: | Dört yüz sene olmuş | | ş Süleyman ile Fransa Kralı Birinci François arasmda ittifak yapıldı. ğmdan beri dört yüz sene geçmiş. Fransızlar sözlerinin arasmda: “Türkiye ile Fransa arasında asır lardanberi devam edegelen dost - luktan.”. , “Atalardan kalma Türk ve Fransız dostluğundan..,, pek çok bahsederler, biz de bu sözleri dinleye dinleye, Fitansada meşhur olan bu ittifakı dört yüz seneden daha eski bir zamanda yapılmış sanıyorduk. 'Temps gazetesi geçen gün yaz- 'dığı uzunca bir makalede bu dört ncü yıldönümünü hatırlatı - yor.. Bizim tarih kitaplarının bi - rinde okuduğumuzdan hatırımız - da kaldığına göre, Kanuni Süley- man devrinden sonra, bir Osmanlı Sadrazamı bir gün bir Fransız se- firine: — Canım efendim, demiş, siz bize her vakit asırlardanberi ara- muzda devam eden dostluktan bah sedersiniz; fakat ne vakit bir mü- harebe olsa sizi daima düşmanla - ramızm arasında görürüz! Temps gazetesinin makalesi Sadrazamın bu sözünü hatırlatmı- yorsa da ittifakm Fransada niçin yüreklerde yer tutamadığı maka » leden pek güzel anlaşılıyor. Osminlı imperatoru ile Fransa kralı arasındaki dostluğun nasıl meydana çıktığını elbette bilirsi- niz. Fransa Kralı Pavie muharebe - sinde kaybederek annesi: “Cehen nemden bile imdat aramağa,, ka- rar verir, Onun için, Sultan Süley- mana - adı belli olmayan - bir elçi ile birlikte on iki kişi ve bir kıy - metli yakut yüzük gönderir. Fa - kat bu elçi heyeti Bosnada bir yer de Almanlar ellerine düşer ve hepsi birden öldürülür. Bu sefer gürültüsüzce ve tek başı- na bir elçi daha yollar, Bu ikinci elçinin adı Frangepanidir. Bu isim bizim tarih kitaplarmda, Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han tarafından Françe vilâyetinin Kralı Françesko'ya, yani birinci François'ya yazılan mektupta, Frankapon diye gösterilmiştir. Ye ni harflerle frenk isimlerini aslı - nı yazmağa alıştığımız için, ister. seniz, bu müı Fransız el- çisinin asıl adını tarih kitabımıza işaret edebilirsiniz. o Birinci el- çinin başına gelen felâketten do- İayı bu ikinci elçi, Sultan Süleyma na Kralın annesi tarafından yazı- lan mektubu - şimdiki kokain ka- çakçıları gibi - papucunun ökçesi- nin içine saklamıştı. Bu hürmetsiz- liğe rağmen mektup Sultan Süley- manın merhametine dokunur. Pa- dişah Fransa kralının intikamını, "Almanya imperalorunun tebaası olan zavallı Macarlardan alır ve Viyanaya kadar gider. Fakat intikamın şiddeti Fransa Kralının kendisini de korkutur. Bütün Avrupa hükümdarları kra- Iı “bir kâfir,, ile uyuştuğundan do layı ayıplamağa başlarlar. Bu 88 - fer Sultan Süleymanı durdurmak için ikinci bir elçi yollar. Bu elçi- yi bizim “Haberi Sahih,, tarih ki- tabı Polen diye göstermiştir. Hal- buki gazetenin makalesinde elçi - | nin adı Antonio Rincon'dur. Sü - leyman bu elçinin ricası üzerine muharebeden geri durmazsa da e- | hemmiyetsiz bir kale almakla ik. | tifa eder. Zaten Fransa Kralı bir taraftan da Venediklileri, Türkler Osmanlı imperatoru Kanuni | M — Ne vakit gelmiş buraya? — On beş yirmi gün varmış. —Ha.. Şu boncuk gözlü, sıska aptal oğlan mı? Böyle aptalları da neye gönderirler bilmem ki! Salih Reis şaşaladı. — Aptal olduğunu bilmem ama, adınm Osman olduğunu, kimsesiz kaldığını bilirim. — Günü değil sma, madem ki yarın gidecekmişsin bir defa gör. Ben'm odamda görebilirsin. Mek- tebin disiplini çok sıkıdır. (Kapı cıya) Mubassır Beye söyle hani ge- çenlerde bir sıska , aptal çocuk ge tirmişlerdi. Osman mı idi ne? İşte onu bulsun da benim odama gön- dersin. Sert müdür önde, şaşkın Salih usta arkada, müdürlük odasına gir diler. Kapı yanında bir iskemle göstererek: » ya. Aptal şimdi ge-| Salih usta gittikçe içerliyordu. Cin gibi Sansarosa niçin aptal di- le ittifak etmemek için kandırır. Bizim tarihlerimize göre Venedik Kler iki büyük devlet arasma ka- rışmamak için, hakikatte Fransa Kralının kandırması üzerine itizar ederler. Onun için Fransız elçi ile birlikte giden tercüman Yunüs B, Venedikten Istanbula dönerler ve bu suretle Fzansa Kralı da Türk tercümanının, bütün hıristiyan bü kümdarlarma rağmen, Fransaya gitmesinden kurtulmuş olur. Bununla beraber, Fransa Kra - k en sonunda “kâfirlerle,, açıkça ittifak yapmağa mecbur olur. Bar- baros Hayrettin Paşa seksen pare gemi ile - Fransız elçisi yanında olduğu halde - Çanakkaleden çı - kar. Bütün Avrupalılara dehşet ge lir. Barbaros acaba nereye gele - cek? Rados müdafii meşhur Villi- ers de "İsle Adam kederinden Maltada ölür. Haberi Sahih tarihi ne göre Romanın bütün Papasları ile çocuklar ve kadınlar şehirden kaçarlar. (o Halbuki OHayrettin Paşanın oOilk teklifi UD üzerine Misinyalılar hemen itaat ettikle - rinden Türk donanmasının kimse ye zararı dokunmaz. Fakat Avru- pa tarihleri bunun gene Türk do - nanması Misnayi yağma etti di - ye göstermekte kusur etmezler. Türk donanması Misinadan son - ra Marsilyaya giderek orada Fran sız gemilerile birleşir ve Nice şeh- rini Fransız düşmanlarının elin - den kurtarır. Nihayet 1534 senesi ikinci teş- rininde ve birinci kânunda Châ- tellerault'da meşhur Türk ve Fran sız ittifakı imza edilir, Fakat Fran sızlar bu ittifak resmi vesikaları nı gizli tuttuklarmdan, sonrada yok ettiklerinden ittifak ve dost - uk dört yüz senedenberi daha ziyade dillerde kalmıştır. O zaman meşhur Fransız kuman danlarından Montlue bu ittifak - tan bahsederken: “ ta- rafını tutan hükümdarların hepsi Kral efendimizin Türkleri kendi imdadına çağırmış olmasını pek zi yade ayıplamışlardır; halbuki in- san düşmanma karşı her türlü tah tadan ok yapapbilir. Bana gelince, benim kafamı kırmak isteyen düş manımın kafasını krmak için ce - hennemlerden bütün ervahı imda da çağırmak lâzım olursa ben de öyle yaparım, Allah taksiratımı af fetsin!,, demiş. Teşbihte kusur olmaz, derler, Harik Hayat Kaza | Öz dilimizle | Kuruçeşmenin gözü aydıl.. Yakın Boğazın mavi suları ke- narında bir leke gibi sırıtan kömür lühleri kaldıracaklarmış. Bunu duyup ta sevinmemek o - lar ma? Büyük savaştan kalan bu kö - mürlükler, Ortaköyle Kuruçeşme - yi öyle toza dumana boğmuştu ki, kimse buralarda barınamaz ol - Muştu, O güzelim yalılar, bu yüzden birer birler boşaldılar. Kuruçeşme, adı gibi kuraya kaldı. Şimdi ba kömürlükler kaldırıl - dığı gibi Boğazın yakın Rameli ya kası sırtından büyük bir yük ata - cak, aydınlığa çıkacak dernektir. Bilemeyiz, Boğazda kömür yığın. tlartnın işi ne idi? Ve nasıl oldu da, yıllardanberi bu kömürler için başka bir yer ayırmağı kimse dü- şünemedi? Dün vapurla önünden geçerken, baktım da acıdım. Bir tek yalı, bir tek ev yoktu ki, yüzü karaya boyanmamış olsun. 'Ârnavutköyü: nün Akıntıburnana yakın yerlere kadar bütün evler, sanki baştan ba şa yasa girmişlerdi. Hiç ibrinde açık pencere göre- medim. Yazık, hem çok yazık oluyordu. Kuruçeşmede oturan birkaç tan:- dık bilirim ki bu kömürlükler yü- zünden on odalı evlerini ayda on liraya kiralamak (istemişlerdi de kiracı bulamamışlardı. Bunlardan biri bana: — Senden para istemem, gel o- tur... bile demişti de ben gülmüş- tüm — Üste kaç para vereceksin? — Ne parası? — Yıkanma parası.. demiştim, ne parası olacak.. Bütün ece en aşağı günde üçer gez (1) yıkan - mazsak bu kömür tozundan na - sıl arınırız? (2) Kuruçeşmelilere Büyük geçmiş olsun!.. M. SALAHATTİN . (1) Gez - Defa, (2) Arınmak - Temizlenmek. için, Sultan Süleymanın ru- hu kendisinin cehennem ruhlarına benzetildiğini sız runu elbette affeder, ve Otomobil Sizortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan (sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 3836 SATİE nin sama, Yerli Mallar Sergisinde Açtığı daireyi mutlaka ziyaret ediniz. Orada faideli yenil iMiyet'in romanı: 29 Yazan: AKA GÜNDÜZ yorlar? Yoksa Osman adında baş- ka bir çocuk daha mı var? Olur a. Yüzlerce çocuk. .. Arı kovanı gibi bir yer, — Neden böyle aptal olmuş? — Vallahi bilmem Müdür Beye- fendi. Belki geçirdiği günler onu sersemletmiştir. Çok acı günler ge girdi. Bu çocuk... — Dur! Masal yok! Aşağı yu- karr hepsinin masalı bir çerçev de, bir çırpıda... Yok topçu ate: yok süvariler, yok yangınlar..Şun- lar bunlar. Bence böyle olsa bile hepsi değil. Yarısını: o babalar analar başlarından atıyorlar. Bu - rada sıcak oda, sıcak yemek, sıcak | döşek olduğunu işittiler ya, Küçük Osman iki ay önce, bom- bardıman günü evinden ne kılıkta grktr ise, müdürlük odasına o kılık. ta fakat daha eskimiş püskümüş | girdi. Salih usta kapınm yanımda otur- duğu için göremedi: Müdür Beye doğru ilerledi. Müdür sordu: ikler bulacaksınız” , Sansaros düşündü. Bileğinin ter si ile gözlerini kapadı. Ses çıkar - madı, — Aptallık etme! Tanır mısın diyorum sana! Sansaros iki tarafma bakındı. Bir şeyler düşünmek, bir şeyler ha tırlamak istiyordu. Fakat bir tür- Ki beceremiyordu. Salih usta da- yanamadı, arkadan seslendi: — Osman! Sansaros işitmez göründü. — Osman! Oğlum Osman Sansaros tavana baktı. — Ben geldim Sansaros! Sansai kildi. Mü decek ki buraya gönderdiler bil - mem. Salih usta kalktı, Çocuğun nına geldi. Çenesini tutup yüzünü yüzüne çevirdi: — Bak ben geldim. Salih Am - can, Sansarosum., Sansarosun yüzünde (o manasız bir sırıtış belirdi, Bundan cesaret alan Salih usta bir daha - okşadı. Sa'ih usta birden bire sersemle - miş olan çocuğun hatıralarını u - l T PAZAR 72 TEMMUZ' 1934 Az söz, Öz söz.. Kısa sözle meramını anlatabil - mek herkese vergi değildir. On - dan geçtim, bazı kimseler, saatler. ce söylerler de, gene ne demek is- tedikleri anlaşılmaz, Arapların bir atasözleri vardır: “Sözün hayırlısı az, fakat öz ola- nadır,, derler. Eski yunancanın Lâkonik şairle- ri, başkalarının on sayıfada anla- tamadıklarını üç dört kelimenin i- çine sığdırırlarmış. Dün, aramızda bu kısa söz - uzun söz bahsi etrafında konuşuyorduk. Birisi dedi ki: — Bilin bakalım, İstanbulun en lâkonik adamları kimdir? Düşündük, bulamadık. — Sen söyle! dedik. Gülerek cevap verdi: — Seyyar satıcılar!.. Dünyada bunlardan daha lâkonik insanlar olmaz. Meselâ, pencerenin önün- de otururken bir ses: “A...ç, gez.... maydoz.. Nafile yere, kafanızı yorup ne dediğini anlamağa çalışmayın. On beş gün, arka arkaya dinlediğim halde ben anlıyamadım. Nihayet satıcının kendisine sorup öğren - dim: havuç, kereviz mekmiş, Yahut ta şöyle gazel okur gibi bayati makamından ağız açıp kapamaktan ibaret, gayet kısa üç heceli bir kelime: “Kiler... a... yım!,, “Eskiler alayım!,, e bundan da- ha kısa surette ifade edebilecek kim varsa çıksın karşıma!.. iyar müvezzi vardır, her Birincisinin Milliyet, ikincisi Va kit olduğuna birkaç tane şahit dözem! Şimdi, seyyar satıcıların lâkonik adamlar olduğunda şüphen kalma- dı, değil imi? KULAK MISAFIRI Bugünkü program ISTANBUL « yarn pi masriyatı 1020 Ajans haber leri, 19,30 Türk mesiki meşriynir.. (Elina, 223 Kr, VARŞOVA, 1345 m. 20,15 Hafif musiki, 21 Musahabe, 2112 ik BÜKREŞ, 364 m Deşriyat, 12 Karışık © orkestrm 15 gündür neşriyatı, 18 Ma hi ra musikisi 686 Kir. BELGRAT, 437 m 2050 Keman konseri, 21,20 Reklimlar, sikisi, 22,30 Popüler şarkılar, ri, 2350 Kahve Kh. BUDAPEŞTE, 580 m. ei kanser, 1920 Hikâyeler, 19,5 Macar şarkıları Çsigan musikisi relakatile). wriyat, 10,30 Karış siki ve neşeli neşriyat, 130 Karışık m ki ve neşeli neşriyat, 22 Almanen, 2105 Is gilisce 2405 İsveçe, 401 Khz. MOSKOVA, 748 m. 15 Edebiyat, 20 Muslkili neşriyat, 22 Dane yandırmak — Baban mektup yazmış. Seni soruyor. Baban Kaplan © Reisten mektup geldi. üdür hemen atıldı: — Bunun babası var mı? Sağ mı? İşte bu olmadı. Babası varsa bu aptal bir dakika burada dura - maz. Hemen çıkarırız. Biz anasız ları babasızları zor idare ediyoruz. Salih usta yaptığı falsoyu anla- lu ür beye gizli bir işaret ede- rek babasmın olmadığını, yalnız çocuğa yalan söylemek lâzımgel - diğini anlatmağa çalıştı. Sansaros biraz kendine gelir gi- bi oluyordu. Salih ustanın yüzüne baktı ve birden bire başını ihtiya- rm sakosunun içine soktu. Salih Amcayı tanımıştı. Bir dakika böy- le kaldr. Salih ustan gözyaşları, içine akıyordu. Müdür de yumu - şadı. — Zavallı aptal! dedi. Sansaros başını çıkardı. Gözleri kıpkırmızı idi. Yavaş bir sesle ko- nuşmağa başladı: — Babamı jandarmalar bıraktı mı? Anam sıcak odalı şimendifer- le geliyor mu? Kurtlar nereye git- “tiler? Handaki mülâzim beni çok sevdi. Leblebi getirdi, fındık getir- di. Sen gelmedin. Nereye gittindi sen? Ben öyle ağladım ki... Ama Şefik aparlımana girdiği za - | man acaip bir tesir altında kaldı. Bir defa her şey kendisine daha küçülmüş göründü. İki sene evvel karısı Şadanı bırakarak Yugoslav yadaki mallarmı tasfiyeye gitmiş si, bir hayli uğuaştıktan sonra İs- tanbula dönmüştü. Kapıyı açan hizmetçiyi tanımı - yordu. Yugoslavyaya ilk gittiği zaman lar Şadan mektuplarda yalnızlı ğm azaplarından bahsetmişti. Bu mektupları okurken Şefik kendi- sini karısmın yanında zanneder, ayni havayı teneffüs ediyormuş gibi olurdu. Şimdi artık ayrılrk seneleri bit- mişti. Şefik apartımanda o kadar tanıdığı odaların kapılarını birer birer açıp kapatıyordu. Salonun mobilyelerinde hafif bir değişik - lik vardı. Kenara hir divan kon - muşlu, Masanm üzerinde bazı ye ni biblolar vardı. Acaba sürpriz olsun diye karı- sma haber vermeden İstanbula ge lişine hatâ mı etmişti? Halbuki Şadan için evvelâ şaşntr, sonra se yinir diye düşünmüştü. Fakat dö - Büşte evi boş bulmuştu. Hizmetçi kadın: — Hanım akşama geç geleceği- | ni söyledi, dedi. Nereye gitti? — Bilmiyorum. Bir şey söyle - medi. Genç kadının yatak odasmda bir değişiklik yoktu. Fakat banyo salonunda alelâcele bir gidişi ifa- de eden karmakarışıklık göze çar pıyordu. Birden bire küçük bir masanm üzemnde hemen karalanmış bir mektup gördü. Okusun mu, okuma sın mı? Bir müddet tereddüt etti. Üze - rinde karısmın odasma girmiş bir hırsız hali vardı. En nihayet daya namadı. Mektubu alıp açtı. Kâğıt- ta sadece birkaç kelime ve bir de imza vardı: “Bu akşam beşte bekliyorum,, Imza yerinde bir isim: Adnan. Şefik hâfızasında Adnan ismin de bir dostu, yahut akrabadan bi- rini aradı. Nafile.. Bu Adnanı ta - rımıyordu. Herhalde yeni birisi olacaktı. Şadan, mektuplarmda beden bu Adnandan hiç bahsetmemişti? İçi burkuldu. Randevu kâğıdını tekran masanm üzerine bıraka - rak banyo salonundan çıktı. Bü - yük salona geçti. Bir müddet kol tuklardan birine, Şadanın dikiş dikmek için daima tercih ettiği koltuğa oturdu. Evvelce yazıhanesinin üzerinde bulunan telefon, büyük salonda bir küçük masanın üzerine alın - en dalgadan nakil Kis. PRAĞ, 470 m. 19,55 Almanen (haberler, 2005 Karışık lü ve masikili neşriyat 77 Haberler, 23,20 23,25 Haberler, 23,30 Öremmeğ msi Khs, DEUTSCHLANDSENDER 1571 w. 2! Klhsik ve modern danslar, 23 , ZO D ler, 2048 Dase musikisi. 504 Kim. HAMBURG, 332 m. 21 Yaşasın huyat isimli temel 22 Opera musikisi 23 Haberler . 23,30 Dans musikisi 50 Kh . VİYANA, 507 m. 20,25 Besthovenin eserlerinden oda musi- ahır köşesine kaçtım da ağladım. Salih ustanın aklma © nereden geldi de sordu: — Müdür Bey! dedi. Sizin de çocuğunuz var mı? — Iki tane, — Allah onları küçük Osmana benzetmesin. Müdürün içi birden bire erir gi- bi oldu. Bir anda insanlığa döndü. Rengi uçtu. Dudakları titredi. — Allah hepsininkini korusun. Diyebildi. Salih usta bundan ce- saret arp söyledi: — Ben bugün varım yarım yok. Bu çocuğu da ötekiler gibi kovana emanet ediyorum, Çocuk doğuşun- da aptal değildir. Sonradan da ol- madı. Bu hali geçicidir. Onun gör- düklerini büyükler görselerdi çıl- dırırlardı. İzin verirseniz ben onu çarşıya kadar götüreceğim. Kun - dura, çorap, çamaşır alayım. yaşaran müdürün gene mü dürlüğü kabardı: — Olamaz! dedi. Mektebin ni- zamı bırakmaz. Burada müsavat, uhuvvet, adalet vardır. Birisi yeni pabuç giyerse hepsi giymeli. Birin- de var öbüründe yok olmaz. — Ama efendim, bunların hiç birisinde bir şeyler yok. — Cenabı Hak milleti:merhu - memize ömürler versin, elbette bir mıştı. Demek ki Şadan ye” manlarında telefonu nin altında bulundurmak İİ t. Bir müddet, karısınıniğ kendisinden uzak, bu spaffij da nasıl hayat geçirdiği şündü. İ Evin içinde eşya sanki © miş, bu hayatı ona anlatifi dı. Vazolardaki çiçekleri nın etrafını güzelleştirmenii kaldığını söylüyordu. Bir içinde sigara külleri ve i# ri gördü Sanki talıkikat&ği bir polis hafiyesi gibi, 3 kike başlamıştı. İnce izm” den birinin ucunda dudak kımız izleri vardı. Demek rısı sigara içiyordu. Son kalın, erkek sigaraları.. Şefik mahzun mahzun Pİ ye yürüdü. Başmı dayay! şünmeğe başladı. j Ne yapabilirdi? Ev arti sine büsbülün boş görümül Tekrar geri dönüp, başıni gitsin mi? Yoksa kaybolsfi detini tekrar elde etmek İÇİ rısmın hayatına giren bü adamla boğazlaşsın mı? Bir kere daha etrafma: yuvasına baktı. Her şeyi b3İ düşman gördü. Sanki m ti bütün bu mobilyalara, tabi ra, halılara hiç uymuyoudu: Tekrar yol mantosunu şapkasını başma geçirdi. Fİ çi kadın: — Bey geldi... Hiç bir meden gitti, derse Şadan yi anlar, i O sırada apartman kap” kilidinde bir anahtar sesi du. Şadan eve dönüyordu. birdenbire salon kapısınm. na saklandı. Jj Genç kadın bikaç aldır FİĞ dan geçti. Şefiği göremezdi. Şefik birden bire karısmın 8 ya akseden endamını gördü dan hiç değişmemişti. Hattâ “& güzelleşmişti. Genç kadn İİ, çiyi çağırdı. Şimdi ne olacaki! metçi her şeyi söyliyecek " &aip bir vaziyet hâsıl olmali. mı? Fakat ilk önce Şadan Kf tu: — Habibe, bizim beyden tup, telgraf filân yok mu? O zaman Şefik, deminki # endişelerini unutarak, kap tr, sanki apartımana yeni muş gibi içeriye girdi. ONN “s5 lliyes Asrın wmdesi “MİLLİYET” ABONE ÜCRETLER Gelen evrak geri verilmez.— geçen nüsluler 10 kuruştur — Gi ait işler için müdiriyete Gazetemiz ilânlerm mesi yolu çaresi bulunur, Sen bu karışma, — Siz bilirsiniz beyim. 84” nu vereyim. Mektebe gelirken elli rip yirmi otuz tane küflü şekeri almıştı. Onları uzatti- dür Bey bunu da yasakladı: — Burada yesin! Dışarıd&” maz! Müsavata halel gelir. ği Sansaros küflü leblebi 4 ni bir hamlede yedi bitirdi. * dürün müsaadesi bu kadard£ cı çocuğu alınca de n türdü, Salih usta: — Nizamınız nizamdır 9 Şeriatin kestiği parmak a Hiç olmazsa izin verin, siz& tın bırakayım, Belki ilerde * olur, çocuğa harcarsınız. , ,f — Bak bu olur. Ne yapsa!" Ivra olur, olmaza olmaz. yi münife göre ayak uydurmsl” sa sonra adamı mes'ül ede Salih usta altını masa üst yup çıktı. Buradan kaçmak du. Nereye gidecekti? O da bir karar vermemişti. Top. girini bedavaya almamış o binince batıya doğru yollar t. Ama nereye olursa olsu: sarosa karşı kendisini ir yapış sayıyordu. Toprek öĞİ — Bitmedi “