ae Verem tedavisinde altın tuzları Yeryüzünde yeni bir şey o yoktur, Al tin ve altın tuzatları eski zamanlarda ta orin yaşta verem tedavisinde kullanılır- dı. 1923 yılımdanberi ecazhane raflarında bunlara yeniden yor verilmeğe başlan» dı. Hattâ bir Danimarkalı âlim ortaya çıkt altm tozlarında o veremin hususi ilâcmi buldum, dedi, Bu adamm sevinci coşkunluğu, © ne yazık ki lüzumundan artıktı, Bugün bunun tesiri ölçülerek kullanılıyor, lâkin kat'i ve bususü mahi- yette bir tesir beklenilmiy! Kimyager değilseniz snlu ve o yağlı mahlülleri birçok yollardan, damarlar - dan, etler arasından şırmga edilen Sul fonatların ve daha ( başkalarınm ne ol- duklarmı söylemek pek o kadar lâzem- değildir. On senedenberi sabır ve sebatla ne kadar ince tecrübe yapıldı, ne emek- der sarfolundu. Nice verem tedavisinde kullanılacak alm tozlarının miktarının tayininde, hattâ kullanılıp kullanmama- lar hakkında taban tabana aykırı düşüm eser ortaya atıldı. Kimisi az miktarda, kimisi kuvevtli miktarda altıtn tozu şirm ga etmeyi tavsiye ediyorlar. Lâkin hep- 8i bir noktada birleşiyorlar: Uyuşuk ©8- ki veremlilerde yüksek miktarda ilâç ver- mek bilâkis basil çıkaran ateşli ve hızlı giden verem vakalarmda — ilâç miktarı- mi alazitmak... Umumu alâkadar eden biricik mesele şudur: Altın tuzu veremin tedavisinde müessir bir ilâç mwdır, değil midir? Ne su retle tesir ettiklerini araştırmıyacağız. Mikropları mı azaltıyor; akciğerlerdeki yaraları mı kurutuyor, her ne yapıyorsa yapıyor, herhalde bu ilicm faydası olu» yor. Lâkin bu kadar karışık bir mesele de kestirme karar vermek için neler dü- sönmek lâzem. Hüküm vermek için de bi ricik vasıta yatak başında hastalarm tet- şeydir. Bazan ay gider ki azarlar, ku. dururlar, bazan da sakinleşirler, gidişin- de düzen olmıyan bir hastahk iyliğe yüz- tattuğu zaman bunun yeniden yeniye kullanılan ilâçtan ileri gelip gelmediğini kestirmek kolay madır? İhtiyat olarak bu sözleri söyledikten sonra diyebilirz ki “altın tedavisi, verem- İilere iyi geliyor. Ateş yavaş yavaş yavaş düşüyor, hastanın tartısı artıor, balgam azalıyor, & ilemekle ri tabii şia düzeliyor. Sabit, kat'i ne- iceler yok. Bari tam neticeler almabili- yor mu? 6 da yek... , Akciğer veremile uğraşanların kollek- Yum hastada hastalık ciğerlerde yapılmadım ve derinleşmeden önce yapılan altın te- davisinin birçok defalarda faydası gö- rülüyor, . Altın tedavisi, keskin ve tehlikeli bir tedavi usulüdür. Altın tuzları ile tedavi hastaları gö: lâzımdır. He- Doğruyu gezel katılma» malı. Altın tuzları © veremin yanılmaz ilücedir, demek nafile yere bel bağlamak- , denirse de yapılacak olan bir en yeri: | hi tutar denirse gülünç olur. Pünomoto- vik Yopılmnyacak bir besilliyi altın Ve - davisinden mahrum © etmek te affolun- maz bir kusur sayılır, ij (B.C.G.) gibi vereme © karşı kullanılan emeyi üzerinden münakaşa etmek te | Mahkemeye gitti. Kaç para istiyor- larsa hepsini verdi. Osman bütün çocuk arkadaşla- rını toplamış, o babasının ve taka arkadaşlarının getirdiklerini göste- riyordu. Çocuklar Osmana imreniyorlar- dı. Gelen şeylere ağızlarının suları akıyordu: — Sansaros! Tüfeği biraz tuta- yım. — Sansaros! Şu ağı gerde bir gö relim, — Sansaros! Şu resim kitabını aç ne olur? Uzaktan bakalım. — Sansaros! Boncuklar ne gü- zel. Takacı Kaplan reisin oğlu Os. mana neye Sansaros (o diyorlardı? Çünkü Osman doğduğu gündenbe- ri müthiş b'r afacandı. En yüksek ağaçların en ince tepelerine çıkar. Gemi serenlerinin sivr'lerinde baş m durur, D” duvara tırmanır. ıklan iyi yüzer. Arabistan kısra- #ındlan kızlı koşar. Damlarda kuş ak öz ölümü mizi binini Milliyet'in romanı: 24 (Öz dilimizle | Bir kayık yarışında bulundum! Geçen gün, Boğazda bir kayık yarışı gördüm. Küçüksu önünde denizin büyük bir parçası, yakın kıyılardan kopup gelen kayıklarla dolmuştu. Küçüksu çayırı, karınca yuvası gibi haynaşiyordu. Ne de- nizde, ne karada, dönüp dolaşa- cak yer yoktu. Düdük sesleri, çığ- lıklar, kürek fışıltıları arasında ct- vıldaşan gürültülü bir Karsamba- lik (1) bu uykuya varan kıyılara öyle Bir uyanıklık, öyle bir şenlik vermişti ki deyme gitsin! Bu kadar in (2), baraya © nasıl bir böğülüğ (3) le toplandı.? Bu yeşil sırtlardan, nasıl bir mel- tem esti ki, denizin üstü böyle ça- bucak doldu? Sorgunun — karşılığını iki sözle vereceğim: Gençliğin isteği! Çayırı baştan başa, denizi boy- 'dan boya kap'ayan bu coşkunluk hep spor sevgisinden doğuyor. Ancak bir kayık yarışı görebil- mek isteğidir ki Boğaziçi kıyılarım böyle şenlendirebilir. Eskiden peçesi altından bir ka dum yarım yamalak görebilmek di- Teği, delikanlıların uykalarına gi- rerdi. Küçük bir kadın gülümseyiği, İe- tanbulun bütütn gençlerini Göksu- ya çekmek için yeterdi. Şimdi ise kadın, çırd çıplak, kumluklarda dolaşıyor, erkeğin gö züönünde denize giriyor. Kapatı, durgun, canı çekilmiş yerlerde di- rilik (4) yaratmak istiyorsak, ora. yız. Çünkü açık söyliyelim: ani lik, kadına kanıksadı. (5) M. Selâhattin (0) Karsambakık: kalabalık (2) İm İnsan (3) Böğülüğ: mucire (4) Dirlik: hayat. (5) kanıksamak: bıkmak, doymak, İstememek. ” Sünnet düğünü Himayeietfal - Cemiyeti per- şembe günü ve akşamı ari nu parkı kazinosunda (kimsesiz yavruların sünnetlerini yaptıracak- tır. Davet Türk Diştebipiri cemiyetinden £ mevcut aza ile içtima edileceğinden bi umum ezanın 20 temiz 934 cuma gü sifleri ricn olunur. —ğ OSMANLI BANKASI ILAN Osmanlı Bankasının Galata, Yenicas mi ve Beyoğlu devairi, Milli münasebetile cari temmuzun 23 ncü pa- 2 i günü kapalı bu bulunacaktır. Yazan: AKA GÜNDÜZ yuvası avlar, Ne yapmaz ki.. Onun için o arkadaşları adına O Osman demişlerdi. Satsar Osman... Güç, ay, yıl geçtikçe küçüldü. toplandı, büzüldü, Kaplan reis oğlu Osmanın adı San- saros kalmıştı, Bu ad o kadar il lemişti ki onun gerçek adı olan Os. manı anası babası bile unutmuştu. Herkes ona Sansaros derdi. Kafasının her yanı (o eski fırıncı getelesi gibi çentik çentikti: Düz duvarlara, sivri ağaçlara çıkarken düşe düşe böyle olmuştu. Yalnız Sansarosun bir iyi o tarafı vardı: Terbiyeli, doğru bir çocuktu. Sansaros arkadaşları ile evin av- lusunda oynarken dışarısı bir karış- ta. Gürültüler, yaygaralar, nalça şa- kırtıları... derken kapıya bir tekme, bir daha! Kapı ardına kadar açıldı. Sokakta birçok © jandarma, polis, halk vardı! Bu da nesi? Mk ii am dn ml nr a İL iz ni İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Handa Göksuda... Göksü deresinde sandala dolaşı- yorduk. Iki sıralı yeşil iğde dalla- rının gök rengi durgun suya vuran aikislerini seyrederek, tek başımıza ilerlerken, dörtkardeşler istikame- inden bir sandal göründü. Göksuda bir sandala rastlamak bizi o kadar şaşırttı ki hepimizin gözleri, içindekilere kaydı. Sandalda, üç hanımla bir kıran- #a erkek vardı. Hanımların üçü de şarkı söylüyorlardı. Tepeden tırna- ğa kulak kesilerek dinlemeğe baş- ladık. Eski Göksu âlemlerinin maş- lahli hanımları gözümüzün önünde canlanır gibi olmuştu. Ben, sevinçle yanımdakilere: — Çocuklar, Göksu galiba giri- liyer... diyecek oldum, derken, ha mmlar birdenbire sustu. o Onların yerine erkek okumağa başladı. Fa. kat, ses o kadar çirkindi ki kalak- larımızı tıkamak icap ettir, Ben dedim ki: — Sözümü geri alacağım... Unutmuşlar, sordular: — Hangi sözünü? — Göksu galiba diriliyor, de- miştim ya. — E? — Yanılmışım, baksanız a, he rif mersiye söylemeğe başladı?.. Kulak MİSAFIRI Bugünkü program 2723 Khz. VARŞOVA, 1345 m, konseri (smtenik) 19 Plâk, (piyano.) 19,45: Mu- fif kahvehane ema or. iki bebâsleri, 21,12: Pİ ” el “TRİSTAN» ve İSOLDEL, isimli dramı, 24,0 Konferansı. 2425: Var, 2530: PİRE ! 200 Ke. LÜKSEMBURG, 1204 Belçika neşriyatı. 21: Dünya haberleri, 2140 Belşika konseri, 21,33: Mesahabe, 21/40: Kam serim devamı, — 22: 1236: Radyo erknsimanı. 23,10: Oda musikisi konseri 23/40: Dame plakları. 838 Kr. PRAG, 470 m. 2345: Orstamıdan tamaml kanser. 2148: ilhermenik konsar. 22: Haberler. İse, 23,1: Sehammel konseri, Das Haberler 088 Khz. BELGRAT, 457 #10 Tapımaili konser Çile refakatila) 21,58: Plak. 22.30 Radyo piyesi, 2341 Haberler. — Tayannili orkestra kanseri. 23,45: Orksetra konseri, MOSKOVA, 401 m. 1730: Musahabe, 18,30: Gala konseri. | 432 Kir. MOSKOVA, (Stalin) 361 m 17.20, Musahahe, 18,30: Musahabe. — Mai kili neşriyat. 19,30: Aktüalite. 20, Karışik kon sen musikisi, 2405: yola met” "İZA Kb çilereyesi klalmİee 4 1940: Amele birliği be taanni 10: Ödevn ve Parlofan plikla” lameizdeli opar örkeetener 3 Khz. Dewtezhlandanndar 1571 m. ; “Das war Münehhamsen,, isimli #kog. Haberler Züd0:. Günkü meyriyak 24681 Deniz haberleri. 24: Geee mnikis 802 Khıx, VİYANA 507 SA Orc ed AM Ml kom : 2350, Konferans, 245 Pik “Gisce masikisie F Gacukler akomu betaliğ kadi T3 çıktılar. Jandarmalar o Sansarosa bağırdılar: — Baban nerde? — Çarşıda, ıyır! Buraya kaçtı, ön bakın. Fakat hiç kimsede girecek cesa- ret yoktu. Yaygara yalnız sokakta idi. Sansaros sordu: mez ne yapacaksınız? Suratına bir tokat yedi. Anası gürültüyü işitince başına bir şey ör- tüp sofadan seslendi: — Ne arıyorsunuz? — mr m . — Burada yı Çarşıya gitti. Birazdan gelir. Zaten arayanlar, lâf olsun diye yalandan arıyorlardı. Herkesin ne- sine gerek? Kaplan o reisin nasıl adam olduğunu bilmiyen yoktu. Kadıyı, mübaşiri birer kurşun- la geberten kaplan reise kim yana- şabilirdi, Daha on dakika O önce olmuştu be iş Kaplan reis mahkemeye git mişti, amper dedi ki: — Kadı efendi seni çağırıyor. Mübaşir kadının Sliendm Şi di. Arkasından Kaplan reis daldı. Kapıyı kapadı. Kadıya döndü: — Kadı! dedi. (Birçok ölüler var ki mirasları iyice pay edilme- giçiim, 'akat sizi temin ö e . eli ŞALGAM — İngilizceden hülâsa — — Emma teyze, biraz şalgam yemez misiniz? — Yok, teşekkür o'ederim Franck, — Halbuki ne güzel şalgam. Bahçemizde biz yetiştiriyoruz. Bi- raz tatınız da bakınız. 7 — Hayır, Franck, ben şalga- ma elimi bile sürmem. Sana ye - mekten sonra hikâyesini söyliye - yim de hakkım ver mı, yok mu, anlarsın. Sofradan kalkıp ta ocağın et- rafına toplandığımız zaman Esma teyzeye vadini hatırlattık, Biraz dü şündü ve sonra anlatmağa başla - dı: — Bundan on sene kadar ev- veldi. Londradan Bristola gidi - yordum. Vagonda kimseler yok - tu. Tam tren hareket edeceği rada genç bir yolcu içeriye girdi ve gelip karşıma oturdu. Yolculuğumuz başladıktan bir müddet sonra, delikanlının benim- le konuşmak istediğini sezer gi - bi oluyordum. Fakat hiç yüz ver- memek için © elime bir mecmua alarak okumağa koyulmuştum. Az sonra : — Affedersiniz o Madam, ilk istasyonun neresi olduğunu bili « yör musunuz? Diye sordu. Sual öyle doğrudan doğruya teveccüh edilmişti ki, cevap ver- memek ayıp olacaktı. Kısaca: — Bristol zannederim, dedim. — Ya!!! O halde uzun bir yol- culuk demek. Teşekkür © ederim Müdam. Trenin sarsıntısı, mecmuadaki tatsız yazılar hafif bir şekerleme kestirmeme mani olmamıştı. Bir müddet sonra gözlerimi iyice aç « tığım zaman, Karşıdaki dikkatle bana baktığını gö Sağ cebinden güçlükle koca - man çiğ bir salgam çıkardı. Sol ce- binden de çıkardığı süstalı bıçağı açtı. Şalgamdan bir dilim kesti. biraz da ila uzattı: — Yiyiniz bunu! dedi. O kadar şaşırdım ki, cevap ve- recek söz bulamadım. i ısrar etti: — İşitmediniz mi? Yiyiniz bu- nu diyorum size. Hiç te böylesine rastlamamış- tım. Kim bu adam ? Elinde koca bir şalgarıla bir bıçak, O tanrma- dığı bir kadını zorluyordu. Mutla. ka bir deli olacaktı. — Teşekkür ederim, diye keke- ledim, yemek yedim efendim. Sert bir sesle cevap verdi: — Yemek yedinizse bana ne? İsterseniz birbir üstüne elli defa ye yiyiniz, dahi değildir. Ben size şunu (o yeyiniz Saim fazla izahat istemem. Adamın gözleri dönmüştü. Anladım ki deli.. Herifi Fazla si - nirlendirmemek için mümkün ol - duğu kadar huyuna suyuna git « en başka çare yoktu. 'ok naziksiniz — efendim, ederim tok. Yalnız hatırınız i- mişti, 57 Ne demek istiyorsun.? — Şey demek istiyorum. Senin canımı cehenneme göndereceğim, orada pay edersin. Sonra mübaşire döndü: — Sen de oraya gideceksin. Ko- .cası, kimsesi evde bulunmayan has ta kadınlara tokat atarsın. Kadı işin korkunçluğunu anladı. Elini zile uzattı. Fakat öttürmeğe meydan kalmadı. Biribiri arkasın- ri iki silâh patladı. Kadı kafa- sından, mübaşir sol koltuğunun al- tındah aldıkları birer yara ile yu- varlânıp öldüler, e bir karıştı. Ki ladr. e dılar. Kaplan reis elden uzun bıçağını çekip dişlerinin arasına aldı. Elinde tabanca, sofaya çıktı. Kimse yanaşamadı. Merdivenleri ikişer, dörder indi. Meydana çık» t. Ağzındaki bıçağını sol eline al- dı. — Kimse yanaşmasın, yakarım! Yanaşsın dese bile kim yanaşır? Çarşıdan geçip mahallelere dak dı ve bir dakikada ortadan kaybol du. Kaplan reis saklandığı yerden mavzerini, fişeklerini, azık torba- sını alınca dağ yolunu tuttu. Takası ile çalışan, çoluk çocuğu- vinil çin bir ucundan koparayım. — Nasıl bir ucundan? (Diye bağırmaz mı? Bu şalgamm hepsi- ni de yiyeceksiniz. Yoksa canını- za okurum. Elindeki bıçağı da tehditle göğ- süme saplıyacakmış gibi atıldı. Ha Emi düşün Franck. Ya koca şal gamı yiyip hazımsızlıktan ölece - ğim, ya bıçağın altında can vere- ceğim. İş fonaya sarmıştı. Hele mu - kavemet edersem, herif mutlaka öldürürdü. Gözleri o kadar dön - müştü. Saçları biribirine karış- muştı. — Haydi çabuk! dedi, Bristola ar bu şalgam yenmeli. Daha ö- nümüzde epey vakit var. İsterse- niz yavaş yavaş yiyiniz. Naçar dilimi aldım, her lok - mada yüzümün nasıl buruştuğu - nu, ne hale geldiğimi tasavvur e - dersiniz. Herif: — Alışırsınız, alışırsınız, diyor du. Dünyanın en mugaddi seb - zesi budur. Hele bir alışınız, on - dan sonra bakın, bırakabilir misi- niz? Birinci dilimi zar zor bitirdim. Öteki sanki elma ikram ediyor - a gibi ikinci bir dilim daha kes- > tüy Allahım, bu başıma ge - len neydi benim o gün? — Rica ederim, bana acıyınız, fena olacağım, dedim. Sen misin bunu söyliyen? He - men suratı kırıştı, gözü büsbütün | çevrildi. Hülâsa, senin anlıyaca - | ğın o koca şalgamı bitirdim am- | ma, nasıl bitirdim, bir ben bili - rim, bir Allah. Şalgam bitince, karşımdaki a- damın haşin suratı yumuşadı, Kom partımana ilk girdiği | za: gibi terbiyeli bir adam bali aldı. Sustalı bıçağını cebine soktu. Be- nim de içime bir rahatlık (geldi amma ya deli yemi bir şöy daha i- cat ederse. Aksi ( tren bir türlü yürümez. Dakikalar bana saatlar kadar uzu geliyordu. o Nihayet tren yavaşladı. Sıkışan frenlerin tatlı gıcırtısı sevinçle. duydum. Oh, Bristola gelmiştik. Bir kâ - bustan kurtulacaktım. Tren istasyona girerken deli - kanlı ayağa kalktı, arka © kapıyı açtı ve çıkarkan, beni : şapkasile selâmlıyarak: , — Teşekkür ederim Madam, de- di, şu şalgamı size yedirmek için bi arkadaşla kırk İngiliz hirasına bahse girmiştim. Şimdi bahsi ka- zanmış bulunuyorum. Size tekrar teşekkür ederim. Herif akgötilaiza arasından ka- labalığa karıştı, gitti. Tren dur - muştu. O zaman bende bir vavey- lâ, feryat, figan... Herkes etrafı- ma üşüştüler. Başımdan geçeni an lattım. Tabii kimse böyle bir ş€- ye inanmadığı için, bu sefer her- kes bni deli zannediyordu. Zaten herif gitti, gitmişti. O - nu bu kalabalığı içinde kim arar bulurdu. Elâleme maskara olma - mak için sustum, İstasyondan ken dimi dışarıya dar attım. İşte azizim Franck, © neden şalgamı hiç te sevmediğimi şim- di anladın, değil mi? nu geçindiren, vergisini veren, as- kerliğini yapan, harp cephelerinde yaralanan Kaplan reis eşkıya ol- muştu. SEL Parlak bir kış sabahı. Güneş ılık, gök mavi. Deniz yemyeşil ile mor karı» akk, Arkadaki dağlar, (o yamaçlar, kıyılar ve damlar yaz. Gi çekte boydan boya bir gümüş yol, Ve üstünde tane, tane kara nokta- lar, Virgüle, noktalı virgüle, ince helezona benziyen noktalar, Ve kıyıya toplanan halkın göz- leri bu noktalarda. Benizler uçuk, ii kül, yürekler bhelecan « ” Jandarmalar gidip geliyorlar. Bir polis kadınlara bir şeyler an- latıyor. Çocuklar analarınm ar - kalarına gizlenmiş, (burunlarını yandan uzatmış, karşıki noktalara bakıyorlar. Kaymakam Bey, yanında müd- deiumumi ile tahrirat kâtibi, tel- grafhaneye giriyorlar. Bir kaç mahalle muhtarı ile as- kerlik devri geçmiş ihtiyar kapı- ları vurup evlerin içlerine bir şey- ler sesleniyorlar, Katır, eşek, beygir. Ne varsa İş ve İşçi Milliyet bu sütunda iş ve işşiiği yenlere tavassut ediyor. Iş BE! istiyenler bir mektupla İş muza müracaat etmelidirlere 9 İş arayanlar İyi fransızca bilen Alsaslı bir man kadın, kibar üileler nözdi çük çocuk mürebbiyeliği aram dır. Ehven fiatla almanca ve sızca ders vermektedir. Talipleriiği i H. rumuzile Beyoğlu Nane sol numaraya müracaatları. Ütücülük, yemek pişirmek, Sö bakımı ve herhangi ev işlerine bak#ğiği hanım iş arıyor. Şemsi Hanım, Şahinpaşa oteli karşısmda No. Tayyare Cemiyeti Istanbul f besinden : Cağaloğlundaki şubemiz bis boya işi 22-7-934 pazar günü saat M4 de pazarlık suretile ihale edilec: z taliplerin şartnameyi görmek üzere #| bemize | müracaatları ilân o glunur. snr arres ŞEHİR TİYATROSU Tepebaşı Belediye bahçesinde Tiyrtrosu san'atkârları o tarafır 7 temmuz. perşembe akşamı saat 22 | u.» ADALAR REVUSU 14 tablo yazan Ekrem Reşit Cemal Reşit. “ i Deniz yollari; ; İŞLETMESİ 3 Acenteleri : Karaköy i Tel. 42362 — Sirkeci Mühi , Han, Tel 22740 İ Trabzon yolu ÇUMHEMEYET vapuru 17 Temmuz SALI 20'de fihtimından kalkacak. Gid Zonguldak, İnebolu, Sinop, S9 sun, Fatsa, Gireson, Vakfı Trabzon, Rizeye. Dönüşte lara ilâveten Sürmene, uğrayacaktır. (3876) © 4201, Ayvalık yolu | BANDIRMA vapuru 18 Tet muz MBA 19'de keci rıhtımından kı ir V .Pw pov EE Usküdar Ikinci Noterliğine £ Efendim. Usküdarda Ahmediye Hakimiyeti Sİ Biye caddesinde 359 Na. lu evde ve Istanbul barosunun 1047 sicil rasında kayıtlı Umumi vekilim As Abdülaziz beyi işbu umum den azlettiğim cihetle beş mushadaf. ret bu azilnameden birinin ken. bir nusbasınm Üsküdar Tera al ” il 4 e. 43 mem Usküdar vapur isklesi tüccar Osman Nuri. B, Harbiye Mektebi 420,000 kilo Kuru Ot4 ğustos 934 cumartesi gü saat 14 de kapalı zarfla | li saatten evvel teklif m tuplarımı Tophanede Ko yona vermeleri. (78) Gi | hepsi yedeklenmiş, şuraya bü ya götürülüp getiriliyor. Artık saklamağa lüzum Kaymakam | telgr penceresinden başını av kaktaki jandarma kumandafÜ| emir veriyor: — Nihayet bir saat içinde saba boşalacak. Düşman £ 4) o zaman bombardrman me9”# ne girmiş (olacak. En öndüğ cuklar, hastalar, ihtiyarlar. da sağlamlar. Bütün b bu hastalarla ihtiyarlara, ç0“'y laradır. Hiç kimse ağır, batği eşya götüremez. Bir yorganı battaniye ve ne kadar se o kadar ekmek, Ceplerine © dek misir doldursunlar. Telgrafhanenin pence sarkan redingotlu kaymakam1i bunları , tane tane amma penceredeki hesap dAĞİ luna uymadı. Genç jandarma (o kum harp cephesine gittiği için bu eski zaptiye mülâzim ğinden mütekait sakallı o # kalmıştı. Sakallı kumandan kayn aldıklarının yarısını talam | ni danma ciro o elti, Gö — Bib