DÜENEAİ TOSMLANR p Dindi hemşeri! « Soğuklar basınca esnaf kabardı, Lahana, pırasa bindi hemşeri! Cebimde bir yarım liralık vardı, Oda korkusundan sindi hemşeri! Etin okkasını hele hiç sorma, Pazarlık edip te çeneni yorma, Vakıa hoş olur bol etli dolma, Yanında kızarmış hindi hemşeri! Kömürcü çubuğu tüttürür gider, Şoför borusunu öttürür gider, Bakkal müşteriye yutturur gider, Hesabı hem ister şimdi hemşeri! Bu kara kış böyle uzersa yandık, Havalar hep karar gidecek sandık, PDua edelim de düzelsin artık, Hocamız desin: «Kar, dindi hemşeri'» — * M:S. -| — Eski devirde hukümet sıkıştığı vakit | Avrupedan borç para bulmak için nazırlar kapı kapı dolaşırlardı H imdi Ec er bize para vermek istiyorlar. | Soöndefa Alman ve felemenk - ban kelarından | mürekk. p bir hey'et bize 50 milyon lira borç | vermek teklif ediyor. ; “Bakalım bülab_illeîek Faydalı bilgiler Garip bir maklna Amerikan Darül- fünunu muallimlerin- den Mr Marston bir makina icat etmiştir . Bu makina bayağ kan tazyıkını ölçen makinaya müşabih bir alettir. Saat kadranı gibi kadranında mu- ayyen dereceler vardır.| Bu alet mahkeme | huzurunda — şahitlige gelenlere tatbik edildi- ği zaman ibresi filan ve iakl" rakamın üze- rine geldiğine nazaran | şahidin doğru veya ya- lan söylediği anleşlı- yormuş. Fakat şimdiye kadar hiç bir mahkeme bu L aleti şahitlere tatbik remem'ş. Bu âlet mahkemelerde değil hayatta bütün tanıdık- larımıza tatbik edecek olursak kimse kimsenin yüzüne bakamaz. es e. Güller Hüseyin Beyi Fer- hunda Hanım çava davet etmişti. O va- kit Hüseyn Bey Fer hunde Hanıma çiçek getireceğini — zımnen | anlattı. Ferhunde Ha- num böyle bir şeye lü- zum olmadığını söyle- di. Fakat Hüseyn Bey Israr edince dayana- madı: — Peki dedi, ben kaç yaşındaysam o kadar karanfil yollayın ! Hü_seyn Bey çiçekçi- ye gitti: — Bana yirmi beş tane karanfil ! Dedi ve çıktı. Hüse- yn Bey dükâmı terk edince usta buketi ha- zırlayan çırağa seslen- di: —Hüseyn Bey her zaman müşterimizdir. zararı yok on karanfil daha fazla koy ! Utsanın bu işgüzarlı- gı Ferhunda Hanımı otuz beş yaşında yap- mişti. Kadın hiç bir şeyden haberi olmıyan Hüse- ya Beyin bu kabalı- ğina kızdı ve bir daha yüzüne bakmadı. Teehhur -Ne o Sacide senin evlenme mes'elesi ne oldu? —Biraz teehhure oğ- radı. —Neden? —Nışanlım başka bi- ri_vlc. '_":k'"'_“' Fakat başa temizlenmiş, fakat şımd_ıkı izdivaçların | Rıfat Efendinin cese- ömrü malum. Onun | dine tesadüf edilme- için ben daha ümidi MİLLİYET, PAZAR — 10 — UBAY Evel zaman Içinde: Bektaşi ile Hoca hikâyesi Bir Hoca ile bir Bek- taşi dervişi yol arkada- şı olmuşlar. Hocanın bir beygiri, dervişin de bir merkebi varmış. Akşam üzeri bir çayır- lık yere vararak geceyi orada geçirmeğe karar vermişler. Uyku zama- ni gelince Hoca: — Yarabbi demiş, | bevgirimi sana emanet ettim, sen sakla, bekle. Bektaşi de: — Şı yıim demiş, be- | nim merkebide sen b kle! Hacı Rıfat Efendi kayıp Evkafta 30 senelik bir memur Hacı Riıfat Efendi vardı. Bu adam tipinin ilk günü daireye- geldi mazşını aldı, Fatihte Dreğ nan mahallesindeki evine gitmek üzere veznedar iİbrahim Efendiyle beraber yola çıktı. Darüşşafaka önünde İbrahim Efendiden ayrıldı. O dakikadan itibaren Rıfat Efendi kayboldu. Ne evine g'tmiş, ne de vazifesi başına gelmiştir O Cadde baştan miştir. ?Rifat efendi EĞR Hoca: — Canım demiş Al- laha emanet etsene. Günaha giriyorsun. Bektaşi aldırmamış. Yatup uyumuşlar. Er- tesi sabah bakmışlar ki, Hocanın beygiri mey- danda olmadığı halde Bektaşinin merkebi otlayıp duruyor. Bu hali gören hoca hay- retle: — Yahu bu nasıl şey demiş bizim Allaha emanet ettiğimiz bey- gir gitti! Derviş, Hocaya uzak- tan kıs kıs gülerek uzun kulağı okşarmış Hocanın halâ beygiri bulurum ümidile şura- ya buraya beş vurdu- ğunu görünce: — Nafile arama Allahın kulu n değilsinya beygirini beşka kuluna vermiş - olmalı. Ama bizim şeyhin bir tek dervişi var, oda ben!.. — Ne mutlu ölene Kadılardan biri, na- maz. kılmadığı şer'an | hadlazım geldiği için huzuruna getirilen bir adama İslamın şartla- rını, oruç, haç zekât bahislerini sorup ta hiç biride doğru cevap al- mayınca kızn ış: —Be adam demiş, uamaz kılmazsın, isla- mın şartlarımı bilmez- sin, oruç nedir, hac kimlere farz olur, zekât nasıl verilir bir bilen- den öğrenmemişsin. Ya senin bu dünyada Alla- ha, kula yarar neyin var? — Gayet mükemmel ölü yıkarım. —Pek âlâ,ohalde söyle bakalım, ölüyü Ç | yıka vıp tabuta koyduk. tan sonra kule ğ na bir | şey söylersin nedir 0? — Ölüye «Nedevlet ki öldün de şehrimiz ka- dısının sogu suallerin- den kurtuldun » derim. demiş. Sahict eşek gibi Hasan Efendi misafir- liğe gitmişti, davetliler arasında hoşuna giden küçük bir çocuk gördü ve dizlerine alıp hoplat- mağa başladı: Böyle, bir müddet hoplatıp sıçratlıktan sonra sor- ud: —Nasıl yavrum bu oyun hoşma gitti mi? Çocuk güldü ve ceva p verdi: —Hoşuma gitti ama, sahici eşek gibi zıplata- Millivetin halka mahsus sahifesi Donmayan kalm Soğuk sıfirden aşağı düşünce evvela bar- daktaki sular dondu. Bu sabah birde baktıkki negörelim, Haliç donmuş. Bu gidişle galiba Üsküdara tıpış tıpış yürüyerek gideceğiz? D, Kızak Eylenceleri Kişın gençler ve çocuklar için en tatlı eylencelerincen biri kızaktır. Yokuşlarda kızak ka an çocuklara tesadüf ediyo ruz. Fakat A vrupalılar bunu şe- hir içinde yapmazlar. Büyük kızaklarla Dağlara giderler orada gülüşe oynaşa eylenir- ler. Yalnız dikkat edilmezse kızak kaymak çok tehlikeli birşevdir. İnsanın kolu bacağı Kırılabilir. Onun için gayet