KW a | | b ; b. yah saçların; çıt kırıldım - ve kıza endamınla- öyle güzel- 4 Ki kw, *lı!jliah, ğ ,'u" » I ZASRIN ÜMDESİ *MİLLİYET,TİR Haziran — 1020 BUGÜNKÜ HAVA Rasathaneden aldığımız. malümata n dün hararet azami 97 asgür! € idi Bugün tüzgür müte- Bavvil esecek hava bulülu olacaktır. Yığmur muhtemeldir FELEK Fena adam olur mu? İki gün evel bic dostin gö- rişlirken zengin bir adam hak- kında şu suali sormuştum, Nasıl, iyi adam mi ? Arkadaşım bana şu cevabı yerdi. € Yahu hiç zenginin fenası elur mu ? Şuradan geçen em azılı bir sabıkalıyı zengine; bak! Ne hayırkah , ne münis ve İyi a- dam olur, sen kötüyü zügürtte Arnl Bu cevabı çok beyendim! Oktruva! Bu lâfın türkçesi * dukuliye resmi ,, imiş, Emanetin bütün şehirlerde olduğu gibi itha- lattan aldığı vergimn bir adıdır. Yalmz, bu vergiyi şimdi şehir dahilinde yapılan şeylere de teşmil etmişler. Bana bir kunduracı dedi ki; — Harıçten gelen ayak kap- ların çiftindea 4Okuruş oktruva alıyorlar, bizim burada yaptı- Kgumız kunduraların çittinden de © parayı İstiyorlar. Bu nasıl Duhuliye resmil biz sonra nasıl çalışırız? Doğruyu söylemek lâzım gelirse duhuliye resminin dahilde ya- pılan şeylere teşmiline benim de aklım ermedi, demek bizim ok- trua bu çeşiti Yazlık vak'a! Dünkü, «Sonsaats bir serlavhası: “Badem sokağında karlı bir vak'a, Alt tarafını okumaya lüzüm yok. Sıcaklar böyle devam ederse bu çeşlt Vakayı hep lemenni edecegiz! Felek Garp edebiyatı Julien Green Heliş tomancı pek azdır? Bunu biliyorcunuz değil mi? Roman yazan Binlerce — kişi —arasında kaçı fit Feten TtoMANCIdır. ve hikâyelerile, sa- haslarila bernber vaşar, onların havası Kinde teneflüs eder, hulasa kaçı romancı olarak yaradılmıştır? Roman yazanların kimi bususl maceralarımı âleme bildirmek İçin Yomanı - vesile ittihaz eder, kimi romanı bir hatıra delhteri haline koyar, kimi hayst hak- kında di lerini © sanki bizim düşündüklerimiz. kendimize — yetmi- yormuş gibi ! ) hize ögretmek have- sine duşer.. Fakst bütün maharetini şan'anını muayyen bir mevza emrine yeren ve onun etrafında mumtayam bir bina kurar gibi roman yazan ha- kikt romancı pek azdır. Haylı tehli- keli — mahxara — ve - bunların en büyüğü gevezeliğe ve dedikoduculuğa meydan — vermeye müsait — bulun- masi olan Bu janrı, hakikt roman- zılar yüksekir. demiyorum; — fakat hiç olmazsa bir dereceye kadar onu meşru gösterirler. hikmeti vücodunu İspat ederler. Romancılık, her şeyden evel bir zevk meselesidir; nasıl ki “Hliyelin eei lefrikası : 1 ÇAPKI bümeyenleri tefrik etmek için ölçü- müz onlardaki zevk hassasının dere- cesidir, romancının da fikri kavme- dnl bu” pek basit olduğu için fazla tehlikeli olan ve bilhaşsa nim-san'at- kar ve mütefekkirleri cezbeden janrda gösterdiği zevke göre ölçeriz. Fakat bu roman bahsi Dbizi pek uzağa Kötürebilir. Onun için mevzua avdet ediyorum. Bugün size halis bir ro- mancıdan — bahsetmek — tstiyordum; O da eserlerini — frunsızca — yazan Jallen - Göcen isminde bir genç Amerikalid. Bundan üç sene evel Mont- Cinere isimli ilk romanını neşreniği vakit birdenbire neslinin en mükemmel romancılarından biri olarak şöhret bulmuştu. Geçen senc çıkan Adrienne Mesurat isimli Kkinci romanında büsbütün başka bir terz ihtiyar etmiş görünüyordu. Bu tarz edebt hassasiyetine en muvafığı ola- cek ki bundan bir ay evel neşretrigi Levlathan'da muhafaza etmiş, inkişaf ettirmiştir. (D Levlathan, dediğim ro- mancılığın bir nevi galebesidir. Ya- mk, çönkü Jullen Green Mant-Cinere de, daha yüksek bir sanarkâr olabi- leceğine dalr fikri Istidarlar göster- miştir. Filhakika, fransız vüzuhile Anglo-Saksanların bulutlu hacsasiye tini imtizaç ettirdiği bu eserde Ameri- ka hayatına dalr nefis sahifeler yaz- mış, bilhassa fevkalâde mükemmel bir kadın resmi çizmişti Mont Cinere de hemen biç bir hadise yoktur; hasis bir kadının ve etrafındakilerin one Karşı hissertikleri nefretin hikâyesidir. Fakat bu kitapta emsalsiz bir atmas- fer vardı. (zaten het eserin kıymeti- ni yapan © atmosler değilmidir). Hal buki Adrlenne Mesurat büsbiltün başkadır. Hele Levlathan sanki Mont- Cinere' | yazanın eseri değildir. Leviathan, Paris ctvarında küçük bir kasahada ikamet eden ve aşk yü- zünden anlaşılmaz bir faciaya düşen Gücret isminde fakir bir hocanın hikâyesidir. Gueret, Angele laminde bir. çamaşırcı kızını sever, Güeret fakirdir, kirlidir, çirkindir; Angele'in bir türlü kalbini zaptedemez. Zaten Angele para mükabilinde kendini ötekine berikine teslim eden bir nevi fahişedir. Fukat Gueret'inin bundan haberi yoktur ve genç kadını hürmet ve samimiyetle kendine Taptedece #ini zanneder, Arzu, — kıskançlık , uzün bir intizanı verdiği asabi bir gün Güeret'yi şöyle bir mace- raya sevkedert Kasabanın tenha bir sokağında Angel'e bücum ederek ka- dinın yüzünü gözünü parçalar ve öldürdüğünü —zannedip kaçar. Bir müddet dolaştıktan sonra ihtiyar.yarı bunamış bir adama ristgelir. Gücret bu adamın cinayetin şahidi olduğunu ve kendisini tevkif ettireceği zihabına düşerek tehlikeli bir şahidi — orudan kaldırmak maksadile ihtiyarı öldürür Halbuki Angele ölmemiş, yaltız ağır — sürette yaralanmıştır. — Fakat Güeret'yi ele vermez. Kimin tarafın- dan yaralandığım - bümediğini iddia eder. Aynı kasabada Mimc Grosge örge isminde yaşlıca, fakar halâ gü- zel ve ateşin bir kadın vardır. Meme GCrosgeorge de bazı sadizm alzimi görütüz. Bunlar, onu bir katile kar- # giddetli bir İnhimak histetmeye sevkeder. Güeret, çocuğunun hoca- sıdır. Mime Gensgeorge, — hocanın Angele'i yaraladığını ve ihtiyar ada- mı öldürdüğünü öğrenmekte geçik- mez. Güeret'yi saklımak maksadiyle evine alır; o gece, Güeret'nin saklı bulunduğu odaya çıkmak, ona tesli- mi nefsetmeği düşünür; fakat ne- dense cesaret edemez. Yalnız katilin, Onun Üzerinde cazibesi bakıdir. Ertesi günü, Gueret'nin hala Angele'i sev- diğini ve onunla kaçmak - istediğini haber alır. O vakıt Güeret'nin evinde T Jalten Green, Levlathı Plon, Par N KIZ Yazan : AKA GÜNDÜZ ——— ANKARADAN ISTANBULA MEKTUP “Çapkın kız,, dan “Cicim Ali,, ye : Cicim Ali! Selâm sana, selâm size, se- lâm hepinize, selâm bütün Is- tanbula! Seni öyle göreceğim geldiki., Yeşile bakar, sivri çeneli çukur yanaklarm; üst dudağında bir çift minimini kuzu kestanesi gi- t — bi düran bıyıkların; daha çukur. dan bakan iri siyah gözlerin; ensene akar gibi dökülen ve in- — gana yağlr hissini veren uzun si ince ticim Ali... Seni müutlaka' rya vartsı, lâcivert ş:m sevmeli, ; , Ne ya Bdt b ll — Gözlerimi kapamasam bile yine| * | © gözlerimin önüne geliyorsun. zık ki ben koyu kumralım, Senin nefis çırkinliğindeki güzelliği benden başkası anla- yamaz. Onun için değilmidir dört aşkında da yaya kaldın. sun, çirkinsin diye seni sevmi- saklı olduğunu zebiteye bildirir ve kendine bir kurşun sıkar Baştanbaşa bir baileyi makledan bu roman, ne janrın en yüksek nü- munelerinden, — hatta ne de Julin Gicen'in en güzel eserlerinden bi- tidir, Fakat şayanı hayret bir hususi- yeti varsa o da, — eserin birinci sah fesinden —son- satırlarına — kadar müellifin münhasıran meşgül olmasıdır. Bir kelimeye tesa- düf edemezsiniz ki mevzua - doğru- dan doğruya temas etmesin Eserin her cümlesi bir hadiseyi hikâye eder. Bu 350 gahifede, sizi mevzudan bir sanive uzaklaştıran hiç bir kelime yoktur. İşte halis romancı buna denir! Fakat ne olursa olsun, bu mu- veffakiyet, Mont Cinere de buldu- Rumuz güzellikleri unurmramaz. Ju- lien Green onunla hemen hemen bir şaheser - vücuda Edebiyat tarihinde ismi kalırsa Mont Cinere sayesinde kalacaktır. Ve hasbelvazile aktilalite — ye Levlathan'dan bahsettiğim şu makaleyi bitirirken Levlathan : değil, Mont Cinerei okumanızı tavsiye ederim. Reşat Nuri Bir balık hikâyesi 4 Haziran 1929 Bilseniz ne yorgundum ha- nım efendi. Kimbilir belki de an- lamışsınızdır. Ben yorgunluğu- mu, dizlerimin ağrısından, bey- nimin işlememesinden, alnımın sıcak sıcak terlemesinden hisse- diyordum... Eğer yorgun ol- masaydım, müfekkirem işlemiş olsaydı... Keyfim üstümde ol- mevzu'la Senin o içten gelme, eksilme- den artan tertemiz — dostluğun yokmu? İşte şimdi onun hasre- tini bom boş benliğimde hisse- diyorum. Sarıyı maviyi, aşkı maşkı bırak; o ne senin kaderin ne benim harcım. .. Sen seviyor. saydı hanım efendi, sözünüzü cevapsız bırakmama imkân var mıydı? Buna imkân olur muydu. hanım efendi? .. Ben ki, hiç bir| sözün altında kalmamışımdır, sizin, bir iltifata çok benziyen, sözünüzü cevapsız bırakır mıy- dım?... Manasız bir tebessüm- le başımı önüme eğer miydim iç? Hanım efendi, şunu itiraf ede- yim ki, tramvaydan inip te, Ha- mamdan, Kurtuluşa doğru sap- tığım zaman, lâcivert siluetinizi daha uzaktan gördüm. Fakat tekrar itiraf edeyim ki, balıkçı- nın önünde, sizi gördüğüm için durmadım. .. Bu akşam eve ba- lık götürecektim, ve balığı da daima bizimOnnikten alırım,Bi- zim diyorum, çünkü yanmızda- ki bey de, tıpkı benim gibi, balık çı Önnikle senli benli konuşu- yordu... durdum. ÖOnnik beni görünce — siz de gördünüz ya — «Mer- haba beyim! .. » diye kabadayı- ca bir selâmdan — sonra, iri bir palamut seçti: — Başkasma 120, sana 100 e olur! diyip çırağa uzattı. Çırak sizin aldığınız büyük, muazzam, saltanat devirlerinde şahane tesmiye ettikleri bir ke- falı temizlemekle mMmeşguldü. Önnik emretti: — Kefalı bana ver, sen şu pa lamutu kes!... diyordu. .. kıymetsin. Bin genç kız kalbi, bir zerreni ödeyemez. Mor da-|yada bir kadın, iki erkekle bir| yahut sen hepsinden bir parça-| kuskumral amazonu ben, . Çap-|tım. Bugünkü yeni bilmecemiz Soldan sağa: 1 — Okumamış (5) Pert (8) 2 — Erkek (2) Göz nuru (3) 3 — Balla yenen (8) Tathı ol- mayan (3) 4 — Kadehi (4) Yemek (2) 5 — Denizin nihayetsizliği (5) 9 — hmek filinden mazi (3) Ayı yavası () 7 — Nota (2) Sed (4) 8 — Orta (3) İncinin annesi (5) 9 — Çalı 5) Büyük (3 sizin muazzam kefal biçaklanır- ken, bendeniz, garip bir düşün- ceyle, yorgun, bezgin, hedbin bir düşünceyle,karnını doyrmak için, masum canlara kiyan be- şeriyeti düşünüyor, insanlardan insanlıktan, kendimden nefret ediyordum. Siz, çok beşeri bir hareketle, biçaklanan palamutun kant üs- tünüze sıcramasın diye, bir kaç adım gerilediniz, ve biçaklanan canlara bigâne, bir evin tek pen ceresinden, pencereye lâzım o- lan geniş perdeden dem vurma- ya başladınız: .. Palamudun ciğerleri koparıl- d, kefalm kanı akıtıldı. ... Bir an düşündüm. Kendi ken- dime dedim ki: «Neden bu gü- zel mavi gözlü hanımın dudak- ları bu kadar kırmızı?» Mavı gö- zü nc kadar beğenirsem, kirmı- zıya boyanmış dudakları o de- rece gevmem hanım — efendi.. Haremimle bu hususta anlaşa- madık gitti. ! / Tam bu aralık, yanınızdaki 7 NİŞİ F BB MA İTİACİLİRİ | Dünkü bilmecemizin halledilmiş şekli Yukardan aşa: 1 — Çekmek (3) Nüezzinin a- miri (4) 2 — Hicap (2) Belâ (6) 3 — Nida (2) Sallandır. ©) 4 — Beyan (5 8 — İçine çamaşır konan şey(5) Isyan eden () 6 — Yiyecek (4, 7 — Bayağı () 8 Katil (4) Erkek (2) v — Ceset (4) Faydalı (4) payım ki: Öbü " gün, Milliyette oku- emir telakki ettim ve size minnettar oldum hanım efendi. Bir cümleyle derdimi dö keceğim: «Ben her gün yazdiğim hi- rum, yazdıklarımı okuyup vakıt geçirenlerin gıdası kefal oluyor. Fakat gene ne mutlu bana Sözümü suitevil — etmeyiniz hanım efendi. Ne mutlu bana de dim, çünkü o palamut dımağı- mın alnıma vuran teriydi. Ve o palamut ne mübarek ba- lıktı ki, beni size muhatap etti. Şimdi size hitap ediyorum se- vimli beyfendi: Mevzu çıkarmış miyim ? SELÂMİ İZZET İLÂN Edime Beli iye riyasetinden Edirne şehrinin te'sisan alektriki yesi 20-5-029- varihinden — itibaren kırk beş gün müdderle ve kapalı dar yazı yızr;ııy;ıcakmıı. Ne ya—' kâyelerle ancak palamut yiyo-! beyler, ben mavi gözlerinize, kır| xarf usnliyle münakasaya konulmuş- mızıya boyanmış dudaklarınıza | tur. Talip olanlar proje ve - şartna- çok daldığım için pek etraflı du| meyi 10 on Hira bedel mukabilinde Cicim Ali! Cicim Alit Seri bir| yamadım-—-sözü paraya intikal etirdiler, biri çantanızs, zanne- derim bej renkli, kenarları gü- müş işlemeli çantanıza hucum ettiler. Siz şen, kıvrak, kaygu- suz kahkahanızla güldünüz: — Pudradan, boyadan başka bir şeyim yok! dediniz. Sarışın, sevimli diğer bey: — Adetidir, yanında para ta- şımaz, dedı. Ve sonra bana hitap ederek: «Beylendi, bir hikâye Tmev- Zut cıktı değil mı? diye sordü. Siz derhal ilâve ettiniz: — Obür gün Milliyette öku- ruz! ** * Bunu ilâve neden İstanbul Şehremanetile Edime bele Ciyesinden tedarik edebilirler. Talipler İK teklif edecekleri be Ankara, 5 (Milliyet).— Cum- huriyet hükümetinin merkezi o- lan Ankaranın imarı etrafında- ki fealiyet gün geçtikçe mühim neticeler veriyor. Fakat her ge- yden evel şehrin pilânlarını yap mak lâzımgeliyordu. Bunun gin teşkil edilen jüri heyetinin hazırladığı rapor ahiren Dahili- ye Vekâletine tevdi edilmiş bu- hanuyor. Jüri azaları rapora it- hal edilen umumi mutalaalar dan başka hususi fikirlerini bi- rer teklifname şeklinde Dahili- ye Vekâletine taktim ediyorlar. Bu meyanda maruf mütehassıs profesör Jansen in nazarı dik- katine arzedilmek ricasile sabık Şehremini Bilecik meb'usu mü- hendis Asaf Bey 12 maddelik bir teklif listesi hazırlamış, Ve- kâlete Vermiştir. Asaf Beyin tek lif Histesi ihtisasa talluk — eden bir çok esasları ihtiva ediyor. Asaf Bey noktai nazarı hak- kında bana izahat vererek demiş tir ki : — Jansen'in yaptığı şudur. Jansen Ankara şehrini iki nok- tai nazardan tarihi bir şehir o- larak kabul etmiştir. Birincisi Türk inkılabının merkezi olmak itibarile, ikincısı de Roma — ve Selçük asarını muhtevi — bir şe- hir olması dolayısile. Jansen şehir plânmı tetkik e- derken Emanetin direktiflerini en ziyade nazarı dikkata alan bu olmuştur. Bundan başka ken disinin üstadane kabiliyet ve ih- tisas ile şehre bedil, fenni ve ik- tisadi noktai nazardan en kiy- metli ve kabiliyeti tatbikiyesi olan bir şekil vermiştir. Jansen plânmı tanzim eder- ken Eski-şehri ve Yenişehri ay- nı zamanda nazarı dikkata mıştır. En ziyade muvaffak ul- duğu husus, gehri muvasalenin birleştiği yedi mühim mevkiden, kaleyi bir çelenk gibi sarmış ol- masıdır. Şehrin herhangi- bir noktasında kaleyi görmek müm- kün olduğu gibi mütaaddit ye- şil alleler ile kaleye teveccüh e- den zairler hiç - sıkılmadan ve daima yeşil birsahadan geçerek gözleri kaleye teveccüh etmek suretile hedefe vasıl olacaklar- dır. Bin küsur rakımda bulu- delin yüzde yedi Buçuğu nispetinde te'minat akçasını veya banka mektn. bönü ve teklifatmı bavi pollu vera kayl bir zarf deranuna koyup Üzeri- ne alektrik işine ait olduğunu yaza- rak G demmuz 920 tarihine kadar Edirne belediye medlisine tevdi eyle- meleri ilân olunar. İLÂN Mudurnu kazasında ikinci manta- ka dahilinde vaki abât — ormanının kırık ka'asından senevi 1194 metro mikâp çam ve 1806 metro mikâp kök ner hesabile 10 sene de ğayri mâmül 11940 metro mikâp çam ve — 18060 moetro mikâp kökner eşcarı kat ve Tüzum | ihrac edilmek Üzre çamım beher met.| dir * narni kaleye çıkılınca kalenin ye- şil bir saha ile muhat olduğunu görürüz. Bu yüksek noktalar- dan Eskişehrin ve - Yenişehrin manzarası çok dilfirintir. Ya te- sadüf veyahut üstadın yüksek düşüncesi zairin, kaleden kuşba- kışı şehrin heyeti umumiyesinin tam bir kalp şeklini aldığı gö- rülmektedir. Filhakika Ankara bütün Türkiyenin kalbini teşkil etmiyor mu? Profecsör şehre hakim olan kalenin bir cildi üzerine mukad- des bir abide tesis edilmesi fik- rini ileri sürerken hiç şüphesiz- Çürk devletini yok- t e gördünüz hanım efendi? Eğerlro mikâbı 275 köknerin 225 — kuruş| tan yaratan büyük — hal Daima müşterisi olduğum ba- | sizin hitabınıza maruz kalmasa-| bedelimulammmenle ve olbapdaki ş: temsil eden ve ıl?ılıdxet veuıgîlı:z lıkçı, ne olursa olşıın: hefıl_du— ydım, bu balık hikâyesi yazılmı-|rait dairesinde 25/5/929 tarihinderi | ifade eden bir abideyi kastetmiş rurken, palaışuu el şumeğı te-|yacaktı ve ben yorulmıyacak-|25/6/029 tarihine kadar kapalı zarf|tir ki Türkün kalbinde en mu- nezzül addediyor benim aldığım | tım. Eğer şiz, sevimli beyin sö-| usulile müzayedeye vaz olunmuşdur.|tena mevkii de planında ona ay balığın işini, uşağına havale e-İzü üzerine sesinizi çıkarmasa-| Taliplerin ve şeraiti müzayedeyi an-| ırmıştır. ve şu cevabı yapıştırmıştım ydınız, ben de o kadar yorgun | lama! steyenlerin Ankarada orman i umumiyesile Bolu orman ine müracaatları. Seni düşündükçe, Mimar eski şehri etüt eder- ken anayolları mümkün olduğu kadar az, fakat amedi seninle kar| bir küçük bhanım, iki sivil beyle| manları var, — Centilmenler! Eğer dün-İşı karşıya bulundukça hepsi var| bir asker bey, birde cicim Alinin marları görünen, sarı tirnaklılanda düelloedebilmiş olsaydı,|sm zannediyorum. kemikten elini sıktığım zaman, | şimdi ikinizin de boğazına birer| Yaşasın dünyanımı en çirkin| mın içinde senin temiz,pürüzsüz | Ali. damarlarımdan içime doğru sı- cak bir teselli ve ferah cereyan eder. Hem sen iyiki güzel delikanlı olmadın cicim Ali! Eğer öyle süzgün gözlü, briyantinli, lövan tino bozması bir mahluk olsay- dın, ölüm Allah ben seninle ah- bap olamazdım. O vakit Istan- bulun ağzı tünelin akşam üstü- süne dönerdide insan yerine Böz, SÖz, söz fışkırırdı. Şimdi aklıma ne geldi bilir-, misin? Geçen kış Paris. . Hani klariç otelin iç salonunda bir akşam| hemşiren var, hatta hemşirenin oturuyordukta iki terbiyesiz İn- giliz centilmeni -sanki İngiliz- ce o kadar bilinemez bir dilmiş| kılıç ucu saj Rbe Herifler seni gibi değil, fakat kurt önünde keçi gibi titremiş- |lerdi. Ah cicim Ali!İşte ben böyle- yimdir, gaf yapmadan duramı- yorum, yine esenin gibi» diye- rek korkaklığını yüzüne — vur- dum, ama sen © korkaklardan- sın ki göğsünün içinde en ces- ar, en mert insanın kalbi çar- ır. Bu aramızdaki dostlük ne tu haf cicim AH, ne tuhaf! Senin annen var, baban var, ikide çocuğu var. Benim annem yok, babam yok, kardeşim yok, hatta dadı- cicim Alisi! Yaşasın dünyanım en insanı ve en dostu! Yaşasın çapkın kızı tanıyan, anlayan ve hemşiresinden çok seven çok güzel çirkin! Ben de yaşayım ama... Bir saat sonra ata bineceğim. Muhafız kıtalart kumandanı, genç mülâzimlerine bugün bir| av koşusu tertip etmiş. Biz de beş altr arkadaş atlı bir gezinti| made ve şefaatinize muhtaçtır. | bilmezsin- e koşuyu takiş Zarif bir cevap. Bunu söylerken Ankarağ, kide göle gideriz. Eğer Ankara| öyle bir bakış baktıki. Zaten bir| satını ile kosuyu takip edeceğiz. Bel- rit gönderirim cicim Ali! (Bu cumlenin son kelimesin- yorlar; beni seviyorlar, ya züp- gibi- açıktan açığa «çok çirkin;mın bir tek çocuğu yok. Sade-|de şatafatlı bir kahkaha pe, ya yapıştırma diye ben sev-|hir şanslı veya çok şanslr bir çir| ba v miyorum. . ki!:ı olduğunu birbirine söyle- ce ipihtiyar, eli bastonlu, altım'antr parantez haber vereyim.) gözlüklü bir halam var... Sonra bu iki zrt, bi: K Arkadaşlarımı mı ö kım kız cariyeleri. Birde kala- dmüuğ;n hatırası, . Ben Fethi beyin larda ikinci gelen lıılıııâıiaî'.*ı mdemı'- tediğim zaman endişeyle: ğ — Biraz sertçedir, hanım e- feni Dedi. Hemen sözünü kestim: — Ben daha sertçeyim bey e- fendi! — © halde atım emmize a- “Türkiyenin kalbi: Ankara MILLİYETİN EĞLENCELERİ | lokara şohrinin pilamı hakkında İsal beyin hületle temin edecek surt miş ve Eskişehrin gayril zam ve girift olan aksâl rıca etüt etmek üzre Zai ketmiştir ki bundan dalti bir şekil tasavvur edilemi syondan çıkarken Taşlı kaddem ve Akköprü istiki deki şehir mahallatına bil ve arabalar seyriseri ylan ederken piyade ol ri görmek için istasyofi ( ile Mukaddem arasında yen bir park ve bunu tak zar mahallini tesis etmi buradan piyade kaleyi 8 şartile İstiklâl caddesi İl faiye meydanı arasında tiği muazzam Opera ve ) la mevsum meydana £ zevk ve ihtişam görür. E tadan Eskişehir — içi Gazi çiftliğine ve Cebeci nişehre müntehi büyük V lar şehrin en zevkli ve mt caddelerini teşkil eder. Yenişehri dahi sureti melede halletmiştir. P re Cumhuriyet caddı ben demiryolunu geçerki teşem bir istikamet ÜZfE Mustafa Kemal buluva! kip ederiz. Bu buluvarın ya ve Dikmen caddelerif dığı noktada elyevm — | havuz takriben beş misli edilmiş olduğu halde © eden muazzam mey! de gurup halinde zairt bir tesir yapan, Vekâlet rı gurup halinde görülü riben sekiz yüz metre yüz metre arzı vasati Üf şibihmünharif teşik edef ydanın vekâlet binalar? modern bir şekilde, hef bahçelerle muhat Hül hallesi namı verdiği teminde mahalle ve sağ solunda ayni şekli ıışıfi İ halleler tertip edilmiş! Çankaya ve Dilman tinde yürürken Üç büyül içersinde sayfiye ılıtd. teaddit adaları görürüz” Profesör Jansen şehfi şarkta vaki su hııina tevi tepe ile garpte elyev lâtı harbiye, — memur | |muhtevi tepe kurbünde rek İstasyon civarınâ |olan takriben iki buçuk re tulünde tulıLbîf etmiştir ki bu iki guruba ıyımııkn!*:; dahilf kısmını plândâ Giği üzre yeşil ı—h-;: yen mimar, harici hi PF hi yeşil bir çevre ile - Arazinin arızalı vadilefi! a | len yeşil sahaya ve sımların. her ıırıffi;,“ ğüne binaen müesS€l- | teplere ve hastant 'îgd ye tahsis etmiştir. Ti Darülfünun ve mekâti? kinmeae ee — | Piyango müdüriyetiadefiy rilecek olan (400) e karar, zimmt ve demir terlerinin aleni pazal nakasası icra edil aa olacakların - pey (6-6-929) tarih pdl*’:.p önbeşte — piyange — Üpygl müreşekkil — müba müracamtları. O güne kadar bt? Geç, ıcşeii’“ M Halamın kız! yecek. Çünki W f sine iıin—vcfl!lw",g.i vi Akköprü Çünki bulacak kadaf