Sedat Simavi, etrafina pek far- kettirmeden, matbuat hayatımızın en çok alâkaya değer adamların. dan biridir. Şimdiye kadar çıkardı- ğı mizah gazetelerinin, o haftalık magazinlesin ade. belki ancak kendisi bilir. En sağlam, en müna- kaşa edilmez meziyetlerinden biri yılmaması, yeise kapılmamasıdır. Onu magazinlerinden bir iki tane- ini ilk tesis ettiği günlerde gör fakat kapatmağa karar ver- günlerde görmedim. o Çünkü öyle zamanlarında da yeni bir ga- zete hazırlamakla meşguldur. Yedigün, sahibinin bütün tecrü- belerinden istifade etmiştir; iki s€- neden beri her hafta tertemiz ve biraz daha olgun birhâlde çıkıyor. Büyük bir iddiası yoktur; zaten o magazinin baş kabahati bir iddiası olmamasıdır; fakat bir iki tane ol. sun alâkayı celbe lâyık bulun- durmıyan nüshası yok gibidir. Sedat Simavi mecmuacılığa, 3- sam olduğu için heves etmişti; fa- kat mecmuacılık onu nihayet mu- harrirliğe de sevketti. o Birroman dıkardızFuji Yama(1).Elbette de- vam edecektir; daha doğrusu mu- harrirliğini bu kadarla ( bırakırsa hayret ederim, çünkü insan denen meyvayı bir kere ısırınca bir daha onu çabuk çabuk bırakamaz. Fuji Yama bir romandan ziyade ikâyedi, mine rağ- men Japon hayatına ait değil. Bi Türk kızının yine bir Türk zabiti i- le sevişmesini, sonra Fuji Yama e- teklerinde nişanlanmasmı anlatı- yor. İyi mi? Bir şey söylemiyeceğim; yünkü geçenlerde Selâmi İzzet Ye- digün'de benden bahsederken ba- zı makalelerimi, 81:f tabilere yaran- ak için yazdığımı iddia ediyor- du. Artık ben, muharrir, bir mec- in eseri hakkında fikri- bilirim? Öz şir Sabahattin Rahmi Beyin “Öz $i- imli yazısı, Varlık'ta çoktan bı lân ediliyordu; niha- yet o mecmuanın 15 şubat tarihli rumarasında çıktı. Bizde “essai,, yazan, saf bediiyat davaları ile uğ- rasanlar azdır; şimdi büsbütün a- salıyor, “ lar mecmualarımızdan bile kalkı- yor. Bunun içindir ki yeni bir mu- sahabecinin ismini işittiğimiz za- man seviniyoruz. yeni muharrir itina ile, yani hürmet ederek yazıyor. li a bunun için çok şeyler nu da biliyoruz; birtakım mesele- lerin hâlâ canlı olduğunu zannet- #nesi belki böyle genç olmasından, » meseleleri daha yeni öğrenmesin- dendir. â tir. . Abbö Henri Bremon. değil)... Bunlar ne ka- Bizde bunlardan zan- velâ Ahmet Haşim bah- hakkında bazı mülâha- zalar” bu öz, yahut halis şiir mese- lesinin bir müdafaasıdır. o Ahmet Haşim, Abdülhak Şinasi Dergâh'ta Bremond'un meşhur nutkundaki iddiaları atlatırken, Fransa'da olduğu gibi bizde de çok kimseler anlamıyor, sinirleniyorlardı. Fakat, 'musahabe,, denilen yazı» İ|w 4 baz 3 | Fikirler ve insanlar j “Fuji Yama,, Bunun içindir ki Sabahattin Rahmi Beyin yazısı, şeklinin layık olduğu dikkati celbedemiyecektir. Hiç bir kanaati zedelemiyor, hiç bir kana- atin aksini söylemiyor, bilakis yer- leşmiş, kökleşmiş, bunun için de ar- tık zararlı, hiç olmazsa faydasız ol- mağa başlamış bir kanaati takviye ediyor. Bu makaleyi yeni arkadaşı- mız için bir “faux döpart,, sayıp bundan sonra ondan daha yeni dialar bekliyebiliriz. Maamafih Sabahattin Rahmi Be yin “öz şiir meselesi,, ni yakından anladığı muhakkak değildir. Maka- lesinde, meselenin tarihine, hattâ nazariyatına ait kısım, eksik (ol makla beraber, doğru; fakat mu- harrir işin tarih ve nazariye kıs- mını bırakıp da Bremond'un iddia- sını türkçe bir mısra ile teyide kal- kınca, insanı hayretten donduracak bir şekilde yanılıyor. > Bremon meşhur nutkunda der it “Hele akıl - şiir (poğsie - raison) filosofları bize, Malherbe'in Et les fruits passcront la pro- messe des fleurs mısraının niçin Fransız şiirinin dört beş mucizelerinden biri olduğunu, en küçük harfine dokunur dokun- maz bütün kıymetinin niçin mah- volduğunu anlatıversinler. Bu ilâ- hi “anopeste” (2) lerin üçüncüsü nün ağırlığını bir kar zerresi sikle- tinde değiştirir. Et les fleurs passeront les pro- messe des fleurs hâline getirin, saksı kırılıveri Bsemond mısramın veznini de- ğiştirmiyor, manasmı değiştirmi- yor, bir “a,, yerine bir “e,, koyu- yor. Halbuki Sabahattin Bey bunu anlatmak için oAhmet Haşim'in “Ağır ağır ineceksin bu merdiven- lerden,, mısraı alıyor ve diyor ki: “Basit bir emirden © başka bir şey olmayan manaya dokunmaksı- zın kelimelerin yerlerini değiştiri- niz: “Bu merdivenlerden ağır ağır ineceksin.,, Sihir kayboldu.,, Elbette kaybolur, fakat vezinden değil mi? Bu öz şiirden ben de çok bahset- tim; o kadar ki artık ona pek inan- mıyorum. Mamafi şimdiye kadar söylediklerime bir şey ilâve etmek istiyorum. Bir gün yolda giderken Fuzuli'- nin “dedim, dedi,, manzumesini 0- uyordum: Ikinci mısra beni bir tür. lü tatmin etmiyordu, çünkü şöyle hatırlıyordum: “Dün saye saldı ba- şıma bir servi serbülent — Etvarı dilrüba idi, oreftarı dil Neden sonra hatırıma geldi kaddi dilrüba idi... ,, Benim söylediğim şekil çirkin değildi; hattâ onu sonra biraz da- ha düzelttim: “Reftarı dil idi, güftarı dilpesent.,, Eminim ki mıs- ra bu şeklinde aslından fens değil. dir; fakat bizi yine tatmin edemez, çünkü hafızamızı rencide eder. O mısraı Fuzuli'nin söylediği şekilde ezberledik, artık ona daha güzel bir şekil bile bulsak nafiledir, ha- fızamız o yeni şekli beğenmemize manidir. Acaba Bemond'da, Mal- herbe'in mısraını değiştirdiği za- man memnun olmamasına mani 0- lan şey bu hafıza meselesi (o değil miydi? Narallah ATA acaba doğrusu, bu mesele bizde Fra dakinden daha çabuk kabul edildi; şimdi şiirin manadan hariç değilse de ondan başka bir şey olduğunu he ın herkes tasdik edi — Milliyet'in Sırrı Nevres, kâğıdı tekrar oku: du ve gözlerini | kıpıştırdı, sert adımlarla ilerledi ; kâğıdı, antrede yanan İâmbanın ışığına tuttu, dik- katle baktı, elini alnından geçirdi. Rengi sapsarı olmuştu. Alt duda- ğı seyiriyordu : — Bunu getiren çocuğu tanr yor musun? — Havır, Beyefendi. — Mektubu verince, ne dedi? — Bunu, damat beye verecek- sin! dedi. —Başka bir şey söyledi mi? — Hayır! — Cevabını da beklemedi de- mek? — Evet, beyefendi. Mektubu elime tutuşturdu, tersgeri dönüp kons koza kartı, gitti, elindeki ki ütreyordu. O, rüyada bir boşl vuvarlandıktan sonra uyanmı; Jine gelememiş te sayıkla- t edebi tefrikası v5 KANLISIR (1). — Kanaat kütüphanesi, 30 (2). — Iki kısa ve ce; aruzun f: Kasabada iki gündür davullar döğülüyordu. Altıparmağın kızı Sı dıkayı Malmüdürü Tahsin Beyle evlendiriyorlardı. Sıdıka Tokat vilâyetinde doğ- muş, küçükkeri ninesiyle Niksare gelerek burada doğup büyümüştü. — Nerelisin kız?.. Diyenlere daima Niksarluyuk.. Derdi. Sıdıkanın anası genç yaşında yütmüş, meydana çıkarmıştı. Sıdı ka ilk mektebi bitirmiş; nakış işler, marifetli, kasabanın sayılı kızla- rındandı. Hasba güzeldi de.. Sarı saçlarını, gökelâ gözlerini, gören delikanlılar içlerini çeker, peşini bırakmak istemezlerdi. Kasabada ona çok işmar eden oldu, daha mektepten çıkmadan çok istiyen- ler oldu amma Altıparmakların Mustafa ağa naza çekti. Adama- kıllı bir talip bulmadan İvrunünu veremiyeceğini söyledi, Esasen ia da yerliye varmak istemiyor- u. Malmüdürü Tahsin Bey Amas yadan yeni gelmişti. Hiç evlenme asil bir aileye mensup, kibar bir gençti. Güzel Sıdıkaya bundan münasip bir koca bulunamazdı. Çarşamba akşamı Kma “gecesi yapıldı. Rakılar içildi, silâhler a- tıldı. Ve Perşembe de gelin alma merasimi yapıldı. Gece, ge- lin ve güveyi gerdeğe girdiler; Ka saba delikanlılarının hepsi Tahsin Beye grpta ediyorlar: — Müdür Bey kuyruğun yağlı- sına düştü, diyorlardı. Fakat bu saadet çok sürmedi. Haftarnda şurada, burada, kahve köşelerinde bir dedikodür başladı: Kız bakire çıkmamıştı. Malmüdürü mahkemeye müraca- at ederek kızı tatlik edecekti. Bu şayiayı en fazla körükliyenlerden birisi de Sıdıkanın akrabasından Kâzım isminde bir gençti. . O, bir zamanlar hükümette odacılık et- miş, işreti yüzünden kovulmuştu. Şimdi sokaklarda avare gezer ta- kımındandı. o Kâzımın Sudıkaya karşı ötedenberi zaf olduğunu herkes bilirdi. Bunun için dediko- duda elebaşı olmasma herkes &- hemmiyet vermiyor: — Kızda gözü var. Kocasından boşaltıp Sıdikayı almak istiyor. Di yorlardı. Dedikodu etrafa dalbudak sal dı. Yumurtaya kulp takan Nikisar klar ağzında şekilden şekile girdi. İzdivacınm on beşinci günü Tah. sin Bey kızı teyzesinin ev'ne gön- dererek emeye omüracaali mecbur kaldı. Muhakeme görüldü, Kızın evlenmeden &vvel bakire ol. madığı neticesine varıldı. Ve bo- şanma kararı verildi. Sıdıka şimdi hem dul, hem de şüpbeli bir kadın olmuştu. Bir gece el, ayak çekilmişken silâhlar Jandarmalar ko- suştu, bağırmalar, çağırmalar ol- du. Ertesi gün Sıdrkayı evinden Kâzım kaçırdığı duyuldu. Kız da Kâzımı seviyor, denildi: Yazan: Mahmut YESARİ rip! Hiç bir münasebeti yok.. Ak- lımdan, imkândan, ihtimalden w- zak bir şey.. Şakaklarından ince ince terler sızıyordu; karşıda şaşkınlaşan Ha- ticeye: — Peki, dedi, Sen, git.» ma doğru yürüyordu, beni ELİ —— ki döndü : vii wi ın... Birdenbire şa- — Fena bir haber mi? Başını sallıyordu, sesi toktu: — Hayır! Arkadaşların bir sürp- rizi, .» Elindeki kâğıdı tekrar göz. ucu ile süzdükten sonra pantalonunun cebine soktu: — Beni, bir, bir buçuk saat için çağırıyorlar. Gitmezsem, yarın ni- kâhta belki muz'plik ederler, Böy- İe nazik zamanlarda kimseyi da- rıltmıya, gücedirmiye ge" | girdim. Mi Gülüyordu. fakat bu, pi öyle bir zorakilik vardı ki sahtelik akıyordu ki sebebini bilme SIDIKA Hükümete müracaat etti. Ve ken- disine taraftar bir çok adam topla dı. Kasaba halkı şimdi iki taraf ol muştu, Bir kısmı Kâzım ve Sıdıka taraftarı, diğeri de Altıparmak ta- raftarı.. Jandarmaca yapılan tahkikat ve müştantiklikçe alınan ifadelere göre mesele bir kızın bir delikan- lıya kaçması şeklinde tesbit edil mişti. Sinni rüşte baliğ olan her kız, mükellefiyete bulunan her er kekle serbestçe yaşayabilirdi. Er. kek tarafı Belediyeye giderek ev- lenme ilânlarını astırmışlardı. Va- kit geldi, akit yapıldı. Sıdıka bu ve e ık gelin. olmuştu; Altı tarafı adamakıllı hazırlanmışlardı. Hat- tâ Tokattan bile bu iddia için a- damlar çağırılmıştı. Bu düğünün üçüncü gecesi de Kâzımın evinin etrafını silâhlı a- damlar çevirdiler. Yüzü a nın Şerif ile Dalbudak oğlu Salim duvardan bahçeye atladılar, evin kapısını evvelce hazırladıkları â- nahtarlarla açtılar. Karanlıkta el- ele vererek sessizce merdivenleri çıkıp Kâzımla Sıdıkanın yattıkları odaya girdiler. Küçük bir gaz lim bası yanıyor güveyle gelin, yere serilmiş bir yatak içinde herşey- den habersiz uyuyorlardı. Adamlar evvelâ ışığı söndürdü ler, Şerif Kâzıma hücum etti. Sa- lim de Sıdıkaya.. Bu esnada bağı- rışmalar, (vay anam..), (Avradı kaçırıyorlar, yet'şin, imdat..) diye feryatlar koptu. Silâhlar patladı. Kâzım, çevik davrandığı için ta- bancasına sarılmış ve düşmanı vu ruyorum zanniyle Sıdıkayı göğsün den vurmuştu. Gelini tutan Salim de kızın göğsünden akan kanların sıcak sıcak ellerine bulaştığını his sedince silâhmı çekerek Kâzımı yere devirmişti. Yaralı kız hazırla nan otomob'le konularak Tokada kaçırıldı. Babalığının evine, anası nın yanma götürdüler. Cinayetin meydana çıkmaması için doktor- lar kızı gizliden tedaviye başladı- lar. Niksar birbirine girmiş, cinayes te, jandarma, müdde'umumilik va ziyet etmişti. Bu işin Altıparma- ğm başı altından çıktığı bili için bir kaç kişi tevkif edil, kat kızı ve Kâzımın katilini mey- dana çıkaramadılar, Şerif ve Salim de Sıdıka ile be raber Tokada gitmişlerdi. Bu de- Ukanlılarm da esasen kıza karşı Edirnedenberi meyilleri vardı. Bu yüzden kendilerini tehlikeye at- mışlardı amma Sıdıka kimseye yar olmadı. Hasta döşeğinde üç gün yattı. Dördüncü günü kız orta lık ağarırken halsiz, mecalsiz a- nasma seslendi: — Kız ana, öleceğim.. Vasiye- tim var. Bana bir polis çağırın, de- di. Polis geldi. Kız yastığının al- tından çıkardığı bir defteri memu ra teslim etti. Anasile helâllaştı. Güneş ilk ışıklarını pencereden Sıdıkanın mavi yorganının üstüne serperken sarı parlak saçlar soldu, göğelâ gözler kapandı. Ve inci diş lerinin arasından ırmak g'bi billâr sesi veren sada sustu. zaklarda büyüyüp yeşeren bu genç fidan kucağına düşüp kı NANCY KAROL Tel. Beyoğlu : ve tahta parçaları 38. üzere Levazım Müdürlüğüne, Dr. İHSAN SAMİ “lafo ve Paratifo Aşısı Tifo ve Paratilo hastalıklarına tutul- mamak için tesiri çok kati muafiyeti pek emin bir aşıdır. Ecza depolarmdı yulumur. gay 1 236) NİÇİN ÖLDÜRDİM z Lİ . a İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Satılık motör ve hurda eşya Biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki hava gazi motörü ile bazı hurda demirler idare müdüriyetine müracaat etsinler. Keşif bedeli 440 lira 36 kuruş olan Bakırköy üçüncü ilk mektebin tamiri pazarlıkla yaptırılacaktır. Talip olanlar keşif evrakını görmek ve şeraiti anlamak liralık teminat makbuz veya mektubu ile 26-2-934 pazartesi günü saat on beşe kadar Daimi Encümene müracaat etmi dir. (761) ş ie N n - KARY GRANT 13632) , i 4887. 606 , f i ' satılıktır. İsteyenler i , P t k pazarlığa girmek için de33 |» eli | 1 milliyet Asrın ümdesi “ MİLLİYET » tf defter müddeiumumilikçe tetkik edildi. Bu, genç kadının kızlığın- danberi hatıralarını ihtiva ediyor- du: “Ben on üç yaşında idim, mek- tebe gid'yordum. Büyük halamın oğlu Kâzrmı seviyordum. Bir ba- har günü Kâzım beni karsı bağa, bahçelere gölürdü. Bülbüller ötü. yor, güneş ılık ılık kalbime ferah- İk veriyordu. Göğsüm çarpıyor- du. Kâzım bana: (Seninle evlene- ceğim, eğer seni almazsam kendi- mi öldüreceğim) dedi. Beni kan- Turdı ve orada namusumu bir pa- ra etti, Bu işten sonra aklım başı- ma geldi. Bir daha ona parmağı- mm ucunu bile göstermedim; nideyim ki, onu gene gi, viyordum. Bunu kimseye söyleme- dim. Bana: (Kötü kız) demesinler diye herkesten sakladım. Onunla evlenmek istiyordum amma, de- dem beni yerliye vermiyordu.” İlk kocam benim kız çıkmadığı mı görünce pek seslenmedi, lâkin köpeğin oğlu Kâzım etrafla söz yaptı, nihayet beni ayırttı. Çünkü seviyordu. Ben de onu sevdiğim icin b'r gece rızamla ona kaçtım. Nikâh kıydı.Bu suretle namussumu ISTANBUL BELEDİYESİ ABONE ÜCRETLERİ: ©. Tiyatrosu Türkiye işim Hariç Bu akşam 3 aylığı Ke Ea i saat ld te gi z © va Ni KURTLAR —-———— Il | 3 Perde Silen rak geri verilme — Müddel a Yazan Cevdet L Kudret Hye tabii onem Halk gecesi rılmsşie, zu temizledik. Dedem onunla 7 N ... gitti. Bir gece uykum arasında Sıdıkanın çölümünden sonra | ni yatağımdan kaldı. ü tüler oldu.... Sonra göğümden f ruldum. > Tokada gelince öğrendin ni sevdiğim Kâzim" yaralanfİğ Beni kaçıran Yüzüyamalınm Şeri tör, Kâzımı öldüren de dalbudi. Salimdim. Hükümet bunların zaşını verir. Yaralarım eridi Anacığım artık çok yaşamam. a leceğim.. Bana hakkını helâl İki defa gelin oldum amma ya Bahar > manları Nil bahçelerinde kızlar, bülbüller öterken, beni” ölümüme ağlasınlar, “Sidıksö talisiz Sıdıkacık.." desinler: GE erkeklerin tuzağına düşmesini; Benden akranlarıma vasiyet * sun... dürmedi. # . * * b Salim, Tokat meydani dam edildi. Şerif altı ay 3i yattı. 4 Niksar bahçelerinde genç lar hâla şu türküyü çağırıp #0 ve Ayva çiçek açmış Sıdıka, Yuvarlanda gel bana... ©, Kız mısın balam, gelin mis” Yanıyorum ben sana.. N 9g. Saat'ne bakmıştı: , —Ooo.. dokuzu beş geğiyör.Ne- şideye haber vereyim... Eğer kayın peder soracak olursa, lütfen anla- tırsmız, olmaz mı? Affedersiniz, doktor bey, sizi, yalnız. bırakıyo. rum ama, .. — Rica ederim çocuğum, sen, keyfine bak... Ben, içeride © oyun seyrederim, Herkes o kadar kendi âlemindeki b'r saatlik kaçamağın pek farkına varmıyacaklardır sanı- yorum. — Evet, evet... Belki de bir saat- ten evvel gelirim.. Sırrı Nevres, sür'atle yukarı ka- ta çıkmıştı. Ben, poker oynanılan yandaki küçük odaya değil, salona sürprizine ordu. Nevres'in hali, ba- zannı verememişti, Sır- ri Nevres, kâğıdı evvelâ hayretle o- kumuş. sonra yazıyı tanımak ister gibi ışığa tutmus ve o zaman deh- şet'e donmuştu.Böyle br kâğu, baş ka bir gece gelmiş olsaydı. la manalı düşmezdi. Fakat sabahı ni- kâh kıyılacak bir gecede, mutfak kapısından, meçhâl bir çocuk elile verilmiş olması, insanı düşündürü. yordu. Sırrı Nevres'in bin bir macerası- nı, sizden duymuştum, Hüsrev Bey! Gene tekrar ediyorum; tam #'zin bulunacağınız zamandı. Bu kâğıt- taki sırrı, ancak siz, keşfedebilir diniz! Sırrı Nevres'i çağıran kimdi? Ne- reye, niçin çağırıyordu? Onun, bu köyde, böyle sürpriz hazırlıyacak (arkadaşları ; değil, candan tek arkadaşı olduğunu bil- möyordum. «Çağıran kadın mı, yoksa erkek mii idi? Nikâbtan evvel acele görül miesi lâzım gelen eski bir hesap mı vardi? Bir şantaj da olabilirdi. Bu ihtimal, mi meyi uygun geliyordu; çünkü şantaj İ- çen böyle geceler arandığı, beklen- diği, seçildiği muhakkaktı. Düşündükçe zihnim . karışıyor, zihnim karıştıkça da kalbim sancı- lanıyordu. Fakat artık ben, yorgunum, Hüs- rev Bey! Kalbimin, en ufak, en ki çük bir acıya, sızıya (o tahammülü yok... Yandaki küçük odaya geçtim. O- dada, d'ndarane bir izlik var- dı. Oyun oynıyanla, ları elleri titriyerek dindarane bir hürmetle alıyorlar, parmaklarile kâğıtların uçlarını titrete titrete açıyorlar ve | aralarında paroal gibi tek, gift, ba- Zan daha fazla heceli kelimelerle konuşuyor, anlaşıyorlardı! — Pas pal — Valör. DERİM Bu dindarane sessizl'ği bozan küçük ağız çekişmeleri de oluyor. di Meya ep tari Tol Glemözei: il Neden? Rolans için bu kadar Beletik me: Kâğıtlarımı file ediyordum! — Bu, ne uzun file ediş! Bu ka- darına manyer, derler! — Rica ederim, ben, yapmam! — O halde, lütfen oyunun hakkı. nı vererek yınız. Bazan kâğıtlar, tal'hlerle çarpı: şıyordu: Dö manyer a |. Nısfrddünya! — Ful dam. — Buldunuz ha? Bu gece, çok şanlısınız! Ceplerden cüzdanlar çıkıyor, restler kabarıyor, oyun yavaş ya- vaş kızışıyordu: — Ne kadar deklare ediyorsu- nuz | — Beş ka ir — Siz, bilirsiniz ama, birs* dalle oynuyalım, oyun da di lan çıkmasın! Hayır, hayır.. müdahale vi Herkes, istediği gibi hareket? besttir. Bey fazla kayıpta! | if Bir kaç el döndükten son“ y# ler, masanın ortasında bir YÜ linde toplanmıştı. Oyuncular. çö ğrtılan kâğıtları, zahiren sakİf je rünmeğe yıp için için yarak File ediyorlardı Ben de, Şerif Baki de; oyan rın heyecanına kapılmış, ME. mıya korkarak seyrediyord çe: Kuru; sert bir silâh, taktı gecenin durgun sessizliğini ba gibi deldi.. ksa Bu kuru, sert taklamay”ı — Ah! iç etil Ve boğuk bir inilti takip iy gi Oyuncuların ellerinde ürer tuttukları kâğıtlar, biri” Si düşüvermiti; herkes, birib şi yüzüne bakıyordu; kimse söylemiyordu. olm Yukarı katta oyuyla tu, merdivenlerden gü le; vardı. Şer'f Baki mırldaf er vardı. ei ark (Bit