illiyet “18 HAZİRAN 1931 DAREHANE — Ankara cadde- 5 100 Telgraf adresi: Milliyet, lek iz ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için 400 kuruş 800 kuruş 70 , 1400 M0 , 2700 Mw geri verilmez i geçen nushalar 10 kuruş Gazete ve matbaaya ait işler » müdiriyete müracaat edilir. iz ilânların mes'aliyetini Bugünkü Hava o Dünen fazla hararet 26 i p edebiyat varmı?. var mı, yok mu) ünvanı nıdaki bu anketin belki sual- itibarile eskisinden farkı “*m sahibi geçinenlerin birbiri hinde söylemeleri itibarile İÇ bir fark görmüyor. © Vâkın anlaşılmıştır ki, dedi- odu dünyada tütün, içki ve et “evkleri kadar hoşa gider bir “eydir. Bizde de ediplerimizin irinin aleyhinde oldukları üm olunca bu yemişten ni- istifade etmemeli!, Herifin birisi bir bakkala gel rrir var mı? — Var! at, var mı?. — Var. E uzum ne duruyoruz.. Dünya- an edipleri gibi yazsak ya!. Ne © irbu çoraklık?!. Kaç tane'da- na okunac:k eser yazdık.. Bir nebi diline tercüme edilmiş serimiz var, Kaç edebi ce- imiz ve kaç edebi cereya- iz var. Kaç kişi edebi mü- t tesis etmiş ve kaç kişi “unu kazanmıştır , vi birisi her dilden bir o tercüme © ediyormuş.. en de bir roman tercü- e iieik istemiş.. Veen iyi "ürk romanını sormuş.. Kimse isünü gere gere bir isim söy Güneş, deniz, ültraviyole.. « — “Buruşuksuz ve sarsıntısız dalgalar kıyıların kumlarına ç kadar uza namıyorlar. Onların kesik, kesik, tatir tatlı sahilleri okşamaları yarı baygın kadın öpüşlerine benziyordu. (Sülli Prüden) ” (Edmon Jalu) “Deniz muhiti bizzat hayat cevherini | mubteyidir. Deniz, hayat doğuran bir döl yatağı de.” (Rene Henton) Tabi bir kuvvet ağı ile sarılmış bulunuyoruz. İlk insanlar yer yü- züne ayak bastıkları zaman bu kuv. vetlerden korktular. Git gide anladı- İnr ki bu kuvvetler kendilerine üze- rinde bazan iyi, bazan fena bir tarz- da icra ediyor. İlk tedavi menbala- rı bu kuvvetler oldu. İçinde yaşadı. ğumez âlemde elimizde bulunan fi- sik ventaları tedavi gayesine tevop ——— zu teklif ediyorum. (Bizde Türkçeyi doğru yazabilen kaç kişi var?) Kendine güvenip te bu ankete cevap vereceklerden de fazla bir şey. istememeli.. Şöyle üç beş satırlık bir mek- tup, bir davetiye, selâm, ke- lâm!., Eğer bunda muvaffak olur- sak o zaman edebiyat bahsine karışabiliriz. Ne dersin Yazın sinirime dokunan $ey- lerden bir kaç tanesi var ki; is- ter istemez karilerimin nazari dikkatini celbe mecbur oluyo- rum., Kara sinek bir; ikincisi de muttasıl — Ne dersin? diye sual s0- ran adam... Der ki; — Ben fliân işi tutacağım ne dersin?. Siz kan ter içindesiniz.. Ha- rarstin aksi tesirile soğuk bir $ey yazmamağa çalışıyor ve beyninizi yoruyorsunuz.. Ta- bii: — Pek âlâ. - Dersiniz.. Ammao kanaat etmez.. 5 — Fakat parası az.. Acaba biraz daha istesem mi? Ne der- sin —İstel.. —İste amma, ya büsbütün reddederse o zaman açıkta ka- İ lırım.. Ne dersin? hu, sana da akıl dânış- / mağa geldik. Bir şey söyle bel. — Doğru hakkın var. Başından savmak için rorsun!.. — Hakkın var... — Seni de bir ciddi arkadaş e gın var ee. yangın Bi beni yı . İlah... inek için de kâğıdı, filit, sirke ve saire kullanır az çok kendinizi koruyabilirsiniz.. Lâkin bu ikinciden kurtulmak için ölmekten başka çare yok- tur.. FELEK - | gün o kadar ileriye Plaj safaları İİ düriyor; Dr. Rusçuklu HAKKı cüh etmekten ibaret bir manâ-ile a- ırsak, Fiziyoteropi tedavi faslının tarihen en eski bir mebhasidir. Çok eski zamanlarda bile suyu,ate- şi ıaca kaynaklarını bu maksatla kul lanmay: bilirlerdi. Fiziyoterapi bu- eskilerin buna dair bildikleri hiç hükmünde kalır. Bir kere bu tedavi usullerinin ne suretle tesir etmekte olduklarını derin olarak tetkiki ettik; onlardan müessir olacak surette istifade et- mek yollarını bulduk. Atalarımızın bunların hakiındaki bilgileri misti- sizm damgasile damgalanmış basit fikirlerden ibaretti. Bizbunların yeri. ne kat'i malümat koyduk.Günkü bil diklerimiz derin tetkiklerin neticesi- dir. Bu kuvvelerin her hangi birini tahlil edebiliyoruz; tesirini, faydası- nı, mazarratını tecrübelerle göstere- biliyoruz. Diğer taraftan ecdadımızın görür gibi oldukları yahut hiç tanımadık- ları kuvvetlerle ünsiyet peyda ettik. Ev işlerimizde kullanıyoruz. Elek- triktin tatbikatı dünün, Ronken şu- hatalarının anla edilmez, he- men devai bassalarından istifade €- dilmiştir. Bu kuvvetleri hakkile tanıyoruz derşekpek ileriye gitmiş oluruz, te- sirlerini biliyoruz; ( ihtiyatkârane tanzim olunmuş bazı teknik usuller. le onları istediğimiz zaman istih- lâs etmenin yolunu buluyoruz. Lâ- kin hâdiselerin samimi hüviyetini henüz öğrenmedik. Bundan dolayı dır ki bu kudretleri iyiden iyiye tet- kik ile uğraşanlar, onları kullanır. ken daima uyanık bulunurlar. İl min yeni keşifleri tatbik sahasına geçerken daima sıkı br ihtiyat ve iti- nn ister, Fiziyoterapi faslında halk lânbali davranıyor. Tabii kuvvetlerin kar- $ısında ihtiyata lüzum görmüyor. hizmetkârlarımız. Bu bir hatadır ki tashihi lâzımdır. Bu kayıtsızlık bazı yeni ilâçlar hakkında da gösteriliyor. Bugün 'kimyacının laburatuvarın: süsleyen eski simyacınmın rümüzü potasından yeni yeni ilâçlar çıkıyor. Ciddi ve ilmi hekimliğin edebiyatında kula da yabancı gelen isimlerle yat ve an- laşılmaz düstürlerle ifade edilen bu kimyevi ilâçların bazı gizli bassala- rı var ki sinelerinde sır olarak sak- layorlar. Haiz oldukları bazı hasta- lar layıkile bilinmediği için, kör körüne kullanmaları tehlikeli olur. Fiziyoterapi de böyle... Yaşa sıh- uk duşlara, deniz banyolarına, gü- neş banyolarma devam olunuyor. I- hen kaynaklarında bu kayitsizliklere daha geniş mikyasta tesadüf olunu- yar. Bir çok kimseler, başkalarının müstefit olduğunu görerek kendisi de istifade edeceğine kani olarak 0- ralara gidiyor. yahut şöyle düşünü. yorlar: İyi gelmezse mazarra ve recek değil ay. lar üstünde güneşin şualarına göğüs vermek bu gündüz yıldızlarına kar- Şeyli Sadun misafirini bal. ona yakın geniş bir sedire o- u. Erkek ve kadın hizmet ızlu arap beş adım ileride el divan duruyordu. kabil değil. iresi müdürü olan beyaz bor — - Yeriniz şok güzel şeyh e- İN, biz de biraz çalıştık. öl or- ında daha iyi bir şey yap- © Havai mevzular etrafında ko ardı, Bir aralık sedirin adaki dıverda <zwj; — BIRINCI BISIM — Bürhan Cahit Pe içinde şapkalı bir resim gö- ren yüzbaşı Celâl sordu: — Dostlarınızdan bir ecne- bi galiba? Şeyh Sadun başmı çevirdi. Genç erkânı harbin soruş tarzı onu düşündürmüştü: — Desk değil, bir Avrupalı âlim. Geçen sene harabeleri tet kike gelen bir Fransız. Ve son- ra izahat verdi: — Sorbon profesörlerinden biri, burada on beş gün misa- fir kaldı. İkametinin hatırası... Burada namaz kılınmağığı için astık, i Maamafih yüzbaşı Celâl o- nun ecnebilere karşı olan dost- aleni tabii ek mükâleme hafe, bünyenin haline göre hiç bir | tekayyüde riayet olummayarak 30- | Yunanlıların - (Febüs) e taptıkları gibi. Herkes üyor, işitiyorki evvel denilen “cerrahi ned- retler,, in güneşle tedavisi mümkün oluyor. Güneş zayıfları - kuvvetler: Bunları gördükten sonra faaliyete geçmekten başka ne yapılır?.. Alete, edevata ihtiyaç yok. Sahilde kurula- rin üstüne yaslanıvermek kâfi... De- dikleri gibi: Güneş, herkes işin par- lamıyor mu?... £ Derin ve ince tetkiklerin neticesi olarak meydana çıkan makul fikirle- ri körü körüne tatbik etmekle hata olur. Plâjlarda güneş banyosu mo- dası da bu cümledendir. Bu banyo- yu kimler yapacak ve nevakit yapa- cak? Orası aranıyor. Güçlü, kuvvet- dir. Aila.. Güneşte vücudini pişir mek, güneş şuaları ile dersini: ka- rartmak çılgınlığından bazan hiç beklenmiyen weticeler çıkar. O kadar metholunan bu şöhretli tedavi usulünün bazı kimseleri hay- ret olunacak derecede yorgun düşür düğü, yaşları biraz ilerilemiş kimse- lerde ihmal olunamıyacak - ârızalara sebop olduğuş ziya banyosuna soku- lan çocukların meşvününa ve sihhat- çe istifade edemedikleri, zayıf ve yorgun düştükleri görülüyor. Plüj modasının revaçta olmasına belki başka sebepler de var. Ezcüm- le deri karartmak, Ba yüzden de ka- | zalar oluyor. İlk imsanlar çıplak idi- ler? Derileri daimi surette güneş te- siri tahtında bulunuyordu. Sonrala- re elbise ile derilerini o tesirden ko- rumuşlar, kurtarmışlardır. Bir çok asırlar da böyle geçmiş. Şimdi onu birdenbire ve şiddetle güneşe arze- dersek bence iyi olmaz. Evvelâ, ha- Aifinden başlayarak güneş çarpması — ki bu bazan vahim bir felâket o- lur — vücutte şiddetli yanıklar pey- da olur. Sonra güneş kanın cevelâni üzerine tesir oder; bütün iç âzaları- na tesir eder; Hele bunlar biraz da bozuk olursa iş büsbütün Fanalaşır. Güneşle oynamamalı. Eski millet- İerin bu ilâhinin ateşli ollarına gö- ğüs germek için hürmet ve ihtiyat işter, meş guşlarının bir Me var ki ün Pi ka başkadır. En mühimleri, belki Ultraviyole #üadır, Bu şusı ayırdık. Lâkin haklı i, cahil ağızlarda dolaşa dolaşa iptizale düştü. Hekim- likte, alelhusun çocuk hekimliğinde bu şaanın göserdiği harikalar üzerin de wrara hacet yoktur. Mühim has. sahasına konulması demek olan ira diye ilâçlardan başka daha mühim ve asli bir ilâç yoktur. Çok ince ve esaslı tetkiklerin ne ticesi olarak elde edilen bilgiler il. mi muhitlerden uzaklaşınca mahiyet İ lerini büsbütün değiştiriyorlar. Ül traviyole şunt da böyle oldu. Onu her derde deva yaptılar. Her derdin devası ve her uzvun kuvvet ilâcı. Saçların dökülmesine, başın kepek: lenmesine, yüzün buruşuklukları- na karşı bile tavsiye ettiler. Ultraviyole şunmın miledarı ziya de olursa hepsi tamamile bilinme- yen bazı sebeplerden dolayı, yorgun laktan, kırgınlıktan, iştahasızlıktan, zayıflıktan başka başlıca iki mühim arıza ihdan'ediyor: Bazan vehamet kesbeden göz ağrıları —sinema ar. tistlerinin göz ağrıları bu neviden. dir — vö göz hastalıkları. Şuam te- © ehemmiyetlidir. O millet Hanım | mağazadan döndül Henüz ! yemek. yemedikleri için, hanım ge çarşıdan yiyecek neva | le aldı.) Hanım (Mantosunu ve $ap- kasını çıkararak derin bir nefes alır) — Öf.. Şimdi birde ye- mek yı Bey İDikkatli) — Yorgun musun şekerim? Hanım — Bugün öyle.. Ma- ğazada o kadar çok iş var ki.. Bey — Zavallı karıcığım.. (Birdenbire mühim bir karar vererek) Sen orada otur cicim, rahatına bak. Ömleti ben yapa” rım, Hanım (Ha; let yapabilir mi — Zannederim ki, yapa bilirim, Hnam (Takdirkâr) — Lâ- kin bu adam her şeyi - biliyor. Sen bir incisin vallahi! (İnciyi öper) Bari ben de gidip softa- yı hazırlayayım. Bey — Olmaz, olmaz. Sofra- yı da ben hazırlıyacağım: Sen hiç bir şeye karışma. Yalnız ra- hatına bak, Hanım — Ne istersen hepsi- ni de büfede bulabilirsin. Bey — Canım ben bulurum, | sen merak etme.. (Matbaha girer. Hanım kol- tuğa uzanarak bir gazete alır. Biraz vakit geçer. Beyin bir şeyler aradığı ayaklarının gidip gelişinden anlaşılır Bey (Matbahtan | —Cemile! Hanım (Koltuktan sıçraya- rak) — Ne var ? Bey — Kaşıkları nereye koy dun? Hanım — Büfenin gözünde, J — Sen om ? Hanım — Dur, geliyorum (Beyin imdadına yetişir) İşte ayol. Elinin altında duruyor lar, Bey — Oh, görme Teşekkük' siri ile derinin rengi kararır nar, Bazı hekimler, Ültraviyole şi aatın tesiri ile fena cinsten'olan ur- ların azdıklarını söylüyorlar. Bilgi- siz kimselerin elinde bu şuam ne fe- cinlara sebep olacağını * söylemeğe hacet yoktur. ve Zamanımızda, tabiat kuvvetlerini gelişi güzel kullanmak için bir teme- yül vardır, Halbuki o kuvvetlerden istifade edebilmek için © çok ziyade dikkat ve ihtimam ister. Plâjlarda tatbik edilmek istenilen güneş ban- yoları, şimdiki haline nazaran, ta- mamile beyhude ve muzirdir.. Gü- meş banyosu, Fiziyoterapi tedavi u- sulünün mühim bir faslıdır. O teda- yi usulü ize Tıp fakültelerinde, hu- üesseselerde müstakil bir kad "© e içinde okundurulacak derecede Plüj sefaları sıhhi bir kontrole tabi tutulmalıdır, Güneş banyosu he kim reçetesinin muhteviyaı arasına girer Tabiat kuvvetlerine karşı tek. ifsiz ve Iâubali davrananlar hare- ketlerinin cezasını çekerler. Cür'et ve cesaret her şeye galebe çalar; ta- biat kuvveleri müsesma... ederim. Haydi sen git, rahati- na bak. (Hanım tekrar koltuğa ge- lir, gazetesini alır, Fakat yine matbahtan doğru gürültüler duyulur, Bey dolapların, çek- mecelerin, kutuların kapakları nı birbiri arkasına açıp kapatı- yor) Bey (Bağırarak) — Buda iş mi yahu? Koskoca matbahta tuz bulamıyorum. Hanım ii imdadına ko- şarak| — İşte ayol. Sağdaki kutu, tuz kutusu. Bey — Tuzuda amma da ye- re koymuşsun ha. . Hanım Bırak, istersen ben yapayım. Bey (Sabırsız) Sen git, rahatına bak. Ben yal- Biz yaparım, (Hanım koltuğa döner. Ga- zeteyi alır. Odada ve matbahta bir müddet sükünet devam e- der, Birdenbire matbahtan doğ ru küfürler işidilir.) Hanım (Koşarak) — Alla hım, yine ne oldu? Bey (Kızgın) — Canım, bu ne biçim hava gazi?.. Bir tür- lü yanmayor.. Hanım (Ocağı muayene et- tikten sonra 1 zin ne kabahati var bey? Muslu ğunu açmamışsın ki... Bey (Mahcup) — Ne bile yim? Sen gazin kapalı olduğu” nu söylemeli idin, Hanım — Artık o kadarcığa da akıl liremiyeceğini ben nereden im? Bey — Pek alâ, pek alâ.. Ka bahat benim. Anladık, Haydi git, sen rahata bak. (Tekrar ayrılırlar. Bir müd- det sessizlik.. Omletin bilâ hâ- dise pişmekte olduğu zehabı hâsıl olur. Hanım emniyet hâ- sıl ederek gazeteyi alır ve kol- tuğa gömülür. Birden kapı açı- İse ve bey sâpsarı bir halde kü- fürler savurarak odaya girer.) Bey (Bütün yumurta sarıla- rının düğü yeni pantalo- nunun sağ dizini göstererek) — Gördün.mü, günel pantalo- nu berbat ettik. Hanım (Ne yapacağını şa- şırır) — Eyvah.,, (Felketi ta- mir için ıslak bez aramağa ko- şar) Bey — İstemez, istemez. İş işten geçtikten sonr: DE vk bi koltuğa gömüleceği: ği pişirseydin, işte bu haller ba ba şımıza gelmezdi. Dr. Cevat Kerim Haseki hastahanesi Emrazı e ve zühçesiz eee emer iyanada mes” tetkik ve tetebbuda balet Dr. Cevat Kerim Bey bu defa Viyanadan avdetle yeniler muayene- hanesini C; mine sefarethanesi Süreyya Bey glam tesis etmiş ve e yalaşn kabule ele on ir 20679 Hayır. |- Çapras kelimeler 0284567860908 Soldan sağa 1 — Müteharriie değil (5) (5) 2 — Keder (4) Harflerden mü rekkep (6) 3 — Efsane (5) Kemiğin içi (4) 4 — Dünden sonra (4) Korumak (6) 5 — Aza (2) Aza (3) Uzağa işa ret (2) 6 — Eski (4) Sual (2) 7 — Akıtmak (5) Genişlik (2) 8 — Acele (4) Para (4) 9 — Şeytan değil (5) Alçak bu- lut (3) 10 Başıma M ilâve ederseniz, gi- deceğiniz yeri bulursunuz (4) Ha- fif bir pabuç (6) 11 — Başa konan (3) Nota (2) Göz rengi (3) Yüz Yukarıdan aşağı 1 — Gök yüzü (4) Büyüklük (6) 2 — İşaret (6) Kabahatin sonu 3 — Beslenmiş (6) Deva (4) 4 — İnanış (4) Nevale konan yer (6 5—.. & — Ayın ince şekli (5)-Nida (2) 7 — CE (2) Leke (2) Orta mek. tep (4) 8 — Elemli (4) Kız çocuk (6) 9 — İsanm doğduğu gün (5) Bal “ 10 — Avam fribane (7) NA (2) İl — Kir (4) Budala (5) , « Davet Seyyar mubabirimiz olup iki, üç ay mukaddem alâkasını kat'ettiğimiz Memduh Beyin hesap ve muamelâtım teslim ve tasfiye etmek üzre mat m kirlerinden hoşlanan iki sami- mi dost olmuşlardı. Şeyh Sadun esasen çok uya- nık ve zeki olduğunu ilk ziyare tinde anladığı genç erkânı har bi bu sohbeti daha iyi tanıttı. Genç zabit rütbesine rağmen şimdiye kadar temas ettiği ku- mandanlardan, valilerden çok yüksek ve çok anlayışlı idi. Öğ ile yemeğini beraber,; balkonda ve bir arap şeyhi nezdinde gö- rülmesi garip gelecek Avrupai, bir tarzda yediler, Yemekir bile garp usulü idi... Yüzbaşı Celâl kristal takım- ları, keten örtüleri, tam Fran- sız usulü yemekleri ile hazırla- nan bu mükellef sofradan şeyh Sadunun Tedmür harablerinin tarihi hakkında vet cidden vâkıfane malâmatı dinliyerek yemek yedi. Balkondaki hasır koltuklar- da Yemen kahveleri içerken şeyh Sadun ona geceyi burada geçirmesini, 32 e Oran dâni harp daveti kaz / ekti, Fakat şeyhin; ii, karını da teş rik etmesi önü bu nazikâne da- veti kabule mecbur etti. Şeyh iSidun onu samimi bir aile i telâkki ederek kahveleriği içtikten sonra kü- tü ve haram dairesini gezdirmek için sırma saçaklı m Şamda hocasının | yanı Bir gün için gitmişti, birakma. dılar. Bu akşam gelecek. Yüzbaşı Celâl cevap verme- di. Geniş ve loş bir koridordan geç»rek aydınlık bir sofaya çık- tılar. Şeyh Sadun önde giden harem müdürüne arapça bir kaç kelime söyledi.” Bornüzlü arap geriye kaldı. Ve Şeyh Sa- İ dun sağ tarafta ceviz işlemeli bir kapıyı açarak yüzbaşıya yol gösterdi; — Buyurunuz kumandan! salonu idi. .İ bir göz gezdirdi. Sağ taraf ta- | Yeni çikan bazı kitaplar henüz Burası geniş bir kütüphane | dıvarını kaplıyan cevia, sadef' çişlemeli raflara temiz bir inti- İ zamla yerleştirilmişti. Ortada geniş, ceviz bir yazı masası : Bir garp mütefekkirinin e- vinde görülse pek tabii olarak kabul edilecek bu kadar zen- gin bir kütüphanenin çöl orta- sında, bir arap şeyhinin mali, kânesinde görülmesi gerip bir tesir yapiyor, vaziyete esraren- giz bir manzara veriyordu. Yüzbaşı Celâl raflara şöyle mamile Fransizça kitaplarla do lu, Soldaki raflar arapça ve Türkçe idi. ! Genç erkânı harp “gayri ih- | tiyari: — Fevkalüde, dedi. Mükem- mel kütüphaneniz var: | Şeyh Sadun ehemmiyet ver- mez bir tavurla: — Noksanlarımız var, dedi. gelmedi. İs eken GAM ene âmin, ,, Yüzbaşı Celâl muntazam is- ii — Lâvis, dedi. Mükemmel bir tarih.. O.. (Dorzi) de var,. “Güzel.. Bu kısım yalnız tarih galiba... — Evet, dedi şeyh, felsefe, edebiyat kısmı ileride, - Genç erkânı harp güzel cilt- ler içinde itinâ ile yerleştiril- miş, müellifine, eskiliğine göre taksim edilmiş kitapları derin bir haz ile gözden geçiriyordu. Burada büyük Napolyonun Mı sır seferinden, (Akkâ) muhasa rasından, İngiliz Vilyam Pitin şark ve Hindistan yollarına da- ir yazdığı mühim eserin fran- sızça, tercümesine kadar vardı. Alt kısımlarda muhtelif mec- mualar yine ciltli olarak görü- nüyordu, Şark ahvaline dair | Garp müelliflerinin yazdıkları bütün eserler hemen hemen var dı. Hattâ Fransız muharrirle- in Cezair ve Fas ah ederek yazdığı (A rapların yükselişi ve sukut edi- rihle z hi nin haremgâhında gördüğü bu zengin kütüphaneyi hayretle seyrederken dimağı bu yalnız | isimlerini okuduğu tarihlerin İ mevzuları içinde bir sinema ob jektifi gibi dolaşıyor. Arapla- rın şark âlemindeki ilerini bir'anda parlayıp , fakat lisan ve din kuvvetile peşlerin- de milletleri ve ırkları sürüklü- yen bu bünyesi bozulmuş, asa- biyeti kudurmuş milletin haya- tını ve türkün bu tarihi niha. yet bulmuş milletle olan çürül rabitalarını düşünüyordu. Şeyh: Sadun, bu medeniyet âleminde mevkii sıfıra inmiş araplığın muhasebesini yap. mak ister gibi bu itilâ ve suku eserleri kütüphanesine topla tr. Yüzbaşı Celâl gayri ihtiyeri sordu: göremiyorum Şey Efendi. Visa EA