Alexandre Dumas Maziden İstikbale İnsanlarla yaşamak için yemek ve | içmek ihtiyaçları meyanında bir de ruhi gıdaya ihtiyaçları bulunduğ. malümdur. Güzel söz, | güzel ses güzel eserler, Ruhu beşeri ihtizaza eden, has- (ei kuledi) | da, birer yıdayi saanavidir. Tabiatin “İmindeki piyesini yazalı yüz sene | bu ihtiyaçlarla melüf olarak hallet *luyor. Bu münasebetle Pariste O- nsanlar cemiyet halinden mede- in tiyatrosu bu tarihi eseri bir ke| yek dene geçtikten sonradır ki “Ye daha sahneye koydu. iş bedii iştiyakları da yani tekâmül ka- İİ | Alexandre Dumas'nın heykeli ya! nununu takip ederek bugünün güzel san'atlerini meydana getirebilmiştir. İnsan iisanından dökülen zemze elli iki sene | imei beyanın kevseri mestibahşi, in tn bir davadan sonra diger eser- meyanında mermer kaideye ilâ- İİ ve edilebilmişti. © Dumas'nın imzasını taşıyan bu e-| dei takdire davet eden Mâncmın muzafferiyetile meticelen- Dumas da yazmıştı. | i evvelâ | er de Besuvoir'a geldi. Bu mu- vakanüvis yenç bir o avukat ve yazısı münakkit Jules Janin tashih edildi. Eser bu kadar elden Dumas ona kat'i şeklini verdi. Dumas'da büyük bir ibda kuvve Yoktu. Bugün anlıyoruz ki bu mu- | Berri kendine atfedilen meşhur © | erlerin büyük bir kısmını kendi yaz onlara yalnız imzasım koy. — Makla iktifn etmiştir. Bu eserlerin | Muharrirleri nihayet meydana çık- Miş olduğundan bu hakikat bugün Münakaşa götürmiyecek bir şekil al pl Uç silâhşörler, Kraliçe- e Karkim im Balzamo, Krali. $e Margo gibi lisanımıza tercüme Sdilmiş olan eserler o Auguste Ma- | Suet isminde tanınmamış ,biçare bir rrir tarafından yazılmış ve A- İre Dumas tarafından imza & ba. bu romanların bazılarını “okür ve tashih ederdi. Monte - Krl! “6 romanını bile bu zat yazmıştır. alnız mevzuunu başka bir muhar- "ir bulmuştur. Dumas, movaffak olan piyesleri- hi de Maguet'nin yardımile yazmıış- “ir. Şu kadar var ki bu piyesi ee oy- Münacağı zaman Dumas mesai arka. ismini gizlememiş ve halk her ni 'de ayni zamanda alkışlamış” Sardou da bazı piyesleri- İlim . | Oi tarihi vakalardan « aldığı için bir | kiçler hücumlara maruz kalmıştı. Fa- muharrir neşrettiği küçük bir ri Sile ile bu hücumlara mukabele ede Yek düşmanlarını susturmuştu. Shakespeare piyeslerinin bazı sah Pelerini olduğu gibi başka bir muhar “irin eserinden alırdı. Bu hareketini li bir lisan ile tenkit edenlere bu kızı fena bir cemiyetin için- — den çıkarıp kibar bir cemiyete sok- | tam, Moliöre de ayni ihtara maruz kal zaman: — Bana lâzem olan nesneyi nerde b az oradan alırım. Derdi. md bidayette, kendisini tiyat- *oya hasretmişti. ki bunda imu- Yaflak olamayın. vormancılığa Söktü ve bu yolda yürüyebilmek için yardımcı aradı. Meşhur & “ya muharriri Labiche te piyesleri- Bi Dumar'nın eserlerini yazdığı tarz- «a yazardı. Bir gün bir kadın kendi. sine sordu: tan yeleinizin arkadaşlarınız yazıldığı söyleniyor. Bu pi mu? — Doğrudur. — Peki siz ne yapıyorsunuz? —Ben onların yazdıklarını çizi- yaz Bir muharririn e ee “ceye kadar hakkı vardır?. Deniyor ki: — Deha sahibi bir adam fikir ve 43 mevzu hırsızlığı yapmaz. Onları | ge özaleder geçtikten | san hançeresinden çıkân nağmelerin aküsü gaşyaveri, © insan eserlerinin bütün kudreti ibdayesi, insanları sec kuvvetin sembolüdür. Güzel san'atleri ikliminin kuvvei inkişafiyesine, muhitinin havayi fatma, hâmi ne göre yetişen çiçeklere benzetebi liriz, Yalnız fani bir hayatın ebedi gemmei iftibarını duyan ve takdir e di zemini millilerinden eksik kalma- ması maksadile güzel san'atler kül türüne lâyık olduğu ehemmiyeti ver mişlerdir. Tabiat pek sitemi değildir | hı hattâ kıskançtır. Kudret ve dehayi isra fetmeyen kanunile onları daima rağbetkâr zeminlerde tecelli ettirir. Rönesans devrinin meydana çıkardı ğı zekilar mevsii hulülünü bek İiyen kır papatyaları gi miştir. Onlar zeminli fazilet gi dalarını emerek beslenmiş ve fışkır- mış köklü fidanlardır. Avrupanın asırlar yaşamış, salta- patlar görmüş çinkılâplar geçirmiş bin bir tecrübe filitrelerinden süzül. müş san'atlerini tetkik eden münev- verler, bizde bu güzel san'at sahala. İrmın mebzul mahsullerle bezenme- miş olduğunu söyleseler bile asırlar rın ihmalicir ellerine bırakılmış met- rük tarlalar gibi bisemere olduğunu iddia edemezler. Edebiyatına, marisine, tezyini san'atlerine, mı kisine ehemmiyet veren, tabiati mahasini karşısında heyecanlar geçi- ven Türk milletinin san'at tarihi hiç boş değildir. Müze müdiri sabıkı muhterem Ha lil Beyefendinin (Elvahı nakşiye ko- leksiyonu) ismile 1924 tarihinde inti sar eden kıymetli eserlerinde göster dikleri musavverleri yetiştiren Türk milletinin Fuzuliyi, Nedimi, mimar Sinanı, Dedeleri doğuran devirleri bugünün serbesti efkâr sahibi di. devirleri olsaydı mezar taş larına İnce san'atlerini hakkeden çe- Mil Elie Kaykalkmşlarıda doğuracaktı. Oh! Bizim e Rafnelleri- miz Türk minyatür san'atinin unu- tulmuş lâhitlerinde çürüyen isimler- dir. Mikel Anjlerimiz onların senki lerini tesbit eden namsız san'atldir- mezarına vicdanlarının elem çiçek”! lerini tesbit eden mamsız san'atkâr. lardır. Siyah bir taassup ahtaputu- nun pençeleri arasında sıkılan, boğu lan ve ölen bu isüdailara | binlerce hürmet... Kalemimi avdeti güç vadilere sev ektmeden ihtirazen söylemek isterim ki Hamdi Bey merhum bizdeki re- heykeltraşi san'atlerini tahak- küm devirlerinin emrü kumandası al tında zorla tezyinat vadilerinde do- Jaştınılmış sazfatler olduğunu çok iyi taniyan münevverlerdendi. Orijinali tesindeki zindegiliğe rağmen beyne. milel şahikalar doğru yürümesi me- nedilen bu san'atler onun zamanında ,, terakkiye toşme nazarlarını istikbale atfederek hazin bir nefesi ihtizar içinde vefat etmiş gitmişti, Sahalar bir cevfi hiçi halinde idi, yal nız Beyazıd kâğıtçıları elinde tek tük kalmış son bir mirası san'at var- dı. O da eski gerdumei zaferinin ge- gip giden belirsiz , hattâ samer'i bir izi hükmünde zamanın gubarı nisya- nına karışmak üzre idi. Müşterisi pek nadir yaratıcı üstatları kalmamıştı. Bugün Türk usulü tezbibi diye $a- dettiğimiz bu güzel san'at artık ter tani maziyesinin mersiyei hicranile demgüzardı. Yetimiyeti mutlakaya esir, bakıyei ömrünü mektep çocuk- larının sadakni ağyarını o medyun boynu büyük sayılı günler gaya bir ihtiyar olmuştu. ar rm ve ne yapabilirdi? De. bir milletin zevkine, hissine, ruhuna ait bir inlelâptr. Bu inkılâbı ihtiyaç hazırlamış, zaman doğurmuştu. San? ilâhi birer! i serpilme. | Edebiyat Ateş Ragıp Şevki Bey genç bir muharrirdir. San'at yolundaki çalışmasının ii semeresini “Beni yakan bir ateş var, isim: | Hi eserile verdi. Bu kitap, içinde | hikâyeleri toplayan bir eser- | dir, ! Küçük hikâye yazmak ol- | dukça zor bir iştir. Son seneler. | de edebiyat vitrinleri | hikâye teşhir etmiyorlar. rağbet etmiyen buna mukabil sayfa adedi dört yüzü geçen büyük ü manlar neşrediyorlar. yatta küçük hikâyenin mevi unutulup gidiyor. Okumak için ikâye arayan kari, gazete si tunlarında çıkan, san'at kr, tinden iahrum günlük, cuisine hikâyelerile bu arzularını tat- min etmek mecburiyetinde ka- liyor, Ragıp Şevki Bey “Beni ya- kan bir ateş var,, eserile edebi- San'at bahisleri Parnasien'ler XIX uncu erm ortalarına doğ ru edebiyatın her sahasında ayni cereyan kendisini | hissettirmeğe başladı; edebiyat, romantik ve li- rikkem birdenbire realist ve pezil vist oluyor , parnayen (şairlerin eserleri ve nazariyeleri ile bu te- şiirde görülüyordu. Onla- ir mecmuaları tâbi Lem- mere tarafından “Muasır Parnaı ünvanı altında — 1866 da bu hile tesmiye olunarak — intişar ediyordu. Onlara bundan dolayı ceht- meklen ibaretti. Her şeyden evvel bir artist olmak istiyen baveskâr muharrirlerde ise bu “şekli tekâ- mül,, araştırması ifrat bir derece- ye çıkıyordu. Parnasiyen o mektebinin şefi Leconte de Lisle'dir; doğum tari- hi 1820, ölümü 1894 tür. Antigue ile © Poğmes anlı eserlerinde ve mevzuunda yatımızda güzel ve yerinde bir | » çeşni değiştirmiş oldu.Genç mu | arrir oObütün hikâyelerinde mevzuu aşktan alıyor. o İnsan zaten kitabın ismini okuyunca böyle bir ihtimale kuvvet veris |! yor. Ragıp Şevki hikâyelerinde çok hissi hareket eden bir tah- lilcidir, Mevzular, küçük hikâ- yede bulunması lâzımgelen ma cera, sürprizlerden ziyade basit gönül heyecanlarını taşıyor. İn san bu hikâyeleri . okuduktan sonra muhtelif romanlardan a” İmmış passage'lar okuduğu his sine kapılıyor, Fakat (Ragıp Sevki Bey hikâyelerinde çök a- teşli ve duyguludur. “Beni ya- kan bir ateş var, diye kitabına isim koyan genç muharrir, ek- seri hikâyelerinde - okadar içli “ve samimidir ki, kahramanların izzat Ragıp Şevki Bey oldu- ğu kanaatine varıyorum, Ne şe- kilde olursa olsun, hararetli ol- mak iyi bir seydir. Ragıp Şevki Beyin gönül ve edebiyat ateşi- nin hiç sönmemesini temenni ederim. Reşat FEYZİ eme —— Matbaada akşam Arkadaşımız Reşat Feyzi, muhtelif gazete ve mecmualar- da neşrettiği otuz kadar şirini MATBAADA AKŞAM ismi altında bir kitap halinde topla- mıştır, Kitap çok yakında çıka” caktır, Reşat Feyzinin ince ve derin mısraları yeni neslin en güzel şiirine nümunedir. Mat- banda akşam, edebiyat âlemi- mizde yeni bir hâdise ve varlık | olacaktır, Reşat Feyzinin şiir. lerinin kitap halinde toplandı ğını karilerimize haber © verir- ken içimizde derin bir sevinç duyuyoruz. Ben kendimi fırçasının aczini bi- | len, kaleminin kudrettizliğini itiraf | eden, iki çizgi çizebilen bir heveskâ. ra karşı hürmet ve teşviki ibadeti va taniye farzeden bir insan olarak ta- nırım. İntisabile ruhumda en sönmez ateşini taşıdığım © mesleğimin esiri, âşıkı, mezubuyum. Hayatımda san'at lezzetini en evvel Rıza Bey merhum. dan tattım. İptidai kudretimin gıda. | işti. yi feyzini bir baba © şefkatile sunan bu âlicenmp hocamı inkâr edemem. Bunu san'atte katre farzedenler ola. bilir. Fakat ne olursa olsun, © bence san'atte bir katrei irfan bin minnet ve şükran ile ödenmez. Fakat, istib- dat devirlerinin taassup © göllerinin şi şaşalayan ruhumla sörabı muvaffakı- de- | müessesesi bana bir vahai denleri kalmıyan san'atler tabiatile ölmeğe mahkümdu. Bu manzara da ondan başka bir şey değildi. Fakat, güzellikler yetiştiren bu mezih | ikli- min kuvvei nk yk gra idi. O- yetin peşinde koşarken Hamdi Bey tesliyet oldu; san'at zemzemi müşiyetini ora da fazla bulabildim. Onun için mer- hum Rıza Beye ezeli bir muhabbetim Hamdi Beye vatanım nama ölmez bir hürmetim vardır. Tahakküm ve fırtınalarının. yıldırımlarına taassup bir | karşı yüksek salibeti filriyesile tek | kültüre ki ör meri eden e ça bili yeti nüfuziyeyi ihzar edebilsin. Öyle bir kültür ki sakit, gürültüsüz tesir. lerle Avrupanın bir kitlei insaniyetin tarihine mütealliktir. O, birim önümüzde mezhep ve i- tikatlara bir resmi geçit yaptırır; Victor Hi güzel bir sini yazar. bahhirane olduğu kadar felsefi ve dasltanidir; bununla beraber, eserlerinin gayri sai Leconte de Lil ğunu icap ettim Şairin en fazla ademe wsiyete karsı br pla asırların efsane- o'dan daha doğru ve | Onun eserleri, müte- | kulbin sevinç | veya acılık Molu iken öğleye doğ- ru ziyalarla parlayan tarlalardan geçersen, kaç, zira, Ç tabiat, bos, güneş yakıcıdır. Orada, o hiç bir şey mükedder veya mesrur ola: maz! Şairin eserlerinde “Şekil, hay- rete şayandır. Denilebilir ki, bu asırda onun kadar -- Bh türlü — nazımda İyi yazan yoktur, Leconte de;Lisle için, . hayal manalı olduğu kadar da muhte- ir. Ahenk tam, kelime mu- gindir. Yalnız, onların hazımdaki tannaniyetinin ayni siyakta deva- mı ve üslüplarının parlak imtida- dı hatalı addolunabi! Bilâhare Parnasiyen mektebi- nin saflarına dahil olanlar, o mek tebin orijinalistesini o bozmakta | gecikmediler. Bu mektep erkânmdan © Sally " ridir. Kendi içine çel ruhunu okur... Orada, duygula- cın bütün inceliklerini, tezahürle- İ mında şöhret bulan ve bizzat Minyatür ve Çin imperatorluğu hudutlarında | Mavernünnehre kadar uzanan bir me deniyeti çiğniyerek ilerleyen Helâgü kumandasındaki Mogol orduları ar- kalarında bir harabeden başka | bir şey brakmamıştı. Abbasi hakifeler nin merkezini yağma eden bu ileri ne kadar kıymettar kitap parçalayıp © üzerinde beygirlerini yatırmışlar, camileri ahir yapmışlar ve ne kadar ilim adamı ve san'atkâr varsa hepsini kılınçtan ge- | girmişler. İşte bir medeniyet bakıye- si bu suretle heba olmuş ve bugün Şark hakkandeki kıymetli vesikalar zeyi olmuş bulunuyor, Bağdadın yağ masmda pek büyük zayiat kaydedi liyor, Senelerden beri Abbasi halife- in kütüphanelerinde birikmiş el kitaplar ve bunlara iş olan resimlerden bugün hanesinde on bin cilt kitap varmış ki bunlardan bazıları Moğol ordulara refakat eden bir kar hürmelkâr: tara fından kurtarılmış olmasaydı bunlar- dan da busrün beşeriyetin mahrum ka aBzı m irhem ve karışık vesnikin | mevcudiyetine vakıf oldu- ani san'atini Maniheizın'in vücude le Yakubi ve Nasturi it san'atin büyük bir ti | kaydedilebilir. Sasani zans san'ati ile karıştığı tamemen ayrılır. Saliklerinin gayet zalimane itisa- İ fata uğradıklarını söylediğimiz Mani | eserler meya- Mani tarafından resimlerle süslendiği söy- lenen bir el yazması eser vardır Acem edebiyatında bu kitap mühim bir mevki tutmuştur. aGzne hazine- lerinde bulunduğu söylenen bu kita ben istinsah edilmiş nüshası Edinbur Darülfünunu kütüphanesinde hiclerden kalan nadir şikârdır. Makamatülhariri'ye gelince İ- rak mektebinin bir ressamı tara- fondan yapılmıştır. Mevcut üç nüs hasından biri Pariste Bibliyotek nasyonal'dedir. (*) İranda bu şark nakkaşlarının eliyle süslenmiş gayet muhteşem saraylar varmış ki bugün bunlar- dan yalnız tarihteki güzel hatıra larmdan başka bir şey kalmamış. İ Mevcut olan bazıları da kırılmış, dö | hı olan Naci Kasım Bey “Zafer ki- tabelerinde” bunlar hakkında ba zı malümet vermektedir. Naci Be İ yin söylediklerine nazaran Şiraz- i birer birer ayırır. Psikolojisi- | bu zarafeti, meraretsiz bir me | koliye bitişir; mustarip kalp- ve mümtaz ruhların bu aziz şairi güzelliğini bu kaynaktan e- ci İ 8. Prudhomme, bir filozof, ay- mi, felsefeye ve ir ve san'ate tatbik etmek istiyen- ler olmuştu; fakat, bunların hep- si metafizikle iktifa etmişlerdi. 1878 de, La jüstice, 1888 de, Le Bonheur ünvanlı felsefi şiirle- Üslübu çok defn nes- ri bir şekil alır... François Çoppfe, 1842 de Pa- riste doğdu; bütün hayatını Pari- «in civarında geçiren Coppöe'nin maksadı her şeyden evvel müte- vazı olanları tasvir ve tersim et- mekti. Ona göre, büyüklerin ha- yatında nasıl aş varsa, âdi hayat sahibi olanlarda da şiir vardır. İş- te Coppöe, bu cins şiirlerin şairi olmak istemişti. Jost Marin de Hörtdia da sone san'atini yeniden ihya etmek iste- ünvanlı mecmuası nı teşkil eden hatasız o sonelerin her biri, hakiki birer şiirdir.. Ken disine takaddüm eden muharrirle rin seneleri dar bir çerçeve içeri- sinde mahsur kalmıştır. Herâdia'- nın soneleri muahhar nazmın man zaralarını tevsi etti. Şairin üslü- bu, hayallerin parlaklığı ve vuzu- hu noktai nazarından dikkati ca- liptir. Üslübunda, iie fnde- sine, heyecanların te: ehem iy vermekten ziyade ,onları, kisa, parlak tablolar halinde na- zarlara arzeder. Hirtdin, her syn evvel bir artist ve nazımda bir devir açan güzide bir üstattır. “San'at, san'at içindir,, nazari- yesinin vazu Thöophile Gaütier ile romantiklerin enfes ve sahaf şi- irinden © Parnasl, afaki hsi şiirine intikal edil. & e nl İh Gautier, romantikler © Bürkllyemleğ arasında bir ge- çiş vasıtası e Gautier ken heykeli hazırlan j yim itirafı veçhile daima bi erdir Zin daki Behramın Havernek sarayı bu kabil müzeyyenatı cemetmiş ol ması itibarile pek şayanı dikkat i miş. İrem, Akabat yahut Hemdan kasrı da İran nakkaşlarının bü. yük mesai hamlelerini taşımakta mami ki bir kısmı Yunanlılar, di kısmı da İraniler zamanın İda tahrip edilmiştir. Dicle kena- rmdaki Medayin kasrı Ferhat rafmdan Husrev Perviz zamanın- da işlenmiştir. Arapların istilâsı bu büyük san'at eserlerinin rinden bir taun gibi geçmiş ve detn Şarkta ressamlığa veda edi miş sayılabilir. Gerçi Abbasiler devrinde yeniden başlayan resim (9) Makamatülbariti'in eski “bir el yazmasıdır. (1206) bilhassa zatül- hareke oyuncaklardan bahseder, Su üstünde oynayan bebekler, saatler ve saire gibi Kitabın tezyinat Acem üslübundadır. Bu devrin bemen bir gök el yazmaları Arapçadır. Fakat resimlerinde Stil Acemdir. tersim hususunda pek büyük bir muvaffakıyet gösterir. ... Leconte de Lisle'den: Hamlikarın kalbi (Hialmar) Parlak bir gece.. dondurucu | bir rüzgâr... Farlar kıpkızıl. rada, burada binlerce kahraman ”| giti Şah da bir Minyatörcüler ve minyatür sanati bilhassn Sa- | feviler devrinde ilerlemiş ve yük- tir. Sanayiin bar gubesinde ekâmüle mazhar oldu inde yolişea res- samlardan Kâvus'un ismini zikret mek ik asrı hici Sultani camiini tezhip Beşinci asrı hicride inşa Tebrizdeki Gök mescit ve onuncu hicret senesinde yapılmış olan Şeyh Lütfullah camii de tezyinat İsfaham'daki o Abdullah camii- rabı büyük bir san'at kıy metini ihtiva etmektedir. Doku- zuncu aşrı hicride İsfahanda inşa olunan bir ermeni kilisesinin de- İ varlarındaki cizzenin resimleri vardır. o Freskler o harikulüdedir. Sonra Naci Boy Muhammet Selen ka'nın kalir güzel yor. Bunları çalmışlar, bugün İn- gilterededir. Orada bir kaç par- lame mi e | rümunci bedayidir. azıları devrin en büyük hattat larmdan Sabah'ın, çinileri de nak kaş Kâvus'un eseridir. İran, kurunu vustanın başlangı-| cında komsu şark milletlerinin san'at ülkeleri dahilinde mümtaz bir mevkie sahipti. İran, Garbi As ya ile Aksayi Şark arasında coğ- rafi mevki itibarile Şark millet lerinin bir san'at mutavassıtı va; yetinde idi. Bu vaziyet, mahal san'atlerin karakterine tesir icra eden kuvvetli bir âmil olmuştur. Acem san'ati üzerinde Çinden ge lip İrana yerleşen nakkaşların mü hir tesirleri olduğu gibi Bizans- tan gelen hıristiyan san'atkârları nin da izlerine tezadüf mümkün- dür, Arapların istilâsından sonra | canlı mahlük resimlerine nadiren | tesadüf edilir. Şarkta bazı yazma | Arap kitaplarında ve avani çek- meceler üzerindeki resimlerden başka hemen hemen belli başlı e- sere tesadüf edilmez. İranilerle Tatarlardan başka islâm milletle ri arasmda canl mahblük resim! rine karsı büyük bir taassup gös- terilmekte idi. Araplar, daha zi- yade resim ve çizgi san'atini çiçek lerle, honda şekillerle tutan e- diyorlardı. Sonra çanak, çöml ve seccade üzerinde mi ve | san'atini ilerlettiler. Ziruha can vermek töhmetile | müslüman san'atkâra gözdağı ve M. Sehukin diyor “Ancak hicretin ikinci senesin- de canlı resme karşı. bir taassup | başlamıştır. Muharomet zamanın- da Mekkede müslümanların fresk | leri ve resimleri vardır. Arapların | güzel sarayları ve o zamanki me- deniyetleri buna şahittir. Bugün | onların feth ve istilâ devirlerin- See kalmış bir çok Arap freskleri leri vardır. o Suriyede Lout civarmda | takriben 715 - 725 tarihlerinde inşa edilmiş olan| Kuseyri Amra vardır. Emeviler: | den bir zat tarafından inşa ed len bu güzel köşk fresklerle dolu- dur. Bu freskler arasında suda yı kanan çıplak kadınlara varıncaya | kadar mahlüklar gördük. Onlar yazı geçirmek için bu kasra geli- yorlardı. Müslümanlar, istilâ de- virlerinde bilhassa İranda çok in- kişaf bulmuş bir resim san'atile karşılaştılar. Bağdada geldikleri zaman şehrin 60 kilometre mesa- fesinde Samara sarayını gördüler. 800 - 880 seneleri arasında Abba siler tarafından inşa edildiği anla sılan bu saray kâmilen resimlerle tezyin edilmişti. Bulunan Arap müelliflerinin deskripsiyon larına tamamen tevafuk etmekte» ranın bulunduğu şehri ti Saray yl, ne fresk kaldı, a anl nleriinde Mah- İ Üslüp, san'attır. mut Gazmevi'nin inşa ettiği sara- yn freskleri şayanı dikkattir. Bil- bassa Firdevsiye mahsus olan oda muharebe tasvirlerile Epik mevzu lar üzerine yapılmış rar dolu idi. Bazı (odalarda mevzularda resimler bile © Ancak Mahmudun oğlu Maksut bu çıplak ve şehevi resimlerden memnun olmadığı için hepsini ki- reçle kapattı.” İste böylece geçen makalemiz de Sylediğimiz gibi Şarkta resim Kitaplar YAŞLARI ETEM İzzet Kaç gündür Çamur Ruhiyi düşünüyorum, Onunla beraber yaşıyorum, Tramvayda, vapur” da, matbaada, hülâsa gez diğim, yürüdüğüm yerde hep İ ona refakat ediyorum. Onun se sini işitiyorum, Kulaklarımın dibinde kuvvetli bir — hoparlör den Çamur Ruhinin sesi geli- yor, Çamur Ruhi beni düşündü. rüyor, İçimde yaşıyor. e Etem İzzet vasıtasile tanıştığım bu zat mahkemede Ağırceze rı ne tevdi ettiği batıratında sef; İletile istihza ve hodgümliği hicvetmiştir. Mahkeme zabıtla- rr neşredilmiştir. Okuyabilirsi- niz, Bir roman nasıl muvaffak sayılır? Muharririnin muvaffa. kıyetini zikrederken sanıyorum ki şu iki poktanın tasribi icap » | eder: Üslüp ve tahkiye, Takki- İ yesi kuvvetli olan bir eserde er canlıdır ve bizi ardından sürükler, Bir müellif için karii tarafından kitabım yarıda bi rakılması kadar büyük bir felâ- ket tasavvur edilebilir mi? İşte başımdan boş satırını okuduk. tan sonra bizi son satırma ka- dar okumağa davet ve mecbur eden roman muvaffak bir ro- mandır. Yani tabiri diğerle tah kiye: kemmel o romandır. Teknik kıs- mmdean sonra gelen en mühim nokta üslüptur.Üslüp, e dilidir, Bir romanda müslifi bizimle konuşan tarafı slâbur dur. Mevzu ne de olsa bir ve- mancı yalnız üslübile bizi ken- dine ve eserine bağlıyabilir. İşte Etem İzzetin romanları bu cinstendir. her romanında Bizi onlarla tanıştırır ve ahbap eder, Biz, artık, onlarla dost o- luruz, Etem İzzetin romanları- nı okuyanlar arasında Istırap çocuğunu, Refik Necatiyi tanr- mayan var mıdır? İmkânsız. Gerek o Yakılacak kitabın mel'un kahramanları, gerekse Aşk güneşinin parrltıları altın- da canlanmış dolaşan döstları- mız işte hep Etem İzzetin bize ve Türk edebiyatına hediye et- i tiği tiplerdir. Romancı bir hâ- liktir, Tiplerini yaratır ve ara- mıza gönderir, Artık, biz. onlar la beraberce yaşarız. İşte Etem İzzet “Gözyaşları, ile beşeriye- İ te Çamur Ruhiyi verdi. Eski Hariciye Nezareti şifre müdürü. Rubi Beyi, Galata İ meyhanelerinde sızan Çamur Ruhi oluncaya kadar bütün yatını beraberce yaşamış oldu- ğumuz bu kahramanı biz çok iyi tanıyoruz, “Gözyaşları, j man mıdir?. Bu suale gep i doğruya cevap vermek güçtür. Gözyaşlarında realite yokta ve zaten hayatı ve (o beşeriyeti romanlarında hicveden (Etem İzzet renlist bir romancı değil- dir. Eğer realist olsaydı üç yüz bu kadar sayfalık bir ; Ağırceza hâkimine bir celsede | dinletmek sabrını veremezdi. Bununla beraber “Gözyaşları, mademki birinci satırından 80- güzel bir ro- rinin Mademki yarat- j tığı tipler aramıza © girmiştir. Onlar canlı ve kurvetle aramız da yaşıyorlar, Şu ee roman olmak itibarile mükem ri hakkında fazla izahatı lüzum- suz addederim. Etem İzzetin yepyeni üslübunun tat- hi bir sa'şiriltm kadar ve ahenkli olduğunda etmeyen kimse yoktur Sözlerimi bitirmeden evwek” unu söylemek isterim ki Etem etin romanları o bütün bu saydığım meziyetlerden başka bir hususiyet daha arzeder ki o | da b erlerin doğruda doğ. zi ruya mahalli oluşudur. Onlar- da adapte kokusu yoktur ve bir y ji