ER — KE ÜLAYEU PERŞEMBE asusru iktisadi bahisler — | Altın kaçakçılığı m lem Memleketimizden altın niçin kaçırılı- Rülliyet — Asrın umdesi “Milliyet” 13 AĞUSTOS 1931 IDAREHANE — Ankara cadde. | si No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, | İstanbul, te No: & Yazan: M. Yam Venedik Elçisi, Hüs. Bilarde | Veli ve Ali Beyler bilârdo oy | Beyin çeki lerini hiç beğenme. Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 3 aylığı © 400 kuruş 800 kuruş 1400 7100 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen mashalar 10 karuş Garete ve matbaaya sit işler iyete müracaat edilir. asgari 21 derece idi. Bu- gün ruzgâr poyraz hava bulutlu. Kurunuvustadan kalma İstanbulda üç yerleşmiş şey var ki; kurunu vustadan kalma manzara arzeder vebu üç şe- yin benzerlerine başka medeni memleketlerde tesadüf ed , Siz bütün eski hurafele - lüzumsuz mevzuları yıktığı- mız, devirdiğimiz halde bu üç şeye nedense dokunmak iste- memişizdir. Halbuki bu üç şey de diğer yıkılan eski mevzular aydasızdır . Size bu üç şeyi yazıyorum: 1 — Vapurlarda fındık fi pandispanya, şekeri, peynir, simit ve gazor satanlar. Efendim! Tesadüfün verdiği | fırsatlarla Avrupanın bir çok şehirlerini gördüm. Hiç birin- de böyle pejmürde ve perişan kılıklı seyyar satıcılara gelmedim. Bu, hem manzara itibarile, hem de © yolcularm sıhhati itibarile, hem vapurun temizliği itibarile çirkin, ve mu zir bir şeydir. Vapur idareleri- nin senede beş on para alacak diy eden manzaralar çirkin nlara yer vermeleri cidden ayıptır. Umuyorum ki; her olmaya başlayan et bunu da orta- eskiden sant- > bu âlemi rahatsız vardı amma, şimdi humdolsun sür'atimiz arttı. Va purlarda büfe olsun, lâkin bu seyyar çığırtganlar, hele fın- dık fıstık ieblebisi artık /ok olsun . 2 — İkinci kurunu vusta mü akız fim bu adam- lara her fırsatta ilişirim. Kendi vukufuma itimat etmiyerek başkalarına da sordum. Hiç kimse bana bir mahelle bekçisi nedir izah edemedi. Memur mu? hayır! çünkü devletten ay ik almaz... Hususi ücret mi7. Hayır.. çünkü hükümet tayin e der.. E bu adam nedir? .. Modern bir hükümet cihazın da bu eski püskü parçalar Zıt manzara arzediyor... Vaktile Enver Paşa zamanında külot ve kısa ceketten mürekkep en | son ve garbi asker üniforması. mmm mın üzerine kurunu vustadan kalma hançeri takdılardı.. Ben bugünkü hükümet makinesile bekçiler arasında tezadı bu- na benzetiyorum... Bize kim ispat eder ki; bekçiler şehir- temin ederler. 3 — Üçüncü eski müessese mahalle ihtiyar hey'etleridir. Dünyanın her tarafı ihtiyara hürmet eder, lâkin onu işten uzaklatır.. Biz bütün hükümet istihbarlarının kökünü ihtiyar hey'etlerine gömeriz.... Dünya artık türlü türlü, (en beledi, sıhhi, adli Böyle mes'uliyetleri, faaliyet kal yetleri uzun münakaşalara hammül edebilen müesseselere artık modern Türkiyede yer kalmamalıdır... Hangi hüükümet memur rast- | ve muacciz | Son günlerde gazeteler mem leketimizden harice vasati ola rak günde beş okka külçe ha- inde altın kaçırılmakta oldu- ğuna yazdılar. Buna mâni ol. | mak için bazı tedbirler tavsiye ettiler. Memleket işi olan bu İ mesele hakikaten © mühim ve tetkike şayan bir mevzudur. Gayri meskük altın burada rada 22 ayar bir dirhem altın, altın para ile 40-42 kuruşa sa- İ tılıyor. Halbuki 22 ayar üze- rinden bir Türk lirası 99 kuruş İ 9o1 den bir kuruş da zarphane ücretile altın para ile 100 kuruş keymeti haizdi Türk altmı o 2 1/4 dirhem ağırlığında * olduğuna © göre İ (22) ayarlık bir dirhem altının kıymeti hakikiyesi dünyanm her tarafında altın para 44 ku- ruştan aşağı olmamak lâztm- dır. Demek oluyor ki burada gayri meskük altınları toplayıp harice kaçıranlar dirhem başı- na altm para | (2—4) kuruş, yani evrakı © nakti (lira İ 920 den) 18 ilâ 37 kuruş para kazanıyorlar. Bu kâr bir okka | altında 72 lira evrakı naktiye- | den 148 liraya kadar yükseli- | yor. İD Azim sermayeye ihtiyaç yok İ tur. Seksen bin lira bu İ sis edilse on O günde bi gönderilse 949,5,ayda sened 94342 kâr İ Demek oluyorki bu kaçak- çılığı finansiye edenleryevmiye beşer okka altın — toplatsalar günde 740, ayda (22000) kâ- ğıt liradan fazla büyük kârlar peşindedirler. Bu azim kârla- rı topladıkları altınları Avru- paya kaçırarak temin ediyor- lar. Buna mâni olmak için aha- inin elinde bulunan altını ha- kiki kıymetile © paraya tahvil imkânını temin etmelidir. Bu İda, hükümet tarafından itti- haz-edilecek tedbirlerle müm- kündür. Eskiden elinde gayri meskük altını altınını 22 ayara olan bir kimse kalbederek | zarphaneye götürür, Jel ücre- tini tediye ederek sikke yaptır dı. Böy tedavüle mes- kük altın arzedilmiş olur mü- tedavil servet husule gelirdi. Halbuki bugün zarphane kapa İıdır. Ahelinin elinde bulunan al- un değerinden 956—10 noksa nına yabancılara kaptırılıyor İ Alıcılar topladıkları bu altmla- ri burda depo e dip harice ka - gırmasalar ne kazanırlar? Hi Binaenaleyh istifade ancak ha- riee kaçırmakla mümkün oldu ğundan kaçakçılık cazip bir hal | alıyor. Paramız 1930 senesi iptida. sındanberi fili istikrara malik İ olduğuna göre yakında faaliye İ te geçecek olan o cümhuriyet | Merkez Bankası bu kaçakçılığa İ mâni olmalıdır. Devlet Bark $ı ahalinin elindeki gayri me: | kük külçe altınları beynslmi- İlel sabit kıymetler üzerinden İ tebdil edip mukablinde eshabı- na evrakı naktiye tediye etm*- ve rüknü iddia eder ki; mahal- İle ihtiyar hey'etleri lüzumlu | bir hizmet unsurudur. Bu satır ların ihtiyar heyetini teşkil e den zatların şahıslarına taallü kü olmadığını söylemeye lü zum olmamakla beraber ben ih ediyorum. Ne olur ne ol- ma: Yerli mal sergisinde Galatasaray mektebinde açı- lan yerli mal sergisine İstanbul gazetelerinden biri bazı nüsha lar göndermiş ve bunların teş hirini istemiş... Sergi hey'eti gelen nüshaları tetkikten son- ta şu cevabı yazmış: “Bazı numaraları melfuf ga- zete her ne kadar yerli addedi- lebilirse de (mal) olmadığın- İ dan sergiye kabulde mazuruz,, YEL yor - Kacakçılığa nasıl mâni olmal ucuz, Avrupada pahalıdır. Bu- | li. Esasen banka © kanununun 35 inci maddesile bu salâhiyet kendisine verilmiştir. o Ve ya- hut zarphaneyi tekrar umuma küşade bulundurarak ibraz o- lunacak altınları muayyen olan ücretle basıp sikke halinde a - haliye vermeli. Meselâ; bugün 100 adet sarı lirası olan bir a- dam 920 lira evrakı naktiyeye sahip demektir. Kesreti isti- malden mütevellit dellcü temas tazyik ve sair tesirler altında veyahut eritilip külçe haline konulduğunda bu altınlar kıy - meti hakikiyesinden azami 9p1 den fazla kaybetmez ki bu da darphane ücretine muadildir. Halbuki bugün vaziyet başkı dır. Bu altınları bugün eritip külçe haline koysak ayni mik- tarda evrakı naktiye elde meyiz. Muhakkak 9» 10 noksan olur. Çünkü sarı lirayı her han gi bir sarrafa 920 den bozdura- bilirsiniz. Fakat ayni ayarda bulunan külçe altını o fiata boz durmak mümkün değildir. Av. rupa hükümetleri bu işle ehem- miyetle meşgul olarak merkez bankaları, marifetil£ külçe al- tn mübayaasını temin etmiş- ler, memleket dahilindeki al- tuna tedavül kıymeti vermişler» dir. Buna cevaben denebilir ki; kaçakçılar bu defa da külçe al- tın İk acaklarına meskük al- ün kaçırırlar. o Bu düşünce doğru değildir. Çünkü; kaçak» çılığın rezikoları (tehlikeleri) masarifi vardır. Yukarıda izah ettiğim gibi gayri meskük kül- çe halinde altına Devlet Ban- kası tarafından satın alınmak veyahut darphaneyi açmak su- retile hakiki kıymeti veri gün, memleketimizdeki altın fiatile Avrupa fiatı arasındaki fark pek cüz'i bir hadde adeta hiçe inecek, kâr kaçakçılık kendiliğinden kalka caktır . Hülâsa: Ya Devlet Banka- sı ahaliden beynelmilel sabit İkaymetler üzerinden külçe al. İ tınları satın alacağını şimdiden ilân ederek gayri meskük altı - İ mın kıymetini korumalı ve ya- hut darphaneyi umuma küşade bulundurup pl ücretle sikke İ darbını temin eyleyerek mem- İ leketteki altın servete sabit bir tedavül kıymeti vermelidir. Ak İ si takdirde alınacak bütün şid- İ detli tedbirlere ve elyevm mev İ xu kanuni memnuiyete men kaçakçılığ İ mek mümkün | zannederim. ede- İ rağ- önüne geç- olamıyacaktır. Hayretti | Kari Sütanu Sarayburnundaki vapur enkazı Bazlı Hey namı mala bir karli” miz bize yazdığı bir mektupta diyor ki: “Sarayburnunda' bundan üç İ dört sene evvel batmış bir va pur enkazı vardır. Bu enkaz o- radan geçen kayık ve motörler için bir tehlike teşkil etmekte- dir. Şimdiye (kadar. çok kazalar olduğu halde, kim. se bu enkazın kaldırılmasını nazarı dikkete almıyor. Bun- 7 evvel yene burada bir sefarete mensup bir motör kazaya uğramıştı. Bu en kazın cüz'i bir masrafla imhası mümkün olduğu halde, ned imha edilmiyor? Mutlaka bi Davet Güzel San'atler Birliği Ede. biyat şubesinden: 13 oğustos perşembe günü (bugün) saat 17 de Birliğin Gülhane parkı methelindeki merkezinde aylık toplantı yapı lacaktır. Musiki, çay ve edebi hasbühal vardır. Azanın bu ilâ nı davet sayarak refikalarile bir ikte teşrifleri rico olunur, Üsküdar Hâle Sinemasında kaybolunca | facianın vuku bulmasına mı ih- | 7? Aşk Raşeleri, ilâveten Kaplan | nayorlar. Veli Bey kazandı ve | ellerini kaldırdı. | Fakat bu galibiye izzeti | tam münasile tatmin e- dememişti. Çünkü Ali Bey yo- rulmak bilmez oyunculardan- dır ve hasmmin'daha iyi oyun bildiğini bir türlü kabul et- mez. Veli Bey ne zaman yense, A | H Bey hiç istifini bozmaz: — Vah zavallı Veli Bey vah! | der, böyle karambol çekilir mi | bel | - Çekilir mi, çekilmez mi, | oyunun sonunda görürsün. Al- lah rızası için bir beni yen: Yahu! Fakat bu iddia Ali Beyi ikna edemez. gün de sen — Kaybediyorum. Çünkü İ sana şans yardım ediyör da on- İ dan.. Yoksa sen daha bu oyu- wun elifini bilmezsin. Zavallı Veli Bey, bütün vu ruşlarına, biribiri arkasına yap tığı sayılara rağmen, hakikati bir türlü Ali Beye teslim etti- rememiştir. Meselâ stekayi eline aldı mı, der kiz | — Bak şimdi | dan göreceğim, Dört bantta şı- bilyayı şura- İ rak şırak sayı alacak. İ Çeker ve hakikaten dediği gi | bi dört bantta sâyı olur. Amma bu çekişteki isabeti Ali Beye inandırmak kabil mi? — Sen daha steka tutmasını bilmezsin yahu! Nasıl yı oldu. Dünyanın en sakin ve halim adamı da olsa, sui niyeti bu ka- dar bariz bir oyuncunun karşi- sında sinirlenmemesi gayri ka- bildir. Hani stekayi kaldır, vur ka- fasına! Derken oyun arasında nere- | den çıktığı anlaşılmayan ihti. yar bir adam be ne bir tarafa dikildi ve oyunu rdi, muhteriza seyretmeğe başladı. Bir çok o- | yunlarda, tanınmamış insanlar | hep böyle kırk yıllık ahbapmış gibi gelir, oyun seyrede:ler. He le bilârdoda... Belli ki bu ihtiyar eski bilâr | doculardan.. Oyuna bakıyor, o- | yunculara bakıyor, kafasını, gö zünü oynatarak sessiz tenkitler İ de bulunuyor, İşin tuhaf tarafı da, en ziya de tenkitlere maruz kalan Veli Bey. | Ali Beyin oyunu ile alâka. | İ dar olmuyor bile. Fakat Veli İ hiddet | yı de göremez olmuştu. Steka- diği başını gözünü oynatmasın dan belli Veli Bey bir oyunu kaçırd mi, bu sessiz tenkit pek bari ve can sıkıcı bir hal alıyor. Lâ kin Ali Bey memnun! — Böyle mi çekilir be? Bak, Beyfendi bile ne biçim oyuncu olduğunu derhal anlayıverdi. Veli Bey asabileşmişti. H buki bilârdoda hiç asabileşme- ğe gelmez. Nasıl ki Veli Bey de hakikaten fena oynamağa ve en kolay sayıları kaçırmağa başlamıştı. Veli Bey fena oynadıkça, ih- | tiyar zatın âdeta ıztırap duydu ğu görülüyordu. Adamcağız bir şeyler — söyleyecek kendini zor tutuyor amma e hazırlanırken, bu ar zat dayanamadı: Kırmızıdan, kırmızıdan... Diye bağırdı Kırmızı mı? Evet. Veli Bey den artık kırmızı bilya sı körü körüne kullanıyordu. Ihtiyar herife olan gayzini ste- kadan ve bilyalardan çıkarıyor du. Öyle çekiyordu ki, bilyalar bilârdonun içinde çil çekiş | yavrusu gibi dönüp dolaşıyor- lar, bittabi sayı da olmuyordu. Neredeyse hırsından çuhayi da | yırtacak, Beri taraftan Ali Bey de işi kızıştırmıyor değildi hani! — Kırmızıdan çek, kırmızı: | dan.. Bak, Beyfendi öyle söy- lüyor. Mademki oynamasını bil miyorsun, bari bilenlerin sözü- nü dinle.. Bir vaziyette ihtiyar zat bu sefer de: — Sağdan hafif gör.. Deyin ce, Veli artık dayanamadı ve | ihtiyarın üzerine yürüdü. Gözle ri hiddetten büymüş bir halde, ihtiyarın gözlerine dikildi: — Beyfendi, siz evvelâ bizi rahat bırakın bakalım. İster kır | yin edemem... fakat kimbilir, |“ mese- | ıh mızıdan çekerim, ister beyaz- dan. Ya çenenizi tutun, ya bu radan defolun gidin.. İhtiyar, ne olur me olmaz kaygusu ile uzaklaştı, fakat a- rada kâfi bir mesafe hâsıl olun | ca: Kızmayın Beyim, dedi, a- kıl öğrettimse, partiyi çabuk bitirin de, sıra bize gelsin diye! Deminden beri bekliyoruz. Her akşam ben, patronla beraber bu bilârdoda oynarız. DENİZAŞIR! Falih Rıfkı Beyin Brezilya Seyahat- namesi Bu isim altında çıktı. “ DENİZAŞIRI |, 1 — Türkçe yazılmış'en 2 ilk eser, iyi seyahat kitabı, Türkçede Cenup Amerikası'na dair yazılmış 3 — Türk harfleri ile basılmış en güzel kitaptır. Viyana'da yaptırılmış olan renkli ve renksiz kılişeleri papyekuşe Denizaşırı . gazetede tefrika yarım misli mektuplarının üzerine basılmıştı edilmiş olan daha seyahat artırılmış. ve zenginleştirilmişti Denizaşırı her evin okunacak en iyi kitabı ve her kütüphanenin hakiyki süsüdür. Bü kitapçılarda arayınız. Yangın Hayat Nakliye Kaza Otomobil ANADOLU SİGORT ŞİRKETİ Türkiye İş Bankası tarafından teşkil edilmiştir. Adres: düncü V ko Han Telgraf: İmtiyaz Telefo: ist, 531 Hüsrev, gözünü « budaktan | sakınmaz delikanlı, Veredik el | Kontarino'nun bu mânalı | #ualine yalniz bir iç çekişile ce | vap verdi. | Kontarino, hafifçe gülümse- | | mişti: - Ha! söyle bana aslanım, Seti, mutlaka gönül hastasısı Hüsrev, başını eğerek, an- cak kendinin duyabileceği ka İdar hafif bir sesle cevap verd Sinyor... sizden 1 ? Kontarino, Hüs- | reve biraz daha sokuldu: — Hakkın var, delikanlı. Sevecek çağdasın!... yalnız, sev gilin, kimdir onu İ terim... Hüsrev, ihtiyatlı davranma- ğı tercih et Herkesin gönlünde bir as İlan yatar sinyor... Sevgilimin | İ kim olduğunu öğrenip ne yapa caksın?.. bırak bu sır bende İ kalsın. Kurnaz Venedikli, Hüs | revin can alacak damarını göz lerinde keşfetmeğe çalışır gibi İ ona uzun uzun baktıktan son- ra | Korkma, delikanlı, dedi, bana her şeyi söyleyebilirsin. ve arkasını sıvayarak ilâve et İt: — Şimdiye kadar senin yal- nız dostun olarak kaldım. Hal İ buki bu, beni sıkıyor. Sana, bir yardımda bulunmak © istiyo- İ ram. İ Hösrevin gözlerinden İ bir sevinç dalgasıgeçti: | — Anlamadım, sinyor. Bana li «l bir yardımda bulunabilir siniz? Venedik elçisi, çok sakin İ fakat karşısındakine derhal iti mat telkin ede verdi: — Tabii, bunu şimdiden t ani ir sesle cevap öyle tesadüfler olur ki... lâ... | İ Hüsrevin aklından , şimşek | | gibi bir Aikir geşti — Sen bir şeyler biliyorsun, | İ sinyor Kontarino . Kontarinos, boş atmış, fakat İ dolu çıkmıştı. Hiç bozmadan: et, dedi, belki bu anda senin hastalığı edebilirim, Hüsrev, kendisine şeytan gi | bi hulâl eden Venedik elçisin- den hakikaten bir şeyler um- | İ mağa başlamıştı. Öyleya.. Bu dünyada neler olmazdı? Kontarino'nun Eleni'nin ne- rede bulunduğunu keşfetmiş ol ması sanki ihtimal dahilinde değil mi idi? Hüsrev, bu düşünce ile Kon tarino'ya içini kurt gibi yiyip bitiren sırrı ifşa etmeğe karar verdi: — Sinyor, dedi, ben, Bizans prensesire âşık oldum! Onun uğrunda yapmayacağım fedakârlık yok- İ tur, Bu prenses, şimdi nerede, ne yapıyor? Bilmiyorum. Hat- hayatta mı, ondan da habe. | İ rim yok. | Yalnız bütün ömrüm onu a- | ramakla geçeceğini bilsem yi- | me usanıp yılmayacağım. Ah, bilmezsin sinyor.. Onun için de | İ Ki oluyorum... Bizansın hiç bir köşe bucağı kalmadı ki, orada onu arama- yım... Fakat yok, hiç bir yerde - Acaba dedikleri bir türlü inanmak istemiyorum Mümkün değil! O, mutlaka ya | şıyor, Fakat nasıl ve nerede ya şıyor? | Kontarino , sevincini belli etmemek için dudaklarını 1s/- rıyordu. Tesadüfün bu lütfüne tesadüflerin bu kadar tatlısına | bilmem ki ne demeli idi? Hüs- revi, rast gele şöyle bir yokla İ mıştı. Bu yoklamanın neticesi | delikanlının sev kızı, öğ- renmek neticesine o varmakla kalmıyordu, bu sevgilinin kan İ ses şayıyor... Ah, sinyor.. revle karşı karşıya Anlamadım sinyor, bana nasıl bil yardımda bulunabilirsiniz? Eleni olduğunu, Kontarini derhal anlamıştı Gülümseyerek Hüsreve: Sevgilini okadar iyi öğ rendim ki, dedi, artık ismini b le sana sormuyorum!... Hüsrevin göğsü, iri bir kü rük gibi şişmişti. Elçinin el leririi hararetle sıkarak, hayki Eleni... demek ki, Eleni yi bulacaksın. sinyor... Hatti belki de buldun? Venedik elçi: çekti : — Daha ilerisine | gitmel. Yalnız şu kadarını söyleyim ki, prensese malik olmak senin © kendini naz | lindedir" a dönmüştü olabilirim mi dedin? demek, prensesin ye demek, pren- b bu sandet sarhoşa döndürdü... Ne yaptığımı bilmiyorum... Kontarino ciddi bir vaziyet almıştır — Fazla heyecana kapılıyor sun delikanlı... seninle bu işi bugün konuşamayacağım. Ya rma kadar bekleyeceğim. Tâ... i heyecanın geçtin. (Bitmedi) Hüsrev, çılg Prensese malik rini biliyorsun İÇapras kelimeler La ı Yeni şekil Soldan sağa 1 — Darüttedris (6). Balık tuza ğı (2). 2 — Tekdir (4). Sığınmak (6). 3 — Adet (4). Sarı, kurmı ON 4 — Sünl (2), Tskambilde birli (2) 5 — Zaman (2). Mahsus (3). 6 — Gözünü yumarak (5). 7 — Ayı yuvası (2). Yiğit (2). 8 — Edat (3). Kâr ve kisp (7). 9 — Beyaz (2) Eşarp (4) Orta (8. — Edat (3). Allaha dek (4). 11 — Meyva (4), Italyan rejimi- ne uyğun (6). Yukardan aşağı 1 Kitap banılan yer (6). dem (4). 2 — Eziyet (3). Birinci (3) 3 — Damar suyu (3). Ben IM (2). 4 — Katar (4). Sopn (3). 5 — Bittabi (7). 6 — Ihtiyar (3). Meyva (4). 7 — Edat (2) Yiğit (2). Ağır ve mayi halinde maden (4) 8 — Bir volkan (4). SA Çiltin biri (2). 9 — Giydirmek (4). Erk (0 10 — Tok değil (2). (5). ML çak isle mer. w umarla Yar © Tahtapuf