24 Mart 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

24 Mart 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"Fikir, dilliyet — W MART 1930 7 * REHANE — Ankara caddesi , 0 Telgraf adresi: Milliyet, İs- | ) Telefon numaraları: danbul 3911, 3912, 3913 3ONE ÜCRETLERİ | Türkiye için Hariç için | 400 kuruş 800 kurüş| İ 'den evrak geri verilmez P *ti geçen nushalar 10 kuruştur. ». /zete ve matbaaya ait işler için üdüriyete müçacaat edilir. /getemiz ilânların mes'uliyetini Kâbul- etmez. KDGÜNKÜ HAVA BEün hararer en çok I7 n az İ V3 sreoe idi. Bugün rüzgür poy- Çaçhava ışıL mdra konfleransı | Tığrusu kimse inkâr edemez 1 andra bahri konferansı bü bir buhran — geçiriyor. İki | Jogel ihtişem ve merasmile (7 a bu konferansın eğer mü |a Fatın inkitar şeklinde dağıl vıpa k:im bilir ne vakit netice- , eği de bir türlü anlaşıla- Konferansın inkita şek- | dağılması ihtimali, mü- iyet ümidinden daha mı | yetlidir?... Bugün — konfe- ! netice hakkındaki ümitle- ilivvetlendirecek bir manza- |) Lzetmiyor. Bunüu niçin sa- (Arfaalı?... Fakat daha başlan- | #eja, tatlı nutuklara, ümit ve- » #özlere rağmen konferansın i|*İçetin müşkilâtla karşılaşa- Wnr bilenler bugünkü -man- V karşısında ümitletini kese | ıf'*g,er midir? N fmnü zannetmiyoruz. Konfe- | !î'q Mütlüka bir neticeye vâ. (olacak;, ileride tahdidi tes. | € İt maksadile toplanacak bey- f'.lr.:'-v—' içtimalar için bir ze- Hy' hazulıyacaktır. Hâkikatte hiferansın hiç bir neticeye jl olmadan değılmasında â- p olmak mesuliyetini hiç bir | V Mfüzerine almıyacaktır. O- “Hiiçin beş bahri devletin mu. j hasinrr var kuvyetlerile ça- KP ortaya bir eser koyacak- "lır. Bu yalnız temsil ettikle- | işlevletler hesabına değil, ken aşabısi izzeti nefisleri namına Mri Zitişmiş oldukları â | taahhüttür. Bu diplomat i- W eçarei hal> bylmtak hususun Zekâ ve kabiliyetini göster. k bir gelmez. Bunu L toplânanlar pek iyi bilir... Hi i c AÇA L j h ı- Başka bir şey “yapalım, -£ çalacak kadınları davat ede 'a. Bu işi senin Ahmet Ali be- rir, Vakitte var. .Şevdet Beyin buna aklı yat- işti. —— Bu olabilir, dedi. — © halde mesele yok. Ben İsmeği çıkayım. Senin işin var — Zahireci Malik Bey gele- ! kti, Onu bekliyeceğim. M AYt izalh, Felekten rivayet " Bursada kestane tartar Ben vaktile, zannederim, bundan| beğ altr sene kadar evvel bir Bursa rehberi yapmıştım. O zaman da bi kaç defa İstanbuldan Mudanyaya, o-İnunda gördüğüm intizamdan dolayı sızlar g yradan Bursaya gitmiştim. - Fakat i- narınız bu seferki kadar het çesit vak'anın müşahidi olmamıştım. Üç gün evvel saat dokuzda rü- tubetli bir vabahın ümitli serinliği içinde Marmaraya bindik, Marmara sabıkalıdır, rahmetli (Sevinç) i batı- ran! Neyse o'da bir ucıklr hikâyedir. Kalktık. Her vapurun rihtımdan ay- rılışında hususi bir vekar vardır. Bi- zim ayrılığın vekarını ayrılışını Ali Naci ihlâl-etti. Baktık ki: rıhtımda cl çantasile - çırpınıyor, kaptana, bize ve meçhul muhatabına : Ayol! Dursanıza! diye Iâübuli bir ricada bulunuyor. . Bu gümrah yolcuyu bırakmak o- lamazdı. Ağır ağır tornistan eden va- pur durdu. Naci parasını karada bir diğerine havale ettiği bir sandal ilel vapura çıktı.. Dedim ki: — Monşer! -Sen Ağöai fşahinı da| geçtin. o: “Biz gidelim de! sini,, demiş, sen istimden de İstim arkadan gel- * Haflanın yazısı « net avukatı olan zat Babrâli üslübü ile “İşbu sefinenin derun ve — birü feykalhat mahzuz oldum. Bu ciheti makamı Emanete bilhassa arzı vazife bilirim,, yazdı. Ali Naci de altına bir gatır yazdı, yazdı amma beduva giden bir yolcu ne yazabilir? .. © defterin içinde neler okumadık, neler görmedik!. Bir Edremitli yöl- çunün yazdığı nazım — ve nesirde mürekkep parçayı kopye ederken el mizden defteri aldılar ve bir daha ver N mediler. Eğer imkün olsa da elde eı-| İsek bu defter mülli romanlarımızdan |daha kuvvetli bir tefrika olabilir. Mudanya ile İstanbül arasc 44 mil- dir. Lâkin İstanbulla — Mudanya ne kadardır bilrmicen. . Dokuzda kalkan — Marmara biri çeyrek geçe Mudanyaya — yanaştı. İBiz de içinde.. Mudanya kalın ka- İbuklu bir kavun dilimine benzer. . |Enli ve mütevali sırtların önünde de- [:ıiı kenarmada bir sıra - dizilmiş çv- yler ., | Mudanyada iskele ile postane-a- sonra| rasında ayakla beş dakikalık yol var-| te müstci | dır, derlerse inanın! # ** i, ç avukat ve Bun- larza bir süri Vâkerdı ve gürültü- leri... Amta Yarabbi ne tahammll- süz, ne tahammülfersa halite! Gazc- teciyi gazeterile, eser ile de- ğil, arkadaşlarile, avukatlarile, valiz- Terite görmeli! Ne gi e Cmkal- ziz töalilük. den ciddiye, teessülften — neş'eye bu kadar seri geçen, mevzüymu bu ka-| ttim, sordum. . Nilüfer tatlısı da var| dedir. .. ? dar seri değiştire hiç bir sınıf yök- tüzü,. Bir şeye dikkat ettim. Gaze- teciler içinde,töylediği söz ve temas edebildiği mevzuu ehemmiyetli ola- ni hemen diğerlerine karşı ta tefevvuk - gösteriyor. Onu di onunla görüşüyorlar. - zetenin çok satılması gülmedik ve nelerle alay etmedik. , Nükte denilen kail oldum ki; tek başıma doğmuyor. Önün mutlâka bir karşılığı, bir dinliyen ve bir tak-| dir edeni olmalı. (Marmara) da yemek yemek b tesellidir, bir telkin meselesidir. Öni rak hazırlanan yalancı dolmaları bir| kari kanaatile yedik; fakat bir gaze- teci tahammülile hazmetmek Az kalsın unutuyordum. Seyrisı fain biri vapurlarında — daima fahri misafir addeder. Açık Türkçe ile ga- eciler - Seyrisefain — vapurlarında bedava seyahat ederler. Bu şayanı dikkat bir şeydir. Acaba rağbet ve hürmet eseri mi, yoksa bizi adam ye- rine koymadıklarından mı? . Yemek yedik.. Mıhir sandalyeler- de yemek iyi yenmiyor. Hatta f hat edilmiyor. Yalpadan korkmıyan- lara mihli sandalyelere oturmama- larınt halisane tavsiye ederim. . Kullanıla kullanıla bir mercanter- liği eskisine dönmüş olan bir tabiri kullanayım: Deniz, bir çarşaf gibiy- di ve biz; “Ey Marmarasın mal — derağuşu, içinde,, gidiyorduk. . O kadar görüştük, o kadar gülüş- tük ve o kadar,.. Ne diyeyim malâ yüni lâflar ettik ki: ihtısasımıza rağ- men o gürtkü rekora — hiç bir zaman bir daha varamayız. Burgada nerde kalaca; nürken Şehremancti avıı amızı düşü- nevi y (Adapalin) t miz olduğunu ile ci ile-ötel — sahiplerin: dç bulunan 1 gecelik mesele- temasa getirdi. kler yendikten sonra sefine) sini halletmek kâtibi olna zat önümüze Marmaramın Allahım Ema- getiri Bürhan Cahit gelirim. — Olur,ben yediye kadar bekler sonra öteye giderim. — Alâ, haydi marş öyle ise! d Cevdet Bey hademeyi çağır- e — Şöför Cemale şöyle Nus. ret Beyi götürecek! İki arkadaş ayrıldılar, Cevdet Bey çalışma odasına geçti. ç Ferda Hanım mektubu ha- i |zırlamıştı. Genç kız saklıyama “yedide orada beklerim. Bu rgideriz. Nerede hazırlanacak bu iş! | Gbşen sefetki yer, (Kuba) 1 dığı sevinci gözlerinden taşa- rak patronun masasına geldi: — İmza edecek misiniz Beye- fendi ? — Bir kerre öokuyalım baka- İrm. Cevdet Bey almanca KR SA h konuşur Ücansesnn va bir | müzde bilerek bilmiyerek çerez ola- Bir şolör diyordu. . — Beyim! Bir numaralr İburada!.. Sandala, kayığa, pura isim konduğunu biliriz lâxiş - tamobile — konur mu idi? . Bursada var!.. Bu Nilüfer bir garibedir Nilüfer nehir İçek ismi, insan ismi oluyor.. Merak mı?.. Vaktile Mudanya-Bursa — yolunu trenle yapanlar şimdi — otomobille İkırk, kırk beş dakikada oraya varınca nakliyedir, motör bir E buna tahammül edil- | Kestirme yazalım . Bindik.. Ve İindik. . Elli dakikada Bursa... Çekir- |ge - Adapalâs.. Burası bir oteldir izah edemiye- , mevsim de- nasıl — bir gül ağacı ni tanıyamazsanız, (Adapalâs) 1 da diyen İsmail B. Bursadaki hayatımız şudur: Otel, otobüs — ha burada bir is- İtitrat — Yahu! Bursa Halk otobüs- |leri şirketi ne kadar misafirperverdir. Bizim oraya vardığımızdan bir saat sonra kendi arabalarında — meccani seyahat edebilmek için bir deste bi- İlet göndermişti.. O andan itibaren Bursada da kimseye hatta kendimize |bile bürolmadan gezdik, — tozduk ve bilhassa tozduk. . “Evet! Bursada otel, otobük, toz, kaplıca, otomobil, ipek, fabrika, Ye gilcami, Ulucami, leblebi, — Musevy gazoz, kaymak, (ayak kaymak değil) matmazeller, sıcak, sıcak, lâvantalı yağ. (Bursada meşhurdur derler am- ma İstanbulun — yağcıları daha kuv vetli) — lokanta yok — elektrik, caz, caz —sinema, operet — ve nihayct va, mahkeme, avukat, ve avukat. . Bursada bir temaşa ihtiyacini te mine çalışan öperet kumpanyasının (Baba) isimli hir faciasını it- İ miş Bir sürü kantodan sonra ah edehilen i | töre hayran ol Hâlâ onun t İ zannediyorum. Bursada iki gese kaldık. l heccimle. muvak- olduğumu Onu siz Adapalüsta iki gece geçi- renlere sorun. . Hele hir hizmetçi kadıncağızın Na- okuyan ve konuşan — genç kız, patronunun bu cevabına dudak larmr isırdi. ' Fakat Cevdet Bey lâtife etti ğini anlatmak için gülerek he- Men ilâve etmişti: ZU . PAZARTESİ 24 — NART Edebiyat, 1930 c L ' Sen rahâtına bak.. Herifin biri dalgın bir halde yatğında üyürken odasına hır- Saatini, para ke- sesini aldıktatı sönra dolabı a- çacakları gırâda hırsızlardan bi- İri bir şey devirmiş ve hemen |kedi gibi vavlamağa başla- miş. adığıla' emaiyet gelince ar- daşı sormuş: — Bu miyavlama da ne? — Uyanırsa kedi devirdi zan- |netsin diye yâptım. X ğ | B i Fakat tam bu sırada bir şey daha devrilip te ev sahibi göz- |lerini açınca hırsız şaşkınlıkla: |. — Merak etme efendi, demiş, |bunü da kedi devirdiç sen raha- tına bak! 121010121010 91010LA AAA İciye: |.. —A sanım diye yarı şefkat ve yarı muhabbetle hitap edişi bana hiç İt olmadığım ne şaitane his- |ler verdi. Naci ile bir odada yattım., Uya- İmıkken çenesi durmıyan Naci uyür- kon me gessiz.adam oluyor., Ben ba- cmiye ve vap- | zı adamları uyurlarken dinlemeyi tet-| ederim. - Bursada çok şey — gördük . Ali Naci harıl haril Karagözün kabrini |arayordu. : Bulamadı. Ancak Haat . İnsanlar içinde lâtife.| İsmi, otomobil ismi, vapur ismi, çi- | Mahmut: — Önünkabri Babrâli caddesin- diyince müsterih oldu. . ..*. Dokuzda oöteldef kalktık.. Saat (ona çeyrek kala Mudanyaya geldik İve ÇAsya) vapuruna bindik.. Mü- rekkepli kalem gibi bir vapur.. Tığ gibi gidiyor. Ben olsam adını (As- ya) yerine (Amerika) kordum. Nacinin bütün korktağu vapurda kam koyun sürülerile karşılaş- |mak idi. Bir gazeteci için bu vahime ve korku — nedendir?. Bilinmez. Fakat vapura girinte bunun bir ve- himden ibaret olduğunu — gördü ve müsterih oldu. Oabire çeyrek kala kalktık. Ve hareketten “yarım saat sonra çok kekif bir sise girdik . Ta- biatin bu en;sâkik ve çelimsiz silâhi ne belâdır! * Sevinci Marmaraya ba- tırtan da ödüz. Süvari Nustala Beyin dediğine ba |kılırsa onbeşiğenedir bu kadarskesif İsis olmamış. $ Tam.Marmara-Sevinç feciasının salibesini geçerken tüyle- rimiz ürperdi.. .Ve eğer o sırada Emanet avukatı olan zatın: — Ah bu belâ — Yarabbit. Eğer batarsak üç çocuğum yetim kalacak! Emanetin ikramiye vereceğini bilsem yüreğim yanmaz .. Diye söyledi; küru sözler olmasaydı.. Hayli hale- can geçifecektik. . Bir saat kadar ihtiyatlı ve mutta- öterek sik tahasmı geçtik . Sü vari olan zat yerek saa! hasretmişti.. Aşağı —ü |makamı Emanetin dava vekili Rar e-| celbetti, bu iyey Adalar civarına geçmiştik.. İs- tanbula yaklaşmak bütün seyahat in- tibalarımı sildi.. Neler göylemiş ve dinlemiştik.. Hiç biri aklımda kal- 1 ve zaten İnanmalt ki nükte in-| n ağzından çıkıyor. kaleminden Bu yazımı bili sahne bayatına bir Ü terim. Emaneti aliye — Darülbedayü c etmek niyetinde ise Rami B. yi vekâletten azledip Otaya nakletsin Bu hem müessese için i için, hem de nej tanbullular için ne iyi memleket Efendim. Aldanmamıştı, Hülyanın se- si biraz zahmetli, fakat vazih işitiliyordu. — Ha,..“sen misin, dedi... nasılsın, ne var bakalım, , . Ya.. Ev gahibinin bir şey anla- yaş| — Kim bilir bir satırda kaç | gözün aydın, memnun oldum... yanlış vardır. Şunlatı bulup çı- | Aferin, aferin. .. haydi artık karayım bakayim! dediklerimi yap öyleise... o. Ve imza etti: ki Boda Müur'a bçeüzi yor | — Çay içiyorduk. Birisi dedi ki: — Monşer bu herif çayı boz- İdu. | / Ben cevap verdim: | — Bozdu ise sen de çak İmet — Ya, ne içi — İhlamur.. Seslendi: — Baksana. bana bir ihlamur |getir. ı — Kalmadı! Hiddetle: — Neden kalmadı ya?.. — Satılmıyor, biz de yapmı- yoruz. Ğ Arkadaş, bu cevabi alınca bi ze döndü. — Şu mhlamur, dedi, Mura benziyor.. | — Ne münasebet? — Birisinin sinema âleminde, |ötekinin de kibar sofrasında is mi işitilmez oldu. Kulak Misatfiri | lar müsahakası | İtilaf değil ihtilaf.. Mektepliler müsabakası 4Sin İci hafta 2 inciliğini Galatasaray lisesinden 251 Fehmi Bey ka- &umnışuı. Yazısı şudur: * içe yim? Kolin | “Bu haftanın en mühim ha- | beri, Londra konferarisının bir İçıkmaza: döğtü gümesidir. |— Bundan iki ay evvel - büyük merasimle açılan, bu tahdidi tes, lihat konferansı, denizin çoşkun dalgalarına terk edilmiş bir tek ne gibi, hâlâ bocalıyor. İngiltere başvekili Mak Donal tın, konferansı müsbet bir neti ceye başlamak - hususunda, gös- İterdiği isticale rağmen bir şey lelde edilmiyeceği zannediliyor. Çünkü daha evvel düzeltlmesi lâzım gelen zeminler olduğun? dan bahsediliyor. | Fransa hükümeti ortaya bir İemniyet meselesi çıkardı. Silâh İları azaltmadan evvel, milli emniyetini, beynelmilel temina ta bağlamak istiyor.. Milli emniyetinin- selâmeti temin edilmeden silâhları azalt manın sakat bir hareket olduğu liddiasını ileri sürüyorlar. Fran sanm bu teklifini ne Amerika ve ne de İngiltere kabul etmek tiyor. Amerika bu teklifi ka- l etmenin kendi menfaatine sahasını hiç bir şey ilâve etmiyeceğini| bildiği için reddediyor. İngilte- |rede bu teklif kabul edilirse' di. |© : ğer devletler arasında emniyet , kmışlardı. sizliğin artacağından bahsedi- |* v | yor. ; Bu suretle davasında yalnız kalan “Biran “bakalım nasıl bir cephe olacak. KdKT GAOAĞT Yen ineşrliyat | Art'st Bugün çıkan Boks federasyon! rejisörüne karşı. suncU — sayısında, Darülbedayi Binema, — müzik, .İyeni edebiyat, hikâye, muarıma, kari katür, hatırat. İlerek karşıladı taderi Canberaberim nasılsın bakalım, yahu iş olmayınca u- grayip bir kahve içmezsin. Mu hatckak gene nezaretlerin birin- San'at Sigara içen hanımefendiler Gece idi, iki kadın mehtaplı |yoldan kol kola ilerliyorlardı. İ- ki taraftaki akasyalar birbirle- rile semada kucaklaşarak tabil |bir kameriye yapmıştı. | Birisi dedi ki — Bu akşam iyi eğlendik Be- İrin!.. Doğrusu hiç bu kadar eğ- leneceğimizi tahmin etmemiş- İtim! | Öteki cevap verdi: — Evet Nihalciği Adam akıllf kurtlarımızı döktük. Fa- kat sonraki konser canımı sıktı. “Tam bir saat koltukta pinekle- İyip te'oturmaktan adeta - pat- İryordum! İyi ettikte otomobile hinmedik. Hiç olmazsa biraz yol yürüyelim canmn!.. Berin uzun boylu, sevimli bir Nihal de tıpkı onun |gibiyd: biraz “esmerdi. BHer ikisi de fevkalâde güzeldi, İve her ikisi de kocalarından ay- İrılmışlardı. Şimdi nered akşam lorada sabah, vakit geçiriyorlar, |dünyanm zevkini çıkarıyorlar- |dı. Güzelliklerinden başka ken- dilerini geçindirecek servetleri de vardı. Ve birbirlerinin tama- men denği iki arkadaştılar. Bir müddet susarak yürüdü- |ler. Bütün ciğerlerile gecenin temiz ve serin havasını teenef- füs ediyorlardı. Yüksek ökçe- leri yamrı yumru kaldırımlarda ses çıkarıyordu. Birden Berin: — Hadi, dedi, birer sıgara içelim! — Yolda?., Nasıl olur? — Carnım kim bizi gürecek? — Ağia benim sıgaram yok! — Benim var! tabaka çıkârdr. ve arkadaşına İuzatti. İkisi de bir köşede dur- |dular. Sıgaralarını yaktılar ve sonra şeffaf gölgeler içinde kıp- kırmızı ağızlarından mavimtı- rak dumanları halka halka üf- İliyerek ilerlemeğe başladılar. Tiryaki değiller, yalnız sıgarayı şıklık olsun diye yanlarında taşı yorlardı. Fekat bu gece esırf er- kekler gibi olmak, erkekler gi |bi yolda sıgara içmek hürriyeti- ;ne sahip bulunduklarını kendi kendilerine göstermek, ve niha- |yet yarım saat evvel yaptıkları |gizli randevuların zevkini it- mam etmek için sıgaralarını Yürüyorlardı. Derken birden bire arkalarından bir ayak sesi işittiler. Berin çabucak. döndü. ve baktı. Karanlık bir gölge kendilerini takip ediyordü. Ni- bhal: Ş — Kim acaba? diye - sordu. Erkek mi? — Evet! B ilân olmasın? ok canıra, iyi görmedim kiyafeti yetinde, ki- yi gitmediğinden, kazanç olmadı ğından - bahsedersiniz, — sonra sınız kil Malik Bey: — Gevezelik etme, söyletme, dedi. Siz beni de T sanki do- Berin çâhtaşından zarif bir |Ti 8| — Gel bakalım ihvanım, bi- da'öyle dalavereli işler yapar- |princini halis Tosya malı diye |bar bir adama benziyor. | — Yoksabizi mi takip ediyor lar?, — İhtimal! — Belki sehi Berin? — Yahut ta seni Nihal! — Yahuş her ikimizi! Korkmıyorlardı. Bilâkis sek sesle konuşarak gülüşüyor- lardı Heimn öyle parlak bir gü- lüşle ki, sanki neşelerinin ve ses lerinin safiyetini etrafa akset |tirmek ikter gibi. | —Her iki arkadaş ta memnün. du. Gecenin bu saatinde buralar da genç bir adamla bir macer:. İgeçirmek hülyası içlerini yalı |yordu. Berin bu seler yavaş bir scs! mırıldandı: — Kim bilir belki de bir âşı! tır. Tanrdığımız bir adaradır çılmak için geliyor. — Bana belki Berin! — Yahut bana Nihal! Bu sefer «Belki her det» cümlesini - söyle:-» |Sanra her ikisi de hirdenbi: |kalarma dönüp baktılar. | Berin: — Amarr dedi. Galiba o! G4 çen akşam bana şampanya © Tam eden adam! » Nihal: | — Banakalırsa... Şeyt.. Ay lona da pek benziyor.. Hani göy bana uzun uzün edebiyattan |bahsetmişti de sonra söz arasın da ağağı yuarr miyarını belli etmişti.. Bu esnada her ikisine de ayni fikir geldi: — Eğer ö ise? Çok fena! Be- rısı sokakta sıgara özüne kestirdı | — Eğer o ise yandık!.. Beni elimde sıgara sokak ortasında görmemeli idi. Sıgaralarımızı atalım!. Evet atalım!.. Ve ellerindekileri atıp sessiz sadasız hanmn hanimcık — yürü- meğe başladılar. Fakat nedense arkalarındaki ayak sesi birden- bire kesildi. Hayret içinde dön- düler ve baktılar! Evet bir de |baktılar ki ne görsünler: Esrarengiz adam yere diz ç_ökı'nug bir şeyler yapıyor. Be- rin: — Büu muhakkak deli, haykırdı. Adam bu sesi duymuştu. Al- kolden yayılan bir sesle cevap verdi: — Yok hahirnefendi! yokl... Deli değilim!.. ya bugün cuma her yı vim Malüm kapalı Tmızı arıyorum! Sizin gibi şık hanımlar sıgarayı izmaritine |kadar içer mi hic? Naklor'an , MÜMTAZ FAİK — O tamahkârlığmızdandır. Dedi, Fazla kazanmak hırsı! Nasıl damğası üstündeBombay yutturur musunuz? Malik Bey dayanamadı: — A be birader, dedi. Kaba- hat bizde mi? Münakaşa şart: de bir işin takıldı. .. ha öyle de ; ğru iş mi yaparsınız. Alinin kü-|namesine yerli pirinç, tosya pi- diye © — Haydi, postaya gönder. — Telefon Beyefendi, baka- cak mısınız? — Sor bakalım kim? Genç kız telefonü açtı: — Cevdet Bey yazıhanesi. E- vet, kimsiniz Efendim. . . bir da kika, soralım, bir kere? Elile makinayi kapatarak pa. trona döndü: — Kadıköyünden bir akraba- nız görüşmek istiyor efendim. Cevdet Beyin gözleri açıldı: — Acaip, Kadıköyünde akra- ba... adı, satır yök — mu bu a- krabanım! Ve birdenbire aklına lülya gelerek hemen elini u- zattı: KöLate Ş Ver hakavım makinavi!... | lur... peki'.. pe... ikide... olur. .. çok güzel... var.. Genç kız annesinin - yanına gittiğini, - barıştıklarmı, çok Mmemnun olduğunu söylüyor, sa h günü İatanbula ineceğini ilâ- ve ediyordu. Cevdet Bey bir günde iki mürüvvet görmüş gibi sevindi. Hem Ferdanın düğününe karar verilmiş, hem Hülya annesile ba rışmıştı. Bunların — ikisinde de az çok tesini, alâkasrı vardı. Bu memmnuniyetile bir sigara daha yakıyordu ki odacı Hasan girdi: * — Efendim Malik Bey geldi! İ irsun ! ! Orö- ğilmi? Ne o terlemişsin, asan- |lâhını Veliye, Velininkini Ali- 'vinci olacak, diye madde koyar sörle çıkmadın mı? Malik Bey şişman yüzü ihti- |yarlığına rağmen pençe -pençe olmuş. ağır ağır nefes alryotdu: — Serde gençlik var âzizim, dedi, asansör yukarıda idi, inin ciye kadar ben çıkarım, dedim. — Dedin ama işte böyle tur- şu gibi oldun, bir kahve içte ba- Ti kendine gel! Ve odacıya iki kahve söyliye rek sordu: — Eh, ne var, ne yok baka. bum, İşler nasıl? Gene tohumluk diye Anadoluya burçak satıyor musunuz? Malik Bey gülüyordu: Cevdet yel — İki taraf da razı olduktan sonra bize ne? İş bu! Ya siz, birinci nevi buğday harmanma yüzde beş kum koyup milletin miğdesini Karaköy rıhtımı gibi beton haline sokarsınız ya! Si- zi sürmeli billâhi, sürmeli.. Teti likeli insanlarsınız. Ve lâtifeye nihayet verdiğini anlatmak ister gibi: ? Eh, bunları bırak.. Gene ne | yar bakalım, anlat! | Malik Bey kahve fincanını eline alıp koltuğa yaşlandı! — Zâhireciler; — zahireciler, diye diye bu işe de nazar getir diniz. Artık başka yerde iş arı. |lar. Sonra bir buçuk milyon kâs- lo pirinç isterler, Tosyada Ö, senede çıkan pirinç topu topt sekiz yüz hin kilo ... Bunutl hepsini piyasadan toplayıp ge- tirsek gene yetmez. : — Peki nasıl ölüyor bu iş! — Nasıl olacak, nümune) tosya pirinci verirsin, arkasın- dan Bombayla siyam malıti! bir harman eder, dayarsın! Cevdet Bey başınr salladı: — Yaman adamlarsınız y" | man. — Şimdi san'atın öğrenmeğe kalkmada beni sıgaram da kalmamış! Attıkla- |

Bu sayıdan diğer sayfalar: