"Rumba ve Çiftetelli Bir çemiyetin © bedi hayatı, benes he; anlarının en koyu İZ deni san rakısla tecelli © der, Musiki ve raksında tezahür ifadede büyük bir a maliktir. İklim, şeraiti yatiye ve cemiyetin kurumu bu terahürün mahiyeti üze bi kuvvetli tesir işleyen Rillerdendir. Şark milletlerinin İazin ve melül rakıslarına muka- Bil Avrupa ve Amerikalının cev- il ve çevik fokstrotları sanıyo- > ki bu nizamın eseridir. Ve nıyorum tamburanın Ms ve melânkolik ihtizazı kar- İkunda saksofonun manası da bu- | tur, Ney, bülbül sesine, saksofon örün ahengine zkortludur. Çiftetellinin — odasında nasil Mir tehassür ve mahrumiyotin İ- ü mevcut ise blakbuton ve burjuvanın neşesi zeybeğin parmak şıkırtı lir kafes ardından kendisini sey ik — yine bu ezeli nizamın ma- tamamlar. Elbette dağ başmda kuzuları şk ile garbın birleştiği mok- yele sağ kulak €debiyat Tarihi der: eri Menşelerden tanzimata kadar Mebi hareketleri müşahede altı İN alan 170 sayfalık bir eser. Yazan: Agâh SIRRI Agâh Sırrı, yıllarca süren ho- İlik tecrübesinin, sürekli çalışma İlm eserini verdi. Kitap, “Edebi İN Tarihi dersleri,, adını tajıyor. lim denizinden ziyade mek Biz aa inyasının m ver hi görünen buadda Bani şal. Kitabın sonun i “Kital ,, kısmı, sözümün kadar haki ğe gösteren | Blayıcı bir emeğin £ şahididir. Liselerde edebiyat hocalığı 6- böyle bir eserin nasıl, han Zahmetler, negibi didinmelerle Ydana geldiğini pek iyi bilirler onların her biri, ayrı, ayrı hazırlamak için kütüp- kütüphane dolaşmışlar, toz- Yazmalar, sararmış o sayfalar İe görmurü tüketmişlerdir. Kar yakın bir zamana kadar Ne yoktu. Köprülüzadenin bu çok güzel eseri tamamlanma li il Fi İl aaa Rİ ama mama e a m m m re erman v çe MAŞ A Ne tarih, menşeat ari- En fenası bu tek başma re AMR ON e, 1 ela maz ii ayrı lığı için, falan lise talebe- EN ğa yal, Falez ğrülmüyordu. Bu tehlikeli da a in nerelere varacağını kes Ni züç bir şey değildir. İşte bu korkulu sonu se- ağ m 2, adla ortaya attı. Bugünkü bundan daha elve- etli bir kitap yok- e mv #debiyatı devirle Türk ll ayrılmış ve ayrıca Heykelira 2 Bey Bugün hiç tereddüde | ibtiyaç görmiyerek oo söyleyebilirim garp tekniğinin feyizli aşıları şark toprağında esaslı köklerle tutunabilmesi pek kolay olmamış | tır. İstibdatta başlayan o meşruti- yette filizlenen heykeltraş san'a- & ancak cümhuriyet sayesinde kendini göstermeğe o başlamıştır. le eski sanayii nefise mektebi- nin bu mazik sahasını tetkik eder sek burada ilk mahsul ve ilk hey- keltraş ol. bir Türk genci gö- rebiliriz. Yalnız bir genç: Öyle bir genç ki muhitinin revabıtı fik riye ve hissiyesinden uzak, karan | hık bir mazinin içinden tulü ede cek türlü bir istikbale bütün ima- nile merbut müstosna bir hilkat. Öyle bir genç tasavvur ediniz ki bundan 40 sene evvel ismi anıl mayan, ehemmiyet bile verilme- yen, beyhude yorgunluk addedi- len bir mesleğe bir pervane cez- besile atılsın; tahsilini, istikbali ni bütün benliğini cehennemlerle tehdit eden bir mesleğin gayyayı biamânına terkelsin, çamur ve al çıların hamirei mülevvesinden bir nezahati tasavvur etsin, 80-| ğuk mermerlerle müşafeheyi ode- mir çekiçlerle münasebeti beşeri | dostluklara tercih ederek onlarla | daima onlarla serbeser yaşasam, zevk alsm hayat (o geçi 1 mişdi beyazlanmış saçlari nevi ekili zaferi | taşıyan san'atlar akademisi heykeltri muallimi İhsan Beyi gözler in önünde tecesüm ettirebilirsiniz. İhsan Bey Hamdi. Bey nin iştibadat devrinde mektebi- Heykeltraş İhsan Bey (X) M. Sami” Beyle beraber be tayin edilen ilk heykeltraş ma? allimidir. Onun otuz beş sene de- vam eden tedris hayatını üç beş kelimelik bir yazı içine sığdırmak eboş hatlarını bile çizmeğe kâl gelmez. Otuz beş senenin sergü- zeştlerimi, ac itacrübolerini dima- özlü hükümlerin iyor. Metinlerin dikkat, he- men her sayfada sezilir. Agâh Sırrı, çocuk ruhunu, o ru- hun içinde dolaştığı istek denizi pek İyi görmüş ve onları doyuracak şeyleri ayıklıyarak kitabına almış tır. Talebe kitabını o okurken bir taraftan tarih bil genişliyecek, metinlerde de ruhu ve zevki incelecekti. Zaten edebiyat derslerinden dımdır. Kitapta bu hayırlı yolun açılmış olduğunu görüyoruz. De- | vir başlarında, cepheleri araştırılmış, hamleleri varsa gösterilmiş, düş- künlük görülüyorsa sebepleri an- Tatılmıştar. Ötedenberi edebiyat tarihi taplarında fena bir üsul Metin örnekleri alanlar, divanla- rı baştan başa okuyup en güzel- lerini seçmezler; gelişi güzel bir kaç sayfadan bir iki gazel, ka de alırlardı. Dersin ruhu ve sile böyle bir hareketi birleştir. menin imkânsızlığını bilmem söy- lemeğe lüzum var mı?. Bu kitabin en kıymetli tarafla” rından biri de, hem derse elveriş- v olmas, ber hem de genç okuyucu” meraklılarına © mükemmel klavuz vazifesi görmesidir. Di vanlar, tezkereler, tarihler, ireket nülüdür Onlar rini lerin dolaşık dehlizlerinde — bul- mak, aramak, ömür ve aşka yakın bir iştir. Genç ruhlar, sabırsız o- urla yolunu dik: yırtıcı ve terletici gösterir seniz daha başlangıçta. içlerini bezginlik sarar ve dizleri titrer, İşte bu kitapta fazlaları atılmış, | Ben İhsan Beyi darası çıkarılmış, iyi seçilmiş bir | de kitap fihristi var ki değil lise, | hattâ en iştahlı bir Darülfünun doyurucudur. hoca ğına defnederek mütrvazı viyatklr, Bir hayatı tedri skn se gem e kaytlığına ait bir şikâyet, ne me- #aisinden bir infisli mütehevvürle bahsettiğini kimse | işitmemiştir. bezmi perverle san'at âleminden, onun dedikodu larından pek mütereffir bir şah- şeriyenin eşkâli müstesna hututu san'atla göster- eyen bu heykoltraşlar üst dı hakayıkı âdiyeden mütecerrit kendi cihan san'atı içinde ser- Sediroiieiğ tir. İhsan Bey allimliği hiç bir mektebin mual- limlğne benzemez ve benzeye- mez. Ben resm çalışırken biraz da gayrete ve abenkteki ihti zazatı rakikaya matalmamak, o Hâ runun kesbettiği şekli bedii görüp hayran kalmamak ve nihayet oh! Nihayet anlaşılmaz bir ferazati nefsiye ile onun mesle; İhsan Bey talebesinden her ş8y den evvel —ıpkı Hamdi Bey giz! ir haslet arar. Derhal mu- tları teşci hikâ- de niş ihmal etmez: hunda bir heves, bir kıvılcım ta: | sıyan bir talebe götürünüz ve bi- rakınız tamamdır, receksiniz ki bu çocuk hevesi, bü | ya - Artı korkmayı nız o talebe yas, maddi menfaat anı unutmuş bir Güzel san'atlar akademisinin bilâpervazlıktan hodpesentlikten en bu kıymetli hocasını biz tasaray resim sergisine bile iştirak ettirememişizdir. Benim mükerrer rica ve ısrar w söylediği söz “yetişen genç tanıttırmak ehemmiyetli bir vazifedir.” cevabı olmurtur. Filhakike kiymet ve kudreti keşifte tereddüt etmeyen Hamdi Be ymerhum bize hir İhsan Bey vermekle Mahirler Hadiler ve Sabihalar gibi ibdakâr gençlerin meydana çıkarılmasına sebep ol- du. Galatasarayda şimdiye kadar teşhir edilen heykeller onun 4€- | merei feyzinden başka ne olabilir ki: Fakat, Fındıklıdalci güzel atlar sarayının yeşil bahçesine 1 hiçi ile bakan mermer tü şükran hislerile mevdana getiren o İhsan Beye biz ne ya- pahildik. Bugün hayatının uzun senele- rini tahsis ettiği eski san'at cvin- den ayrılırken onun gözlerinde umku ruhundan gelen yakıcı bir buharı teessürün sebeplerini ben | örmüş gibi biliyorum. O (Bari) len san'at, eseri san'at olamaz” demişti. Talihini taşlayanlara ser tebestümlerle mukabele eden yük bir insana ben ne söyleyebi rim, sanat sahasını onun eserin- den mahrum bırakanlar utanım- şar Nabi Beyin edilecektir. Genç şairin bu piye manzumdur. Ve peri sani 4 tab- odur. İstanbul Halkevi temsil şubesi azaları amatör ye ve hanım lar tarafından temsil edilecektir. METE İsimli bu &ser, Türkle- rin'en büyük Hakanı olan ve U- ğuz Han namile Türk efsaneleri- ne ismi karışan Mete'nin hayat ve zaferlerinin destanıdır. Mete Rehin olarak © verildiği Yaeçi Türklerinin »linden kaça” rak babası Teoman'ın sereni yurdunu ve , kurduğı İevlekim içine Çinin bir çok vilâ. yetlerini de ilâve etmiş ve Orta Asyayı pir bü tün yerleri timin hudutları içine almıştıri. Çin a bile bir aralık bir kalede muhasara et miş olan Metenin hayatı (baştan başa zaferler ve şanlı Oo menkibe- lerle doludur. İşte bugün Halkevinde temsil edilecek olan eser o Türklerin en Ei olarak beğenir, dost olarak ta bu | büyük (OHakanı Metenin ve © basarmasına sevinirim. H.S. büyük işi zamanki Türklerin o hayatından bir sahnedir. YET ÇUMARTESİ DT Ji ak imkân hasıl olmamıştı. Hır- * | ni anlaşılıyor. Oslo'da | blanca'da tanıştığı harikelâde bir miştir. Bu adama © yanındakiler Marguis de Valfirino diye hürmet İ le hitap ediyorlar. Belli ki bu a- Taklit “Joconde,, lar Joconda nasıl çalındı? Bundan'yirmi bir © sene evvel bir ağustos ayında Louvre müze- sinden aşırılan Jokond'un bütün dünyada bıraktığı heyecan hâlâ hatirlarda: Her memleket hara zı bulmak için en liği polle hafiyelerini işi ta) memur et- | tiği halde en küçtük bir iz bile bul | Jokond sızın çaldığı tablşyu kimseye sa- tamıyacağı muh, te. Fakat bu işin şimdiye kadar meçhul kal. mış olması en mfihim sırrı yeni ye- çıkan AÇ tenposten'in bir muharriri Kasa- adamla yaptığı bir o mülâkatten sonra bu işin bütün sırrını öğren- dam ne Marki, ne kont, ne de ba- rondur. Fakat Jokond'un çalın ması hakkında anlattıkları şey- nim eski san'atim sahte tablolar satmaktı. Bu;yüzden yüzbinlerce lira kazandım. Bundan olüz sene evvel cenu- bi Amerikada bulunuyordum. Ai- | lemin vaziyeti itibarile zengin ve Aristokrat mubitlerde © yaşıyor. dum. Bir gün Ayres'te Chaudron isminde çok sevimli, ga yet zeki bir gençle tanıştım. He- men dost olduk. Bu Cbaudron her devre ait resim tekniğini mükem- melen kavramış üstat bir kopyacı idi. Öyle taklitleri vardı ki sinek kle pi zerindeki çatlak! yerinde bulabilirdi. bu adam mükemmel En ziyade Murillo'nu Velhasıl artisiti, Madanss” ir rillo'yu bile geçmişti diyebilirim. | Namusum üzerine söylüyorum ki sözlerimde zerre, kadar yanlı; O, Murille'nun ve yahut müşteri. lerin zevkine güve di büyük İ ressamların resimlerini kopye e- der, ben de satışa çıkarırdım. Ar- jantin, ŞilişPeru, Brezilya Murillo larla doldu. Hattâ yalnız değil a- matörlere cenubi Amerikanın bir çok müzel e o Murillo'lar sattık. İlk defa tablolarımıza kar- 4: şüphe ile ( karşılaştığımız bir gündü. Amatörlerden birinin fu. Kaya silme gaza din loyu eline liğini öğ. rendiğimiz zaman Chaudron der. hal iş başma geçti, Mevzuubahis tablonun tam bir yap- | tı. Tabloyu eline geçirmek istiye- | nin müze gardiyanına para vere » | rek tablonun arkasma © koyduğu | Renam Cevdet Beyin bir sergi açtığını i yon meraklısı bir Amerikalı bana işareti de gene gardiyana | para vermek suretile Chaudron vasıta» sile kopye ettirdik. Bu suretle a- matör kendisine verdiğimiz işaret Ni kopye tabloyu müzeden aşırı- lan hakiki tablo zannile istediği- miz parayı geniş geniş bize ver mekte tereddüt etmedi. Bu suret- le herkes mernundu. Müzelerin | ise hiç şikâyete hakk ıyoktu. O tarihlerde idi ki zengin koleksi- | eldi. Pariste Louvre müz dirsem istediğim pa #ini ve bu uğurda vet ortaya koyduğunu söyledi. Chaudronla beraber kalktık. arise gittik. Fakat Louvre müze- in kendisine mahsus nizamları var. Bir defa hiç bir kopyeci kı ye etmek istediği tablonu dında bir kopye yapamaz. belki bilirsiniz ki Joconde Piti ceviz ağacından mamul gayet ince üç tahta safiheden mürekkep bir z0- min üzerine boyanmıştır. Müze müdürlüğü hiç bir zaman Chaud- ron'a Joconde'un ayni eb'at üze- rinde kopye edilmesine müsaade edemezdi. Bir çare kalıyordu. hat rahat kopya etmek için oriji- nali çalıp götürmek. o Bu kararı verdikten sonra ikimiz uzun uza- dıya düşündük. Bir gün tesadüfen karşıma işsiz bir İtalyan amelesi çıktı. Ve benden para istedi. Der- hal kendisile r oldum. Ze- ki, pişkin bir a yan tam bana Jüzem olan Kendisine Joconde'u çalacağımızı söyledim. Sevinç ve heyecanla tek lifimizi kabul etti. Kendisini mü- zeye süpürücü ve mermerleri sili- ci bir hademe olarak yazdırdık. Bilirsiniz ki müze her pazartesi günü halka kapalıdır. O gün mü- zenin işçileri bütün köşelere, bu- caklara varımcıya kadar müzenin her tarafını sili . İtalyanm dam müze İdaresinin tam mana- sile emniyetini ka: hareket etmekle beraber tabloyu im) avluya çıkan merdinvenli bir ka- | pısı vardır. Bu kapı en münasip mahreçti. Gene bir pazartesi gü- | nü salonda kimsenin bulunmadığı | bir zamanda Perugia tabloyu ye- rinden kaldırarak beyaz şömleği- nin altma saklı Ve merdivenli kapıya doğru yürüdü gömlek altında şüph. decek farla çıkıntı yapmaması i- çin çerçevesini koparmış, açık bir kapı kanadının arkasma saklamış Bu suretle daha kolayca avlu ya ei arka kapıdam çıktı. Dış kapıdaki bekçi de piposumu dol- girdi bekçi kendisini rinde ni mlek diği Chaudron ve ben © heyecanla kendisini bekliyorduk. O Perugin sapsarı fakat mütebesim bir hal- de yanımıza geldi ve tabloyu gös terdi. Artık Pariste durmak tehlikeli idi. Derhal İtalyaya gittik. eg gizlendiğimiz yerde £ Chaudi derhal iye başladı ve dört ay pe de altı adet mükemmel Jocende meydana getirdi. Bu altı tablonun e biri biribirinden muvaffaktı. Bir müddet sonra Perugia karşı hoşnutsuzluk © gösterme; başladı. Bu hoşmutsuzluğun vara- cağı neticeyi tahmin ederek satıl- ması kabil olmıyan orijinali ken- disine terkederek müşterileri mü- emmen olan altı sahte pi Bu taklit olduğuna kanidirler.,, . haftaki San'at rd aran haber m Bu detu da seyi teşk ettiği resim- kesilerek yapılmış bir . Beyoğlu İstiklâl caddesi: Fet Sek ii “nema Sevin şehit anası gözlerini Görmedinse böyle Bir ecnebi Sanat'kâr Bolçikalı ressam (Julien Van Santen şehrimizdedir. Kendisile san'at ve Türk san'atı hakkında M. Julien Van Santen memleketimi ve güneşini Şark me mleketlerile rhükayese etmek is- terdim. Bazı hararetli muhavere- ler bende Şarkın renklerini, par- güzel geleceği intibamı hasıl et- miştim. Fakat ayni zamanda ros- sam sıfat yeni renklerin a» hengini görmeğe geldim. Bir seri desen ve tablolar yapa cağım. Bunlar beyaz ve siyah ve renkli bir o fort koleksiyonu için vesikalar teşkil edeceklerdir. Ay- loları 1933 te Brükselde teşhir “xi geldiğim bugünkü vaziyeti hakkında henüz tama bir fikir edinmiş deği Tim. Fakat intibarm şudur ikizim gülnelliğine daksialmadam memlekete modern bir medeniye- tin nimetlerini getirmek için geniş bir mesai sarfedilmiştir. Herhalde Umumi harpten ve İstiklâl muha- rebelerinden İleri geldiğine şüphe olmıyan bir tevakkuf © devresin- den sonra, memleketin gerek fikri gerek san'at hayatında oayedinci asr İtalyasma lâyık bir Rönesans başlamıştır. Milletin, kendisi için yeni olan şeyleri | benimsemekte österdiği azim ve sebata hayra» nım, San'at te bana ayni yükseliş deceğim. Türkiyeye daha zelliğine, renklerinin inceliğine i- rişebilecek şeyler görmedim. Sera miklerin her parçası adarz ümtat- ların emsalsiz birer şaheserleri— run gözelliği ile hattâ en eski Ve nedik camları bile mükayese edi. lemer. ye kadar temiz sanat mümine leri karşısında. bazılarının terk ihmal edilmiş olmalarına me sirim. Pil sah'iz şimdi garbin te: Dünya dursa seyretse bu en büyük bayramı Öyle bir hız alır ki, Gazi ordusu gibi. Eş yerlerin göklerin sen, en büyük bayram Sevincin sardı bizi tafandaki su gibi.. Kucaktaki yavrudan ak saçlı analara yaşı tatdık asırlarca bu yurtta. Bugün gülsek yeridir, kapandı artık yar Hınç besleyor yabancı uzakta için için. im şaşma, kıskanma bizi; Böyle büyük bayrama şanla kavuşmak için Her millet Türk olmalı, her reis Büyük Gazi!, MMA Ag Cümhuriyet bayramı Kendi yurdumda kendim hakan olduğum gündür; Ufuklar dar geliyor içimin sevincine. Türklüğümü dünyaya haykırdığım bugündür; Ben bugün diş geçirdim soysuzlar zincirine... kurut ta. Reşat FEYZİ ; 3 j | Tiyatro , Komşunun Tavuğu Thöntre Libre ve daha sonra Antoine'ı tesis eden meg hür Andre Antone'ın Avrupa ga zetelerinde çıkan makalelerini a- i rasıra okuyorum. Fransız sahnesi bu zate | çok gok şeyler borçludur. Antoine tesis ettiği tiyatrolar | da François de Curel, Courteline ve Ancey gibi zamanın genç ve mümtaz muharrirlerinin yeni bir tarada yazdıkları realist eserleri büyük bir dikkatle sahneye koya rak bu yolda yeni bir çığır açın tr. Amtoine'nn teşekkil arkadaşlarından mü- men yeni açtığı yolda muv: yetle yürüyordu. Nihayet hizme- ti takdir edilerek Odeon'a müdür tayin edildi. Fakat kendisini çoke miyenler çoktu. O, san'at yolunda kırılmaz bir azimle çalışırken düş masları ona kuyu kazmakla meş gul oldular.Antuvan sahneye koy duğu yeni piyeslere de yeni tarz. da dekorlar hazırhyordu. Odeon'da oynanacak bir piyes için sahnenin çerçevesini © geçen büyük ve masraflı dekorlar yap- t. Bu teşebbüsü esasen aleyhinde a manasız şikâyetlere inzi- ve san'atkârı Odeon'dan melekler. Fransız tiyatrosunun o müced- didi, kıymetli bir rejisör ve kuv-. vetli bir aktör olan Antoine zamanda vukuflu ve doğru görüş lü bir münakiittir. Bundan yirmi yirmibeş © sene evvel Darülbedayiin islah için 0- nu buraya çağıranlar bence çok isabet etmişlerdir. 'ın geçenlerde bir ma: okudum. Üstat yazısındı Türk konservatuar ismini verdi. #i Darülbedayi hakkında ara sıra malümat aldığını ve bu malüma ton İkem. ten sonra aşağı yukarı o şöyle di- yar: “Ben eskiden Fransız konsar- — Fransız konservatuarının takip et tiği yolda değil fakat takip etme- si lâzım geldiği yolda yürüyor. Yani koca Antoine biricik tiyat romuzu Fransız konservatuarın- dan üstün tütüyor. Haydi hayırlısı, Antoine'ın bu kanaatinde sa- mimi olmamasmda hiç bir sebep yoktur. Komşunun © tavuğu bize mi, yoksa Antoine'a mı kaz gö- rünüyor?. Ne de olsn günde 500.000 müs hn basan bir gazetede bu yazının ıkmas beni pek memmun © etti. ilmem siz ne dersiniz?. M. FERİDUN. siri altında bulunuyor. Fakat bu san'at te yenidir. Ve bu tesir. il- hamla değil, usullerle kendisini göstermelidir. Memleket tam ma- nasile resim yapılacak bir mem- lekettir. Mevzuu renklerile de nihayetsiz menbalar arzediyor Tezyinat bahsinde hat ve o rengi bu kadar yüksek derecede kavr- mış bir milletin, plâstik san'atler- de de isabetli görüsü olacağı mu- bakkaktır. Fakat genç artistleri bizzat memleketin — içinde yetip #irmelidir. Belki de ecnebi mual- “vara