« Cenap Şahabettin Bey öldü. Da- | ha mezarınm toprağı kurumadan benim ve benim gibi düşünenlerin © susmamız, söyliyeceklerimizi baş- ka bir zamana bırakmamız belki daha doğru olurdu. Fakat onu bir ok kimseler, içlerinde yaşlılar gi- i en gençleri de bulunan bii şairler ve muharrirler, zamanımız Türk edebiyatını en mühim sima- larından sayarlardı; şimdi eseri u- zan, kısa birçok yazılarla methedi- lecektir. Bunun için susmağı, sana- ti hakkında düşündüklerimi söyle- memeği bir “kaçış,, sanıyorum ve eseri karşısındaki © vaziyetimi — matem günlerinde de olsa — tayin etmeği lüzumlu görüyorum. Hiç şüphesiz ki o değersiz bir muharrir değildi; öyle olsaydı ken- disine hem yaşça büyükleri ve ya- şıtları, hem de küçükleri arasmdan bu kadar taraftar bulamazdı. İlk manzumelerini Muallim Naci tak- dir etmiş; geçen sene aruz vezni için söylediklerine itiraz eden genç lerin çoğu, gayet hürmetkârane söz ler kullandı. Değersiz bir sanatkâr bu kadar sene hürmet görmezdi. Fakat değeri ne idi? Muhtelif nesillerden insanları celbeden me- ziyeti ne idi?... Cenap Şehabettin Bey bir şekilci idi; hem onda şekil, nahve değil, sadece kelimeye isti- nat eden bir şeydi. Nahve istinat eden şekil, iyi tahlil edilince mana- dan başka bir şey değildir, çünkü bir düşünüşün takip ettiği hattı gös i terir. Bu manada şekle hâkim olan © — her sanatkâr ortaya yeni fikirler, yeni bir hassasiyet, hayat karşısın- da yeni bir vaziyet getirmiştir. Ce- nap Şahabettin Beyin eserinde böy le bir şey yoktur. Cenap Şahabettin Bey (bütün muharrirlik hayatını sanki edebi- yat kitaplarındaki kaidelere misal- akla geçirmiştir. Eserinin i k a e AŞAR için iyi bir retorika kitabını dik. katlice okumuş, ezberlemiş olmak kâfidir. Sanati, edebiyatı yalnız bayattan değil, “can,, dan da tama- mile ayırmıştı; gerek şiirini, gerek nesrini okurken, büyük | şairlerin demiyorum, meselâ bir Tevfik Fik- ret'in, hattâ bir Şinasi'nin ateşini “bile duymayız. Eseri bir söz yığı- miheriA 'katalöğu gıbi bir şeydir. Zanmederim ki gördüğü rağbet sa- nati, hissi ve fikri herkesin anlayı- şına elverişli bir hâle koymuş ol- masının mükâfatıdır. Kelimeleri- nin “sanatkârane üslüp,, lugatın. dan alınmış olması da buna . dım eder; çünkü asanatten anla: mak iddiasında bulunanların hep- si bunun ancak bazı (o kimselere mahsus, bir çalışma sayesinde el- de edilecek bir meziyet olduğuna kanidirler, Lugat ezberlemek, “bu- hayre,, nin, “gudeyr,, in “göl, de- mek olduğunu öğrenmek de — ger- çi zamana mütevakkif, fakat güç olmıyan bir şeydir — Cenap Şaha. bettin Beyin şiirleri, nesirleri işte bu adamlara hitap ettiği için rağ- bet gördü. Onun eserinin güzelli- ğini anlamak ve anlatmak kolay- dı, dedim; hakiki güzelliği anlat mak ise hemen hemen imkânsızdır. Cenap Şahabettin Bey bir reybi olduğunu söylerdi. Ama nasıl bir reybi? Bir Monaigne, bir Gour- Yazan; Stöfan ZWEIG Fikirler ve insanlar Cenap Şehabettin Bey Yıkılan Bir Kalp mont gibi mi? Hayır; çünkü onda hiç bir fikri derinleştirmek, bir haletle nüfuz etmek hevesi yok- tu. Daima mütebessimdi; her ne söylense, her ne teklif edilse: “A- dam sende! dünyada hakikat yok- tur ki!,, der gibi karşılardı. Bu rey- bi, her şeyin bir doğru, bir de yan- lış tarafı olduğunu kendi tecrübe- si ile tevsika lüzum görmezdi; her şeyin nisbi, her şeyin görünüşten ibaret olduğunu a priori kabul et- miş, ona iman etmiş! yük rey- bi Jules Soury, reybiliği “ruhun kanseri,, diye tarif eder (“le scep- ici ce cancer de İ'esj ) Cenap Şahabettin Bey için ise rey- bilik ucuzca her şeyin künhüne va- kıf gözükmek çaresi, karşısındaki- ni tebessümle susturmak imtiyazı idi. Bu hâli de rağbet görmesine, tat sayılmasına çok yardım et- miştir. Çünkü çok kimseler düşün- mek, cevap vermek yerine tebes- süm etmek gibi kolay bir şeyin ika- me edilebileceğini görünce, pek s€- viniler. Şahabettin Beyin avrupai bir muharrir olduğu iddia edilir. Avrupa'dan ne getirmiştir? bilmi- yoruz. Hayır, biliriz: Edebiyatı Cedide'ciler içinde “sonnet,, şel ni en iyi bilen ve tatbik eden o idi. “Sonnet rögulier,, yazan ilk Türk şairi odur. Kapılar almakta maha- reti vardı, çünkü yalnız onları an- lar, yalnız onlara ehemmiyet verir- di. Eserinin bütün malzemesini es- ki edebiyatımızdan almıştır demi- yorum; bilâkis, şiirlerinde olsun, nesirlerinde olsun Frenk muharrir- lerinin fikir ve “image” larının iz- leri vardır. Fakat “bütün,, de, zih- niyette böyle bir şey yoktur. Bu hu- susta Cenap Şahabettin Bey tama- mile şarklıdır ve asıl ustası, Tazar- raat sahibi Sinan Paşa'dır. Fikri ve edebi ananelerimize itiraf ettik lerinden, zannettiklerinden çok da- ha fazla bağlı olan (o zamanımız genç, ihtiyar şair ve muharrirleri- nin ona bu derece ehemmiyet ver- meleri bununla da izah olunabilir. Onun şiirlerini ve nesrini bitta- bi bir zamanlar ben de sevdim: mektepte hocalarım öğretti, onlar da onun “el ,, ma tabi idiler. Fakat çocukluk yaşımı | geçtiğim- bizzat seçmeğe başladığım günden beri onun bir tek satırmı zevkle o- kuduğumu hatırlıyamıyorum. Be- nim için de ehemmiyetli bir sima idi: sahte ve kolay edebiyatın mem leketimizde, Süleyman Nazif Bey MÜDAFAA Avukat Orhan Bey siyah cübbesi- nin eteklerini sallaya sallaya mahke- meden çıktığı zaman, tanıdık tanıma bir çok kimseler etrafi aldılar. ğizdan takdir, tebrik, iltifat — Bravo üstat talâkati beyanınıza İ hayran oldum. — Adamı kurtardınız Orhan Bey, vallahi ben de hâkim olsaydım o mü- dafaadan sonra, — Çok iyi yerden tuttunuz, mah- keme başka türlü beraat kararı vere mezdi. — Sen ne yaman şeymişsin be Or- han! Herifi ipe gidecek diye bekliyor duk. — Doğrusu bu kadar senedir az avukat dinlemedim amma, böyle şah- eserini görmedim. Zavallı Orhan Bey ö bir bon bon kutusu uzatılmış gibi, içinden hangi birini seçeceğini şaşırmıştı. Mu vaffakiyetin ve etrafmda yükselen il tifatlarm verdiği sarhoşluktan başı dönmüş gibiydi. Maamafih kendini topladı, mütevazi görünmeğe çalış- tat — Biz, vazifemizi yaptık, dedi, © kadar.. Ve etrafını alanların arasından ta nrdıklarma bir iki cümle ile mükabe- le ederek sıyrıldı ve doğru cübbesi değiştirmeğe gitti. İçinden şöyle şündü: — Bundan memnun olmıyacak bir kişi var diye düşünüyordu. Bu bir kişi Şefika hanımdı. Orhan Beyin münasebette bulunduğu dul bir kadın.. Cihangirde küçük bir a- partımanı vardı. Arasıra onu ziyare- te giderdi. Şefika Hanımda Orhan Be yin hoşuna giden taraf, güzel bir ka- dın oluşu kadar, kendisi ile ayni za- manda her meseleden konuşabilir mü nevver bir kadın oluşu idi. Yavaş yavaş hayatında Şefikasız bir sandet olamıyacağına inanmaya başlamıştı, Bir gece evvel avukatlık mesleği otrafmda münakaşalarda bu lunurlarken, Şefika demişti ki: — Vallahi ben avukatları anlamı- yorum. Bazan fena bir davayı kazan dıkları zaman iyi bir iş yapmış gibi memnun oluyorlar. Orhan Bey dinlediği takdirlerden ve tebriklerden sonra, Şefikamn bu sözlerini hatırlayınca durakladt. Ha- kileten © gün gayri kabili müdafaa bir maznunu kurtarmağa muvaffak iü şüpne yoktu. Fakat ortadaki de- illerin istikametlerini mazmun aley- binden başka taraflara çevirmek su- retile, katili kurtarmıştı. Şefika elbet, bu davayı gazeteler- de okuyacak, yahut başkalarından dinliyecek ve hiç şüphesiz müstehzi- ile beraber, en usta mümessili ol- ması itibarile. Bugün susmadımsa, onun hak- kında düşündüklerimi, sanatini se venlerin matemine rağmen açıkça söyledimse sebebi eserini ehemmi. yetsiz taymadığımdır. O eser par.|“ yar mg hattâ Edebi. yatı - Cedide'nin en parlak eseri- dir. Tevfik Fikret'in de, Halit Zi- ya Beyin de eserinden ( daha göz kamaştırıcıdır. Fakat bence çabuk sönecektir, Rübabı şikeste ile Aşkı memnu, hiç olmazsa tenkit için o- kumacak, fakat Haç mektupları da, Evrakı eyyam da, bir gün toplanıp basılacak olursa Evrakı leyal de u- nutulup gidecektir. Kendisini şahsan tanrmazdım, zarif ve nazik bir adam olduğu Tercüme eden: damail MÜŞTAK 10 ihtiyatkâr temaslarla ağrının oldu- ğu yerde gezdirmeğe başladı: — Ben ıstırap. çeken bir et par- çasından başka bir (şey değilim, evet mustarip bir et ve yanan bir deri parçası... Vücudunü kemiren yiyen hastalık, ölüm, işte yegâne © bana ait olan şeyler bunlardan i- — barettir; ben bundan başka bir şey değilim... Şu dakikadaki varlığı- mın eski komisyoncu Salamon ile hiç bir münasebeti yok... Bu şimdi ki insanın ne karısı var, ne çocu- ğu var, ne parası var, ne evi, ne de ticareti.. Benim (malım mülküm, varım yoğum işte şimdi parmakla- rımın teması altında varlığını duy duğum bir vücuttan ve bunun için- © de yanıp tutuşarak bana azap ve- © ren bir ateşten ibarettir. Üst tarafı © delilik, mânâsızlık.. Çünkü bana © astırap ve azap veren şey yalnız be- nim için bir azap , bir ıstıraptır; © beni endişeye düşüren” şey yalnız benim için bir endişedir. Kendi kendimle yapyalnız kal- dığımı hiç bir zaman bugünkü ka- dar kuvvetle duymamıştım. Fakat şimdi bu uzanık vaziyetinde, ölü- mün kudreti vücudumda gittikçe daha fazla arttığını hissettiğim şu dakikada yalnızlığım derecesini anladım; anladım ama, neden son- ra? Onlar, o ahlâksız kadınlar, ö- tede dansederlerken, eğlenceye gitmeğe hazırlanırlarken, zevkuse- fa içinde tepinirlerken ben altmış yaka ibtiyar şu dakikada , oh ram mn derecesini anlayo- nu anlıyor ve görüyorum ki ben yalnız onlar için yaşamışı 3 Onlardan hiç bir teşekkür muka belesi görmeden hep onlar için ça, lışmışım, bir saat, bir tek saat bile kendim için yaşamamışım... Fakat Neden onlar için gam kasavet çe. kiyorum? Onlarla aramızda artık müşterek ne kaldı | ki?.. Beni bir dakika bile düşünmiyen onları ben neden o düşünecekmişim? Hayır hayır, onların merhametine, şef- “ — e. yane: — Bravo auvukat bey, bir katili daha cemiyetin içinde bıraktmız, si zin bu cürümlerinizi kim cezalandıra - cak? Diye eski iddiasmı bir daha orta- ya koyacaktı. Bu noktadan da olsa söylenirdi. Hayatımda dağdağalı, üzücü günleri de oldu; etrafından hürmet, hayranlık gördüğü için el- bette — hiç olmazsa bir sanatkâr olarak — sevinç ve iftihar da duy- du. Elbette ki kendisi de sanatine eserine inanıyordu. İnandığı sana- te elinden geldiği kadar hizmet et- ti. Asıl hüküm ne hayranlarınn vereceğidir, ne de muarızlarının; asal hükmü, yegâne bitaraf hâkim olan zaman verecektir. Narallah ATA katine avuç açmaktan bir hayvan gibi tek başıma gebermeği tercih ederim... Onlarla aramızda müşte- rek ne kaldı ki?., Ağrılar yavaş yavaş azalıyordu. o kızıl ateşten cehennemi pençe, işkenceler içinde kıvranıp vücudu- nü artık kasıp kavurmuyordu. Fa- kat şimdi onun yerinde sağır bir ağrı vardı. Bir şey ki adıma ıstırap denemez. bir şey ki vücudunün | üstüne bir ağırlık © gibi çöküyor, mevcudiyetinin içinde bir dehliz | açıyor gibi işliyordu. htiyar adam, boylu bayuna u- zanmış, gözleri kapalı, bütün dik. | katini vücudunü çekiştiren ve tat- k bir seyir ile varlığını (o kemiren yiyen şey üzerine toplamıştı: Ona öyle geliyordu ki bu. yabancı ve meçhül kuvvet ilk önce sivri uçlu bir alet ile, sonra daha az keskin başka bir aletle içini oyup boşaltı- yordu Sanki vücudunün görülmi- yen aksammdaki bütün elyaf birer birer çözülüp | dağılıyordu. Şimdi bunda deminki ıstırap dehşeti yok- tu, eski ağrı kalmamıştı. Yalnız bir şey var ki içiniçin işliyor, bir şey var ki gizli gizli büzülüyor, bir şey var ki ölmeğe başlıyordu. Ve ağır ağır tutuşan bu atejin ri bütün hayatı bütün aşkı si. yanıyor, Yanan Şefikanın hoşuna gitmemek Orhan Beye pek elim geliyordü. — Ne yapalım, ben vazifemi yap- tum. Karını rm mahkemedir, dese alacağı cevabı peşinen biliyordu: — Avukatlık mesleği kı , hır sızları hakikaten lâyik oldukları ce- zadan kurtarmak ve onları tekrar ci- nayetelrine ve hırsızlıklarma devam etmek için namuslu vatandaşlar ara- sında bırakmak mıdır? Şüphesiz hayır, hiç bir avukat böyle düşünmez. Fakat mesleği vic- dan denilen bir şey vardır ki, han avukat onun emrettiği yoldan yü mez. O vakit avukatlığın hikmet vü- cudu ortadan kalkar. Bir maznunu müdafaa etmek onun hakkmda hü küm vermek ve yahut işlenen cür- mün vehametini ölçmek değildir. Sa dece maznunun lehine yarayacak ne kadar şey varsa, hepsini bir arı toplayıp ortaya koymaktır. Hattâ zat kanun bile maznun lehinde muha meyyal değil midir? Hatâ ni de olsa, bir adamı müdafa mek ve kurtarmak bir avukat için iyi bir neticedir. Yeter ki, bu adam bir kere daha cemiyet aleyhine harekete geçmesin. Orhan Bey kendi kendine gülüm- ie Yahu, ben de neler düşünüyo- rum, dedi. Bu Şefika insanı zıvana - dan çıkaracak. Tam giyinmişti ki, kapı açıldı, be raet eden maznun teşekkür etmek i- çin içeriye girdi. Orhan Bey biraz na sihat vermenin yerinde bir şey oldu- ğunu düşündü. — Nasıl kurtulduğunu sen de bi- liyorsun, dedi, artık bundan sonra kendine iyi bir iş bul, Namuslu na- muslu hayatını kazan. Sen eski ve ta ailenin çocuğusun. Ne di- ini bu badirelere atarsın? Şimdi ne yapacaksın? — Vallahi efendim, daha ne ya- pacağımı bilmiyorum. Eski borçlar var, şimdi herifler gırtlağıma yapışa caklar.. E'bet bunun da bir kolayını bulacağız. Orhan Bey.. Şimdi eskiden rm bir kadın var, ona gideceği ni karşısında görünce şaşırıp kala- cak. Ne memnun olacak kim bilir? Bernet eden mazmun mektebi son smıfmdan kovulmuşlardan, sözü düzğün, fakat yüzü her şeyi yapma- ğa istidadını ifade eden adamlardan- Orhan Ber doğru Şefikanm apar tımanma gitti: — Şefika, ne oluyor, bu hal ne? Genç kadın, apartımanm bütün eşyasını toplatmış, geriye kalan ufak tefekleri de bağlamakla mesğuldü. Hamalları gidip geliyor, denkleri sirt lanıp sırtlanıp aşağıdaki arabalara indiriyarlardı. Şefika; ER Görmiyor musun, taşmıyorum, Fakat böyle birden bire sebep Bana hiç te taşınmak niyetinde oldu- ğunuzdan bahsetmemiştiniz. Genç kadın aeabi ve endişeli görü nüyordu. Orhan Beyin gözlerine bak madan cevap verdi: © aramızda her şey bitti. Ben tekrar hayatıma girmek istiyen bir adam- dan kaçıyorum. Bir zamanlar size mahrumiyetli ve müşkül zamanlarım da eski bir macera geçil den bahsetmiştim. Bu adam bir deli, ne yaptığını bilmez bir azgındır. Peşim- den kovalıyacak, biliyorum. Dünya- yı bana zindan edecek. Ah, bu herif. ten ve tehditlerinden kurtulabilsem.. şeyler kayıtsızlığın ılık külleri ara- sına birer kömür halinde parça par ça dökülüyordu. Şimdi bu kanape üstünde, kin ve gazapla, bütün ma- zisine bir geçit resmi yaptırırken varlığında bir şeyin tamam olmak üzere olduğunu, bir şeyin nihayete doğru yaklaştığını anlıyordu. Bu olup biten şey ne idi? O da şimdi bu olup biten şeyi anlamağa, hece- lemeğe çalışıyordu. Bu dakikadan itibaren ihtiyarın kalbi yavaş yavaş, ağır ağır yıkık mağa başlamıştı. İhtiyar Yahudi, hâlâ olduğu yerde uzanmış, gözleri kapalı du- ruyordu. Odanın içini bir alaca ka- ranlık kaplamıştı. Yarı uyanık, ya- rı rüya içindeydi. Bu vaziyette tu- haf bir tesir duydu. Ona öyle ge liyordu ki ıslarap vermiyen ve nere- de olduğu bilinmiyen bir yaradan mevcudiyetinin derinliğine doğru yakıcı ve rütubetli bir şey akıyor. du. Sanki kanının içine bir başka kan akıyordu. Bu görünmiyen, farkına varılan zayıf akışın bir sr. zısı yoktu. Gözyaşları nasıl ağır a- gır, ılık ve fasılalı bir cereyan ile akarsa bu kan damlaları öyle a- karak kalbinin üstüne düşüyordu. Fakat zulmetler içine dalmış olan kalbi hiç ses vermiyor, bu sukuttan. hiç bir sada çıkmıyordu. (Onun iy Bana ahlâk dersi verme | “dı. | — Ne bahsedeyim? Dedi. Artık | ilinin Karl mektupları ——— Vapurlardan uzatılan iskelelere korkuluk lâzım Şu günlerde Şirketi Hayriye va- purlarından bir iki defadır denize a dam düşmekte ve tabii boğulmakta: | dır. Son günlerde de Trabya iskelesi. | ne sit kok kömürlerini İstanbuldan ' getirmekte olan çimacı yamağı Yan- | ko, vapur Beykozdan kalkıp Trabya- ya doğrulurken vapurun iskele veri- İen çıkmasından ayağı kayıp denize | düşmüş ve kurtarılamıyarak kaybol- | muştur. Şehrimizde işliyen diğer gi ketlerin vapurlarında buralarda bi- rer korkuluk veya zincir vardır. Ve hattâ bu zincir konmadığı için bazan | polis bile müdahale etmektedir. Her gün mektep çocuklarmı nakletmekte olan ve kuvvetli denizlerde işliyen bu vapurların yan taraflarındaki bu çık ma yerlerine de birer korkuluk İconul ması lâzımdır. Bu hususta Şirketi Hayriyenin nazarı dikkatini celbede- riz. ——————— İrtihal Girit Hanya eşrafından merhum Softa zade İbrahim Beyin mahdumu, 'esbak Hariciye nazırı Ahmet Nesimi ve diş hekimi Muallim Hüseyin Talât Beylerin biraderleri esbak Berlin Şeh bender vekili Mehmet Ekmel Bey dün gece irtihal etmistir. Cenazesi bugünkü Cumartesi gü- nü saat üçte Cülhane hastahanesin- den kaldırılarak namazı Ayasofya ca mii şerifinde kılındıktan sonra Mer- e kabristanına def- â rahmet eyleye. | İş ve İşçi Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro- muza müracaat etmelidirler. İş aranıyor “Tahsilim Ticaret lisesidir. Ve asker- likle hiç bir alikam yoktur. Her han- gi bir müessese muhasebeciliği ifa & debilirim. Adres: Küçük Mustafapaşa Hızır İ ali mahallesi Türbe sokak No. 5 ha- nede Ahmet Şemsettin MUNİR Nurettin B. VE ARKADAŞLARININ 3 NCÜ KONSERİ 21 Şubat Çarşamba İPEK SINEMASINDA Kiisik eserler - Yeni şarkılı ve halk türküleri, ayrıca | İl “ LEYLA ,. tekrar edilecektir. Ji 1113389) ISTANBUL BELEDİYESİ Şehir Tiyatrosu Bu akşam saat 20 de | ZEHİRLİ il ; Lİ vere I me eden Sait Halk si | 2 lg mz (E üncü kolordu ilânları li M.M. V. Sa. Al, Ko. dan | Yerli fabrikalar mamulât dan 25,000 metre çantalık b kapalı zarfla münakasaya K? muştur. İhalesi 28 Şubat 9” Çarşamba günü saat 15 tedif” Taliplerin şartnamesini mek üzere her gün ve müf kasaya iştirak içinde O gü” ve vaktinden evvel teklif ve * minat mektuplariyle Ankar daM.M. V. Sa. Al, Komi nuna müracaatları, (3475) (603) 795 << —— — smmmaz Or. İHSAN SAMİ —, fo ve Paratifo Aşısı Tito ve Paratifo hastalıklarına tut Başıma bir felâket açmasın diye kor- kuyorum. — Şefika, kimdir seni bu kadar korkutan bu adam? O zaman Şefika Orhanın gözleri- ne baktı: - — Eernet ettirdiğiniz adam, de- ca SEM Istanbul Deniz | ! İki şamandıranın depoy. nın tamiri ve iki şamandıranm mahallere vaz'ı ayrı ayrı paza Merkezi idaresi : Acentası bulu Tel. Beyoğlu : kalbi damla damla düşen bu yaban cı maddeyi sessiz emiyordu; bir sünger gibi emiyordu. Böyle eme eme ağırlaşıyor, gittikçe daha çok ağırlaşıyordu. Öyle ki göğsünün dar çatısmda bir kabarıklık, bir şişkinlik görünmeğe, git gide dolan ve kendi ağırlığını taşıyan bu kalp, sinirleri ve adaleleri yavaş yavaş aşağı doğru çekmeğe başalmıştı. Acı gittikçe artıyordu. Her dakika ağırlığın, tazyikin çoğaldığını, kal bin muttasıl büyüyerek kocaman bir hacim aldığmı hissediyordu. Biraz sonra bu ağır uzuv büzülme- ğe, kuvvetten düşmeğe (o başladı; of Allahım bu ne müthiş bir sızı idi! Haşin hareketlerle değil, yırtıp koparırıcasma değil, bir taşın ya- hut bir meyvenin kopup düşmesi kabilinden değil, fakat ağır bir a- meliye ile kalp etinin bütün elya- fından birer birer ayrılıyordu. Ha- yır, o da değil, zerratının içerisi bir mayile dolmasından bir sünger nasıl düşerse onun kalbi de ılık bir boşluk içine, varlığının haricin. de geniş ve nihayetsiz bir geceyi an daran esmer bir sahaya doğru lece düşüyor, muttasıl daha aşağı lara gidiyordu. Derken sıcak bir kanın damla damla aktığı bu kal. bin yerinde korkunç (o bir sükün hasıl oldu: Orada bir çatlak, kor- Müdürl l Y . o A | | İttihadı Milli | il Türk Sigorta Şirketi | Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir.. Galatada Ünyon Handa 1 ınmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. 4 780 Ticaret üğünden: a götürülmesi ve bir şamanf boyanması ve irae ediled” rlığa ştur. Talip olan” rım yüzde 7,5 teminatı muvakkate akçelerile 18-2-934 pa? günü saat 11 de mubayaa Komisyonuna ve izahat al gi” üzere Müdüriyet Fen Şubesine müracaatları. (722) l 4887, 636 kunç ve donmuş bii uk V Artık kalbinin peer u yor, artık damla damla akan sesi gelmiyordu. Varlığının İçi ütün sessiz,büsbütün ölü o Çukur ve karanlık bir tabuta zeyen titrek göğtü bu anlaşı" adem sükütunun üstünü bir kW gibi örtüyordu. İhtiyar (Salomon) un bu rüya o kadar kuvvetli bir idi ki biçare. adam gözünü a6” 4 maz elile göğsünün sol # x yokla, ın kalbi duruyor mu, durmuyor mu mak istedi; Çok şükür kalbi Y* gi de —- parmaklarının ei nun yuk ve ahenktar ir | nı işitiyordu. Bununla berabö,, 1 tiyar adam bu boğuk sesin bi” Jet luk içinden geldiğini, kalp d€” uzvün artık kaybolduğunu e yor ve garip bir hadise ona “ed | dunun dağıldığı hissini veriY” Hiç bir yerinde hiç bir ağrı İ işkencelere inirlerini ar kallüsüne dair hiç bir şey bd? mıyordu. Vücudunun o kis gk ne varsa hep susmuş, muş, taş kesilmişti. Kendi kendine düşünm ladı: RM eğe b Bitme