mdesi “Milliyet” tir. . TEMMUZ 1931 DAREHANE — Ankara cadde- (o: 100 Telgraf adresi: Milliyet, nbul, Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ 5 Türkiye için Hariç için aylığı — 400 kuruş 800 kuruş Mi 70 , 1400 1400 77100 telen evrak geri verilmez İlüddeti geçen nüshalar 10 kuruş | Gazete ve matbaaya ait işler 'müdiriyete müracant ii azetemiz ilânların mes'uliyetini ul etmez. Bugünkü Hava Dün en fazla hararet 23 m az 18 idi. Bugün ruzgâr poyraz dava açık. âhi ekeriya Bey ! iyorsunuz ya! “Son Pos- İstanbulun apartımanlarını sahiplerini teşhir ediyordu. m de (buhrana rağmen mah hir sınıf para kazanıyor) di . Bir, iki, üç, nihayet bu saç- şey hepimizin gözüne çarp- Yerli, ecnebi bir — çokları nyanın hiç bir yerinde ga- lerde böyle şeyler görül dediler... Biz de biraz iliş- ündür.. Biz sus- on Posta, da bu mucidi olan Zekeriya Bey İtumuz e “elif vesile veba yelerle bu çi tevile” çalışıp uyor. ön tevillerin hülâsası şudur: «riya Beyin bütün kaygusu | »sadaki mütedavil sermaye şilmesin. Taşa toprağa mün- Xp olmasın! ,öndişesini ifade tarzına ba- * sa, her. apartıman bedeli jar parayı piyasadan çek 2 etedir. agâh olunuz efendim. Apar- an yapılmak piyasayı fıka- ışlırsa idi, dünyada metelik ve #nıydı.. . Ne söylüyorsu- . Son Posta bu apartıman | sini tevil için uğraşırken iyes büyücek çamlar da de- 'yor.. Günahtır; ağaçla, İselâ dünkü.nüshâda Zekeri- “Bey muhayyel' bir muvafık bu bahsi görüşürken sözle- şöyle bitriyor: Hem efendim, neye kızıyor anlamıyoruz. - Bu neşriyatı ta gören zatlar apartman sa- €#seler bu neşriyattan evvel, si idiler. Hergün binlerce ki «n gördüğü bu servet âbide- ini gazetede görünce mi halk gzü haset duyacak?. O halde artıman resimlerinin neşri cil, apartıman yaptırmak fı- | “nm gayzini hrik li « onların sahipl — bu i kuk & — BIRINCI | aymakam Celâl sordu: — Teslim olduktan sonra, 314 durdular mı? * bir ihtiyat zabiti omu- X akan kanı gösterdi İ— Hayır Kumandan Be; ilim olduktan sonra benim ükten üç askeri gözümün ö- ide cenbiye ile boğazladılar. halefet etmek istedim bir bel bana sapladılar. ; Gşrilâve etti: — Silâhlarımızı o verdikten ra anladık ki teslim için gös len şart bahane imiş. Çün- izimle beraber efradın elle. ğleeerlardı ki siz yetişti wmiş, tunç yüzlü İnönü ve 16 kânunusani tesi — İdama arkamızda kaldı. Biz, köylü arabala- 1 bir kes ne doğru rının gidip gelirken açtıklı me yoldan “İnönü diyoruz” Bütün bu yerler, sağımızda solumuzda yükselen tepeler, tam on leketimizi kurtarmak için el ele ve- ren büyük vatanperverlerin, yerli, ecnebi, çeşit çeşit düşmanlara karşı ilki defa kanlarını döktükleri meşhur Inövü meydan muharebelerinin sah- nci ceryanıdır. O zamanki İstanbul gazeteleri ko- leksiyonlarını açınız; soluk yaprak larda okuyacağınız satırlardan se vinç, elem, hayret, ıstrap, nefret gi- mütezat hisleri hep”birden duya- caksımız. 16 Kânunusani 1337... Akşam ga zetesi, İnönü meydan muharebesinin “Kuvayı milliye” tarafından kazanıl mış olduğu haberini, Anadoludan ge tenlerden aldığı malümata, Yunan | tebliğlerinin üç dört gündenberi neş redilmemesinden yaptığı istidlallere istinaden, veriyor, Biraz aşağıda bir telgraf var; Büyük Millet Meclisi Reisi, Gar> cöphesi kumandanını: “İkraz edilen g-ebci kat'iyeden dolayı teb- diye neye 5 vkif edip mahkeme ye vermi ysrlar?., Eh! Kuvvetli mantık bu ka- dar olur. “Aman beni gazeteye yazarlar,, diye âlem apartıman yaptırmayacak.. Derken bunu gören Zekeriya Bey bir di “Evinde aşçısı olanlar dile geliyor,, | Serlevhu'ile bir sütun aça- cak... Bu sefer de âlem aşçıları nı savacak., Derken; “Elmas kullananlar dile ge- Hiyor,, Sütuna açılısık., Herkes e- lindelini avucundakini sata- cak. Yüz liralık kostüm giyen- ler dile geliyor.,, Sütunu da hepimizi bal- dırı çıplak hâle sokacak, soka İ cak amma piyasada para ola- cak... Hele sözün en sonunda apar- tıman sahiplerinin fıkaranın gayzini tahrik ettiği için tevkif edilmesi tavsiyesi yok mu, şa- hıs hüriyeti, söz hürriyeti ve matbuat hürriyeti için gö döven bir zata o kadar yakışı yor ki; sormaym!.. Eğer bu tavsiyeye uyarak a- partıman sahiplerini fıkaranın gayzını tahrik ediyor diye tev- kife kalkarsak. sürü karar aç adamın gayzini. tahrik et- mek cürmile lokantaları sedet- rek doğru olmaz mı? Ne taraftan tuttumsa bu ya- zın parçası elimde kaldı. Bunu bu kadar uzatmaktan sa: Nasreddin Hocanın: Kar helvasını ben icat et- tim #mma, ben de bsğenmedim İ dediği gibi: Bu apartıman teşrihi işi- | ni ben icat ettim amma ben de beğenemedim.. Demek daha ko | lay, değil midir? FELEK 1 KISIM Bürhan Cahit | le sürmeleri için maiyetine e- | mir verdi. (Aynilkum)da Türk | askeri öldürmeğe ahıtları oldu. | gunu söylüyorlardı. Kaymakam Celâl yaralı si- lâh arkadaşlarının sözlerini me tanetle dinledi. Ateş kesmeleri için veri emri geri almanın imkânı yok- | tu Teslimi kabul etmişti kumandanları esirlerin sil rını toplayıp muhafaza alırlarken kaymakam - Celâl yaktırdığı iki hurma dallarının kızıl ışığında bu kanlı mücade le meydanını dolaşıyordu. Araplar bütün erfadı. ba yamadan baskına uğradıkları i- | çin kendi canlarının kaygusun dan onları yüz üstü bıralımış- mahküm münciler — Ethem unutmayalım — Kuş uçmuyan kervan geçmeyen yollar- da — Çarşaflı ve eli fenerli kadınlar — Külahyaya medeniyet nereden girecek? 12 Eskişehire giden harap şosa artık | sekiz sene evvel mustevlilerden mem |, sureti 1337 tarihli Akşam gaz ihanetini rik ve bu muvaffakıyetin toprakları- mez: düşman istilâsından kâmilen edecek olan zaferi kat'iye mukaddime olmasını temenni” edi yor. ilet Meclisi reisinin ismi sadece Mustafa Kemal, Garp cephesi ku- mandanı sadece İsmet'tir. Paşa, Bey kü Türk milletinin esaretini kabul etmeyen bu reisler, Halife ve Padi- şah hükümeti tarafından matrut ve idama mahkümdurlar. “Akşam”, “Hakimiyyeti Milliye” den iktibas ödiyor:: “Çerkes Etem ve kardeşleri Anadolunun hainane bir tecavüze maruz bulunduğu sıra- larda vatan müdafaasına kıyam et- tiklerini ilân etmişlerdi... Eşkıyalık İ ve çapulculuktan föragat etmek iste meyen bu adamlar nihayet Yunanlı- larla birleşmek suretile mahiyeti ha- kikiyelerini meydana çıkardılar. Bu ikiders garp cephesinde şiddetli mu- barebeler devam ettiği sırada aln- Asla hatırımızdan çıkmama- O günkü Türkiye nin manzarası şudur: Rumeli ve Anadolunun garbı düşman istilâs altında; İtilâfçıların hükümran olduğu İstaubulda Halife Padışahın kuklalarından mürekkep bir hükümeti var; Anadoluda Tür. kiye Büyük Millet Meclisi Hüküme- ti teşekkkül etmiştir; Çerkes Etem ve kardeşlerini tedip ederken İnönünde düşmana da büyük darbeler yor. İşte, bu darbeleri: hayatlarını ifna etmek bahasına indiren aziz şehi indiri- itle penin üstünde etrafı duvarlarla çev- diyor ki: “İhanete, zulme karşı va | tanı müdafaa ederken düşenler bu- rada yatıyor. Onları ve o günleri u- nutma,..” Önlerinizde huşu ve tazim ile eğil diğim aziz kardeşlerim. Ebedi hatı İ anız kalplerimizdedir. Bazan size lâyik olamıyorsak beşeri zaafları. mızdandır. Fakat hürmet ve minnet bislerimiz o kadar derindir ki iz müttehi artk € bir düşman ayağının basmıyaca- ği, temiz topraklarında müsterih ya- tacağınızı hepimiz. ahtederiz. bize vatanın, sizlere vaat ve ... Sinesindeki. kocaman deliklerden İ kinaye olarak Inönü diye yadedilen yüksek dağın eteğindeki kasabanm kenarını takiben önümüzdeki sırtla- ra tırmanıyoruz. Solumuzda Eskiye- hir hayal meyal, Çukurhisar “daha vazıh görünüyor, Şosa nispeten ruz. Civarımızdaki dağlar çıplak ve keklik sürülerile doludur. Bir tahta köprünün başında mer- kuz büyükçe bir taşta okuyoruz: Bursa 143 kilometre ve Bursa is- tikametini gösteren bir ok, altında İ mete müteveccih ikinci bir ok. Demek ki Küabya'ya yaklaşmak larak arıza gösteriyor; motör “tı Wipe» Aldiziy emyorün Darlii araba üçüncü, hattâ ikinci vitesle çekmemeğe başlıyor. İnip imotör ka- putunu açarak hadiseyi tetkika ko- Fakat ilk müsademe de epey | şiddet li olmuştu. Faik aşiret küvvetleri toplu nizamda giden kıt'aya birden- | bire baskın yaptığı için çok za yıat vardı. Ve sonra Araplar, gene mü- | acı ile sol elini de göğsüne bas teslimden | İlâzrmın dediği gibi İ sonra da hir çok askeri hançer İde öldürmüşlerdi. Düşman karşısında yıllarca vuruşan, askeri nizama göre harbedenbir düşman karşısında | merdani vazifesini yapan bu | kahramanlar anavatana döner- ken bu şenaat-tuzağma düşmüş silâhları alındıktan sonra bir tavuk gibi hançerle boğazlan mışlardı. Kaymakam Celâl kıvrıla kav rıla yanan hurma dallarının ki- zıl ışığında ateş gibi yanan çö- lün sert kumlarına acı acı baktı; Kızgın kumlar hön erlenen Türk askerlerinin soluk kanmı aç bir kene gibi emiyordu. Korkak ve hain bir düşma- nın tuzağında kendini müdafaa İ edemeden can vermiş'erdi. Kaymakam Celâl vahşi ve e yok. Fakat dakilen- rütbe gazetelere dercedilemez. Çün | rin âbidesi önündeyiz. Küçük bir te | rilmiş büyük bir kapristan, Yolcuya | Kütahya 47 kilametre ve o istike- | tayız.Fakat otomobilimiz ilk defa 0- sağlam, “kablo” larda lar, a? yor. molör tek çalış maleta de iyor. Etraf ıssız, me | gelen, ne geç.. ve ne de barınacak bir köy var. Akşan yaklaşıyor. Kuş uçmayan, kervan geçmeyen bu yer- lerde geceyi nasıl geçireceğiz? Tamamen bir tesadüf eseri olarak arızayı buluyoruz: “Diötiribotör pl tini” yerinden biraz” kaydığı içi muntazam ceryan ereiiyormuş.İki saatlik endişelerimiz ürtik © unutul. müştur. Bu bozük ve metruk şosa- larda mümkün olan süratle Kütak- ya'ya doğru Yol alıyöruz. Solumuzda “Porsuk” kirli suları- nı, yer yer anaforlar yaparak, şimale doğru akıtıyor. Sağımızda hep yal- çin kayalardan mürekkep bodur bir silsilei cibal.. Kütahya'ya 20 kilometre mesafe: de, yolun sağında, siçak su il yen bir değirmen var. Burada dura- rak hem istirahat ediyor ve hem de sıcak suyun nerden geldiğini öğre- niyoruz: Kütahya'nın dıcaları bir | İ kaç kilometre ileridedir. Demek ki Martara'dan buralara kadar devam | eden yüzlerce kilömetrelik bir saha dahili hep sıcak uhaiden sularile için işin kaynıyan volkanik bir ara Yolumuza devam ediyoruz. Kü tahya beş kilometre uzaktan aleşam | karanlığında seyrek elektrik ampul. larının titrek ziyaları altında seçi yor, “Germiyan “oğular” derebeylik merkezi geniş ve kirli bir köy gibidir. Birkaç muallim hans, | birkaç memur ailesi istisna edilirse bütün kadınlar yüzleri gözleri kapa- İ hı, yerlere kadar sürünen çarşaflar nde, çarşılardan; üçer beşer, elle- inde fenerlerle geçiyorlar. Erkekle- vin kıyafetleri mühmeldir. Kapıları- na kadar dolu kahvelerde müsteh- cen kelimelerle şakalaştıklarını işit- emek için sağır olmak lâzemdir. Bir hanın köşesine sığınmış, ea ipti- | dai, en eski filmleri gösteren bir si- nema şehrin yegine eğlence yeridir. Evlerde bariz bir köhnelik O görün- mektedir. Oteller eski hanların kar. yolalı odalarından muaddeldir. En basit nezafet kaideleri bunlarca meç huldür. Şehirde belediyenin bozula tamir edile çalıştırmaya uğraştığ min kadim edilen elektrik, yollğr: bile iyice ten | İ vir etmemektedir. Şehrin çeşmele- rine eski mecralardan gelen sular- dan başka umumi $u tesisatı yoktur. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Kü- | tahya çok geri kalmış hir merkezdir. Anadolu hattının buralara sokmay muvaffak olamdığı medeniyeti, ümit edelim ki, yeni Balıkesir hattı getir. sin. EN.E. Yeni neşriyat Ceza muhakemeleri tatbikatı Geçen sene Adliye vekâ- leti tarafından agır ceza müddei umumilerine verdiri İ len kurslardan Vasfı Raşit Beyin verdiği, düze imulipksi- meleri usulü kanununun tat- bikat ve sakkine ait 8 ders bu kerre Ankara hukuk mek- tarafından tap ettiril- l Pragtan Amsterdama Maruf kaleci Ulvi Ziya Bey bu mühim makâlesi Havacılık ve Sporun En son intişar eden 50 ci #ayısındadır. nankör çölün içip kuruttuğu bu temiz Türk kanlarmdan uzun müddet gözlerini ayıramadı. 'Tam kalbinin üzerinden sert bir cenbiye yiyerek sağ kolu- nun üstüne düşen bir nefer o tırıp can vermi; Yanık buğday reng şikâr elmacık kemikleri ile vas, Erzurum evlâtlarından ol- duğu anlaşılan askerin hâlâ ha i en soluk yüzünde derin bir ıztırap, acı bir takal- lüs vardı. Kaymakam Celâl siperler için de döğüşen veölen kahramanla riçok görmüştü. Onların münde bile bir asalet ve sükü net vardı. Tâ Elarişten vuruşa vuruşa buraya kadar gelerek hiyanet tuzağına düşen bu yüreğinden hançerlenmiş Türk askerleri- nin yüzünde alınmamış bir hır sn sönmemiş bir kinin nehazin bir ıztırabı vardı. Kaymakam Celâl kum çölü- | ne boşanıp akan bu taze türk” İ in da gönderebilirdim. Fakat İ| eski bir gezsjen matörile' istiheni |” | kanı ne çabuk içmiş, kanlarını tırnaklarına kadar Kervandaki kadın Ertesi sabâh erkenden barelet e- decekti, Hanın büyük © havlusunda | denkler sayılıyor, katırlar yor, ipler muayene ediliyordu. Ker- van reisi Hasan pehlivan katırcılara nallanı- son emirleri verirken bir jandarma neferi geldi. —Pehlivan alay beyi seni istiyor. Hasan pehlivan telâşa düşmüştü. kimbilir yine ne vardı? Acaba Gâvar Mühya çetesi kervanları mı soyuyor, in katırları angaryay: Pehlivan bunları düşünerek zaptiye kuman- danının karşısına çıktı. Alay beyi Mustafa Bey, Alaydan yetişmiş, il- tiyâr, mutaassıp bir adamdı. sözlerle Has meden anlatt — Merkezden sürülmesi Ven bir kaltak var. Diğer kervanlar. yoksa Yemen sevkiyatı u alınacaktı? Uzun yormaya lüzum gör lizrmge bun larda her hangi bir edebsizlik erme- lerinden, karıyı oynatmalarından çe kindim. Senin çok namuslu bir adam olduğunu bilirim. Onun için sana &- manet ediyorum. Ehliz bir hatun gibi muamele edecek ve köyüne ka- dar götürüp bırakacaksın. Sakın 0- la ki yolda senin katırcılar şeytana uymayalar. Yoksa hepinizin canını yakarım, Vakıa senin hükümete kar şi hizmetin müsellemdir, fakat yine fakir olduğunu düşünerek karının yol parasını hükümet verecek. Al dört mecidiye, Yolda ziftlenmesi i- çin de ayrıca bir mecidiye veriyo- rum. Art gerisini sen idare et. Hasan pehlivan bir kaltak taşı” olmamıştı. — Elimizden geldiği kadar emri nizi yerine getirmeğe çalışırız be- İ yim dedi. Ertesi gün şafakla kervan hare ket eğöcekti. Denkler yüklenirken iki zaptiye kaltağı getirdiler, Orta boylu narin yapılı bir kadındı. Ka- lin bir dokuma çarşafın içinde tama men kaybolmuş, kalım siyah peçe si indirilmişdi. Teslim ve tesellüm muamelesi yapıldıktan sonra elinde bohçası bir kenarda bekleyen kadı; İ na pehliyan dik dik bakarak: — Orada dur, Ben sana bir herge le gönderirim, dedi. En son onu düşündüler, Kervanın €n zayıf beygiri hanın binek taşma yanaştı ve kadın bindi. Bohçasını e- ğer taşına dayayarak kervanı takibe başladı. Hasan pehlivan katırcılara öğle yemeğini dağıttı, — hayvanlara yem torbaları takıldı, ancak o zaman ka dın hatırladılar. Pehlivan bif kalta ün yiyecek vermeyi ne sinnile ne | de mevkiile mütenasip görmüyordu. Genç bir katırcıyı çağırdı. — AK al şu ekmeği de şu baş be lâsı karıya ver. Hoş alay beyinin emri olmasa ben onu açından geber n ya, bir ağacım altinda oturan ka dının yanına gitti, ekmeği köpek ö nüne atar gibi yere biraktı. Arkası na bakmadan pehlivanın yanma dön dü... Müşkülât ancak gece kendi gösterdi. Han parası vermemek için kervan Garipler hanımdan bir saat uzak'a üç çınar çeşmenin başında konaklıyacaktı. Hasan Pehlivan va kıa maiyetinden emindi. Fakat ne ka dar olsa hepsi genç delikanlılardı. İn reyerek seyretti. Genç kumandanın dimağın - da çetin bir mücadele başlamış tı: Bu topraklara ayak basi gündenberi varlığına yerleşen o değişmez, o kuvvetli ukde, bu ram buram tüten hurma dalla rının kızıl ışığında yeniden lenmişti. Bu kızıl alevler hiya- net tuzağına (düşürülerek hançerlenen kahraman ve mert Türk askerinin Anayurttan u- zaklarda bükülüp kalan ma- sum cesetlerini gösteriyordu. Nankör ve zalim çöl, onlarm temiz yüreklerinden boşanan itirmişti. Şimdi bı ği ışıkta yalnız si- yahlanmış izleri görüyordu. Kaymakam Celâlin gözleri- le dimağı arasında bir ıztırap şeraresi çıktı. Hükmüne dünyayı ram ede- cek kıratta insanlarda görülen dik ve derin bakişlarile bu et, kan ve kemik levhasını seyredi yor, dudakları ateş ve kan ya- ratacak bir emir vermeğe hazır lanıyordu ki yüzbaşı Rifat ken- disni salâmlad. » san oğlu çiy süt etnmiştir, bel maz ki! O zaman alay beyinin elin- den nasl İkurtulal di.? Mustafa Bey insanı dövdüğü zâman öyle Al ish yarattı diye düşünen insaflılar- dan değildi. Pehlivan bütün bu can | sıkıcı düşünceler arasında üzülüp dururken katırcı Hurşit imdadına yetişti. Hurşit: — Ağam diyordu. Karıyı şu bü- yük çınarın arkasındaki harap ağıla kapatalım. Pehlivan bu fikri çok muvafık bul du. Kadının eline böhçasını, yiyece ğini verdiler. Götürüp ağıla bıraktı lar, Kat'iyyen oradan çıkmamasını da sıkı siki tenbih ettiler. Gece büyük bir meş © yaktılar Denkleri etrafına topladılar ve her- İ kes kebesine sarılarak uykuya dal dı. Pehlivan da Bir müddet katırcı- ları bekledi. Hep yorgundular. ve de rin bir uykuya dalmışlardı. Pehli van da müsterih uyuyordu. Pehlivan uyandığı (ozaman gece hayli ilerilemişti. Şöyle etrafına bak tı. Katırlar bağlandıkları denkler bi rakıldıkları yerde idiler. Ateş çok: tan sönmüştü. Fakaf katırcılar orta da yoktu. — Ah gidi na bekârlar ben şimdi size gösteririm, dedi. Doğru ağılın yolunu tuttu. Yak- laştıkça bir takım karışık erkek ses leri işitiyor, ve bu seslerin fevkinde ince bir kadın şarkısı duyuyordu. Ağılın kapısından hiç gürültü etme den içeri baktı. Kenarda büyük bir taşın üstüne küçük kervan fenerini koymuşlar. Kaltağı soyundurmuş- lar, hem söyletiyorlar, hem oynatı- yorlardı. Kadın hiç nazlanmadan, yorulmadan kırıla döküle dönüp du ruyordü, Pehlivan bir an ağılm or- tasına atılarak, tabancasını sağa 40- la boşaltmayı düşündü. Sonra en kabaharlilerini, daha ziyade fecziye için, anlamak istedi. Kadın güzel ve narin bir şeydi. Uzum saçları omu- zunda dağılmış, hafif bir tebes le gülerek oynuyordu. Bir müddet seyrettikten sonra Pehlivan yavaş yavaş gençliğini ve o zamanlar yap tıkları âlemleri düşündü. Çocuklara hak verdi. Meclis dağılmak alimet- leri gösterirken kimseye görünme den yerine döndü... Bu hal dör! gün devam etti. Her gece pehlivan | uykuya daldımı katırcılar âleme baş lıyorlar, sabahlara kadar eğleniyor- lar pehlivan da ses çıkarmadan â- leme iştirak ediyor. Dördüncü gi nü kahpeyi yerine teslim ettiler. A lay beyi sordu. — Nasıl pehlivan karı yolda edep sizlik etmediya? — Hüşâ beyim. Ehli ırz bir ha- tun gibi gitti. Sesini bile duymadım. O zamandan beri alay beyi hep böyle angariyeleri Hasan pehlivana buyurur. Arkasından da — Pehlivan çok değerli adamdır. Benim sö den çıkmaz diyerek tefahür ederdi İrtihal Eyupsultan Kuru kavakta Tabur kâtibi Hikmet beyin mahdumu İz iştir. Ce- maze namazı bu günkü pazar günü Eyüpsultan camiinde badeleda med kılacaktır. zet Bey füc'eten vefat eti feni mahsusuna tevdi Mevlâ rahmet eyleye. — Ağşiretin silâhları alınmış tır. Şeyh Sadun sizi görmek is tiyor. Kaymakam Celâlin intikam kıvılcımları yanân gözleri açıl- dı — Ne dedin, Şeyh mu? Emekdar silâh arkadaşı du- daklarında acı bir tebessümle tasdik eti — Evet kumandan, seyh Sa dun, esir ettiğimiz aşiretin reisi dir, Sadun kumandanın gözlerin - de dört yıl ewvleki çöl âlemi, kahramanları meşhur bir film gibi canlanıyordu. Dört senedenberi izini beden şeyh Sadun ne acı ve kan lı bir tesadüfle karşısına çıkmış te. En mühim anlarda süküneti ni bozmayan genç erkânı harp başmı kaldırdı. Emir zabitleri dinledilr: Esirleri muhafaza edin. Sıh- biye memurları yalnız yaralı as kerlerle meşgul olsunlar. Em- kay- | ayi kelimeler dai ci ssvu —2> NEZ — EN izl Yeni şekil Soldan sağa 1 — Mafevkattabin (9) 2 — Elemli (4) Para (4) 3 — Vücur suyu (3) Kıyafet (5) 4 — Arzu (4) Yük otomobili(6) 5 — Ayı yuvası (2) İyi (3) 6 — Dumanın buraktığı (2) Arı- nın verdiği (3) Şikâr (2) 7 — Ek (2) Ateşin çıkardığı (4) Eşref (3 8 — Para konan yer (4) Efsana (6) 9 — Gümüş (3) Bıçak mahfaza- “ (3) 10 — Büyük (3) Çuvalın büyü- gü (6) 11 — Bele harp mermisi (2) Yukardan aşağı 1 — Para (7) Ticari bir tabir(3) 2 — Keder (4) Sarhoşluk (5) 3 — Iplik (4) Te'kit sümlü (3) 4 — Umumiyet ifade eder (2) Esvap (5) 5 — Feryat (4) HE (2) 6 — Kemiğin içindeki (4) Edat (2) Renk (3) 7 — Ağaç (3) Ümit et (2) Nora (2) 8 — Öğrenmek (4) Irat (4) $ — Bir ilim (5) Yüz sene (4) 10 — Olur şey (6) 11 — Maskara (8) Beyaz (2) Majik Sinemasında Talebi umumi üzerine AL JONSON'un temsili DELİ ŞARKICI (SONNY BOY) filmi bir kaç gün daha irae olunacaktır. «mm! Yaz mevsimi için BEBEK'te Kiralık Yal Dalyan önünde Salp Bey yalısı möbileli olarak ki- ralıktır. Derunundakllere müracast boyu istikametine bir keşif ko- lu çıkarın. ' Alev alev yanan hurma dal- larının isli ışığında üç genç za bitin sert mahmuz şıkırtıları duyuldu. Kumandan yüşbazı Rifat'a döndü: —Şeyh nerede? — Onu süvariler hurmalığın cenup kısmında beş atlı ile ka- çarken kestirmişler, bana ge- tirdiler. — Tanıdı mı? — Derhal. Genç erkânı harp — düşünü- yordu: — Ağırlığı yakalanmıdı mı? — Bir şey kurtulmadı. — O halde dostum sen şeyhi İ misafir'et. Araplar silâhları nı hayvanlarına yüklet.. tardığımız asker ve Zal de bu hayvanları verini süvari bölüğü esir ar Meşgul olsun.. Yaralı askerle- re bakıldıktan sonra hemen şi mali garbi istikametine “hare ket. Kur.