30 Ocak 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

30 Ocak 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| gülliyet | rm desi “MİLLİYET? tr | . 30 K. SANi 1933 İdarehane : Ankara caddesi, 100 No, Telgraf adresi : İst. Milliyet Telefon Numaraları: İ Başmaharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 Mi. ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye işin o Hariçişin LK LK 3 aylığı 4 — 1 8 150 © 4— rn u— »— 1 Gelen evrak geri verilmez— Müddeti geçen nüshalar 10 ku- ruştur. Gazete ve matbaaya sit işler için müdiriyete mürsemat edilir. Gazetemiz ilânların me- ! guliyetini kabal etmez. ve BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy rasat merkezinden İ verilen malimata göre bugün ha İvm nçık ve sakin olarak devam $ İodecektir İNİ 291933 tarihinde hava tarzi- İli 769 milimetre vasati suhunet 3 santigrat kaydedilmiştir FER ayramertesi Bayram da herşey gibi geldi bçti., Kimimizde bir sangılık mimizde borç, kimimizde de klerin (Arriğre goüt) de- leri bir ağız tadı artığı bıra İrak geçti. Biz bayramda diğimiz ve sevmediğimiz İleri yaparız. El öperiz; bu içinde hepsi sevdiklerimi” ğildir. Şekerler yeriz; nlar da hepsi hoşumuza gi ip istemediğini artık unut” ğa mecbur adamlar olduk. ibi kı lerimiz ve | er İK saçamalıyorum/ akşamı İloda idik te geç yattık) Bay- İnn en çok hoşuma giden ta- i gazete çıkmayışıdır. Gaze- Ml çıkmadı mı tabii biz çalışma” İİ Çalışmayınca seviniriz lışmamak başka memleket- için bir felâkettir.. İki ak: İn evvel radyoda bir Alman ibi halk işsizlere yardıma çalışıyordu... Avru işzislik — şimdi bir oldu. . Hayatm ayrı âlemi İşsizliğin Ji B âdetleri, ıstılahı ve nihayet biyatı var. Anadoluda kur zamanlarda mma! bizimki bu neviden Sil. Biz topu tüfeği iki gün y yız» bayram ertesi oldu mu onu da burnumuzdan gi rirler... Benim asıl hoşuma giden ta- raf bu değildir. İşin iyi tarafı, bayramda halkın gazeteye has ret çekmesidir. İki gün gazete sizlik gazetelerin itibarını arttı rıyor, Bayram ertesi çıkan ilk gazeteler, bayramdan evvelki İ bulemlık ile | karşılanmazlar... İ Buna bakip diyorum ki; gazete İ leri haftada bir gün çıkarıp iki j gün çıkarmasak, hem kâğıttan, İ hem işten, ham de yağdan, hat- tâ piyazdan tasarruf etmiş olu ruz... Gazetelere karşı itibar da İ fazla olur. | Balo İ Ve bu balo da bir âdet oldu İ bir hars, bir iptilâ oldu... Bana sorarsanız zaruri bir merasim İ telâkki ettiğim için balo günü" nün gelmesini, ondan bir an ev İ vel kurtulmak arzusile, özle- İ de matbuattan başka herkes eğ lenir ve matbuatın en ufağım dan en kodaman mensuplarına kadar herke: | Eh! Bu bizim mürüvvet İ günümüzdür. Davetlilerimiz eğ lensin! diye kenara çekilir, otu Tur, Çocuğunu seven ve oynar ken uzaktan seyretmekten zevk alan bir lala gibi.. Anlamıyorum, kimse de am lamıyor. Bu bizim baloya olan rağbet nedendir? Matbuat hal İkanı tanımak merakından mı?. bir kısmı biribirini halka o ka” | dar fena tanıtmıştır ki; kimse artık merak edip onları | maz... Üst tarafı da baloda si- | liniyor. Ortada matbuat mer İ suplarından reis Hakkı Tarık | Beyle münadi Nizamettin Na- ziften başka (o kimse kalmiyor. İşin tuhafı Nizamettin Nazif te yalnız sesini tanıtıyor. Kendi ortaya çıkmıyor... Bizim yeri" mize başkaları peyda oluyor. Baloda elimdeki numaramı ve- rip hediyemi almak için sahne- ye gittiğim zaman önüme biri çıktı... (Matbuat cemiyeti na mma) numaramı sordu ve gi deceğim yeri gösterdi.. Hiç ta- rıdığım zat değildi. o Anladım ki; gazetelerin bir Matbuat ce- başka bir Matbuat cemiyeti var. Baloda her şey güzeldi. İki şey müstesna. Birincisi hanım- lar. Göğsümü gere gere söyle- rim ki; “başka baloları bilmem- bizim baloda erkekler kadınlar dan daha güzel, daha ciddi ve daha çoktu., Hanımlar adet iti- barile azlık oldukları gibi güzel lik yüzünden de ekalliyette idi- ler. Oradaki 500 kadından güç ki...Efendim! bir de bizim ka- dın neslinin boyu kısaldıkça kr- salıyor. O Evet. güzel olmıyan şeylerden biri kadınlardı... İkincisi; | İkinci, raz dr kenlidir.. Amma söyliyeceğim. Balonun © numaraları içinde, matbuatla alâkası olan yalnız bir yongleur yani hokkabaz nu marası vardı. (Yongleur) pek hokkabaz demek te değildir. Lü gat kitabı bu kelimeye müzevir mânasını da veriyor, tuhaf te- İsadüf!) Üst tarafı İspanyol Zannetmem!. Çünkü bunlarm | ara | İki MİLLİYET PAZARTESİ Akrabadan bir Rana Bey var | dır, iyi bir aile babasıdır. Darül fünundaki oğlunun tahsiline aza- mi itina gösteriyor, hiçbir feda- kârlıktan kaçmıyor. Fakat en zi yade cunımı sıkan şey de, oğlunun da okunmıyacak kadar kötü olan yazısıdır. Mektupları okuyup an lamak bir hünerdir. Diyeceksiniz ki, oğlu Darülfü- nunda okuyor da hâlâ yazısnı dü zeltmemiş mi? Böyle de sual olur Bu? Çünkü me.romancılar, ne mu harrirler biliriz ki, yazıları hiç o- kunmaz. Artık bunlara da cahil diyecek değiliz ya... Rana Bey İzmirde oturur. Bir gün işim düşüp İzmire gittiğim za- man kendisini ziyaret etmiştim. O çün postacı, oğlundan “müsta- çel” kaydile bir mektup getirdi. Rana Bey mektubu aldığı zaman, hemen anladı; — Eyvah, dedi, gene içinden çı kılmaz bir badireye dü. — Nedir, hayrola? dum — Efendim, malümu ihsanmız bizim mahdum İstanbulda, Darül fünunda okuyor. o Arasıra böyle mektuplarını alırım. bilene aşkolsun. Mu teki mektupları gibi bir şey ola- cak. Filhakika zarfı yırttı. Karga cık burgacık biriyazı ki çi dir, hintçe midir, anlıyana aşkol- | sun. Ne de olsa baba kalbi bu! Mek tup çocuğun tal | ihtiyaçlarına it ye sor- ne, sıhhatine, cağı cihetle ckunup içinden çıkılma, len bir şey. Bir saat uğraş | - Evirdik, çevirdik, karinelerle | manalar çıkarmıya çalıştık. Müm- kün değil! Rana Bey, alnı ter içinde, üçün- cü defa mektubu, gene içinden çı ada Hiyeroglif sökmekte pek te mahir olmıyan karısı Maci. do Hanım ortaya parlak bir fikir attır — Bey, kendini nafile yoruyor #un, dedi Doktorlar da reçete ya- zarlar Bunları bizlerden kimseye okumak nasip olmamıştır. Bunu hizmetçi Ali ile bir eczacıya gön- derelim. O hepsini okuyamasa bi- le, hiç olmazsa ruhunu anlar da İ biz de meratkan kurtulmuş olu- ruz, , Rana Bey gülümsedi: — Vallahi Hanım, sen hâzâ as kılı evvelsin, dedi Aliyi çağırdılar Mektubu ver diler. Tanıdıklarından eczacı A- sm B. nderdiler, Ali mektu- bu götürmüş, karşına eczacı kal fasr çılcmışı dansı, bronz heykel pozları ya- | pan cambazlar.. Falan filân. | Bana sorsalardı bir kere mat buntı temsil etmek üzere bir ip cambazı numarası koyardım. Arkasından bir pandomina, ya ni di oyumu... Ve onun ar“ kasmdan kukla!, Lâtife berta- raf!. Hiç değilse gelecek sene ki baloda matbuatın güzel ya: zan ve söyliyenlerinden bir ka | ça birkaç söz, söyletmek, es | i yeni, tanınmış tanmmamış latları halka tanıtmak, giz im taşıyanların sahiplerini | göstermek gibi şeyler yapsak | daha eğlenceli ve münasebetli İ li müşterilerimdendir. iSarı 30 KANUNUSANI Reçete mi, mektup mu? — Şu mektubu okur musunuz? demi: Kalfa kâğıda bir gözatmış, son ra tekrar yukarıdan aşağı bir ke- re daha süzmüş: — Biraz oturunuz Asım Beye göstereyim. uzun sürmez, demiş. Kalfa, osırada içeriye Asım Beye kâğıdı vermiş. Oda gözlüğümü takarak, mektubu satır satır okumuya koyulmuş. o Sonra demiş ki — Rama Bey mi gönderdi? Ah, bu benim aziz ahpabım ve kiymet Derhal e- efendim. O kadar #mirlerini infaz ederiz Asım Bey içeri girerek, kalfası nı çağırmış. Kalfa bir içeriye gir- miş, bir dışarıya çıkmış. Her cam- lı dolabı açtıkça bir şişe alıp gö- türmüş. Ne oluyor? Bir faaliyet- tir gidiyor. Yarım saat sonra Ali geldi. Biz de, hele Rana Bey, Deticeyi bekliyorduk. Ali ce, hep bir ağızdan sorduk! — Ne var, ne oldu? Ali masanın üzerine mektubu koydu. Sonra sağ cebinden kâi da sarılı bir siye, sol cebinden küçük kutu, iç cebinden gene kâ- ğıda sarılı iri bir şişe çıkardı. On- | ları da masanın üzerine koydu. Bey bunları verdi, / l | giren | lâm söyledü.. | aldık, biribirimizin yü | k. Rana Bey vi,açtı. Karmızı k ” yazılı idi Genâ aricen istimal e stündeki ecek- merakla | cümlesi vardı. Paketi açtık, ü | zerinde “yemeklerden kaşe” yazılı idi evvel bir | Daha hayretimiz zail olmamış- | b ki, Alı etlerini uğuşturarak ve ip büzülerek; — Efendum. dedi, hepsi dört yüz seksen guruş ediyirmiş, p: sını bekliyir. ——— Adanada bereketli yağmurlar ADANA. 28 (A.A) — 3gün evvel düşen feyizli yağmular, çiftçiyi sevindirmiş, hububat i çin pek faydalı olmuştur. Ya, mur pamuk Ziraati için k mamakla beraber mevsi mura müsaittir. Ve ların pamuk ekicilerini de güldürece ği beklenmektedir, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu Darülbeday» Temsilleri en Tİ EN saat 15,30 Zeybek Opereti Umuma Bayram günleri da matine vardır. 445 OPERA SİNEMASINDA TÜRK - YUNAN Artistlerinin müşterek temsili Kâ. sani 31 salı saat 21 1-2da Othello VW Ertuğrul Sadettin V Yağo 29 pazar ( Bakırköy olur zannediyorum. FELEK Mitiyadi ) ve 30 pazartesi (Kadıköy Hale) sinemalarında | ş Müşahedeler | Bayram Nasıl geçti? Yazan: M. S. Belki bol şekerli değil, fakat | hiç olmazsa bol güneşli bir bay- | ram yaşadık. Kimseye gözaçtrmı yan kurusoğuk, yalnız bir gün ve bir gece sürdü. Sabah, bize kânun-| lar içinde olduğumuzu unuttura | cak ılık bir günün müjdecisi ola | rak doğdu. Tabistin affına uğrayıp; kışın gamlı mahpesinden kurtulanlar, serbest havaya kavuşmanın verdi- ği çılgın bir iştiyakla kendilerini | dışarı attılar, Büyük caddeler iki sıralı İnsan-| dan örülmüş yürüyen davarlardı. Galatasarayla Taksim arasındaki fede bu duvarlar, Çin seddi gibi büsbütün aşılmaz oluyordu. tün gazino- Hmuştu. Sinemalar için dol- ir şey ifade elmez, bu- lara taşmıştı, demek daha yara Sinemalarım kapısında sıkışmak mastarınm bütün siygalarını ağız dolusu tasrif edenler vardı: — Ah, çok fena sıketetem.. — Ne yapalım, efendim. Hep sıkıştık? — Dikkat ediniz.. beni sıkıştır rıyorsunuz. Sıkaştıran ben değilim! Ar- kadakiler sıkıştırıyorlar. — Beyler! Şöyle biraz sılışa- lım da hanımlara yeraçılsım. | Biribirlerini itip kakanları ar- kadaşıma göstererek sordum: — Bunları İstanbulu tanımıyan bir köylü görse, acaba ne der? Güldü — Mutlaka, — gişeyi yağmaya | gidiyorlar, sanır! | Sahiden de bu ileri atılışta bir akerlik hali vardı. Bu bayramın bir hususiyeti de güzellerin seçilişi idi. (45) numaralı ızlarda tekrar edilişi, yaşı kırkı anlar kuvvetli bir teselli ye- i görülüyordu. (45) e yapılan iltifatı birçok kırkbeşlikler üzerlerine aldılar. Müsabakada bulunan bir zat anlatıyordu: — Her taraftan çığlıklar kopu yor: 45... 45... bütün masa örtüle- ri ellerde bayrak gibi dolaşıyor! 8... 45.... Hele bu beyaz bayrak- | rm üstüne 45 rakamının marme- lâtla yazılımı doğrusu işidilmemiş bir yenilikti. Havanm görülmemiş derecede güzel oluşu, herkese bayramdan doya doyn istifade etmek fersatını vermişti. Islanmadan, çomura bulanma- dan mutat ziyaretler yapıldı. Şe- bir içinde gezip dolaşmıya da kan- mıyarak Boğaziçi sahillerine, Ada lara dökülenler oldu. Ve buralar Ya gidenler, ellerinde demet de- met bahar çiçekerile (e döndüler. Beylerbeyi yamaçlarında, köy ve Suadiyenin kuytu vadileri: de bu sene vaktinden çok evvel çi» çek açan ağaçlardan yalancı baha İ neticeye GÜSTAV F OEHLİCH - LİANE HAİD gay) Bu sevimli ve büyük iki artisti Kim Olduğunu Bilmek İstemiyorum Mükemmel operetinde Pek yakında ARTİSTİK sinemasında göreceksiniz. Rejisör: Geza von Belvary - Musiki: Robert Stolz. Hi arik Hayat Kaza ve Otomebil Sirgortalarmızı Galatada Ünyon hanmda kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptır. mayımız. Telefon: Beyoğlu 4886. Poliste 5 Hayırsızada köpekleri katili bulacaklar mı? Adada tek başına yaşıyan Va. silin katili henüz bulunamadı Hayırsızadada münzevi ya- şayan Vasilin ortadan kaybol- duğunu, bütün taharriyata rağ imen cesedinin bulunamadığını yazmıştık. Tahkikatın verdiği göre, Hayırsızaaa münzeyisi parasına tamah edi- lerek öldürülmüştür, Cinayeti yapanlar cürümlerinin meyda Da çıkmaması için cesedi imha etmişler, izlerini de büyük bir meharetle ortadan kaldırmış" lardır. Bu hdisenin tahkikatına vaz'ıyet etmiş olan müddei umu mi muavinlerinden İsmail Hak kı Bey bu meseleyi tahkik et- tirmekte, her yeni ip ucu üzerin de tevakkuf ederek hâdisedeki esrar perdesini kaldırmaya ça” lışmaktadır. Zabıta ilk defa ola rak bu cinayetin tahkikat ve ta kibatında köpek kullanmıştır. Fakat kullanılan köpekler po lis köpeği değil, Vasilin kendi elemi e le Sr ere kör peklerden şu şekilde istifade © dilmiştir: Hayırsızadada ne ka dar köpek varsa hepsi Vasilin malıdır. Vasil senelerden beri bu köpekleri besler, onlarda büyük bir merbutiyetle efendile rine hizmet ederlermiş. Adaya yabancı gelirse haber verirler, Vasilin uyku zamanlarımda mes keninin yanma kimseyi sokmaz larmış. Senelerden beri Vasilin rm ruha işliyen kokusunu alanlar, kışın hatırası iki gün için olsun unuttular, Bayram, çocukların hakkıdır, derler. Edirnekapı — taraflarda, yük arabalarına dolup ; ellerinde yüzer paralık elma şekerile sokak İarı dolaşan çocukların bayramı bile nekadar sevinçli geçti. Çocukluk!.. İşte en sahici bay- ramı, Yaşamak için bayram günlerin de de çalışmıya mecbur olan biz- lerin bayram nemize... Meselâ, ben şu yazıyı, size bir bayram günü yazıyorum. Lâmba- ların eşiği titrek gölgeler halinde kâğıdın üstüne parça parça dökü- lürken bizim Reşat Feyzi içeri gir. di. elinden ekmek yiyen, su içen bu hayvanların efendilerinin katil lerini görünce saldıracakları muhalkktı, Bu noktaları nazarı dikkate alan zabıta şüphelendi- ği bütün adamları ve bütün ba- İıkçıları Hayırsızadaya götür müş, köpeklerin ortasına bırak | mıştır, Fakat köpekler şüphele nilen bu adamlardan hiç birisi” ne saldırma: Bunun üze“ — mn “Matbaade akşam” © şairi Reşat Feyzi... Arkadaşlar, sordular: — Bu akşam da matbaada mı kalacaksın ?. Güldü: — Matbaada akşam.. Evet a- tanımanız lâzım: ma, bayram akşamı di rine bu köpekler bu işi tahkik ve takibe memur olanlar tara” fından yanlarına alımarak gez- dirilmiştir. Fakat şimdiye ka” dar köpekler hiç kimseye saldır mamışlardır, Tahkikata devam edilmektedir. Bakalım Vasilin köpekleri efendilerinin katilini bulabilecekler mi? Sarhoş Sarhoş olarak sokak ortasım sırada yanmda bulunan bıçağı yere atarak kaçan Karagüm- rükte Avcı mhellesinde oturan Beşiktaşta Köyiçinde İhla- mur caddesinde 72 numaralı kahve üzerinde oturan malüli- ni askeriyeden Malik Efendinin odasma kahveci Durmuş, kat Zeynep, bekçi Hüseyin, çırak asmanın taarruz ettikleri in o, edilmiştir. Tahkiket yapılıyor. Kavga ve cerh Beyazıtta Bakırcılarda Mus tafa ve hamal Mustafa isimle rinde iki kişi kavga etmişler, bu sırada, Mehmet, Tahir, Rama zan dört kişi daha araya girmiş lerdir. Bı r da karışınca kav ga büsbüt büyümüş! Kav ee Tahir iskemle ile Mehme ve Ramazanı başlarından tehlikeli surette yaralamıştır. Gene bu gürültü esnasında bö- rekçi Mustafa da bacağından ağır surette yaralanmıştır. Ya” ralılar hastahaneye kaldırılmış- lar, diğer kavgacılar yakaln- mışlırdır. Bileziğini kaybeden kim? Istanbul Matbuat cemiyetin len: Evvelki geceki Matbuat ba- ln di yelerinden bir hanım ir . .- li bir bileziğini düşürmüş tür, sahibinin cemiyet merke zinden aramasını dileriz. lim edecek olursa, sonra müstantik işe burnunu sokacaktı, bu takdirde Doksat vak'asıda, Bereketli Ova hâdisesi de ebediy- yen mechül kalacak, parçalanan kaçakçıların sergüzeşti ve Sariş ban köylerinde türeyen çetenin esrarı kim bilir ne zamana kadar öğrenilemiyecekti. O zaman yüzbaşı ile verdikleri kararı hatırlamıştı. Bu adamı, bü tün sırlarmı söyletinciye kadar el altında bulundurmak faideli ola- caktı, Sonra işi resmiyete dök- mek kolaydı. Çevireceği dolabı herkesten gizliyebilmek için, şeh- re yaklaşırken, yanındaki on beş süvariden onuna şu emri vermiş" ti —Siz Ravika'ya (o gideceksi- niz! (*) Halilçoya benden selâm söyleyiniz. (**) Oradan Cilkihor çiftliğine gir yeye memursunuz., yı yakmağa hazırlanıyordu kis “ kapısı vurulmadan açıldı; koşarak gelen bir adam nefes nefese içeri daldı. Sırsıklamdı. Sol elini iman tah- tasına basarak üstüste birkaç defa öksürdü. Sonra kapıyı büyük bir ih timam ile kapayıp, arkasından sür mele A ki zabtin bu hel tuhaflarma gitmişti. Derhal'ayağa kalktılar. Fehimin yüzünde hafif bir endişe belirirken yüzbaşı bir iki adım ile- riledi; gümülsiyerek sordu: — Hayır ola Rauf Bey.. Bu te- lâşa sebep ne?.Ne var, ne oluyor? | — Daha ne olsun. Bu, Dramanın Posta ve Telgraf müdürü idi (2). O kadar ıslanmış ti ki gıri elbisesinin dar pantalonu bir humiye dönmüştü; kunduraları, paçalarından süzülen sularla sanki duş yapıyorlardı. Fehimin kalktığı kırmızı kok tuğa yaslanırken. çeketinin cebin- den bir kâğıt çıkardı: — Daha ne olsun., diye tekrar- ladı, Alda bir göz gezdir şuna, Nedim Bey eline tutuşturulan kâğıda dikkatle baktı. Bu İstan- buldan çekilmiş bir telgrafın kar- bon ki Fehim b ya hn e © ande kaşları çatıldı; 7 “ay canına. Olur şey değil. Bu pek haklı ve yerinde bir bayretti Çünkü Rauf Beyin verdi- ği kâğıtta aynen şu satırlar yazır aydı: (3) “Drama mutasarrıflığına..” (Bir nüshsaı Drama jandarma ta buru kumandanlığına verilecektir) “Doksat'ta mülâzim Fehim B. tarafından tevkif edilen Baklacı" yelf namındaki Bulgar çetec hakkında mufassal malümat veri: miz. Zatı şâhâne makine başmda beklemektedir.” Telgraf, İstanbuldan geliyor, “Yıldız” merkezinden çekiliyordu. Altında şu imza vardı “İkinci kâtip İzzet” (Devamı var) Bu üç süvari de derhal Kurlova dağı istikâmetinde tozu dumana katmışlardı. İşte o zaman yanındı mail Çavuş ve bir de emirberi Os- man kalmıştı. Bunlar tek işarette dillerini yutan emniyetli adamlar dı; ikisinden de su sızmazdı. Os manı harmanlardaki çingenelerin çeri başısına göndermiş, büyük bir harar. getirtmişti. Baklacıyeff'in kollarını, bacaklarını sıkı sıkı bağ- latmış, bağırmamak için de ağzıma bir çevre tıkadıktan sonra harara sokmuştu, Bu tertibatı kimse görmemişti, Netekim çuvalın jandarma daire- sine nasıl getirildiğini ve Baklaci- yeffin nereye tıkıldığmı da kimse farkedememişti. Tabii karakola bomba atıldığmı binbaşıya bildir- mişlerdi, Mülâzim Fehimi hiddetin den kudurtan ve dayak atamadığı için sinirlendiren adam işte bu idi. iniz İs 7, Çİ Müellifi: Nizamettin Nazif Hikâyenin üst tarfamı tamam- İnak için güzel Bulgar kızının İM maslahat icabı, bir kaç sopa esi lazım gelmişti. Fistanının #uruna taallük eden hâdiseyi İksat bıldırcını da şöyle anlat | me saldırıyordu. O zaman kork tum, pencere açıktı. hemen dışarı stladım, samanların üstüne düş tüm; bir yerim incinmedi. Ayağa kalkınca baktım ki oda pencere den alıyor.. Hemen kaçmağa baş- ledım, İşte o zaman arkamdan iki NC Babam hana gittikten som | el ateş etti.” bana seslendiler. Ekmekleri ye lemişti. Biraz daha ekmek is- irlardı, Götürdüm. verdim. A- fin yarım saal g geçmedi. kalktı, oyola düzüldü. Bir Msi bizim kapıyı çaldı. Bak btı.. Kapıyı açar açmaz “üze ie saldırdı. Yukarıya kaçtım, ladı, Beni odada sıkıştırdı, Miyı sürmeledikten — sonra si derin üstüne bıraklı, Bir alarını, o fişeklerini taraftan da, (*) Dramaya bir saat mesafede büyük bir köy. (“*) Halilço meşhur ve bir kabadayı idi. Sonra jandarma- larla yaptığı bir müsademede öldü- rülmüştür. Çocukları İstanbuldadır. Bundan ötesini anlamak müm kün olamamıştı. Baklaciyeff'i sa- atlerce isitevap etmiş, fakat ağ- zından tek ime (alamamıştı. Yaralı olduğu için onu dövmeğe mülüzrmin eli varmamıştı. Sabah olunca ölü jandarmaları gömdür- müş ve “Baklaciyeff” i bir katıra yükleterek Dıramayı boylamıştı. < : bir pehlivan lço Fehim Beyin şahsi dos Süvariler derhal yollarımı değiştirmişler, dar bir patikada gözden kaybolmuşlardı. Az son ra Diramanın harmanlar mahal- lesine yaklaşmış bulunuyorlardı. Beş süvarinin üçünü de orada ba" şından savmıştı: Siz de Kalambak ti Yağmur durmuyor, bilâkis şid detini arttırıyordu. Namaz bitmiş" ti. Arap camiinden çıkan müslü- manlar, çeketlerini, İâtalarnı ters çevirip başl (1) Kaba yarım kundura. (2) Rauf B, şimdi Beyoğlunda O- pera ve Artistik sinemalarının sahi- bidir. (3) Pek girift ve çapraşık kelime lerle yazılı olan osmanlıca aslından ını örtmüşler, lapçın” dile çıkarılmış kopy lsrımın (1) ökçelerini ıslak kaldı mlarda takırdatarak koşuyorlar- ydi. ik bir merakla yüzbaşı: çizmesinin uçlarma Yolda gelirken di “Bu adamı n çiftliğine gideceksiniz. Benden emir gelin lüşünmüştü: aklaştı war bir üzeri” - ci pleolu

Bu sayıdan diğer sayfalar: