- — - Sıhhi Bahisler İ Enerji'nin maddeleşmesi Mektepli hanım kızımız bana bir sor- gu daha soruyor: Enerji nasıl madde ni anlamak istiyor. Söze başlamadan evvelce bir nokta- nin aydınlanması lâzım. Enerji, mad - de, közmik reyon'lar hepsi iyi. Lâkin bu çiçeği yüzünde taze bilgilerin “Sıh- bi bahisler, başlığı altında işi ne? Bunun cevabı bakış köşesine göre değişir. Yirminci asırda fizik, hele Mikrofizik çok hızlı gidiyor. Ben © i i at ve sıhhat bi prensipleri » Bilgilerin ilerile- thesi bugün canlı maddelerle cansız mad- deler arasında duvarı alçalttı. Bir gün gelecek belki hayatın türlü türlü cil - velerinin kimya ve fizik kanunları izahı imkânı bulunacak. Hayatım iç yüzünü anlamak için belli başlı bir bil- gi : olan fizikle kimya telikkilerini ve wswllerimi hayat ilmine biyolojiye de tatbik etmelidir. Hem ayrı gayri yok. Kâinat denilen ulu varlık birlik w temel kurmuş- tur. Ötedenberi bilirdik ki zerreler cüz'ü fetlerin © kümelenmesinden © baş - ka bir şey değildir. Son zamanlara ka- dar maddenin en son parçası cüz'üfert- lerdir. sanılıyordu. Şimdilerde dı ki cüz'üfertler de küçücül lerden teşekkül etmiştir. Cüz'üfertler, bir araya toplanıyor maddeyi yapıyor. lar. Maddenin terkibi evsafı demek olu- yor. 'ücutlarımızı teşkil eden zerreler, hücreler de wzvi unsurlarla kömür, İdrojen, Oksijen, Azot, Demir, Kler, Flüorür, Silisyüm, Potus, Kalsyüm ve saireden yapılmış olduğuna göre be - şeri ve hayvani maddelerin de kâinat- “ ta hüküm süren kanuna tabi olmaları tabiidir. ... Bu girişten sonra gelelim asıl mesele- yen. Bir kaç yıl oluyor, maddenin her türlüsünü, menfi olarak elektriklenmiş elektron ile , müsbet olarak elektrik - İenmiş Proton'dan , yahut idrojen çekir- değinden yapıveriyorlar. Kütle taşıyan şeyin en ince harci bunlar. Ener- jiyi de bunlara kattınız mı, kâinatı kurmak kolaylaşıveriyor. İşte en yeni atomist düşüncesi bu. Biraz çaprı biraz dikenli amma, en doğru yol da bu. Aynştayn'in görüşünü kabul ederek bunu daha ötelere kadar götürüyorlar. Onlara göre madde ve enerji esasta bir cevherin başka başka iki öşü- dür. Madem ki enerjinin kütlesi var - dır, madem ki, pratik olarak, tükenmez enerji hazinesidir... Evet, tü- kenmez bir enerji hazinesi. Eğer ta- in tepesine kaldıracak ka- enerji bulunacaktır. Şun' saçan her cisim kendi maddesi uçarak, hafiflemektedir. O maddeler sıcaklık ve ışık halinde enginlere yayı İyor.. Güneşimiz her dakika kendi hu- susi cevherinden 230 milyon ton sa- gıyor. Bütün yıldızlar da böyle.. Hat - 45 arz bile, lâkin daha az bir miktar - da... Öyle ki iü maddenin mü - temadiyen feza içinde dağılmakta oldu- ğenu gösteren bir manzara halinde - Tıpkı böyle, atomlar teşekkül etti - ği vakit, daha protonlardan elektron- Jardan başlıyarak kâinata dağılırlar. Onların birleşmeleri kütlenin eksil. mesile müterafiktir. Bu eksilme dağı İan şunlara tevafuk eder. Bunların hep- si çok güzel ve çok Felsefi bir naza- riyedir. Nazariye diyorum, çünkü or- ta zekâyi aşan bir kaç dâhi tarafından ortaya atılmıştır, Bu izafici nazariye- si olmasa bir yıldız nedir, bi i dir, anlayamıyacağız. Bir yıldızın in - dar türlü inşi'aları | İize arkası arası kesilmiyen bir madde | nin enerjiye tahavvülü ile Mösyö Jolis” Gren O tecrübelerle Milliyet'in » edilecektir. edebi tefrikası: 14 defa olarak enerjinin maddeleşmesi tas- lağı ile karşı OUZ, Madam Ki İs Mösyö Jolio'nun elde ettikleri bu netice Bote ile Beker'- in Almanyada yaptıkları tecrübeler- den çıkmıştır. Bu zatlar maddeyi da - ğıtmak tecrübeleri yapmışlardı. Beryl - yüm madenini Alfa şua'ları ile bom » bardıman etmişler; görmüşler ki par- galanan atı ir mermi çıkıyor ki ne bir elektron , ne bir proton. Çünkü kuvvetli bir mıknatisi sahasından çe- kerken hassasiyet göstermiyor. Bu küçücük cisme nötron adını tak- tılar. Yerinde bir ad; elektriklenme key- fiyetinde itidalini gösteriyor. Öyle dü- şünülüyor ki nötron bir proton ile bir elektronun birleşmesinin neticesidir. Bir- leşince de artık elektriğin müsbeti, menfisi kalmıyor. Böyle olmakla beraber tecrübe © - nasında geçen şeylere daha yakından bakılırsa, şu kanaat hasıl oluyor: Be. rilyüm'ün parçalanan çekirdeğinden pro- tonlardan şeyler de çıkıyor! Ziyadesile geçici, nâfiz bir şua'; bu şua" hassaları ile Radiüm'ün saçtığı Gama şun'larına benziyor. Bu inşia' elektrik ve mıknatisi kuvvetlerinden müteessir dalgasmın boyu ile de va- yet tecrübelerle de gösterilmiştir. Aletlerle techiz edilmiş bir lâboratuvarda bu tecrübeleri yap - mak zor bir iş değildir. Madam Küri ve Mösyö Jolio bu tecrübeleri yapmış- lar ve Berilyüm madeninin Gama şua'- larmı meydana çıkarmışlardır. Tecrü- belerinde bu şun'dan iki küçük elektro- nun peyda olduğunu & görmüşlerdir. Bunların birisine pozitron ve diğerine negatron dediler, Bu söylenen sözler, yapılan şeyler- den çıkan neticeler henüz üzerlerinde- ki “nazariye,, tülünü sıymıp atamamış- neticelerde ehemmiyetli şeyler görüyorlar: Gama şua'larmın sar- file iki elektron peyda oluyor; bu &- lektronlarım maddi kütleleri çok kü - gük olmakla beraber onları doğuran #ua'lara nisbetle çok büyüktür. Bu e lektronların İdrojen atomunun 1/2000 ikadar bir maddi kütleleri vardır. Bu tecrübelerle enerjinin maddeleşme - si, enerjinin pıhtılaşması bulunmuş oluyoruz. Bu bir başlangıç- tır. Bir iç ki vaitlerle Fezaları ölçüp biçen, yıldızları tet- kik eden Kozmolojiciler daha ileriye gi- decekler , fezalarda dağılmış ışıklardan, zero zamanda, maddenin mas doğdu. ğunu anlatacaklardır. Bu tasavvurun bir başka faydası da- ba var. Kâinata bir devam ve istik - rar elemanı sokuyor. Eğer gök yüzün- bea Di ütüm kendi maddelerini, mam a bu: . bir m hi yak yorlarse, bunun ak aşıkları ve pozitron ve sonra atom olarak toplanmıyacak olursa bir kaç milyar sene sonra fezadaki âlem - lerden eser kalmaz. Bak; i ından neler çıktı. Bu kârgâhı şunu acep dershanedir Her nakşi o kitabi Oledünden bir hişanedir Dr. Rutçuklu Hakkı IRTIHALI MUESSEF Usküdarda Hazreti Nasuhi dergâhi şeh sabıkı Nesuhizade Ahmet Keramed- din efendi irtihali darıbaka eylemiştir. Naşı mağfereti nası 8 mart 934 perşem- be günü saat on buçukta dergâhı mezkür civarmdaki hanesinden kaldırılarak Us- küdar Yeni camii şerifinde öğle namazı. nı müteakip medfeni mahsusuna defin Mevlâ rahmet eyliye Dr. İHSAN SAMI Gonokok Aşısı Belsoğukluğu ve ihtilâtlarma karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Divanyolu Sultan . Mahmut türbesi No. 189, (13896) 804 Ahmet Cemil o akşam eve girer gir- mez gayri tabii bir şeyler olduğunu he- men hissedivermeli idi. Karısı Saniye Ha nrmin pek şen hali, usulen her akşam alı- ve seziş hassası da o kadar" “kıtır Erkekelre bir şey ancak anlatılmalı, et- rafile izah edilmeli, gösterilmeli ki ka- falarma dank etsin. OÖnün içindir ki o Ahmet Cemil de, ancak caketini çıkarmak için yatak © - dasma girdiği zamandır ki, meseleyi öğrendi: Odanm bir köşesinde eeki üs- lüpta yapılmış büyücek bir kasa duru- yordu. Hayretle: — Bu da ne? diye sordu. Saniye Hanım, sevincini kocasına da sirayet ettirmeğe çalışarak? — Aman Cemil, bir kere de şöyle uzaktan bak, ne kada güzel değil mi? Sonra halis ceviz. Gel, bir de yakından bak. Şurada bir gözü var. Buraya iğne iplik, yumak, düğme ve saire koya- cağım. Bu öteki göze de her günkü el işi, dikiş gibi şeyler. Bak meselâ bu- gün sana göstermek için tamir çoraplarını koydum. o Hiç bir eksiği yok. Şu kapağın şurasını açınca, gör- dün mü, mükemmel bir ayna. Sonra © kadar ucuza aldım ki: elli beş lira. Üzerinde yetmiş beş lira Pazarlık ede,ede, çekişe çekişe elli be- şe indirttim. Adamcağız doğrusu ki- barmış: “Derhal devlethaneye gönde- reyim. Akşam bey de görürse, oda memnun kalır,, dedi. — Ahmet Cemil dikiş masasını hiç te bii neticesi olarak ilâve etti; — Yalaz cici Cemilciğim, bunun pa- rasını gönderiver olmaz mı? Bende me- delik yok. O zaman Ahmet Cemil içinde bulundu- ğu varatayı anladı; — Nasıl? dedi, bu masayı bizim “mas- raf paramız, la mu aldın? Saniye Hanım kaşlarını eğdi: — Elbette, dedi, başka hangi ile alacakmışım? re e. Bu mantığa bir türlü aklı ermiyen Ah- met Cemil; — Ben bilmem, dedi, tasarruf yaptay- din da o para ile alsaydın, ona hiç diye- ceğim olmazdı, Cevap hemen yetişti: verebilirim. Eğer bu para kâfi gelmiyor- sa, durup dururken böyle lüzümsuz eşya almanın manası var mı? , — Kırk yılın başında hoşüma giden bir şey aldım. Onu da manasız buluyor- sun, Bu yolda başlıyan münakaşa hiç te iyi bir netice vadetmiyordu. Ahmet Cerhilin gözlerinde karı koca kavgasının çirkin, gülünç hayaleti büyüdü. Dudağı bük- müş kaşlarını çatmış, suratını asmış, kav- gaya hazır çok genç karısına baktı. — Allahaşkına kavga etmiyelim, dedi. Hasım geriledikçe, Saniye Hanrm da. ha mütearrız bir vaziyet almıştı: ve ra başlıyan o ben değilim, N 'okcâlâ, benim. Bir kusurdur ettik. Ne istersen veririm. Elk beş lira dedin Harik Hayat Kaza değil mi? Anladık. Bitti mi şimdi? Gel | öp beni... Saniye Hanım pek o kadar itimat gös- termemekle beraber, dudağını kocasının yüzüne şöylece kondurdu, geçi. O za man Ahmet Cemil, karısını bir küçük kız gibi kucağına oturttu ve genç kadınım fovorana daima hazır hiddetini önlemeğ çalışarak, hafiften bir ders vermeğe giriş- vi — Saniyeciğim, şu para meselelerini seninle münakaşa etmek bana ne kadar ıstırap veriyor, bilmezsin. Ben senden hiç bir şey esirgememeyi, ne arzu eder- sen onu yerine getirmeyi istemez miyim? Sana hediyeler almak, hoşuna giden gü- zel şeyler getirmek benim için bir zevk- tir. Yalnız yavrucuğum, biliyorsun ki, ben o kadar zengin değilim. Hayatımı, daha doğrusu hayatımızı güç kazanıyo- rum, İşlerin o kadar güçleştiği şu sırada bütçemizi santimi santimine hesap ot- meliyim. Eğer böyle yaparsak, ancak iki | ucunu bir araya getirebiliriz. Bu vazi- | yette ufacık bir sakatlık yaparsak, onu İ tamir etmek için mucize beklemeliyim. Bu ders Saniye Hanımın küçük ve iyi kalbini birden bire müteheyyiş e ai kadının gözleri sulandı: — Hakkın var Cemil, dedi, hakkın var, Biraz darıl bana. . Doğrusu o ka- dar hodbin kadın olduğumu zanncimez- dim, evet, ben hodbin bir kadınım. Ahmet Cemil itiraz etti: — Hayır, Saniyeciğim, me münase- bet! Sen hiç te hodbin değilsin. — Yalnız işte böyle arasıra kafanda bazı şeyler ©- | siveriyor. Nafile. . Yaptfma pişman olan Sani- ye Hanım ssrar etti: — Evet, hem de fena bir hodbinim. Hep kendimi düşünüyorum. Senin mu- habbetine lâyık değilim. Fakat kendimi ıslah edeceğim. Göreceksin, ne makul, ne uslu bir kadın olacağım. Bak, seni na- sıl seveceğim. Sözlerini nasıl dinliyece- ğim, seni nasıl mes'ut edeceğim. Gö ceksin, göreceksin. - Ertesi gün Ahmet Cemil evine geldiği zaman, anahtarla açmasına lüzüm kalmadı. Gelişini pencereden gözetliyen Saniye Hanım bir sıçrayışta gelmiş, ka» pıyı kocasma açmıştı. Ahmet Cemil daha içeriye girer gir- mez, Saniye Hanım boynuna atıldı ve sonra ellerimden tutarak: — Cemilciğim, dedi, gel, koş, bak sa- na ne göstereceğim? Öyle bir sürpriz ba- zırladım ki... Evvelâ bunu daireye gider- kon s ma koyac: Fakat dünyada © vakte kadar bekliyemedim. Sana öyle güzel, öyle güzel bir şey aldan ki.. Gümüşten bir tabaka. İçine daima kullandığın Yeniceleri de sıraladım. Son- ra üst tarafına bak, İsminlii ilk harfleri- ni dö yazdırttım. Şimdi O menmunsun değil mi cicim, benden memnunsun. Ar- tuk Saniyeye hodbin — diyemezsin değil FRANSIZ TİYATOSUNDA Yarın sant 18 de matine dahi ve âma piyanist IMRE UNGAR'in müsüssna bir programla VEDA KONSERİ ve Otomobil Ünyon Hanında Kâin Sigortalarınızı Galatada ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmaymız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 1214 > Buakşam MELEK site masnd Neşe, musiki ve güzel dekorlar filmi olan Gençlik Aşkı iwuhteşem film başlıyor. Oynıyanlar: GEORGES RIGAUD ve (ÇAREVIÇ'in sevimli mümessili) FRANCOİSE ROZAY ile bir çok yıldızlar. Paramount Jurnal'de: Yeni Belçika kralı Parlementoda yemin merasimi, New-York şampiyonası vesaire en son havadisleri. (14128) Büyük Yarın ch Akşam Müsameresile ANDRE LUGUET Rejisörü: Pathe Emsalsiz bir muvaffakiyet: Yer bulamayıp avdet mecburiyetinde kalanların görmelerini temin maksadile ARTİSTİK Müdiriyeti, (Claude Farrere) in lâyzmut şaheseri H A muazzam ve muhteşem filmini bir kaç gün daba iraesine karar Oyguyanlar: CHARLES BOYER v Ham'ş; Mara 15 nci gününden itibaren sinemamız SUMER sineması ismini alacaktır. Telefon 42851 gg (14129) «| vermiştir. Bugünkü program İSTANBUL: neşriyatı, 18,303 o Fransezan ders işlere), 19: Muammer Bey . ajana haberleri 19,30: Türk asik Ruşen B. Cevdet B. | B. Vecihe H. Semiha leri; 21,30: Necip Yakup Bey hakk ebe eserler ANKARA: 12,30: Ankarapalastan nakil, 18: Orkestra. 18,40: Dans musikisi, — 19,15: Gramofon. 20: Ajanı haberleri, VARŞOVA, IIS m. e Ti konseri, 17,03 Ço- yana konseri. 1850: Ziraat. « Müsahabe, 18,20: Hafif kahvehane musiki isimli opera temali. 23:Haberle, Plâk. 23,30: Hafif kahvehane mi sahabe. 24/03: Dans musikisi BUDAPEŞTE,S50m. 18,30: Piyasis konseri. 19,10: İtalyanca ders, 1940: Polydor, Bruaswick plâklar. | 2020; müsahaha 2050: Oğern musikisi. 21,25: Kü. çük radyo orkestrası. 22,10; Haberler. 22,283 Tell Siyan takımı musikisi. VİYANA, Sör m, 1745: ŞARKİ AVRUPA KÜLTÜRÜ YA- NINDA, ISLAM KÜLTÜRÜ (Kanferans). , Şimdiki Avusturyalı mast eser ie e “konser, 19; Çocuk hastalıklarına da- ir, 19,28; Mermerin sanı 19,50: Aktüslita, 20,15: Haberler. 20,30: Filkarmo- nik takım tarafından konser (FRANZ LE. HAR; JARMILA NOVOTNA; . RİCHARD TAUBER). 2240: Akşam haberleri, | 2255: Esporanta haberleri, 23,10: Akşam kanseri, BÜKREŞ3öim. 13: Borsa haberleri. — Plâk. 14; Haberler Plik. 18: Radyo orkesi 19: Haberler. 19,15: Radyo orkestrası a Uni Yonu. 20,20: Plâk. 20,15: Kemferi musiklağ, 21, Konferans, 21,4 tarafından tagansi, 2245; Keman konseri (So- natlar). 22,45: Haberler. BRESLAU,3l6 m. H Müsahabe, 18,15: Ro li Mehts- rına dair. KANLISIR Yalnız, Bir şey sormağa cesa- vet edemiyordum. Bu faciada, Hüs- “zev Beyin rolü ne idi? Doktorun © mektubundan, onun, Halim Siret © Bey ailesinin eski bir dostu olduğu- © ğunu anlamıştım. Bu eski aile dostu, kendisi taşra- da iken olmuş bir vak'anın teferru- © atile nasıl alâkadar olabiliyordu? Hüsrev Bey: — Resimler de sizde kalsın, de- li Bir saniye düşünür gibi durdu, yatkundu: — Bir şey rica edeceğim, Mah- mut Bey, bu köğttları, defteri iyi saklayınız. Bilhassa resimleri yırt- mayınız. Eğer şayet, Istanbula dö- © mecek olursanız, bütün bunları gö- #ürür, Mesturenin mezarının içine göme Gayri ihtiyari ttredim. Hüsrev © Bey, eski yerine oturmuştu: Bu arzum, ihtimal size garip “görünür, Mahmut Bey! Fakat bi ni yırtmağa kıyamiyorum. Kendi- Yazan: Mahmut YESARİ mir yırtmağa kıyamadığım şeyleri, başkalarının tahribini nasıl gön- razı olur? Hüsrev Beyin, o hafifçe titriyen sesi; daima dik duran beyaz saç- İs başı; temiz, düzgün çizgili yüzü, sert bakışları, bana hürmet ve itaat felkin ediyordu. Onun bütün arzu- la yerine getireceğime söz ver- di Di atanbula döndüğü, man, Mestare — balabilmiş olsaydım, onun Bütün arzuları yerine getirilmiş olacaktı Bugün, aradan yirmi sene geç- miş olmasına, vak'anın ne şahitle- ri, ne de kahramanının . hayatta olmamalarına rağmen, bu faciayı yazmakla, belki Hüsrev Beyin ha- tırasına saygısızlık ediyorum, ihti- mal ruhunu güçendiriyorüm, Fakat madem ki o, bu sırrı taşımaktari yo- rulmuş ve bana ifşa etmişti; demek ki onda bu, yükten kurtulmak bir ihtiyaç haline | gelmişti. Tekmil i simleri değiştirerek neşretmek, o- za nun derdini dağıtmak, ona meçhül dert ortakları bulmak değil midir? Böyle düşüninekle belki de ben, kendime bir teselli kapısı açmış olu yordum.. Bırakın, ben de, bu suret. le avunacağım! Ertesi gece, ihtiyattar siperlere sevkolunürken Hüsrev Bey, bana, küçük bir zarf verdi: — Ben, ölecek olursam, o zaman , — Ben, sizden daha fazla emni- yette değilim ki Hüsrev Bey. İhti- mal, ben, daha evvel ölürüm. üsrev Beyin sesi toktu; gözle- kırpıştırıyorda: — O zaman, ben, sizin üzerini- zi arar, kâğıtları, defteri, resimleri alırım. N Her an ölümle gözgöze yaşayan insanlar arasındaki bu umursama- yış, duygusuzluk . değil, serf alış- nlıktır. Küçük zarfı cebime koyarken sor düm: — Bu, nedir? — Bu kanlı sırrın anahtarıdır? ... Hüsrev Beyin hatıra defterini, mektupları, kâğıtları okudum. Yal- nız Neşideye, Neşidenin taliine a- cıdım, o kadar! yi — Mayıs 4 — Bu gece, Mesturenin halinden, bir şey, hiç bir şey anlayamadım. Yüzüne ay ışığı vurdukça, gözleri nemli nemli parlıyordu. Acaba, benimle - buluşmazdan evvel ağlamamış mıydı? Yoksa ağ- lamamk için kendini mi tutuyordu? — Mesture, neyin var? Bu gece bir tuhafsm! Mesture, boynunu büktü: — Bir şeyim yok, Hüsrev.. Sabah tan beri hafif bir baş ağrısı, sinir- lerimi bozdu. Hayır! Bu hafif baş ağrısı sinir bozukluğuna benzemiyor. Mesture- nin benden saklamak, gizlemek is- tediği bir şey var. ; — Peki, ne olabilir? Beni, sevmi- yor mu? Sevmemeğe mi başladı? Sevmiyen, sevmemeğe başlıyan bir kadın, mahzun durmaz; elem, ke- der duymaz, tutmaz ki... Ay batmcaya kadar, deniz ke- narında, kumların üzerinde otur- duk.. Mesturenin vakit vakit, ürpe- rir gibi omuzları titriyordu. Sorma- ğa, fazla üzerine varmağa da kor- kuyordum. Madem ki söylememeğe karar vermiş, ısrar ederek onu ya- lan söylemeğe mecbur etmek aza- ile de üzmiyeyim! Bütün gece, sabaha kadar uyu- İ Şimdi ne münasebetle, hattâ Ayrılnken Mesture: — Öbür gece buluşuruz: Hüsrev , demişti, — Neye yarın gece buluşmuyo- ruz? — Misafirlerimiz var. — Kimler? — lanımazsın... Gene ısrar etmedim. Fakat ken- di kendime düşünüyordum: — Anca Mesturenin hüznünde, bu misafirlerin de tesiri var mı? — Mayıs 5 — Ne garip! Gözlerime inanama- dım! Mesturenin , bahçesinde bu. gün, Halim Siret dolaşıyordu. Halim Siretin buralarda ne işi var? Mesture, Halim Sireti nesteden tanıyor? Yoksa, dün gece: Tanı. mazsm' Dediği misafirler, Halim Siret mi? Halim Siret, beş seneden beri ortalarda yoktu. o Nerelerde idi? ne maksatla. ne niyetle bu taraflarda görünüyor? Halim Siret, bahçede dolaşırken seslenmek istedim. Lâkin nefesim tıkanmış gibi sesim çıkmadı... Hattâ, ona görünmekten de kork- tum, çekindim, pancuru kapattım. | Pancurun aralıklarından o bakıyo- TÜRK sinemasına O DA BİR ZAMANMIŞ Oynıyanlar: GABY MORLAY LEONCE PERRET Natan mamulâtından Fransızca sözlü bir şaheser Yerlerini evelden temin ediniz. Tel. 49699 - JEAN MAX (14130) SİNEMASI RE NNABELLA Yarın akşam SARAY (Eski Glorya)da Nevw- York kabarelerinde ce- reyan eden aşk ve ihtiras sah- pelerini tasvir eden ve JEANNE HARLOY ile CLARK GABLE tarafından temsil edilen AŞK KELEPÇELERİ M. G. M. Fransızca sözlü filmi (14125) ISTANBUL BELEDİYESİ Sehir Tiyatrosu akşam İİ saat 1930'da İSTANBUL EFENDİSİ il İ Yazan Müsahib ad Celâl Psbak Denizli meb'usu ve halen Yüksek İktsat ve Ticaret mektebi m gün Maliyet Asrın umdesi “ MİLLİYET” tir. Gazete ve matbaaya mit işler için müdiriyete mü- yasant edilir. Garetemiz ilânların mes'u İiyetini kabul etmez. K rum. Halim Siret, bugün çok şıktı bilhassa itinalı giyindiği göze çar” Pıyordu. Neden? Evet, Halim Siret, Mes turenin ailesile dost, ahbap, hattâ akraba olabilir. Bund: yrika” biilik yok! Fakat bu itinalı giyinif” neye? Aklıma, ne olmıyacak şeyler g€“ liyor! Mesturenin, dün geceki hü” nü ile Halim Siret'in ziyareti ar smda bir münasebet mi var? — Mayıs 7— Morfinle uyutulduktan sonra v9” nan hastalar gibi sersemim! Be nimin içi zokluyor.. Eğer şüphelerim, hakikat oluv€ rirse.- : Bu kabil değil. Mestureyi, deniz kenarında hef” zaman bulustuğumuz yerde bekl” yorum.. Kulaklarım, kumların ©“ tırdamasını dinliyor... Mesture ipek maşlahına bürü” müş, ağır ağır geliyor... daha kırık.. Yüzü hasta, sesi hast?” — Çok mu beklettim? — Hayır! Maşlahını düzelterek yanıma © turuyor. Ellerini avuçlarımın içi alıyorum. İncecik, beyaz yasemi” K kları, buz gibi! di) parmakları, buz gibi Gü y