Fikirler ve m BİR AVCININ GETİRDİKLERİ Bir yazımda, seyahat (o edebiyatm- dan hoşlanmadığımı söylemiştim; ke- Wmelerle çizilen tasvirler, isterse Lo- tinin, hattâ Chateaubriand'ın imza- sını taşısın, beni kendilerine çekemez? ler. Gitmediğim yerler hakkında bir şey öğrenmek istiyince geografin ki- taplarını, hattâ her nedense pek hor bakılan Bedacker'leri, Guide Joar'la- rı tercih ederim. Bu kitaplardan is- tihfafla bahsedenler onlarda asla va- 'detmedikleri şeyleri arıyanlar değil midir? Seyahat edebiyatmı — sevmemekle, zamanıma uymaktan başka (bir şey yapmıyorum. Bir memlekette seyret- tikleri manzaraları anlatan muharrir. ler günden güne azalıyor. Seyah nameler de artık bir memleketin in- sanlarını, âdetlerini, kanunlarını anla- tan, fakat ilmin metodalarma tama mile boyun eğmedikleri için “geogra- fia,, ismini alamıyan birer kitap olu- yor. Manzaralardan da bahse mec- bur olan muharrir uzun, lirik tasvir lerden kaçıyor ve bir ili satırla sade- ce esas hatları göstermeğe çalışıyor. Çünkü bugünün adamı, / fikirleri ile de, hisleri ile de tabiatten kaçıyor. Es- ki tarzda seyahatnamelerin vahiliğini Ahmet Haşim bakın ne güzel anlatı- yor: “... Yazı, zevk vermekle iktifa et- miyerek öğretmek de istediği zaman gayet eksik bir bilgi vasıtası teşkil &- der. Faraza “mango,, meyvesini öm- ründe tatmış olmıyana teşbih ile man- go yedirmek kabil mi?. Çinçinati şeh- rini görmüş olmayana istiare ile Çin- ginati'yi göstermek mümkün mü?” Bunun içindirki o Ahmet Haşim, Frankfurt seyahatnamesi'nde (1) bi- 70 Frankfurt'u göstermeğe kalkma- mış; ancak orada veya yolda geçirdi- ği günlerden bazılarının intibamı tes- bit ediyor. Fakat gözlerini yalnız ken- di içine çevirdiğini, etrafına bakmadı- ğını zannetmeyiniz. Bilâkis her yere de,, yi arıyor. İstediğini bazan en u- mulmadık bir noktada buluyor ve ar- tık onu, bazan bir sanat meselesinin, bazan da daha umumi bir meselenin etrafmdaki düşüncelerine mihver edi- yor. Ahmet Haşim'in, şiirinde olduğu gi- bi nesrinde de bütün sanati bir “ihsas,, sanatidir, Hiç bir mevzuunu, Piyale'- | nin mukaddimesindeki mevzuu bile tü- ketmemiştir. Fikirleri “imposant,, de- ğil, sinsinuant; dır. Birtakım nokta- ları işaret eder; onlar üzerinde dur- maz geçer. Fakat bu onda reybiliğin, her türlü bedii kanaatlere açık olma- nın mahsulü değildir. Ben, tanıdığım amirler arasında, kendi kanaatlerinin zıttı kanaatlere, hattâ onlardan bir parça ayrılanlara Ahmet Haşim ka- dar düşman olan kimseyi bilmiyorum. Onun fikirlerinde ısrar etmeyişi, keli- menin en sanatkârane manası ile, bir — “hile, dir. Mevzuunu tüketse, müla- © hazalarının hepsini söylese, muhake- | mesini sonuna kadar götürse belki o- | sen fikir ikliminden kaçmak mümkün | olurdu. O ilimi böyle esrarengiz bı “İttihadı Mili | İ rakması, gözlerimizi çevirmemize mâ- ni oluyor. Ahmet Haşim'in kendisine usta intihap ettiği symbolistlerin usu- lü de budur; şiirlerinde de, nesirlerin- de de karie evvelâ ehemmiyetsiz gibi gözüken bir iki istiate verir veya bir iki fileri işaret ederler; © sonra onu, bunları kendi kendine © genişletmeğe davet ederler. Bu tarz yazılarda muharririn kari serbest bıraktığı, iyice düşünülünce, doğru değildir. Onu, çizdikleri bir da- irenin içine, kendi kendine hapseder- ler. Evvelâ ehemmiyetsiz gibi gözü- ken noktalar büyür, hududu aşılmaz bir çember olur. Sırf kendi içimizde doğduğunu sandığımız bir birsama ka pılırız; halbuki bu tamamile okuduğu- muz şairin benliğidir. Symbolist mu- harririn istediği budur; karie (kendi “ene,, sini aşilamak, ona kendini unut- turmak. .. İkimden aldığımızı unuttu. Humuz ve artık sırf kendi o malımız sandığımız fikir kadar müdafaa etti- ğimiz, saplandığımız hiç bir fikir yok- tur; çünkü onda hem hariçten gelen şeylerin, hem de kendi yarattıklarımı- zın kuvveti vardır. Symbolist muharrir bir büyücüdür; ruhumuzu çıkaran ve onun yerine kendi zengin ruhunu koyan bir büyü- cü... Frankfurt seyahatnamesi'ni okur- ken de yine böyle bir birsama kapılı- yoruz. O parçaların hepsi bizi kendi kendimize bırakır gibidir; sanki bize bir “mâditation,, mevzuu O verdikten sonra muharrir çekilip gidiyor. Fakat dekor hazırlanmıştır ve onun içinde muharririn istediği şeylerden başka bir şey düşünmeniz, onun çıkardığı neticelerden başka neticeler çıkarma- nız imkân: yoktur. O parçalar nakis kalmış gibi gözükür; bu da bir hile dir, Büyünün tesir etmesi için kâfidir; belki bir satır daha ilâve edilse sihir bozuluverir. Kitap, bir seyahatnameden siyade, hatıratı andırıyor. Fakat Ahmet Ha- şim hatıralarını da “eşkâli hayat, ol- duğu gibi, “havzı hayalin sularmda,, seyrediyor. İtiraf edeyim ki bu intiba bende asıl bırakan parça “Sincaplar, kuşlar, ve saire,, isimli parçadır. Son zamanlarda bu kadar güzel, bu kadar munis, bu kadar “yalan,, bir parça © kuduğumu hatırlamıyorum. Fakat bu “yalan,,, Ahmet Haşim'in de kabul et- tiği bir estetiko göre sanatin ta kendisi- dir. Ahmet Haşim: “Seyahat (Harikulâ- deler avı) demektr,, diyor. Fakat avı, burada, sırf avcı yaratıyor. “Bir zihni- yet farkı,, ndaki bön Alman kızı, bir kaç mürekkep lekesi, dilenci, hattâ br sinek etrafımızda harikulâdelikler yaratan, her günkü hayatı bir mucize gibi EE unsurlar oluveriyor. Bu kitap, insan zekâsının tabinte üarünlüğünü göstererek, sefa- şim'in elinde içsıkıntısı bile yaşamaya tatveren bir mucize oluyor. Nurallah ATA — ——— (1) Söhulet kütüphanesi, 60 kuruş. - Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Milliyetin edebi Romanı: 122 Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir İğ İ Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında İ Acentası bulunmayan şehirlerde Tel.: Beyoğlu : 4887 3265 acenta aranmaktadır. MAKEDONYA Aşk, —33 senedenberi. .. ve ilâahırihi, | — Beşçinarın Udi Ahmede mahsus kıs- RM munda ise Osmanlı İttihat ve Terakki niyetinin Umumi merkezi dağlar- inmiş komite reislerile, civar vi- iyetlerden ve sancaklardan gelmiş murahhas aza şerefine muazzam bir iyafet veriyordu. Uzunca bir masada Drama jandar- ma taburu binbaşısı Hüseyin Muhid- © din Beyle, Mülâzim Fehim Bey ve bir kaç ihtilâlci Bulgarı teradüf yan yana işti. Kahveler içilirken Muhiddin Bey i Zavallı — Bilirsin, eskiden ne kadar hoppa i- dim, Vara yoğa gülerdim. Gevezeliğim meşhurdur. Artık alandı. Ağır başlı oldum. Bir yere çıkamıyorum. Kimse. | lerle konuşamıyorum. Dünyaya küsmüş gibiyim, yorum, Sinemadaki muzik gramofonda- | kine pek benzemiyor. Radyodaki de si- nemadakine pek benzemiyordu. Bütün bu farkları bilmek, anlamak, öğrenmek fi gelmiyor mu? — Dostlarımdan, ahbaplarımdan hiç birine gücenik ve dar değilim. Hepsi ile aram iyi. Fakat durğunluğum onla rın neşelerini kaçırır diye korkuyorum. | — Bu, ayni zamanda bir sanat zevki | de. “Hayalin sonu” filmindeki artisti | bir baska filmde gördüm, beğenmedim. Bir Filmi seyreden'er başka bir film da- ha görmek istiyorlar, Senaryoyu ve rol- leri mukayese etmek te başka... Bazan öyle bunalıyorum, öyle bunalıyorum ki.. — Şen tanınmış insanların durgun- Tağu ee fena olur bilirsin, Niye canm sıkılıyor diye bir yığın abret süsli sorar lar. Onun için herkesten bucak bucak kaçıyorum. Halden kimse anlamıyor ar. kadaş.. muvaffak oluyor ki.. Onan sene bir baş ka filmini görmeğe sideceğim. Ne yapa yım, Başka bir zevkim de kalmadı.. Ha- yatım pek, pek sönük geçiyor.. — Ru kadarcık eğlenmesem, sıkıntı. dan çıldıracağım, Pazar günleri tedan- sana gidiyorum, Bir köşeciğe rekilip o- turuyorum. Pazartesi günleri kabul gü- nüm.. Çarşanbaları Süheylâ ile buluşu- yoruz. Perşembeleri Melâhatın kabul günü., Salı geceleri Ekrem Beylerde bu- luşuyoruz. Cumaları Makbulenin çayı var. Görüyorsun, ne yeknesak, sönük, uyuşuk hayat. — Sizleri, o eski arkadaşlarını gör- meğe, şöyle oturup iki çift lakırdı ko- huşmağa vaktim, zamanım yok ki. Sü heylâ ile buluşmağa, ne bileyim hafta. da iki kerre çaya, dört defa sinemaya gitmeğe de hayat denir mi? Ruhsuz, ölü bir hayat.. — Vallahi öçim ölmüş. Gülmek, neş- elenmek hassası kaybetmiştim. Uzun uzun, keyifli, şen ve şakrak konuşuyo- rum. Uyuşukluk dilime de arız oldu. Ha yatta en güvendiğim tarafım metemdi. O da kayboldu, o da maziye karıştı. Gülmeği, eğlenmeği ututtum. MECCANEN İncili Şerif kitabinr göndermek için adresimize yazmız: — Bana hak veriyorsun değil mi? Vaziyetimi düşün. Çile dolduruyorum. Gülmesini bile unuttum. Halbuki eski- den kahkahamdan durulmazdı.. Çılgın çılğın gülerdim. Hayat bazan insanı va- gam — Yüzüme öyle garip garip bakma... Evet, hayat beni vakitsiz yordu. Basit, sade ve yeknesak şeylerden zevk alıyo- rum. Bu zevki tatmalısın kardeş... — Niye öyle gülümsedin? Giydiğim. kostümü çok mu sık buldun? Bahardan- beri bu dördüncü kostümüm. İskarpin. lerim öteki esvabımı tutmıyordu, Onun | için hunu ısmarlamağa mecbur oldum. — Her şeyden fedakârlık edetim. Lâ kin asorti o giyinmekten vazgeçemem. Bu, moda hastalığı, süs, züppelik değil, illettir, illet.. Müzmin bir hastalık. Bi. çareliğimi bundan da anlıyorsun! — Nasıl, nasıl, anlamadın mı? Basit, sade, alâyişsiz yaşamak istiyenler asorti giyinmeden vazgeçemezler mi? diye bel ki aklına bir filâr gelir, Derdin büyüğü de burada ya., — Bak, nasıl hemen hak verdin, Bu- | na zaten emindim. Gramofon, radyo, | piri 5s» Pe 1öd — Tuhaf ven de bp kardeşiilAras İN pain ge ii, Beri larında münasebet yok mu? Hem de'öy- ılk Kak linesebet; Sür kz SE MİN GENEVE (SUİSSE) liyorum, sinemasını görmeği merak ddi- ' İğ zamn 3277 szamummn 13332) Ergani Bakırı Türk Anonim Şirketinden: 1 — Ergani Madeninde Imalithane sahasında inşa olunacağı 18 Mayıs 1933 tarihinde ilân edilen 9X15,5 metre #h'adında bir Müdür £ ikametgâhr, aynı çatı altında cem'en 229 metre eb'adında iki memuria ikametgâhi, 12X40 metre eb'ar dında bir ambar, 10X30 metre eb'adında bir ambar, 10X10 metre eb'adında bir lokomotif hangarı, 15X10 metre eb'adın da bir taş deposu, 20X11 metre eb'adın- da bir kantin ile oluklu saçtan mmul iki ambara ait temel inşaatının ihalesi 20 Haziran 1933 tarihine müsadif Salı gün ine tehir edilmiştir. 2 — Birinci fikrada gösterilen binalarla beraber yine Ergani'de insa oluma- cak 250 metre terbiinde iki katı bir ilk mektep binası, da, ayni günde ihale edil mek, üzere ,kapalı zarf usuliyle münakasaya konulmuştur. 3 — İbale Şirketin İstanbul'da Bahçe kapısında Taşhan'da kâin Merkezi İda resimde yapılacaktır. 4 — Talipler, evveler bu gibi işleri başarmış olduklarına dair müteber evrak İ ibraz ederek, mukavele ve (şartname ve plân nüshaları ile fiat cetvellerini, müracaatları tarihinden 3 gün sonra, Şirketin Merkezi İdaresinden veya Ergani- deki İşletme İdaresinden 25.— (yizmi beş) lira mukabilinde alabilirler, 5 — Münakasaya girmök İsteyenler teklif mektuplarmı muhtevi kapalar zarf ile vesiki fenniyelerini, mukavele ve şartname ahkâmmen kabulünü mutazam- mn imzal: bir varaka ve milli bankaların biri tarafından verilmiş yedi bin beş yüz liralık bir teminat mektubu ile birlikte diğer bir zerfa koyarak, nihayet iha- k #aat onbeşe kadar Şirket Müdiriyeti Umümiyesine makbuz mukabilinde tevdi edeceklerdir. 6 — Teklif mektuplarının tetkikinden sonra Şirket bu işi münasip gördüğü talibe ihale etmekte veya ihaleyi tehir eylemekte muhtar olacaktır. 7 Bu hususta başka malümat azmak isteyenler Şirketin Merkezi İdaresine veya Ergani'deki İşletme İdaresine müracsat geler (4089) ane GE er > e du — O, Lübinskanm ağabeyisi ve si. zin teyzenizin oğlu değil midir? — Bunun bir manası olamaz. Poli ka işlerinde kardeş, ana, baba düşü: | sene evvel Dramada öldürülen Bakla ciyef.. nasıl öldürüldü bu adam? Bir türlü anlıyamıyorum. Masa başında komitecilerin en mü- illeti, insanı günlerce hasta etmeğe kâ- ('5 himleri yan yana gelmiş bulunuyordu. Kin, Politika, ve Han. s Dm Müellifi: Nizamettin Nazif | süresi Apostol.. atari aşi egr Bir an onlara gözlerini dikti: — Eğer bili le dirseklerini masaya dayayarak: iyi; ğer biliyorsanız, Allah için söy- — Artık her şey bitti. . — dedi — Bir ay evvel bir jandarma binbaşısı i- le bir Makodonya (© komitecisinin bir sofrada yan yana yemek yiyebilecel leri tahmin edilebilir miydi? Artık bü- tün düşmanlıklar bitti. Şimdi dost ve kardeşiz. Fakat bilir misiniz, bütün bu sergüzeştler içinde kafamın hallede- | mediği muamma nedir? Mülâzm Fehim tabakasını üzatmış, sigara dağıtıyordu. — Haydi hatırın için bir tane içe- yim... — dedi ve devam etti — Dört Sandanski sustu. Vardargüneşi A- Postol sustu. — Demek siz bilmiyorsunuz. Ya siz Mösyö Nikolef Tane, siyarasinın külünü avucu ne silkerek yere döktü. Bir parça da- ha sustu. Sonra yüzünde hazin bir gü- lüş belirdi: — Ben biliyorum Binbaşı Bey. . —. dedi — Çünkü onu benim tabancam öldürdü. Mülâzim Fehim dayanamadı: nülmez; hain öldürülür. Fakat bam | acı gelen şudur ki, kahraman ol- duğu için öldürüldü in bu sözlerden bir mana çı- karamamıştı. Tuhaf tuhaf baktı. — Ya.. — dedi — öyleyse niçin öldürdünüz? — Kendi tedi. Bu. . Vardar güneşi Apostolu kolundan dürtmüştü. — ». .onu takip ediyordu. Çünkü Doksat'ta beraberdiler. Siz. . Mülâzim Fehimi işaret etti, —... onu yakalayınca bu arkası- nr boş bırakmadı. Belki bir fırsat bu- ,. Fakat siz öyle işe bir çare bulama- dık. Nihayet bir gece onu hapsettiği niz odanın penceresi açılıverdi. Dışa- 80 inci Liste | ANKARA, ZA A—T.D. T.— Cemi | yetinden £ Karşılıkları aranacak ayça va faraça kelimelerin 60 numaralı lişte- si şudur? 1 TAFSİL 8.— TEKEVVUN | 2.— TEFENNÜN 9.— TEKLİF İ 3 TEFTİŞ 10.— TEKRAR 4.— TEFVİZ 11. — TEKZİP 8— TEKAYYÜT 12. TELÂFİ | 6— TEKELLÜF 13— TELÂKKİ yi Te TEKEMMÜL 14— TELİN | Fa — Gelen karşılıklar | 18 inc: liste Teçallüp: zorbalık: Takyit$ rmatlâk bırikmayip kayitlamak, kayitlanmak, başi boş birakmamak, iliştirmek, bağla. mak. Tajtif: lütuflandırmak, lütfa na- | yil etmek, bir kişiyi hoya gidecek bir | şeyle yahut hoşlanacak tarzda ohşamak, | eylik etmek. Tamam: eksiksiz , noksan: sız, bütün, tam olmak, (bitmek, bitim, | bir iş temam olmadan (bitmeden) baş- ka işe başlamaz. Tayip: ayıplamak, a- yiplemak, süçlülamak, © gisamak, w- | tandırmak, dağnamak. Taviz: karşılık vermek, değişmek, bedel vermek, de- gişik. Tefavüt : ayıttılı olmak, iki ne- menin bir birinden farkl: Çayırtılı) ol mak uymamazlık, uyarsızlık. Teferrüç: gerinti, eğlen, gönül feralandırmak için kira çıkmak, seyre gitmek, kir eğ- Jentisi, Teferrüt: baş çıkmak, başa sa- yilmak, tek olmak, eşi olmamak, eşsiz, biricik. Tefrika: şundan bundan, düşün ce ayrılığı, düşünce başkalığı, bir birin den ayrılık, uygunsuzluk, (beyinleri- ne tefrika, ayrılık düştü), dağiniklik, ayrı ayrı ölmak ki gazetelerde aksami siyasiyeden Ülği bir çizgile ayrılan kıs tanri eri, Tefsir: anlatmak kurani an- latmak için yazılmış kitaplar. Teksüt: işinden çekilmiş, memuriyetten çekilip çirak oluş. Tezat: uymamak, biribiri- ne zit olmak, terleşmek, ayirt. Göztepe Haznedar oğlu Baha Bugünkü program İSTANBUL, 7 den 19,00 kadar Gramofon. 1900 kadar Frasaızça ders (Müp- tedilere mahsus). 1900 , 1945 Alaturka saz (Servet Hanım) 1945 ,, 2090 kadar Alaturka sax (Vedin Riza Hanım) 2030 , 21,50 kadar (Bodayi Müsikıye H) İ'A0 » ZEO kadar Gramofon. Z2W , itibaren Ağını, Beren haberleri, saat ayarı, ANKARA 1330 Gramelen, 1045 - 1930 Alaturka çar. 1030 20 Dane musikisi 20— Ajans haberleri, VARŞOVA, M3 m 13,15: Plük. 14,15; Taleke matinal konseri, 17, Pil, Jâ, Pizk, — Müsahabe, 21,05: Ha- GE musiki konseri. 23,05: Chopinin eserlerin. den mürekkep konser. 24: dans musikisi. BUDAPEŞTE, 550 m. 20,15: Palestrine korosunun. operet musikisi, 24,05: Hali marşlar, MÜNİH 532 m. 21405: Kalya orkestrası 2105: (Orta tat alyevari temsil 2220: radyo Viyana şrammel musikisi, | üsameresi 21,26 #arkaları ve is konseri 1938; Sözler. 2105: İşki ve arkaların. dan mürekkep oneralardan Darşalar. | 22: Rockenbaner'den nakil, 2305: Carli Gandris caz takımı. MİLANO - TORİNO - FLORANSA 2145: Karışık konser. 24: Haberler. dans mesikkisi, PRAG, 488 m. 20,30: Düğün havaları. 21,06: Plâk. karışık musiki. 23,20: Hafif musiki, BÜKREŞ, 194 134 Pik İ4,IB; plâ, 18: karişik o konser, 20; ders. 21: Bir Papas tarafından konferana, 21, 15: koro tarafından şarkılar. 22: radyo or —— DOKTOR Rusçuklu Hakkı Galatasarayda Kanzük çczahanesi karşısında Sahne sokağmda 3 numa- ral apartımanda 1 nümara, 71,20: İ Bembeyaz sağlam dişlere, hastalı | ağzmızm her zaman sıhhatini mı Dişleri nasıl temizlemeli Ağız insanın sıhhatinin aynasıd sımsıkı dişetlerine, berrak bir dil, hat aşan bir ağız, tertemiz bir nefi olmak isteyorsanız; dişlerinizi fazasına dikkat edeceksiniz. Sağlam bir ağıza diş temizliği sl yapılır Dişlerinizi her sabah kalkınca gece yatarken temizleyeceksiniz. Fırçanız ne çok sert, ne de çok muşak olacak. Dişlerinizi nasıl fırçalıyacaksım Fırçanızı muhafazasından alı Bol sabunla yıkayınız. Üzerine dö torunuz ne tavsiye etmişse, (Diş to diş macunu, sabun, diş suyu.) ko nuz, Evvelâ ufki olarak, geri dişi er vererek, sonra dişlerin i taraflarını iyice, (fırçani ği o misbette) sıkı sıkı mizleyiniz. Fırçanızı .amudi ola aşağı yukarı sert sert sürterek de lerinizi uğunuz. Usanmayınız, bu suretle bir dakika uğraşınız. Dişleri temizle işi bitikten sonra, fırçanızı iyice $ bunla yıkayınız; Havlunuzla kı yıp, muhafazasına koyunuz. T. bir bardak suya bir çorba kaşığı #u Öxygeneğ” atnız, ağzınızı nızı çalkalaymız, gargara yapımız, lerinizi temiz yıkayınız, şahadet ve parmağınızı Eau Oxygence'ye ba! dişetlerinize sıkı sılcı masaj ' (Ufki ve amudi). Bu iş bittikten sonra az miktarda teintured'iode Hafinda yalnız 2 gün dişleri! şu diştozu ile fırçalarsanız çok fa; sını görürsünüz: Gorb. de chaux ,015 gr. Carb. de magnesi 0,15 gr. Parborote de soude 0,10 gr. Savon medicinal 0,5 gr. Hiç olmazsa altı ayda bir di nizi Diştabibine temizletiniz. (Bir ç hastalarımdan edindiğim kanaate kılırsa, dişçi tarafından dişler tı lenirse, “Dişetleri hastalanır, sallanır. — Dişlerin minası bozul muşİ..” Bir takım cahil kimselerin nine yerleşen bu gibi vumaimile a laflara, sihhatinizi düşünüş kapılmayız.) Diş tabibinin dişlet temizlemesi demek, size yukarda rif ettiğim ameliyeile çıkmıyan, çık rinde, içlerinde, yanlarında, diş de toplanan, görülen birikintileri, Wi Terin 'ortre “Kufeki, Taş” arı i; Taması, kaldırması, yani kısaca d rinizin aslına dokunmadan, — si3 fırçanızın temizleyemediği — m lu fazlalıkları alması demektir. temiz bir ağızda sizin her günkü mizlik ameliyenin daha faydalı ve rnde olur. lilliyef ami Fyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA di rasat merkezinden malimata Legün hava ax bulut ve gate e rnek o olacaktır. 26.533 tarihinde hava taryiki 756 wi Mimetre, em fazla sıcaklık 21, en az Vİ derece idi, ” 3262 ıda yağımır yağıyordu. — Biz ikimiz | miye dalmış, bir taş üzerinde bir ci Arap camiinin önünde £ duruyorduk. | pe bulmuş, hemen sırtına geçirmiş. Bir fırsat bulduğunu anlamıştık. Koş- | is) tuk. pie acele: öldürünüz! — dedi — Yokaz a işler çıkacak. . Apostolun eli varmadı. varmamıştı. Emrini yerine getirmedi- ğimizi görünce küfrederek: “— Korkak hergeleler! — dedi — Çabuk olun! Ve alnını gösterdi. | O zaman ben derhal tabancamı çektim ve tam alnı- m. ortasından vurdum. Koşarak kaç» tık. Ve ani bir kahkaha ile gülerek; — Bilir misiniz sonra ne olmuş? — dedi — Bu aptal... Gene Apostolu dürtmüştü: — ».. ileride benden ayrıldı. Hani tutulursak beraber tutulmıyalım diye. Yolu şaşırmış, tekrar Arap camiinin önüne gelmiş, Sokak kalabalılımız, car Tekrar çıkmıya da körler İuvarından yandaki evle! birine dalmış... Kendin anlatsana b Vardargüneşi Apostol cevap ver di. Bir tarafta mızıka, çalıyordu. ranın öbür ucunda, ayağa kalka; ni bir hatip başı sonu belirsiz bir ka başlamıştı: — Vatandaşlar, . 33 senedenbe! Apostol bir su bardağını silme doldurdu. Bir yudumda midesine dirdi. Sonra masanm üstüne dehşeii bir yumruk indirerek haykırdı: — Kak to Makedonya kırıf prolef nama. (1). SON (1) Makedonyada kar'e sulanı Fuş bir karış toprak yoktur.