l Fikirler ve insanlar İ Bir propaganda Kitabı Rus muharriri İlya Ehrenburg'- un bahsini çok duymuş, fakat hiç bir romanını okumamıştım. Geçen sene La Nouvelle Revue française'- de çıkan bir makalesi çok hoşuma gitmişti; birkaç Fransız ve bir İs- panyol mubarriri hakkında yazdı- ğı tenkitleri ihtiya eden yeni kita- bını (1) lezzetle okudum. Tenkitler, dedim, fakat Ehren « burg, çok kimsenin münekkit der“ ken kasdettiği şeye çok şükür hiç benzemiyor. Hazır fikirlerle geçi- nen herkesçe malüm olduğu üzere münekkidin başlıca vasfı “bitaraf,, olmaktır; halbuki İlya Ehrenburg bu vasıftan büsbütün mahrum. O, şu veya bu muharririn eserini ince- den inceye tahlile, üslübunü per - tevsizle tetkike, mevzularını tasni- fe kalkışmıyor. Hattâ böyle bir id- diada olmadığını kitabının daha isminde söylüyor, bağırıyor: “S. 5. C. İ, muharrirlerinden bi gö- züyle Duhamel, Gide,. ..,, Yani llya Ehrenburg o muharrirlerden bahsederken yalnız edebi zevki ile de hareket etmiyor; onlara siyasi, içiimai kanaatlerinin, Oimanınn verdiği gözle bakıyor. Onların ki- taplarmı okurken, kuru lafla ser - hoş olmaktan pek hoşlandıkları “bedii heyecan,, denilen ince, ki- bar, canımın içi hâleti aramıyor; onlarm itikatlarına hücum ediyor, kendininkileri yaymağa çalışıyor. İlya Ehrenburg'un kitabı bir pro- paganda kitabıdır ve bunun için değerli bir kitaptır. Onun hükümlerine iştirâk edi - yor muyum? Böyle bir suale cevap verebilmek haylı zor bir iştir. İlya Ehrenburg” un itikatlarına iştirak iğim kitabınm esas fik- rini, yani bir siyasi regimin mü. 'dafaasmı yapan, onu yaymağa ça- lışan tarafını kabul edemem. İlya Ehrenburg Avrupa “bourgeoisie,, sine, onu temsil eden muharrirlere r, bir heccav olduğu için on- ları “disgualifier,, etmeğe uğraşı- yor, onların zaaflarını gördüğü za- | man neşeleniyor. Bir ihtilâl adamı- dır ve bu haysiyetle olanı değiştir- | mek istiyor. Olanı, yani bugün sırf İ eski fikri zaferlerile geçinen, men- featlerini müdafaa için kafayı bir- takım kayıtlara bağlayıp durdur - mağı bile makul gören küçük bour- geoisie âlemini benim sevmeme de bir sebep yoktur. O âlem sanatkârı rı, filosofu, âlimi ancak bir süs sa- yıyor, onları birer kukla hâlime getiriyor; 1789 a rağmen yine bir- takım budalalar, babaları bilmem nerenin derebeyi idi diye yerlere kadar reverans yapıyor; zekâ ile kurnazlığı bir tutuyor. Öyle bir â- sebep yoktur. burg'un kitabındaki ihtilâl tarafı bizim için de doğru ve hattâ mü- barek bir mücadele sayılabilir. Fakat bu yıkıcı tarafın yanında bir de yapıcısı var; bunda Ehren- g ilâl adamı değil, muayyen bir ibtilâlin adamı. Bu nun için Ehrenburg'un hükümleri- ne tamamile iştirak edemeyiz; da- ha doğ ürk ihtilâli ile Rus ihtilâlinin birleştiği noktalar- da iştirak eder, iki ihtilâlin arasm- (1) İlya Ehrenbourg: ... Vas par un derivainsd'U.R.R.S.(N. R. F. 15 #rs.) Küçük alış verişlerde | uysallık!.. Kayığını rıhtıma sürterek geçti: — Balık ister misin efendi? — Ne balığı? — İstavrit! — Hayır, istemem. — İstavritin üstüne balık bula- mazsın. — Istakozun varsa alırım? — Islakozu ne yapacaksın? — Istakoz, ne yapılır?.. yenir! Yüzünü ekşitti: — Ben ıstakoza el sürmem... O- nu Yahudi balıkçılar tatar.. — Neden sen tutmuyorsun? — Yataklarını bilmem ki tuta- yım... Biraz sonra, Arnavutköyünden bir Yahudi kayıkçı sökün etti: — Istakoz verelim mi bey? — Kaça? — Sana otuz kuruşa bırakırım. Koca ıstakozdu. Ucuz buldum, aldım. Geçen gece, açıkta dolaşan bir kayıkçıya seslendim: — Bizi bir saat kadar gezdirir misin? Başını bile çevirmeden kürekle- re sarıldı: — Şimdi işim var! Istakoz aldığım Yahudi kayıkçı uzakta değilmiş. Çarçabuk yanaştı — Aydi binin, ben götüreyim! — Ne vereceğiz? — Yirmi kuruş! Yirmi kuruş verdik. Ve deniz üstünde bir saat dolaştık. Sabahları büyük kayıklar içinde yalılara zerzevat taşıyan Yahudi- ler olmasa, bütün Vaniköy aç ka- lacak. Bu Yahudiler, başka satıcı. lara hiç göz açtırmıyorlar. Hepsin- den ucuza sattıkları için!.. Küçük alışverişlerde biraz bece- rikli olalım ve biraz uysallık ede- lim! Yoksa, bizi geride bırakanla- ra yetişmek, sanıldığı kadar kolay olmıyacak! M. SALAHADDIN YURTTAŞ !.. Unutma ki Bankadaki tasar- ruf hesabın kazancının tasar- rufatını bekliyor. Bugün her halde tasarruf he- sabına para koy. M.İ.veT.C. daki farklar nisbetinde o hüküm- leri reddederiz. Ehrenburg'un kitabının bir pro- paganda kitabı olduğunu söyledim bunu, ismin gösterdiği gibi, kendi- si de inkâr etmiyor. Fakat muhar- rir asıl ustalığını burada gösteri- yor; kitabın da doğrudan doğruya propaganda, kendi memleketinin methi, müdafaası pek az yer tutu- yor. Ehrenburg maksadını bilhas- sa karşı tarafa hücumla temine ça- lışıyor. Doğrudan doğruya propa- gandada, bir ilân gibi, insanı ra - hatsız eden bir taraf vardır; Eh - renburg'un kitabı da böyle bir his bırakmıyor değil, fakat muharrir onu asgari bir hâle indirmeğe mu- vaffak olmuş. Hem yazısı neşe ile okunuyor, çünkü alay etmesini bi. liyor. ınburg'da, belki aslı ka- dar derin olmamakla beraberğ bir Voltaire tarafı var ki insanı bilhas- sa o cezbediyor. Yukarıda isa değerli kitabin bir propaganda eseri olduğunu söyle- dim. Bittabi bu, böyle çiy bir hal. de, her sanatkârı, her mütefekkiri Milliyet'in romanı: 21 — Aferin oğlum! teşekkür ede- rim. İyi yürekli bir çocukmuşsun. Fakat hana kalırsa bu parayı al, sen kendine harca, Bak, ayakli” rında kundura da yok. Sansarosun sinirleri çok geril - mişli. Parmakları kaskatı olmuş tırnakları avuçlarıma batıyordu. A- cı acı sırıttı: — Siz bana bakmayın o beyim. Herkesin parası benim sayılır. Ben nerede olsa para pul bulurum. Yal nız bü para hırsızlık parası değil de onun için buraya getirdim. Başka bir söz dinlemeden çıktı gitti, Merdivenleri inerken dizle- ri titriyordu, Hep böyle olurdu.Ne zaman hırslansa, sinirleri gerilse, büyük bir ıstırap veya heyecan ge- girse ağzı köpürür, gözleri bula - nır, dizleri titrer ve bütün hayvan- lığı, cinsi ihtirası şaha kalkardı. Yırık Ayşe aklına geldi ama na- file. Ayşeyi boyacı Ahmet kapat- mıştı. Divrikli delikızı polisler kadın hastanesine yatırmışlardı. gelince onlar | denizin akşam Çankırıkapıdakilere bei değildiler. Peşin para is- İyisi mi gene İlki Yenge sağ ol. sun, Bu yangın sönsün de isterse çatlak, eski arozözle sönsün. Kapıdan içeri girdiği zaman göz leri bir şey görmüyordu. Yama ya- malıyan İlki Yenge bu vakitsiz ge- işe şaşmıya meydan lamadı. Sansaros'un demirleşen © incecik kolları arasında kaburgaların ça- tırdadığını duydu. Sansaros aç bir pars dehşetile her et parçasına hü- cum ediyordu, Ve her uzun sinir buhranından sonra olduğu gibi bu sefer de bayıldı. Ağzının sol köşe- sinde ağdalr ve sarımsı bir köpük kıpırdıyordu. Takacı Kaplan Reis Karadenizin en uslu akşamların dan biri daha yaklaşıyor. Uzaklar pafta pafta yeşil. Ortalar karanlı- ğa temizi mor. Kıyılar ince beyaz çizgili lâcivert. Sağdaki dik ya - MİLLİYET CUMARTESİ 14 Dy 1934 GÜÇ Hikmet şapkasımı ve pardesü. ünü astıktan sonra odanm içinde bir aşağı, bir yukarı dolaşmağa başlamıştı. Masanın üzerindeki tablada iz sigaranın külleri ve izmariti toplanmıştı ve dokuzun- cusu da dudaklarında idi. Bir ne- fes daha çekti. Hikmet o gün hiç te başka gün- lerdekine benzemiyen (o Hikmetti. Neden? Çünkü artık bü Süheylâ- dan bıkmıştı, yahut bıktığını zan- nediyordu. Kat'i kararını da ver- mişti: Ayrılacak. Fakat kıza ne sebep gösterme- li; dokuzuncu sigaranın izmariti de ötekilerin arasına karıştı. İ Odanın derin süküneti içinde konsoldaki saat beşi çaldı. Sühey- Jânın neredeyse geleceği zaman.. kıza ayrılmak lâ makul gösterecek se- bebi bulamamıştı. Omuzlarını sil. kip geçmekten başka yapacak şey yok. O delikanlılık çağında da hür riyetini kolay kolay feda edemiyor. Yaşasın serbest hayat, arkadaş toplantıları, biriç, poker, meyha- ne.. Yahaut gönül istediği zaman gene bir arkadaşla tanıdık evler. den birine gitmek.. Halbuki Sü- heylâ ile beraber bulundukları za- mandanberi, bunların hepsine de veda etmekmecburiyetinde kalmış- tı. Arkadaşlarını yüzünü bile gö- remiyordu. Süheylâ hanımı: kolu. na alarak sinemaya, lokantaya, gezintiye gitmekten vakit kalıyor mu? Ya sonra o kıskançlığı? Ne- den sağa baktım? Niçin sola bak- tn? Aman Allah, dört ay bu ha- yata nasıl tahammül ettiğine şim- di kendisi de şaşıyordu. Merdivenlerden ayak sesleri du- yuldu. Süyehlânın ayak sesleri de ne kadar belliydi. Dış kapı açıldı. Arkasından da odanın kapisı.. Sü- heylâ bir neşe ve hayat kaynağı halinde ellerini çırparak içeriye girdi. Her zamanki gibi: — Hikmetçiğim, diye sevgilisi- nin boynuna atıldı. Delikanlı için- den: “Eh, son defa, neye olma- sın?,, diye bu deraguşa ses çikar. madı. Fakat Süheylâ kadınlara has | sinirlendirir; hiç olmazsa söyliye- nin bir mevi istihfafla karşılanma- sına sebep olabilir. Fakat doğru - dur, Biz “propaganda,, kelimesi - ne fena bir mana izafe ediyor, onu ilânla karıştırıyoruz. Sırf ferdi ga- yelerle yazan muharrir de etrafa kendi hassasiyetini, kendi fikirle- rini yaymak (propager) istiyor, onların propagandasını yapıyor de- mektir, Bir kanaat ferdi olmaktan çıkıp da içtimaileşince (o asaletini kaybetmiş olmaz; demek ki etraf- larmın fikirlerine iştirak edip de onları yaymak istiyenler de yine haklı ve asil bir vaziyette kalabi- birler. Bu manada propaganda eserinin zıddı, hiç bir şey söylemek istemi- yen, hiçbir gayesi olmıyan, sırf beylik sözleri bir araya toplıyan, özü olmıyan eserlerdir ki bunlar daima fenadır. Ancak propaganda eserlerinin değerli olacağını söylemek hepsi- nin değerli olduğunu iddia etmek de değildir. Narallak ATA rapa)iiblğm dk gile Beni iğde larile kızıl sarı. Yarı sincabi yarı eflâtım gök o kadar alçak, karşı görçek (ufuk) öyle yakın, ki elini gözlerine siper edip çömelen bir Rüzgürsiz havanın o sıcaklığını serinliği biraz gide- tiren, yüzen Uzaktan bir kadın : — Ali! akşam oldu, g: Delikanlımsı bir ses ali — Ahmet! gel, babam çağırı - yor. İki büklüm, sakallı bir ihtiyar ge vE çakışıyor: Ha köpek uşakları! Sizin ev- isiniz yok mu ki.. Çocuklar aldırmadan oynuyor- Sonra yavaş yavaş dağılıyorlar. Her çocuğun bir arıyan var. Yalnız bir tanesi kalıyor. Onun arıyanı yoktur. Evdeki anası aylar danberi hastadır. Bir iğne bir ip- liktir, Habire öksürüyor. Odadan çıkamıyor ki deniz kıyısmda ak « şamlara kadar kalan çocuğunu a- rasın, ŞEY anlayış kudretile, havada bir baş- kalık olduğunu hemen sezmişti, Bir adım gerilerek Hikmete baktı. Hikmet put gibi dik ve sessiz du- ruyordu. — Ne var Hikmet, ne oldu sana? — Süheylâ, sana bir şsy söyli- yeceğim. Hem de bu suretle terte- miz harket etmiş oluruz. — Anlamıyorum Hikmet, Sen de bugün bir hal var. — Hal mal yok, yalnız söyliyece- ğim bir iki sözüm var. Artık biz ayrılalım. Sana serzeniş etmiyo- rum, bir şikâyetim de yok. Fakat öyle icap ediyor. Şimdiye kadar ba- na karşı çok janti davrandın. Dört ay içinde bir gün bilebana sada- katsizlk ettiğini zannetmiyorum. Fakat ben böyle bağlı kalamam. Mizacım müsait değil. Anlıyorsun değil mi, gencim, daha tahsilimi bitirmedim. Hava değiştirmeğe, itiyat değiştirmeğe ihtiyacım var. Arkadaşlarım gözden kayboldu. Daha bu yaşta, ayağımızda panta- lonla evde oturmağa başladık. Ben serbest kalmak istiyorum, anlıyor musun, serbest, serbest. Süheylâ birân şahlanacak gibi oldu. Fakat kendini / tuttu, izzeti nefsini korumak istiyordu: — Beğimize o kadar (yapıştık mı ? dedi. Hikmet te attığı adımdan artık geri dönemiyecek vaziyete gelmiş- ti: — Ben öyle bir şey söylemedim, dedi. Yalnız ayrılalım. Herkes ken- di hayatımı bildiği gibi yaşasın. Tecrübemiz iyi o netice vermedi. Ben gene eski hayatımı aramağa başladım. Kimseye hesap verme- den yaşamak istiyorum, Hikmet cigerasından derin bir nefes daha çekti ve kanapeye otu- rarak bacak bacak üstüne koydu, Penceren bakmağa başladı. Sühey- lâya bakmamakla kendisinde da- ha fazla cesaret buluyordu, gene dedi ki: — Zaten biz uzun müddet bera- ber yaşayacak insanlar değildik. ileride bedbaht olmaktansa, iyisi mi vakit varken şimdiden ayrıla- İım. Sen genesin, güzelsin, elbette kendine daha münasibini bulursun. Sonra ben seni başka bir kadın için bırakmıyorum. Sadece arkadaşları ma kavuşmak istiyorum, o kadar.. En nihayet bedbaht olmaktansa, müşterek hayatımızı burada bıra- kalım, sonunda bana dua edersin. Günler geçince insanlar herşeyi u- Butur. Bir daha iyisini bulursun, evlenirsin, mes'ut ol Hikmet bütün bu sözleri bir ne- feste söyledi. Fakat bir şey merakı- nı mucip olmuştu. Kendisini o ka- dar sevdiğine emin olduğu Sühey- /İğiİ lâ bir şey söylemiyor, isyan etmi- yor, harekete ( geçmiyordu. Kıza baktı, Süheylâ kanapenin öbür u- cunda başını yastığa dayamış, öy- lece hareketsiz duruyordu. Herhal- de bayılmış olacaktı. Hikmet hemen koştu, kolonya şişesini getirdi. Yastığa düşen başı kaldırdı. Hayır, Süheylâ, bayılma- mıştı. Fakat yüzü, dökülen gözyaş- ları ile âdeta yıkanmış gibiydi. Ne bir ses, ne bir sayha, ne bir şi- kâyet.. Sadece gözyaşları. O za- man Hikmet genç kızın ıstırabını anladı. Programa dahil olmayan bu vaziyet karşısmda ne yapacağı- 223 Kliz, VARŞOVA, 1345 m. ganaili solist koni e en sahabe, 24,05: Dane 823 BÜKREŞ, 264 in. 13. nkü meriyet, 194084 Üniversi- Müteskben “14 20,30: Taganni (Op 3 Tiyatro. 2240 Heherler, 231 Dans musildsi. 24: Öpere orkestrası 696 ba. BELGRAT, 437 m. 200: kosinden sekil. 2: 2 neşriyatı, ve mani 743 hz. ROMA, #21 m. 2145: La Conguisla di Ney - K mesikili temeit (Dax) ŞIMALI İTALYAN GRUPU, 3145. “Delitte e Caatigo,, isimli Pedrolle- nun müsikili piyesi, 562, VİYANA 507 m. 2040 Gif piyame konseri, Zi: "Üç zeval k şeytan, isimli Weinbergerin operet temsili 23,15: Haberler, 23,30 Dans munikisi, 2450: Mupahabe. 1: Gece konseri, (plâk.) 804 kk. HAMBURG, 332 w. musaka. 21,15; Musahabe, Musabahe. 22,08: 2430: Dans mu- York, isimli an nı şaşırdı, Süheylâ da bu kadar de- rinden bağlığı, bu kadar içten şef- kati daha evvelden sezememişti. Birân kararmdan geri dönmek is- tedi, Bu sesiz ıstırabın mehabet ve ulviyeti Hikmeti yere sermiş gibiy- di. Fakat kararında geri de dönse artık eskisi gibi olacaklar mıydı? Süheylâ erkekte hodbinliğin nere- lere kadar gidebileceğini görmüş- tü. o Münasebetlerinde bir çıyan kendini göstermişti. O zaman Hikmet, genç kızın ya- kasını düzeltti, şapkasını başma ge- girdi ve yavaşça, sanki bir hasta gö- türür gibi hiçbir şey söylemeden Süheylâyı kapıya kadar götürdü. Gehç kız bir ses dahi çıkarmadan sevdiği adamın kolunda kapıya ka- dar yürüdü ve yaşlı gözlerile son defa Hikmete bakarak çıktı. Delikanlı kapıyı şiddetle kapat- tı. Süheylâ muhakkak dışarda düş- memek veya bayılmamak için ya duvara, ya tokmağına da- yanmıştı. Hikmet odaya döndü, ka- napeye ae iki a arasına bedbahttı. pr Tarama dergis Mütalea gönderen zeViği teşekkür ediliyor | T. D.T. C, umumü kâtipliğü Heyetin neşrine başladığı tai dergisinin şimdiye kadar çıka külleri hakkında bundan evvelki ilindan sonra yeniden müt derenlerin onyedinci listesi : 1 — Eski Samsun mebusu Ât 2 — Çorluda Basri Yaman Beyi Bor maarif memurluğundan, 4 ros Zeki Bey, 5 — Çorum milli tüphane memuru Eşref Bey, 6 lornahı Nazım Bey, 7 — Anla musllimlerinden o Fuat İhsan 8 — Muğla maarif müdürü F: 9 — Dadayda mütekait binbaşt ri Bey, 9 - 10 Kütahyada oğlu Giyas Bey, 11 — Merzifon rif memuru Halil Bey, 12 — fon kaykamı Rüştü Bey, - 13 — zifonda başmuallim Hakkı Bey, H Eyüp orta mektebi Türkçe Niyazi Bey, 15 — Kemal Edip 16 — Fetiye maarif memur Kâzm Bey, 17 — Gönende Kemal eFrdi Bey, 18 — sparta tupcusu Memduh Bey, 19 — zasında Malkaçoğlu | Sadık 20 — M. Hayali Bey, 21 — Muf ya kazasından, 22 — Denizli ilk risat müfettiş Celâl Bey, 23 — şehir İnönü ilikmektebi muallimi cip Necati Bey, 24 — Manisa H köy başmuallimi Nazmi Bey, Muğla maarif kâtibi o Osman 26 z ve ilk tedrisat elsi Salt Bey, 28 — Fetiyede kait yüzbaşı Süleyman Bey, 2 tiye kaymakamı Şevket Bey, 30 Fen fakültesi müderrislerinden fik Bey, 31 — Alman Tisesi m lerinden Zeki Cemal Bey, 32 — Halkevi azasından Zuhuri Bey- Bu zatların gönderdikleri fiş « 12920 dir. Evvelki | onaltı list beraber gönderilen fiş yekünü 10 dir. Herbirine ayrı ayrı tetekkür tubu yazmağa imkân bulunamadIğ dan gösterdikleri himmetten kendilerine alenen teşekkür ol İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir İ Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Handa İ Acente bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır, o 23 Tel. Beyoğlu : 4887. <€/ğ>3335. Sn Güzel Sam'atler Akademisi Müdürlüğünden: Alek. AE ee senelik O mes 15 Tamzlan 30 Temmuza kadar her gün 4170 Bu çocuğun babası da burada yok. Takasını alıp Hopaya, Batu- ma, Sohuma, Çamçiraya doğru $i- rası ile yol , Çünkü evin- de hasta bir karı ile cılız bir çocuk bırakmıştır ki sırtları gömlek mi - deleri mısır ekmeği ister. Çocuklar evlerine dağıldılar. Arayanı olmıyan cılız çocuk kı- yıda kaldı. bası takacı Kaplan lecek. Belki rüzgârsızlıktan gecik- miştir. Küçük elini kaşlarının üstünde siperliyerek sağdaki buruna bir da ha baktı. Babasını bu kadar seven çocuk bulunur. Birdenbire içi titredi. Burunun ilerisinde, birdenbire, bir kara benek ve üstünde kirli be: yaza çalan bir yelken parçası gö- dü. Geceyarısı bile olsa, babasmın takasmı tâaa uzaklardan tanırdı. Alışkın bir göz yordamı ile hesap- ladı. Eve gidip gelesiye kadar çok vakit vardr. Nah taban! koşmıya (o başladı. Güm! diye sokak kapısma ardına kadar çarptı. Küçük avluya daldr. İçeriye haykırdı: — Anne! babam geliyor! Babam geliyor! Kocaburunu dolaştı. az bu gösteren bir ser; Bu yek € muma açıktır. . (3840) Oda kapısında görünen sarı yüzlü annesi gülümsüyordu. O da Kaplan Reisi, ei ye seviyor- du. Oğluna seslen: —Çira tut! çira YL Çocuk mutfaktan kaptığı koca bir çira parçasını koltuklayınca 80- kağa fırladı. Bu, baba oğul arasmda bir eğ - -lenceli âdet olmuştu. Kaplan Reis ne vakit böyle geç dönse, oğlu de- nizin bekler ve koca bir çira yakıp babasma şenlik yapar- Ve kıyıda çira alevi gören kasa- balı da Kaplan Reisin (o geldiğini öğrenirdi. Çocuğun bu sefer yüreği iki defa hopluyordu. Çünkü babası Batum dan dönüyordu. Batum dönüşleri en parlak dönüşlerdi: Rus karame- ii üstü şekerli küçük bisküiler, ko- kulu çay falan getirirdi. Hele bir az çokça kazanmışsa bir torba da beyaz, buğday unu bulunurdu. Kıyıda denizin ince şıpırtısın - dan başka çıt yok. Gittikçe karan- lık mora dönen bir gece. Çocuk kı- mıldamıyor. o Gözleri karanlığa saplı. Birdenbire eyi tutuştur- du. Dumanlı sarı bir şık, sonra uzun bir yalaza. Çirayı sağa sola Kasabanm pencerelerinden sr san peel aşıklar bunun yani e ına donanma yapan sü Bu silâh sesi babasının © cevabı idi. Çirayi görünce ve laşımca: — Benim! Geliyorum! Yerine bir silâh patlatırdı. elindeki maşalayı ve kaşla göz arasında © 50; Dar çapulalarını, zıpkasını, ni nasıl çıkardı? Şimşek mi idi | Suya atıldı. il Yüze yüze babasına daha ç#öji kavuşmak istiyordu. Yüz kulafi dar gittikten sonra sırtüstü ve yaptığını doğru olmadığını" şündü, Nereye gidiyordu. Ka ta hiçbir şey görünmüyordu. Bi ralık geriye dönmek istedi. de, Fakat o ne? Yanlış istiki yüzüyordu. Başını sallıyarak rine dolan suları silkti. Eğer * ya doğru gitmiş olsaydı, ışıklarnı görecekti. . - Bitmedi “ |