İktisadi bahisler Dünya gidişine bir bakış! Buhran sürüp gidiyor. Halbuki kriz geçici hâdiselere deniyor. 1929 senesinin kara bir gününde başlıyan darlığın 1931 senesine kadar olan kısmına buhran ismi verilebiliyor. Fa- kat bu tarihten sonra zaman daha a- mansızdır, Her gün ticarette, sanayi- de, zirmatte, her şeyde, her yerde de- Finleşen bir sukut, süratle bir inhitat (depresion) var. Asrımızm iktisadi vaziyetini kısacı iaştırmak için: “Dün bugünden daha © iyi, yarın bugünden daha fena!.” di- yebiliyorsunuz. İşte iktısatçılığın, ticaret âleminin buhran etrafında savurduğu fikirler böylece hülâsa edilebiliyor. Sebebi mi7. Gayet basit: Serbest iktsada vurulan darbelerdir. Eğer bilâ lüzüm müdahaleler olmasa, senelerin kurdu ğu iktisat ilminin. kananmları Dazariye i . Fazla is- gayretkeşlii © mun ve mazariyeler otomatik fren va- öfesini görür, iş hallolunur, her şey yoluna girerdi. Şimdi de dünya eski © «hattâ muhayyel - saadetine kavuşu yor, kesesine el atan tüccar boşluk veya bir tomar tahsili imkânsız bono yerine bir yığın - hem altınla başa- - evrakı nakdiye bulur, banka gi- i i ka; e ve mktarını arttırırlar, kasalarında tıklım, Ekim du . Altınlar yer altında “men oldukça tasarruf edilen para da düğümlü bir korku ile saklanmaz. Ye Yarışırcasına biri arttıkça öbürü 6 tırıldı. Nihayet, bugünün korkunçlu” ğüna dayanıldı. Bu hal nereye vara- cak ?... Burası nâmalüm! İktısatçıların, bilhassa liberalizm taraftarlarının sözlerini dinleseniz, ya zılarını okusanız şu yukarıki kısaltıl. mış mütalealarla Gaiğeli dolar. A- caba haklı mıdır?.. Mantığın süslü ra bıtasına, iktisat kitaplarının ölçüleri- ne kapılırsanız: Evet!.. Lâkin, bu dü- şüncelerin doğru veya yanlışlığını ar tk umumi sahada ne tevsik, nede tecrübe etmeğe imkân vardır. Bugün kü hakikatin fecaati ile karşılaşan ik tısadın ihtisası şifayap olamiyen bir hasta önündeki değerli tp ilminin ac sinden daha farklı değildir. Derdi ta yin etse bile, devasında kati bir yök sulluk kıvranıyor. Binaenaleyh: millet umumi ve mahdut k leri değil, istırabım yüklediği mecburiyet. ler ile kendi çaresine bakıyor. Herkes kendi kabına sığınmağa çalışıyor. Hü kümetler evvelâ harici ticare! dahili ticareti müraki şimdi, şimdi de âmeli olmağa başla- 'dilar, Tröst, Kartel, sindika, bağlan- tiları yerine konsoloshane, sefarctha- ne münasebetleri kaimdir. İki devlet arasmdaki azman miyarı #caret kan tarıdır. Bu ii iktisadın rekabeti önünde uzun senelerin büyüttüğü mu- azzam sermaye teşekküllerinde mut- İnk infiradiar göze çarpmaktadır. Garbin Rörfervanları, Ştalünyonüırı parçalanma arifesinde olduğu zannı- nı vekayi kuvvetlendiriyor. Şüphesiz bu ayrılıklarda kapitalizm siyasetine aykırıdır. O halde, dünya iktisat re- jiminin bir değişikliğe doğru gittiğini kabul etmiyen serbestçi gözler tarihi ve eşi olmıyan bir sistem dahilinde ya şadığımızı da inkâr edemezler. Vakıa her ülkede bu sistem avrı bir gayenin çarşafile örtülmüş gibidir. Fakat X şanı bir bakış ile bütün çıplaklık gö- rülebilir. Hattâ bunu tetkik, tesbit i- çin gözünüz kapalı olarak seyahat e- debilseniz Hitlerin kampında mı, Sta Jinin sarayında mı bulunduğunuzu ku Jaklarınız farkedemez. Eliniz Musso- linin paltosunu, Leninin çilek kumaşından dikilmiş zanneder; nız renkler başka, başkadır. İşte © ie dar!... Bu renklerde yer, yer fışkıran inkılâbın nikabıdır. Asizade milletiik hissinin haksızlığı hayatı Sonra da müterakkiliğin Tağalabal sulh muahedeleri tahkim ve tezyit e- dince kargaşalık nüvelendi. Öyle ya, k hemcinsliğini, hakkını hudut ayırmağa tarih İzin vermezdi. Bunda ülke genişliği, silâh bolluluğu da bir mikyas değildir. İşte bu sebepler dünya iktısadına ir devri hazırladı, artık yaşı alanlar - kendin. olacak - bu vaziyete Ka diye de ad takıyorlar. harp inkalabın ibtilâlleri inlalâbı beşer devkelerinin ölüm hastalığı olarak bulmuştur. Taş fütuhat devri, din devri nasıl iği iman çürütmeğe elde kâfi delil yoktur. Bilâkis düne dönilebile- cek kadar umumi hayatın prensiple- rinde eniölekieğe ne karıştığı vakit o ahfat sene, yüz sene muharebelerinden da- ha heyecanla okuyacaktır, kahraman larını Sezosi daha cesur, Luter- bulacaktır. Zaman hadetini biz de görürdük. Maalesef hikmetin atalet kanunu caridir ve ge çen de zaman değil biziz. Halbuki, inlalâpları yaşatamıyânların yaşama güçlüğüne okuma kolaylığı mürce- cahtı. Sadreddin ENVER LSİHHİ MÜ ÖĞÜTLE İlerisini kazanmak için çalışmalı Her şeyden evvel hayatın bir (futbol) oyunu demek olduğunu bil- ve ona o gözle bakmalıdır. Na- sıl futbol oyununda uzaktan bakmak la ve başkalarının oynadıklarını sey- retmekle oyun öğrenilmez ve bir şey kazanılmaz ise, ve nasıl oyundan is- tifade etmek için canla başla ve bü- tün varlığile oyuna karışmak ve gir- mekle olur ise, ve nasıl ki, futbolda oyunu kazanmak hayliden hayliye güç oluyor isa hayatta da hep böyle İdedir. Kolay kolay hiç maz ve her işte ve mes lekte bir sürü müşkül la karşılanmak zaruri bi vermediği gibi beyik savaşında bulu- nan hakiki bir (sportmen) de zorluk suz, güçli kuvvet, | teşebbüste muvaffakiyet, ve nefsine itimat kud- reteri kazanılamıyacağını bilir. Daha açıkça söylemek için denile bilir ki, hayat mü kazanmak i- gin yapılan yarış ve müsabakalardan başka bir şey değildir. Görüşte yen- meğe çalışmalı, yentmezsen de yeni- & sılalmamalı, halinden utanmamalı, ni, vazifeni hayattaki rolünü olanca maharet, kuvvet ve heyecanla yap- mağa çalışmalı, gözünü hiç bir vakit futbolde toptan ayrıldığın gibi hayat ta da varmak istediğin gaye ve hedef KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT: Unkılâp Komanı) Çok muvafık baba.. Çünkü zan- nederim. Pansiyonda kalıyor. Narin söze karıştı: © Onun pansiyonda kalması hiç - doğru değil... Orada eşyan var mı Si kaç parça şey. —Bir — Onları seninle beraber gider alırız. Sesimi çıkarmıyordum. Kadri Bey: — Muvafık olan budur. Şimdi bu akşam istirahat edin. Narin senin odana bir karyola, koydurur Çiçekle beraber yatarsınız. Yarm- dan sonra nikâh işlerile meşgul o- luruz.. Bence öyle şatafatlı düğüne lüzum yok. Hemen bu ay içinde ber şeyi hazırlarız, ne dersiniz. Suat Bey ve ben susuyoruz. Narin bize vekâlet ediyor: © — Çok münasip baba. Biz Çi- — çekle yarın Istanbula i ineriz, pansi- on al iie isterse ağabeyim de Kadri Bey sordu: — Reşit Beyin malümatı var mı? Kızardım: — Var efendim, dün bahsettim ve arlık devam etmiyeceğimi söy- ledim. “ — Çok iyi.. Reşit Bey iyi hoş a- lir, ama çok maddi düsünce- lidir. Bak haber verdiğin halde a- lâkadar olmadı. Ne ise artık kim- se ile meşgul (olmaya lüzum yok. Yarın işimize başlıyoruz. Haydi simdi gezecekseniz gezin. Hep beraber bahçeye çıktı. Elele, mektep çocukları gibi rıh- tumda, çiçek torhları arasında ko- Ma ... Bugün nikâh Geçen defaki aile £ efradından başka komşulardan o ahbaplar da davetliler var. Yirmi gündenberi yalıda geçen ik DK hane il Nazmiye Hanım dikiş diktiği pen €sreden kocasının geldiğini gördü. F. ip şey! Kocasının yürüyü- ugün bir başkalık, bir biçim- sizlik vardı. Hemen koşup kapıyı aç- tı. Safa Efendi merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Nazmiye Hanım derhal kö casmın yüzünden bir şeyler geçmiş olduğunu anladı. Endişeli bir tavır- Va: — Ne oldun? Ne var? Diye sor- du. Safa Bey yemek odasma Karısı da arkasından... Safa Bey sunllere cevap verme- den: — Bavulları hazırla, dedi. — Anlamadım. Neye? — Bavulları hazırla diyorum. — Fakat ne var, ne oldu ki. — Gidiyoruz. — Nereye?. girdi. — Neler söyliyorsun? h yle... Tanıdıkların, artık nasıl baka- yım? En iyisi buradan gitmek.. Safa bir koltuğa kendisini bırakı- verdi. Karısı da yanına geli i ne halâvet vermeğe çalışarak: — Allah aşkına söyle Safa, ne ol- du? Merakımdan çatlıyacağım. Sen Nusret Beylere gideceğini | söylemiş- tin. Her halde Nusret Beylerde bir mesele çıkmaz. — Çıkar, Aramızda bir ihtilâf ol- duğunu biliyorsun. — Evet, beraber aldığınız arsa me selesi.. Sen bu arsada bir ev yaptır- ö Sesini yükle, İneri hamal kafasile muhakeme etti- ğimi söyledi. Ben de bilâkis kendisi- ledim. Kıp kırmızı kesildi: “Ne de- din? Ne dedin? Bir daba söylef” Di- ye bağırdı. Ben de bağırdım; “Evet, kapının yolunu gösterdi. Gözlerim dumanlandı, beyni içine siş doldu. Aklım başıma geldiği zaman kendi- Hayır, yürüdüm, çıktım” © zâ- soğuk kanlılığımı kaybeltiğimi — O alçakçasına bir hareket olur lamların yapacğı şey, kuv vetle müsavi olduğu zaman Şarpış- maktır. - Meselâ ben de pekâlâ ğa düşmezdi. Halbuki ben budalaca- sına hakareti kabul ettim, En iyisi mi, | Istanbuldan defolup gitmeli. — Sen hakil Her adama “k demekten kolay ne var? Eğer onun kadar küstahlık yapımadınsa.. — Efendim — Öyle ya.. Herif senden yılardı. Hakaret kimin baddine? lecek şeylerden ve yerlerden vaktin- de korunmağa bakmalı, doğruluktan hiç bir sebeple ayrılmamağa çalışma- dı, daima vicdanın hülkmüne müraca- at etmeli, elinden geldiği kadar baş- kalarına iyilik etmeğe Şolumak, işin bozulursa cesaretin kırılmasın. başka yoldan çalışmağa gayret etmeli, Jöz eri gibi sevişiyor ve anlaşı- yoruz. Suat Bey her zamanki gibi nazik ve ağırbaşlı.. Tam istediğim gibi bir genç... Şalafatı, şarlatanlı. .. Hissettiklerini en yumuşak şekilde belli ediyor. — Sırnaşık ve hoyrat değil.. Onun havasında in- san kendini daima emniyette gö- rebilir.. Daha sabahtan (Narin) le giyin- meğe başladık. Yalının üç odalık bir dairesi bizim için hazırlandı... Pansiyondaki eşyamı otomobil- le gidip aldık. Bu düne ait korkulu hayatıma bir kaç dakikalık dönüş gibi oldu.. Öğleden sonra idi. Na- rin'le Beyoğluna indik. Suat Beyi komisyondan aldık, hep beraber a- partımana gittik. Suat Bey otomo- bilde kaldı. Narin'le çıktık. Kapı yı madam açtı. , Reşit Beyin onlara (bana dair bir çok şeyler (o söylemesi ihtimali vardı. O adamdan her şeyi bekliye- bilirdim. Madam beni görünce boy- numa sarıldı. Ne kadar olsa terbi- yeli kadın. Reşit Bey o benim için belki de onlara başka şekilde ma- lümat vermişti. Fakat beni iyi an- — Burası belki doğru. — O çıkıştığı zaman, sen de da- ha sert bir sesle çıkışsaydın, bak o za man nasıl pes lan konuşurdu. — Doğru, doğru karıcığım, hak- kın var, — Dur bakalım, dünyada ölüm- den başka her şeyin çaresi bulunur. | Şimdi hemen kalk, Nusret Bey deni len o adama git. zuktur, göreceksin, yelkenleri nasıl suya indirecek? — Olur mu dersin? — Elbette olur. Ben o adamı za- ten iyi anladım. Korkağın biridir 6. Hiç te kendini tokatlanmış bilmediği Bi yüzüne karşı söyle.. Lâfla peynir gemisi yürümez de.. O zaman kendi. si tokatlanmaktan korkar; ğru hakikaten korkağın biridir. Gideyim de, ne adam olduğumu ona göstere- yim. Safa Bey tekrar şapkasmı giydi ve sokağa çıktı. 7... Yarım saat sonra geldiği zaman halinde bir memnuniyet vardı. Karı- 41 hemen sordu: — Ne oldu? — Mesele gayet iyi geçti? Aman anlat bakalım ne oldu? — Gittim. Kendimi hiç te tokat- lanmış addetmediğimi söyledim. “Ya, öyle mi?” dedi. Sağ eli iki defa yü- zümde şakladı. — Tabii sen de mukabele otmiş- sindir. — Herifin nesine, neresine muka bele edeyim. Hemen doğruldum, haş metle yüzüne baktım. “Kendini ba- na tokat atmamış bil h alımla çrketem, ISTANBUL; 170 Gramofon. 1815 Selim Sırrı Bey tarafından konfer 45 Orkestra, 1030 Kemal Riyasi Bey ve arkadaşlar; 21 Gramofon, 21,6 Bedayii Musiki Hey'eti, ANKARA 12,30 - 13,30; Gramofon. 18: Alaturka emr. 1BA5, lomsel konseri (Edip, B.) Alaturka sax, 20: Ajame haharlari, VARŞOVA Mil m. Caz orkestrmat, 17,40 mürababe, 17,85 ile tuzanni, kal e lm eğme BUDAPE — E 550m. 1505 radyo konse: 17,08 müsahabe, le sati, 21,10 Ode. Parlofon plâkları, 22,05 Diynleg, 2235 Lajos Verre Si kımı, 2405 24 Macar şarkını isireli Al konferan müteakiben Georg Gutenberg VİYANA 518 m. Avusturyaya dair seni 23/15 Plâk akşam musik 'ORİNO - FLORANSA » TRİYESTE, 18,10 plâk oda musikisi, (18,55 Haberler, plâk, hi De #serlerinden opera temsili erler, 21,40 Aşl PRAĞ 488 m. 17 Brünodan raklen Radyo orkestrası, 19,20 Jimenez neşriyat, 20:20 Amalar musiki, tec inin konseri, o Zi Müsahabe, 2120 #ka Ostrava radyo © orkestrası, 2208 Çi oünelrlmdn Kedi musiki, 23,08, muhte- Bl, 2320 musanhbe, 23,25 Senfonik musiki. 1 - BARİ, 20,30 Plâk, haberler, 21 Haberler, plâk, 2145 Evim isimli Pietri'nin Sulh “zamanlarının gizli “faaiyetieri, gizli by a derin bir aşx manerasile söslenere GİZLİ MUHAREBE Fransızca sözlü büyük heyecan filminde gösterilm! Ayrıca programa ilâve olara! B:yin İpekfilm stüdyosunda Merladik tamamen Türkçe sözlü, 3 büyük kısımlı HAZIM ir. Darülbedayiden KARAGÖZ ŞAİR, bugün matinelerden itibaren İPEK SİNEMASINDA Badema suvareler tam saat 21,30 başlıyacaktır. ELHAMRA Sİ NEMASINDA KİNG - KONG dehşet ve hayret filminin ay a devam ediyor. Bu akşam tam saat 21,5 da SARAY (Eski Glorya)da KIRIK KANATLAR Pierre Wolff'un meşhur eserinden iktibas edilen müthiş bir hayat safhası. Oynıyanlar: VİCTOR FRANCEN ve ALİCE FİELD. Mizanseni, mükâlemesi ve telifi itibarile mevsimin en cazip filmlerinden biridir. İlâvetem FOX JOURNAL Makamı aidinin emri kat'isi mucibince badema suvaraler saat tam 21.5 da başlayın 23,5 da bitecektir. DENİZ KIZI EFTALYA H. Kemani SADİ Bey heyetile Tanburi Refik B, ve arkadaşları heyeti 27 Kânunuevvel Çarşamba gecesi sant 9,30 da İPEK SİNEMASINDA bir KONSER vereceklerdir. Biletler şimdiden satılmaktadır. (11282) Yeni neşriyat İki hödüğün seyahati Maruf romancımız. Hüseyin Rahmi yedi hikâyesini Hil. Hü Seyahati nir Kam, Fay lr Konser 22 Kânunusani 933 cuma günü saat 17 de Ün'on Fransezde “ML Anayit Ni- | kogosyan tarafından MI, A. Arakelya- nın Piyano refakatile bir şan konse- ri verilecektir. Bakırköy Barut fabrikala- rmın ihtiyacı için 12:i5ton Adananın parlak cins pamu- ğundan pazarlıkla mübayaa €- dilecektir. Vermek isteyenle- rin şartnamesini görmek ve pazarlığa girmek üzere bu 86- ne ticaret odasından aldıkları vesikalarla beraber 28-12-933 perşembe günü saat 14 te mez kür fabrikada satınalma komis yonuna müracaatları. (7004) inden operet temsili. BÜKREŞ 304 m. programı, karışık ik, 18 6 label 1 19,15 Dinike or- rasının devamı, 20 Ünü dersi, 20,20 ans, 20,40 Plâk ile opera temsili, ba- eli hafif Eski Noel şarkıları, 18/10 Ziraat vesaire 9/40 Noel kitaplarma dair, 20 Berlinden o #aklen, | Zamana sit musikilen mürekkep tagansili kon usika tarafından Serenatlar, 2405 Ki (1277) LİLİAN HARVEY ARTİSTİK sinemasında Amerika'da ilk çevirdiği Çıldırtan Dudaklar Şen, güzel, hissi ve müzikalı komedisinde takdir alkışları topluyuor. İlâveten FOX Journal Hükümetin emri kat'isi muc- bince suvareler saat 21,5da ty 15 0n vleciği muhterem müşterileri tinde teşriflerini hassaten rica ederiz. (11275) KİNG KONG Muhalefeti bara münasebeti bu fevkalâde filmi göremiyen- lerin müracaatı üzezine ELHAMRA'da Türkçe kopyesinin iraesi bir kaç gün temslit edilmiştir. (11280) ISTANBUL BELEDİYESİ > TİYATROSU 7 e saat 21 de UKUS HAYAT Büyük opereti Yazan: Ekrem ve Cemal Reşit Umuma 9 #ş Ylliyet Asrın umdesi “ MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariçiçin LK L ala vaziyeti de hissetmiş a nişanlandığımı, artık yazı- Tebrik etti. (Narin)e benim için bir çok takdirlerde bulundu. Eşya- mı toplarken yavaşça sordum: — Size borcum ne kadar madam. Çenemi okşadı: — Bir şey yok yavrum. Zaten peşin verilmişti. Hattâ daha bir haftalık müddetin var. Reşit Bey- den bir şey sormadım. O da söyle- medi. İki bavula sığan elbiselerimi, çamaşırlarımı kapıcı otomobile in- dirdi. Madamın elini öptüm, bizi | merdivenlere kadar geçirdi. Arkamdan bağırıyordu: — Bizi unutma matmazel, her zaman bekleriz. Bu işi hâdisesiz geçirdiğim için seviniyordum. Reşit Beyin hırsma kapılıp madama benim hakkımda e bulunması ihtimali var- O günden sonra Beyoğluna sık sık indik.. Hep Narin, Suat Bey be- raber.. Eksiklerimizi tamamlamak pek güç olmadı. Suat Bey her şey- le meşgul oluyor. Ve nihayet o bugün her şey ta- mam. Narin'le aşağı indiğimiz zaman | büyük teras davetlilerle dolu idi. | Kadri Bey beni elimden tuttu, beni ilk defa gören ahbaplara, ve rakmıyor, ize gülmek i için ne Nihayet ei ekli için ha- zırlanan köşeye gittik. Bu sıkıntılı bir sual ve cevap sahne si oldu. Herkes etrafınızı almış, bütün gözler Yözüme çevrilmiş. sakin görünmek istediğim halde heyecanıma hakim ( olamıyorum. Bu merasirtı akşam vekitleri tu- nelden Beyoğluna çıkarken çeki- len eziyet gibi bir şey. İnsan sonun- da feraha çıkıyor ama çok sıkılı- yor. Her şey bittiği zaman bir alkış- tır koptu. Kendimi sinemada gelin olan artistlere benzettim. Teyze ha- nım kalabalığı yara yara geldi. Ba: şımı göğsüne çekti, saçlarımı, yü- zümü gözümü öptü, Narin bir göl. ge gibi etrafımda.. Bugün çiçek ve koku içindeyim. Yalının anemi köşesi yok. Hele beni in hazırlanan da- ire bir sergi gibi. İçimde yalnız (e kalmak, basımı dinlemek arzusu var. Üstümde do- laşan gözlerin çokluğu her zaman olduğu gibi beni sıkıyor. Bu gözler kim bilir beni nasıl görüyor, kim- bilir yüzümde, üzerimde, vücudum. | da ne kusurlar buluyor. Ve biribirlerine sokulup, benden ni nasıl çekiştiriyor ne olduğumu, nerden geldiğimi, yetimliğimi birer irer anlatıp içlerini boşaltıyorlar. Biraz yalnız kaldığımız zaman i- çimdeki üzüntüyü (Narin)e söyle dim: — Ne kadar sinirlisin, dedi, On- lar seni öyle sevdiler ki!.. Demin şu Afif Paşanm hanımı bana: — Bu güzel kızı da Suat Bey ne reden buldu. Diyordu. Hele teyzem sana artık canın! verecek. Öyle sevmiş ki! Davetliler birer birer gidiyorlar. Ve nihayet hala ve teyze hanım- lar kaldılar, onlar da akşam vapu- runa yetişecekler. Suat Bey bugün daha dur gun, daha sakin nişanlandığımız gündenberi onunla bir dakika yal- nız kalmadık. Gözü gözüme tesa- düf ettikçe kızarıyor ve onunla yak nız kalmamak için bütün fırsatları kaçırıyorum. Akşamları odalarımıza ayrılm- ken kardeşinin ve benim ellerimizi sıkıyor. Avucuma sokulan parmak larında sinirli bir soğukluk var.. Narin'le karşılıklı yataklarımız- da geç vakitlere kadar çene çalıyo: ruz, Suat Bey üç gündenberi bize ayrılan dairede yatıyor. Akşam ye- e ayl evvel hala ve teyze de gittiler (Bitmedi)