Milliyet 9 TEMMUZ 1931 | IDAREHANE — Ankara cadde. | No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, latanbul. Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 4 aylığı © 400 kuruş 800 kuruş 65 70, 1400 2 1400 ,, 2700 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen mushalar 10 kuruş mr, Gazete ve matbaaya sit işler gin müdiriyete müracaat edilir, Gazetemiz ilânların mes'uliyetini kabil etmez. Bugünkü Hava Dün azami hararet 26, asgari 17 derece idi. Bu- gün ruzgâr mutedil por raz, hava ekseriyetle açı tır. Çirk İki gün evvelki (Milliyet te bir tavzih intişar etti. Bu tavzi hi okuyanlar anlamıştır ya, ben gene tekrar edeyim.. Bir kaç gün evvel geç vakit (adresi zetede mahfuz) bir zat (Mil yet) idaresine müracaat ediyor ve (filân) zatın irtihal ettiği hakkında ücretile beraber bir ilân veriyor. İlin gaztede çık- tığı gün, vefati haber verilen zat bizzat gelip bunu tekzip edi | yor ve hen'iz berhayat olduğu- | pu söyliyor Ben ilâns verenle görüşme: | dim amma, elsa olsa bu bir mu | xiplik olabilir. Yalnız itiraf et- lâzımdır ki, çirkin bir mu- zipliktir, Bir bekâr için evlendi diye yahut İstanbuldan kıpır- damamış birisi için seyahate çıktı diye yazmak bir dersceye kadar müsamaha edilir. bir oyundur amma dytu ve ailesi olan birisini (o öldü diye ilân etmek çok tatsız bir şey. dir. Lâkin gazeteler bu oyu: dan kendilerini nasıl kurtasabi- lirler?., Düşündük taşmdık bu- n vefat eden bizzat mü racaat etmezse irtihal ilânları- nı koymıyalım dedik.Dedik am | ma bilmem o mübarekler de bu dünyadan kurtulduktan son ra ilân vermek için bir daha geri dönerler mi?. Numune hamamı | Dünyada İstanbul kadar, temiz | pahalı-olduğü bir şehir de | varsahodru meydan! İnsan bir yıkanmak istese & mutlaka en aşağı 120-150 kuruş vermek lâ zım. İşte size müfredat, şişi 25 kuruş odacı bah kuruş. Eğer çıkarken kapıda yapı- şırsa beş kurluşt. Eder bir buçuk hal'ile İstanbulluların pislikten | kokmadıklarına hayret etme! yiz. İ zim hamamlarda! Bü pahalılık Bölediyenin ds | — BİKINCI Ummadığı bir anda yediği jisini kaybe | den şeyh esir düştüğü dakika- danberi çok öndişeli idi. Bütün ümitleri mahvolmuştu. Ve ni- hayet hayatı tehlikede idi. Etrafındaki O hareketlerden biri şey anlamıyordu. Türk or- dusu yine galebe mi çalmıştı. Yüzbaşı Rifat onu cenuba hâkim bir tepede, yüksek fıstık ağaçlarının altında karargâh ku ran-kaymakam Celâlin karşısı” na-gelirdiği zaman haşyetle haykırdı: — Yüzbaşı Celâl! Kumandan ayakta Yüz. başi Rifat'a işaret ederek şey- be ölü N Evet, yüzbaşı C-lâl.. yine görüşmek kismet oldu. Değil Yolcu mektupla Gül behçelerinde n ımaz, tezgâh başında niyaz olur mu?— Servet saklıyan dolap — On beş liralık halıyı yüz elliye satmak için... — İki vilâyetin rekabeti — Erik ağaçlarının altında içilen Gül rakısı. Nazarımız mı değdi, ne ol du bilmem; Dinarla beraber iyi şöseleri de arkada bıraktık ve şimdiye kadar hiç bir yerde te adüf etmediğimiz fevkalâde bozuk bir yola girdik. Diyebi- lirim ki güçlükle ilerileyebiliyo ruz. Altında “Bordur,, gölü- nün çok açık mavi rengile pa- rıldadığı tepenin üzerinde yo « hun fenalığı haddi âzamiyi bul- du. Zira, her adımda duruyor ve nereden geçeceğimizi mü hayyirane biribirimize soruyo. ruz, Solumuzda “Uluburlu,, gö- rünüyor. Biz buraya dan “Keçiburlu, önünden “İspa, ne teveccüh ediyoruz. Burada bir kükürt madeni var. Alman- ların umumi harpte işlettikleri madenin neden artık muattal bırakıldığını söyleyecek kimse- ye tesadüf edemedik. Her hal- de maliyet fiatının yüksekliği bunun terkedilmesine sebep ol muş olacak. ğ Yol bir az iyileşir gibi.. İniş- li yokuşlu bir çok virajları dö- nerek İspartaya yaklaşıyoruz. Karşımızdaki şehir sanki Bursadır. Tıpkı onun gibi bir dağ eteğinde ve tıpkı onun gibi bahçeler arasında.. Aralarında ki fark minarelerin burada nis- betsiz azlığıdır. “Hım; İspar- talılar eski Bursalılar gibi mu- salli değilmiş!,, diyoruz. Tah- minimizin pek yanlış olmadığı nı da İspartayı görüp İsparta- | lıları tanıdıktan sonra anlayo- wv. Gül bahçelerinde | halı tezgâhları başında niyaz- dan başka yapılacak şeyler var dır! İspartanın en hususi meş. lesi güllerinden 'miskal yağ çıkarmak ve rengârenk ha lılar dokumaktır. namaz, | 4 küçük küçük şişeler bunda ke- mali itina ile muhafaza edil miştir. Ve dükkânm b muhteviyatı da bundan ibaret- tir. Otuz kilo gül yağını sakla- yan bu dolap bir banka kıymetindedir. Hesap ediniz; kilosu altıyüz liradan onsekiz bin lira eder, değil mi? ve bu da düşkün fiattır. Şehirde dolaşıyoruz. Her ta- rafta'nefis halılar gözlerimizi okşuyor. Kahveler, berber dük kânları, lokantalar, otomobil lâstiği ve galvanizli saç satan dükkânlar hep halı ve seccade ile müzeyyendir. Fakat halıcı- lıkta da sıkıntı var; arşın mü- rabbar geçen senelerde sekiz dokuz lira tutan halıları şimdi beş buçuk altı liraya almak ka- bildir. “Şark halı,, şirketi ima- İâtinı fevkalâde azaltmış, di ğer âmiller de eskisi kadar yaptırmamakta bulunmuştur. Halılarda kullanılan iplik- leri yapıp boyayan ve evlerinde İ çalışan işçilere tevzi eden mun, tazam bir iplik fabrikası var ki şehre elektrik te tevzi ediyor. Bakımlı, güzel, büyük bir fab- rika... Ziyaretimizde, halıların fazla kıllarını kesip | düzelten genç kızların çalıştığı bir pav- yonu da gördük. Büyük hususi mkaslarla elleri meşgulken ze- ki kara gözlerile sizi seyreden ve aralarında fısıldaşan bu kız n mahareti şayanı hayret- Ne bir milimetre fazla, ne halıları müstevi bir satıh hali ne getiriyor ve yine zeki kara gözlerile sizi s Fabrikanın, iş el kâr bir ustabaşısı var, Küçük, ebadı gayri muntazam bir ha- lının kesilip düzeltilmesile faz | la alâkadar görünen bu zata o- İ mu ne yapacağını sordum. Br- bir milimetre eksik kesmiyerek | İ pılmış olan bunev'i şahsınamün har yol müruru zamanla su- lar tarafmdan yalana yalana ar tık kullanılmaz bir hale gelmiş Fakat hâlâ, gölün çok mavi su | larını ikiye bölen bir şerit gibi görünüyor ve yazın son günle- | rinde suların azaldığı zaman- larda yayalar için pek âlâ bir geçit oluyor. Harap şösede bataçıka niha- yet Burdur gelebildik. Burdur bir kaç sene evvel müthiş bir zelzelede baştan başa yıkılmış küçük bir badır. Arazinin tabiatına, kükürt madenlerine ve “arsenik” li sulu göle naza- | ran bir volkanın tepesinde otur duğuna şüphe bulunmayan Bur dur için zelzele, her zaman in- İ tizar edilecek bir hâdisei arziye olmak lâzımdır, Fakat Burdurlular böyle ih- timalleri düşünerek zihinlerini yormuyor ve yakın İsparta gi- | bi mütemadiyen halı dokuyup güllerinden onlar da yağ çıka- İ rıyorlar. İşte, ayni şeyleri yaptıkların dan mıdı:, nedir, Burdurlular- | la İspartalılar arasında dehşet- li bir rekabet hüküm sürüyor. Rivayete nazaran bu rekabetin bir sebebi de iki vilâyetin çok küçük ve merkezlerinin de| biribirine çok yakın: olmasın- dan dolayı günün birinde biri- nin diğeri aleyhinde vilâyet ol maktan çıkıp kaza haline gel- mesi ihtimalidir. Bunu lâyet halkı da bir nevi | rütbe telâkki ederek yekdiğe rine düşman gibi bakıyorlar. Ve “Burdur zahire vermese Is- parta aç kalır.” tefevvuk- larını izhar ötmek isteyorlar. Bunları bana anlatan Burdur lu bizi de kendilerine taraftar kazanmak için teessürle ii ediyor:“ Keşks seydiniz. Sizi gül götürür, yedirirdim Sonra daha dost ve daha mah- rem: “Burdürun gül ra İlunur şey değildir İ yo yapar, erik ağaçla | tmda keyfedesdik. Gölün pek şifalıdır. Burdur kad. kirez Çarşıda girdiğimiz bir dük- | yık altından güldü. ve: “Bunu | nın bu kadar güzel olmas ki kânda bir camlı dolap va: gözüne ilişmiş.. ve İktisat mü- | düriyeti (Nümun hamamı) projesi yapmış. projeye deye- cek yok amma, bunu Sıhıye mü | diriyetidururken İktısat müdir liğinin yapmasında hikmet ne- Yoksa hamamlardiğer ba Zı sudan işler gibi İktisat mü- dirliğine mi bağlandı... Halbu- ki bu işin başında bulunan za- tın pek suya sabuna karışmadı- ğını söylerler... Diyelim ki proje kabul ve tat bik edildi da bizim bir Nümune | hamamımız oldu.. Bu kâfi de- ğih Eğer bu hamamın da içine bizim eski hamamlarımız- daki nöbiçiler, natırlar, velhâ- sıl müstahdemin girecekse iş dönüp dolaşıp gene eski ha- mam, eski tas olur. Bence bi- insanı bış- kasının yıkaması sistamini mamen kaldırıp âlem gibi biz de kendi kendimizi yıkmağa a- lışmalıyız. Umalım ki; Nümune homa- mının içinde hizmet edenler de nümunelik olacak şekilde se- çilsin!,.. FELEK ta. ! | bir müsevi tacir sipariş etti dedi, Sonra, söze başlamışken bitirmek lüzumunu hissedersk J ilâve etti: “Bu seccade Şirvan İ taklididir. Ebadının gayri mun tazam olması da Şirvan secca- delerinin böyle olmasındandır. İ Bunun püskülleri ile tersini ha fif bir “permanganat, mahlü. lü ile güzeler boyarsanız tak. | Bit değil, hakiki Şirvan olur ve | e zaman on beş liralık seccade İ Perapalas civarında, yüz e İliraya zengin bir Amerikalıya güç mü satılır?,, Güldüm, güldü ve hep bera br kahkahalarla gülüştük. ss Artık seyahatimizin son mer halesine yaklaşıyoruz. Geldiği miz. yollardan Keçiburlu'ya dö. nrek oradan “Burdur,, a doğ- ru gidiyoruz. Sağımızda göl u- zaklara kadar devam ediyor. Yol gene bozuk... Ve bu sefer birde her adımda bir köprüye tesadüf ediyoruz. Âhu dağının yüz seksen küsür viraji gibi bu on sekiz kilometrelik şosenin de kır küsür köprüsü var. Yol evvelce buradan değil, “gölün İ tam ortasından geçiyormuş. İ Belki fikri tahaffuzla, suyun i- nasıl serbest ve açık konuştuk sa şu dakika yine ayni suretle ii) konuşabiliriz. İKISİM — Bürhan Cahit mi şeyh efendi. Şeyh Sadun'un biraz evvel- ki haşyeti şimdi göz bebekle- rine kadar sirayet eden derin bir hummaya münkalip olmuş- tu. ER Başmı eğdi, cevap verme i. Kumandan Celâl onu müş kil vaziyetten kurtarmak için | dostâne bir sesle mükâlemeye devam etti: vak'elarla ve nihayet-böy! rip bir tesadüfle hakikat olma- sını istemezdim. aamafih sizinle o zaman Siz ric'at eden orduyu aldığı nız talimat dairesinde arkadan yurunuz. Bundan. maksadınız asırlardanberi idarelerinden şi küet ettiğiniz ve arapinkişafına mani olduğu kanaatinde bulun duğunuz Türklerin bu. çölleri bırakıp gitmelerini temin et- mekti, Kanaatinize göre vazife nizi yaptını. Şu dakikada düşman bil! niz Türk ordusuna . esirsiniz. | Ve Türk ordusunun düşmanı İ şu anda yarım saat mesafeye | gelmiştir. Biraz sonra burada, Araplığı' ecnebilere karşı, isti- lâlara karşı, asırlarca müdafaa eden Türk ordusu son harbini yapacak. Gelen düşman sizi kurtar. mak için değil, Arap varlığını parçalamak, manevi kuvvetini de eritmek için geliyor. Tür- kün bıraktığı yeri Araplık de- gil, Garbin söndürücü ve eriti- ci kuvvetli işgal eğitektir. Bu İ kanaate iştirak ediyorsanız şim p te arsehildi süyun pek yaramststriş., İ Na yapalrilhi'yolun su bas. mış olmezmdan Antaly. İ dip tekrar dökemiye: çin şimdiden avdete mecburuz. İ Gelecek sene kabil olursa gen? | gelir, gül bahçelerinde kirez İ yeyip erik-ağaçlarının altında gül-rakısmdan tadarız ve ar- İ senikli gölde yıkanan Burdur İ güzellerini kimbilir, belki, yap raklar arasında ,saklamp, gör vcu ile olsuggörürüz, inşallah. EN.E vücud: Sinemada tol almak isteyen: hanımlara “ISTANBUL SOKAKLARIN- DA” filminde #ühim rol oynamak üzre iki genç ve güzel hanıma ihti- yaç vardır. Si il inek için Parise de gidecekl Taliplerin, tecrübe filimleri al üzre 12 Temmuz Pazar günü saat | 10 ile 12 arasmda Melek sinemasına | | müracaatları. İstanbul beşinci Terasindan: Fiyat markalı 520 PZodel bir oto | mobil 12/7/9081 Pazar günü ânat 12 - 13 T. Taksi Meydanında bilmüi- zayede satincdlitir. Müşterilerin o | vakit mahallindeki memuruna müra | enatları, | di size ve âğiretinize silâhlarını İ zridse edebeğim. Düşmana kar İ şe beraher'liarbedeceğiz. | Hâlâ eski fikrinizde iseniz İ korkmaym, serbest kalacaksı- Bız. y İ Türle; askerinin sözünden şüphe edilmez. Tedmür'de na- sıl serbestçe konuştuksa bura- da ayni hürriyetle konuşuyo- ruz. Şeyh Sadun derin bir dikkat ve heyecanla Kunlandanı dinl yordu. Kaymakam Celâl; — Bütün teşki bii habordarım. rın kiymieği yoktur, Her şey şu mızdan ta- akat bunla. dakikada vereceğiniz bağlıdır. Biz harp edeceğiz. Beraber- âhlarınızı vereyim. Ka- naatinizde şabitsöniz — serbest kalacaksınız; Şeyhin işildayan gözleri ka- ln sırmalı köfiyesinin altında parlamağa başlamıştı. | Cenuba doğru inen vâdinin ' ucunda dumanlar belirdi. U- zaktan silâh sesleri ogelmeğe karara | tanıştalar, | İ vantadan bir tane 8x İ çabuk söyle! Anatol iş buldu ! Anatol Fedor bedbaht bir adam- dı. Karısı Berta ha: yetişmiyor- muş gibi, bir de dünyanm en kıs kanç kadınlarından biri idi, Bu va- siyette bir kocaya mes'ut denebilir mi? Kocasının Geketinde bir tel saç veya podra tozu görse derhal gözle- vi döner ve izahat Anatol, sileyi geçindirecek a * çok para kazanıyordu. Fakat karısı banu | çok az görüyordu: — İstersen, pek âlâ bir iş daha | bulabilirsin, diyordu, terdi. Anatol, kazandığını karısma tes | çin içinde komisyonculuk. falan ok | lim eder ve ondan her sabah ancak bir paket sigara ve bir de tramvay | parası alabilirdi. ! Lâkin Anatol ne olur ne olmaz diye karısından gizli beş on kuruş bulunduruyordu. Allah acıdı, Anatolun bu bedbaht lıkları bakın, nasıl nihay-* büldu? | Bir mayıs günü öğleden Polonya ormanında dolaşıyordu. Gözleri sıralarda oturün bir kadının Kadın güzeldi Derhal konuştular ve ve Çok geçmeden de diş bulyarlarda mutavazı bir otele gittiler. Çünkü daha lüks bir yere gitmek Anatolun ebine dokunacaktı, Bir saat sonra otelden çıkmak ü- zere giyiniyorlardı. Kadın ucuz cin- sinden bir koku ile İcvantalanırken, üstünde | şişeyi yanlışlıkla kanape | duran Anatolun ceketinin üzerine dökmez mi? Eyvahlar olsun! — Bunda darılacak ne var? Ak- şama kadar benim kokumu taşırsmı, uni? Öyle amma, ah sen benim ka rum bir bilseydin Adaaaam sen de, aldırış etik bak! | Sana öyle gelir... | Kadın “umurumda bile değil, kabilinden omuz «ilkti, Anatol, bu münakaşayı uzatmak şipr kokulu giydi ve sokağa çıktı, istemiyerek ceketini Yolda vaziyetin bir çarci hâl bul mağa çalışıyordu. Böyle kokulu ko- kulu karısının yanma giderse, kıya metler kopacağını biliyordu. En ah mak kadınlar bile bu kokuyu duy- duktan sonra, kocasının vakitlerini nerelerde israf ettiğini anlar, © za | Bu sırada büyük bir tevanta ma- Enzasının önünden geçiyordu. Bir fikir şimşem gibi zihninden geçti, derhal mağazaya gi Satıcı ker e bir levanta şişesi cılar. — 8419 frank, — Şa valiz kaça? — 8D frank. Anatol valizin içine her çeşit le- da. rinden büyük bir yük alınmış insan ların hafifliği ve üze le evine gitti. Karısı | İ kokuyu duyunca kaşlarını çattı — Bu ne koku böyle! diye bağır. | dı, alçak herif? Nereden geliyorsun, yek mu? İukâr etme beni aldatamazsın.. — Karıcığım, dur bir de ben söy- | liyeyim. Sen insana lâf söyletmiyor | sun ki. Bir defa ben sana müjde! utanmaz, hâyâ başlamıştı. Düşman yaklaşiyordu. Şeyh Sadun, sabırsızlıkla ce İ vap bekleyen .kumandana bir | adım daha yaklaştı. — Yüzbaşı dedi, bırakınız, Arap tarihine avdet etsin!.. bir ıztırabın hakikat bulutu uç tu, Fakat Suriye güneşi altın- | da bronz haline gelön güzel ba ş: tekrar dikildi: | — O halde serbestsiniz, de- di. Ve-yübzaşı Rifat'a emir ver- di: | Şeyh fendiyi serbast bırakın, esir aşiret efradı; harbin n. | sine kadar muhafaza edilsin. | Ve sert bir hareketle yüzü- nü cenuba çevirerek biraz ileri de bekleyen atma doğru yürü- dü. Şeyh Sadun gözlerinde se- vinçler parlayarak silâksız ve mziyetsiz (Hama) ya avdet e- derken silâh ve mitralyöz sesle ri gittikçe artıyordu. Kumandan Celâl hazırlıyabil İ bi tutulduğu içi — Fransızcadan — buldum, fona mı? Bana emniyeti © geliyorum. Beni komisyoncu olarak aldı. Bak, işte mümümeler de verdi. | Şimdi bunlardan ne kadar satarsam, hepsinden yüzde yirmi komisyon a- | Karısı valizi açıp şişelere baktı. Koty'nin origanı, Piblan'ın mimo- za'sı, Petit'nin yasemini, daha meler | neler.. Hepsi de meşhur marka, Fakat kadın etiketlerde yazılı leri görünce, i- madığını anlamıştı. Hırsından şişenin birini aldığı gi bi karmak istedi. Fakat Anatol ko- lundan tuttu, acelesinden: — Aman kırma! © şişeye yüz frank verdim, dedi, Kar döndü, sarardı — Dokuz yüz frank dokuz m gözleri titremeğe başladı. Fazla da söyle medi, beyninden yıldırım yemiş gibi düştü. Anatol evvelâ karısının bayıldı- Halbuki kadın kal ölmüştü Anatol şimdi yeniden dünyaya gelmiş gibi, ellerini sallayarak iste- diği yere girip çıkarak, dol Çapras kelimeler YATSTOMMA İYAZII m GÜL ğını zannetmi yor. 21 Njm STE'MJA Dünkü şeklin halli 2 AYTEN Soldan sağa 1 — Pişmanlık (7) Temiz (3) 2 — Akı 4) Ufürük (5) 3 — Çamurlu arazi (5) Süal (2) Ayı yuvası (2) | 4 — Edat (3) Umumüyet ifade e der (2) Söz (3) lerin altındaki | benzi | dokuz | yüz frank mı? diye kekelemeğe ve | | hudut | name almak ve Mülga Defteri hakani emi i Muhtar Bey dün sabi eten vefat etmiştir. Cenazesi Kızıltoprakta Kalamış cadde 1 numaralı hanesinden kaldi öğle namazı Kızıltoprakta Paşa camiinde bileda Karacad | ki makberci mahsusasma del vermeğe geldim. Yeni bir iş daha | | lan bir levantacının mağazasından | cektir. M.M. satın aln komisyonu ilâ Ordu ihtiyacı“ için fabrikalar o mamulâti 50,000 kilo sarı sabunlu sele kapalı zarfla münak ya konmuştur. İhalesi 28 ruz 931 salı günü saat İ Ankarada merkez satıni kemisyonunda . yapılacıl Taliplerin şartname almâl tekliflerini vermek üzere) minatlarile- birlikte mel komisyona müracaatları. | Edremit ve civarındaki taat ve mücssesat ihöj için meşe kömürü ve d kapalı zarfla o münakaf konmuştur. İhalesi 11-71 cumartesi günü saat İ Edremitte askeri satın komisyonunda © yapılacafi Taliplerin şartname almak münakasaya girmek üzere minatlariyle mezkür k yona müracaatları. ç < i Kilis hudet | taburu ihtiyacı olan un kapalı 4 münakasaya konmuştur. | lesi İİ tsmmuz 931 cul tesi günü saat 14 te tabur kumanda! dairesinde yapılacaktır.Ti lerin şartname almak ve liflerini vermek üzere tf natlariyie > birlikte > mel tabur kumandanlığına mi caatları. (4d Bursadaki kıtaatın ihti | cı olan un kapalı zarfla pakasaya konmuştur. İh 20-7-931 cumartesi günü at 15 te Bursada İİ nci ka, satınalma komisyon yapılacaktır. Taliplerin teklifi vermek üzere teminatlı birlikte merkür komis müracaatları. Üsküdar Hale sineması Cezair sefahathaneleri Mariya Jakobini, Mi — Pirler (5) Dal (3) Yukardan aşağı 1 — Akil öğretmek (7) konan şey (3) 2 — Çok yiyen (4) Koman İl lan (6) 3 — Arzu (5) Zararlı (8) 4 — İyi (3) Keder (4) Yı 5 — Mucize (7) 6 — Beyaz (2) Tuzsuz peynir (3 | Para konan yer (4) 7 — Esas (5) Göl (3) İ 8 — Aydınlık verir (3) Edipler (5) 8 — Ördeğin büyüğü mek (3) Ok (3) 10 — Birdenbire (3) Yiğit Nota (2) (3) Yen- (2) | den (5) 5 — Romanya kralı (5) Ben © 6 — Boy değil (2) Yılan (3) cap (2) 7 —Cilt (3) Çocuğun gıdası € 8 — Her zaman yar olmıyan Nota (2) 9 — Nota (2) Tenbellik (6) 10'— .... olan anlasın (4) 1 — Tahir etmek (7) | trmağa başlayınca yüzgeri © nin teşkil ettiği sahayı yıl. gibi dolaşıyordu. Burada kazanacağı geride rie'at eden yüz binlerce vatam- daşın hayatını kurtaracak! Takviye edilmiş müstakil kıt'a iyi tertibat almıştı. (Şam) dan beri dirim mağrur düşman süvarisi ilk kar şılaştığı ön siperlerin ateşini bir hamlede geçmek için dolu dizgin bütün vâdiyi doldurur. | kin mitralyöz ateşile bir anda | karıştı. Düşman filhakika az | zayiatla ilk hafif siperleri geç- | şimti, Fakat bu geçişle de asıl ateş mevziine düşmüş oluyor- | du. Şimdi ikinci hattın kuvetli | ve hâkim piyade ateşile cenah- ların kesif mitralyöz yağmuru | altında kalmıştı isi ateşe rağ- men bu ikinci hattı da geçmek istedi. Fakat kesif yaylım ateşi | zaten zayıflayan saflarını bir | küçük tabta'perd3 gibi yere ya | ti. Ateş menzilinden çıkincs! kadar müthiş zayiat veren Ö nında kalan ganaimle teçhi tını ikmal ettikten sonra tazam bir fırka halinde terketti, Askere taze bir azim ve k#j vet gelmişti. Fakat süvariyi kip eden düşman kuvvçi kü İ ken iki cenahtan başlayan "res | si her halde uzaklarda değil Dört senedir müdafaa edili bu çöllerde tutunmak © imki yoktu. Her kum tepesinde Urban kafilesi, her hurmalığ| dn bir amp çene yizlemii ülkede Türke yar olacak P fert yoktu. Kumandan Celâl yürüf” kollarının en gerisinde atb3l gittikleri genç silâh arkâdi rı yüzbaşı: Rifatla yüzbaşı vere sağ cenahlarında gö? ür giden mssafeleri tBitmedi