Fikır, irın Ümdesi “Milliyet* tir. i 9 NİSAN 1930 ÜÜ'NREHANE — Ankara caddesi oo'rıı.ı.ı.ımı Milliyet, İs. N d E' Telel 5; İstanbul :ııı. mz. ıııı |BONE ÜCRETLERİ p Türkiye için Hariç için 400 kuruş 800 7S0 1400 1400 2700 ,v E İelen evrak geri verilmez q. Teti (çti geçen nushalar 10 kuruştur. vı matbaaya ait işler için müracaat edilir. ıt:ıu ilânların mes'uliyetini kabul etmez. l Şııı bararet en çok İ8'en az lerece idi, Bugtn rüzgür lodos i"'i' a€k, bava açık olacaktır s kuruş duhüliye ile kendini b * €ren 270 kiloluk matmaze- © Zenerbahçe kulübü azasın- “ve 140 ıınoıuııııı-ı-ıııııı Saip bet le evleneceği hakkın r e mahafilinde bir. !ılp Şevket Bey mümaileyh 'V'ımuun destlizdivacina ta- y yplmuşsada genç ve şüh mat İ ı)d. fatç Benim 140 kiloluk çocuk- ı*ıf ';uyıuyıak vaktim yok! di- ÜNşalebi reddetmiştir. *: "ı Sepetlerin mevkli V g€manet İstanbulun süiprün- İl (ü atılsın — diye şehrin ötesi- M Jerisine demirden çop sepet 'asmıştı, Ben oldum olası bu İ çalışan ve pek te 'Mgüdnmiymbudrhdn ) b lakırdıları sö) baş ınaıir&edndoıxhı-m bl- / hüdüre derki: | Sizin şirketin lağvı söyle- dr. . 'ılı.Evu! "İ—Bunıım- çare söylersem, V !aı eder misin? H Öyleyse — bugünden tezi | 'keti borçlandır.. Ozamenı lvmexlerl Filvaki bu şirket | İ | ileri tütün tüccarı Ga- | “.Bey, Hale Hanımefendi, Av 'Ldın yeni avdet eden meb'- lusret Bey, iğne iplik inhisa ürü Kadri Bey ve refika- ,Püreda Hantmefendi. VF0 sene hepsi adada toplan- Uğâlardı.Galip Bey işlerinin pek Ü ü î -| detmiyorlarmış. Her zaman, ve | Haydi hayırlısı Biribirini inkâr eden nesiller arasında bir anlaşma, bir dost- luk hareketi başlamıştır. İddia larından hiç bir şey kaybetmek sizin yapılmakta olan bu anlaş| ma, resim âlemimizde yarının mukadderatını tayin edecek crr| kuvvetli harekettir. Güzel san'atler birliğinin ta- vanı altında dünkülerle, bugün- küleri diz dize görmek öteden beri güzel hayallerimizden biri idi. Bu hayalin tahakkuku, bizi çok sevindirdi. San'at yolunda biribirine arkadaşlık eden yolcu ların hedeflerine doğru sakin ve asude yürüdüklerini, sessiz ve ihtirassız çalıştıklarını görmek ne büyük bir zevktir.Zaten yer yüzünde eh ziyade asude ve sa- de yaşıyan insanlar da ressam- lardır. Alay köşkünün geniş ve ay- dımnlık salonlarında biribirini ku caklıyacak olan meslektaşları- mr bü çok güzel ve çok hayırlı teşebbüslerinden dolayı tebrik ederim. Hakkını ve haddini bilen gençliğin bu makul ve pek mü- debbirane bulduğum teşehbuı— lerinden mütevellit sevincimi ilân ederken bu teşekkülün ha- ricinde kalmak inadında ısrar e den beşon dostumun ayrılıklar- ından mütevellit teessürümü de kaydetmeden geçemiyeceğim. Onlar, arkadaşlarile beraber yü | rürken kendilerini müstakil ad- çocuk-|her hangi bir şerait içinde bulu nursa bulunsun kendi istiklâli- ne sahip olabilecek olan ressa- mın bu oyun bozanlığını sevme dim. Çalışmak ve muvaffak ol- mak istiyen insana ne ve kim mâni olabilir ki. Her türlü rabrtalarını inkâr edip müstakil olduklarını iddia edenler bana: (Sen de mi Brü- tüs?) diyecekler, AMBA — 9. NİSAN 1930 hhi Bilgiler | Boğmaca öksürüğü Nedir? Nasıl bulaşır, nasıl anlaşılır? Boğmaca! Çocuklara mahsus bulaşık, salgın, vakit vakit nö- bet halinde tutan suruklu şid- detli bir nevi öksuruktir. Öksu- ruğun sonunda ağzdan - yapiş- kan sahyalar akar bu hastalığı hususi bir mikrop yapar, bu mik rop hastalığın ilk günlerinde te nefus yollarından gelen salyalar | da bol bol bulunur, bu sebeple boğmaca en çok bu zaman bu- laşır. Sirayet ya hasta ile temas veya bulaştirdiği öte beriye do- kunmakla husule gelir. Mektep pansiyon gibi yerlerde zuhur e- dence salgin bir.hal alır. Boğ- mMaca her mevsimde görulur, yalnız kış gibi soğuk havalar tehlikesini artirir tehlikeli bir takım göğus hastaliklarının a- levlenmesine sebep olur. Hastalığın bulaştığı nasıl an- laşılır? Hastalık bulasınca arası çok geçmez (2-10 gün) çocuğun ne- şesi kaçar. Huysuzlanır, derken nezle olur, sesi kesilır, geceleri kuru kuruye öksurur, akşamla- rı bir az ateş gelir. Bu hal 10-15 gün böyle devam eder, bu ara öksuruk şiddetlenir, vakit vakit nevbet halinde suruklu bir su- | rette tutmağa başlar çocuk ne- fes alamadan üst üste çırpmırca sına öksurur, öksururken boy- nundaki damarlari şişer, kizarir yüzü morarır mosmor — kesilir, adeta boğulacak gibi olur niha- yet sonunda ıslık veya horoz gibi öterek derin bir nefes alır, öksuruk tutunca 4-5 defa üst Üste tutar, ağzdan yapişkan sa- Iyalar akar, çok defa çocuk kı- sar. Böylece nevbet geçer, mev- | bet esnasında — öksururken çok defa dilini ısırır. çisini kakasını kaçırır, bazen kasiği çatlar ağız, | £ burundan kan gelir. Hafif vak'alarda bu nöbetler * günde 4-5 defa tutar, — nevbet geçtimi çocuk hasta değilmiş gi (Sezar dostumdu, Fakat Ro- mayı daha çok seviyorum.) di- yen Brütüsü daima beğenirim, ELİF NACİ ——————— İstanbul İkinci Ticaret mah- kemesinden: Mabkemece itlâsına karar verilen Marpuççolarda - Kezzapçı oııu Hu nında 3 numaralı mağızıda hazır elbise taciri Nesim Mutal Efendinin akteylediği konkordatonun — mahke- mece ademi rasdikına mebni tasfiye muamelâtının sureti eereyanı hakkın- daki müzakerana bulunmek ve tas- fiye memurlarını intihap etmek Üzre alacakkıların 19 Nisan 1080 comar- tesi günü saat 14 te mahkemenin ilâs odasında hazır bulunmaları ilân olunur, SODD BOB EYOODLAAO elyevm borçlüdür ve lâğvı lâkir- dısı kalkmıştır. Hasan Durmuş Beyel Mektubunuzu aldım. Fikri- nize, daha doğrusu tereddüdünü ze iştirak ederim, lâkin mektu- bunuzu aynen derce mahal örmüyorum. L FELEK Bürhan Cahit bırakıp parasını da yemefe baş lamışlardı. Manifaturacilar Avrupa fab- rikalarının açtıkları geniş kredi lere güvenerek fazla mal getir- tmişler, devir muamelesi yapa- mamışlar ve vadesi geleri bono- larını karşılayamadıkları için sı kıntıya düşmüşlerdi. Bu biribirine bağlı işler ara- . |sında serbest ve yüksek kamis- odasını totmuş, Kadri Bey dendeki köşküne gölmiş- let Beyin dostları şercîi'ı ği ziyafetlerin bu ikinci- u tüncüler ecnebi re- yü ünden mallerini ıata-ı ar, stoklarını Bankalara | yon işleriyapan evler de buhran geçiriyorlardı. Yalnız bir kaç büyük inşaat işi deruhte eden ve yahut bu iş- lere delâlet eden meşhiir ve na- üz şı.hııyeder bol paranın verdi %e!uı bir neş'e içinde idiler, u arada Ahmet Sami Bey de şimendifer işinden aldığı bir mıl)unı yakm komisyon ücreti. ti Bankaya verlestirmis, bir Pa- bi koşar, oynar, ahvali umumiye si eyi yalnız yüzu bir az şiş gibi durur, Boğmaca bu öksuruk nev betlerinden ibaret kalır. 'Tehlikeli ağır vakayite: nev. betler fasrla vermeden üstüste günde 30-40 defa tutar, bilhassa geceleri pek fazla siklaşir rahat siz eder, çocuğun eteşi yukselir, nefesr daralır, öksuruğun şidde- tinden ne yese kusar, besnene- mez olür yavaş yavaş zaiflar, | solar, rengi ucar. Hastalığın 4 üncü, 5 inci haf tasmma kadar nevbetler şiddetle- nir, boğmacanım en sikıntıli. o- lanbu günleri bir buçuk iki ay| Mizah, Edebiyart. anıkk Şakir Bey o sabah keyifli u- eyifli uyanmış, ke- gerinmiş, sonra kal kıp koltuğuna gömülmüş, gaze tesini okumağa başlamıştı... Bir aralık kulağına bir ses- geldi;| bu ses mutfak tarafından geli- yordu... Bir daha geldi, hem bu Sefer ses değil, çığlık halinde geldi. Şakir Bey yerinden fırladı, mutfağa gitti. Acaba apartma- na güpegündüz hırsız mı girmiş Şakir Bey mutlfakta, fikri fa sit biradam gördü. Bu adam bakkalın çırağı idi, fikrindeki fesat ta hizmetçi Makbule'nin kıvrak vücuduna matuftu. Bu- nun böyle olduğu meydanda idi, Makbule'nin namuslu bir kız olduğu da anlaşılıyordu: İs| kemle yere yuvarlanmış, iki ta- bak tuzla buz olmuştu... Kızın korsajı da yırtılmıştı ve bu yır- tıktan, uçları pembe, sivri, sıkı iki meme, dişarı fırlamıştı... Şakir Bey haykırdı: — Kerata! Sen benim evimi ne zannediyorsun? Bakkal çırağının kıpkırmızı olmasına imkân yoktu, çünkü kan zaten başına çıkmış, yüzü zaten havuca dönmüştü; kendi- ni mutfaktan dişarıya dar at- tı. Makbule, mutfağın yağlı masasına dayanmış, burnundan soluyor: — Hayvan herif!.. diye söyle niyordu. Söyleniyordu amma, bu öfke ile göğsünü kapamak aklına gel miyordu... Şakir Bey de, bu ne- i doya döya seyredi- .. Gözlerini bir haylı unr- landırdıktan sonra: — Geçmiş olsun kızım... ney- &e üzülmel. diyip mutfaktan çıktı. O güne kadar Makptle'ye hiç alıcı gözü ile bakmamıştı... Ak- şam üstü, kahve getirirken: — Hanımefendiye bir şey söy lemediniz ya?.. dedi, — Yo... Hayır henüz söyle- medim. — Bunda benim hiç bir kaba- hatim yok amma, oîıun hanı- İmefendinin — du; mem,.. Kuzum beyekndı söy- lınııyln. — Peki söylemem. — Teşekkür ederim beyefen- kadar devam ettikten sonra ya- di- vaş yavaş nevbetler seyrekleşir öksürük eski şiddetini gayb e- Ve gülümsedi (Ne güzel gü- lümsüyordu.) Bu işte.sırdaş ol- der. Hafifler kusmalar - kesılır, | muşlardı. .. çocuğun ahval umumiyesi du- zelmeğe yüz tutar nevbetler gel mez olur hastalık bu hale geldik ten yirmi gün sonra artık geç- miş sayilır. ? Boğmaca nasıl iyişir! nasıl korunmali, sırasında bunuda arı latacağız. $ r. Cemal Zeki. ris seyahatı yapmış, avdette Çe koslovakyaya uğrayarak büyük bir fabrikanın da Vekâletini al- mış, şimdi büyük adada keyif ediyordu. Ahmet Sami şimdiye kadar pek çok iş yapmıştı. Fakat kazandı. ginı yimiyordu. Onun milyonluk adam diyorlardı. Ve Ahmet Sami bir evinden başka ne binaya, ne toprağa,ne hisse senedine para bağlamamıştı. Bü tün serveti efektif olarak Banka lara taksim edilmiş, bir — kısmı emre âmade faiz getiriyordu. O seneye gelinciye kadar bo- Zaz içinde, sakin bif köyde mün zevi bir memur hayatı geçiren Ahmet Sami bu yıl birdenbire kıbır âlemine atıldı. Kulüplere âza oldu, hafif tertip pokere, be ziğe başladı. Ve tabit bu vaziyette etrafına bir çokta dost toplamıştı. Gü- nün adamı olmuştu. Her yerde, her salonda, kibarlar arasında artık ondan onun — otomobilin- den, onun eğlencelerinden bahs sediliyordu. Ahmet Saminin beraber is Ondan sonra kargılıklı bıkı; mağa başladılar, .. Gizliden giz liye gülüştüler. . Ağızdan şakalaştılar... Bi gün Makpule: — Ağız şakası iyi amma, el şakasını sevmem, dedi. — Neden? — Şaka kaka olur. ir yaptığı meb'us arkadaşları da ondan ayrılmıyorlardı. Ve onlar Y.fadan bura az yol mu? | Sokakta bir portakalcı... E- linde bir sepet çürük portakal, — Yafalar... Yafalar.. . diye bağırıyordu. Birisi sokuldu: — Ayol, bunlar yamrı yumru Vşeyler. » Hem de hepsi berelen- |miş.. Portakalcı, pişkin bir tavurla | güldü: a... dukka — Hiç te değil, cici olur.. Cici oldu. Cici olunca Makpule Şakir Beye her istediğini söylemeğe başladı. Bir gün de: — Canımtn içi, dedi, bana gü zel, pahalı bir şapka alsana. Şakir Beyde hoşafın suyu buz kesti. Kanatları ıslanmış karga gibi, omuzlarını büküp sustu. Makpule şımardı: — Bana bir şapka olsun al- mak istemiyor musun? — Ele olmasa sağa denesini üç kuruştan mı veririm? | — Ya kaçtan verirsin? | — On ilen on beş ilen nasıl- san? N — Yana?.. — İstiyorum, istiyorum am- ma alamıyorum. Sen yabancı değilsin, sana şapka alamıyaca- ğgımı pek âlâ bilirsin. — Senin zengin olduğunu b-.—' Hiyorum. — Evet amma bütün paranın karımın elinde olduğunu da bi- lirsin, — Ele ya.. Şekker kimin por| takallar... — Nerenin portakalı bunlar.. | Herife bir azamet geldi: — Yafanın... Halbuki Rize malı oldukları belli idi. Dedim ki: — Amma bunlar çürümüş. .. — Biliyorum. — Sana kirk, elli şapka nasıl alırım?.. İne derim? — Peki ne olacak? — Çaresini bulacağım. İki gün geçti. Makpule biraz surat ediyordu. Üçüncü ha| nanı .sinirli sinirli seslendi. Makpule koşarak gitti. Hanıme | fendi aynanın önünde idi. Beye| fendi, koltuğuna gömülmüş, bı- yık altından gülüyordu. Hanı- mefendi yeni yaptırdığı şapka-| yediriyor? TUTERİ | kasını giydi, bastonunu — Al, senin olsun, dedi, beni aıd?'ğ’u Müşünce ila sokağa Çi on yaş ihtiyar gösteriyormuş. '& Düşündükçe, karısının doğ- -Makpule teşekkür etti, yan' u yolu sapıttığma kanaat ge- gözle Şakir Beye baktı, çıktı. | tiriyordu. .. Birdenbire önünde Usulü bulmuşlardı. Ondan giden birine gözü takıldı. Dik- sonra tatbike başladılar. Mak-/ katle baktı. Allah Allah!.. Bu pülenin canı bir şey istedi mi, wınmı hem tanıyor, hem de ta-| Şakir Bey karısıma alıyor, iki | nımıyordu. üç gün sonra: — Hanım bu sana hiç yakış- madı, aman giyme! diyor ve Makpuleye ciro ettiriyordu. Meselâ hanımefendi ıskarpin lalmağa giderken, Şakir Bey Makpuleye soruyordu: — Ne biçim ıskarpin istiyor. sun canım! O tarihten itibaren hanıme- fendi her on beş günde bir tu- valet, şapka, ıskarpin değiştir- meğe başladı. Fakat malüm oladır, ki dınları fazla süse alıştırmak değildir. Şakir Beyin karısi cutça biçimsiz bir kadındı, süse | düşkün değildi, amma kocası-| nm tüvaleti ile meşkul olduğu-| nu görünce, kendini beğendir- mek, güzelleştirmek merakına düştü. Nihat güzelleştiğine ka- ni oldu. İş beğendirmeğe - kal- mıştı. Çaylara, barlara gitti. Bar demek dans demektir; dans ta... Artık akşamları hesap görmüyordu. Bir gün Şakir Bey hesap gördü. Bir iki yüz lira a- çık buldu. Karısına sordu; karı- Portakalların Yafa cinsi oldu ğunu bana yutturduğuna emin, gülümsedi: — Yafadan bura az yol mu? Begüm? KULAK MİSAFİRİ ——— liralık bir Karıma |& kızarıp bozardı, cevap vere- medi, Şakir Bey içinden: — Vay canma! diye söylen- di, benim karı gençlere para mı — Gözüm ısırıyor! diye söy-| lendi. Sonra birdenbire buldu. Ada-| mm üstündeki elbiseyi tanıyor- du. Bu beyaz çizgili kahve ren- karısı beğenmişti, yaptırması için ısrar etmişti; yaptırıp iki gün giymiş, üçüncü seferinde ka rıst yüzünü ekşitmişti: Bu genç adam v elbisesi | yor... Dünyada giydirmem. .. Çıkaı. kardeşime vereceğim. Bu pek genç adam elbiseı— olmuş.. | — Sen istedin... — Aldanımışım. . Şakir Beyin önünde yürüyen genç adama elbise pek yaraş- İmıştı. Adımlarını sıklaştırdı. .. | Gencin yüzüne baktı, tanıdı: Bir sabah, mutfakta Makpu- leyi sıkıştırmağa uğraşan bak- kalın çırağı idi,.. O zamandan beri hayli terakki etmişti ma- şallah! | Selâmi İzzet zeteci Sedat İngilterede yüksek gi elbisesi idi. Hatta kumaşını | — ri, meb'us Kâmil ve daha bir şimdi bir grup olmuşlar, adada | kaç yüksek mevki sahibi nafiz bir parti halinde eğleniyorlardı. | şahsiyetlerdi. Geceleri on, ön beş araba ile| Ve bunlar sosyete hayatına | büyük tura çıktyör, (Diyaska- | daha eskiden karışmış bulunma l08) ta piliç ziyafetleri yapıyor, | larmdan gururlanarak ötekile- sabaha karşı yorgilide denize| rin fazla taşkınlıklarını istihza giriyor, motörlerle Pavli adası- | ile karşılryor, uzaktan ve kulak Na dolma yemeğe gidiyorlardı. | tan kulağa: Ve bu dine dansan akşamı| — Parvenüler! diye alay edi- camekânlı salonun ortasındaki | yorlardı. büyük masalardan biri de Ah- Zahirde biribirlerini nezaket met Sami grupu tarafından iş- | le selâmlayan ve dostane konu- gal edilmişti. şan bu iki grup arasında daha Cevdet Bey kendisine hirhç içli dahiâ ince meseleler de var- yüz bin liraya patlayan o şirhen | dı. düfer işinden sonra bu rakibine Muıyyeu, yerleşmiş aritstok karğı için için kin bağlıyordu.| rasisi olmıyan memleketlerde Hele onun bu sene kendi gafle-| mond hayatı elden ele geçen ser tinden veyahut beceriksizliğin-| vetin cereyanma tabidir. İngil- den istifade ederek aldığı bu iş| tere gibi eski bir sınif aristokra ten gelen parayr gözünün önün | sisi olan memleketlerde kibar de yemek ister gibi hovardalık| hayatma karışmak için servet edişi büsbütün deli, divane edi-| kâfi değildir. yordu. Fakat Amerika gibi şah da-| Şimdi adada iki grup şevk ve| marları dolarla hareket eden neşe yarışında biribirlerini geç memleketlerde para her şeye mek ıçln çalışıyorlardı. Cevdet | hâkimdir ve her kapıyı açabi-|bir Bey partisi, meb'us Nusreh mine girmek senelerce bu sevi- yedc bulunmağa itibar kazan- mağa ve yavaş yavaş bu âleme yaklaşmağa bağlıdır. Öyle klüp ler vardır ki âza olmak için mu- ayyen bir sınıf aileye Mensup olmak lâzımdır. Ve hatta öyle mektepler vardır ki talebe ol- mak için behemehal zadegân ailesinden doğmuş bulunmak mecburidir. ; mopolit kısmı para kazanan ve iş hayatı karışık milliyetlere mensup insanlar tarafından iş- gal edilen bir yerde paranın mu vaffakiyeti her kuvvetten fazla olacağına güphe yoktur. Bunun neticesidir ki bu eski 'Türk şehrinde, kibar âlemi deni len muhitlerde konuşulan lisan frenkçedir... Memleketle alâ- kaları yalnız yaptıkları iş ve ka İstanbul gibi ötedenberi koz- arn'at » eklepliler — müsabakası Türk-Rus ticareti 47 inci haftanın 4 üncülüğü. nü Arnavutköy kız kollejinden AA |Beyza Hanım kazanmıştır. Yaz |ztsr şudur: | Türk—Rus ticaret muahedesi Bu haftanım en mühim habe- rini, Hükümetimizle Rusya arâ sındaki ticaret muahedesinin müsbet bir neticeye bağlanmak üzere bulunması teşkil eder. Ankarada yeni “Türk—Rus, ticaret muahedesi esaslarını ih zar etmek için, Rus sefiri M. Suriç ile cereyan eden müzake" rat iyi bir netice vermiştir. Türkiye ile Rusya arasındar | ki ticari meselelerin tamamen hal ve iyi bir surette devam et- mesini temin edecek olan bü | muahedenin — esasları — tesbil | ve tanzim olunmuştur. * Ankara müzakratında M, Su- riç il esaslar üzerinde tamamen mutabik kalındığından bu mese lenin yakında intaç edileceği müuhakkak görülmektedir. Tesbit edilen esaslar dahilin- de, Moskovada setirimiz Hüse- iyin Ragıp Beyle müzakerata devam edilecektir. Bu Nisan a* yı zarfında “Türk — Rus,, tica- ret muüahedesinin, Moskova se- firimiz vasıtasile imza edilmesi çok kuvvetli bir ihtimal dahi” lindedir. Esaslar her iki tarafın da menfati icabına göre tesbit edildiğinden bir ihtilâf zuhürü yakımn bir ihtimal değildir. Rus ticaret mümessilliği, ik: tısat vekâletine gönderdiği bi raporda, Türk kontenijan mak larının yüzde ellisinin alındığı: nı, diğer kısmının da yakmımdı mübayaa edileceğini bildirmiş: — tir. Bu suretle eski muahedenizi icabatıma da tamamen riayef edilmiş oluyor. $ Rusyada ihracat yapan tacin | $ lerimiz, artık mallarını hiç tes — reddüt etmeden sevkedecek bit vaziyettedirler,,, j Mevlüt İstanbul Defterdarı Şefik Be- yin merhum valdesi Hanımın ru | huna ithaf edilmek üzre bu cu- ma günü öğle üzeri namazı mü- teakip Beşiktaşta Sinan Paşd | camiinde mevlüdu okutturula- caktir. Konferanslar. . Muallim mektebi müdürlür günden: # Maarif Umumi müfettişlerin: | |den Selim Sırrı Bey tarafından 9 Nisan 930 Çarşamba akşami saat 8 de (beden ve fikir peda- | gojisi) hakkında moktebimizde verilecek konferansa herkes ge- lebilir.,, —- Türk ocağından 10 Nisan 930 Perşembe günü | akşamr saat 21,30 da doktör Af dullah Cevdet Bey tarafındadı | (İktısadi derdimizle mücadele) | mevzulu bir konferans verile* cektir. Bunu müteakip tanme mış san'atkârların kıymetli esef ) lerinden bazı parçalar çalmacak tır. Bu konferans ve konse herkes gelebilir. a olduğu halde mahiyetle örtmek ve kendilerine Avrupi lı süsü vermek için Fransız! konuşuyorlar. Ve maatteessül onların bu şarlatanlığına kapt' © lan bazı Türklerde kadımlı e" kekli Fransızta konuşmağı bif | muvaffakiyet zannederler. Âzası her yıl piyasada faz! para kazanmış rast gele insari- lardan mürekkep olduğu' IG devam eden çehreleri mev mevsim değişen Yatklüpte d e bu yıl peyda olan yeni simâl vardı, Bir kaç Musevi, bir kaç Lnıııl' ni, bir kaç Rum ve bir M'i Türk, . Ve bunlar arasında ilk safta Ahmet Sami Bey!.. Ahmet Sami o yıl Nizamdâ vezirlerden birinin deniz daki büyük köşkünü satın â7 mış, bahçesini bir cennet halin€ getırmvş, rılhtımına — moti zandıkları paradan ibaret olan | tunu çekmiş, bu hasut ve pl" ve bütün arzuları bu topraktan | | Aşıkı muhitte herkesi kıskandi”. — mümkün olduğu kadar fazla| ran bazılarını hayrette ımb" mphyıp mümkün olduğu kadar| ve bir çoklarımı hıdılıı.lıdll“ şey vermemek olan bu koz-| tantanalı bir bayat sürü: nwooln #mnif ><l ana dıllırı bıı « !— di)