9 Ekim 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

9 Ekim 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

erlerinde öylece okuyoruz." Za- tn san'at eserleri mensup olduğu damğasmnı taşırlar. Orta manda arzın birden bire kara- tün sathında din ve korkunun te- Nihayet tabiatin e divan duran insan zekâsı, İibiatin fevkine çıkmak için on ay silâhını imal ederken mür- i mamyalandı. büyük harbe hazırlan- İL. Bu ara putperst mistik bir anadan çocuk doğuyor. Bu Kü- ir İiçE Mir Ni ilim ve vesika mahiyetinde etmiyor. Hemen öna fasını yapıştırıyorlar. arici kanunlara ta mr tabiattan kacıcı İri pie v ; i i küremiz. hortlaklarla Ben yarının san'atini bek O san'at ki yeni bir di- imanın vazu olsun. A : £ ELİF NACİ De Edebi mubahase Osmanlıca Türkçenin yeniçerisi idi Yeniçeriliği kaldırmak vak'ayı hayriye idi. Tarih Yeniçeriliğin kaldırıl- masını “Vak'ayı hayriye” diye | kaydeder. Yeniçerilik öyle bir şeydi ki Asyadan sökülüp ye | len Türk kabilelerinden birinin kılıçla açtığı yolları sarıkla ve şalvarla kapamıştır. Yarı araplaşmış Selçuki dö- küntüler ile Bizans harabeleri arasında savrulan Türk silâhını Yeniçerilik (Roma ( (Preto- rien) lerinin kör kılıcına çevir di. Akçakoca'nın özlü Şeyh Üdebalinin arapça düası karıştıktan sonra Türk (Yasa) sının adı bile (Nizam) oldu. Yeniçeri devşirme suretile | Yorgiden, Ağoptan. Araptan, Yeniçeriliğin kalktığı i ihçileri bir kur- tuluş günü olarak kaydettiler. ( Osmanlıca) Türk tarihinin gerilerde olduğu gibi devşirme suretile karıştırıp (Osmanlıca) diye uydurma bir dil çıkarmış- » | ardı, Yeniçerilik nasıl bu memle- kete zarar veren bir müessese oldise (Osmanlıca) da bu mil. letin varlığını çürüten, milliye tini unutturan ve bir kelime ile toplayalım gözlerini bilgiye, medeniyete karşı kör eden ücübe İşte çarşamba günü son içti mamı yapıp kararları veren Büyük Dil kurultayı da (Os- manlıca) denilen bu Yeniçeri- liği türkçenin (bağrından sök- tü, attı, Tarih bunu da (hayırlı vak'a) diye kaydedecektir. : ; Türt diline verdiğimiz yeni yol açıktır ve uzundur. Bu yol da türkçe çok kolay yürüye- cektir. Kurultayda bu yürüyüş için ileri geri bazı fikirler söylendi. Dil inkılâbı yavaş yavaş 0- lar diyenler fikirlerini * açıkça söyledikleri gibi bu davayı bir hamlede kesip atmak suretile (cezri) proğramlar çizenler de oldu. Mesele şudur: Ruha ve kafaya hitap eden davaları yürütmek şekle. kıya- fete karşı durmak kadar kolay olmaz, Fesi çıkarıp şapka giy- mek, medreseleri kapayıp mek tepleri açmak, arap harflerini a tıp İâtin harflerini getirmek on dan daha büyük inkılâp hamle lerini gecenin bir saatinde ya- pan bir millet için pek kolay ol muştur. Bahusus ki bu ileri ha- reketlerinin başında her işareti ne baş eğdiği büyük kurtarıcısı | olduktan sonra.. Türk dili iç açılan yeni yolu da ayni kolay- lıkla geçebilecek miyiz? Lisan işlerinde ihtisasları ol- duklarını bildiğimiz bazı üstat- lar bunun öteki inkılâp hareket leri gibi sade olmadığını iddin erer ürbüz bir gibi değil nesilden nesile hat” görmeden iddia edebilirim. Bu gün yazı yazanlarımız, yani bi birler ki değil on beş yıl ev- velki eserlerimiz. hattâ iki yıl evvelki yazılarımız — bile bize yabancı gelmektedir. Şairi, romancısı, muharriri ile bu neslin bütün eli kalem tutanları birer sene ara ile yaz- dıkları eserlere şöyle bir göz at etrark te hayırlı vak'adır.. denilen dil Osmanlıcayı yok sınlar, göreceklerdir ki meselâ 928 de yazdıkları bir yazı ile 932 de yazdıkları yazı arasım- da inanılmayacak kadar bir fark vardır. Benim 6 da yazdığım (Coşkun göni romanını bu- İ gün okursam acaba bunu ben mi yazdım, yoksa edebiyatı ce- dide çöz ezlerinden biri mi yaz- dı diye şüpheye düşerim, (Reşat Nuri) nin 925 te yaz dığı Çalıkuşu muharririni şaşır tacak kadar bugünkü yazıların | dan uzak kalmıştır. Demek türkçe zaten zaruri bir yürüyüşle aslına dönmeğe çalışıyor. Fakat roman, hikâye ve makale yazısı ile ilmi bir tetkik yazisı arasında daima bir aykırılık kalmıştır. Bunun da sebebi bizim frenkceden çevril m kitaplarımız türkçe ile ılaştırılacak yerde arapça ve acemceden mürekkep osman ca ile tercüme edilmiştir. Biz balk diline doğru yaklaşmak is tedikçe hu ilim kitapları yaka- mıza yapışıyordu Romancı muhtelif tipleri, muhtelif meslekleri yaşatırken onların kalıbına girmeğe mec- bur oldukça osmanlıcanın' bü- | İ tün güçlüğile karşılaşıyor, oku yanı sıkmamak, üslübunu boz- mamak, bu garip halitanm aj dasına bulaşmamak için çırpı- np duruyordu. Şimdi mesleğe ve ihtisasa İ ait ıstılahların türkçe mukabil leri bulundukça ve bunlar işle- ne işlene kulaklara daha yumu şak, daha gösterişli geldikçe halk ile beraber muharrir de ferahlayacaktır. Demek ki zaten roman ve hi kâyede açılan yeni yolun bu pü rüzleri de kalkınca türkçe de- şilmiş bir çıban © gibi ağır ve mikroplu İüzücetli safrasını atacak ve temiz kan görünecek tir, Bu ameliyenin sonu fennen sıhhattir. Şu halde mâhut (tedrici te- kâmül) iddiasının türkçede ye ri yoktur, Bir millete kendi ni vermek ona ecnebi lisanı öğ retmekten elebette #olaydır. Yeter ki yenilik diye ort. sahibi ka- Edebiyat ve San'at bahisleri Bir kaç ay evvel (San' lar) serlâvhasını taşıyan bir cilt- te bir kaç kyn toplanan N; it Surrı Bey arkadaşımız, bu de- ınkara'dan bi karıdaki İ b hakkında düşü ). yatla başka san'atlar), san'atında heyecaı MİLLİYET PAZAR 3 T vermekte. üre Kitabın üzerindeki (1) rak kainı, silsilenin devam edeceğini işaret etmektedie Yenibir operet heyeti Maksim Gorki'nin kisin hayat've eserlarinden bahset mektedirler. Çocuklarımıza 5 5 Resim dersini Nasıl 5 vi Öğretmeliyiz? Yazan: Ressam Ali Sami Benim bildiğim, kırk elli yıl dan beri mekteplerin programla” rında resim dersleri vardır. Bu dersler bizim talebeliğimiz de taş basması modelleri kopya ettirmekten ibaretti, Bu faydasız usul yakın vekte kadar bülkmünü sördü, belki hâlâ da sürüyor. Bu tarzda resim dersinin olmasile olma masının biç farkı yoktur Meşratiyet ten sonra Avrupadaki : resim öğ- ları | bu geçişlerde cn derslerine biraz duyğu koy» mak kabil oldu. şaf ettirmeğe yarayan terbiye bir derstir. Her yaşta çocuğun layış kabiliyetine göre muallim kendisine bir mevzu verir ve tale çiz le, hattâ boyalala canlandırmağa ça İsşir. “Kenyu” der ki küçücük bir çocuk tabii kendisine verilen mev | ir bi zua dair bir tablo yapamaz, onun yapacağı şüphesiz yalan yanlış İşte öyle bir karalama alimin vazifesi başlar. Muallim gördüğü kusurları talebesinin an- liyabileceği sözlerle izah eder. Bu tarifler gittikçe talebenin kusurla | genişle- | rmı azaltır, incesini imi nurlandırır. “ Kenyu ” dekoratif resim (ders lerinde oldukça ehemmiyet verir. Bundan da talebeye tabintten çek ve eşya gibi ufak şeyleri çiz- dirmeği ve onlardan tezyini bir şekilde istifade etmeyi tavsiye €- der. Meselâ: Bahçeden koparılan iki küçük yaprağın veyaibir anah tarım resim olarak münasip bir şekilde tekerrüründen dekoratif bir şekil çıktığını anlatir. Şimdilik maktep izde veri len resim derelerin! lübumuza lâyik ve muayyen bir üdülü yok- tu. : Daha doğrusu bu ders, ehem- iyetsiz dersler namı altında ir derstir. Her'hoca kendi sine, kendi kanaatine göre bir usul tuttarmuştur. Resim dersinin terbiyevi ve a- meli faydaları herkes bil niz bu dersleri ne tarzda senesine gi bir progra- mı ve hattâ icabında teftiş edile. bilecek sabit bir metodu olmak zamanı gelmiştir. - Bu metot ve program tabii ih- tisas sahiplerini bir araya topl bir komisyon elile hazırlan” Resim dersleri hakkında dü; şündüğüm esaslarda en mühimmi bu dersin çocukları pratik bir ha- yat adamı yapacak tarzda öğre- tilmesidir. Bundan sonra yetişe- defterihakani ettiğim tarzda rsim yapmasını da öğrenebilir; elverir ki kendisine kaideye muvafık ders verilebil. Bu tarzda resim dersinin ken sine mahsus kolaylıkları ve ince tikleri" çoktur. Meselâ: Resim oturarak veya defterini sraya dayayarak © yapıl maz. Taletebe hayatta tesadüf edebileceği işlerin başında imiz gibi mevzuun karşısında ayakta duracak ve bir elile tuttuğu defte ten sanradır İki rma. | Hamdi Bey merhum ve san'at Ya ilk muterizler reisi Ressam Fehiman Beye, Medeniyetin terakki ve tekâ-| mül cereyanlarına tabüiyet ih de tevlit etmiştir. Eski devirlerde Sanayii Nefise ismi verilen bu müessesenin meş- rutiyet iptidalarına kadar devam eden mesai şubelerine içimizde belki . şayanı tizkâr bir hatır bırakmamış nazarile bakanları ex yardır. Fakat aemalerin mazi lere kalbolan sür'atli geçiş ea ere et munsif o san'atkir o nazarları ihmal edilmiyecek —hattâ görmek istemiyenlere gös terilecek — mühim izler bulundu ğunu derhal anlarlar. Ben bu sa- tırları o günlerin Sanayii Nefise Güzel San'atlar A- ukayese fikrile yaz» » Böyle bir davayi Ali Sa mi bey usulile kendi mecellei his- siyatrma tatbik hâkimiyetini hatı- rımdan bile geçirmedim. Benim | maksadım, - muhtelif branşlara ay- rılarak her birinden ayrı bir zem- zemci tefevvuk işidilmeğe başlıyar san'at cereyanlarının unutulmu; menbaunı ve o menbat meydana çı- karmağa sebep olan asıl kâşifini göstermektir. San'at tarihimizin pisikolojik göstermek i- çin Fatihin sine kadar Uzamağı tarihlere terkedelim, Sul tan Hamidin « Zularo » suna ait henüz arkulamsamış küfür telâkki bir muhit, san'atı edip edememekte sek bir meslek olduğuna henüz | kani olamamış bir gençlik ve son ra bu üç zaviyesi meçhul müsel- les davasını halletmeği vazife edi nen bir Hamdi Bey: E ve kurak görünen bi rından fışkıracak istidatlar oldu- ğuna iman eden bir şeydayı san” at... Tashihine mahküm bir hatayı nım Türk medeniyetine kabul rihini Sanayii Nefise mektebinin tesssüsü ile öğrenmişizdir. Ve biz de bu ihtiyacı ilk his eden ve mu hitine | hissetirmeğe çalışan da | Hamdi Bey merhum olmuştur. Hamdi Bey memleketin irfan | sahasında sesai; tavazula iki inkılâp yapınız, gürültüsüz ve dağda ğasız iki manevi abide bırakmış bir inkılâpçıdır; Müze ve Sanayii Nefi- se mektebi, Biri tarihin toprakla. rumıza miras olarak terkettiği ne biri de bugünkü hayırlı san'at cereyanlarmın hu- sulüne sebep olan irfan menbar, Riyasız bir düşünce ile itiraf etmek lâzım gelirse merhum Ham di Bey bu iki zadei marifetini müntehayı hayatına okadar sahabe- tinden uzak bulundurmuş değil- bre Belki devrin gösterdiği bir ih onun Sanayii Nefise mekte şefkatsiz ecnebi mürebbilere tevdia mecbur bırakmıştır. Maa- mafi o saray içindeki mektebinin yegâne nigehbanı, (| talebelerinin daimi müşevviki kimsesiz istidatla- rm Ge like tenli bulunmak. tan il £ etmemiş se Evet kimsesiz istidatlar diyo- eski yazılarımdan birinde söylediğim gibi o “Molyer'in «Ha rinin üzerine, diğer elile çizgisini gizecektir. Bu çizgiler mevzuun tafsilâtma göre kabil olduğu ka- dar seri yapılacak, beş, on, en zi yade onu da nihayet yirmi beş da kikadan fazla zaman sürmiyecek tir. Talebe ekseriya hariçte ders görecek, fabrikaları ve bu gibi müsssesatı ziyaret ederek âlât ve edevatın seri krokilerini almağa çalışacaktır. Bundan başka ölçü- Tü krekiler, topoğrafik krokiler de lâzımdır. Bu wslde ders gör- me ktalebenin gayretini ve mera- kını arttırır. Hattâ kendilerini bi- er mühendi. yamağı addederek gurur bile duyarlar. Şu kısa tarifimle resim dersle- rine ne şekil vermek istediğimi bilmem izah edebildim mi? Bu belki de garpta bir mekte- bir profesörün metodu nn muvaffak olmak için hiç bir kusurumuz yek, miz çoktur. İşte Güzel lar akademi- sinden beklediğimiz ameli hizmet lerden biri de bu noksanlarımızı tamamlamaktır. Ressam ALSAM fakat noksanı. | talebelerinden en güzidelerini kim olanlar kendisine istinat edi- len hatalara tahammül gösterir, sabir ve sükünetle mukabele © derler” cümle kimseyi düşünmiyen insan şayanı muhabbet bir insan değildir» düs turunu çok iyi bilen bi tuz. İ ilmi meziyetleri, hüriyeti ef-| kârile muhitine en samimi hür- met ve tazim duyguları ihsas ©; den bu büyük şahsiyet devrin san atini izafe derek yükselen darül. tedrisleri meyanında ibda ettiği mektebini şehinşah. taclarma | ter- cih eden bir istiğna ile tevsim et- miş idi; Sanayii Nefise mektebi âlisi, yani Güzel San'atlar akade misir. Sanayii Nefise mektebi mima- ri, beyketltr atlarını tedris eden bir müessese idi. Saray içinin tarihi bir köşesi ne sığınan bu san'at yuvası düny: velvelelerinden uzak yaş: tiyacile bir kenara Çı çük bir mabet sükünetini temsil | ediyordu. Buraya devamı göze aldırmak gençlik şenelerini memle. | kette rağbeti olmıyan meslekler ğrunda tecrübe ve feda edebil- mek demek idi, Hayatta müstak- bel maişetini temini düşünen bir genç için bu oldukça mühim bir mesele idi. Mimariyi dülğer, bey keltraşı taşçı amelesi, hak'i Beya- zıt mühürcüsü telâkki eden bir zamanda, ressamlık © tabelâcılak tan, düvar nakkaşlığından yük- i. Ben öyle zan- nederim ki,Çenberlitaş maarifi Sa Nefise mektebini sırf Ham- atırına riayeten açmış idi, Mezununa diğer mekâtibi ali ye mezunu derecesinde hima- ye göstermek şöyle dursun, onla- ra belki için için acıyordu. Ben| bu endişeyi yüksek makam sahip | lerinden kulaklarımla işitmiştim. yurulduğunu isteyen, maaşlı bi devlet memurluğuna sülük etme: sini düşünen aileler için saray içi mektebi hiç rağbet edilecek, üze- nilecek bir yer değildi. Mutaassıp muhitlerde Hamdi Bey ismi putları cem ve idhara çalışan bir papas, Sanayii Nefise genç rul akidelerini en bir manastır hükmün. İnlbuki, mektepTürk genç ik kalan en kıy mettar, en imi şubeleri tanıt. tırmak maksadile açılmıştı. Mi rif ona bütçesinden fevkalâde bir kısın ayırmıştı. Lâkin Türk çocu ğunu teşvike bir dili varmı- yordu. Devrin müslüman muhitle- rinde hüküm süren lâkaydiliğe rağmen Hamdi Bey müessesesi mıknatısiyetini oldukça göster mişti. Kozmapolit bir muhitteki hassas ruhları kendisine celp ve cezbediyordu. — Fakat, bir kaç Türk talebeye mukabil Rum, Er- meni, Musevi vatandaşlar zümre zel San'atlar akademi sinin eski kayt defterlerini nazarı tetkikten geçirecek olursak, bizde san'at mesleğine atıln Türk genç yl in kimler olduğunu öğrenebi Ai Sami Beyin korkmak lüzu il i diye Güzel San'atlar akadem m satını yapanlardır; Bilâ onlar da dahil alak yartile biz biz- de resim san'ati kalem efendileri, zabitler, doktorlar, evkaf memur ları, gözete muharrirleri, sarıklı hocalar gibi muhtelif meslek sa- sraipları başlamıştır. Eski sanayi mektebinin röle vimleri tün yüksek kimiz son sınıf yırarak maarif hesabına gönderi yorlardı; bu meyanda Sanayi Ne fise mektebi ihmal edilemezdi. Ni tekim mektep bir müsabaka açtı; bu müsabaka © senenin son smi- | ik | olması icap ederken Hamdi Bey | vazörlerin gambot fna tahsis edilmiyerek Avrupada sinmi tahsile müsait bütün Sanay? Nefise mezunlarına da teşmil edi! mişti, Mektebin bu imtihan ilânı her nedense bazı talebelerin pek hoşuna gitmemişti. Çünkü müsa. baka mezunlara ve son sınıfa orta sınıfta bulunan bir efendiyi de müsabakaya dahil ediyordu. sl gerede bime saire mahı ve moşakkatine katlanmış, çalış- muş, uğraşmış iken zamanın, tena- düfün hediye ettiği bir mük. Hamdi Bey zorla başka mi verdirecekti. Bu, bir nevi istip dattı. Meşrutiyet devrinde Ham- di Beyin karihasından doğan bu i:tipdada tahammül edilemezdi. San'at aleminde istipdat en çe kilmez bir belâ idi. Diploma ka- zanmış bir zümre müsabakasına diplamasız bir talebeyi ithal et- mek tasdik edilmiş kudretlere ha- mübah görmek demekti. kareti defa duyulan ve . lisanından yükse- kullanma dan maksadı ne idi? Hakkı #asp- olunmuş kudreti tanılmamış, Pa- Fis müsabakasma iştiraki menedil miş bir san'atkâr mı idi. Hayır; Bilâki Ali Sami Bey hatırımda kaldı- ğa göre Bozcaadalı nazır mer- hum zamanında (ve o tarafta vaki- lerler sırasında idi. Ya bahriye in- şaat dairesine sıkıştırılmış ya da Heybeliada mektebine muallim kıtlığında kayırılmış bir zabit idi, Kasımpaşa © kahvelerinde israfa müsait günlerini gemi makinele- matematik © tersimatındaki ihtisasma bir o zamimei O mefharet ilâve edebilmek hülyasile insan ma- | kinelerinin Artistigue aksamını ifa 'de eden san'at serlerini tahsile hasret mişti. Fakat o dritnotların, kru- ve tahtelbabir- İerin esrarengiz aksammı bütün teferrüatile zapt ve tesbite muktadir zannedilen bu mühendis dima- ğına Sanayii Nefise tahsili pek ya bancı gelmişti. Seneler geçiyordu; Valeri atelyesinin müdavimi bu san'atta kendisini ( gösterememişti Onun beynelakran verilmiş. kaza: nulmış bir rütbej tefavvuku © yoktu. Mektepte isimlerimizin müşabihe. # dolayısile arkadaşlarımız Al i bahriyeli Sa mi bey sıfatile tefrik ederlerdi Bu nam el'an bakidir. Aletye hayatı mektep hayatın. dan daha yakm, ruhlarda daha yakım bir sıhriyyet, daha başka bir samimiyet getiren bir hayat- tır. Burada tabiatin sırlarını oku- mağa çalışan insanlar birbirleri” nin hislerini tütten hali kal- mazlar. Biz, Ali Sami beyi en-gizli ve en Carseterletiğie hatlarla tanı ebe Cüstücüya — meraklı, hafayayı keşifte o hahişkâr, © istidatları techile müştak mustarip ruhlu bir gençti. Kollarında parlak galon. lar taşıyan Bahriye elbisesi için de bir tavus kuşu gururunu göste ren göğsüyle o her zaman rahat- sızdı. Şimdi Hamdi Beyin bu mü sabakası onu büsbütün rahatsız etmiş, havsalasının istiap o edeme menetmekti.. “Çallı İl- kim oluyordu,, İzmir vilâye tinin Çal kazasmdan kopup ge len bir köylü çocuğu değil miydi: istidat görmüştü. Neden efendim neden? oOOsa o bittercih o desti muavenet uzatılmıştı. Evet neden zir çocuğu himaye ediliyor. Hamdi Bey nüfuzu nazar sahibi bir artist olduğu kadar (kararı vicdanisinden hiç bir vasıta ile te kevvül etmiyen bir hâkimdi. O, cevheri neticei muvaffakiyetinden o mağ- rur bir hatip gibi günlerce, saat- dear ge san'at y ln itirazlar boş e germ be kırmalar gibi semeresiz kaldı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: