Korku rı Bilmem merak edip de hesaplı- yan oldu mu: aceba her gün kaç tsne küçük hikâye yazılıyor? Ga- zetölerin çoğunda bir, hattâ iki ta- ne hikâye bulunduğuna göre elbet- te binler hanesini geçer. Buna rağ- men geçenlerde fransı: haftalık gazetelerin birinde küçük hikâye kitaplarının günden güne azalma- sından şikâyet ediliyordu. Demek ki hikâyeler çoğaldıkça © kıymeti azalıyor ve kitap halinde toplan - malarına lüzum görülmüyor. Acı bir netice, .. Fakat bu kadar bed- bin olmıyalım ve hikâye kitapları- nın azalmasını izah edecek başka bir sebep arıyalım: kari, her gün okuduğu gâzetede bir hikâye bul- duğu için artık onu kitaplarda ara- mağa hacet görmüyor; hikâye ki- tapları da, çok müşteri bulamıyan her matah gibi, yavaş yavaş orta - dan kalkıyor. Daha birçok sebepler bulmak ka bildir; fakat eminim ki * bunların hepsinde gazetenin tesiri olduğu görülecektir. Küçük hikâyeyi ga- zete inkişaf ettirdi; fakat makbul bir edebi tarz olmaktan da o çıkar- dı, Fransızca gazetelere bakın, kü- çük hikâye'erin kıymeti günden güne düşmektedir. Haftanın mu- ayyen günlerinde, hepsinin de u - zunluğu bir olacak hikâyeler ye - tiştirmek birçok muharrirlere ağır değilse bile garip geliyor. Bizde gazete hikâyelerinin çoğu fransızcadan tercüme veya adapte edilir. Böylece — Guy de Maupa- ssant'ım, son zamanlarda Frâdâric Boutet'nin hikâyelerinin çoğu — hâl bizde hikâyeciliğin ilerlemesi- ne «hani de olmuyor değil. Vakıa bizim kendi yazdığımız hikâyeler ekseriyetle karileri ecnebi bir dil. den alınanlar kadar ağlendirmiyor, çoğunda bir acemilik havası var; fakat acemilik, eser vermekle kay- bolur. Kıymete gelince, bizim hi - kâyecilerimizi Guy de Maupassant” la mukayeseye kalkacak değilim, çünkü o derecede bir muharrir 7a- ten nadir bulunur; fakat bizim mu- harrirlerimizin anlatlığı kikâyeler — — muhtevaları itibarile — Fransız gazetelerinden almanlardan hiç de fena değildir. Hattâ birçok defa- lar da iyidir, çünkü bizim muharrir lerimiz — nasıl söyliyeyim? — da- ha saftır, hikâye icat edip yazmağı mihaniki bir hâle koymamışlardır büyük kusuru fazla acele yazma - emmi Uslubunda insanı sinir- endiren o bir gelişigüzelli ; balbaki uzun bir saza delgi. Zu, ortaya atacağı davası, eşhasın yaşayışı ile bunu affettirebilse bile küçük hikâye bu ihmale tahammül edemiyor. Onda eşhasın seyircile- rinin birer ikişer cümle ile gösteri- lebilmesi lâzımdır; halbuki bu an- vermiş satırlar hafızada bir iz bi- — rakamıyacağı için bize eşhası da tanıttıramaz. Doğrusu Sadri. Etem eşhas tas - virine heves etmiyor; daha ziyade örf, âdet tasvir etmek, bazı hikâ- Milliyet'in edebi tefrikası: 68 KANLI SIR Cevap vermiyorum. Elimi sallı - yorum. "Avukat Nazmi, pişkin bir tavırla | na söylesin... Sonra, bu kızcağı- yüzüme bakıyor: — Yeni bir macera mı? — Hayır, azizim.-Bir arkadaşın yetim kalan kızı... Bana müraca- at etti, Ben, ne yapabilirim? Eve alsam, 8öz olur. Halbuki genç- tir. Kendisine bir yer, bir iş bulun- cıya kadar bakacağım. Nazmi, ellerini oğuşturuyordu: lüsnü niyetinizi, suitefsir et- tiğim için affınızı dilerim. — Bak, düşündüğün şeye... Se- nin yerinde kim olsa, böyle düşü - mürdü. Peki, geldi. Ne dedi? — Evvelâ, parayı almıya çekin- | di. Ben, bu parayı ne yapayım? dedi, Oda arayayım, tekrar size uğrarım, dedi, gitti. Tahminlerim birer birer çıkıyor- dp. Ferhunde, tek başıma, oda, pan siyon racaktı. Ona, emni - yetli bir yer bulmak lâzımdı: — Azizim... Ferhunde Hanım, Baharın resmi küşadı... Gazetecilik mesleği, bir çokları- mıza senenin her mevsiminde, bir takım resmi küşatlarda, bir takım eğlenceli toplantılarda bulunmak fırsatını verir. Bugün, filân yerde, falan yol a- çılır, hadi bir ziyafet... Yarın, fi- lânca yerde falan fabrikanın temel taşı atılır, hadi bir davet.. Öbür- gün, filânca devletin gemisi gelir, hadi bir resmi kabul.. Ve gazete- ci, bütün bu toplantıların, bu içki- li, içkisiz ziyafetlerin, bu kâh tatlı ve kâh tatsız resmi kabullerin en tabii davetlileri arasındadır. Vazife icabı o bazan davetide beklemeden gittiği | olar. Fakat, çok defa onu çağırmayı ihmal et- mezler, Gazeteci, adeta Kamber'e benzer. Kamber'siz düğün olmadı. ğr gibi, gazetecisiz, toplantı da ol- maz. Ânneler Birliği, 5 çocuklara yarım arşınlık gömlek dağıtmıya kalkışır, gelsin gazetedi, gelsin ga- zete fotoğrafçısı!.. Filân irfan mü- €ssesesi, mezunlarına veda çayı ve- rir, gelsin gazeteci, gelsin gazete fotoğrafçısı. .. Dahası var: filânca mahallede, filân meyhaneci karı- sını, koyun gibi kıtır kıtır keser, gel sin gazeteci, gelsin gazete fotoğ - rafçısı. .. Filân zatın cenazesi kal dırılacak olur, gelsin gazeteci, gel- sin gazete fotoğrafçısı. . - Diriye de gazeteci koşar, ölüye | e... | Onu şenliğe de çağırırlar, evlere şenliğe de!.. Geçen gün, gene bir resmi küşat vardı. Arkadaşlardan birine sordu- lar: — Sen gitmiyecek misin? — Hayır!.. Sonra gülerek ilâve etti: — Bu cuma, ben öyle bir resmi küşada gideceğim ki. . . — Yanaa???. dedik, nereye?. — Kanlıcaya?.. — Ne var Kanlıca'da? — Blir resmi Küşat... © “, — Fabrika filân mı açılıyor? — Hayır, canım. . baharın resmi küşadı var. Her zaman, başkaları- nınkine davetli olacak değilim ya.. Bu sefer, çağıran da benim, çağırı- lan da... Bahar hanımın peçesini kendi elimle Kanlıca > korusunda Boğaza karşı açacağım. .. — Kimleri çağırdın? —A... hepside mühim şahsi- yetler... Çiçek hanım, deniz ab- 'am amca. . hava geleceklere ——. Akşamcı bir arkadaş hemen ağ: zını şapırdattı; — Rakı kardeş varsa, ben de ge lirim!.. M. SALAHADDIN yelerinde olduğu gibi de birdava: müdafaa etmek istiyor. Fakat bu da yine üslüptan istifadeye mecbur dur. 190 sayıfalık (kitapta yirmi üç hikâye var, yani hiç biri uzun de- gil, Bu küçük hikâyelerin hepsi değilse de bir kısımı insanı eğlen- diriyor; içlerinde “Mumcunun fa- resi”, “Ömer Seyfettin'in köpeği”, “Kefereden , bir veliyullah,, gibi ik hoş olanları da var. o “Ömer Seyfettin'in köpeği” bilmem bir hikâye mi, yoksa hakikaten bir ha- tıra mı? Ömer Seyfettin, kendisini tanımış olanların anlattığına göre, hakikaten hoş bir adammış; ama Yazan: Mahmut YESARİ bugün geldiği zaman tarafımdan in. Neye ihtiyacı varsa, sa- zın, kendiliğinden oda bulabilece- ğini de pek zannetmiyorum. Ben, bu yakınlarda meşgulüm, Sen de yardım ediver. — Emredersin. Avukat Nazmi'den © ayrıldım. Hep, Ferhundeye emin, temiz, na- muslu bir yer bulmayı düşünüyo - rum, Fakat ben de bu yolların öyle acemisiyim ki. Tanıdık bir aile olsa , Ferhunde, onların himayesi altında yaşasa... Böyle bir aile nerede? Genç, tecrü- besiz ve yolunu şaşırmış bir kız, ki- me emniyet edilebilir? Semine de, Sırrı Nevres te, Fer- hunde'yi arıyacaklardır. Onların takiplerinden Ferhunde'nin izini nasıl kaybetmeli? Ortada hiç bir şey yokken, sırf Ferhunde'nin nese sinden kuşkulanan Semine ile Sırrı Nevres, genç kızın sırra kadem bas Suat, dört ay evvel kazaya gel- mişti, İstanbuldan ayrılırken yaşa- mağa veda ediyormuş gibi bir hü- zün duymuştu, Burada İstanbuldan tanıdığı Raif Beyleri bulunca tees- sürünü unuttu. Hayatı tekrar sev- di; fakat delikanlınm bu hissinde müessir olan Raif (Bey ve ailesi Şükriye hanımdan ziyade kızları Semradı, Semra, Güzel sanatlar akademisinden diplomalı, münev- ver bir genç kızdı. Suat, Bekâr olmasına rağmen onlara az zaman içerisinde hülül etti. Mahcup vazi- yeti, ciddi tavırları bu aile içinde büyük bir itimat uyandırdı. Semranın tatlı esmer renj de billur kırıntıları parlayan i- yah gözleri, mütenasip endamı #urbette hasretle boşalmış ruhuna sıcak bir duman gibi doluyordu. Kasabadaki ilkmekteplerden bi- rinin muallimi askere gittiğinden Semrayı o mektebe muallim vekili yapmışlardı. Genç kız, şimdi yalnız cuma günleri serbest kalabiliyor- du. Yüksek mevkideki evleri kuşba- kışı bütün kasabayı görüyordu. Su- at, cuma günleri onları (o ziyarete gittiği zaman genç kızı, kasabayı, baştan ayağa gören pencerenin ö- nünde elinde fırça £ palet yaptığı resimle görürdü. Delikanlı, İstanbulun dağdağalı hayatından, âdi zevklerinden, bo- yalı çehrelerden, Anadolunun saf- lığını, temizliğini, sükünetini kana kana içine sindirmek için buraya kaçmıştı. Buradaki hayatında iste- diği süküneti bulmuş mıydı? Semra, onun için bu sessizlik, bu yalnızlık içinde bir âlem, renk- leri, ateşi, rüzgârile kasıp kavuran bir fırtına gibiydi. Bazı günler ter- sane yakalı elbisesile bir gemici kı- yafeti; iri iyah de boya damlaları görünen-iş göm- leği ve arkaya taranmış kabarık saçlarile hayali bir sanatkâr gibi vaziyet takınıyordu. Suadin di faz- la tahammül edemediği şey; 'dulâk- larını kıp kızıl boyadığı, gözleri- nin altı kalemle kararttığı; bol pudra, dekolte, çıplak bacaklarile bir Fransız akterisi gibi giyindiği zamanlardı. Gene bir cuma güniydi, hava fır- tnalı ve o bulutluydu. Rüzgürdan ve tozdan başı uğuldaya uğuldaya Raif Beylerin evine gitmek için ba- hikâyeleri niçin o kadar soğuktur? O 23 hikâyeden ancak üçünün güzel olduğunu £ sanmayın, dahâ birçoğu çok tatlı okunuyor, Fakat öyle zannediyorum ki hepsinin de ayrı ayrı günlerde okunması doğru olacak, kitap birden okunmağa ta- hammül edemiyor, sıkıyor. o Ben, meslek icabı, hepsini bir günde ©- kudum; belki bunun için büyük bir zevk alamadım. Nurullah ATA > Remzi kitaphanesi, 50 kuruş. (Kitap niçin bu kadar itinasız ba- sılmış? Bu kadar tertip hatasına pek az tesadüf olunur.) lar mı? Bu darbeyi, “yüzde yüz, benden umacaklar! Para ile Semi- ne'nin şüphelerini giderebilirim. Fakat Sırrı Nevres, pek haklı kor- a kıvranacak, şüpheden şüp- Ferhunde'nin selâmeti ve icabm- da onu Sırrı Nevres'e karşı bir si - lâh gibi kullanabilmem için, emin, temiz, namuslu bir yer lâzım... o Avukat Nazmi, bu” işi başarabi- lir mi? Ben de ayrıca uğraşmalı - ! yım.! Gülünç bulduğum halde, gene üşünmekten kendimi alamıyo - rum, Ferhunde'yi, acaba Germaine Trefle'e emniyet edebilir miyim? Germaine, görünüşte ve belki de ha kikatte hafifmeşrep bir kadın. Bel. ki gürültülü, hattâ kirli bir mazisi var. Fakat hayata karşı o kadar kin ile dolu ki kafası, kalbi ve siniri bu mi olmıyacaktı; bütün artistler bar FIRTINA kadar kinle zehirlenmiş bir kadı - nın, hiç lekesiz, namuslu kadınlar- çe daha kuvvetli olması icap e - ir. Bu kadar kinle zehirlenmiş bir kadm, hayatın görünür görünmez bütün tehlikelerine karşı her mana sile mücehhezdir, , Eğer Sırrı Nevres, bu kin zehi nin çanağı ise, .. Germaine'in elin- den Ferhunde'yi koparmak, dişi yıra tırmandı. Rüzgâr o kadar şid- detli idi ki taş binaları söküp ko- paracak, kocaman birer gülle gibi şehrin üstüne yuvarlıyacak vehmi- ne kapılıyordu. Eve yaklaştı. Taş bina sessiz gibi görünüyordu. Ka- pıyı çaldı. Semra açtı, önde, deli- kanlı arkada Semra merdivenleri çıktılar. Misafir odasına girdikleri zaman ikisi de pencerenin yanma giderek dışardaki - fırtınayı seyre başladılar: Semranın rüzgârdan saçları da- ğılıyor, etekleri uçuyor, mevzun baldırlarının nihayetlendiği çıplak ve küçük ayakları mini mini yük- sek ökçeli yeşil terlikler içinde iki küçük kuş gibi saklanıyordu. Tabiatin fırtınasile genç adamın kalbindeki fırtına birleşmişti.: — Semra hanım, fı fırtınayı tasvir eder misiniz? Hem benim, hem de sizin için bir hatıra olsun. Beriki saçlarını düzelterek ce- vap verdi: — Hay hay efendim... Arzunu- zu yapmağa çalışacağım. Bu ses ne kadar tatlıydı, ne ka- dar sıcaktı. Genç kızın da gözlerin- de ateşler yanıyordu. Biraz sonra Raif Bey ile Şükriye hanım da geldiler. Kahveleri: çezlerken babası kızına keman çal- masını söyledi. Genç kız derhal ke- manını eline aldı. Perdeleri patır- datan, kulaklarda (o uğultu yapan fırtınanın içeri dolduğu pencerenin önüne geçerek hazin bir parçaya başladı. Bu, bir ninni idi. Genç a- dam, elinde kahve fincanile o ka- dar heyecana düştü ki / sevdi bu anda esiri bir hayal, he zannediyordu. Günlerden beri de- vam eden kalp lunun sessizliğinde bulmak ona nasip olmamıştı. Şakaklarından s0- uk ter dökmeğe başladı. Sonra yü- zü sarardı. Vücudü sarsıldı. Başı ekaya yanlı gökleri kapadı. Ve elindeki kahve ( fincanı yere düştü. Odadakiler şaşırmışlardı. Sem- ra, kemanını bir tarafa attı. Dışar- dan su ve kolonya getirip delikan. lının yüzüne serptiler, oynak yer- lerini oğdular, onun mecalsiz, ve hareketsiz yattığını görünce karı koca doktora k k Belediye doktorile eve döndükle ri zaman Suadin başımı Semranm kolları arasında ( buldular. Genç kız ninnisile ebediyen uyuttuğu de- likanlınm yüzüne gözyaşlarını akı- tıyordu. Suphi Bey Suadi muayene etti, kalpten ölmüştü. Bundan sonra Semra da Anado- lunun bu sakin köşesinde kalp fır- Unasından kurtulamıyordu. Sevdi ğinin vasiyetini yapmak için gün- lerce uğraştı: Ve büyük bir tablo vücuda getirdi. Bu, büyük bir pen- cereden yanyana dışardaki fırtına- yı seyreden bir genç kızla bir genç erkeği tasvir ediyordu. Kaybolan hayat pahasına elde edilen bu kıy- metli tablo Suatla Semranın büyük aşklarının bir timsali olmuş ve fırtı na ismi altmda beynelmilel resim sergilerinde teşhir edilerek büyük bir şöhret kazanmıştı —O.N. kaplanın koynundan yavrularını al maktan daha güç, daha tehlikeli - ir, Sırrı Nevres'le Germaine arssım- daki münsebeti öğrenmeli. Sırrı Nevres'in bu işlerde dehasını öğ- rendim. Zengin ahbapları, eski gözağrılarına, eski aşinalara tanıt- mak, takdim etmekle, adeta eski ve unutulmuş borçlarını ödüyor. Sirri Nevres, beni otelde arayıp bulacaktı. Ben, mühim bir iş için birden bire çağırıldığımı söyleme- lerimi tembih ederek otelden çık- tım. Akşam üstü, Germaine, apartı - manında idi. Beni nezaketle kabul etti, Konuşmağa başladık. Ona: — Hava çok güzel, madam... Biraz gezelim mi? dedim. Hemen hemen bütün ömrü; ci- gara dumanı, içki kokusu içinde geçmiş ve açık havaya hasret yaşa- mıs bu kadının gezmek, en büyük zafı idi. Ellerini çırptı, sıçrıyarak odadan çıktı ve biraz sonra şık bir tuvalet- le içeri girdi: — Hazırım! Sokakta sordum: — Nereye gidelim — Siz, nereye isterseniz? « / Beyoğlunda, Sırrı, Nevres'in bizi | Bugünkü program İSTANBUL : 18,30 Fransızca ders, 19 Himayeyi | hayvanat cemiyeti namına Rober Kol- lej muallimlerinden Cemil Hikmet B. tarafından konferans. 19,30 Alatur- ka musiki neşriyatı. B. Kemençe Fahire H. Ut Nevres B. 21 Eşref Şefik conferans. 21,25 Ne- Fikret B. Safiye H. EŞ m. BUKR 13: Borsa, — Plâk, — popurilerden mürekkep İer. 23: Kahvehaneden maklen komser. BUDAPEŞTE, 550 m. sahabe. 19,45: Kahvehane tiyatra. 2220: bor Polgarn rası, 24,30: Hağnemann taltrme tax yakından cez musiki HAMBURG, 33. 15,30: Ricerd Feringer kendi eserleri BRESLAU3I6 m. 20: Stokhelmdan naklen; Beyeeimilei Ar- rupa konseri. 21: Kum haberler, 21.10: Mü- 2: Mil naklen Skalâ kasını riyaret (Kom ve. 2045: Tirol şar dı parasından maklen | Pu mürekkep “MANON LESCA KONIGSVUSTERHAUSEN, 1571 m. e Nepeli 20.55 Kilise çamları. ü 21, Plâkları, 2145: Milâmodaki Skalâ ndan maklen Pweci- nin eserlerinden “MANON LESCAUT,, ope rası, Dane İrtihal Darülâceze ve emrazı akliye hasta- haneleri göz mütehassıs doktor Ah - met Cevdet Beyin kaym pederi ve tüccardan Halil Kâmil Beyin pede- ri Samsun alay o kumandanlığından mütekait miralay Amasyalı Ahmet Hilmi Bey dünkü gün irtihali darıbe- ka eylemiş ve cenaze namazı Yelde- ğirmeni camiinde oda edilerek Ka- raca Ahmet kabristanında makberi mahsusuna defnedilmiştir. Tel. Beyoğlu : bulması, bize tesadüf etmesi çok muhtemeldi. Biraz sıkılarak sor - dum: — Son vapurla adaya geçelim mi? N ini “kaybet- mek, yaşayan mahlükların, ilâcı olmayan bir sarsaklığı, » Tutuk tutuk durdum: — Geri dönemeyiz... Adada kal- mak mecburiyetindeyiz. : Eğer bir mahzur varsa... Germaine, gözlerimin içine bakı yordu; kafamın da derinliklerine, karanlıklarına gizlediğim şüpheli niyetleri okumak istiyor gibiydi: — Hayır... Hiç bir mahzur yok... Ciddi bir tavırla ilâve ettim: — Otelde, sizin için ayrı daire tutarım... Bu cevabım, onu biraz şaşırtmı- şa benziyordu, gözlerini gözlerim- deni ayırmıyordu: — Siz, bir centilmensiniz! A m AM İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayal üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Deniz yolla İŞLETMESİ Acenteleri : Karaköy Köprü Tel. 42362 — Sirkeci Mühü Han Tel. 22740 gi yolu ANTALYA vapuru 5 Mf CUMARTESİ 18 de Si rıhtımından kalkacaktır. (Zi Mayıs PAZAR 10 da Si rıhtımından kalkacak. ” Çanakkale, İzmir, Küllük, rum, Rodos, Marmaris, Dayi Fethiye, Kalkan, Kaş, Antalya, Alanya, Mersin'e nüşte bunlara ilâveten Ti Anamur, Kuşaadası, lu'ya uğrayacaktır. (2203) Uroloz - Operatör Mersin yolu ÇANAKKALE vapuri. Ayvalık sür'ağ Dr. Reşit Sa g İdrar yolları hastalık! Mütchassısı Beyoğlu: Parmakkapı - İstiklâl Gi No. 61 (15849) 244 Dr. İHSAN SAMI BAKTERİYOLOJ LABORATUVARI Umumi kan tahlilâtı, frengi nazarından (Wasserman ve teamülleri) kan küreyvatı #0) Tifo ve ısıtma hastalıkları yini. Divanyolu No. 188 Tel 16279 a 7 LAN İğ © Talas kasabasınm har müstakbel şehir plânnın i kapalı zarf usulile m verilmiş isede talip zuhur ğinden 215-934 tarihinde icra edilmek üzre 2-5-934 Wi den itibaren 20 gün müddebi! dit edildiği ilân olunur. yan bir musikinin tatlı mi ile için için > laştıkça lâcivertliği nizin insanı bü; değildi. fi Adaya çıkınca me. — Biraz tur edelim Zi Onun apartımandan ığı tavrı takındım: i — Siz nasıl isterseniz! Kolumdan çekti ve g9