26 Ocak 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

26 Ocak 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hindistanaa bır zetzete intıoat Ajans telgrafları Hindistanda son gunlerde vukua gecen müthış zelze.€ haberleri verdiler. Bu ha- berlere bakılırsa, kasabalar yıkıl- dı, bın.erce insan öldü. Hindistan öyle bır diyardır ki geçirdiği bü- yük fesiketler insanda en küçük bir tesir bıle bırakmıyor. Maaza!- lah memleketimizde her hangi semavi bir facia olsa da, binlerce in.an ölse, yeisimizden ne yapaca- ğımızı şaşırırırız. Halbuki Hindis- tanda binlerce insanın ölmesi ale- lâde bir zabıta vakası gibidir.Çün kü bin.erce insanın ölmesi Hindis- tanda nisbi bir kemmiyet teşkil et- mektedir. Biz on yedi milyonuz. Fakat bir de Hindistanın 320 mil- yon nüfusunu gözönüne getirmek İâzimdir. 15 kânunusanide Hindis- tanın bir kıssmını yıkan zelzele, eğer ajans telgraflarmın verdik- leri haberlere göre, beş bin kişiyi öldürmüşse, bu kadar (o kalabalık bir milletten beş bin kişinin eksil- mesi, hele Avrupalı gözü ile, hiçe muadildir. Geçen asrın sonuna kadar Hin- distanın geçirdiği müthiş telâketle- rı şöyle bir gözonünde tutmak kâ- fid.r. Veba, kolera,Avrupada an- cak kurunuvüstada tesadüf edilen kıtlık, ekseriya kıtlıkla beraber ve- ba veyahut kolera kürenin bu kıta- sını çok defa kemirip kavurmuş- tur. Böyle zamanlarda Hindisti da ölülerin miktarı binlerle değil, milyonlarla sayılmıştır. En son hâdiselere bir gözatalım: 1899 dan 1901 e kadar orta Hin- distanın 12 milyon nüfuslu Racgu- tana Hükümeti dahilinde kıtlıktan ve vebadan 2,048,739 nüfus ölmüş- tür, Ayni tarihte merkezi Hindistan denilen vilâyette on milyon nüfus üzerinden 1,600,31 kişi ayni afet- ten kırılıp ölmüştür. Gene sekiz milyon nüfuslu Bombay vilâyetin- de bir milyondan fazla insan öte- ki dünyaya geçmiştir. Bu seneler zarfında Hintliler nüfuslarından yedi küsur milyonun ( eksildiğini lerdir. Bütün bu azamet Tarihi roma Güneşin Oğlu Orta Asyadan göç Belki bizim de ana yurdumuz (Al- tın dağ) etekleridir. Kim bilir, bel- ki bizler de Türküz? Bora'nın gözleri sulanmıştı. Ona, o güne kadar, hiç bir kız böyle dert aslmızın ne olduğunu, nerden gel diğinizi kimse bilmiyor. Eğer renk- leriniz bize nispetle biraz fazlaca esmer olmasaydı, bu sözlerin beni biraz daha fazla düşündürecekti! — Belki çölde uzun zaman kal. dığımız için,renklerimiz koyulaşmış tır. Atalarımız arasmda sizin gibi da varmış. Bunlar uzun müddet çadırlar içinde kalmışlar ve güneşe çıkmadıkları için yan- mamışlar.. Evlâtları da beyaz ol- muş, Fakat, sonra aradan uzun yıl- lar geçmiş.. Çölün kızgın güneşi al- tında yaşayan atalarımız ve onla- rm çocukları esmerleşmiş. Çöl gü- neşi kumun rengini değiştirmiş. Gü- neşin altında kalıp ta yanmıyan ne var ki....71 Bora bu balısi kapatmak istemiş- ti, — Üzülme, oMersâ! Dedi - sen çok akıllı bir kıza | benziyorsun! a e İ sözel gs — İ | Hindistandaki zelzele Beş bin kişinin ölümü Hindistanda bir zabıta vakasından farksızmış.. Yeni bir formül (Başl 1 inci sahifede) | için, M. Maximos'un M. Titulesce lara devam ettiğini de ilâve eyle - Türk-Yunan dostluğuna yeni bir tezahürü ATINA, 25 (Milliyet) — Ayân Meclisinin dünkü celsesinde Bal - kan misakı hakkında müzakereler || İİİ olmuştur. Bu esnada azadan sabık söz alarak, Balkan sulhünün daha kuvvetle istinat. edeceği misakı, Türk - Yunan dostluğunun olgun İİ bir meyvesi olarak tarif etmiştir. Il M. Mihalakopulos Türk - Yunan | dostluğunun ka'pten ço içten gelen samimi bir hissin ifadesi olduğunu söylemiştir. Başvekil ve Harici nazır vekili M. Çaldaris te söz ala : İİİ rak, Balkan misakınm yalnız Bal kan hudutlarını temin etmekle kal İİ mıyarak, dünya sulhünn da hizmet yekünlerin yanında beş bin insa- nın son zelzelelerden ölüşü, Hınt- | Muere yaxıkaten bir zabıta vakası | gibi geliyor. Gerçi İngilizler, Hindistanı kı- rıp geçiren bu afetlere karşı ted- birler almamış değillerdir. Bir de- fa demiryolar kıtıığa Ouğrayan mıntakaların imdadına yetişmek için iyi bir vasıta olmuşlardır. Son- İl ra Hindistandaki Pastör müesse- selerinin bulaşık hastalıklarla mü- cadelede büyük tesirleri olmustur. O kadar ki, şimdi Hindistanda ve- ba veya kolera salgınlarını işitmez olduk. Fakat bütün bunlara rağ- men 1921 de on iki milyon nüfus- lu Haydarabatta veba 902 binden fazla insanı alıp götürdü. | Bu feci rakamların manası var | dır. Hintliler aralarından beş bin kişinin ayrılmasını milli bir ma- tem addetmiyeceklerdir. Çünkü bulaşık hastalıkların onlardan a- lp götürdüklerinin yanında bu beş bin kişi lâşi mesabesindedir. Yalnız zelzele ve bulaşık has- talıklar mı? Vahşi hayvanlar, kaplanlar, yılanların Hindistanda her sene öldürdükleri insan nüfu- su vasati 24,000 i bulmaktadır. Eğer Hindistandaki ölüm vaka ları bizdeki gibi normal bir şekil muhafaza etseydi, Hintliler niha- yet birbirlerini yerlerdi. 1872 tahrir nüfusunda Hindis- tanda 206 milyon nüfus vardı ve hastalık âfetlerinden nüfus pek o dar süratle artmıyordu. Fakat İngilizler kıtlığın ve hastalığın ö- nüne geçecek tedbirler aldıktan sonra vaziyet değişti. Maamafih gern kia samen kolera 1927 de 305,000 kişiyi, ayni sene için- İ| Ter Ru'gar hükümderlarınm zi ettiğini beyan evlemiştir. Belarat sefirimiz geldi, gitti Belerad sefirimiz Havdar Be: bundan birkaç gün evvel şehrimi ze gelerek Ankaraya gitmiş ve Ha İİ İ| ricive vekâleti ile temasta bulun - İİ) muştur. Havdar Beyin Ankara se: | hayati Balkanlar vaziyeti ve Bal - kan misakı ile alâkalardır. Hav - İl dar Bey Haricive vekili Tevfik Rüs tü Bevle bu hususta görüsmüş ve veni talimat aldıktan sonradün Belgrnn Azmmüstür. M. Titalesco rahatsız BÜKREŞ, 25 (A.A.) — Belerad dan avdet eder etmez bir kulak il- | tihabı dolavısile dün akşam yata düsen M, Titnlesco'nun, cırmarteri- ve kadar iyileşip Kral Karol ile İl Kral Boris arasmda vakubulacak (ll alâka uvaridırcı mükâlemelerde İl hazır bulacağı ümit ediliyor. Pamanva zivareti RÜKRES, 25 (ALA.) — Gazete retini uzen uzadren tefsir ve bu hâ- in sahifelerini tahsis et- ramak lâzım gelirdi. Ganj sahille ri ne kadar münbit olsa da bü ka- dar insanı beslemesine imkân bu- lunamıyacaktı. Bu yazının asıl mevzuu Hindis tandaki son ze'zeledir. Ajans grafları evvelâ bir kaç yüz ölü ve beş yüz kadar yaralıdan bahsetti- ler. Fakat son haberlere göre bu rakamlar tashih edildi, ölenler beş bin, yaralananlar on bin kişi.. Demek ki, bizim kafamızla anla- dığımız manaya göre müthiş şey.. Hindistanda şimdiye kadar hiç bir zelzele insanca bu kadar zayi- ata sebep olmuş değildir. Çünkü de hümmayi marazgi üç milyon | Hindistanda Japonya ve Sicilya- küsur nüfusu alıp götürdü. Bütün | da olduğu gibi öyle sık sık zelze- etmişizdir..? | bunlara rağmen 1872 den 1928 e kadar Hindistandaki nüfus 206 milyondan 319 milyona geçmiş- tir. Eğer yukarda saydığımız vefi. yat o'masa, Hindi hiç olmazıa yarım Yazan: İskender FAHREDDİN Gözlerinde uykunun izleri dolaşr- yor.. Yorgunsun! Odamda yat! Sa- | lelere tesadüf edilmez. Alim'er, Hindistandaki zelzele leri başka bir sebebe atfederler. Orası Japonya ve Sicilya sma getirdiği kızın koynunda yat- mış gibi görünmekten çekinmişti. Mersâ'nın vaziyetini ertesi gün dü- şünecek, belki de ihtiyarlar toplan- tısının vereceği kararı bekliyecek- ti. Elini Mersâ'rım avucundan çe- kip gitmek istedi. Fakat, bu kolay bir iş değildi. bahleyin gin seni güneşle beraber! © Ateş karşısında kalan bir insa- uyandırırım. 5 nm üşümekten ziyade ısmması lâ- Mersâ'nn soluk yanakları bir. | zımdı. Bora da: © “Aleşi görünce den bire kızardı: z donarım!,, Dediği halde birenbire — Beni yalnız bırakıp nereye gi- | 1sınmağa, alevlenmeğe, hattâ yan- deceksin? mağa başlamıştı. — Anamın odasına. Mersâ: — Orada mı yatacaksın? — Sözün, özün okadar doğru — Evet.. ! değil, Bora! - Diyerek biraz daha — Burada, kendi yatağında yat- | sıktı - bak, parmaklarınm ucundan san ne olur? kıvılcımlar Ben Batıkuşu'nun bodurumunda | akrşı tahammülü toprak üstünde yatmağa (alıştım. | keksin! Benim gibi güzel birkızı Şuradaki kaplan postu © üzerinde | dizlerinde yatıran bir delikanlı, e- bir kedi gibi büzülüp yatarım. Se- nin rahatmı o kaçırmak istemem, Bara! Mersâ elini uzattı.. Bora'nın elini avucunun içine al İz. — Elin ne kadar soğuk....?! — Benim kanım buzla kaynama- , Mersâ! Ben ateş gö- . Bırak elimi..! Şim- lonacağım... Güneş'in oğlu, o güne kadar, e- Jini bir akdın vücuduna değdirme- | mişti. Nefsine itimadı vardı. Fa- kat, o gece, ev halkıma karşı, oda- | pışır gibi yayılıyor. onu elinden ve Gülsün sünme en. öğ se ğ | ger bu dakikada soğuktan üşüyor- sa, bütün dünya buz kesilmiş d. ilmiş de- Güneş'in oğlu, başmdan ayakla- rının tırnağına kadar & yanıyordu. Ateş, vücudunun her tarafıma ya- yılmıştı.. Elini Mersâ'nın saçlarına götürdü. Okşadı.. Parmakları tit. riyordu. O ne güzel, ne sevimli bir kızdı! Ona boşuna mı (Fırat incisi) de-| mişlerdi? Bora içini sevginin ateşi sardık- ça, Mersâ delikanlmın dizlerine ya- Herhangi vesile ile vatandan uzak kal | mak bizler gibi vazife sahipleri için haki katen çok acıdır. Fakat ilk temas insa- pen kalbini kuvvetlendiriyor, Söze baş- ilâve vi Tüzumlu oluyor. A lar; Vatandan uzak kaldığım müddet zar- fında görüşlerle dahi eyi anladım ki, bi- zim siyasetimiz, fırka siyasetimiz, umu- ü gidişimiz memleket ihtiyacma, uygun ve üstündür . İzmir derken, belki buram yakını olan Aydından, Denizliden, Muğladan, İzmirde, ümit-izlik verem, yeis vapan pa- rasızlık, işsizlik ve ticaretsizlik sesleri tilyor veilzmi çıkan bu yanlış fi- kirlerin zararlı kokusu birçok vatan par- çalarına yayılıyor. Halbuki arkadaşlarım, vaziyet böyle değildir. İcabı halinde mü. nakaşa ederek maddi ve redd-d'imez de Bller göstererek sözlerimi isbata hazı- rom ki, İzmir, memlrketin her tarafından ve diğer birçok memleketlerden ya üstündür, ya beraberdir. Arkada Vatanadşlarımız arasmda bu hakiki” ları bi'miyenler olabilir. Onlara hakik-ti öğretmek hepimizin, bü'ün fırka arkadaş larımız vaz'fesidir. Bilmiyenlerden bas- ka, bilmemekte israr edenlere . bu zarsriz kokuyu bilerek yapanlara karşı zorla değil, fak't, frkamızın yüksek hakikatle rini hergün orlara ve aldınanlara izah ve isbat ederek anlatmak lâzımdır. Fırkaca, hükümetçe hic kimseye karşı yüzümürün bir karası, hakikata ve ihti- yaca uygunluğunu isbat edemiyecek bir yolsuztuğumuz yoktur. Her aksi ve yan- hş söylenene karşı dik baslarımız ve a- | Sık alımızla her gün kendimize güvene- yek ve fırkamıza, fırka siflerins ve hükü- zifemizdir. Milli birlik, beraberlik ve bü — büyük muvaffakiyetin esas yolu- lar. Bütün halki bu birlik ve bütünlüğe gö türücü çalışma beiişişia Mekikekldiri ie Recep B. bugün geliyor Cümhuriyet Halk fırkası umumi kâ tibi Recep Bey bugün Pireden şehri- mize dönecektir, Recep Bey, rıhtım - Mr Azası tarafından karşılana « caktır. ————-—--— sikletindeki bu dağlar silsilesinin (dünyanın en büyük ve en yüksek dağları) kışrıarz üzerindeki sikle tini hesap ederler. Bu kadar azim bir sikletin portakal kabuğuna benziyen kışrıarz üzerinde zelzele ye sebep verecek derecede ağır basması hiç te şayanı hayret de- ğildir. Avrupada Alp eteklerinde Provans vilâyetini ararıra sar zelzelelerin de başka sebebi yok- tur, e ilyonlarca işsiz varken İngilterede Lambeth'de mahke yanından kaçırması istemiyordu. Fırat incisi: — Yıllardan beri gözlerim yolun- da, seni bekledim, Bora! Ben çöl- de doğmuş, Fıratta açılmış bir eş- cek dolaştı.. Fakat hiç birisi yap- raklarımın üstüne (o konamadı.Bu çiçeği sen koklıyacaksın, Bora! İs- terim ki, bu gece sabah olmasm.. Senin (Sertelli)nin berrak seması altında başbaşa kalalım.. Ve sen bu güzel kokulu çiçeği koklıyarak tat- kı bir rüyaya dalıp uyuyası..! Dedi. Güneş'in oğlu büsbütün sersemle- miş, iradesini kaybetmişti. Kuvvetleri kolları birdenbire na- sıl da porsumuştu! O dakikada bacayı saran bu müt hiş yangını hiç kimse söndüremez- di N Bora'nm başı vücudundan ayrıl- mış gibi, birden Mersâ'nın başı ü- zerine düştü.. Küçük bir pencereden, gökyüzün den başka bir yer görünmüyordu. Mersâ'nm gözüne gökte yeni par- İsyan bir yaldız ilişti. Bu, onun beklediği yıldızdı.. Fıratlılarn (saadet Yıldızı) beş yılda bir defa doğardı.. Ve o daki- ka bu parlak yıldızı görenler, dün- yanın en mes'ut ve uğurlu insanı sayılırdı. Güneş mi tutuldu? Sabah ... Hergün bir yazı Bu bilmeceyi nasıl halletmeli? Her bilmecenin bir ifade şekli var, fakat yalnız Evlerde yapılan eski gece top- lanularında bır bilmece faslı var- ar. İSır taraf bilmecesini söyler, öte ki taraf, kafa yorarak hale uğra- şıraı. Fakat bu bitmeceler içinde öyseleri vardı ki saatierce düşünül- İ se, ne olduğu keşfedilemezdi. O zaman, bumece sahıbı, çalımıı ça- lamlız — Bir şehir | bağışlamazsanız dünyada söyiemem.. diye ayak di- rerdi. Ya İstanbul, (oya Bursa, ya Trabzon, ya İzmir gibi bol keseden verilerek bilmece öğrenilirdi. Gazeteler bile, muliaka birer kö şelerine, bilmece.er koyarak gele- cek nüshalarında okuyucularından halledilmiş şeklini isterledi. Herkesin bildiği meşhur bilme- celerden maada, haik dilinde ne gü zel uydurulmuş bilmeler vardı; me- selâ şunu biliniz bakayım: Taştandır, demirdendir, Yediği hamurdandır, Dünyaları doyurur, Kendi doymaz nedendir! Herkesi doyurur da kendi doy- maz!.. Acaba ne olsa gerek? Bugün uydurulmuş bilmece de- ğil ki, insan mese.â bu herkesi do- yurup kendi doymıyan şeye “ban- ka vezneui,, fılan dıyıversin!.. Hiç kendinizi yormaym. Bilmecemizin cevabı değirmendir. “Tıpış tıpış yürürsün, Samur kurkün sürürsün, Hanımsın, beye benzersin, N.çin yayan yürürsün, Bu bizmece ile benim gözümün önüne, kesik saçlı, yakalıkıı, kra- vat erkek kıyareande mınimini bır hanım geliyor. Bu kadar, öze- ne bezene methedilen samur kürk- lünün sıçan” olduğuna kolay ko- İay inanır mı? “Erkekler bilir adımı, Kadınlar bilir tadmı!,, A anladım... Moda... diyeceksi- niz, Ne münasebet!.. Bilmece, sa- kızı tarif ediyor. len bir İngiliz, sahibi bulunduğu ve pek sevdiği beyaz faresinden Ayrılmak mecburiyetinde kalmış- tr. Mahkümun kapı komşusu o- lan bir kasap, fareyi, haftada bir şilin mukabilinde, bakmağı deruh te etmiş ve mahküm bu parayı ve- rebilecek vaziyette olmadığından, farenin haftalığınm “umumi tea vün sandığından temine karar verilmiştir. Yer yüzünde milyonlarca işsiz ve aç insan (karşısında beyaz bir fareye gösterilen bu ibtimam ve himayeye ne demeli Ortalık aydınlanmış. fi Uyandıkları — sokakta git- © Felâket.. Felâket. (Büyük Tanrı) doğar doğmaz siyah bir bu- lutla yüzünü örttü. Bize ışık salmı- “Bora bu sesleri işitince derhal İkindi ve doğu birriei başını ı ve doğu yerinde gü- neşin simsiyah çehresini (o gördü. Türkler için bi şenmetti u, Türkler için bir va Mersâ şaşırdı.. Gürültüyü dinle- di, : — Güneş gazabe mi gelmiş? Güneş'in oğlu çok kederliydi. Ço. cukken babasından şu hikâyeyi işit. “Oğul, Büyük Tanrı zulüm ve iş- henceyi sevmez. Bir ğle vak. i güneş simsiyah kesilmişti. Sebe. bini anladık: Bir çoban esir bir ka. dını kulübesine atmış.. Gece gün. iş, Kadını buldu zür diledik. Esirin yüzü gülünce, ortalık aydırilanmağa ve (güneş) yüzünü göslermeğe başladı. Büyük İ Tanrı, zulüm gören esirlerin ferya- dını çabuk işitir.!,, Bora bu hikâyeyi - hatırlayınca Mersâ'nın yüzüne baktı: Büyük Tanrı senin sesini işitti. ni aemeyin... Yüzünü bunun yok Fakat, yanlış. Bilemediniz. “Çar şıdan aicirm bir tane, eve geldimi bin tane,, o meğer.e nar değil mi imiş” ir kızım var, gelen kucaklar, | giden kucaklar...,, Bu şırfıntı & zın kim olduğunu tanıyabulaıniğ ve Söylesem inanmazsınız: Man “Var git, var git var getir Gelmezse yalvar getir, ElLenmemiş bahçeden, | Dikilmemiş nar getir!,, Kızm bilmece dilile tar.fini nas sıl buldunuz ?. Gelmezse, yalvarıp getireceksiniz. Hem bu getireceği niz de ellenmemiş bahçeden dikik! memiş nar olacak. “Sıra sıra odalar, İçi dolu softalar ki — Buldum! Medrese!,, diye haj kıracaksınız ama, nafile,, Bilmece) iz keçiboynuzudur. Maamafil li. ji “Allah yapar yapısını, | Pıçak açar kapısını!,, Bu b.lmeceye karpuz demek ki- min ak.ımdan geçer. Fıçakla delik deşik Allah yapısı insan vücutlart için söylenmiş olsa daha yaraşık & İerdı. “Onsuz dolaşmanın tadı yok, Gökte uçar, kanadı yok!,, Bilin bakaiım. Ben ol am, hıç düşünmeden tayyare der ışın için den çıkardım. Halbuki tayyare de" Zil de karmış... Ne münasebetsi? bilmece! İ “Bakmasının sevabı var, İ Yüzünü insandan saklar!,, | Gelin de buna eskı zaman kadi insanda” saklıyan başka mehıük hatıra gel- miyor kil, meğer kaplumbağa da insandan yüzünü saklarmış. “Kapısını vurdum güm a. İçeriye girdim bum dedi!,, Her gece, çatısı altında sarhoş | e el > lukla bir cınayet işlenen sözün © le e ibo) usula- na “bar,, bozuntularımın bundan | ş Makam a çareye gider. | daha iyi tarifi olur mu? “Hamar, ken biraz ufak tefek alacağız diye | m ne günahı var ki... çil çıkarlar, eve gelince hamamal srt | olduğunu duymuşuzdur” ama anla ei dal bilmecenin meçbil kahramanı, g£ me tarafından hapse mahküm edi | çenlerde Çin kuzusunu kıtır kıt” boğazlıyan Capona nc kadar ben ziyor. “Dumandır kafası, Pek çoktur cefa:i!,, Sakın zehirli gaz olmasın.. D& ğil, tütü Böyle bilmeceler aşağı yukar! nasıl olsa halledilir. Marifet, düfi ya kuhranı denilen bu büyük i meceyi halletmekte!.. Daha şi ye kadar birisi çıkıp ta onun “Yy nir mi, yenmez mi?,, © “canlı cansız mı?” olduğunu bile keşfi demedi. | M. SALAHADDİN ter ve yarilnnmize çabuk aydı masını iste! Mersâ'nm o akşamki sözleri ra'nın kulağında çınlıyordu: “ Tanrım! İsterim ki, bu gec€ İşte.. Hâlâ sabah olmıyordu. Yüce Tanrı, o gece Fıratii nin feryadı işitmiş, | dilekle! çok defa şahit olmuşlardı. i Eğer güneş Mersâ'nın yal dan sonra derhal açılacak ve Oi lık aydınlanacak olursa, Bora, rat incisine biraz daha ba: olacaktı. ei Feryadını Tanrının çabuk vi gi böyle bir kızı evinden nasıl bilirdi? Mersâ Tanrıye yalvarırke”” lun hatun birdenbire içeriye # — Oğul, felâketi görüyo”. “ül hatun Türk A un hatun Türk yurd ki yük bir felâket göreceğinde” y kuyordu. : — Soyumuza (yabancı bi” Dileklerini kabul etti! mr bu gece ocağımızda saklı çin, Tanrı bizi bir felâketle >” dıracak

Bu sayıdan diğer sayfalar: