| | | men En meraklı meselelerden: İnsanın Hayatın yer yüzünde nasıl inkişaf ettiğine dair olan muhtelif nazariye- leri bundan evvelki iki makalemdi hülâsa etmiştim, Hayatı bir büyük ğaca benzetirsek bunun hangi dal insan şeklinde müstakil bir mevcudi- yet olarak ondan ve ne zaman eyril- mıştır? Bu mesele doğrudan doğruya insanın kendisine taallük etiği için lerin fevkinde bir örünüyor. Mesele- lunan ve bir çok milletlerin mukaddes tarihlerin» de girmiş bulunan şekline göre hal işi ni pek kolaylaştırmaktadır. Bununla beraber, Avrupa rahiplerinden bazı ları, müsbet ilimlere de vâkıf olduk- ları halde, o kıssayı gözü kapalı kabul etmekten çekinmiyorlar. Fakat bu w- sul de ölçüsüz bir safderunluğa delâlet etmez mi? İnsan ne zamandanberi yer yüzünde vardır? Ve evvelâ arzın nere- sinden peyda olmuştur? Yahut diğer tabir ile iyetin beşiği neresidir? Paleontol limlerinin keşfedip önü - müze koydukları eski müstehase halin- deki kemiklere bakarak bunların han gilerine işte bu kemikler insanların ec- dadı hayvanların kemikleri olma hdır diyebileceğiz? Acaba en basit zihayat mevcut mu- hitin şartlarına intibak ede ede tekâ- mül neticesinde mi insanlık opayesine erişmiştir? Âlimler arasında bu mesele- ler hakkında ülen faraziyeler bir- birine pek mübayindir. İnsanlar evvelâ merkezi Asyadan çıkmıştır diyenler var. Hayır, niçin yalnız o kıtayı İnsani- yetin beşiği addetmelidir? İnsanlar dünyanın her yerinde peyda olmuştur, diye iddia edenler de vardır. İnsanlar bir asıldan üremiştir. Bu fikri terviç edenlere karşı hayır insanların aslı bir değildir, çoktur, fik- rini müdafaa edenler de davalarını is- bat için oldukça emek çekiyorlar. An- cak ekser âlimlerin kabul ettikleri na- zariyedir, şudur ki, insanlar evvelâ primat yani açık Türkçesi maymunlar mevine dahil bir hayvandı. Sonradan in san İsmini almağa istihkak kespetti. Gene o âlimler primatların bu hususi nevine iki maymun nevilerinden tefrik için homissien ismi: iyorlar. İlk insanların, yer altında keşfolunan ke- miklerinden isti olunduğuna göre imdiki Goril denilen maymun- lar gibi iğilerek yürümüş olmaları icap eder. Vakıa bu husustaki tetkiklerden o insanların bacak kemiklerinde alâme- ti farika mesabesinde bir eğri çarpmaktadır. ş b O insanları maymunlar gibi yer yü- ağaç dallarında yaşadıkla- çı zannolunur. İnsan bu hasletini geç ik göze dör değil, dört elli hayvan demek daha doğru olurdu. Fa kat insanın diğer hayvan nevileri ara- sında müstakil ve yeni bir nevi teşkil edebilmesi beyninin inkişaf ve tenev- vüü sayesinde olmuştur. Ancak dimağ niçin bazı primatlar- da diğer bazı primatlara nisbetle inki #af ve tekemmül etmiştir? Şakuli du. ruş, her şeye rağmen, baş kemiğinin “Kıhıf” arka tarafını ağırlaştırmış, çe- ne kemiklerinin #eriye doğru uzanma- #m ve yüzün faikiyeti azaltmış ta on dan mı? İnsanların cetleri olan larr hep göğe doğru yüksekte olduğu halde niçin beyinleri memiş? O halde bunlar hep vâhi bazı faraziyeler #!, Ancak olan şey şundan ibarettir: Yerde sözü 4 i : KANL — Üşüyor musun, Mesture? — Hayır! Biraz sinirlendim de.. — Neye? — Annem, lâkırdıya tuttu, geç kaldım! Susuyor.. Ben de susuyorum... Ateş sarı ay, ufukta yükseliyor. Uzaklarda bir kuş ötüyor.. Yuva- #ını şaşırmış bir kuş ötüşü... Deniz- “de vakit vakit kürek şıpırtıları du- 5 Misafirleriniz gitti mi, Mestu- re — Dün gittiler! — Bari eğlendin mi? Gözlerini gözlerime dikiyor “çeker gibi gülüyor: — Çok eğlendim... Tekrar susuyor. Onun bu inatçı miyor korkutuyor. , ben de mi sussam? üikütü, beni üz- ; Milliyet'in edebi tefrikası: 15 men'şei peyda olmuşlarsa, bazı primatlar kendi dimağ çıkıntılarını tenemmü ettirmek Velhâsıl bu böyle olmuş, başta tür- lü de olabilirdi. Şimdi öyle zannetme- ğe başlanmıştır ki, zihayat maddeyi her vakit bazı anif ve fücai hareketler sarsıyor, işte bü sarsmalar mevcuda- tın şeklinde ve hattâ zatında bazı ta- bavvüller husule getiri; Eğer bu dış kabuk tezyinat gibi, yalnız morfolojik bir te- ferrünta sit olursa, hayvan ona muva- fakat ediyor, tahammül ediyor. Fakat bu değişiklik hayvanın bütün uzviyeti- hi sarsacak bir şey ise, ya hayvan bu müvazenesini kaybederek o cins yer yüzünden kalkıyor, yahut yeni şekle intibak ediyor, ancak o vakit o- na başka bir isim veriyoruz. O halde, işin hülâsası bu, tesadüf hâdisesidir, yahut daha doğrusu haklarında hiç bir. sebeplerle muayyen hâdiseler olmamış istiyorlar . Fakat böyle yüz tir demek binlerce çeşit mahlükatın vücudünü hep tesadüflerin o mevludu addetmek bilmem ki doğru olabilir mi? Yukarıda insan olmağa namzet hayvanlardan yani hominien'lerden bah- i İşte bunların dimağlarını eğer nevilerinin alâmeti farikası me - rak tahavvül etmiş farzedersek, ondan “izah etmek pek kolaylaşır. Şöyle ki bir ağaç dalını sivriltecek, ya- but bir çakmak taşının kenarlarını düzeltecek , yahut bir yıldırım netice- si husule gelen ateşi muhafaza ede - bilecek kadar dimağı işlemiş olan pri- mate artık çekinmeksizin hominien yani insan nev'i ismini veririz. Bu hu- duttan sonra hepsi Antropoit yani in- Sana benzeyen mahlüklar olmuşlardır. İptidai insandan kalma bugün eli - mizde bir miktar kemikler, kafa tasla rı, altçene kemikleri, ve incik kemik leri bulunmaktadır. Fakat bunlar di şüncemizin inşası için dağınık bazı mal-, zemeden başka şeyler değildir. Bu ec- zayi müteferrikayi mahsüs bürhan ve delillerle hepsini birden bağlamak için faraziyelere de muhtacız. Yer yüzünde ne kadar cikiyir? Bir hayvanın behimiyeti derekesinden dü- şünen ve bir şey imal edebilen bir in- san mertebesine yükselmesi için gev - şek arzular göstermeğe başlaması bir milyon seneden az olmayan bir zaman evvel olduğunu zarmediyorlar. Bir mil. yon sene! Bu dile kolay! Fakat mantı. ğmmızı ondan daha aşağı bir rakam hoşmut etmiyor. Binlerce asır müddet, insam parça- lanmış taşla kanaat etmiş. Yontulmuş taştan cilâlanmış taşa terakki etmek i- sin de yüz bin sene daha fazla bir za- man sarfma mecbur olmuş. o Halbuki bu bem AZ devri. bize pek yakın. bundan sonra Riam yani vezn yahut rakkasın bir sağa bir sola mun- tazaman gidip gelmesi kabilinden olan hareket hızlanmış; belki on bin sene içinde artık madenler işlenmeğe baş - lanmış: Tunç, demir işlenmiş ve niha- yet yazı da icat edilmiş. Aradan bir kaç bin sene geçince tabaat usulü de icat edilmiş. Bir nihayet artık asır filân değil bir kı ön sene içinde elektrik bulunmuş. Bir kaç beş seneler içii ise radyo akti - vite; bir kaç sene içinde havada uçuş, telsiz telgraf ve daha neler neler! Mevceleri alan bir cihaz satın alı - yorsunuz, bir kaç ay sonrası bunun daha mükemmeli icat ediliyor, bunu gazetem niçin yazmadı diye güceniyor- sunuz, Jeolojik tabakaların mensup olduk- I SIR Yazan: Mahmut YESARİ — Evet... Sizin bahçede dolaşır- ken gördüm. Bunda hayret edecek ne var? boğuk boğuk , Mesturenin sesi, trek — Sen, Halim Siret'i nereden sun? ali O, benim mektebi sultaniden Genç kızın omuz — leri daldır gör — Yaaa! ran ellerini çekti: -- Halim Siret, büyük teyzemin torunudur. Galiba, bir üveylik te var. Fakat ben, aslını bilmiyorum; sormağı, öğrenmeği de merak et- medim. — Sizin köşke geldiğini hiç gör- — Mesture, siz, Halim Sireti ne- | memiştim. seden tanıyorsunuz? — Senelerden beri burada değil- Mesture, di: Sultaniden çıkınca Avrupaya Haiti e) Ahmedin parası. Kolleksiyon meraklısı bir ah - babım evinde idil Kolleksiyon amma, bir değil, birkaç yüz kol - leksiyon... Enfiye kutusundan sü - müklü böceğe kadar, taşın topra - ğın, hayvanın, paranın, çanağın çömleğin, akla gelenin gelmiye - nin birer koleksiyonunu yapmış!. Camekânlı bir dolabın içinde eski sikkeler duruyordu. Dolabı açıp içinden bir tanesini çıkardı: — İşe, dedi, * kolleksiyonumun en kıymetli parası. Eski bakır yüzükleri andıran, silik, toprak kokulu, küflü bir pa- ra., Sorduk: — Altın mıdır? — Hayır! — Gümüş müdür? — Hayır!, — Bakır mıdır? Güldü: rr me ar... — Kıymeti neden ileri geliyor? Mağrurane başını salladı: — Ahmedi Salis'n parası yahu! — Satılsa epeyce eder demek... — Eh.. Erbabının eline düşerse, beş yüz lirayı seve seve veri, Arkadaşlardan biri güldü: — Beş yüz liraya bir bakır on- luk, hiç fena değil. Yalnız bir şey var, itibar, le mi, Salise mi? Anlamadı? — Ne gibi? — Diyeceğim, benim de adım Ahmet te... Yalnız salisliğim yok.. Eğer, Ahmedin bu kadar para ediyorsa, bizim eski bakır tencere, ne güne duruyor Kolleksiyon meraklısı, ondan baskın çıktı: — Haklısm ama, Ahmedin para sı, zamanında, yarım akçe etmez- di. Ölümünden birkaç yüz sene sonra kıymet peyda etti. Sen de tencerenin para etmesini istiyor - san, bir parça sabret! i üç asır geçsin! En aşağı bin liraya satarsın! M, SALAHATTİN ISTANBUL BELEDİYESİ Şehir Tiyatrosu Bu akşam NM saat 19,30 da İSTANBUL p EFENDİSİ İİ Yazan Müsahib zade Celâl Umuma. 1212 ları devirleri hemen hemen sarahaten biliyoruz. insan kemikleri ve aletler buluyoruz. Fakat bu bakaya hayvana yakın insanı değil tam mana - sile insan sıfatlarını haiz insanları ha - ber veriyor, bunlar hemen her memle- ette ve atağı yukarı ayni devirde ya- şamışlar. İnsanla hayvan arasmda mu- tavassrt, Pitekantrop gibi bazı mahlü - katın da kemikleri izde . Yalnız bunlara baksak ve elimizde Anatomik ve Antolojik başka deliller de bulunma- sa bir insanın aslı hayvan olduğuna ka- naat edebiliriz. Fakat birinci defa ola- rak kendi insan sanatini işlemeğe uğ - raşmış olmaları icap eden bominien'le- rin henüz kemiklerinden hiç bir şey bulunmamıştır! Demek ki insan yer yü- zünde fevren, birdenbire zuhur etmiş! Di” Biliyosum. Tahsilde beraber- il — Dönünce, bir müddet taşralar- da dolaştı. Sonra Beyoğlunda otu- rur, bu taraflara gelmez. — Şimdi ne diye gelmiş? Mesturenin tabii, kayıt: meğe çabaladığı pek belli — Annemi, beybabamı göreceği gelmiş... — Peki, sen; misafirlerimiz gele- cek! demiştin! — Annesi, ablası da beraberdi. Eğer Mesturenin hali, beni şüp- helendirmemiş olsaydı, Halim Si- ret'in bu ziyaretini mânâlı bulmaz, kuşkulanmazdım. — Bu kadar mı? Mesture, yüzüme baktı. İnsanla- rın bazan karşılarndakine hisset- tirmek istemiyerek, o hattâ kendi kendilerine bile itiraftan korkarak bir iç çekisleri, ah edişleri vardır. Bu gizli gizli yanış, uzun göğüs ge- çirmelerden daha kuvvetli daha aşikâr hissolunuyor, Yakıcı bir zehirin, onun kalbine zerre zerre damladığını, işlediğini ben, gözümle görüyorum. memurdu. Eline aydai otuz lira gibi az bir para geçtiğinden ka- risı Cavidan'ın fantazisine pnra yetiştire- miyor, bu yüzden aralarında dırıltı eksik olmay ordu. İki sene evvel İzmirde bir aşk İş bilenin Anadolu vilâyetlerinden birinde aya maaşın: Şehap, liği bizde ezeli bir dert. Annesi daha ge- Tinin yüzünü görmeden mektupla şöyle mukabele etmişti: “Kim bilir hangi aşif. Bula bula kimbilir kimi bul- H görüp sever ve kimsenin baberi evlenir miydi? Ben böyle soyu sopu bel- Hi olmıyan insanlara gelinim diyemem, artık sizin yüzünüzü görmek istemem., Şehap, anmesinin bu inatçılığı karşısın- da şaşırma; yle imiş, me yapayım. Diyerek süküt etmiş ve karısı ile saadetli dakikalar yaşamağa devam etmişii. İyi a- ma, karısı genç ve güzeldi. Süse, alafran- galığa çok hevesi vardı. şık roplar, yeni yeni şapkalar gi; istiyor, mo- dayı noktası noktasına takip etmekle 1- rar ediyordu. Karı koca düşündüler: Ha- fize hanımın dargın (olmasına rağmen gönlünü yapmak için ona Anadolu hedi- yeleri göndermeğe başladılar. Ankarada- ki güveysi nüfuzlu bir adam olduğundan tavassut eder, bu zayede belki yüksek maaşlı bir vazife alırlardı. Şahap, annesinden bir mektup al- mıştı. Kadın elinin darlığından şikâ - yet edip aydan aya harçlık istiyordu. Bir de (namar seccadesi gönderin) diyordu. Kaynanaya bir halı seccade gönderdiler. Posta ile muntazaman bazı ay dört lira, bazı ay üç lira yol- ladılar, Hafize Hanım paraları aldık- ça neşeli mektuplar yazıyor, damadı Kâni Beye kendisi için söylediğini, ya kında yüksek maaşlı bir vazife bula cağını bildiriyordu. Bu, altı ay böyle “devam etti. Yedinci ay gelince genç kadın kocasına çıkıştı: — Ayol Şahap, bu kadın senden pa ra çekip duruyor, bir de eniştene yaz bakalım ne diyecek? — İyi ama, hemşire üveydir. Zaten bana düşmanlığı vardır. Kocasınmn gönlü olsa bile o mani olur. Canım, sen de politika kullan, Köprüden geçinceye kadar bu.. bu defa gene karısının Eniştesine büyük 'bir hal e yağ, bir teneke pey - nir gönderdi. Ve arkasından da bir mektup yazarak maaşlarının azlığın- dan şikâyet etti, yüksek maaşlı bir vazife ıçın tavassutunu rica etti, Yal vardı. İşin garibi, onlar ne hedi drklarını bildiriyorlar, ne dı çin müsbet, menfi hiç bir cevap ver- miyorlar, süküt ediyorlardı. Şalapbayhude yere borca girmiş- ti, Gerçi Anadolu ucuzluk olduğun - dan mükemmel gıdaların: alıyorlar, semiriyorlardı; fakat giyinme tarzla- rı hiç uygun değildi. Kızm gözü kız- ocasını çok #everdi. Muhakkak yaptırmak azmile bir gün kocasile yalandan bir kavga etti — Ya istediğim elbiseleri dar borca girdim. Keşki paraları, bu bediyeleri göndermeseydik. Onla- rm sütleri bozuk işte. İstediğin şey- leri alayım; fakat dükkâncılar bana artık veresiye vermiyorlar! — Öyleyse ben de benim arzuları. mı yapanbir koca bulurum! Bu sözler genç adamın izzeti nef- sine dokundu: : — Nereye gidersen git. Israr ede - rek anama para gönderen, enişteme in gönderten sensin, Vicdansız lan. — Gönderttimse ben onları adam zannettim. Meğerse senin akrabala - rın akrepmiş. Şunu bil ki ben vicdan- sız değilim, yanıma birkaç roppla bir kat çamaşırdan başka bir şey almıya cağım. Diğer bütün ofYalarımı, sana zorlâ gönderttiğim paraların, hediye- lerin karşılığı olarak bırakıyorum... Cavidan hakikaten öyle yaptı. Bir sabah yalnız bır bavulla evden çıktı. Bir gün sopra İstanbula gelmişti. Ne — Neyi söyleyeyim, Hüsrev? Fakat rengi uçtu, soluk dudak- ları titreyor. — Evet, sen, benden, bir şey, bir şeyler saklıyorsun! Mesture, cevap vermiyor; hali- me acıyormuş gibi gülüyor. — Nedense benden gizlemek is- tediğin, belki de meş'um bir haki. kat van, Hayır! Açıkça söyle. E- ğer aşkımızı, saadetimizi tehdit e- den bir tehlike © varsa, onu gizle- mekle önüne geçmiş olmayız. Bilâ- kis vakit varken (o mukabil çareler arayalım. Mesture, ellerimi tuttu, kendine doğru çekti, gözlerinin içi yanıyor- du: — Hüsrev, annemle beybabam beni evlendirmek istiyorlar. — Halim Siret'le mi? Metanetime, ben de şaşıyo:'dum. Mesture, başını eğdi: — Evet... — Sonra? Mesture, birden isyan edivermiş- ti; kısık kısık haykırdı: —Daha ne olsun, Hüsrev? Bu, sana ehmmiyetsiz bir şey mi görü- Neden? Ne var? nüyor? z evvelki souk kanlılı- Bu zehir, beni, daha fazla yakı: | gı kaybetmiştim; ellerimi, ellerin- yor: : den kurtardım, Onu omuzlarmdan — Merit benden © saklama, | tutarak sarstım: aç ii 00 TT Yoksa kati karar verile GARY KOOPER - İPEKFİLM studyosunda intibaatı gösterilecektir, > Bu akşam SARA zamandır tasarladığı şeyleri yapacak, «emeline nail olacak, saadetlerini te- min edecekti, , İlk.gece bir otele indi, Ertesi gün bir yere giderek saçlarmı kestirdi, on düle yaptırdı. Ve mükemmel bir tu - valet, harikulâde bir makyajla Şaha- bm eniştesinin dairesine gitti İri ve mütenasip endamı, mavi göz“ leri, sarı saçları güzel bir kadındı. Kadın, hele güzel kadın azmedince her şey yapmağa kadirdir. Bilhassa arzusuna aşk ve iddia hâkim olursa. Kâni Bey onu hayretle karşıladı. Karısmın övey kardeşinin karısının bu kadar güzel olduğunu, bu kadar ci - velek; hoppa bir kadın olduğunu as- Ja düşünmemişti. Cavidan fettan bakış ları, ateşli en taşan baygın kokularla onu teshir etmişti: — Küni Bey, beni sizi safir olarak götürün; fakat gerek ka yin valdeme, gerekse görümceme be- ni işini takip etmek için buraya gel- miş bir arkadaşınızın zevcesi k tanıtınız. — Olur Cavidan i O gece gelin hanımla enişte bey beraber eve gittiler. Ve Kâni onu ev- dexilere (mektep arkadaşım Bursalı Ahmet Beyin zevcesi Şükran Hanım) diye takdim etti: : Cavidan onları tetkik ediyordu. Kayin valdesi, şu ayağındaki çora; ları yırtık, çocuğun salmcağı yan, bir taraftan yemeklerin pişip mediğine bakmak için mutb: şan hizmetçi kılıklı kadın mıydı? Görümcesi de köşede yağ fıçısı bi tembel tembel oturuyordu. 9 gece gramofon çaldılar, eğlen - iler, Hafize Hanım da, Kevser de Cavidanı son derece sevmişlerdi. Er- tesi gün genç kadın kaynanasını yar. tk çoraplardan kurtarmak içih bavu- Tanu açtı. Bir defa giydiği bir müslin çorabı ona uzattı: — Valde Hanım şunu lütfen hedi- yem olarak kabul ediniz. İhtiyar kadın sevinmişti. Damadı « gönlüm pek sev- işini yap, güzel bir edip çıktı. Ve Kâni- di. Aman beyinin tavsiye ver emi? Cavidan veda sonra Şahap Cavidanda: : Kendisine Samim i bir sirkette yüz lira: maaşlı bir daki a & bulduğundan vazifesinden | İ istifa edip eşyalarını toplıyarak he - nen İstanbula gelmesini bildiriyordu. Delikanlı Karısının. dediğini yaptı. Gülsta rıhtımında © buluştukları za - ş#aan Cavidan kocakınn boynuna sa rıldız > — Beni affet sevgilim. dedi. Hep bunlar aşkımın şiddetinden, seni çıl- gmca sevdiğimden., — Bak, sen bu kadar hediye gön- derdin.. Bir şey yapamadın. Halbuki ben şöyle bir hediye ile... Şihap onun sözünü kesti: ( — Yüz lira maaş bu.. Elbette. İyi ama kime ne hediye verdin, ne para sarlettin? Karısı meseleyi etrafile anlatıp hö- diyenin kayın valdesine verilmiş bir çift müslin çoraptan ibaret bulundu - Mesture, başmı' göğsüme daya- is — Verilmek üzere... Hınçkırmağa başlamıştı: — Annemin ısrarı beni çıldırta- cak.. Saçlarını okşıyordum: — Peki, senin fikrini, reyini sor- muyorlar mı? O, hınçkırıklar arasında, kesik kesik söylüyordu: — Bizde, kızların kadınların fik ri, reyi olur mu, surülur mu?.. Ha. lim Siret'ten daha iyisini mi bula. cak mışım?.. Temiz bir aile çocuğu imişi.. Üstelik akraba imişiz de... Huyunu, sayunu , iç yüzünü bilme. dikleri el adamlarına mr verecek. ler miş? Eğer o anda beynimin içine bir demir, çelik parçası sok; ei saydı, beyaz ateş (haline gelirdi — Siz, Halim Siret ne mata' olduğunu z Tilia, doğruldu; gözlerinde, bir ümit haberi alımış hasta sevin- ne mal, biliyor musu: “Tamamen TÜRKÇE SÖZLÜ muazzam bir film: Aşk Fırtınaları Oynıyanlar: Bugün matinalerden itibaren İPEK sinemasında İlâveten: Ankara'da Reşit Galip Beyin cenaze merasimi New - York harabelerinde cereyan eden ve ihtiraslı entrikalarla dolu pek hissi ve gayet müessir AŞK KELEPÇELERİ “SARIŞIN ARZU,, tabir edilen JEAN HARLOV ve sevimli jönprömye GLARK GABLE tarafındann temsil edilmiş Matro Goldwya Mayer'in Fransızca sözlü bir filmi. İlâveten: FOX JURNAL EMME (14161) HELENE HAYES İsanımıza çevrilmiştir. (14127) Y JEski Glorya) da “ MAURİCE CHEVALİER ...... geliyor. l 14170 Bugünkü program ISTANBU 16: Plik neşriya Selim Serrı Bey 4“ ralından konferans ma haberleri 19,30 Türk, musikisi neşriyatı. Kemal Niyazi Befe iya Hanım, Mahir Bey, Müzeyyen Hans lubtelif neşriyat. Ağını haberleri. 21,0 müsikkad. nakil, 18: Orkesir 16,40: Alaturka saz 20: Ağını haberleri, VARŞOVA, idism. 16,40 Caz orkestrası — tarafından konsen 1740: Konferans. 17,55: Plâk ile ruhi klâsik musiki, 18,25: Plâk (Salon musiki). 1850 lara mahsus Beşriyat. 19; İktesadi be. 2105: Orkestri 22: Müsahabe, 22,15: Popülef lük ile salon konseri, 23,30; Dan — Dans musikisi BUDAPEŞTE,S50m aiyeler. 18308 — Haberler. Müteakıhen Sizan musi” kini. 21,30: Kakvehane konseri, j VİYANA,SOT m. 17,45: Kadın santi. 18,10: Tagannili konser” 19,50: Tiyatro haberleri. 20: Eski Avusturyr. marşları. 20,445: Haberler. 21: “Netteri,, isimli musikili temsil. 22.20: Yeni Avusturya medi” kisi, 23,30 San haberler. 23,45: Kar haberle” si. 24: Plâk ile akşam konseri, BÜKREŞ m. 131 Baraz. — Plâk, Te Maberler, — PİM 18: Dinies orkestrası, 19; Haberler va,ı$: Di” nico orkestrasının devamı, 18,50: Üniversite rad Konferans, 20,30; Oparadan temsili. $ BRESLAU,3l6m. 175 Half seusiki, — Müsahabe, 19; Neşeli parçalar. 20: Mili meşriyat (Famat'un dan), 21,39: Kunrtet konseri, 1 Radye o” “kostrası, Zi: Hafif parçalar ile musikisi. Asrm umdesi “ MİLLİYET "sir, ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için . Hariçisin LK L: Gelen evrak geri verilmez.— Müddeti geçen yürhalar 10 kuruştür— Güzete ve matbanya sit işler işin müdüriyete mü” Gazetemiz ilânların racnat edilir. mesir liyetini kabul etmez. ğunü söyledi. ; Şimdi Şahap, hayretler içinde Kaf kahalar atıyor, sadık ve fedakâr ze” cesinin elde ettiği bu saadet için mi8” el sözyaşlarile onun ellerini 1sl#* || lu, rım. Sefihtir, kumarbazdır. Mesturenin gözlerindeki sevin$ | söndü: $ — Evet. sizi oynuyormuş 8 mma, terketmiş Ni Güldüm; iman ettiğim bir haki katin aksi iddia edilmesine kahik#” | halarla güldüm: “a — Halim Siret'mi kumarı tel miş, töbekâr olmuş? O, kumar Pp rası bulmak için metreslerini gin dostlara ciro etmekten çeki: yecek kadar ahlâk (düşkün Girdiği kulüplerin hepsinden k muştur, Kaç kereler | afişe e i Öyle. Kumarbazm, kolayca ti kâr olacağını hiç zannetmiyo Buna dünyada aklım ermez! i Mesture, kollarını açmıştı: ” — Sen, onu annemle beyb ma anlat, — Ben, nasıl anlatırım! —Hayır! O maksatla söy! dim: Onlar, bu-kadarını Senin annenden, da dolgun miras yiyeceğini bilyeli yefendi, evlenmiyor, kumara içir ya hazırlıyor! Seni sevdiğim 4. sana bütün kalbimle bağlı olduğ” (Bitmedi dü lar, z — Halim Siret'in niyeti aşikâf. babandan hey i