i 4 ( FİKİR İ Seyahatler Bir filin, her biri ayrı bir tarafı- nı ellediği her biri ayrı bir ta- rifini yapan rler gibi, obiz de memleketimizi ancak (doğduğu- muz köyün, kasabanm veya şehrin dar çerçevesinden bakarak tanıdı. ğımızı sanıyor ve ondan zihnimiz- de, ancak bu dar bakış çerçevesi- nin verdiği yanlış bir hayal edini- yoruz. inde en muhtelif iklimleri, en biribirine zıt coğrafi şekilleri, en ayrı yaşayış tarzlarını toplıyan bu vatri hakkında o kadar az ve o ka- dar eksik neşriyat < yapılmıştır ki onu kitaplardan tanımamıza da im- kân yoktur. Ve esasen memleketi kitaplardan tanımak onu noksan tanımak, yanlış tanımak olur. Bu hakikati bildikleri - içindir ki neş- riyatları en zengin - milletler bile gençlerin memleketlerini tanımala- rı için ellerinden (geldiği kadar çalışiyor ve muvaffak ta oluyorlar. Gençlerde seyahat arzusunu ye- mek, içmek ve sevmek gibi bir ih- tiyaç haline getirmek bütün propaganda vasıtalarmdan istifade ediyorlar, Memleket hakkında ya- pılan neşriyatm en büyük faydası da insanda bu, güzelliğini ve husu- siyetlerini kitaplarda okuduğu yer- leri görmek ve tanımak arzusunu uyandırmasıdır. Sonra Garp mem- leketlerindn izcilik - bizde olduğu gibi yaldızlı üniformalarla göste- riş yapmaktan çok daha mühim ve lüzumlu gayelere hizmet eder. Çekoslovakya ve Yugoslavyada ki “Sokol,, teşkilâtı gibi diğer Av- rupa milletlerinin Boyskavt teşki - lâtlarının bedeni terbiyeden sonra en mühim saydıkları . hedeflerden biri de seyahatlerdir. Bütün bir tahsil senesinin yor- gunluğundan kurtulan gençler i- çin seyahatten daha güzel, daha fenni ve her cihetten daha faydalı bir eğlence tasavvur olunabilir mi Gençleri bir yaz süren tatil 2. manlarında dağılmak ve netice iti- barile âtıl ve miskin bir mevcim ge çirmekten koruyarak gene toplu- luğa bağlı tutan ve kollektif heye- canla ruhan en uyuşuk olanlarına bile gezmek ve görmek arzusunu sirayet ettiren bu teşkilâtlar seyya- bati yalnız zeng'nlerin istifade ede bilecekleri ; bir eğlence olmaktan çıkarmıştir. © - En iyi görmek, en fazla şey öğ. renmek için en iyi seyahat şekli en yavaş yapılanları, yani yaya, bisik İetl' ve atlı seyyahatlerdir. Bu nevi seyahatlerde zihni kurcalayacak biricik taraf yol merhalelerinde gençlerin en ucuz, en sıhbi ve en faydalı bir şekilde gece geçirebile- cekleri konaklar bulabilmeleri Talebe seyahatlerine pek büyük bir ehemmiyet verilen Almanyada yalnız bu gaye uğurunda çalışmak için hemen her şehir ve kasabada heyetler ve cemiyetler teşekkül et miştir, Bu teşekküller bütün seya- hat inde “gençlik hanı,, adı verilen konaklar tesis etmeye çalışmaktadır. Yalnız. Almanyada şimdiden 92,000 yataklı 2,500 ka- dar “gençlik hanı,, vücuda getiril- miştir. Bu seyahat likine âza olan- ların sayısı 13,000 ni geçmekte, Gençlik hanları leyli mektep ya. takhanelerini oandıran ve askeri İde karyolaları sman minderli salonla, gençlerin içinde yemek. ” lerini bizzat hazırlayacakları asri bir mutbak ve bir de mütalea sa - lonundan ibaret yerlerdir. 1932 se- Meğer pek zayıfmışım! Ben, ne ölüler, ne yaralılar, ne hastalar gör- düm! Çocuk, genç, ihtiyar, her yaş. ta insanın en feci ıstıraplarıme çok yakından şahit oldum. Bazan kal- bim sızlamadı, desem, yalan! Fa- kat hislerimi, vak'alara kaptıracak kadar gevşediğimi hiç hatırlamı- yorum! > | Neşide, Sr:rı Nevres'i seviyordu. Yarın, nikâhları o olacaktı. Daha Yarım saat evvel, aylandanberi bek lenen bugünün neşvesi içinde gülü- yor, konuşuyorduk! Şimdi, bahçenin deniz kıyısına inen yolun dönemecindeki © yıkık bahçavan kulübesinin otlar, diken- ler bürümüş taşları üstünde; beyni, meçbül bir kurşunla delinmiş bir ceset yatıyordu! Bu ceset, yanın, nikâhla alacak gencin ceseti Hâdiselerin, gözümüzün önün. den, bir şimşek gibi çakıp geziver- meleri kadar korkunç bir şey olmı- yor.. İnsanlar, ancak o anlarda za- Milliyet'in edebi tefrikası : KANLI ve izcilik nesinde Almandaya gençlik hanla- rında misafir olarak geçirilen ge celerin yekânu dört milvonu aş» mıştır. Böyle bir teşkilâtm gençlik ve | halk terbiyesi bakımından haiz ol duğu ehemmiyet aşikârdır. Bizde ise yol konakları son de- recede gayrı sıhhi ve rahatsız yer- lerdir, At, araba ve otomobil yol- culuklarında yolcunun en fazla gö- ünü yıldıran da böyle yerlerde ir gece düşüncesidir. ün - meşakkatlere mütehammil bir bünye ile yetişme- si için her türlü rahatsızlıkları gö - ze almasını isteyebiliriz. Fakat sıb- meyiz. Saman fakat temiz bir ya- tak, basit fakat sıhhi bir gıda, su- suz fakat havadar bir oda, Gençle- risıhhat meselerinde fedakâr olma- | ya değil, bilâkis © azami derecede | titiz ve dikkatli bulunmaya alıştır- mak mecburiyetideyiz. .Mekteplerimizdeki izci teşkilât- ları bugünkü gibi münferit ve başı boş kaldıkça hiç bir zaman kendi- lerinden beklenilen faydayı vere- miyeceklerdir. Her o şeyden önce bütün izci teşkilâtlarını bir tek bir- liğe raptetmek, bir tek kumanda altında toplamak, bir tek üniforma ile giydirmek ve önceden hazırlan- mış muntazam ve bir tek programa tâbi tutmak lâzımdır. Ancak o za- man izciliğin mektep senesile be- raber nihayet bulmasının önüne ge- çilmiş ve asıl tatil | zamanlarında bu teşkilâtın azami bir verimle ça- lışmaşına imkân hazırlanmış olur. Y. daha küçük yaştan hazirlamak £ gayesile çalı- şan bütün © memleketler yanın biz de bu işe lâyık olduğu ehemmi- yeti vererek gençliğin zihni ve be- deni inkişafı, hayatı ve memleketi daha yakından ve bizzat müşahede ile tanıması, sağlam (vet faydalı bir insan olarak yetişmesi için izci- lik teşkilâtmı o bugünkü perişan ve dağınık halinden kurtarmalıyız. Yaşar NABİ Varis (damar şişmesi) Verit denilen kan damarlarının şişme» si vahtsızlığına (Varis) denir ve kadın erkek herkeste olabilir dünyaya çocuk- getiren kadınlarda daha kesretle görülür. Veritlerin ziyade gerilmesinden ve i- çerlerind. m durgun bir halde kal- masindan ileri gelen bu hastalığın başlıca sebebi çok ayakta bulunmaktır; ayni za- manda bacaklarda kanın serbest ceraya- nm mani olan meselâ dizbağının ziyade şekilde olursa olsun (varis) hastalığı zi- yade sıkıntılı ve tehlikeli bir haldir. Ka din veya erkek bu — hastalığa tutulmuş kimseler daima bacaklarının veca ve iz- tırabından rahatsız bulunurlar. Ve şayet çok defa — vaki olduğu gibi yerit içindeki kan pıhtılaşır ise bundan küçük bir parça kopup devran ile kalbe ve akciğerlere gitmesi ve Fena ükibetlere sebebiyet vermesi her vakit için bir teh- likeli haldir. Öteden beri bu illete karşı bacağa sargılar sarılır veya lâstik çorap. lar kullanlırdı. Veyahut ameliyatla ve- ritler çıkarılırdı. Fakat pek müvalkat bir için bu ameliyattan istifade edi- SIR Yazan: Mahmut YESARİ aflarını, zavallılıklarını, hiçlikleri- i, ve meçhül kuvvetler tarafından idare edilen biçare, sarsarak kuk- lalar olduklarını anlıyorlar! üyalara inanmak, gözümüzün önünde geçen hâdiselere inanmak- tan çok daha kolay olacak! Meçhül kuvvetler tarafından i- dare edilen biçare, sarsak kukla- lar! dedim. Evet, © öyle anlar olu- yor ki, hislerimiz, itiyat halini al- Duş olan enerjimize bile ihanet edi- yor! Neşideye gülümsedim: — Çocuğum, senin hararetin bi. raz fazla galiba! Biz, ihtiyarların kanı donuk olur: Kapıya doğru yürüdüm, Neğide, arkamdan bağırıyor 1: — Döktor Bey, rica ederim, Nev- res'e tesadüf ederseniz, hemen bu- raya gelsin. Bekliyoruz. Kapıda bir polis bekliyordu: - Çabık gidelim, doktor Bey! Köşkten çıkarken sendelivor. dum: Akşam yavaş yavaş bastırmağa başlayınca, lambalar birer birer uya il den yaya kaldırma bol ılıyor, caddenin man- şiyor. Ortada trma yların kampanaları, otomobillerin iyonları arasında baş döndürücü bir hız, kenarlarda # kışık, kadınlı erkekli, ihtiyarlı genç- li, çoluklu çocuklu bir insan kalabalı ğının yavaş ve aheste beste dalgası... Taksim iramvay durak yerinde de akşamın kalabalığı var. Bunların a- rasında Mukbil Sait dim dik ve ha- reketsiz bekliyor. Gerçi hareketsiz 'akat bir de kalbinin çar- Ki i bu sarışın, şen, gü- zel kızı hattâ ilk görüşte bile olsa, tâ can evinden sevmesi kadar da tabii bir şey olamaz. Cemileyi doğrusu Al- lah yaratmış. İc halelen- miş de tün güzelliği var, gözleri neş& ve hayat kaynağı, küçük dudakları taze -koparılmış. bir meyve gibi.. Ucuz şikliğinda da ken- dine has bir başkalık var, ö kadar ki, icap ederse monden bir kibar hanım gibi salona girip çıkabilir. Ya o hiç eksik olmıyan şen kahkahası Mukbil Sait kızın üzerinde iyi bir tesir bıraktığına kanidi. Bir defa ya- kışıklı bir gençti. İyi gi imi bi. liyordu. Öğrendiklerini ve marifetle- rini de maharetle kıymetlendirerek Cemilenin büsbütün gözüne girmişti. Bir banka memuru olduğunu da sö; deyince, asi içinde, bı yetteki bütün genç kızlar & tabi bir his belirdi: — Ah, evlensen, ne iyi koca ola- cak... Gençler ertesi gün ayni yerde söz verdiler. Fakat ne yazık ki, o bu Co- mile hiç te yalnız gelmiyordu. Yanı- na Naciye isminde, esmer bir kızı da takıp getiriyordu. Bu Naciye esmer- di amma, doğrusunu söylemek lâzım, Cemile gibi bir içim su idi. Cemile arkadaşını da beraber getirdiği için şöyle bir özür diledi: — Beraber çalışıyoruz, dedi, son ra mahallede de komşuyuz. Benim dün; biricik arkadaşım varsa, © da Naciyedir. Birbirimizden hiç bir dir saklamayız. Onun için istediğiniz gibi serbest konuşabilirsiniz. Makbil Sait uğradığı inkisarı sak - ladı ve mümkün mertebe terbiyeli ve nâzik davrandı. Fakat bir üçüncü in- san da dinlediği zaman, insan her is- tediğini söyliyebilir hi ya? Onun için Mukbil Sait evvelde zihninde hazırla- dığı güzel sözleri ertesi güne bırak - tı. diğer günler de öyle, Nihayet dün Mukbil Sait müsait bir fırsattan isti- fade ederek şen sarışmın kulağına vay durağında kalbi çarparak bekli- yordu. Birden gözleri parladı. Cemile, karşı kaldırımdan doğru © otomobil den sakınarak, keklik gibi seke seke ——————————— şişer eski hale avdet eder iztrap tek- rar başlardı, Son zamanlarda daha müessir ve daha ziyade faydalı bir şiringa © usulü kulla" nılmağa başlanmıştır. Bu usül tedavinin esası yarım düzüne veyn daha az şırmga yapmak ve her şırınga için yirmi dakika kadar bir zaman sarfetmekten ibaretti Şırıngalar doğrudun doğruya veritler içine yapılar şırmgalarm © acısı ve kesi yoktur. Şırıngadan sonra veritler çekilir, sertleşirler ve nihayet büsbütün kaybolurlar ve artık bir daha bunların tekrar meydana gelmesi ve ıstırap ver- timali kalmaz, Büyükada Dr. ŞÜKRÜ — Gidelim, azizim. Fakat ayaklarım biribirine do- laşıyordu, bir kaç adım attıktan sonra, dizlerim bükülüverdi. Polis hemen koluma girdi — Aman, doktor o Bey, dikkat | edin! Neden, bu kadar © müteessir ol. muştum? Hodbinlik, Hüsrev Bey, hodbin- lik! Neşidenin sıhhati, (o saadeti, biraz da benim neşem ( demekti. Ona, az mı emeğim geçmişti? Ço- cukluğundan beri, onun hastalıkla- rına bakan, hırçınlıklarmı avutan hep ben, değil mi idim? Daha çocukken annesini kaybet- ti... Babası var!.. Keşke olmasay- dı, belki o zaman, Mesture Hanım da yaşardı. ! Acaba Halim Siret Bey, idare e- debilecek mi idi? Kumar masasın- da binlerce lira kazanır, kaybeder- ken yüzünün bir tek çizgisi değiş- miyen kayıtsız, soğuk kanlı adam, hayata karşı, bir çocuktan (o daha zayıf, daha iradesiz!.. o Fırtmaya tutulmuş korkuluklara dönüverdi. Siz, burada almalı idiniz, Hüs- rev Bey! Evet, daima tekrar ede- ceğim, sizin burada bulunacağınız zamandı! Vak'alara & üm e- debilecek, sizinki gibi kuvvetli bir el, çelik bir irade lâzımdı... Bulun- Genç kızlar evvelâ delikanlıda inki- sarı hayalin farkma varmadılar. Kol kola geliyorlar, sağdan soldan işidil miş bir cümeleye kahkahalarla gülü yorlardı. Üç genç her zamanki gibi yürü. meğe başladılar. Fakat Mukbil için için kızıyor ve Cemilenin peşini br- rakınıyan esmer kıza âdeta söylene ceği geliyordu. Nihayet kararını ver di: — Bugün de son gezinti olur. Bir daha ne gelirim, ne görürüm. Çok geçme: Cemile, âşıkımın tavrındaki değişikliğin farkma var- dı: — Ne var Mukbil, sen bugün pek durgun görünüyorsun ? — Ben mi? Hiç? — Öyle ise neye konuşmuyorsun? iraz başım ağrıyor da... Baş ağrısı sanki tuhaf bir şeymiş gibi, Cemile bu sofer de bir kahkaha kopardı. Fakı? Mukbil gülmiyordi Nihayet eve dönmek sırası gel Delikanlı kızlara mahallelerine k: dar refakat etti, İki genç kız kucak- laştılar, Mukbil de bermutat Cemile nin elini arktrr — Gene yarın değil mi? Ayrıldıktan sonra karşı kaldırıma i, rtasiye mağazasının came seyre dalmış t ki, Naciyenin arkadaşından ayrıla dıktan sonra, tek başına gitmekte ol duğunu gördü. Hemen arkasından iye Hanım, de di, sizden bir şey ricaa edeceğim. Her akşam arkadaşmıza bir şey söyleme- ğe niyet ediyorum. Fakat siz varsınız diye söyliyemiyorum, Ni bu hitaba hiç te şaşmadr. sesle: Tatlı bir sesle: — Mukbil Bey, dedi, bunda be- nim ne suçum var ki.. Cemile beni br rakmak istemiyor. Galiba bütün kız- lar da hep bizim gibi. Bir delikanlı ile yalnız kalmaktan korkuyor mu yuz, sıkıliyor muyuz, neyiz? Halbuki iki arkadaş olunca kendimizi kuvvet li hissediyoruz. Gülüyoruz, eğleniyo- ruz, tatlı bir vakit geçiyor, fonamı ? İkimiz beraber olsak ta, sizin Cemile- yi sevmenize ne mani var? Mukbil le.. Dedi, fakat galiba i — Belki Cemile benimle alay ediyor, Doğrusu artık bıktım. Zannederim, yarınıran devüye gelmiyeceğim. Naciye mahzun bir tavırla; ir ey... dedi, Naciye, bilmem ki.. — Söyle, söyle. — Söyliyeyim. Bari yarın yalnız başına el, olmaz mı? Naciye hemen kabul etti: — Peki, gelirim, dedi. Yalnız Tak simde olrnasın da; Tünelbaşında ol- sun, olmaz mr? Hay hi memnun ve mes'ut, Naciyenin küçük ellerini hararetle sıktı. Artık o kadar yakm olmasına rağmen, maziden içinde hiç bir şey kalmamıştı. Şimdi gözlerinin önünde yeni bir saadet ufku açılıyordu. Sarı anlar mr? Bir daha Allah gösterme- sin. Esmerlerin sanki nesi var ki? Ya şasın esmerler, yaşasın Naciye! Ertesi gün Mukbil randevü saa- tünde Tünelbaşında bekliyordu. Zahi- du. Fakat kalbi öyle çarp. - Çok geçmeden kalabalığın arasından Naciye göründü. Her zamankinden daha güzel, hor zamankinden daha siri Fakat ?. Arkasından başka bir kız dahal “Naciyeye bu sefer de kıvırcık saçlı tılnazca, elâ gözlü, inci” eivelek, kumral bir baş ka arkadaşı refak: ord. a, SEM mayışımız, ne fena oldu! Buna, si- zin, bizim kadar, belki de bizden fazla müteessir olacağımıza, oldu- Zunuza hiç şüphe etmiyorum. Zaten talisizlik, insanları yaka- layınca, yalnız bir tek . noktadan yakalamaz ki. Polisin koluna yaslanarak ağır ağır yürüyoruwun, sordum: — Katil bulundu mu? ii — Hayır... Arkadaşlar arıyorlar. — Hiç bir iz, şüphe edilen bir nokta, bir şey bulunmadı mı? — Vallahi, pek zannetmiyorum, doktor Bey. Havalar kurak gidi- yor.. Topraklar çatlak.. Çamur fi- lân da yok ki oayakizi arayasın.. Hem bu gece © karanlığında ayak izi görünür mü? Ay omehtabıda gölgeleri şaşırtıyor.. Ayak izi bu- İunsa da ne çıkar? Oralardan, çok kişi gelir, geçer! — Evet, öyle.. Tabii. Tabsi.. Muayyen, müspet bir fikrim, dü- şüncem yoktü; hep lâf olsun, diye söyliyordum. Polis, başını sallıyor. du: — Çok karışık bir işe bünsiyör, doktor Bey.. Bakalım müddeiumu- mi bey tahkikata © başlasın, belki bir ize rastgelir. Cam fenerlerin kö: kör aydınlat- tığı bahçavan kulübesinin taş yı- kıntıları üzerinde kalka iğile do- p— Bi tişan SARA Y Gk Gery) da « HELEN HAYES ve LEVİS STON tarafından temsil edilen HATA azırı arasında Viyana kargaşalıkları (13876) ve sinemanın en hissi filmi olan Bugünkü program ISTANBUL: 18 Plâk. 19 Selim Serer Bay tarafından kanferane, ANKARA: 1230 Ankara Palastan nakil 18 — Orkestra: Flotev Owverture Martha | Iyanov Suite Cnucasienne , İvanovici Valse La Reine du Matin 18.40 Alaturka saz, 20 Amma hal VARŞOVA, MIS mı, Jö/l0: Orkestta konseri. 17/40; Konferans, 1738: Plâk, 14,20: Fiyana - keman. komsari, 18,50; Konferans, 19,21: “Monna Wanna, li skeç. 20: Muhtelif sözler, 21,089 Wagmer'in eserlerinden mürakkep TAGANNİLİ SENFO NİK KONSER. İtalyan inusiki, 18,30: Donapaluta ot ker caz takımı. 19,1 Csoka), 21: Konferans, 21,30: Polyder, ikları, 23,45: Trio konseri | (Sirpl kahvehanesinder). 24,30: Gallert otelinden caz- bant, VİYANA, SOT m. 17,40: Kadın sati, 18,05: Konser, 18,55: Mu“ , 1S; Semi meşi 17: Gr, Diniko orkestrası (Hat Dini orkestra davamı 19: Haberler. 19,30: Üniversite dersi. 20,10: Konferans. 2040 Bükreş operasında verilecek temsili nakil, m b ek Kongreye davet Hilaliahmer cemiyeti Eyüp nahiye heyeti riyasetinden: Nahiye şubemizin senelik kongre - 4i 23.934 cuma günü ü orta mektebi binasmda yapılacaktır. Azamızm teşrifleri rica olunur; Kongre Eyüp fabrikaları koruma cemiyetin- den: Derneğimizin senelik o kongresi 9 mart, 934 cuma günü saat 13 te Defter- dardaki tiyatromuzda aktolunacağın - dan #zayi umümiyenin teşrifleri rica 0- Tunur, Ruznamei müzakerat: 1 — Heyeti idare raporu. 2 — Hesap müfettişleri raporu. 3 — Heyeti idare ve hesap müfet « tşlerinin intihabı. ——— Köy sağlığı konferansı Milli Türk Talebe Birliği köy ha- yatı ve ör aile hakkında bir seri konferansı orlamıştır. Konferansları üniversite profesörleri vereceklerdir. Konferanıları yakında bağlanacak. tar. İlk konferansı üniversite rektörü doktor Neşet Ömer Bey köy sağlığı mev zuuile verecektir. ——————— MÜESSİF BİR İRTİHAL Trabzonlu Hacı Yakup gadelerden ve Benam fuzeladen hoca Fazıl efendi haz- retleri müptelâ olduğu: hastalıktan kur- tulamıyarak dün gece * ölmüştür. Mer- hum cidden âlim ve fazıl bir insanı kâ- mil idi, Vefatı kendisini tanıyanlar için cidden mucibi teessür olacaktır. Bugün öğle vakti Beyazıt camiinde namazı kı ikdan sonra cenazesi oradan kaldırı- rahmet buyursun. laşan karaltılara yaklaştık. Müddeiumumi muavini bey, gel- miş, tahkikata başlamıştı. Komiser, beni, müddeiumumi (muavini ile tabibiadliye takdim etti: — Dektor Nüzhet Süleyman Bey. Köyümüzde otururlar. Müddeiumumi muavini, zayıf, uzun boylu, şakakları hafif kırlaş, mış, kesik ufak bıyıklı, sevimli yüz- lü bir gençti. Vakit vakit donukla. şan acele bir konuşuşu vardı. Ta- nıştıktan sonra, benden tafsilât is- tedi. Maktülü © muayene ettiğim zamanki müşahedelerimi anlattım. Adliys doktoru da beni, dikkatle dinliyordu; kan, susunca: — Intihar olmadığına, siz dee- minsiniz.. Vaziyet te onu gösleri- yor, dedi. Müddeiumumi sordu: — Yalnız, bu vaziyette düşmesi- ne nazaran, kurşun, ne taraftan a- tılmış olabilir.? Müddeiumuminin suali çetindi; beni, düşündürdü : — Bulunduğu yer, taşlıktır.. Dü- şerken, ayakları (o taşlara takılıp sendelemiş ve bu suretle (ayakta duruş vaziyetini değiştirmiş olma- sı çok mümkündür. Müddeiumumi, eli çenesinde be- ni dinliyordu: — Bu, kuvvetli bir ihtimaldir. şaheseri başlıyor. İlâveten: FOX JURNAL ARTİSTİK Sinemasının Dün akşamki gala müsamerefi ji pek parlak olmuştur. , (Claude Farrere| in şaheseri fl i filminde ANNABELLA ve ' CHARLE BOYER'yi görenler Şi” bunu itiraf ve filmin büyük kaf” metini tasdik ediyorlar. aramama Bu film, 7 mart çarşamba ek“ şamindan itibaren Ankara'd# YENİ Sinemada gösterilmeğ? başlanacaktır: (13881) ISTANBUL BELEDİYESİ Sehir Tiyatrosu EFENDİSİ, Yazan Müsahib p Celâl Umuma. vü sant 20,30 da temsil tarafından ikramiyeli bir müsamere V” rilecektir, Program aşağıda yazılıdır? 1 — Seniha Bedri Hanımefendi rafından konferans (Tiyatro hakan” umumi bir etüt) » 2 — Temsil şubesi talebeleri taraf” dan dört edebi devrimize ait şiir. 3 — Temsil şübesi tarafından temi (Talia sual, dıran bir perde). Davetiyeler Merkez Beyoğlu ve AHİ köşkü İdare memurluklarmda verile” tedir. Çocuk kabul edilmez. YENİ NEŞRİYAT en Ğİ gn RE İpe eri ep ei e e AYN SE “e € Ahırzaman Peygamberi Hazreti Muhammedin hayatımı b*” nlayabileceği “bir Tisanla nihayete kadar anlatan bu büyük ©“ rin ikinci forması çıkmıştır. i Afrika vahşileri arasında Maarif kütüphanesi, Afrika arasında bir Türk in korkunç sergüzeşsti yemin anlatan lezs# okunacak, bir kitap neşretmekteğlir “ Bedi Vacdet Beyin en kuvvetli seri olan ve hakiki hayattan kitabın ikinci forması da çıkmıştır sive ederiz. i “* milliye Asrm umdesi “ MİLLİYET” ö vastbeaya' sit” Işler içim miliriyeie Sİ here - racaat edilir, Gazetemiz ilânların z Hiyetimi kabul etmez. ? Tabibiaditye dönmüştü : (iğ dak mal ler Bi niz? “ği — Ne itibarla gmayene edeli | Müddeiumumi. elini çenesi" gçekmişi — Madem Ki kurşün uni tılmış ve kafaya — isabet balde endaht mesafesini taYİR ye | KE isabet vaziyetini Çi li i Müddeiumumi muavini, b vakaların içinde öyle yoğurulsf pişmiş, kavrulmuş ki, en , KAF” bir yolda bile, > yürümek İSİN, hedef bulabiliyordu. Tabibi i gisi dinliyordu. Müddeiumumi, k daha açıkça anlattı : — Evvelâ, maktül, kursu” yar meden evvel, ayakta midi, in yor midi? Böyle taşlar, sai e” kenler bürümüş bir yerde, kib?” maktül gibi temiz giyinen, Ki; g şık bir adam, ne oturur, DO çi melir! Farzımuhal oturaci Orta? mendilini çıkarıp yayar. ke mendil filân yok.. Gene ç vurulduğunu b vi dan birinden bir ya | yahut sağa veya sola yağ i dizini taşa çarpar, o sonr 9 de | uzatırdı. Halbuki iki vü çük bir sızıntı, leke, toz i dun, gerik yede