a MILLIYET ÇARŞAMBA 22 TEŞRİNISANI 1933 AN İçtimai KULTUR NEDİR? ı Milletler arasında müşterek bir surette kullanılan bu kelime 1908 senesindenberi dilimize birbiri ar- dınca girmeğe başlıyan sözlerden birisidir. Bu kelimenin o mânâsını halka kolayca anlatabilmek üzere türkçe bir karşılığını O bulmak için kalem sahiplerimizin © peyce © yorulduklarmı — hatırlı yorum. Bir çok © araştırma- İardan ve birini beğenmeyip yerine diğer bir kelimeyi aldıktan sonra ars, lâgati üzerinde az çok bir ittifak hasıl olmuştu. Çün- kü Şemsettin Sami Beyin kamüsun- da kültür lügatine şu mânâlar veril-| mişti: Toprağın işlenmesi, ziraat, haraset, felâhat — terbiye, yetiştir- me — mecazen ulüm ve fünuna o- lunan hizmet ,tahsil ilh. Demek ki mütercimler bu (o kelimelerdenen uygunu olarak haraset lafzı be- ğenmişler, ve onun daha hafif o- larak hars kelimesini kullanmışlar. . Fakat bence terbiye kelimesini be- ğenselerdi daha iyi edeceklerdi. Fi-, hakika “hars” kelimesi maksadı e- da edebilecek midi? Bu nokta daha düşünülmeğe ( lâyıktı. Zi hars kelimesinin arapça bir sürü mânâsı vardır. Birincisi alış veriş ederek mal toplamak mânâsma ge- | dört karı alma ma- nâsıa geliyor; üçüncüsü tarlaya tohum ekmek, ve — toprağı sürmek demektir. Bunlardan başka bir seyi; anlayıp bilmeğe çabalamağa Arap- | lar hars diyorlar. Bu mânâlardan kültür kelimesine en muvafık ola- rak hars kelimesinin üçüncü mânâ- sı olduğuna hükmedilmiş olacak ki mütercimlerimiz hars üzerinde te- vakkuf etmişler. Halbuki kültür ke- limesine daha uygun olan edep ke- limesi idi. (Hattâ edep, zenginin zenginliğini süsler ve fakirin fakir- diğini ö mealindeki arapça bir meseli edipleri şöyle tercü- me etmişlerdi: La Culture de Vopulence du rich,et voile la misere du pauvre. Bunun gibi (edep en hayırlı mi- rastır) mealindeki meseli de şöyle tercüme ederler: La culture de Vesprit est le mei- Kin köritage. Zannediyorum ki mütercimleri- miz insanın zihnini bir tarlaya benzeterek oraya bilgi tohumlarını ekmek kastolunduğuna hükmede- rek kültür mukabilinde bu hars ke- kullanmışlardı. Ancak kül addizatında malümattan, ma- ariften, bilgiden başka bir şeydi. Binaenaleyh hars kelimesi kültürün anlatmak istediği mânâyı hakkile eda etmiyordu. Öyle olunca, başka bir kelime bulmak lâzımdı. Fakat bu külfetlere meğerse hiç o lüzum yokmuş! Zira Allah razı olsun Dil Encümeni bu kültür kelimesinin di- Himize hiç bir suretle £ yabancı bir lügat olmadığını Buharalı Süley- man Efendinin lügat kitabından is- tişhad ile ispat edince hepimizi bü- yük bir sıkıntıdan kurtardı. Bundan sonra biz de bu kültür kelimesini rahatça kullanabiliriz. Bu küçük mukaddemeden sonra kültürün ne olduğunu tetkike geçiyorum. Evvelâ haber o vermek lâzımdır | ki kültür başka, malümat başkadır. Bir insan bir çok şeyler bilir de kül- liyor. İkinci: türden mahrum olur. Zira o kültür (lnkılâp Garip tesadüf ertesi gün Reşit Bey elbisemin nasıl olduğunu s0- rarken başka eksiklerimi de anla- mak istedi. — Her şeyim var efendim, de- dim. İskarpinim, çoraplarım. — Teşekkür o ederim. Fakat Beyefendi size çok borçlanıyorum. Ben fakir bir kızım. Reşit Bey azar Jar gibi çıkıştı: — Haydi git çalış bakayim. Baş- © Ve yazıya devam ettim. ka düşünecek şeyin yok mu? Onun böyle lâubali ve babaca | hareketleri beni utandırıyor. Fakat artık öyle hale geldim ki bana iy- Vk eden herkesten © korkuyorum. Öyle gelivor ki yapılan her iyliğe karsı benden bir şey istenecek. çök çalt. Vesprit embellit bilgiler hakika kültür kelimesi aklın meziye tine, muhakeme ve ihtisasın ciyade- tine delâlet eder. Bu meziyetler in- sanın efal ve etvarından belli olur. Şu halde kültür mefhumu bir nevi akli ziyadeliktir ki insan için pek lâzımdır. Filozoflardan Taine diyor ki in- sanın gördüğü şeylerin zihindeki suretleri birer müspet fikir haline ancak kültür sayesinde geçebilir. Filozofun bu ifadesi cidden kıymet lidir. Kültür sahibi bir insan herne yaparsa yapsın, o yaptığı ve işle- diği işin daha daha güzelini yapabilecek bir dı muhafaza eder. Medeniyet dünyasında gördü ğümüz büyük terakkiler ve yenilik- ler hep kültür sayesinde vukua ge- liyor. Zira amele veya ustada böyle bir kültür olmasa, işledikleri işle- ri hep evvelce ustalarından gördük- leri gibi yapmakta devam edip gi- derlerdi, bu halde ilimde veya sa- natte hiç bir terakki ve yenilik hu- | İ sule gelemezdi. Hülüsa insanı çalış- malarında otomatik bir makine ha- linden çıkaran kuvvet fikri terbiye yani kültürdür. Binaenaleyh bilgi- ler kuru bilgi halinden çıkarılarak tanzim ve tensik edilmelidir ki bek- lenilen kültür temin edilebilmiş ol- suni, Bazı tümarhanelerde öyle de- lilere tesadüf edilmiştir ki hekim her hastanım timarhaneye ne zaman girip ne zaman çıktığını onlardan sorar öğrenir, bunlar orada geçen şeyleri en ehemmiyetsiz olanlarını bile bilirler, fakat gene delidirler. | Çünkü zihinlerinde matlup olan in- tizam yoktur. Şu halde hakiki bir kültür için- den bilgiyi, sabır ve teenni ile top- lanmış ilmi malzemeyi makul bir şe kilde tensip ve tertip etmek elzem- dir. Fakat bilgiyi böyle tensik en- dişesile bir sistemi, bir nazariyeyi inatla müdafaa gayreti biribirinden başka şeylerdir. Kültür sahibi olan bir insan öyle bir nazariyeye sap- lanıp kalmış veherkese kendi naza - riyesini kabul ettirmek için çalışan adam gibi dar düşünceli olmaz. Hamlet gibi bilir ki kendi fels- | fesinden yeryüzünde ve gök üstün- de daha çok şeyler vardır. Kültürlü insanı görüş i genişlik onun aklı hürriyetini kurtarır, Va- | kıa binlerce nüfuz onu çekmek is- | terse de, hiç bi icbar etmez, Ter- biye, şayet dikkat “edilmezse ço- cuğu esareti altına almak tehlikesi | ni gösterir, zira çocukla mukave- met için şahsi kudret yoktur, o yal- | nız gözü önündeki nümuneleri gö- rür, Fakat kültür sahibi insanın o- kadar çok üstadı var ki hiç bi- | rinin mağlübu ve esiri olmaz. Bina ' enaleyh her meseleyi onu ifade e- den üstadın hükmüne göre kabul etmiyerek kendi de muhakeme e- der, işte hürriyet budur. Beşeri faa- liyetin kâşif sıfatı budur. Hayvan. lâ sphex denilen yetlerini yaşatmak için muhtaç ol- dukları avları kötürüm olarak ele. geçirmek için öyle hareket ederler ki bizim en mahir cerrahlarımız bi-| le o ameliyatı yapamazlar; arınm gösterdiği mühendislik O mehareti ne kadar yüksektir. Bu o misalleri çoğaltmak pek mümkündür. Fakat hayvanların bu faaliyetlerinden hür! Romanı) Öğleden sonra Reşit Bey çıkmış- — Malmcdi üzerine iğilmiş yazı- yorum, Kapı açıldı. Şefik Bey. m ae Beyefendi... Reşit Bey çıkt, bir ey mi söyyeceki. £ Kapın önünde duruyordu, Gü — Em belki.. Siz nasılsınız? Bakışlarından kurtulmak © için gözlerimi yazıya çevirdim: — Teşekkür ederim efendim. | Reşit Beyin odasında biraz otu- rabilir miyim. Reşit Beyin ona karşı hürmetini bildiğim için itiraz etmedim: — Tabii efendim. Bir şey emre- Dünyaya metelik vermeyen adam Önümüze ilk çıkan otomobili dur durduktan sonra bana, işaret etti: — İstanbula gideceksen gel! Sirkecide inerken dikkat ettim şoföre para vermedi: — Neo. Dedim, yoksa hususi otomobil mi aldın? — Hayır.. —Taksi parasını vermedin de onun için sordum! 'Azametle başını kaldırdı: — Ben otomobile para vermem. Yazıbanesine* gelmiştik. Kapı nın önünde bekliyen odacısına : — Koş, bize iki komple çay söyle! Eeririni Yapıl; Çeylıiri âz1ik. > püslü» ları, reçelleri yedik: Garson boş top siyi alıp götürürken keseye davra- nacak mı diye baktım. Kıpırdama- dı bile... Dayanamadım: —Çaycının parasını unuttun.. Güldü: — Ben çaya, pastaya para ver memt!,. Şuradan buradan biraz çene çal- dık. Arkasına giydiği elbise bir a- ralık gözüme ilişti. - Enfes bir ku Sordum: — Hangi terzide yaptırdın? — Bizim terzide. — Kaça çıktı? Omuzlarmı silkti: Ben terziye para vermem! Aradan ni sazlı | O gece, geç vakte kadar, tam mânâ- sile eğlendik. Mecliste, bir kaç ha- nım da vardı. .Bizim ahbabın etra- fında pervane gibi dalaştılar. Ertesi günü tramvayda kendisi- ne rastlayınca sordum: — Geceki âlem, & kaça patladı Allah aşkma? — Bana böyle mânâsız şeyler sor ma! —Niçin? — Hâlâ anlamadın mı o canım.. Ben böyle âlemlere para vermem! Bir gün de Kadıköyü vapurunda karşılaştık: Elinde büyük bir çiçek büketi vardı. Gene boş bulunup: — Kaça aldım? Diye'sorunca â- deta canı sıkıldı; sert sert bakarak; — Çiçeğede mi para ppoeğiz? Dedi. Sonra onu bir defa gördüm. Biletçiye gösterdi. Sinema düm. Bir selâm Rİ içeri gir- di. Ve başka nerede (o Fastladımsa hiç bir defasında, bir yere para ver- diğini görmedim. Nihayet bir bir vesile bula- yaya DADA vermez, ie dün- yaya metelik vörmezlerden biri de benim işte! M. SALAHADDİN stanbul Verem mücadele ce- miyetinin 1934 Senesi duvar gkvimleri çıkt iyati 50 kuruş. CAĞALOĞLU HILALİAHMER binası. Telefon 21783. 8746 — ———— riyet olmadığı için terakkiye müsait değildir. Tabiat kendilerine ne öğ- retmişse orada durmağa ||HİKAYE | Yaş Çocuğa tokat Günlerden bir cuma günü.. Ahmet Efendi, karısı İkbal Hanım, çocukla- rı küçük Hilmi, güzel havadan istifa- de için şöyle ya Boğazda bir | yere, yahut Pendiğe bir uzanış, yahut Flor- yaya kadar bir tren ve ku gezintisine karar verdiler, l Floryayı tercih etmişlerdi. Sabah- leyin trene binip Floryi vardılar. Bir kahvede oturdular, kırda, deniz kenârında dolaştılar. Günlerini etmişlerdi. Akşama dönüyorlardı. Vagonda İkbal Hanım, küçük Hil- | miye hafif tertipten çıkışmağa başla- diz — Çocuk, yerinde rahat otursana... Çocuk (başka bir yolcuyu göstere” rek) beyefendiyi rahatsız etmesene.. Bak, pantolonunun düğmesi çözü Tl — Ah, bu annem olacak kadın... Ne çene, ne çene... İkbal Hanım, çocuğun kafasında, geçenleri anlamış olacak ki, mi sur Si asmıştı ama, rahat ta otu- ruy Beş dakika sonra İkbal Hanımda ne 0, hasta mısın? Biraz a.. Öyle süklüm püklüm oturuyorsun, Bu sefer Ahmet Efendi söze ka- rıştız — Canım, senin kabahatin.. Çocuk eğlenip duruyordu. Rahat otur, diyen sen değil midin? İkbal Hanım, “burası yeri değil, der gibi ters ters kocasına baktı. Ma- — Anası değil miyim? Elbette... Sanki efendimizle Florrava gezmete geldik. Gelemez olsaydık, insanm bur Bu gece MELE SÖZDE kü'pesentleri bile msmntun edecek Harik Hayat Sigortalarınzı G Galatada Sant21d | VI. PON Yaran Fonson Türkçeve çeviren İSTANBUL BELEDİY”Sİ Bedrettin B. 5 Perde Şehir İL Komed” Bu akşam Muallim ve talebeye tenzilât 8 mundan fitil Kiti) getirirsin. Ahmet Efendi, cevap verse, öteki yolcular arasnda münelaşanm na- hoş bi rmecraya girip © uzayacağı; hesap ettiği için, sesini Sar dece omuzlarını silkmekle iktifa etti. Öteki yolcular da isin alaymda idi- Ter. Hepsinin dudaklarının o ucunda müstehzi bir tebessüm vardı. Derken trende bir sarsıntı oldu. İs- tasyona filân da gelmemişlerdi. Aca- ba bir kaza mı? İkbal Hanımın kafası arka bölmenin tahtasına © doğru bir hayli şiddetle varda. Tren durmuştu. İkbal Hanım arka tarafmm şiş hissetti. Elile de yokladı: — Eyvah, dedi, şapkamı şimdi na» sıl giyeceğim? Tren tekrar yoluna devam etti. Sonra ikinci ve sarsmtı'ı bir duruş da- ka... Ne oluyor? Herkeste bir merak.. Fakat kimse ne olduğunu anlryamı- yordu. İkbal Hanım bu defa da ka- fası ayni şiş yerden bölmenin tahtasi- na ayni şiddetle vurmuştu. Tren tekrar yoluna devam edince, merak zail oldu. O sırada bir kontro- lör içeriye girdi: — Lütfen biletleriniz efendim, di- | rini bir daha aradı Oturduğu kana- penin altna üstüne baktı.. Yok, yok. Aldığma emin olduğu biletler mey- danda yoktu. Kendi kendine: — Hay aksilik. Biletleri de nereye koyduk ? dedi. Bir daha arandı Fakat memuru sabırsrzlanıyordu. Ikbal Hanımın sesi duyuldu: — İşte sen her yerde böyle sersem şalak herifsindir. Ayol, ımsan aldığı kontrol bileti kaybeder mi? Kontrol daha fazla sabretmedi. He- ulamayınca, çarnâçar yı verdi. Bu Florya ge- zintisi biraz pahalıya malolmuştu. Di- ğer taraftan İkbal Hanım da dişleri” m sıkarak homurdanıyordu. Kim bi- dürler. Kültür sahibi insanların faaliyeti ise durmaksızın terakki halindedir. Ordinariüs Mehmet Ali AYNİ rum. Kapmın yavaşça çekili hissetti Buzlu camın arkasında onun göl- gesi kayboldu. Reşit Beyin odasma © girmeden gittiğini anladım. Garip bir adam. Reşit Beyin söylediğine bakılır- sa hiç bir şeyden zevk almazmış. kn bir çok yıllarını Avrupa- da geçirirmiş.. Bana kalırsa Şefik . Bey zn yecanı acaba parası elbisesi elman çk hangi Kadn hr Bu Şefik Bey kim bilir öyle âlem- ape bada am amcam Ömründe ana De imei acısı, mem- e hasreti, can kaygusu ve şeref mücadelesi görmemiş insanlar için her şey kolay ve her kolay şey tat- sızdır. xs Nihayet Perşenbe! Bugün yazıhanede nasıl çalıştığı mı bilmiyorum, İçimde bayram sa- derseniz Ali Efendiye söyleyiniz! Bunları hep önüme bakarak söy- Tiyordum. Yı “devam iyor. bahını bekliyen bir çocuk sevinci lir, neler söyliyecekti ama, o kadar yabancının içinde krndini zor tutuyor. la. Bu sırada küçük Hilmi, oturduğu ettiğim muhitlerin zengin olmasın- dan galiba.. Haves ettiğim şeyler- de hep kibarlığa, zenginliğe ait.. kası açık elbise ile herkesin içine nasıl çıkacağım bilmem. İskarpin- lerim de çok şık... Reşit Bey daha sabahtan: çık, kadın berberinde saçlarını yaptır. Fakat bu şekli bozma. Ortadan iki yana ayrı duruş sana çok yakışı- yor, dedi. Bugünü. nasıl ettiğimi . bilmiyo. gitmek için fırsat çık- madı, fakat bir aralık (o Reşit Bey yin beni çağırdığını duydum. İçeri girdiğim zaman © ikisi de koltuklara gömülmüşler, o kokusu- hu hiç sevmediğim yaprak sigara- larını içiyorlardı. Reşit Bey beni görünce güldü: —A bir o misafirimizda ha var. Şefik Bey de baloya geliyor. Dedi. Sonra masanın üzerindeki kâ| gıtları işaret etti: — Dosyasına kaldır. Mektubu Elf Naci On yılda RESİM Genç ressamlarımızdan Elif Na- ci Beyin Türkiyede on Cümhu- riyet senesi zarfındaki resim ha- reketlerini hülâsa eden bir kita- bıdır. Fiyatı 20 kuruştur. Her Titancıda bulunur, 3356 gliliyet “ABONE ÜCRETLERİ : ea 3 aylığı ei 6 ei Galen evrak geri verilmez — Müddeti seçen nüshalar © kuruştur.— Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete mü- Miaların mesa” kösede gülmemek için elile ağzıtı tu- tayordu. Cezalı bilet parası içini ya- kan Ahmet Efendi bu sefer büsbütün kazdı, öfkelendi. Çocuğa bir haylı çı- bu çıkışmaya rağ- — Beybaba.. Biletler için gülüyo- rum. — Ne diye biletler için gülüyorsun? — Sen biletleri şapkanm kordelesi arasına a mı? Fakat ben söy- Wi im, VO” damn Amel Efendi kendisini tutamadı. Hilminin sağ yanağı burası- dır, diye bir tane kondurdu. Bu defa İkbal Hanım kocasının el- lerini tuttu: —A,a,m.. Ne oluyorsun ayol. Bacak kadar çocuğa tokat © vurulur mu? SEM yin de bize takılması hiç te hoşu- ma gitmedi. Ben zaten yanımızda başka kadın olmayışına üzülüyor- dum. Şimdi erkekler ikileşti. Biraz sonra gülüşmeler, konuş malar arasında Reşit Beyin misafi- rini geçirdiğini duydum. Nedense bu adama karşı Reşit Beyin hürme- ti fazla. Kimseyi böyle (o kapılara kadar geçi, di Bugünün saatleri bir türlü yürü- müyor. Reşit Bey gitse hemen fır- layacağım. Tırnaklarımı bir kaç defa hanı- mefendi yaptırmıştı. Fakat bu ak- şam saçlarımla beraber gene yap- lâzım. Nihayet Reşit Bey hazırlanmış, kapıyı açtı: Benim biraz işlerim var küçük, dedi.Sen saçını yaptırır eve gidersin. Bu akşam fazla yemek yeme. Ba- loda aburcuburla geçer. Şe- fik Beyin otomobili biz saat on- da gelir seni alırız. Ve sonra dönerek ilâve etti: —Bak unuttum, balo için aldı- ğım küçük çanta masamın üzerin- . Bilmediği! i merak Bİ Gi da makine ile yazıver . Dışarı çıkarken yüzümdeki sıkm- dedir. Giderken almayı unutma! — Teşekkür ederim giyim JEAN MURAT ve ANNA BELLA <arafından nefis bir surette temsil edil n En eğlenceli bir mevru - Zevkli - Zensin sa neler dünya haberleri. Numerolu biletlerin evvelden aldırılması rica olunur. Telsfon: 40868. o Yarın matinelerden itibaren: ELHAMRA SİNEMASINDA SAHTE FAHİŞE ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan UNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 B066 K Sinemasında KARIM en müş- bir film. İâve olarax Paramunt (10131) Mies ösasrırmyımzpuayazımuasrazz yepraygıyş xp mayoyu, — WEN ve Otomobil Ünyon Hanında Kâin Bugünkü Program ıs T ANBUL, 1200 m, ie Grammolen, Pranassca deve (İlerlemiş olanlara). Hasım B. tarafından Karagöz. : Kemani Reşat B. ve arkadaşları, 330: Gramefen. 22 : Ajan, Borun haberi, saat ayarı, ANKARA, 230 « 1330 Gramölen 18. 1845 Orkestra Wagner Oüverture Riesr', Keman konse-i Ekrem Zeki Bez tara fından, Lebar Pospourri to Clo, 18,45 * 20. Dana musikisi, 1845-1900 Alaturka sar VARŞOVA ilim techtleben. tarafıdan hafif 25 takımı, 2) Muhtelif müsahabeler, 21,08 ler üzerine bestel men çarkılardan piyano re" fakatile, 21,25 Gitara orkestrası Tyehoveky, 22,05 Tefr-kn, 22,15 Pi Konseri 2305 Es perantoca, 2325 Zi Dans mus kisi, müsa BUDAPEŞTE 550 m. 17 Pelder, Bi 20,35 Peyte operasmdan im Pariyoço onerası ile Dehbes'in Coppelia Balet oporası, müteakiben Emil Roza salon talımı konseri, v teakibe Si nüiimen, DEMİ 3 spor İZE Torino FLORANSA. 1940 Haberlar, plük, 25 Ha 17 Bratislava, radyo orkestrası, 18,35 Plâk, müsahabe, 19,25 Almanca neşriyat, haberler; Sınetana salonun: 21,05 Haberler, plâke er, 2305 Karıpık emusi 304 m. e Haberler, 14,48 Pike dyo o.k'uürssr, 19 Haberler, N kes DÜ 21.05 Haberler, hafif mmadiki, 2220 Ciddi halk şarkıları, 23 Haberler, 23.30 Lomdra'dın mak» len Bazdı murka, 2420 Harinunik konseri, İstanbul ikinci iflâs memurluğundan! Sirkecide Nur hanı altında 2 3 Nu» da Nalbur Andon Tokatliyan efendinin alacaklılariyle yaptığı konkurdatonun tasdik ve kesbi katiyet etmesi | üzerine muhakemece iflâs kalkmasına ve mal- larmın kendisine iadesine karar verilmiş olduğu ilân olunur. (40117) paketi aç- eş yanıma aldım ve tunele ii ez öyle kalabalık ki.. Bek ki yarım saat sıra bekledim. Niha- yet saçlarım, tırnaklarım oldu. Ber- ber de saçlarımın bu şeklini boz- mak doğru olmadığını söyledi. Bu benim sekiz yaşımdanberi o değiş- tirmediğim şekil... Herleosin de ho- şuna gidiyor . Eve geldiğim zaman saat sekizi geçiyordu, karı koca çok nazik in- sanlar.. Her akşam sekizde sofra- başında olmak mutatlari iken beni beklemişler.. Madam Girot her za- manki güleryüzü ile: — Merak ettim matmazel, dedi. Az kalsın kocam aramağa çıkacak- di. : Meseleyi anlattım. o Zaten bir haftadanberi balodan bahsedip du ruyordum. Hak verdiler. Reşit Be- yin tenbihini unutmadım. İştiham olduğu halde pek az yemek yedim. Mösyö Girot bu balo davetiyele- rinden kendi şirketlerine de geldi- ğini, fakat böyle yerlere gitmek için biraz da gençlik lâzım oldu. ğunu anlatıyordu. Ben hazırlan mak için odama çekildim.