rikir, il iNyet n Asrın Umdesi “Milliyet” tir. 11 MART 1930 İÜ İDAREHANE — Ankara caddesi 0. 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs- I Telefon numaraları: $ çi İstanbul 3911, 3912, 3913 ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için | 400 kuruş 800 kuruş 750 1400 1400 2700 r Bİ eril ; veğ #İİY. Gelen evrak geri verilmez liz geçen nushalar 10 kuruştur. Gazete ve matbaaya ait işler için| , ii müdüriyete müracaat edilir. ıl bust Gazetemiz İlânların mes'uliyetini ede - Va BUGÜNKÜ HAVA İni Dün hararet en çök 11,5 on az İL “8 derece idi. Bugün hava hafif “çatmurlu, rüzgâr lodos esecektir. e ie) el Fransız teklifi... yeli Fransız heyeti Londraya git- | ha hikten sonra bahri konferans da e geniden faaliyet devresine gir- “ayai . Bundan sonra örtek işleri pdişir an evvel nihayete erdirmek $ Baayretile çalışılacağı anlagılı- #am'or. Fransada kabine buhranı «dıkması yüzünden 17 Şubattan | faaliyetine sekte âriz olan mferansın bu yeni başlıyan en Kinci faaliyet devresinde ne ı ofeticelere varılacağını kesti kolay değildir . Büyük saf- “harp gemilerinin ilgası yeni- len mevzuu bahsoluyor . Sekiz sene evvel Washing- n konferansında tahrip edil- helerine karar verilen harp ge- hilerinin tayin edilmiş olan iddetten daha evvel parça- ıhması düşünülüyor . K.4 Fakat Londra konferansının ia ikinci devresi başlarken da- a şayanı dikkat olan keyfiyet le ransa tarafından ortaya atılan tekliftir , “Konferasta Fransanın donan ia hususunda fedakârlık etme- isteniyor. İngiltere ile Ame- a arasında müsavat esası ka- arlaştırıldıktan sonra Fransa- #in Avrupada öyle pek kuvvet- pi “bir donanmaya malik olması hüc görülmüyor. İşte şimdi de una mukabil M. Briand şöyle lemek istiyor: im Peki... Bahri küvvetimi- sı İ azaltalım . Fakat Amerika ba ere bizim emniyet ve zanna tekeffül etsin-|” Şiar)... al, Fransa bunun üç devlet ara- ra ında aktedilecek bir muahede * se teminini istiyor. Fakat $irf İZ Avrupaya ait bir işte, yani bir Zi Avrupa devletine ait bir mese- rp, ©de Amerikanın herhangi bir hahhüde girmesi kabil midir?.. n(imerikalılara bakılırsa Kellöğ iy aisakı dünyada harbı kanın ici ilân etmekle devletlerin diği Romanda hakikatin hissesi. ni tayin etmek için romanda hayal in hissesini de göz önüne lalmak lâzımdır ki, tam ve etraf- lı bit tahlil yapılmış olsun. Ro- ** i Edebiyat hayatı f *» yi Romünda Hayal etmesi romancılık itibarile pek güzel bir şeydir. Tarih vak'alarının roman ve tiyatroda tahrifi o kadar ileriye gidebilir ki, © meselâ; Sebiller Yumurta bolluğu! Allahım ne büyüksün! Ne ka dar zaman evvel olduğunu ha-| tırlıyamıyorum, bir iki sene ev- | vel bu sütunlarda “Bize yağ- tabakrt arayan dünkü sanat te- mur ve dolu yağdıracak yere | yâlkisi artık bunamıştır. Ve bu- San'at ve Tabiat (man dediğimiz eser, her şeyden|“Orlean Bakiresi" adlı tiyatro- evvel bir san'at eseridir. Bunun için bir tarih gibi ondan sahiden | olmuş vak'alar istemek lâzım- gelmez, Romanın mevzuu esa- sen muhayyel şahıslar ve mu- hayyel vak'alardır. Hattâ ro- man tarihi şahıslar (oarasında İ geçmiş hakiki bir vak'ayı tasvir derken bile tarihin kaydettiği ' sahırsların hüviyetlerinde, Di İnm cereyanmda, sebeplerindi İmubayyel tebeddüller erer lir. Meselâ Namık Kemal mer- humun Cezmi sini ele alalım: Bu romanım neşredilmiş — olan kısımı üçüncü Murat devrindeki İran, harbine aittir. Hikâyenin) * esas şahsı olan Cezmi bütün bü- tün hayali bir insan değildir. çüncü Mehmet zamanında Ye. mişçi Hasan Paşa sadaretinde zuhur eden sipahiler ihtilâli re- islerinden olan sipahi ( kâtibi Cezmi nin ta kendisidir. Gene hikâyeye giren Kırım prensle- rindenÂdilgiray veGa; yile İran şahı Mehmet Hudabende, İoğulları Hamza ve Abbas mirza lar, Özdemir oğlu Osman Paşa, v.s. de hep tarihi ve hakiki şa- hıslardır. Bununla beraber ge- rek bu şahıslara romanda veri- len karakterler ve gerek vuku- yük bir kısmı hayal mah #izin mühim bir dönüm nokta. sr olmak lâzımgelen bu kıymet- li romanın ikinci ve en canlı kıs mı da yazılmış olsaydı şüphesiz | İİstanbulun o asırdaki saray ha- yatı, Üçüncü Mehmet, Yemişçi Hasan Pş. Güzelce Mahmut Pş. gibi sipahi reisleri de romanda yaşıyacak, sipahiler ihtilâli Na- mık Kemal'in kalemile bir mil. H ihtilâl ve intibah gibi parlaki hatlar altında tasvir edilmiş o- lacaktı. Hakikati halde sipahi isyanı Namık Ke, ni bir ihtilâl miydi? Bu mesele romancıyi hiç alâkadar etmez. Oküyan da romanı tarih diye mık Kemal' in kendi ruhu için. deki vâtanperver © ihtilâlciliği bundan üçyüz elli sene. evelki bir isyan vak'asında : tahayyül selâmetini temin etmiştir . O- nun için fazla olarak Fransa ile böyle bir -muahedenin akdine yanaşmıyacağı tahmin edilebi- lir. İngiltereye gelince, Lond- râ hükümeti - Cemiyeti akvam misakı varken böyle bir taahhü kolayca tahmin edilebilecek 0- lan bu neticeleri M. Briand hiç bilmez mi?, Fransanın maksadı bir kere dahâ şunu ileri sür- mektir: Evvelâ emniyet tesis edilsin, teslihat kendiliğinden gelir!.... vay meram ve vana amma we ,Milliyet,inedebi romanı: 35 2p Dul. Ipeşinde koşmakta 'da tat- bir Heyecan vardı: Fâkat bü- gayeler için çalışanların de öyle talihsizler vardr ki, İni Madrklâri mesut hayat on- | Mar felâket başlangıcı oluyor- Ulu, Siyasi hayatın emin ve de- lr bir cephesi yoktuMuvaffa €iyetler bile nihayet dar se- ielerin çerçevesi içinde kalı- « Hisler değişiyor, fikirler gişiyor, şekil değişiyor ve ni- layet bir gün evvel kendisine z&utsiyet verilen, el üstünde tu- (siyaset kahramanları bir sonra tahkir ediliyor, mah- elere veriliyor ve hattâ seh ra çekiliyor. “Politika tatlı bir şeydi. Fa- kat bu tat, bu heyecan o kadar Wieskindi ki, zevkine kanamı- arı boğuyor, nefes aldırmı- . Halbuki mahdut bir ö- Bürhan Cahit rün buna tahammülü yöktu.. Dünya zevk ve saadet dolu bir süslü gemi gibi limandan lima» fa uğruyor, kâh açık denizler- de, kâh yeşil sahillerde dolaşr- yor, içinde etvil crvrl bir hayat kaynıyordu . Fakat dünyanı hayale ben- zer tarafını ancak sıhhatlı, ser- vetli insanlar. görebiliyondu . Ve bu insanlar politika denilen müzmin ve bulâşık hastalığın abancıları idi. Bu ipek yelken- i altın direkli geminin tayfala- fren güzel kadınlar kızlardı. Ve onların en ziyade nefret et- tikleri şey de politika denilen bu kirli ve kaba hastalıktı.. Ah, bu günkü aklı olsaydi hiç böyle karışık, faidesiz, yıpratı- &, tehlikeli işlere girer, ömrü- nün en hareketli devrini bu yol- da eskitir miydi? Şeyhislâm Sunullah Ef, ve Poy| taz Osman, Hüseyin Halife, v.s.| * İrek vak'aları ve Şahıslarınm ka iin tasavvur et-| mek istediği gibi milli ve vata- | okumuyacaktır. Onun için Na-| dü lüzumsuz bulacaktır. Fakat | 5 narin parmakla sunda “Jeanne d'Arç”" ı muha- rebe meydanında ölmüş gibi gösterir. Halbuki bu kahraman Fransiz kızınm İngilizlere esir düşerek muhakeme ve o ateşte yakılmak suretile itlâf edildiği tarihçe muhakkaktır. Görülüyor ki, romanda tasvir edilen şahıs ve vak'aların haki. ki olması ve olduğu gibi göste- rilmesi şart değildir. Fakat bü- ina mukabil tabi? olması, olabile ceği gibi gösterilmesi elzemdir. imsenin inanamıyacağı hari- kulâdeliklerle dolu bir masal, ancak, çocukları eğlendirebildi. gi gibi, inanılmaz vak'alarla ma lâmal bir roman da ancak pek iptidai insanlara zevk verir, Me- selâ Ahmet Mitat Efendi mer- humun bir çok romanlarında ö- yle tahayyâl ler vardır ki, bun- ların tasvir edildiği gibi olabile- ceğine kimse inanamaz. Bilfarz Paris' e ilk defa, hem de bundan elli, altmış sene &vvel giden bir türkün ora hayatına bir kaç a; zarfında Fransızlardan fazla nü fuz ettiğine, yazdığı bir piyesin bütün Paris" e heyecan verdiği. ne, yahut Süleymani Musuli ad. İı kahramanı gibi daha on üç, on dört yaşmda bir çocuğun Bi. | zans kayserliği ve Bâtini Şey- hülcebelleri esrarma nüfuz etti- ğine nasıl inanılabilir? Bu türlü masallar, doğrudan doğruya, Battal Gazi, Kan kalesi, Şah İsmail ileArap Özengi gili men kıbelerin mabadından başka bir) $ey değildir. Şu tahlilden anlaşılır ki, ro- manların gerek mevzuları, ge- rakterleri #aya/ mahsulüdür, fa kat bu hayal tabillik ve makul- lük şartile mukayyettir. Hayali mizi bir şair hayali gibi zevk ve hevesimizin kanatlerine bağ- larsak romanımızın bir şiire ben; zemesi tehlükesine düşeriz. İLNECMİ “es emer m ee e ve see ee | hen Ziyaret lem Ticaret HER TÜRK Yeni ANKARA'yı Onun için 20 Nisan 1980 Mill Sanayi Numune Sergisi'ni Ziyaret et! görmeli! i i ei | Bir muadele Bakımsız yavru Lâkay- di — Bahlsız yari. HMimayelkifa! Miletyar3 hi Yezai memleket Cevdet Bey başında dolaşan etine ve ayat üsaresi ordu. Göz ka — Neler . düşünüyordunuz, Cevdet-Bey? — Neler düşünmüyorum ki... Gençliğimi, oeskiten ömrümü, avdet etmiyecek zamanların ta. hassürünü ,,. —Siz o kadar yaşlı 'değilsi- niz ki, Cevdet Bey. — Belki.. Fakat harcanmış, | sokağa atılmış senelerim o ka- dar çok ki , Şimdi on beş yıl ev- velki zamanım olsaydı diyo- rum. Genç kız içini çekti? — Bilinmez ki, Cevdet Bey, dedi. İnsan genç yaşında ne yaptığını hattâ neden zevk al dığını bile takdir edemiyor. — Sen de öyle misin? — Pek tabii: On dokuz yaşı- ma girdim . Şimdiye kadar öm- rüm nereden estiği belli olmr- | Yarabbi, yımurta o yağdırsan! |ya!,, demiştim. İşte düam ka- İbul olundu. Yumurta o kadar| bollaştı ki, yakında Şehrema- netinin tavukları yumurtlamak | | tan mennetmesi liyor. Artik, zarftan, kansızlık- tan, halsizlikten şikâyet eden-|. ler, sofralarmda mayonez, hele terbiye görmek istiyenler he- men bu bolluktan istifade etsin ler Bir şey düşünüyorum. Ya bu yumurtarın hepsi civciv çıkar ve onlarm hepsi de horoz olursa, sabah nekadar geç olur! ÇUVAL DA YAPIYORUZ! “Politika”nm iki üç gün evel- ki bir numarasmda ilk sayfada büyük harflerle yazılı idi. “Cuval da yapıyoruz!” Aman imi? De- mek bu günleri de gördük. Çu- val da yapıyoruz... O halde me- sele kalmamıştır. Yalnız neka- dar çuval yaparsak yapalım, mızrak çuvala sığmaz. © KERBELÂ CEMİYETİ | GAh, Kerbelâ cemiyeti; hani terkos şirketinin zulmüne karşı halkın hukukunu müdafaa et- mek üzre teşkilini düşündüğüm muhayyel cemiyet2... Yetiş im- ivelesini » temdide çalışıyormuş (Allah bahtını karartsm! FELEK Düşer... Matbaada oturuyordum.Genç arkadaşlardan birt içeri girdi. Dedi iki: — İngiliz düşüyor! O zatnan kendi kendime: — Düşer mi, düşer! dedim, İ düşen sade İngiliz mi ya., İn- İsan sokakta'düşer . Gün gelir, | tongaya düşer . Meyhane, mey- hane dolaşır da sabaha karsı ba ra düşer. Birinin ötekine işi düşer . Hep erkekler değil, ba- zan da kadın düşer Hem ohlar çok defa sokakta değil çatı altında düşerler . Ben böyle düşme nevilerini ründü , Elinde pırıl pırıl yanan pbiraltn kordonu gösterirken dedi ki: — Elden düşürdüm! Hakkı var , Elden düşürüle gü gibi ele de düşülür . Hele di- le düşmek bunların eni fenası- Yola düşmek, yan bir fırtına gibi geçti . Keh- dimi toparlıyamadım n a tâşa- mi ıptumsa yarıda kal- dı. Evi i PAN at i , gezmeğe vere- nı, olmadı. Şimdi siz beni Mesut (mü © Zannedersi- İhiz? Erkek olsaydım belki baş- ka şeyler * düşünürüm . Bana herkes hâlâ genç kız diyor. Ve öyle bir kız ki, âile hayatımdan ona kız diyorlar ve bana bakar İfena kız diyorlar ve bana bakı ken gözlerinde okuduğum hid- İdet, merhamet hisleri beni on- lardan daima uzaklaştırıyor . Kendi kendime — “Ne oldu, | cilvelerini göreceğiz. Şimdi gü- diyorum, bir kere sevdim, ev- Tendim, ayrıldım, sonra bu şas- derpiş edi- | dadımıza! Terkos şirketi muka | sıralarken tanıdık biri daha gö- ' yayan olma- | | wkle- güne kadar daima zannedilmiş- İtir ki eseri sanat tabiate nc kâ- !dar sadakatle meydana gelmiş: | se o kadar muvaffaktır. Halbuki ressamm İda ağacın yapraklarını saymak istiyen budala zihdiyet, sanati tabiatin mukallidi olmaktan kurtaran bugünkü sanat anlayı- şı karşısında ancak bir karika- türe mevzu olabiliyor. Sanatten anlamayanların san at eserinden bahsetmeleri zaten bir facia olmaktan çıkmıştır. Bugün lokomotif çizmek isti- İyen ressam, bir'çivi olup demir yoluna perçinlenmektense bir tren kazasmda gebermeği ter- cih ediyor. Eserini tabiate benzetmek için benliğinde fevkalbeşer bir kudret tevehhün eden mütevef- fa Yunanın putperest sanatkârı oyduğu lahtin içinde boylu bo- yuna yatıyor. Bu günün çocukları kürek mahkümu gibi müzelerde uyuk layan Afroditi parmaklığn ar: dında teşhir edilmiş bir fok ba- lığı gibi seyrediyor. Bir fotoğ. iraf objektifi gibi tabiate sadık |kalmak istiyen işgüzar boyacı bugün kavdan ateş çıkarmağa uğraşan iptidai insandan fark- sızdır. Tuvali tabiate aynalık vazi- fesi gören ressam efendi sirkte perende atan bir canbaz gibi icrayı maharet ede dursun. His ve heyecanlarmı mor ve eflatunun ahengine karıştırarak İfirçasının en güzel , mahsulunu veren delikanlı sanatkâr, gözle- rini tabiate değil iç âlemine çevrmişlir. Delikanlı sanatkâr, © engin !bir his denizinin dibinde inci- iden çocuklara gebe olan istirid- yeleri arıyor. ELİF NACİ tablosun- mak şârtile en zararsızıdır, Has ta olursunuz: — Hâraret düştü.. diye se- inirler, Fakat nabiz düşerse iyibir âlâmet değildir . Bazı iş- İlere girersiniz ki, kârlı düşer. i. Düşmenin gülünç olan taraf- ları da vardır: Adamın takma dişi düşer. İhtiyarladığı zaman çenesi düşer ., Askısı kupup /pantalonun düşer. Korkunç düşüşler de var- İdır; Bir bâdireye uğrayıp kelle- si düşer. Kimsesiz kalır, soka- ğa düşer. Hırsız olur, polisin jeline düşer . Gelir olur, teli dü- şer. Sıra gelir hülyaya düşer , şyann fiati düşer. Saçkıran Bir kere umumi ine çıkan kız i kiri te- Ve bu damga, â- pizeli i telf'rkiletin hi tün çamura atıyor ra artık hayat ne mulkadder kıl- | dıysa o... Hülya içini çekerek etti: —Gençlik iyi şey, fakat mes- ut olmak okadar güç ki! ilâve tahassürlerini unuttu. 'Tbiat ile sanat arasında mu- | Kızlar ve oğlanlar Size peşin söyliyeyim, ev- velden haberiniz olsun: Bu an- İlatacağım çok ahlâki bir hikâ- İ yedir. Hoş, bu hikâyenin gayri ah- lâki olduğunu esasen iddia e-| demem; çünkü. Çünkü mesele herkesçe ma- Ilümdur: Nuri Bey kıza ve oğ- lana düşkündür. Bu halonda hastalık halini almıştır. Bunu bilmiyen yoktur . Karısı da bi- lir. Nuri Beyin karısı Şahnazar Hanım, ilk zamanlar kocasını çok kıskandı, Kavgalar etti, ay- rılmağa kalktı; sonra kâvganm rültünün fayda vermediği ince kaderine rıza gös— terdi Şimdi artık Nuri bey her is- tediği zaman çıkıp gidiyor. Şahnazar hanım alıştı. Şimdi, her gece yemekten sonra Nuri B. şapkasını alır: —Karı ben gidiyorum der ve gider. Karısı: —Nereye? diye sormaz. Bilir ki kocası kızlara, oğlan- lara gidiyor. Nuri bey kızlara, oğlanlara gider yanına papas herifler alır, gece yarılarına kadar, hatta ba- zan sabahlara kadar vakit geçi- rir, gönül eğlendirir. Nuri bey bilhassa dokuz kız, sekiz oğlan düşkünüdür. Altı yediye de güler yüz. gösterir. Fakat sekiz dokuz kız, oğlan ölursa gözünün içi güler, On kız, on oğlan olursa bana sekiz veya dokuz gönderin der. Nuri Bey kızlarm, oğlanların rengini, şeklini intihap etmez. Eğer sekiz veya dokuzsâ küm- ral olsun, sarışın olsun, esmer olsun, hatta arap olsun, mak- bulüdür. Gönül kimi severse, güzel o- dur derler., Karşılarma oturur, eline alır, olur, saçı düşer , Sarığı düşer . Ele iyi bir parça düşer. İnsan dara düşer . İyi bir yâra düşer: Bazan da meselde olduğu gibi kel başlı kıza düşer, Ramazan bu seneler olduğu gibi kışa dü- şer. Gönül bazı şuna bazı da o- na dü Hepsinden tatlısı Piyango düşer. İyi bir vungun düşer. Bize filânca işten çekilmek dü- şer . Dalgaya düşer. İş başa dü- şer . İtibar düşer, kılığı, kıyafe- ti düşer . Kolu düşer. Eşe dos- ta düşer , Düşer, düşer, düşe: Ah, ne olurdu bu kadar di şüşlere göre şu fakirin cebine biraz para düşseydi!... N M.S. mevküni kurtarmak için belki) de hiç zevk almadığı bir erke. ğin yanında bulunuyordu. Cevdet Beyin bir matem ça- veti insanı büsbü-'nı gibi ağır ağır vuran nabızları dn daha müşkül' bir. . Ondan son- | bu düşüncelerle sür'atini artır-'düşüyor. Doğ-) dı. Gözleri çakmaklandı. İruldu- Hülyanm ellerini tuttu: |. — Yavru; dedi Sana birleşe lim, demiştim, Fakat ben e. hamlr, içli bir adamım sana bir istedi | vermiyeceksem bundan'ru söy Cevdet Bey genç kızın bu | hemen vazgeçelim. Çünkü her (yatında layrılmış, bir dadı elinde kal-| samimi itiraflarmı dinlerken o- hangi vesile ile olursa olsun ne! yanlış hareketler ettim, Ve muş bir kiz, Bütün Bilem bana | kadar müteessir oldu ki kendi! senin hayatın: bağlamak, ne de'nun neticesi bu'gün sizin karşi Jzevk Jokşar, sever, kaldırır, ta yaki dan bakar ,.. Amma işte o dar. Fazla ileri gitmez; öpmi İbile.., Onun aşkı yalnız ek kasma inhisar eder, Onları İden düşürmez.. | Garip şey değil mi? Fakat, biliyorum; siz nedi Nuri Beyin bilhassa sekiz, &uz kız ve oğlandan hoşla ğını, neden on kız ve oğland, | hoşlanmadığını anlamak is O iki kız, iki landan da hoşlanmaz . Eğer i kız, veya iki oğlan ve: sekiz dokuz isterim der . Elind bir kız veya bir oğlan geçerse Aman sekiz olsun diye heyeca na kapılır. Nihayet yorulur; bitap dü şer; veya elinde parası kal O zaman kalkar evine gelir, kat rısmın koynuna girer. Nuri Bey kumarbazdır . BA kara oynar . Sekiz dokuz raklısıdır . Elinde bir kız ve; biroğlanla sekiz dokuz oldi rmu para kazanır . Dedim ya, anlatacağım hi ye gayrı ahlâki değildir diye.” M.M. Hektepeller müsabakası İtilâfın halline doğrt 43 üncü haftanın 3 üncülü nü İstanbul Amerikan kız kole jinden Müberra Hanımı kaza: mıştır. Yazı şudur: | “Türk-Yunan mübadele iheis lâfının imzası için M; Venizeldi sun yunan sefirine kat'i ei vermesi, bu haftanın en müh haberini teşkil eder. “Çetin arasıra inkrtaa kadar gidebile*| cek safhalar ârzeden bu mübas'| dele itilâfınm heriki hükümet) tararından hüsnü neticeye bağ laması, memnuniyeti celbe dö ğer bir hadisedir. Çünkü bu mü ———— ayinin | badele meselesi bertaraf edildik) ten sonra, iki hükümet beynins| deki diğer muallak meselelerin l de yakın bir âtide halledileceği hakkında kuvvetli ümitler besli yebilirz: Yunanlılar aramızdaki mesailin hallinde birinci merhi İleyi teşkil eden bu itilâfın imz! sı artık kat'iyet kespetti demel tir. | Avinadan buraya gelen habefi lerden anlaşıldığına nazaran, i! ilâfm imzası siyasi hderlerin v3 İyile ve nüzzar hey kı ârasile verilmiştir. Türkiye ile Yunanistanın s&j| kı ve sağlam esaslara müsteni$i bir dostlük tesis etmeleri, keni menfaatleri kadar Balkan sulhi nün de menfaati icabındandır hayet bir erkekle herkesin doğ ra bulmadığı bir sekilde hayat nı birleştirmiş oluyor ve o eri kek hayatından” çekilince" kat vaziyete Cevdet Bey tasdik eder gibi başar salladı: z l Hülya, devam etti; * — Mademki samimi olma: yeceğim. Bakın, ben hâl ilk. defalar (oçol kendim gülünç bir mevkie düş-'nızda nihayet bir eğlence iğ Hülya, gülümsiyerek sesinin | mek istemem: det, merhamet | hislri bni onlar- |ahengini değiştirmeğe çalıştı: Bana kalbini açık, hani de- İ yatın sonu nedir. nr olarak bulunuyorum. Bu h# Bir tarafta! —Bunlar kendimize ait şey-İ|min hayatını anlatır gibi bü- gençliğimi kaybedecöğim, bif| ler, daha bakalım hayâtın nejtün samimiyetinle söyle, lüp eğlenelim de ! Hülyanm /kınlıkla kendimi bir başka erke | ki tebessümü öldüren ne acı bir | vaş, yavaş hareket etti. ğin hayatına bıraktım... Bu ya- ın verdiği gaflet neticesi oldu. şikâyet vardr. yata atılmış,belki de biraz gül Bu ana yavrusu Cevdet Bey, dedi. Ben sizin rı tecrübesizlik, yarı ilk inkisa- | taze bir çiçek gibi açılmış, ha-| teklif ettiğiniz gibi bir hayatı -İbir kere yaşadım devam © Fakat iki üç yıl içinde anladım |müş, fakat bu yaşta sendölemiş,| demedim. Çünkü bu şekilde er ki, genç kızlar için hayatın ilk | hayallerinden, sevgilerinden u-İkek her zaman serbestisini mu adımlarmda şaşırmak çok teh- | zaklaşmıştı. Ve bugün hayatını, | hafaza ediyor. Fakat kadın ni. lâcivert (gözleri dalmıştı. Derin, derin düşün- Genç kızın sesinde, yüzünde-| dü. Sonra kırmızı dudakları ya taraftan kendimi kirleteceğirM| değil mi? | Cevdetin başı gen; kızın hı ifadesi karşısında say İzalarında daima iniş Çinli kafası gibi eğiliyor, v2 ruluyordu. i Hülya devam etti; A — Sizin için söylemiyoı fakat erkekler, keyiflerine (Bitmedi)