erin mimieiemei in 4 | Tarih bahisleri | İSA YAŞAMAMIŞTIR İsanın yaşadığını iddia edenlerin hiç, hiç bir delili yoktur g2 — Ömer Rıza Beye — Tarihi İsâ'yı bize ispat etmek mak- sadile Ömer Rıza Beyin M. Eisler'den naklettiği delillerin kıymetsizliklerini anlattık. Bu makalemizde de Üzerin- de durmak imkânı bulunmadığını bi- len M. Eisler'in şöylece dokunup geç- tiği eski müelliflerden bazıları, muh- terem muharririn vesika dediği şeyler arasnda yerbulmuş olduğu için, on- ları da cevapsız bırakmak istemedik . Bu müelliflerden Ömer Rıza Bey, Tacite'ten sonra İsâ'dan . bahsetmiş e müverrihin (7) Pliny” olduğunu rlar, Fakat bu müverrihin (?) İağ'danı vinil bahsettiğini bize anlat- mak için tek bir satır dahi nakletmi- yerek sadece M. Eisler'in “Mesihiisâ ve vaftizci İsâ dir kitabında do- pist, XCVİ refe orlar. Bundan, muhte- rem muharririn gerek Pliny'yi gerek- 40 burada mevzuubahsetmek istedik- leri yazısını bilmediklerini anladım. ira bu Pliny müverrih değil, edip- tir. Mevcut eserleri de mektuplarile, İmparator Trajan'a yazdığı methiye- den ibarettir. Ayni ismi taşıyan da- yısından ayırt etmek için İngilizler Pliny, the younger lâkabile anarlar. M. Eisler'in bu meseleye dair verdiği referansta, “İsâ meselesi, adr kitabı- mızda, baştan aşağı aynen naklettiği- miz, Milâttan sonra 112 yıllarında İz- mitten İmparator Trajan'a yazmış ol- duğu ve tercümelerinde “96,, ncı mek- tup diye maruf olan (İsâ meselesi: sayıfa 7 - 9) meşhur mektuptur. Pline* in bu uzun mektubunda İsâ ismi bir defa bile geçmediği gibi, İsâ ile alâka- sı olan hiç bir şey de yoktur. İzmit e- yaletinde bazı kimselerin İlâhi İmpa- rator ile, imparatorluğun resmi Allah- larına karşı vazifelerini yapmadıkları için İstintak ederek bunların hıristi- yan olduklarını, imanlarını, ibadetle- rini öğrenmiş ve imparatordan bunlar hakkında talimat istemiş olan Pline'- nin, bizzat hıristiyanlar bilmedikleri, söylemedikleri için, “İsâ,, ismini kay- detmemesi çok şayanıdikkattir: Bu mektup bize ikinci asrın başlarında , hıristiyanların da, Yahudi ve müşrik serli mezheplerinde olduğu gibi, > lâskâr bir “Mesih Allah,, a etmiş olduklarmı öğretiyor. Bu le tiyanların ibadetlerine gelince: Yahu- di ibadetinden başka bir şey değildir: Muayyen günde güneş doğmadan ev- vel toplanıp «Allah Mesih» e ilâhi (mez- nur) söyliyorlar, Musanın on emrini Birlikte okuyorlar, sonra dağılıyorlar. muş. Hırıstiyanların bu âyinleri, hıris- tiyanlığın bânisi bir “İsâ,, etrafında değil, fakat Yahudi - Hıristiyan ha- lâskâr bir “Mesih Allah,, etrafında toplanmış olduğunu bize açıkça an- latmaktadır. Şu halde Pline'in mek- tubu bize tarihi bir İsâyı değil, iman- da doğmuş ve yaşamakta bulunmuş bir İsâ'ya şahadet eden en eski vesi- kalardan biri olmak üzere gösterile- bilir. Celsus, Lucien, İsâ'yı büyücülük ve isyan çıkarmakla itham etmiş olmala- rmdan Ömer Rıza Bey, bunların tari- hi İsâya şahadet ettiklerini çıkarıyor. Fakat bu muharrirlerin İsâ hakkında- ki membalarınm İnciller ile, bu kolek- siyon içine resmen edilmemek le beraber, onlar kadar belki de on- lardan daha mühim olan gayriresmi inciller olduğunu evvelce anlatmıştık. Bu muharrirlerde İnciller haricinde kalmış hiç bir orijinal anane yoktur. şahit göstermek istediği Celmus, haris- tiyanlığın ölülerine söylediği şu sözle- rile muhterem muharriri ne tekzip eder: «... bize hikâyeler anla” tıyorsunuz. Fakat bunları hakikat di- ye satmasını bilmiyorsunuz. Faz edilen şeyleri inkâr etmek ranızdan bazıları, kendi kendini dö- ven sarhoşlar gibi, İncillerin metinle- rini üç, dört hattâ daha fazla değiştir. diniz,, (Contra Celsus, Il. 26 - 287). Ikinci asrın ortasında Tryphan da Justen" söyleri “Boş bir şey takip ettiğiniz söyleniyor. Kendi ken- | dinizden bir “Mesih, uydurdunuz,.. | (Dial, VEL, 4). “İsâ gibi mühim bir şahsiyet hak- kında yığın yığın vesikalar bulunma- 41 icap ederken, hırutiyan olmıyan mu harrirler İsâ'nm İsâ aleyhinde bahset- tikleri, bu sözlerde hiristiyanların di- ni asabiyetlerine dokunduğu için on- ları çizip, silip e değiştirdiklerinden,, dolayı az bir şey kaldığını söyliyen muhterem muharrir, hemen şunları i- k lerin Origen, Ev- ları iktibas ederek rinden bunların yı dar oluyoruz,,, Bundan maada gene muhterem muharrire göre şu lerle de bazı vesikalar daha kalmış: “Müstensihlerin dalğınlığı, bazı san- sürlerin kayıtsızlığı ve her © şeyden fazla bazı insanların cskiden kalan kayıtlara hürmeti yüzünden Hazreti hakkında bu kadar vesika (211) kalmış ve bunlar onun tarihini ispat (21) etmiştir... Demek ki: Bir kilise uluları bu vesikalar iktibas etmiş ol- duklarından dolayı, sonra da, müsten- sihlerin, sansürlerin sersemliğinden, eskiden kalan yazılara bazı hıristiyan- larm hürmet göstermesinden — bu yazılar, İsânm aleyhinde olduğuna göre nasıl hürmet göstermiş oldukla- rı anlaşılmaz — dolayı da bize vesika- lar kalmış. O halde muhterem muhar- ririn bu yığın yığın vesikaları nerede? Muhterem muharririn söylediklerine göre bu yığın yığın vesikaların hiç değilse, pek az kısmı tahrip edilmiş olmak lâzımgelmez mi? Bu da mühim bir zarar sayılmaz. Biz bu vesikalar- dan Ömer Rıza Beyin gösterebildiği kadarının hiç bir kıymeti bulunmadı- ğını gösterdik. Hakikat şudur: Bu iddialarda bulu- nan M. Eisler'in ne kadar çürük ve ne kadar keyife dayanan metotlarla çalışmış olduğunu Ömer Rıza Bey bir türlü anlamıyorlar. i kitapları» nn orta devirde ve daha sonraları hı- ristiyan kilisesi makamatı tarafından sansüre uğramış olmasından, M. Eis- ler, orta devirden evvel, hattâ İmpa- ratorluk hıristiyan olmazdan evvel de böyle sansürlerin çalışmış olduğunu çı- karmak garabetini © göstermektedir. Müstensihler, kâtipler yalnız hiristi- yanlardan ibaret olmadığma göre, bu sansürün bu gibi neşriyata nasıl mâni olabildiği hakikaten anlaşılır bir şey değildir. Gene bu sansür — Hıristiyan lık aleyhtarlarınn hıristiyanlık aley- hinde yazılmış metinlerden — şayet bilmediklerimiz varsa — istifade et- mesine nasıl mâni olunabilir ?. Celsus, Tryphon, Porphyre gibi müelliflerden bize kadar gelen metinler M, Eisler'in iddiasını tekzip etmiyor mu? Gene M. Eisler'in iddiasma göre Yahudi müellifi Josephus, İsâ'yı taraftarlarını âsiler ve büyücüler diye gösterdiği M. Eisler'in bu iddiasının da kıymet- sizliğinin şahidi değil midirler? Tarihte değil, imanda doğmuş İsâ hakkında ikinci asra kadar, | hiçbir vesika yoktur. İncil ananeleri tama- mile eye edip yayıldıktan sonra şurada burada, muhtelif şekiller altın- daki akislerinin tarihi hiç bir kıymeti bulunmadığını da şimdiye (kadarki münakaşalarımızda kâfi ; derecede göstermiş bulunuyoruz. Darülfünun Dinler tarihi erris muavini A. Hilmi ÖMER Milliyet'in edebi romanı: 32 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — in dam be Hâlâ giyin- 1 renginde bir krepdöşinle sargı yaptı. Atmalı sarı iskarpin, e manto, sarma baş.. Hepsi em yıkanmamış mürekkep ba- lığma benziyen bu nişadır kmalı elleri ne ya, Kocasınm getirdiği beyaz, tire eldivenleri de takınca. . — Al diye aynanın önünde gü İümsedi. Ben de tango olaruşum;, ne yiğen. Alnenin yazısı böyle imiş. Petek zaten giyinip kuşanmıştı. Nuri Efendiağası, yan odada biraz çakıştırıyordu. Böyle yerlere ça- kırkeyif gidilirse daha kârlı olur- muş, Çok para gitmezmiş. Caddeye çıktılar. Önde yeni kasketi ile Nuri Efen di. Ortada Petek. Arkada Benzi- gül ile Nefise Abla yanyana. Elektrikler yanmış. Sokaklar do Tıyan, kimseye yol Göre akılları- insanlar. na gelmiyen Hiç kimsenin bu üç buçuk kişi- yel Ama Nefise Ablanın içinibir avuçdolusu kurt kemiriyor. : San- yer ki herkes ona bakıyor ve her- kes işini gücünü bırakmış yemeni- sini çıkardığı, eldiven giydiği için kendisini ayıplıyor! Eğlenti verilen bahçenin şıklı kapısına geldikleri vakit ayakları Sanhk'ev Ahmet Efendi evini satmağa karar vermişti. Sağdan, soldan talipler de yok değildi, Fakat Ahmet Efendi müm kün olduğu kadar daha pahalıya * sat- mak ümidi ile gazetelere söyle bir ilân verdi: Sahibi tarafından satılık ew Altı oda, iki salon, mutfak, taraça, sahrınç, arkada & eşcarı müsmireli geniş bir bahçe. Boğaza nazareti mükemmele- si vardır." ç İlânm altında taliplerin müracaat e- decekleri adres. Mahallede Ahmet Efendnin evini sa tılığa çıkardığını zaten herkes biliyor. du. Biriki hafta tanınmış, tanınmamış bir çok adamlar satılık evi gezdiler. Ni- hayet müzayede günü geldi, çattı. O gün taliplerden Numan Efendi, mü- zayede vaktini bekleme için, evin kar. şisindeki bahçeli ,,Safa” lokanta ve mey hanesine girdi. Bahçenin bir kenarına oturdu. Numan Efendi, Lokantacı İrfan Efendinin tanıdığı müşterilerdendi. — Ahmet Efendinin evi için mi haz vet? — Öyle bir niyetimiz var amma ba- kalım. — Şaşılacak şey hazret, eve üç dört talip var.. Doğrusunu söylemek lâzımsa ev, güzel, yeni, havadar. — Orası öyle. Ahmet Efendinin de müzayede nereden aklına geldi anlamı- yorum. Şu: evi alsam, bizim damada ve- receğim. Fakat Sabri Efendiden korku- yorum. — Sabri Efendi değil mi hazret? O adam ne de kirli çıkındır. Bir şeyi de ka fasına koydu 3 mu, yapar m yapar! Numan Efendi caddenin enine boyu- cimri adamdır o, dedi, gelir, oturur, val lahi kahve bile ı#marlamaz. — Ismarlamaz amma, - mülle edine- pim diye kesesinin ağzım öyle açar AE sim Moğuk EMEN kari içinde geldi. Bahçenin bir köşesine oturdu. Kü çük maddi gözlerile etrafına * şöyle bir bakındı. Numan Efendiyi karşısında gö rünce, onun da suratı buruştu. — Merhaba Sabri Efendi, beni bura da gördün, hoşuna gitmedi galiba.. Bir az da dostlara bırak yahul — Elhamdülillah. Ev için geliyediği- ne göre, her halde burada retikdlef bir yemek yemeğe geldin galiba. , — Yok canm, şöyle birlikde içip — Müzayedeye gelmiğdrrempun? Sid Saya? Ve, 7 Ziliba evi satmaktan vazeşmir- ler, dedi. sen Efendi bir kahkaha salıver- yk biz de gidelim, dedi, a- ma ben karnımı doyurmadan bir ye- ve gitmem. İrfan Efendi, ne yemekle- rin var bakalım? Sonra Sabri Efendiye döndü: — Madem ki müzayedeye gitmiyor —— Yek ssmarlarsam reddetmez- “Sabri Efendinin gözleri büyüdü: — Sen mi ıumarlıyacakim? dedi. — Elbette. . ben yalnız yemek ye- mekten hoşlanmam. Bir arkadaşı da- davet edersem ne çıkar? Sabri Efendi kulaklarıma inanmı- yordu: — Eh, madem ki davet ediyorsun, — Yalnız, dedi, ben saat bir bu- çukta kaçtım. Daha yarım saat vak» tim var, Karşı karşıya oturdular. o Numan Efendi yemekten evvel iştah açsın di- ye rakı teklif etti, Sabri Efendi bu bolkeseden ihsana şaşırdı ama, beda- dolaşır, gözleri kararır öibi oldu, bir takım süslü insanlar durmuş geleni geçeni baştan aşağı süzü- yorlar ve bilet toplıyorlardı. Bahçeye girince büsbütün afal- ladı. Bütün oharmzile, her gelenin kim olduğunu anlamak istermiş gibi dik dik bakıyorlardı. Benzigüle yavaşça söyledi: —- Aman yanımdan,ayrılma, dü şereğim. Vaktinden biraz önce geldikleri için dans yerinin biraz “gerisinde iyi bir yer bulabildiler.' Masanın sağına kocası, ortaya kendisi, sola Benigül, karşıya da Petek oturdu. Garson masanın örtüsünü yarım yamalak düzelttikten sonra sordu. Nuri Efendi: Kadınlara bakmadan söyledi: — İki bira. Bir gazoz. — Sizin için? 2 — Bana da bir ellilik şişe rakı. —- Bu gece rakı yok'efendim. — 2 da nesi? niçin? gece Gardenparti var, A- ale pci Onun için. — Böyle şey olur ma? Parası i- le değil mi? — Öyle ama. Bu eğlenceyi biz yapmıyoruz. Başkaları yapıyor. — Kim onlar sanki? — Gürbüz Gençler Spor Kulübü. — Varsın onlar yapsın. — Öyle ama onlar rakı içmiyor» MİLLİYET ŞALI, 18 ERMNZ. 1933 Müşterisi var! Lokantanın tenha bir köşesine | yerleştik. Her gün ayni masanın sini yapan garson kız, masa- | mıza geldi; arkadaşım: — Nasıl, Yiyoletta, diye gülüm- sedi, bugün bize yedirecek . nele- rin var bakalım? Kızcağız beyaz önlüğü içinde İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi | Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyle Ni Sigortaları halk için müsait şeraiti hav Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan (şehirlerde acenta aranmaktadif:/ Tel.: Beyoğlu : 4887 4029 “pm kaybolan ellerini havaya kaldırdı: | —— — Listeyi getireyim! Bizim arkadaş, bol çeşidi se- venlerden olduğu için listede, her | gün yediği yemekleri görünce key- fi kaçtı: — Başka, diye, sordu, neler var? Garson, başını eğdi: Listedekiler efendim.. Baş- ka yemeğimiz yok! O zaman listeyi tekrar gözücile süzmeğe başladı: — Patlıcan tavası.. patlıcan be- yendi.. patlıcan çöp kebabı. A- man, kızım.. Bu ne çok patlıcanlı yemek.. neredeyse patlıcansız ta- rafından bir su getir diyeceğim!.. Garson hanım, müdahaleye mec bur oldu; — Efendim, size Mercan balığı söyliyeyim. — Onun mevsimi değil, geç! — Biraz kılıç ızgarası?. —-Hayır! — Biftek., Kanlı kanlı.. Hoşu- nuza gitmez mi? — Bu sıcakta!.. Allah göster- mesin... Kız boynunu büktü: — Başka da yemeğimiz yok! Gevezeliği tutan arkadaş, gar- sonun arkasından — Kızım, diye seslendi, En iyi- si sen kendin tabağın içine gir de masamıza gel! Kızcağız, kıpkırmızı o kesildi; fakat hemen kendini toplıyarak parmağındaki yüzüğü gösterdi: — O yemeğin müşterisi var E- fendim!. M. SALAHADDİN LAZARO FRANKO MAHDUMLARI Ticarethanesi, Galatadaki o mağara- larını İstanbulda, (o Sultanhamamında (sabık Balcılar) mağazasma naklettik- lerini muhterem müşterilerine arzey- ker. ü (5558) ZAYİ — Galata Whalât Gümrüğünün 22607 numerolu — beyannamesine ait 62149 numtrolu 27-6-933 tarihli mak. puz senedini zayi ettim. Yenisini çıka racığımdan eskisinn hükmü olmadığı- nı ilân eylerim. M. Franko © (5608) ———— va hem rakı, hem yemek kaçırılır şey değildi. İlk kadehleri tokuşturdular, Kadeh- ler biribirini takip etti. O kadar ki en sonunda Sabri Efendi, yemek ye- meden başını masaya vurdu. Numan Efendi lokanta sahibini çağırdı: — Bırak uyusun, açılır, dedi, Ben üzayedeye gidiyorum. Irtan Efendi; tehlikeli bir rakibe karşı oynadığı bu oyun © karşısında Numan Efendiye karşı manalı ve tak- dirkâr bir gözle baktı: — Yamansın vesselâm, dedi, haydi işin uğurlu olsun. Numan Efendi çıkıp gitmişti. O ar- rada Sabri Efendi başını kaldırdı, gö- zünü açtı: — Gitti mi? dedi, iyi oiyi.. Ben Ahmet Efendi ile ev işini daha bu sa- bah hallettim. Üç bin beş yüze aldım. Ama şu Numan denilen sözde akıllı herifin, bana rakı ve yemek ısmarla- mak niyeti varmış. Davetini ne diye reddedeyim?.. larmış. Garsonun işi (o çoktu. Gözleri dört bir yana dönüyordu. Sabırsız landı. — Öyleyse bana da bira. : bin Efendi mırıldanmağa baş- adı: — Hem gürbüz, hem genç.. Son- ra da rakıyı yasak etmişler. Softa- lar gününde idi orakı yasağı! Şimdi inkılâp var. Herkes istedi- gini yer, istediğini içer, istediği ni giyer . Kim ne karışır. Sonra büyük bir şeytanlık be- cermiş gibi kadınlara mırıldandı: — Hele biralar gelsin. Ben dı- şarıya çıkar cebime bir'yüzlük şi- şe sokar gelirim. Benzigül yavaşça karıştı: — Rakı olmazsa eğlence olmaz mı Nuri Efendi! — İşte bak! Olur mu olmaz mr Kılıçlı ld bu kadar kalabalık, sülün ışıklı değildi. Gardiyan Bahri (Garden- parti) de kim oluyordu ki bu ka- dar patırdılı bir eğlenti yapabili- yordu. Renkli ampullerin saçtığı ışıklara kamaşık gözlerle başka | Haydarpaşa Emrazı istilâiye Hastanesi Baştabipliğindeti Hastanemiz için 120 ton 60 ton yerli kok kömürü ve 4000 kilo meşe kömürü çeki meşe odunu olbaptaki şartnamesi mücibince ayrı münakasa suretile mubaaya edilecektir. Münakasa 17 tos 933 pazartesi günü saat 1 4 te Galatada Kara Musta i şa sokağında İstanbul Limanı Komisyonda yapılacağından taliplerin şartnamelerini mek üzere hastane idaresine a ev Merkez L ( > Memurluğuna müracaatları. RADYO Bugünkü proğram İSTANBUL 18 Gramofon, 18,30 Franmzca ders (İlerlemiş olanlara). 19 Saz Çağ si Hanım). 19,30 Saz (Necmiye Hanım) mim Timi Terfi Hama) 2030 Eftalya H. Sadi B. ve arkadaşları 2130 Gramafon. 22 Ajanı, Buran haberi, snat ayarı © ANKARA, 1538 m. : Alaturka sağ. 20,15 : Ajans kaberleri VARŞOVA 1411 m. 17: Halk konseri, 18.20: Masdelin gölde tras, : Viyolonsel konseri, Zi: Tenor sl Desi Nil Mene, BUDAPEŞTE 550 m. 21,20: Stüdyodan iki opera temsili, 1) ar “Nürnbergli Bebek” 2) Mozart ire direktörü” öperaları, YAYANAZ 518 m. 2130: Orkestra konseri. 23: Plâk. MİLANO - TORİNO - FLORANSA berler. - Plâk, 21,5: Tiyatro, mü- Romadan naklen opera Osmanlı bankası İLÂN Osmanlı Bankasının Galata, Yeniça- mi ve Beyoğlu devairi, İDİ MİLLİ münasebetile temmuzun 23 üncü pazar ünü kapalı bulunacaktır. 'DARUŞŞAFAKAYA TALEBE ALINIYOR (1) Darüşşafâkaya girmek is- teyen talebenin anasız babasız, ya hut yalnız babasız olması ve ilk mekteplerin ancak 4 üncü sınıfma geçmiş bulunması şarttır. (2) ka- yıt müddeti 15 Temmuzdan 15 A- ğustosa kadar devam eder. (3) kaydolunmak ve müsabaka imti- hanlarına girmek için Nufus cüz- danı, son mektep karnesi, tasdikli mektep vesikası, sıhhat raporu, bir vesika fotoğrafı getirmelidir. ler, (3394) du. Cazbandın viyolonseli pek şa- şımına gitti. Köydeki Hasan ap- talın kemanından belki yüz defa daha büyüktü. O davulcu da yüzü- nü ne diye karaya boyamıştı. Yok- sa bir güldürücü oyun mu çıkara- caktı. O güne kadar zenci görmi- yen Petek Afrikalı davulcuya u- zun uzun baktı. Süslü hanımlar; süslü, kurumlu beyler dizi dizi geliyorlardı. Birdenbire kırrrk! diye ince bir kahkahayı küçük avuçları ile ka- padı. Analığı sordu: Söyliyemedi. Yalnız karşıların- dan geçen bir genç hanımla ya- nındaki ri ie erkeği gözlerile gös- terdi. Erkek hanımdan daha süslü idi.Petek süsüne gülmemişti.Şakak | larmdan kulaklarının küpeliğine Saz ve daha aşağı sarkan o bir parmak büyümüş sakalları vardı. Böyle sakal olur mu hiç? Vay be nim köse sakalım lâfı bundan mı çıktı ki. Hadi diyelim olsun. Ber- bere gider kestirir. Böyle yere bir parmak yandan sakalla gelinir mi? Köylüler bile her cuma traş olur- lar da odaya öyle toplanırlar. Sağ yanımdaki beyaz örtülü hasır is- kemleli masaya iki beyle iki hanım oturdular, Dördü de şık mı şık. Belliki dördü de büyük yerden. İ- mmm Büyük Bir Müjde Pek yakında Taksim Bahçesinde! Yeni am TROPICAL EXPRES Revü heyeti MAMENMN (5540) Kriple Maden Sahili Sıhhiye merkezi eri trim 2 329 doğumlulara Beyiktaş askerlik şubesinden doğumlularım © son yoklama! Temmuz 933 perşembe günü cak ve 16 Ağustos 933 çarşambi ” mı bitecektir. İşbu o doğumlu bunlarla muameleye tabi olan Hida yazılı günlerde şubeye ve gelmiyenler hakkında kani A RR. ma eye y o TI mele tatbik olunacağı ilân olundÜği 27 temmuz 933 perşembe Bel Tüçeşme, 30 temmuz 933 pazar O 1 ağustos 933 salı Arnavutköy, tos 933 perşembe Atik Sinan P tan İbrahim ağa Ekmekçi başa A 5 ağustos 933 cumartesi Abbas bannuma, 7 ağustos 933. p ditsinan paşa Dikili Taş Vişne 9 ağustos 933 çarşamha Türk AĞ ağustos 933 cumartesi Şenlik ağustos 933 pazartesi Muradiyt ği, vikiye, 16 ağustos 933 çarşambf! yenenin hitami, giiliyei Asrm umdesi “MILLIYEİ Yeyilköy mekerj ranat | verilen habere göre bugün hava lu olacak ve rüzgür mütehavvil sesektir. 17:7933 tarihimle baya tazyik limatre en fazla srcaklık 27 en sf vere kaydedilmiştir. ki hananla açık renk elbiseli yavaş konuşuyorlar ve veee başlı oturuyorlardı. Ama biseli, parlak saçlı bey galiba. Bahçede kendisind * martayal, iki lâf olur biter” lara fitil olup gelmeli, Besi”? ! O söylerken hanımlar k' zı kesiliyorlar ve öbür bef, bakıyordu. Beriki biteviyf * gi Z kaldı? reyi yok para yoook! Tralala! ya hoş beyahul Yuuuh! B garsoncu Efendi! ME Üüyün Salla edeli — Beyim! Bu masa 19” leri kapanmıştı da. di — Bana uulan! Viz elif, Hanımlardan biri elinde tanın ucu ile bu beyin kunup biraz ağır konu$ sıldadı.