Serbesi Nazim ve K âsik Nazım Deli bir çayın geniş ve düz|çok şairler, ayni cinsten bu ka- Jİr Genize Kdi işüg; noktada na-| dar fazla eyi bir araya ge- 3i D kaynaşma olursa, Sser-! tirmekte büyük bir müşkülât St nazım ua Klasik mnazımla' çekerler ve ekseri 'a sun'iyete — Zarşılaştığı vakit edebiyatımız | düşerler. Fakat işin asıl maha- T S0 uj e Nuzcümerç, öyle bir' reti bu dört tane bir cinsten ve Karşıklık oldu. :. Berbest nazmı | dört tane diğer cinsten olah &e- tercin edemer, içanize müthiş | kiz kafiyeyi biz& pek tabit gel- sir ihtilâl ordusu gibi girdiler., miş gibi göstermektedir, San'at Bunar demek istiyor ki; kâr buradaki bütün müşkülâtı zim heyecan ve hislerimiz w un belki zorlukfa bertaraf edi cek, , Jazam değildir. Onlar muay-'fakat tabil görünecektir. yen bir veznin hep bir boyda Bize: “Vezin deniletr Şey gay olan mısraları içine giremez.. İrr tabiidir” diyorlar.. Halbuki Duna mukabil ben diyeceğim | biz buna o kadar - alışmışız - ki, ki: Bu vezin, şimdiye kadar gel|artık klâsik nazım kulaklarımı- Miş ve geçmiş bütün dâhi şair |za tabil, fakat serbest nazım lerin heyecanını en hurda te- gayrı tabif gelmektedir. — (erruatına kadar göstermeğe| Vezin ve kafiye denilen şey, kâli gelmişti. bir tekâmülün neticesidir. İlk| Siz, meselâ, Shakespear'den şiirlerde vezin ya pek düşkün, — daha mi fazla bir his, bir ihti-| yahut ta hiç yoktu ve kafiye - tas ve bir heyecan fırtması i-|hemet baştanaşağı bozuktu.. çindesiniz?. Hayır.. Hiç zan-| Aradan bir çok asırlar geçmiş, netmem.. birçok san'atkârlar bunu ıslah Baudelair, kitabı için yazdı-| tadil ve tekâmül ettirmişler, ,3t bir mükaddeme taslağında Şimdi biz çıkıp bunu kâmilen aatırımda kaldığına göre şöyle | Yyıkıyor ve gene eski hale rücu iyordu: “Şairane bir cümle ile ediyoruz; bu, az çok ta, şehir ha r hattı, yükselen ve inen yatından çadır hayatıma avdet dir hattı münhaniyi taklit ede- etmeğe benziyor. bilir -bu süretle musiki ve ri- Esasen, gene kendi iddiala- faziye ile temas eder-,, rına göre, klâsik nazım yazma- İşte, şairin asıl muvaffakıy-| dan serbest nazma geçmek doğ yeti, böyle düz bir mısram için|ru değil ve terkip yapmadan de bize muhtelif inhinalar gös-|tahlil yapmak yanlıştır. “Ma- | terebilmesindedir. Yoksa, dai-|demki aruz ve hece denilen iki re Ççizmek için satırlatı bir dairç unsura malikiz, bunlardan ni- i in istifade etmiyelim,, - diyor- klinde yazmasında değildi y şekle ait bir oyundur ve şi-İlar. Fakat mademki onlardan irin özü ile hiç bir alâkası yok-| istifade edeceğiz, şu halde ge- | dür, ne hecenin ve aruzun ahengini - Çerçeveyi kırmak, işin kolay|istimal edeceğiz demektir. Öy- rafıma kaçmaktır. le ise bunları terketmel- 'atkâr, san'atini bu dar çer |mâna Ve e Dikkat ediyorum, Nâzım Hikmet'in bir çok satırları ya| erebilen adamdır. |tamamile aruz,”"yahut ta hece- Meselâ, klâsik şüirde en sıkı dir. Meselâ: şerçeveyi, Sone'yi alalım. Bi bie 5 Bitlada birinci ka'an he haz TyR MA aç H ai 'eğil beş on, İj Si iki mısrar kendi arasında ka- Ütmettioü: eli olduğu gibi altındaki kıt” Örüi nn mukabili bulunan iki mis- A a da kafiyeli olacaktır ve bi-| mısraları (mefailün, mefailün)! inci kıt'anın diğer iki mısrar| gibi tamamen aruz olduğu gibi şekilde, ikinci kıt'anın di-| “Bahri Hazer,, manzumesinde iki mrsraile kafiyeli buluna | bir çok satırları ya tamamen| altı beş, yahut ta bu veznin cü- üyor ki, burada dört ta-| züleri olan 5-3 veya 6 unsurla- cinsten, dört tane de di-|rını havidir. Meselâ o şiirin bir| #insten sekiz kafiyeyi sıra-| parçasını şu şekilde de yazabi-| ak mecburiyeti vardır. Birlliriz: Ç çe hiç ileve içinde, hokkabazlık Sürek Ezrtyyete düşmeden gös- ııl”ıı.ıı Ademi yarat- h yanlış: . ©O gün ilk gündü ve Allah önlüğünün üstünde sıvanmış kolla- rını çaprazlıyarak büyük ve müsta- til bir salona girdi. Uzun boyaz e- kalı beyaz bir sel halinde, tıpkı de- izlerde kaybolan nehirler gibi ses- siz, önlüğünün karışıyor. du, Alnımın kat kat çizgileri altında henüz yeni doğmuş bir çocuk safi- yetile bakan iri ve — şeffaf gözlerini Zemini mermer döşeli — salonda sıra #ira uzalılmış gene mermer masalar-| da gezdirdi. Aman Allahım mermer döşeli e- Tondaki mermer masaların &e kadar çek! Hepsi düz, damarsız, perdahlı mermer masalar. “Ve bu dört ayağı üstünde İekesiz bir beyazlıkla yükse- len mermer masalara, O hic kemulda- madan, oyuncaklarımın bolluğu kar- şısında tereddüt eden çocuklar gibi iri şeffaf çocuk gözlerile baktı. Uzun uzun baktı. Bu beyaz mermer — masalar gene beyaz sakallı Allahm af çocuk göz. lerini bu kadar derinden - sihirliye- od Dalga bir dağdi. Kayık bir geyik; Dalga bir kuyu, Kayık bir kova, İniyor kayık, Çıkıyor kayık, v.s. parçaları muntazaman 5 er he- cedir. Nâzım burada hecenin 6 - S veznini esas olarak almış ve daima bu veznin cüzülerini kullanmıştır. Yine bu şürdeki: Devrilen bir atın sutından inip şahlanan Bbir ata biniyor kayık Parçaları: Devrilen bir atın sırtından inip Şahlanan bir ata biniyor kayık şeklinde yazrlırsa tevzün ve mükemrzet iki mısra olur.. Şa- ir esas olarak 7 -- 7 veznini al- saydı, bu seferde onun cüzüle- ri olan 3 ,4 ve 7 unsurlarını kul lanacaktı.. Fakat bunu ilk şairler de böy le kullanırdı. Bu, vezni düşük bir aruz veya heceden başka bir şey değildir. Şu kadar var ki, N; iyi biçimli bir yerinde kırıyor... Fakat burada hiç kimseye tariz ediyorum zannedilmesin. olduğu için, misalleri tercihen ondan aldım.. Ben burada sade ce kendi fikrimi ve kendi dü- şündüklerimi söyledim. O ka- dar! CEVDET KUDRET Nâzan bu işin daha ziyade ehli iyordı Nasıl yaratıldık ğer dirilenler üzerinde — dolaştırdı. |7 me kadar me- mezlerdli eğer her birinin üştünde bayaat inamlar gibi he hareketsiz, üstüne — kireç heylhllı gibi mütevazin, cutlar... Gözler ne ölü, ne siyah, me yeşil, cansız vü- Gözler Kurunuulâ gözleri farkediliyordu. — Dudaklar kireçten: di ve yanaklar da — kireçtendi. Ve bü genç, çizgisiz, gergin yüz- lere yakışmıyacak kadar beyazdı, be. yaz, bembeyaz, — daha ne denebilir? Ornuzların mermer yuvarlaklığı, a- dalelerin İmağrur türnselkderi, hacak ve kolların muktedir — olgunlukları karşısında beyaz gömlekli ve kolları sıvanmış Allah, yalnız, derin bir bi- lere bakıyordu. Bu göğüsler nc la- dar boştu. Allal * Susuz kuyular| kadar boş, başdöndürücü uçurum- lar kadar derin. Ve Allah yaratmağa — başladı. Bu lâyuat mermer masaların üstünde vü (eut bulunmuyan — bir teki, derin ve | sazdan bir sepet taşıyordu. Ve Al- » |lzh yaratmağa başladı. Sevanmış kol- Küy öteki koluyle bir şeyler çıkarıyordu. Aman Allahım, fakat bunlar kırmı- zı, şekilsiz ve sıcak şeyler, — bunlar p, insan kalbiydi. dığı bu karmızı şekilsiz ve sıcak in- san kalplerini, evvelâ kulağına gö- türüyor ve her kâalbin yeni bir saat gibi muntazam tıkırdısını duyduktan sonra gülümsüyordu. Ve bıu kırbv'nm sıcak, şekilsiz. —insan kalpleri birer boyaz, harcketsiz Wumnd:'mn vü- cutlerinin göğsüne, — © biçak yarasile insan göğüslerine yerleştirildiler. Bu beyaz, — bareketsiz, upuzun insan vücutleri, göğüslerine bu sı- “|cak, Kırmızı ve şekilsiz i, insan kalp- leri girince kımıldandılar. Saçlar sax rı, kumral, siyah, koyu, açık renk- ler aldı.- Dudaklar kırmızılaştı, göz- ler Alâimiz bütün renklerile boyandı. Vücatler - hafifçe kızartıl. Tuşlar gibi pembeleştiler. Yuvarlak amuzlar, mağrur adaleler, muktedir. kollar ve baçaklar titredi ve gerindi. Allah insanları yaratmağa başla- mişti. Yalnız, evet, yalnız son masanın önüne çeldiği zaman saf çocuk göz- leri durgunlaştı. — Reyaz, bir sakalın kırmızı bi yordu. Çünkü $on mermer masada yatanlardan hiç farklı olmıyan adüne krsraet olan son kalp iyi işlemiyordu. â kısılacak gibi sür'atle çarpıyor, son- va kumsâla son dalgasını gönderdik. ten şonra ölen deniz gibi sakinleşi. a. Daha sonra tokrar bir felâ. ketten kaşap ayak sesleri gibi sıkda. Hiyor ve birdenbire, — ah birdenbire kurşun yemiş bir ağız gibi tusuyor daBa h;ı:.' a mma vücede eat lan son kalp iyi işlemiyordu. Allah bir saniye tereddüt etti ve 3af çocuk gözlerini bütün di. &c Hery elini sepete daldırışta çıkar- | K t bütün dij n be | im olduğu için bunu daha y çe bülün diğer mermer masa: re ediyor ve vezni daha| i en üdeta nefesi | Hepsi ne kadar şendi, suttu. Gözleri sepete atmayi düşündü. Bu vücudü, iyi işlemiyen bir kalple, yat-) tığı ümitli uykudan uyanırsa yazık- t Yazıktı onun — şaheserine! Hem Artık çok ihtiyarlamıştı. Yorgunluk, saf çocuk gözleri istisna edilirse, ak: Tunm Kavranlarından, sakalının ge niş beyazlığımda — yoretmişti. Yeni bir kalp yaratmak? Hayır, bunu ya Pamıyacaktı. Çok yorgun ve çok ih- tiyardı!.. Allah tereddüt ediyordu. Artık bu ton mermer vücut, gene mermer uy- kusunda, göğsü derin bir bıçak ya- Tatile yarılmış, upuzun uyuyacaktı. Fakat böyle olmadı. Kolları sıvanmış Allah son defa ©- larak bu bozuk kalbi kulaklarına gö- türdüğü zaman, kocasını tazip içi veni bir usul — keşfeden talebe gibi ehzi bir tebessümle lümsedi. Ve bu iyi işlemiyen kal-) kuraaz ve müttı metmer vücudün derin yarasına tıpkı ötekilere yaptığı gibi ihtimam- yerleştirdi. — Va sonra vücudün| dinç bir tebessümle bayata gülümse- mesini beklemeden mermer masanın |bir köşesine bir etiket mahladı. Şimdi, ey karilerim, bu mermer masaların uzun uzun uralandığı bu |mermer salondan biz de tıpla Allah İgibi müsterib bir — kalple uzaklaşa: hm. Arkamıza — Bakmıya ne lürün var? — Çünkü Allah bile bu bozuk kalpli son adamın ismini küçük bir etikete yazdı ve başı ucuna mıhladı: “Şalr!“.., Dijon: Edebi tetkikler | SABRİ ESAT Tarikin romanlaş- ması etrafında Goethe ile Schiller'in hayat- larını okumuş olanlar, birinci- nin yazdığı Egmont Kontüu fa- erasını ikincinin niçin beğenme diğini ve Geethe'nin buna ver- cevabr elbette -hatırlarlar, esin, kahramazı olup esere nun tarihçe mazbut adama hiç benzemediğini Sehiller yazın. he: “Bu Egmont benim “gmontumdur!,, demiş. Kari- lerin hele Fransada ve şu son bir iki sene içinde tutuldukla- rı meşhur adamların hayatları nı öğrenmek merakını tatmin etmek üzre kalem çalan ve kâ- Bit karalıyan muharrirler de,| |görüyorum ki, aynı tenkit ve muaheze karşısında aynı cümle kalp, bu son kalp hiç te iyi işlemi. yordu. Z Ne yaçmalı? Allah bir saniye onu hey-| tekrar i(son beyaz, hareketsiz upunun insanl / ismini veren Egtnont kontu-| llittt Onlar, ah işte onlar, Yanan bir fırın gibi Üstlerinde ne varsa Ayni yaydan hızal: Bu gece bir Nasıl di; Öyle sarılmışım ki mezarda, Zayıf kaburgasınma kaburga AAA yi tekrarlıyorlar. Ve, (Büyük hayatların romanı), (Meşhur adamların hayatları), (Hayatı |aşıkaneleri) gibi türlü unvan altında tesis edilmiş muhtelif| Kolleksiyonlara, hemen on beş günde bir yeni bir cil inzimam | ediyor; maziye ait bir büyük adamın veya meşhur. kadınm hayatını, bambaşka bir kalıba sokülmüş ve — tasavvur edilen türlü ihtimaller birer - kat'iyet şekline girmiş olduğu halde an latan birer cilt, Gazete sütun- larında edebiyattan bahis ola- rak çıkan ilk yazımda işte bu eserlerin en muvaffaklarından | birini, prenses Lucien Murat'- nn büyük Katerina'nın hayatı | aşıkanesine tahsis ettiği kitabr| Mmevzubahsemiştim. — Prenses Veski Rus saraylarında birçok yeni malümat topladıktan son- raskitabını yazmış olmakla be- raber, imperatoriçenin âşıkla- rile dört dıvar arasında ve he-| men iki asır evvel ettiği soh- betleri sanki hazırmış gibi tür- Tü lâfız oyunlarile yazıyordu. İsmi bizde pek iyi bilinen ve bence şöhretini derinliğinden ziyade ustalığ Gma - borçlu olan | bu nevi tercemeihaller, isimle- | rine izafe edilen adamlarra ha-' yatlarından bazen o kadar baş- ka oluyor ki; bu kitapları o ölü- ler okusalar, unutulmuş bir şa- irin bir mısramlaz — değiştire- rek: (Ne kadar benzetilmemi- şim bana ben) diyeceklerinde şüphe edilemez, Ben, kendi hesabıma, bu iş- te zavallı ölülerin yaşayanlar karşısında elim bir acizlerini, feci bir mağlübiyetlerini görü- | yorum. Onlar, diriler için gİ-; ek, su ve türlü gıda olmak üz ÜND Sone toprağa karıştılar: sıcak gelince yatak, bir tarafa atarak, 'an ok gibi yarıştılar, .. Onlar, daha dün gece kanat aramıştılar, çüküra düştüler çırılçıplak; $ Beçirirse bir ipek saça tarak, Köşede, kıvrılarak, öyle ısırıştılar, ., Ölünce ayni yere tıkılsınlar ki, denmiş, Mezarda yazılırsa kaç günâh Allah kerim, Mademki solüyarak bunlar yarış edenmiş... Şıyrıldı ateşime bir gömlek olan detim, , kenetlenmiş, kemiklerim, ,, CEVDET KÜDRET re cesetelerini vermeğe ma küm oldukları gibi, içinde | zen o kadar istirap çekmiş - dukları ömürlerile de bir eği ce, vakit geçirmemiz ve hej can duymamız için bir âlet o yorlar. Kontes Noilies'ın şa siyeti ve yaşayışı hakkında 8 çenlerde bir muharrır pek m habbetkâr ve hörmetkâr, | kin hayli hareketli ve neşeli $ eser yazdığı için, kıy metler kopardı demiş:erdi. Â cak, herkes, meselâ yüz el scne evvel ölmüş bir xadım kâ binin en mahrem — köşelerir açmağa ve hatıkındaki birtakır rivayetleri hem de — habbel kubbe yaparak anlatınmağa sâ lâhiyettar, Bu romanlaşmı tarih kitaplarında, ölülerin & yıplarını gizlemeğe değil, fa kat işlemedikleri günahları kâ bul etmemeğe bile hakları yol Mahaza, bu tarzın alelitlak a leyhinde — bulunmak ta doğr olmıyacak. Üslüpları çetin ve iltleri — Anatole France'in x masalında — dendiği gibi dev yükü olarak — taşı kesir olan müverrihl: bir meçhuliyet - uyk dırdıkları nice çehreyi, hayâl © San'atin sihri ve — kudretili unutulmaz bil yecan — ve pür- e ta, bar zen, © gençleşip yenileşmiş si- malar bizi öyle alâkadar etti Ki romat tekniğile yazılan o cilt lerdeki malümata kanmıyarak tozlu ve kalm tarik kitaplarına yavanlıklarından ve çetinlikle- rinden — korkmıyarak, gittiği- miz de oldu... -NAHİT SIRRI AZRAAZAZEMEMMEMEREENİEİZT İN TARİZLEREENİZZİRMEMMERLENEZIZ 17 7T2ZLEAKMASZZ! Haftanın hikâyesi Şî * HZEERESEEELADLDZT : Yazan: Yaşar Nabi i * bi ğ Alkışlar ği sahnode onun - oyun icabi da | hur müellifin bu yeni eseri- olsa-başka erkeklerle dudak oe hecaktüğ (dölüğda |bir testere gıcırtısı vardı. Kes- dağa konuşan kadın kendi ka- | rrsıdır. Ve o şimdiye kadar bü- tün bu hallere göz yümmüştu demek? Tiyatro, halk, eser, rol, artık hepsi hatırmdan çıkmıştı. Şim- di beyninin içinde mütemadi- kin bir testere sanıki beynini in- ce bir toz haline getiriyordu , aylardan beri sabırsız- dudağa gelmesindeki fecaati bekliyordu. ve bu ilk tem- hissediyordu. gecesi için bütün mevkiler - Nasıl olmuştu da şimdiye ka- bir hafta evvelden kiralan |dar bunu pek tabif bulm alkış- körlü- miy- bir kramı da ellerindeki kâ« (neydi ırı gözden geçirerek rolle- Ve obunlarıpek tabif bul- — unutup unutmadıklarını muş, bu âna kadar tahammül ntrol ediyorlardı. etmişti? Ha bu şüphe beynine 'alnız bu telâşlı ve heyecan- |bir zehir gibi aktığı dakikadan | t san' atkârlar içinde bir tanesi |beri onun her hareketini daima Buda heykeli gibi sakindi, |artan bir dikkatla tecessüs edi- da boyalı tahta dekora | yordu. Bilhassa genç, güzel, fa- snmnış, ufalmış gözlerile yer |kat kabiliyetsiz bir aktörle olan jörmediği bir noktayı süzü- | samimiyeti nasıl olmuştu da ev : | velce gözüne bir diken gibi bat beri bir şüphe ka- mamıştı . ım içinde bir kasırga gibi | Kim derdi ki şu bir köşedi duruyordu. Senelerden | kalbii fi çılgın bir âşkla sevdiği ka- | ğını g li ilk def a olarak kıskanıyor- | : İlk def a olarak binlerce gö biter projektör gibi çevrildi Birden şiddetli bir zil sesile kendine geldi: perde açılıyor- dü. üi olduğu- nu pek geç farkettiği genç ak- tördü. Vak'a şiddetli bir ihtiras hikâyesidi . yacımış yüzündeki en küçük ma | nayr bile kaçırmak istemeyen bir dikkatle karısını süzüyordu. ris değil genç ve güzel bir erke- gin karşısında sinirlerine mağ- Tüp olan bayağı bir âlüfteden başka bir şey değildi. Onun dudaklarından dökülen bu 'kelimeler filhakika gece o- dalarında yalnız kaklıkları za- man baâzan, belki nezaket icabi, kendisine tokrarladığı kelime- lere pek benziyordu. Fakat ha- tırlayordu ki o dlği":wüîfw gibi riyakârdı ve | ir zaman zından bu kadar tatlr bir ahenk. le çıkmamıştı, Demek ii o sah- nede hakiki benliğini gösterir- ken asrl komediyayı hususi ha yatında öynayordu. Bu sahne, bu gözleri önünde karısile şimdi en büyük düşma- ynr gördi adam arasında ge- çen âşk ve ihtiras sahnesi iki |keskin bıçafe gibi gözlerinden kafasına geçiyor, mütemadiyen | yül beynini oyuyordu. | Bir ân karşısımnda rakip ola- Beçen çok genç aktörü dik- |katle süzdü. Sahnenin kuvvetli le işıkları içinde pudralı matruş İyüzile adetâ bir çocuğa benzi, yordu. Muntazam bir burnu, kı- Vırçık koyu siyah saçları vardı, 1 her kadıma öpmek ar zusu verecek kadar pürüzsüz, dolgun ve şehvetliydi . Birde kendisini düşündü. Kır kını henüz geçmiş olmasına Tağ men yıpratıcı mesleğinin tesi- * İrile saçlarma kır düşmüş, yü- Züönde çok, pek çok hatlar pey- da olmuştu. Filhakika san'at- hislerinde kârdı. Bu yalnız güzelliğile ka- |dınların hoşuna gittiği için al- kışlanan tüysüz gençle kıyas edilemiyecek kadar san'âtkür- dr. Fakat bu neye yarardı? San' atın, gençlik ve güzellik karşı- sındaki âczini hiç bir zaman bu |kadar kuvvetle hissetmemişti . Şimdi bu manasız fakat enç ve güzel adamın yerinde oltnak için ne vermezdi ki? —— — Sonra yine san'atkâr gururu şahlandı. Bu karısı olacak ka- İdm kendisi gibi bir san'atkârın Sşkıyla istihza ederek kendini öyle beyinsiz bir gence vere- bilmek için ne kadar zevk düş- nın bastığı toprak olmaya bile lâyık bulunmadığı halde karısı- na göz diken küstaha ne deme- Tiydi? Sonra bu âşk sahnesinden iğ- rendi. Hayat ona pek âdi bir komedya göründü. Kafasında birden bire bir fikir yandı. Bü- Yyük bir şey yapacaktı. Çok bü- ük bir şey. Hayatının en bü- ük yeenkuvvetli rolünü bu gece 3yn.1mak istiyordu. Salondan şiddetli bir alkış se si geldiği zaman başmı kaldır- dı ve perdenin kapanmış olma- sına rağmen yaşadıkları ihtiraz dakikasının tesirile hâlâ kucak kucağa, dudak dudağa duran genç kadınla erkeği gördü . Alkışlar devam ediyordu. Per de tekrar açılmaya başladığı zamani âdeta tecessüfle birbirin- den ayrıldılar. Ve el ele tutuşa- rak ilerini alkışlıyan hal- ikm önünde mes'ut bir tebes- sümle eğildiler. Ve o zaman karısını çok ya- ;undın ve çok iyi gördü. Gğ:— eri hazdan baygın gibiydi. Hâ- lâ ihtirasmdan burun ları inip ka)kıyordu. Hayır, bu buse sahte bir buse değildi. O kadın sahte buseletini muhakkat ki yalnız kendisi için saklıyordu . Yavaş yavaş kendini topladı, Üçüncü perdedeki rolü için makyajini yapmaya gitti. Ücüncü ve son perdenin he | men bütün ağırlığı onun üzerin- deydi. Karısile devam edecek uzun ve güç bir kıskançlık sah- nesinden sonra sön mecliste o- dada onu genç aktörle öpüşür- Vi İken bulacak ve duvardaki silâh likta asılr duran antika bir bal- Nihayet san perde başladı.A- sabi ve rolünü benimsemiyerek oynuyordu. Sözler ağzımdan ke sik kesik çıkıyordu. Bazan yo- rulmuş gibi birden bire susuyor derin bir nefes alryor, sortra dâ- hâ kuvvetle yeniden söze başlı- yordu. Perdenin sonlarına doğru büsbütün âsabileşti. Ezberledi- | ği rolünü şimdi hemen tamami- |leri kulaklarına manasız bir u- | |gultu halinde geliyodu. Kan şa | ikaklarında kulaklarmın zarmı patlatacak bir. kuvvetle vuru- yordu. y O yine durmadan mütemadi- yen söylüyardu. İki günden be- rı kalbine dolan ve şimdi kabı- |na sığamıyarak taşan kelimeler dudaklarından birer kor parça- |le unutmuştu. Süflörün kelime- | tür karı kalkan çel 81 halinde dökülürken karısı bu nf değişikliğin karşısında bir felâket endişesile titriyor. Ko- casmım mutlaka delirdiğine bükmediyordu . . Ve oyun devam etti. Direk- törle patronun kuliste ne yapa- caklarını şaşırmış bir halde baş larmı dövmelerine, müellifin Tocasmda hayretten dilini yu- tacak dereceye gelmiş olması- ma rağrmen oyun devam ediyor- du. Seyirciler, bir şeyden haber- leri olmadığı için bu içten gel- me kıskançlık - isyanınrı asıl e- “serden bir tirat gibi dikkatle din! dardı.. - | İ İar catnım elleriyle yüzünü bo! mnıştı. nı sordu. O, lâkayt bi wnırlıi omuz silkti. Sadece rolüne çalış mamış olduğu için şiendi unut- tuğunu söyledi. Diğer bütün su: âller cevapsız kaldı. Bir az sonra tekrar sırası gel diği için devam etmek üzere sahneye girdi. Onları, karısile- üştkı farzettiği delikanlıyı dünr yadan -bihaber, dudak dudağâ . ü korkunç bir hâl aldı, İlerledi, duvarda asılı baltayı aldı. Yavaş yavaş yürüyerek ta yanı başlarına gd', di. Büyük bir soğuk - kanlılıkla baltayı kakdırdı. Ağır ağır yür iğin mücellâ sat- hrelektrik ışığı içinde bir â!- parıl parıl yandı. Seyirciler nefeslerini tutmu$ş bu heyecanlı meclisin teferrifir tanı kaçırmamak için bütün dik katlerini sahne üzerinde topla' mışlardı. a| Koca salonda sanki hiçbir — b ye müteveccih olan genç ün sırtına indi, Ve o bir Akctör ceset alan kıskanç ko” Perde bu kanlı macera üzeri” ne indiği zaman salondan e Kürültüsüne benzer bir se5 Y seldi. Halk bu ölüm - sehnesi! ve önt bukadar maharetle