nahsus sahifesi Leyla ile m Yağmur yağdı, evleri su bastı ı ! Çak kar hc&kct deıîler ama, bu kadarı da ecnun masa l % fazla. Tipinin, rüzgârın, soğuğun eziyetini 9 — cefasını günlerce sokaklarda, yollarda, deniz- “lerde çektik, şimdi yağmur yağmağa, karlar erimeğe başladı. Fakat bunun da bir takım Meraklı şeyler i KeROsunarn 18 sene süren uyku Afrika kıtasının ce- nubunda - Transvalda bir kız uyku hastalı- A AMĞ AA Btanbulun bir çok Çoğu akıyor. 2l inci ders Toprağı niçin gübre- — lemek lâzımdır. Bunu bir çok defalar — olduğu - gibi bir defa daha tekrar edelim. Çüukü bizim memleket — ziraatının terakkisi an- cak bu sayede mümkün - olacaktır. Demiştik ki nebatat topraktan köklerile al- dıkları maddelerle ya- şarlar, Bir toprak ne “kadar zengin olsr. yine gün gelip tükenir. Bir - keseye para koymadan — içinden ala ula elbet bir — gün bir şey kalmaz. - Bizim topr.'ıklı'll'ln'îf- zın gübse yüzü gi')rdl'.'ı ü yok. Şu halde gübre bizim içni hayat mes'elesidir. Şimdi size üç gübre ismi ögreteceğim;bun- Tarı akılda tutmak lâ- zımdır: - Birincisi: Azotlu gübre, — İkincisi: Potaslı gübre. — Üçüncüsü: Fosforlu gübre. — Bu gübrelerin hepsi- vazifesi nin aym vardır. — Azotlu gübre mah- sulu büyütür, potaslı re kuvveth&_ EL Üü ee 4 Tet — aacıklı cilveleri baş gösterdi. evlerinin — biriken karlar su haline geldi içeriye doluyor. l_haykırıyor, bağırıp ça- — Ne oturulacak, nede yatılacak bir oda var. damlarında M EN z y y A Bu matem tutmek mes'elesi Leylanın işine geliyor. Kocasının öl- mesini sebep tutarak Selâm oğlunun öldü- ğünü haber vermek için civardaki dağları, Nihayet Mecnunu bir taş kovuğunda bulu- yor. sahraları dolaşıyor. | Mecnun- bu . havadisi |duyunca — sevineceği | yerde ağlamaya başlı- | zor. Zeyt soruyor: artık serbestçe ağlayıp ğıriyor. Zeyt, Mecnuna Leyla kocası öldük- tan sonra tabi babası- nın evine donüyor. ko- nu komşu eş dost, hısım akraba «Baş'ın sağ olsun!”a geliyor- lar. Ev her gün her gece misafirlerle dolup dolup boş?lıyor. Leyla bir gece migafirler git- tikten sonra can ve gö- nülden bir ah çekip ışığı söndürüyor. Sonra gece ile dertleşmeğe be şliyor: ğ Ey karanlık gece, diyor, sen vaktiyle çar çabuk geçerdin, Biraz durup dinlen- dikten, geniş bir nefes aldıktan sonra sözüne devam ediyar: —Allahım, ya bana bu mihnete dayanmak için lâzım olan tâkatı ver, yahut ta mihneti tâkatım nisbetinde gön- der. Şu andaki halimi düşünmiyerek Mecnun- la konuşmaya görüş- meye başlasam şom ağızlılar hemen adımı namussuza çıkarırlar. Bu derde dayanayım, desem, gittikçe halim fenalaşıyor. Bir gün, Leylâ bu. uzun dü- şunceden sonra sevgi- lisini muhakkak — su- rette görmeğe karar | veriyor. Ertesi gün bir deveye biniyor yola çıkıyor. Fakat her ta- rafi arıyor, tariyor | Mecnunu bulamıyor. Nihayet rasgeldiği bir ceylan ona yol gös- teriyor. Genç kızı sev- gilisinin yanına götü- | rüyor. Mecnun cefa- dan okadar deyişmiş ki Leyla önce onu ta- nıyamıyor. Sonra söy- lediği bir gâzelden “| renler! : Sirketideki Köprülühan gibi bazı büyük | binaların, mahzenleri, alt katları kar sularının | — hücümiyle yarım metre derinliğinde birer göl halini almış, Oralarda ancak sandalla bir ta- — raftan öbür tarafa geçmek kabil olacak. ESERKEDMEAKİSRASİZÜSESEETRNRESKASSNSİASÜRS SA ARMAREASITALASSI | )yvlüye zıraat dersleri SERTRETAKALSEĞENEZENE SA NEEEZESENN abEstlden Fosforlu gübre tane yapar. Her üçü birden iyi mahsul yetiştirir. — Niçin ağlıyorsun? O da cevap veriyor: — Nasıl ağlamıyayım. Selâm oğlu Leylanın uğrunda can verdi, o benim düşmanım değil, dostumdu. şimdi niçin böyle üzun sürüyorsun. Ey güneş nerde kaldın, doğsana.. Sen doğ ki benim de ah ve vahlarım bitsin. Çünkü susmam için başka çare yok.. | İyikalplı bir zenginfukaraya 10000 lira dağıttı Akşehirde zenginlerden Hacı - kura - oğlu Bunladan biri diğeri- | Mehmet Efendi kışın en şiddetli zamanlarında nin işini göremez. Ben fosforlu gübre — ver- mem de iki misli azot veririm. Beş para et- mez. Bu neye benzer bilirmisiniz. Mesela bir fiçi var, Bu - fiçinin boyu bir metro, Fıçı- nın tahtlarının hepsi tamam, yalnız, bir ta- nesi yarısına kadar. Şimdi biz fiçiya iste- diğimiz kadar su ko- yalım, su durmaz ki. En alçak tahtanın ba- yünu geçen su dışarı akar. Toprakta aynıdır. Azot, potas ve fosfor- dan hangisi noksan? Mesela potas. Öteki- ler tam olsalar da ala-! cağımız mahsul mık- tarı potasa tabidir. Kerim Ömer açlık ve yoksulluktan sıkıntı çeken fakirlere tam on bin lirelik yardımda bulundu. e /;/7'/... L Haci Mehmet Efendi- Akşehir bankasının sevgilimden daha beter çileden çıkacağım, ben deonuün gibi dağlara düşeceğim, hoş, bu iz- tiraba katlanmaktansa aklımı kaybetmek da- ha iyidir ya! onun olduğunu'anlıyor, yanıma gidiyor: Ben Leylayım, diyor işte sana geldim! Artık ağlama muradı- mıza erdik, birbirimize kavuştuk. - bilmeli - t Hem havadis hem kraat ş Havalar iki gündür yağ- murlu gidiyor. Fakat bazıla- KU Yının dediğine bakılırsa şimdi hafif hafif yağan yağmur yavaş yavaş ziyadeleşecek Kar yağacak mış. Mart içinde de bir iki defa daha kar yağdıktan sonra havalar büsbütün açıp, baha- ra kavuşacakmışız. Biraz geç oldu ama temiz müessislerindendir. Parasını daima hayırlı iş- | oldu. Sark Şömendöferleri lere sarfeder. z Hacı Mehmet Eefendi bu yüksek kalplili- giyle bütün türk zenginlerine ön ayak oldu. Zarar yok, onların hepsinden böyle büyük fe- dakârlıklar istemiyoruz. Her biri birer Akişer muhtacın göz yaşını dindirsinler,bize kâfil.. Bakalım bulabilecek misiniz? aa a Sansar - çifçi- nin birtavuğunu ŞŞ 3 KORLATM çah — getirmiş, DY İ Bir filozofa sor- |paralayıp yeme- z : muşıar' ge çalışıyor KT . çfj de banu _—Cezagorrpı_ven ka- görünce — duru Ö tiller kimlerdir? mt? Oda peşle- F Cevap vermiş: cinden — kaşup gelmiş. — Fa — Vakıtlarını öldü- * ) ! Nocedle — Bülünl gözükmüyor |f | | bitmiş bir yaka müzesi ; Paçımış! kar küreme makinası getirt- miş, Şehremaneti de karları eritmek için tuz satın alıyor- muş. Bu sene artık kara kış geçti. Gelecek seneye hazır- lik demektir. Amt:ı.l:;lîlîf hakı- katen tuhaf adamdır- lar. Şimdi her işlerir yakaları müzesi Bu müzede Vaşink- tondan tutun da Vil- sonun, Lindbetgin ve diğer Amerikanın bü- lar. Yaka, yani | tün meşhur adamları Müştür. ğına tutulmuş. — 1910 seneşinde uykuya dal- mış ve ancak geçen- lerde uyanmıştır. Ta- bi yemek (ilân y'ye- mediği için burnundan süt verilerek besleni- yormuş; Genç kız ola- rak uykuya dalıp koca bir kadın olarak uya- nan zavallı dünyayı kim bilir. ne- kadar deyişmiş bulmuştur. Hayıt sahibi sinamacı Pariste Gomon sine- malarının umumi müdürü soğuk ve ka- rın devam ettiği mü- ddettçe müessesesine ait ne kadar sinema binası varsa bunların zemin katında yersiz yurtsuz#kimsesiz yok- sulların geceleri bar- ınmalarına ve vatma- larına müsaade etmiş- tir Kaloriferler, tem- silldr. bittikten sonra- da söndürülmiyor ve sabahları da o geceyi orada geçirenlere be- dava birer fincan sıcak kahve veriliyormuş. . .r.———— Elektrik bir genç - kızı öldürdü Sütlücede oturan on yedi — yaşında — Deniz fabrikaları umumit müdürü Celâl Beyin kızi Süheylâ Hanım evelki gece odasındaki elektrik lambasını de- ğiştirmek istemiş. Kar- yolanın üstüne çıkmış. Lamba takılacak yeri elile —tutar tutmaz” elektrik kontak yap- mış ve genç kızı bü- tün vücudu sarsılarak yere yıkılmıştır. Zavallı genç kızın bir kolu sim siyah kesildikten sonra öl-