14 Ağustos 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

14 Ağustos 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Edebi mubahase z Geçen gün üstadı muhterem | Mit Ziya Beyefendi ile Cenap Üabettin Beyefendinin yev- ende birer mektuple- 4 bumtıraklı, terkipli, tav- imaleli velhasıl eski ede- ye nna ifadeleri Lâtin harfle- çevrilince ne garip oluyor. alını traş etmi: #hocasınin tecvitli, idgamlı Uşmasına benziyo: Büyük harbin daha başlan- j ihtiyat zabiti olmal in harbiye mektebine gitmiş- arada bir çok medrese de âli tahsil © gördüklerini in ederek aramıza karışmış” y kumandanı » lisana, edebiyata | yakın- 8 vakıf olan bu zeki ve dol- Zat mektebi istilâ eden bu mezleri bir gün O imtihana ti. Hepsine birer kâğıt ver- VE yalnız şu suale cevap ver ini emretti: geldiniz? in iki yüz : isi kâğıdı boş olarak ti verdi, Yedisinin yazısı oku madı. Yalnız bir o tanesişu â ile şu cevabı verdi : “Ahtiyat zabit (zabit keli- ârapçanın (zel) | harfile » canibine gelmüsüz,, - Zeki kumandan medresede #ekiz sene arabi okuyan bü |: Yüz biçareyi o gece (alaya rd. Harpten © evvelki *İ ve geri bu iki cephesi bu- ih maziye karışmıştır. ş “ Yazamayan #ündüğünü ve tasannu kalıplarına gi , İşitilmemiş kelime bulmak Şi kamuslara görülen edebi- ! cedide kahramanları biri mak biri de ( anlatama ik derdinden göçüp < gitti- İşle geçen gün üstadı muh: em Halit Ziya» Beyefendi. ie, Atebei Ulyayi Mülükânele Serlâyhasile başlayan yazısı | * bu hissi verdi. Tıpkı eski e tak çatısına atılmış . köhne sandığın açılışı gibi... Kof #8 ve sert bir küf | koku- hisleri ve düşünceleri ,““ için icat edildiğine göre sekiz yıllık medresede oku- 'P adını yazamayan (Ülema) Pm sekiz yıl Türk edebi ,, 4 yer tutup Türkçeyi Nai- Nvesinden kurtaramayan © Yatı cedide erkânı ayni zah ii yolun biçare kervancıla- ey bir ankette şu | suali ta? ,Ç Türkçede Frenkçeye veç. "eğe değer bir şaheser bili. > ma gelseydi o zaman $u cevabr verir- Türkçeden Frenkçeye de- *ski harflerden yeni Türk- * çevrilmeğe değer esör var > diye sat Çok şükür iki edebiyatı ce- ina çevrilmek şöyle dursun » evvel yeni türkçeye bile pik edilmek kabiliyetinden hrumdur. 3P şeylermiş! VA Takriben yarım asır evvel e basılmış bir eser- söylemek için; ürkçeye dair değerli bir kitap Adını yazamayan medreseli ve derdini dökemeyen Edebiyatı cedide! Sİ Edebiyatı cedide © üstetie. | duna muttali oldum. | kitaplarının (Üslübu â- | mesai neticesinde Bümune olarak seçtikleri | eser cübbesini, | vesaikle meydana çıkarmış bir medre- ; tu | | ı Atıf | tan ayrıldığı hakkında kuvvet- | İrtıştı) olmak niyetile efen | neslin | ğildir. Fakat benda şu kanaat in Gazete okuyamayan ve adı. | ve eksik görünmesine rağmen medreseli ile | kendi aslına ve hayati i içinde Yalovada bulunduğum sırada Büyük Reisimizin Türk çenin bir ana dil olduğu hak- kındaki derin tetebbuları ara- sında bu kitabın da yer buldu- (Bedros) efendi isminde bir müdekkik © tarafından uzun yazılan bu Türkçenin zannedildiğin- den çok geniş bir sahada yay- gın lr bir halde olduğu 5 (Philologie) mütehassısları lisanların müşterek bir seci- yesi olduğunda ihtilâfa düşmüş İerdir. Fakat (Ari) lisanlar ailesi diye gurup halinde bir. leşen ve Hindistandan İngilte- reye kadar yayılan dillerin ye- di sekiz bin sene evvel bir esas- li bir kanaat vardır. Bu aslın Ural-Altay grupu- na dayandığı hakkındaki kana- atleri de inkâr edecek bir iddia yoktur. Ari lisanlar © grupu olarak mütehassısların çizdikleri hat Tuna ve Volga havzası ile Bal- tık ve Hazer denizleridir.: Bu esasa göre ingilizce ve İâtince ye kadar kendi kadrosuna alani (Ari) grupunun üzerinde Ural- Altay İisanının analık vazifesi yaptığı ihtimali kuvvetleniyor. İşte bahsettiğim kitabın bu te- masları ifşa eden bir vesika ol- duğu anlaşılıyor. Mütehassıslara teveccüh &- den bu tetkik mevzuu bizim gi- bi hâdiseleri günü gününe ta- kip eden muharrirlerin kârı de- | var ki türkçe, bugünün hâkim isanları arasında henüz ham ti il doğru yayılmağa çok kabili- yetlidi i, bünyesi her aşıya müteham- mildir, yeter ki bu * ameliyeyi idare edenler ona en yakışan, şivesine, seciyesine en uygun gelen seromları yapsınlar. Lisan demir gibidir. İşlen- medikçe paslanır. Lisanın iş- lenmesi temaslarla, adeta ticari alış verişler gil ynaşmalar- la temin edilir. Eski Akdeniz havzasındaki (Citö) lerde ya- şayan ve ırkça biribirine uzak olan cemiyetler sırf ticaret te- masları sayesinde lisanlarını iş letmişlerdir. O kadar ki bugü” nün ticaret (İndex) lerinde bi- le o dillerden kalmış kelimeler yaşmaktadır. Biz yalnız türk- çemize veçhe verebilmeliyiz (Physiologie) de bir kaide vardı. (o İhtiyaç uzvu tevlit eder, Derler. Lisanda da ihti. | yaç kelimeyi tevlit eder. Bu te- vellüt iki şekilde olur. Ya o li- sanın kendi bünyesinden doğar, yahut aşılama suretile hariçten lisana alınıp yerli kaidelere gö re adeta Naturaliser edili Lisanla uğraşanlarımız bu çıkarılmış- | beş gürkü türkçenin uzviye. | Y iki membadan istifade edecek- lerdir Fakat her şeyden evvel. bu veçheyi tayin edecek salâ. hiyettar bir heyet bulunmalı. dır. Fransızlar hâlâ lisanları için uğraşıp duruyorlar. Sarf kaideleri, imlâ usulleri ile be- raber lisanın asıl kuvvei külli- yesi sayılan kelimelerin eksik kısımlarını doldurmalıyız. Burhan CAHİT San'at haberleri ——— 'Müsteşrik ve Türkülog o Mort- tmann Berlinde 72 yaşında olduğu halde ölmüştür. Bu âlimin — babası ve kardeşleri de müsteşrik — idiler. İstanbulda doğup O büyümüşlerdir. İstanbul müzesinde | bulunan Ye. menin Himyeri antikaları hakkında mtişar eden yegâne kataloy muma- ileyhin eseridir. İslâm hukuku hakkında birçok eserler yazan ve büyük (bir Türk muhibbi olan Konfes Östrorog Lon drada vefat etmiştir. Bu zatın mem leketimize nit bir çek eserleri var-İ Tetkikler Edebiyat nedir? Üst tarafı Edebiyat mıdır? Memleketimizde “edebiyat” kelimesi kadar iptizale uğrayan ve fakat, bir türlü hakiki mana- sr anlaşılamıyarak müphemiyet içinde kalan bir tabire güç te- sadüf edilir. Her eline kalem | alan edebiyat yaptığına kani oluyor. Nitekim hukuk, tababet i- limleri de son zamanlara k hemen herkes edilen bir san'at halinde idi. Merhum Recai zade Mah- mut Ekrem Bey, meşhur limi edebiyat” nda der “Edebiyat tabiri hususi on seneden beri erbabı ka- lem arasında en çok zebanzet olmuş tabirlerdendir. Bu dere- ce menus, bu derece kesirülis- timal bir tabirin şüphesiz med- lülü dahi kullananlarca malüm olmak icap eder. Maamafih, bunun kabulü üdebaya şayan 0- lacak surette bir ti ü mel ve münakkahine kadar tesadüf olunamamıştır.” Ahiren liseler için neşredi- len Ali Canip Beyin “Edebi- yat” unvanlı kitabında da böy- İle bir tarife hernedense yanaşıl. mamıştır, Bu müphemiyetin bu gün de devam ettiği serlevhalı sile Peyami Safa Bey diyor ki: debiyat, hayatı ifade et- melidir, değil mi? Nedir bu ha- yat? Manasız bir sürü hareke- tin mecmuundan ibaret değil- se, “Bakisi düruğu bi nihayet” değilse, hayat nedir? ve “B. kalan bu kubbede bir hoş da” değilse edebiyat nedir?” ve nihayet makale şu cümle ile bi- tiyor: “Üst tarafı değil, hepsi edebiyat...” Demek ki Recai zadeden be- ri hâlâ bu müphemiyet devam edip gidiyor, “Edebiyat”, boş ve bir sürü havniyat kabilinden bir şey addediliyor . Halbuki muasır telâkki, bize j edebiyatın hem bir ilim ve hem de bir san'at olduğunu bildiri. or. İlim olduğuna göre her han i bi nın mahsullerini filo- tem dahilinde teteb- bu ederek müsbet mutalara vâ. sıl olunur.Sanat olduğuna naza ran zekâ eserlerinin nasıl ve ne suretle yazılacağını gösterir ki, bunlarla bir takım esaslı san'at kaideleri alâkadardır; ayni za- manda neden dolayı karii he- yecana getirdiğini anlamıya i yi yazi iyi muhakeme etmek usulünü de öğretir. Muayyen bir okuyucu züm- resinin his ve ihtiraslarını şah. landıran her edebi eser, güzel- liği ifade emek, hakikai aydın. latmak, iyiliği sevdirmek, ya hoşa gitmek, talim etmek tesir etmek maksadile yazılır. Edebiyat” kelimesi med- lâlü itibarile üç muhtelif mana | ya ilişiyor: I slüp vasıtasile his ve fikirleri ifade etmek sanatma delâlet eder; ister şifahi ister tabriri olsun. Li — Zekâ eserlerine tatbik olunan kaidelerin heyeti mec- rauasına tahsis olunur. II — Bütün milletlerin, ya- şadığı müselsel devir içinde vü cude getirdikleri beşeri zekâ; |gı nın mahsullerini anlamaya ya. rar; Fransız, İngiliz,Yunan ede biyatları gibi; meselâ: Bu sis- temle hareket ederek İngiliz e- debiyatını tetkik etmek, İngi- liz milli dehasını tebarüz ettir. mek, demek olur. “Taine”, “Muasır Fransa- nm meneşe'leri” unvanlı ese- rinde bu metodu tarihe tatbik etmiştir. Şu halde, birinci manada e debiyat, ancak bize tabiatin bir mevhibesidir; ikinci mana da, ii idaktik kaidelere ünür; üçüncü mana- da ise, hâkim olan unsur, tarih, lisaniyat, edebi tenkide daya. nır, Bumunla beraber, her ede. biyat, yaradılış ve hayat hakkın da muayyen felsefi bir “Con- MİN e AŞ » | neticeleri, talebenin kitap ihti Peyami | Safa Beyin “Hepsi edebiyat” | taraf edebilecek hakiki ve öz © anlaşıyor. | lerinin tarifinde ve milletlerin bedii tekâmülleri, zekâ terbiye- | leri üzerindeki unda bütün Söz arasında Edebiyat Tarihlerimiz! Tarihin bir çok tarifleri var. | Fakat.. Edebiyat, san'at tarih- kalemler, bütün düşünüş ve bi- ! lişler bir.. beraberdir! Hakikatler üzerinde daima çekinmeden durmak lâzım. İtiraf etmeliyiz ki, bizde & debiyat tarihi hemen hemen hiç işlenmemiş gib Bu va- zifeyi yapmak isteyenlerin ço- uliyetin hassasiyet ve ağırlığı ile mütenasip eserler vereme- mişlerdir. Hattâ, bizde edebi- yat tarihi kadar henüz müver- rihi de yok.. dersek bu hüküm hayretle © karşılanmamalıdır. Hakikaten müverrih yok.. Bel- ki buihtiyacı gidermeye çalışan edebiyat muallimleri var. Ted- İ risat proğramlarımızın zaruri i- ho- tün ta yacı, muallimin menfai calarımızdan bir kısmını körü denilebilecek edebi rihleri, tetkikleri yazmaya, lâ yapmaya sevkediyor. İhti- mal menfaatlerin ve zaru! İ rin ortaya çıkardığı bu nevi ki- tapları bir gün hep birden ber serler yazılacak; yeni ve yerin- deki bu eserler Türk san'atının derin tetkik ve araştırmı mahsulü olan birer tezahüri ve kıymetli ifadesi olacaktır. Tarih yazan muallimlerden ikisi son zamanlarda ağır iddia lar karşısında kaldılar. İsmail Habip Beyden tenkitlerindeki | tarafkirlikle, tetkik ve taharri- lerindeki ihmal ve bilhassa son Mar noksanlığı ile bahsedil i. Ali Canip Bey de"'ağır bir zan altında bırakıldı. Hattâ bu zannı edebiyat ve söh'at tari- himizde olduğu kadar efkârı mes'uliyet haline çıkaran ifşaat / yapıldı. Gazete sütunlarına geçen bu ifşaatın kasası şudur: — Ali Canip Bey kitabında, tetkik ettiği edip ve şairleri de- gil; dostlarını ve isimlerini i- şittiği muharrirleri yazmıştır. Kitabına geçirdiği her hangi bir edebiyatçıyı tetkik etmemiş tir. Kendilerine haber, mektup göndermiş, tercümei hal ve c. serlerinden birer parça istemiş. | Aldığı notları bir tek kelime veya kanaat ilâvesine bile lü. | zum görmeden bir araya topl, miş, kitap yapmıştır. Antöloji si yanlışlarla doludur. Noksan. dır, hiç bir emek ve görüşün | mahsulü değildir. Muhavrirler | eksiktir, İşin en garip tarafı her ik muallimin de bütün bu neşri yata karşı susmaları ve kendi lerini müdafaa etmemeleri Bu, o demektir ki İsmail Ha | bip ve Ali Canip Beyler yapı. lan neşriyatın doğruluğu ve 5. | sabeti karşısında - söylenecek | söz bulamıyorlar. Eğer sahih olan bu ise Ma | İta muallim ve müfettişlerinin hazırladığı bu nevi noksan ve | e İ Şunu hatırdan çıkarmamalı ır ki, bütün san'at eserleri ya 'deha — geni” nin yahut “HH, ner ve ehliyet — Talent” nin | mahsulüdür. Dehanın en bariz vasfı “ya ratıcı kudret”, “hüner ve ehli yet” e gelince bu da “oldukça | bir muvaffakıyet kazanabilen | | bir istidat”tır. Bü izahattan sonra “Edebi; ceğini en şamil manasile tarif | etmek kolaylaşır: İ dan, edebi nevi ve meslekler. den, edebi ve lisani eserlerden, san'at kaidelerin n vebunla. tatlarından | 2 e yg ariçte ad” veril. karileri- kalanlara nasıl bir mesi lâzımgeleceğini min takdirine terkederim. vi İş ğu da üzerlerine aldıkları mes” | irler umumiyeye karşı da ağır bir | ka; Edebiyat İftiracı : Şair Türk san'atında kadın aşkı, sevip te sevilmeyenlerin istara- bı şeklinde ifade edilir. T kiden beri, bi dim ki sevgilisinin vefi dan bahsetmesin. Bu topraklar üzerinde yaşayan ne kadar er- kek varsa, hepsi seviyorlar, fa- kat sevilmiyorlar. Divan edebi- yatı, baştan başa ihanet gör- müş sevdalıların göz yaşını an- lata anlata bitiremiyen gazeller le doludur. O kadar ki kadın şa- bile, ayni tesirle sevgilile- rinin vefasızlıklarından bahset- mişlerdir. Kadına en fazla ya- kın tanınan Nedim bile: gibi sevgili ö atte gelmediğinden şikâyet yol lu mısralar söylemiştir. Türk #airi çok seviyor, ağlayor, isti rap çekiyor, bekleyor. Fakat kadın, bir türlü ona ruyu ilti- fat göstermiyor? Hakikatte böyle olmadığına göre san'at- kâr bu hislerinde samimi de Zildir, Devrin, haleti ruhiyenin tesirile belki divan şairi bu şe- kilde yazı yazmakta biraz hak- | r. Fakat 1932 senesinde ya. n şiirlerin de yine vefasız- ğı göz yaşını terennüm etme- si, bilmem, nasıl izah edilebili; ların bir busesini bekleyoruz, hâlâ onlar bizi sevmiyor, hâlâ bütün ömrümüz intizarla geçi- yor. Bu sahte, bu yalan duygu- yu şiirden ü ik lâzım- dır. En yül haz san'- atkâr hazzıdır. Türk edebiyatı bu hazzı ifade edebildiği gün samimi olacaktır. Neden kor- kuyor, neden çekiniyoruz?. Se- viyorum, diyecek yerde se yoruz, demek ayıp mı, şiirin san'at kıymetinden bir şey mi bitirir. Aldanma ki şair sözü elbette yi » kanaati artık yıkılmıştır. San- atkâr hulyaperest bir cüzamlı değil, hayatı herkesten iyi gö- rebilen faal bir zekâdır. Türk edebiyatı, en hassas, en sadık olan Türk kadınına, bundan sonra olsun iftiradan vazgeç. | melidir. Reşat FEYZİ —————m-x rna bulunduğunu ve bü yanlış kitapları proğramlarına almak ve talebeye okutmak va- halde bile bile çocuklarımıza yalnış, noksan bilgi veriyor; e. debiyatımızı ve ediplerimizi ol. duğundan bambaşka: gösteren vasıtalarla gençliğe tanitryo- ruz. Müverrih tanıdığı, dost ol- duğu, uzak veya yakın bir aşi. a bulup kendisinden tercümei ve eser parçası isteyebildi- ği muharrirleri değil, okuduğı tetkik etti emek verdiği, zerinde çalıştığı, düşürdü; İ san'atkârları ve onların eserle- rini kitap yapmak mecburiye. indedir. Ve.. edebiyat tarihi o- dur. Kitabına geçirdiği muharri. rin bir tek satırı okumadan is tediği malümat ve yazıları al- dığı gibi mürettiphi ve sonra da lise karan muallim, münekkit veya - | müverrihin eseri tarih değil an- cak bir garibedir. Bize başı böyle Recai zade merhumun talimi edebiyatın. dan naklolunma, sonu kulak. tan dolma ve müsveddesi elden gelme edebiyat tarihleri değil, liyakatleri hakkile tahlil ve ten kit etmesini bilen muktedirle- rin emek mahsulleri lâzım. Neslin eline verilecek antö. İleji ve edebiyat tarihleri kitap. larinı biz böyle bulmak istiyo, ruz, Hem, elimizdeki kitapların iptidailiğine karşılık bari mü- pellif veya muharrirlerinde biraz kayıbı kazanmak emeli bulun. saydı işitilenler ve işittirdikle- rimiz bu kadar acı ve hazin ol. mazdı., iyetinde kalıyor demektir. O | ez 1 Soldaki resim, 18 inci asırda yapılmış bir Kur'an mahfa- zası. Sağdaki resim, 16 bir nümune.. Bundan evvel “Türk © san'ati, İ hakkında bir makale © yazmiştem. Bu makalede gerek resim, mimari, va gerekse diğer san'atlarda Türk lerin garba teveccüh ederek, yarın kötü bir takditçiliğini yapmakta ol. duklarını,halis,öz bir Türk san'atinin benlik ve hususiyetini tamamen kay betmiş olduğunu uzun uzadıya an latmış ve bundan mütevellit teessür lerime güzel temenniler ilâve etmiş- tim. Bugün de hususiyetini kaybe- dip günden güne artık © sadece bir| mazi olarak kalan tezyini san'atlar dan bahsedeceğim Tezyini san'atlarda şaheserlerini tarihe hediye etmiş olan — Türkler, | bugün bu ihtişamlı san'at şubesin. den yeni olarak hiç bir nümüne ve rememektedirler. Bunun sebeplerini yine kuvvetli bir temele istinat © den san'at mazimize karşı alikasız ( lığımızda, bürmetsizliğimizde ara mak lazımdır. Türklerin çini, taş ve tahta oy macılığı, yazı, tezhip. b bize bat eden san'at eserleri henüz ayak | ta durmaktadırlar. Bugün artık mazi olan Kütahya- Saa'at âlemind Tezyini San'atiarda Türk nct asrın çiniciliğinden rl yüksek bir işçiliğin mahsulü 840 hicri senesinde ii oh Konyadaki Alâettin caminin men beri de bu şaheserlerden biridir Üstat Osmanın eseri olan bu men ber ahanozdan O mamuldür. Gayet kiymetiar olan bu menberi; Jar da valilik eden bir zak tarafımdan âdiseyi de bundan evvelki gikâ. yetlerimiz meyanına ithal edebiliriz. Je Camiin İlyas Ali © tarafından yapılmış olan tavan © tezyinatı, oy. ma kapıları, ikinci Muradın türbe sindeki saçak mevzuumuzun şayan. nı hayret misallerini teşkil | edebi lir. Yeşil camiin mimarı kim olursa olsun, gerek Çelebinin | türbesinin, gerekse camiin tezyinatı bizce Teb rizli Ali Ustanın eseri olduğu mu halıkaktır. Ali Pasa namile Timur tenk: ordusile 7 Mın çinilerine, Aydın ve Uşakın halı mümkün değildir. | Bu çinilerde kullanılmış olan bo | | yaların aslı bugünün san'atkârı için | İ tamamen meçhul bir şeydi | Bilhassa Münih da“ i fesörlerinden toprak ve | hassısı Mösyö Fugl Türk çinilerinde | kullanılan kırmızı rengin takli İ melerce araştırmalara rağmen bu ren İ gin esrarını keşfetmeğe © muvaffak olunmadığını söylemiştir . İ Biz hu çinilere, © garbın hiç bir | zaman erişemediği karşı zalimce bir alâkasızlık göster miş bulunuyoruz. Ecdadının büyük kabiliyet ve göz nurunun, bu muhay yerülukul işçiliğin karşısında sert mızı çevirmiş ve garbin Ceramigue mütehassırlarına manasız bir hay- ranlıkla ağzımızı açmışız. Yine eli- | mizdeki bu hazinelerin kıymetini takdir eden bizden gayrılarıdır.. On İlar ecnebi seyyah ve müsteşriklerin | İ hayret ve takdirini celbetmekte ve | İ bizim onlara karşı alâkasızlığımız larına bakıp hüsrana kapılmamak | Şap i bu venk âyinine e sadef ve fil dişi ile işlenmiş kapı, | dolap ve pencere milara bın yaldızlı Staliktit'leri 17 inci a sırda Türk zevkinin daha eskisine mazaran olmasa bile bugünkü zevka göre me kadar. ince bir iade e olduğunu gösterir. Sinanın büyük eserlerinden Rüs tem Paşa, Piyale Paşa camiile Hür. rem Sultan türbesinin | çinilerini ine insan ne kadar hayıflanıyor? Islâmdan sonra resim iştiyakını hat ve tezhipte tatmin eden Türkün sanatkâr ruhunun yüksek bir ifa de şekli olan yazılar, kitap tezyina t, desenleri, motifleri asırlarca üze- rine ecnebilerin hayranlık ve rağ. ini celbeden halılar, boyaları has ve işçiliği şayanı hayret bir maha- retin delili olan yazma bezler, do- günden güne artmaktadır. Evvelce yine bir münasebetle bazı türbe ve mesçit çinilerinin dikkatsizlik yü- zünden Avrupa müzelerine makle- dilmekte olduğundan bahsetmiş ve bu alökasızlıktan bir hayli şikâyet il Türbenin gayet İ kiymettar olan çinilerinin dikkatsiz İ Nik ve ihmal yüzünden zayi olması İ üzerine bir vakitler Bursu valiliği İ etmiş olan Ahmet Vefik Paşanın İ himmetile dökülmüş olan parçalar | yerine yeniden imal olunanlar kon muştu. Bu ilöve edilen çini parça” ları renklerinin donukluğu, desenle rinin kabalığı ile diğerlerinden bü- Cem Sultanın türbesinin i esrarlı rerklerile Türk | san'atinin ulvi birer tezahürüdürler, / Cinicilik san'stinin en mütekâ- i mil mümenelerine Bursada Muradi- ye caminde ve Yeşil camile, | Yeşil İ türbede tesadüf olunur. Yeşil © €a- İmiin direkleri, sütün başlıkları, ve duvarları tekmil bu müstesna gini- lerle süslüdür » kumalar, kumaşlar, emsalsiz bir tez yin kıymetini haiz şamdanlar, kür. süler, , nalınlar , haram tasları, ibrikler, vazolar, silâh ve hançer kazaları, cüzdanlar, tabak, kâse ve buhurdanlar, hem zev ki, bem ihtiyacı tatmin eden sayısız eşya modelleri hep bu ince san'at ruhunun akisleridirler. Bugün Ma. dam Pezoff'un Kozmopolit eşyaları bu san'at eserlerinden boşalan yer. leri doldurmağa çalışıyor. Üç beş Şerpik müsellesin yan yana gelme. sinden meydana çıkan abajor kari- katürlerinin altında akşam çayları veren ve sallana sallana Rumba oy payan küçük hanımların zevkleri işte bu kuvvetli bir san'at mazisine gösterilen resim ve el işi tedritatımı da tenkit etmek Akademide bir ecnebi mütehas. ile vücude gelen N minde © bugüne Gaya aş zümredendir. Bizde tezyini san'atların Türke mahsus hususiyetleri haiz — olarak inkişaf ve ihyası icin bütün sistemlerin deği i ve düne ait san'at eserleri o üzerinde derin ve vukuflu bir tetkik neticesinde Yeşil Türbenin mihrabındaki ke- ve etrafındaki marlıklar yazılar adalı ğ parça parça, gi- iy e * | istikamet verilmesi asrın zevk ve ihtiyacına © göre bir A (A reiki , Avrupaya (Art decoratif) tahsi- talebe göndermekle mümkün gem yeme

Bu sayıdan diğer sayfalar: