) srır - T” Edebi — K,K Portrelzr ' Öy Z 1 RE! , 100 ı Yakup Kadri İst - ea Lij 1Bö Cokluğumuzda kaç kere hi| tesna olarak belki de az oku- ü dinlediğimiz bir sırat rüsü vardı ki, cehennemin © korkunç uzunluğunca £ rilmiş kıldan ince ve kılıç- 1 keskin bir şeydi, ve tekmil Selâminler ancak onun üzerin- deth geçerek cennete erişebilir- İ ";dL İşte her kalem ve her| ki bu şahsiyet zenginliğinin bir jgret için zaman da bu sırat| neticesidir. Buna mukabil, ec- prüsü kadar tehlikeli ve kor| nebi kelimelere karşı zaafına se o-—;urwydu Daha dün iyi bep görmüyorum. Garp lisan- giıtmı isimlerin her gün| larıım hepsinde beynelmilel ol müuş olduğunu da zannediyo- rum. Fakat muhakkak ki, dai- ma seçerek, çok severek ve her şeyin daima usaresini emerek okumuş. Lisanmda bazan rasladığı- mız karışıklık ve ipham da bel- l Ş KUt h 'I"İ' â) muş bir çok sözler ve tabirler yok değildir. Fakat Yakup be- yin kullandığı bir çok yabancı kelime, Türkçedeki mukabille- Ti mevcut ve müstamel nevi- den. Bir de onun bilhassa ro- manlarında dikkat ettiğim bir hususiyetine işaret etmek iste- rim ki, o da roman san'atine a- it bir kusurdur. Vak'a ile hiç alâkası olmıyan yabut pek cüz'? bir alâkası bulunan bir çok şeyler için, Yakup bey ne uzun, ne mnılı. ne ateşli tav- siflere girişiyor. Meselâ (Hü- küm gecesi) nde İstanbulun. Rum alüfteleri hakkındaki sa- tırlar, bütün güzellikerine rağ- men bir ek mahiyetinde kalmış değil midir? Vakra bu nisbetsiz likleri Yakuptaki teheyyüç kud retinin fazlalığına ve çoşkun- luğuna vermek lâzım gelir. Şu kadar ki, büyük san'atkâr hem faza duyan hem de en coşkun düygularını san'atin bin bir şar tına rameden adamdır. Yaku- bu, biz buna daima muvaffak | olmuş görmek isteriz. NAHİT SIRRI Yakap Kadri Bey bu zaman hafızamız- ( siliyor ve yahut merha- li ve istihfaf duyarak hatır- ervor. Bizim — unutmadıkları- ihbiçinden daha kimleri de -x webal yokedecek! Ve şüphe| |» dğiyorum ki, neslimizden en kalacaklar içinde de Ya- Att Kadri mevcut olacaktır. Musahabe: Edebiyatın himayesi Zaten müntesiplerinin kıy- dina bu büyük nasibi veren / meti kadar âdcdipitibırîylc Üa kaç zayif olan edebiyatımızın ezeli İ bulan bir derdi vardır: Gençliklerinde | | Myeler, nesirler, edebi ve ""oldukcı bir varlık göstermiş, V yP? mekalelerdir. Tabedile kiymetli eserler vermiş olan f Pön ve ancak bir iki kere 0y-|ekseri ediulerimiz en olgun ça- i an piyesini bilmiyorum, 1â-| glarmda bütün tümitleri de bera bildiğim bütün öteki yazı- ber götürerek edebiyatı terke- müşterek vasıfları var- derler. Bunu benim kadar siz vasıf ayni de biliyor ve görüyorsunuz. Mi- |sal — o kadar çok ki — göster- meye ne hacet! Niçin bu böyle oluyor? İşte W üzerinde durulması, ve çok dü- " , gten bir muharrirdir. Erkek| Şünülmesi lâzim gelen bir mese helisini kollarına almadan ve * ç kolay ve çabuk temin edilmez. " |Orada meşhur olmak, binlerce ; |meslektaş arasımda karii ve mü K |nekkidi kendisiyle alâkadar e- bir gayretle çalışmak, son nefe- disinde " punanla beraber biç bir hiç bir sa- î,dır kudretli ki hiç bir ku-/p'atkârım sâyi lâyık olduğu se- ftu ve ihmalini görmüyor, | mereden mahrum kalmaz. Fran |) t ve bilirsek te affediyo-' gada her sene yalnız manzum 'GW mekalelerindeki bi-/eserlere verilen mükâfatların Uindi ve acul bazı hükümle-|listesi sayılalar tutmaktadır.Bu| san' t, ve senelerden be-|mükâfatlar derece derecedir. hayatma karışmış 0-|Bir hayır sahibinin tahsis etti- çelenğini |harrirlerimiz bunu kâfi bulma- " Garpte, malümdur ki, şöhret |" ,debilmek için dinmek bilmeyen | jen büyük mertebe - ihraz edil- |miş değildir. Önünde aşılacak daha bir çok merhale ve ainm- da akıtılacak birçok ter vardır. Bu merhalelerin ucunda muhte şem üniformasiyle lâyemut A- kademi Fransez âzalığından da, bulunduğunu söylemek zaittir. Halbuki bizde iş berakistir. Bir edip için geçilecek değil böyle birçok, hâttâ bir tek mer- | hale bile yoktur. Birkaç sözü dinlenir dostun indi hükümle- riyle kendilerine oldukça bir | şöhret temin eden birçok mu- ktadırlar. Çünkü bu şöhret ken- dilerine herkesin hörmet ve tak dirini celbedecek bir paye ver- miştir, ve çünkü çalışarak daha | fazlasını elde etmeye imkân ol- madığı gibi buna ihtiyaçları da oktur. Şüphesiz ki her insan gibi sa n'atkârlar da gençlikleriyle be- raber gençlik heves ve heye- canlarınım büyük bir kısmını kaybederler. Eser vermeye de- vam etmeleri için onlarda bu heves ve heyecanı söndürme- mek lâzımdır. Bu da ancak an- Tayışlı bir mühit ve daimi bir teşvikle kabildir. Elinden gelebileceği halde e- ger vermeyen bir san'atkâr iş- Tenmeyen madene benzer. Ha- yar, o kadar da değil, bir maden damarı herzaman kıymetini mu hafaza eder ve istenildiği za- man işletilebilir. Halbuki sa- m'atkâr maddi benliğiyle bera- ber memleketin gün görmer Bu memleket için, bahiisüs bi- zim gibi edebiyati fakir bir memleket için büyük bir ziya, 've bu ziyaa bile bile gözyum- mak büyük bir günahtir. Edebiyatımızın — yoksullu- ğundan şikâyet edenler izalesi için çare düşünseler çok daha iyi ederler. Mademki memleket te kâri âdedi azdır ve mademki eserler Hiyık oldukları alâkay- la karsrlanmıyorlar san'atkârım ümitlerini kırmamak — için onu teşvik etmek lâzımdır. Bunun . |day'in yerine Temps gazetesi gibi bir insandır, Ve © da sâyi- | nin mukabilini bekler ve bekle ! mekte haklıdır. San'at aşkı! Ulvi bir şey. Fa- |kat niçin ve ne haklâ san'atkâr- dan daima fedakârlık istiyoruz. |Onu biraz da teşvik ve himaye |etmek te elimizden gelmez mi? | Pati duyması - ve gördüklerini Eskiden beri devam eden bu ihmali tamir etmek zamanı çok tan eglmiş ve geçmiştir. Yarınki edebiyatımızın kuv- vetli temellere istinat etmesini istiyorsak, bizim de bir gün dü- nya edebiyat âleminde yüzümü zü ağartacak eserlere mâlik ol- mamızı arzü ediyorsak vesai- tini bugünden hazırlamalıyız. Akademi ihdasi âzim ve güç |bir iş addedilse bile bir edebi hey'et toplayarak lisan ve ede- biyat işlerine biraz intizam ver- mek, mükâfatlar tesisi suretiy- le san'at mağdurlarını — teşvik ve himaye etmek, bugün için, yapılması kolay, fakat ilerde ve rıc:gı semere itibariyle ehem- miyeti büyük ve çok yerinde bir. hizmet olacaktır. ; Yaşar Nabi Ei debî__ran’ynr;;ır Popülizm Zaman zaman bir sürü yeni edebi mektenlerin taazzü şahne olan Fransada popü ismini taşıyan yeni bir edebi cereyan şimdi kendinden çok bahsettirmektedir. Meşhur münekkit Paul Sou- münekkitliğine tayin edilen An dr$ Thörivele diğer bir Fransız muharriri Leon Lemonnler bu | mektep hâline gelmek istidadı- ni gösteren cereyanın belli baş- h iki kahramanıdır. Popülizm ismi — şimdiden ve kolaylıkla her tarafa yayılmış- | tır. Artık bir çok Ekitler| 'bir eser haklımda “poplülist”tir. hükmünü vermekte tereddüt et memektedirler; Hâttâ son za- manlarda popülist resimlerden de bahsedilmeye başlanmıştır. | | için de en ameli çare edebi mü- kâfatlar tesis etmektir. Edebi mükâfatlar rakabeti ve rakabet eseri doğurur. Bu mükâfatların bir faydası da müfit eserleri halka tanıtmak sünetiyle hem karie ve hem de hakiki san'at- kâra hizmet etmesidir. Muhtelif münekkitlerin baş- ka başka dünyalarda yaşayan insanlarmış gibi birbirini tutma yan kanaatleri karşısında kari- in en itimada lâyik göreceği e- #ser bir mükâfat — kazananı ola- caktır. Bu suretle hergün nümü nelerine şahit — olduğumuz re- klam şarlatanlıklarının da bir. dereceye kadar önüne geçilmiş olabilir. Edebiyatçılarımızın cesaret ve heveslerini erkenden kıran saiklerden birini de edebiyata karşı gösterilen umumt lâkay- dide aramalıdır. Hâlâ içimizde san'atı lüzumsuz bir lüks diye telâkki edenler, delıl yalnız lü- zumsuz hâttâ muzir görenler bi le vardır, Diyeceksiniz ki lâkayt bir kadar — maddi| ğ bir beis görmüyoruz. Bu| kazanmaya HAFTANIN HİKÂYESİ | ';;_;,_'f.î_j Aşkın tarifi sormuştu. Daha ir mevzu bulunamaz | oldu. lalgın başlar doğruldu, lü.lwynkumnlmlxbır ü mcık kendilerinin ve-| — Müsaadeni: “kanidiler ve yine de bu bahiste söylenecek şey- *Juan kadar tecrübeli ad-| t komik şeyler söylendi, | dir biliyor musunuz? Sadece bir | neticeler — erkarildı. | itivat — Dur gülmeviniz! Sö- muhit içinde de olsa san'at aş- kıbir edibi bütün maddi düşün- tının sonuna kadar çalışmaya 've alkol gibi bir itiyat ve lpd- liduhırıbuıcydctw al Popülizm esat prensipleri iti barile çok eski bir edebi mek- tep olan Zola ve Göncourts kar- deşlerin dahil bulunduğu Natü- ralizm'in istihalesidir. Popüliz. min sâlikleri de natüralistler gi fat kazanan bir muharrir için mayalım. San'atkâr da herkes , görüp tasvir edebilmek için on-| dan hariç olmak lâzımdır. İn- | san alıştığı brrmuhitte birçok te ferrüatı farkedemez. Fakat bun ları bir yabancı gözü pek iyi gö rür ve taşvir eder, Yalnız ro- mancının mühite karşı bir sem- bir araya toplıyarak bir eser vücude getirecek kadar da mü- :;y!de sahibi olması lâzım- Taraftarlarına göre çok sağ- lam ve insani umdelere istinat eden bu edebi cereyanın da ya- şayıp yaşamaryacağını zaman bize gösterecektir, .. Tenkit Yaprak Dökümü Reşat Nürtünin romanı Reşat Nuri'nin eserlerini sı- rasile okumuş olanlar iki üç se- neden beri onun san'atında bü- yük bir tahavvül hüsüle geldi- ğini farketmişlerdir . Çalı kuşu, Dudaktan kalbe, Damga, Akşam güneşi gibi ro- manlarında en mühim unsur histi . Bu eserlerde tez ve fikir cephesi bir hâyal ve siir bollu- gu içinde âdeta görünmez bir ibaldedir. Gençlerin ve bilhassa İgenç kızların Çalı kuşu ve Du- daktan kalbe gibi eserlere olan meclübiyetini de bu eserlerde t ve melânkolinin hâkim ol- masına atfetmeliyiz . Bir kadın düşmanı muharri- rin fikre de his ve şiir derece- sinde yer verilmiş ilk eseridir. Bundan sonra intişar eden Ye- şil gece baştan aşağı bir tez eseri Bu romanda eskilikle yeniliğin mücadelesini pek kuv |vet ve muvaffakiyetle tasvir e- den muharrir Acımak işimli büyük hikâyesinde de eski ve iköhne bir idare tarzına karşı mücadele etmek istemiyen mü- nevver bir memurun karşılaştı- ğ müşkülâtları ve inkisarları anlatıyor. Yaprak Dökümü de içtimat bir tablil eseridir. Burda yeni- lik ve garplılığı süs ve sefehat- bi aşağı tabakanm,avam tabaka| ten ibaret zanneden gençlerin sınım hayatını tasvir etmeyiken| nasıl aile felaketlerine sebebi- dilerine ideal edinmişlerdir. Yal| nız bu yeniler bu aşağı tabaka- .|yet verdikleri ve bunun acı ne- nım hayatında çirkin urı(lırı ticeleri tahlil edilmiştir . değil, bilâkis iyi ve ulvi olan| Bu roman his ve şiirden o de- kısmını anatmak istiyorlar, ve|rece tecrit edilmiştir ki eserin bu nokta da seleflerinden ayrı- lıyorlar. Biliyoruz. ki natüralistler ve bilhassâ Zola daha ziyade ha- yatın çirkin ve kaba taraflarmı tasvirden hoşlanıyorlardı. Popülistler de görüşlerde re- alist kalmayı ve görülmüş şey- leri taşvir etmeyi esas itibariy- le kabul etmektedirler. Fakat bu, onların fikrince idealist ol- maya bir mâni teşkil etmez, Bi- lâkis popülistler idealizmle rea- lizmi telif etmek ve İfizumsuz bir pesizmizden çekinmek isti- yorlar, Avam sınıfınım hayatını ta- şvir edecek romancının ©o sını- fin arasından çıkmış - olması i- ..ıı. san'at haricindeki şey-| ve manevi muhtelif kıymetler- | celerden uzaklaştırarak haya- |cap edeceğini müdafaa edenle- hükmet- dedir. re Leon Lemonier diyor karşı “x Yakubun, klasikler ımiı-l Eseri takdir edilen ve müki- sevketmelidir. Kendimizi aldat | ki:“Bir sınıfların hayatmı iyice iki hafta geçtikten sonra büyük bir iştiyak duyorsınız. Ve bu iş- u. lmiş bir ne girer. ıphhıpıed.ıu:â"r tuttuğu huıuym bin biri geniş salonda | yor, kimi ufukta görüldüğü hal | olan aşkta arzumuz yalnız bir |morfinomanm ' bulunan davetlilere aş- (de yaklaşınca kaybolan bir se- |kişinin üzerinde - temerküz et- | kabilinden. İşte biz bu Içıyık dqnıhnhnıkhınyı— rap diyordu. Onu bir tuşağa miştir. Bunun da sebebi basit- | ve onun iztiraba aşk ismini ve- cennete ve cinnete benzetenler :: Rıhveyıwdnıla— Tiyoruz. i fark insanlar ara-| Platonik aşk — olamaz. Bu, içki veya cigaranın duyarlar. i gençlerden mürek-| — Yalnız uzun zaman sabrü ta- ıındı!nfırk kadar muazzam | hislerini tahlilden - âciz bir ta- D lındıklın vallıların uydurdukları açıldı. Hepsi en doğru |hepsi sustuktan sonra söz ıldı cinsini değiştirmek mecburiye- landır. Alkolizmde olduğu gibi üsaadenizle, dedi, benim tinde kalırlarsa büyük bir azap | aşkta da arzunun maddi bir he- kusursuz tekniği ve vak'anın pek hareketli olmasına rağ- men muharririn diğer eserleri kuvvetinde olmuyor. Yaprak Dökümünün lüzumundan fazla acele yazıldığı, üslübe fazla iti- na edilmemiş olmasından anla- şılıyor. Eser tezin müdafaasın- da muvaffak olmuş diyebiliriz, fakat edebi kıymet itibarile ne bir Dudaktan Kalbe ne de bir Yeşil Gece ayarındadır. İçtimai roman cephelerinde de pek âlâ muvaffak olabilece- ğini bize ispat etmiş olan bu çök kıymetli romancımızdan her halde Yaprak Dökümünden daha kuvvetli eserler bekliyo- H LA trinin örüünden uzıkl.ııulnın sonra bu arzu da içinizden ya- vaşça silinir. Fakat siz o mağa- zanım önünden her gün geçer ve mâlik olamadığınız şeyi her gün görürseniz duyduğunuz mahrumiyet size azap vermeye başlar. Cinst temayyüllerde ay- ni hal vakidir. Siz hiç ilk ba- kışta aşık olduğunuzu hatırlı- ve hayır diyeceğinize eminim. daha kuvvetlenir. defi vardır.İlk bakışta âşık olan lerini bu bahiste bir 'lerim var, Hepinizi dinledim, | Düşününüz sevgilinizin ya- ikahramanlar ancak muhayyele- fakat bu tariflerin hiç biri beni nında bir müddet bıılmdukm.ııpekıdımnuhrmhh tatmin etmedi, Bence ışknı sonra içiniz nasıl rahattır. Tıp- 'sında doğmuştur. İlk bakışta i! kı gündelik isportosunu mide- / san ancak bir vitrinde gördllğü Onu tam beş seneden beri ta- 'sevdiğimi hissettim. Halbuki sine indirmis bir avas gibi. Fa- | halde sahip olamiyacağı bir se- |nryordum ve - bilhassa son n—[hı neticeyi önceden biç hatırı- 'anladım ki ask in Heykel San'atkâr! Bana bir heykel yap: Endamı, sırtına eğer vur- durmıyan genç - kısraklar gil asi ve heybetli bir kadın hey- keli, . Omuz başlarından diz kapak larına kadar her tarafı uryan, her yeri apaçık: Ne göğsünün üstünde kanatlarını açmış bir güvercin, ne göbeğinin altına doğru mahçubane uzanmış bir el, ne de kalçaları arasında ye- şil bir yaprak isterim. . Rüzgârsız havalarda fabrika bacalarından yükselen duman- lar gibi uzun ve kıvrak bir ka- dın heykeli. Coşkun, levent, iş- vebaz ve bilhassa muhteşem. .. Vücudü ne taştan, ne tünç- tan olsun. Ben ne kadar mermer vücut- lü kadınlar kucakladım, ben ne kadar tunç endamlı güzelle- re sarıldım ki nasır - bağlamış göğsümden, zırhlı bir şövılye Şehre girerken Beynimde uğuldıyan şu geçen tramvaytn; Hissimde kıvraklığı şu yürüyen bellerin; Elektrik telleri dendiğine bakmayın: Herbirini bir sinirin bu gerilen tellerin. «Yunus» nasıl yaşadı karnında o balığın? Ve ben nasıl dipdiri bu şehtin içindeyim?.... Dalgalı denizine dalsam kalabalığın; Diyorum: Çakıl gibi bir nehrin içindeyim ... Kendi simsiyah bir baş; yollar da ayakları: Bit örümcek görürdüm, bakarsam haritaya; A ğanın ortasında bir aşa' bir Bir şaşkın sinek gibi düştüm İkimiz Senin yaşlı gözlerin ve senin tebessümün, Benim en koyu hazzım, en büyük kederimdir. Beni bir zincir gibi sana bağlıyan bugün. Saçının tellerinden ince sinirlerimdir. Duyunca vücudünün temine temasını, Unutur içim sensiz günlerimin yaşrnı, Arzumun anlatacak sana ihtirasını. Vahşi gözbebeklerim, alevlenen derimdir. Üstünde neyin varsa sıyır ve bir yana at, Bakm meselâ ben kendi üze- |selli kastiyle — daha sık görüş- nmde yıpuimı bir tecrübeyi mey: başlamıştım. Aradan bir- Uzan minderlerinde ılık, geniş ve rahat; Madem ki kalbimdesin yapayalnız her saat, Yarını hiç düşünme, Kızım, Allah kerimdir. kalbı üzerinde kayan ler gibi geçtiler. Teması, meşinleşmiş derii ısıtacak, demirleşmiş eritecek bir vücut istiyoru Aman! göğsüne dikkat larından geçerek bel üzerinde birleştiği zaman, b rımda ateşten yapılmış iki m rak hissetmeliyim. Yüksek rınlarda eritilen — kızıl lerden ayrılmş iki büyük la, iki gülle kadar yuv: la mızrak kadar sivri, kall putasında kaynıyan ayni ten ateşle birleşmek için, burga kemiklerimin arasındaf yavaş yavaş ilerlesin. , Haydi, san'atkâr! Bana b heykel yap: Endamı, rüzgât havalarda fabrika bacalaı yükselen dumanlar gibi uzul ve kıvrak, sırtına eğer vurduf” mıyan genç kısraklar gibi a: “ve heybetli bir kadın heykelimi VASFİ MAHİR hançi yukarı vızıldamaya!... Behçet Kemal 1980 YAŞAR NABİ Alevin tadı Benden başka gelirse seni gönülden seven Haykırsın mezarında, namerdin oğlu, diye... Ellerin aşk dediği ölümü aşmaz neden?. Ölüm benim altımda yol alan bir şedi Bir soytarı gibidir Mecnun'un derin yaşı, Topraklara kapanıp hiç utanmadı, öldü. Seviyorsa Leylâ'yı lâzımdı yaşaması, Cennetin Huri'sine dayanamadı, ölıil. sebepten (dı. Ben de mağrur olduğum için peşine düşmedim. İlk haftala- rım müthiş bir betbinlik içinde geçti. O zaman hayatımın en a- € ve iztiraplı günlerini yaşa- yor musunuz? Samimt olunuz, |dım. Sonra yavaş yavaş mahru alıştığımı hissettim. miyetine Çünkü tabif aşk zamanın ese- | Tıpkı evvelce mevcudiyetine a- ridir. Ve sizi sevdiğinize bağlı- | lışmış olduğum gibi. O zamana yan zincirler zaman geçktiçe |kadar cirkin bulduğum diğer bir kadın arkadaşla — sırf te- kaç ay geçtikten sonra — garip Suvılığkn bir kadın vardı. dığılml?— bu sefer de onu REŞAT FEYZİ mek istediğini anladım. O gün, — tam altı ay sonra, dudakları- mız yeniden birleşti. Fakat bu buseden duyduğum yalnız guru Tümün tatmin edilmesinden mü — tevellit bir hazdı. O kadar za- man, sanki aramıza soğuk bir mezar taşı koymuşstu. Bir za- — man çılğınca sevdiğim kadın karsımdaydı. Fakat ona karşı duyduğum ihtiras içimde kal mamıstı. Onu kollarım arasın: da sıkarken zihnimde ötekinin hayali vardı; bundan cok daha itkin olan veni sevgilimin. Ve işte ben o zaman daha iyi