinin © eserlerindeki topluluğu, şarkın eserlerindeki perakendeli- ğe tercih ederim. Belki bir gün bu- nun sebeplerini de aramağa çalı- şırım, Nurullah Ata şıkmaz ilk karşılaştığı bir çocuğa: — Bana beş tane düğme ödünç ver. dedi. o Kazanmsam öderim Kazanmazsam, müdür paramı ne vakit verirse o vakit öderim, da! Çocuk istenilen (o beşe karşı üç düğme verdi. Sansaros üç düğme daha başka bir çocuktan aldı ve bü tün çocukları yutmağa başladı. Sansarosun düğme hikâyesi mü- dürün dikkatini çekti. Hemen bir emir çıkarıp duvarlara yapıştırttı.: Koşmak yasak! Oynamak yasak! Hızlı konuşmak yasak! Her şey ya- sak! Yasak! Yasak oğlu yasak! Fakat çocuklar gizli koşuyorlar» dı. Gizli düğme, atlamaca, kaydı- rak oynuyorlardı. Gizli gülüyorlar- dı. Ve dayak yedikçe gizli ağlı yorlardı. Tabidir oki Sansaros ta hep gizli yutuyordu. Bir gün büyük yoklama oldu. Otuz beş çocuğun ceketlerinde, mintanlarında, askı (yerlerinde düğmeler eks'k çıktı. Yutulan ço- cuklar düğmelerini koparıp oynı- yorlardı. Otuz beş (o çocuk, bir de Sansaros dayak yedikten sonra öteki çocuklara teşhir ettiler. Fakat düğme oyunu, oynanıyor- bir muayenede; ası ve gittiğim zaman ekseriya hocamı | o kadar uzak. Hattâ bir bakıma da | di. Ses çıkarmadı. Odadan çıkar- | Mediha, İzmire gittiğinden beri ona on tane mektup yazdığım hal. de hiçbirine cevap vermiyordu. Ka- hırdan, kederden zayıflamağa baş- | ladrm, Acaba mektuplar eline geç- miyor mıydı? Ahbaplardan, tanr- dıklardan da ona dair hiçbir haber alamıyordum. Kalbimde büyüyüp çiçeklenen bu genç kızım sevdası beni harap ediyordu. Artık dersle- rime çalışamaz olmuştum. Âşıkane mektuplar yazmakla, hislerime â- şina edebi romanlar okumakla va- kit geçiriyordum. O sene sınıftan döndüm. Daha ertesi sene mektep- ten kovuldum. Şimdi, işim gücüm çayırlarda gezmek, Medihanın sev- dasile âvare yaşamaktı. Onun için şiirler yazıyordum. Yavaş yavaş bü tün meşguliyetim şiir kitapları oku- mağa, onları takliden şiirler yaz- mağa inhisara başladı. Ebeveynim bu halimden şikâyet ediyorlardı. Yazdığım yazıları yavaş yavaş haf- talık mecmualarda neşre başla. dım. Saçlarımı uzatmıştım, şair ol. muştum. Ara sıra içki içiyor, ken- dimi avutmak için güzel kadınların genç kızlarm peşlerinde dolaşıyor, daldan dala konan bir kuş, çiçek çiçek dolaşan bir kelebek gibi yaşı- yordum. Medihayı kaybetmiştim. Onun aşkı ile dolup taşan; fakat tatmin edilemiyen ruhum susuzlu- ğunu gidermek için muhtelif aşk menbaları arıyordu. o Mavi, yeşil, sarı, lâcivert gözlerde aşkımı arı- yordum. Şimdi, bütün güzellikleri seven bir meczuptum. Bu güzellik. lerin hiçbiri kalbimdeki yaraya merhem olmıyordu. Nihayet aşkı- mı sevdiğime ilân etmek için yazı- larımı bir kitap halinde toplayıp neşretmeğe karar verdim. Ve kita- bı posta ile ona gönderdim. Sonra dan haber aldım ki sevdiğim kita- bı görünce kahkahalarla gülmüş: — Çocukluk, demişti. Bundan sonra dünyaya, insanla- ra kinim fazlalaştı. o Yaşamaktan nefret eder oldum. Artık gece, gün- düz içiyordum. İçkiye iptilâm beni hırsız yaptı. Evden para çaldım, el biselerimi sattım, mütemadiyen iç» tm. Babam, hırsızlığımı duyunca beni evden koymuştu. Günlerce han köşelerinde, köprü altında yat- tım. Nihayet yavaş yavaş kendime gelmeğe başladım. Babama yalvar- ” EŞ Milliyet in Hariç için LK Asrm umdesi “ABONE ÜCR Ta Malül gaziler kongresi Ankara malül gaziler İstanbul şubesi (3) ağustos cuma günü sa- bah saat 11 de üniversite konfe- rTans salonunda birinci kongresini yapacaktır. ZAYI — 1-60 sicil No, hı cüzdanımı kaybettim, yenisi #rmdan hükmü yoktur. Zi a — O, evlât nasılsın bakalım. ? — Elhamdülillâh, ya sizler, keri- me hanım.. — Ah sorma.. Kerimeyi bir bah- riyeliye verdik. Üç çocuğu olduk- tan sonra bıraktı, kaçtı. Mahkeme- ye müracaat ettik. İşte (boşanma ilânını gazeteye getirdim. Mahke- meden tatlik kararı alacağız. Ya- sizler, ne âlemdesiniz, ne ile meş- gulsünüz.? — İşte bu gazetenin ve matbaa- nm sahibiyim. — Maşallah maşallah.. Kerime dışarda eğer görmek isterse Hocamla beraber (o dışarı dışarı idorda Medihayı tanr- örünce o da beni hatırlamış- tı. Babasmın yüzüne baktı: — Fuat Bey değil mi? Hayat ne tuhaftı, aşkı için öldü- ğım kızın vefasız kocasından bo- şanma kararını gazetemde neşredi- yordum. A Mediha, gazetenin ve matbaanın sahibi olduğumu, evlendiğimi, üç çocuğum olduğunu öğrenince dü- gündü, boynunu büktü. Bana çek- tirdiği azapların intikamı gibi ge- len bu sözlerle müteessir olmuştu. Gözlerinden iki damla yaş solgun yanaklarından yuvarlandı. Ben, o- nun için birçok gözyasları dökmüş. tüm. Karşımda kahrolarak gözün- den akan bu iki damla pişmanlık yaşı bana onun için çektiğim ıste. raplardan daha fazla azap verdi. Çünkü ben, bugünkü saadetimi Medihanm © mukabelesiz aşkına borçlu değil miydim? Osman NURİ dım, yakardım, beni tekrar evine kabul etti. Zavallı adam bu sıra- | larda vefat etmişti. Pederim zen- gindi. Kalan para ile mükemmel | bir kitaphane vücuda getirdim. Ge- ce gündüz çalıştım. Okudum, yaz- dım. Şöhret kazandım. Bir zaman- lar içiki parası için elbiselerini sa- tan Fuat bugün bir gazete ve mat- | baa sahibidir. Evlendim, çoluğum çocuğum oldu. İ Bir gün matbaada, idare odasın- | da otumuken içeri başı sarıklı ihti- yar bir hoca girdi. Elindeki mah- keme ilânını idare memurunua u- zattı: — Bedeli her ne kadar ise tak. dim edeceğiz. Dikkat edince onu tanıdım. Bu, sultemideki riyaziye hocam, Mediha nım babası Abdülkadir efendi idi. | Hemen yerimden kalktım: — Beni tanımadınız mı hocam, sultaniden talebeniz Fuat. Adamın yüzü güldü: hapı yuttu; ne çamaşırlarında, ne elbiselerinde bir tek düğmesi yok- tu. Müdür bey çocukları tabur etti. İki deynek, üç hizmetçi getirtti- Mubassırın şımarık ve düğmesiz oğlunu yalandan döğmeğe hazır- landı, Çocuk kendisini kurtarmak için yalan attı; — Ben düğme oynamam ki düğ- #melerimi köparayım. Benim düğ- melerimi Sansaros çaldı. Gözlerim- le gördüm. Geceleri yatakhaneler- de dolaşıyor, herkesin düğmeleri- ni bir cam parçasının kenarı ile, bazı burarak çalıyor. Çocukların karşısında Sansaro- su divana çektiler. Sansaros da- | yaktan o korkmadığını açık açık gösteren bir sesle cevap verdi: İttihadı M Şehir Tiyatrosu konseri (dans va saire), 22 Fransızca, 24,05) 401 Khz. Meal 17.30: Müsahal Masikili neşriyat, 22: Da Kir. Moskova 50,35 “5 T GE 24,15 Vera Sigan, hr. MOSKOVA Tİ Operet ve dana musikisi, (dans ve saire). 22 Almamesı 1730 Müsahabe, 19 Musikili meşriyat, 22 Dans 5! 6000 Kır, MOSKOVA 22 Yüksek dalgadan makik Kl. PRAG 40 21 Operet tem devan # 892 Khz. VİYANA 507 2018 Salaburgtan naklen: Belgi delio opermai, 23 Holter i kastrasa, 23,30, Haberler, devamı, 24.30 Sander Bara, musikisi (Beşte'den naklen), Tepebaşı Belediye b Tambi Bili, Sk ana uyun C AD RE Yazan EKA Beste illi Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleri& Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanmda Acenti“ı bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. EREM» Tel. Beyoğlu :. 4887. <i> 3835 dme, ge SATİE nin | Yerli Mallar Sergisindi Açtığı daireyi mutlaka ziyaret ediniz. “ Orada faideli yenilikler bulacaksınız" sun! Hükümetimiz o kadar yiye- cek veriyor, kanmıyorsunda bir de düğmeleri yutuyorsun. ! Sansaros bu sözlerden bir şey an lamadı: — Ben yemek (oynamıyorum, düğme oynuyorum, yutuyorum., Dedi. Bunun üzerine, divanda- ki çocuklara ilân ettiler: — Sansaros bir düğme yutucu- sudur ve bir düğme hırsızıdır. Çocuk bu sefer bağırdı: — Ben hırsız değilim! Beş tokat daha yedi. — Bu Osman hırsızdır.! — Değilim müdür bey! Ben hır- sızlık nedir bilmem! Müdüre karşı böyle bir şey söy- lemek dehşetli suçtu! Sansarosu kimsenin girmediği, — Ben düğme çalmadım. Ben bir şey çalmam. Ben çalmak nedir | bilmem. Bunları böylece söylemek terbi. | yesizliğini | ettiği için — düğme | meselesinden o önce — kıçına on deynek vurdular. Sansarosun ina- | dı aylardanberi geçmemişti, bu se- | ferde ne ağladı, ne gık dedi. — Sen düğme çalmadın da ce- bindeki yüz, yüz elli düğme nedir? — Oynadım, yuttum. ! —Vav! Demak san düğmeleri 15 tabanı çökük bir kenefe kapadılar: Her dershanenin tahtasına tebeşir- le yazıldı: Hırsız Sansaros terbiye- sizliğinden ötürü hepsedilmiştir. Ancak yatma zamanı çıkarıldı. Pis ve amonyak dolu kokular- dan sersemliyen Sansaros ot yata- ğına girer girmez ince battan'yesi- ni tepesine kadar çekti ve: — Ben hırsız değilim! Ben hır- sız değilim! (o Hırsızlık nedir ki. Bilmem ben onu! Balam anemi ane rıkları küçük avuç boğa ağladı. Mubassırm oğlunun b daşları da vardı ki Saı ha koç kimsesiz idiler. hiç olmazsa emanet deftef | yedi kâğıt lirası duruyo rın bir şeyleri yoktu: mubassırın oğluna sokulü? b: o") Canlarmı olsun kurtarmff su ile. Yakası kalkık paltol “4 rin çocuğu Sansarosun hi ğunu söylediği, müdürü" talara yazdırdığı anlaşıldf di canlarmı kurtarmak çocuklar hep mubasırın © | yana çıktılar. İnzibat divanı yine, Sansarosun emanet dan bir kaç kâğıdı dah* tazminatı diye ayırıp m8” terine irat kaydettiler. gifi Şehirde avuç içi kada” te çıkıyordu. Valiye dabi dara çe b Kor na kahraman, polis Di sayişi peygamberi demekti ka bir işi gücü yoktu. hükümetin verdiği yala berlerini, uydurma tebi Ed sardı. Mürettivlerin,