Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
) (Ğ ç e Ki p: -" “Budaşya varıncaya kadar bütün J!ııl vardı: mllwet ASRIN UMDESİ “MİLLİYET,TİR 7 ŞUBAT 1920 BUĞÜNKÜ HAVA Rasathaneden aldığimiız mâluma- ta güre, dün en fazla hararet nakıs 8, en &z nakıs H0 dereceydi. Bugün havanm ekseriyetle bulutlu ve poy- raz olması muhtemeldir. FIKRA Ani — ANA SÖZÜ Köylüler (Gazi) nin en eski, en catidan ahbabıdırlar. (Gazi) küylülerle her vakıt senli benli konuşur, dertleşir, şakalaşır ve onları çok sever, Onlar için çok çalışır. (Gizi) yine bir gün cephe “arkasındaki köyleri dolaşıyordu. Tanıdıklarının evlerine uğruyor, kiminde bir kahve içiyor, ki- “minde cıgarasını yakıyordu. O güne kadar hiç gürmed'gi İhtiyarca bir kadına ldi. - F' ilzim, Çünkü bir defa - İtalyanın tanımasına râğmen, papanın «ismani hukuku — nazariyatta kalmağa mahkümdur, Cismani kukuk, yani müstekil devlet- lere ait hukuk, salâhiyet ve İm- tiyaz, hükmi olmaktan ziyade fili bir vaziysttir. İtalyan top- rağı ile mahsur daha doğrusu İtalyan payıtahtı içinde bir. sa- ray ve bir kaç dönüm bahçe araziye sahip bir müstekil hü- kümdar nasıl olur ? Blııuıı- leyh papa bu hiç z alı, lir. Fivaki la’ı!ıı hariçte görül- düğünden de muntazamdır. Hayd- dımda endesadüfi şeyleri bile tag- Zzim etmişimdir. Göze gürünenler- den başka meselâ? hâstalandığım tarihler muayyendir, sonra perşembe, pazar, pazartesi günleri kat'iyen hiddetlenmem, lâkin cuma öyleden sonra, cumarlesi bütün gün, çar- şamba öyleden evöl mutlâka hiddetli ve neş'esiz olurum, öyleden sonra aksırdığımı, kimse görmez, Bayram ve merasim günlerinden başka bir şey kazanmıyacaktır. Diğer taraftan Katolik dün- y iyetini tetkik pa anın yeni vaziyette esasen gittikçe azalmakta olan ruhani nüfuzundan da kaybedeceğine şüphe edemezler. Çünkü bu lan — söyl günde üç defa sümkürürüm. Bazı dost- darım vardır. onlara rast gelince tükürürüm, bu kâh imrenme kâh istikrah alâmetidir. Daha ne söy- dTeyim bilmem ki, hep ayni yollars dan geçerim, tramvayda hep ayni yerde dururum, yatakta hep bir fim, ruhkani nüfuz yalnız İtalyanl değil, İspanyollara, İrlandalılar, Meksikalılar, Almanlar, hülâsa bütün Katoliklere şamildir. Papa İtalyadan gayri dlzu' Katolikler üzerine J , elhasıl bütün harekâtim makine gibi işler, işler ama ben bundan memnun muyum? Ne geser? Azizim! Bir kere tasav- vuret değı!“ imkindeki, fakat dereceye kadar muhafaza ede- bilmiş ise bunun İtalya ile ara- sınım açık olmasına medyundur. hılyı İle barıştıktan ve Papalık Konuştu, ahbap oldu. Kadın 'Orun Güazi olduğunu biliyordu, ama hiç aklrmıyordu. Sanki kardeşi, oğlu, yeğeni ile konu- şuyormuş gibi konuşuyordu. Bir yarım saat kadar şundan , ;dereden tepeden ko- nuştular. Bir aralık (Gazi) ka- dına dedi ki: — Senin cephede kimin kim- sen var mı? — Oğlum var, oğlum; — Başka kimin var? — Hiç, hiç kimsem yok. — Fizmi aldık oğlunu, yok- sa sen mi gönderdin ? — Hem o istedi, gönderdim. — Madem ki kimin kimsen yokmuş, bize oğlunu ne diye gönderdin ? — Ne yapayım oğul Gazi ; bir tane vardı, bir taneyi gön- derdim, Üç tane beş tane olay- dı, üçünü beşinide ğönderirdim. (Gazi) Elini kadırın başıma koydu ve yanındakilere dedi ki: — İşte bunu Ctnyada yılnız Tt’rk anası yanpar. e hem ben p nü- fuzları hakkını ıldıktıı sonra di- ğer katolik dünyasının Papunın büsbütün şübhelenecekleri şüphe- sizdir. Bu itibarla yeni itilaf esasen nüfuzunu kaybetmekte olan Papalığın . nihaf sukutunu büsbütün tacil edecektir. Haftanın yazısı öi l HÂLÂ)! Müntazam adam derler bir tip vardır. Herkesin hoşuna gider, her yerde onun lehinde söylerler. Âlem ona gıpta eder ve nihayet zanne- dersiniz ki o da kendi kendinin hayranıdır. Ne güflet efendim ne gaflet ! Benim aşınalarım — arasında *Lezzet, Bey isminde bir zat vardır, bu zat intizam ve ittiradın mücessem bir nümünesidir. Hayat bir kronometre dikkatile tanzim edilmiştir. Her hangi dakikada sorsanız size derhal cebinde kaç kuruş DÜŞÜNDÜKLERİMİZ PAPALIK VE İTALYA İtalya ile Papalık arasında İmzalandığı haber verilen yarım asırdan Leri devam eden ihtilâf hatledimiş demektir. İhtilâfın başlangıcı İtalya ittibadının teş- kili tarihine kadar geri gider. Roma, İtalya askerleri terafın- dan işgal edildiktea sonra, Pa- pa Vatikana çekilmişti. O tarih- ten beri hiç bir Papa bu saray- “dan dışarı çıkmamıştır. İmza edildiği bugün Ajans telgrıllan tarafıncan — kaber verilen itilâf ile İtalya hükü- meti papanın rtisneni kuku- kunu tanımaktadır . Yeni papa hem katolik cinine merstp insanların rubani reisi oluyor , Hem de İmperstor ve yahut kral Papa cenapları unvacını alıyor. Bu tanırma keyfiyetirin pa- palık için bir kuvvet mi , yoksa Zaf mı teşkil edeceğini zaman ;nıtuecek * Fakat papalığın esasen pek zaif olan mevkiüinin Bu yeni — vaziyette büsbütün Zaifleyeceği şimdiden — tahmin edilebilir. Mılhyı.tın tefrikası İ lduğunu öon parasına kadar söyler, kullandığı saat İstanbulun en şaş- maz ayarıdır. Takvime bakmadan sene, ay, gün, mevsim tahavvülâtı, bülün bayramlar, kandiller, yortu- dar ve “fet,leri bilir. Borsadaki piyasa tahavvülatını en az hula ile tahmin eder, her sene ayni tarihde kışlık elbisesini, yün ja/u'- dasını, ayağının yün çorabını ve düstik galoşunu giyer. Ne olursa olsun çamaşırını cuma günleri değişir, taş yağsa salt akşamları sinemaya gider. Yemek - süatları muayyen ve kat'iyen sabittir. Her gece ayni saatte yatâr ve sabah ayhi saatte kalkar, ziyâret günleri ve saatleri mtayyendir. Eğer me- balagaya hamletmiyeceğinizi bil- sem, müayyen gecelerde muayyen rüya gördüğünü bile iddia ederdim. İşte bu di geçende bir has- İ şü can sıkıcı ittirat ııeılır? Nedir, bu hepimizin makina haline girmekteki rakabetimiz? İn- saf yahır! Adem aleyhisselâmdan beri, hâlâ hepimiz iki ' ayak üstünde yürürüz ve dört ayak üstü düşmeyi hüner telakki .ederiz! Hilkatten beri hafta yedi gündür, asırlardan beri, cumartesi, cumanın, ramazan, şabanın, kış yazın peşini buck- maz. Seneler 365 gün, günler 24 saat olmaktan hâlâ usanmamışlar- dır, hâlâ köpek, kedinin, kedi, Jarenin düşmanıdır, hâlâ - kışın kar yağar ve yazın - sicak olur. Adalar. dünya kuruldu — kurulalı Maltepenin karşısından çekilmez, hâlâ buz souk ve ateş sıcaklır. Hâlâ insanlar denize atlayarak intihar ederler de balıklar hkavaya sıçramayı - akıllarına. getirmezler. Hâlâ insanlar haberi - olmadan doğar ve haberi solmadan - ölür, hâlâ ölenlerden haber afı Ka İkisi de güzel, ikisi de şirin şeylerdi. İkisinin de sarı lepiska saçları, kızıl nemli dudakları vardı, 4 Biri, okudufu bir romanın kahramanımı beğenmiş, ismini benimsemişti:. kendine Sacide dedirtiyordu, Ötekine, cüzdanı dolgun bir. bey Toto ismini . takmıştı. Sacide ile 'Toto —konuşuyor- lardı. 'Foto adeta Sacideye kızıyordu: — Demek inanmıyorsun ha? Masanın başına geçip, elleri, dokundurmadan üstünde tutarsan, masanın kendi kendine oynayıp gaipten haber verdiğine inanmi- yorsun ? Sacide başını , sallıyordu: fadır, hâlâ fakır ve zengin haline şükreder, hölü, halâ,, hülü! |.. Eh! Bunun bir değişmesi ol- maz mı canım? Biz buna mukabil her şeyi intizama sokmak istiyo- ruz, iramvayları, arabaları sağdan sevked yoruz, — sırlımıza- her gün Âayni şekil elbise - giyiyoruz, gece Hyuyor, gündüz wyanıyoruz, müte- /Mmad yen başımıza şapka ve aya- gımıza, kunaura giyiyoruz ve bu- munadınada hayat diyoruz, geç efendim, geç! Artık yeter, her gün ayni şeyi yapmaktan bıkmadığı- mıza bakmayın 4 Biz iltiradın Jnarazi tesirleri altında selim his- lerimizi- kaybetmişiz. Hele - şöyle bir tecrübe ,edelim! ayağımızla yürüyecek yerde ellerimizle.... Refikim tam. sözünün burasında fena halde kayarak geçmekte ol- duğumuz yolun ortasına yüzü ko- yun kapandı. Arlık day di — İşte tamam! Ellerinle yürü- sene fırsat bu - fırsattır! Dedim, kaiktı, gülüyordu, dedi ki: T-Eğer bugün perşembe olmasa kızardım ama taltin varmış ! Giğüştük, lâkin sözüne devam etmedi ve günün ikinci defa burun silme harcketini üç buçuka yaptı. Ayrıldık, dikkat ettim: benden ay- bihal ettim, intizamı hayatına haya ran olduğumu bir kere dahâ söy- dedim. Şöyle derin derin içini çek- diktin sonra dedi ki : — Ah! Birader ah ! Hani içi beni yakar dişi başkâsını diye bir söz vardır, benim halim de tama- men öyle. Bak şimdi sen benim intizamı hayatıma gıpta ediyorsun ve zanned yoırsun ki ben bundan memnununm. Bundan âlâ ne olabi- ÖNEN IŞIK Yazan —MEBRURE HURŞİT— Yazın bile soğuk olan şu bü- yük “odayı güneş bu sabah - ne Kadar da seviyordu! Perdenin arasından sızan ışık hattı- yerdeki halının çiçeklerini okşuyor, sanki onlara, çayırlarda, Bahçelerde yetişen sevimli kar- deşlerinin kısa fakat zevkli öm- ürlerinden bahsediyormuş - gibi, bir türlü çekilmek istemiyordu. Yavaş, yavaş karanlıktan kur- “tulan köyu renkli eşyalar, buraya hiçte bir genç kız odası manza- râsını vermiyordu. . Aynasız ceviz dolaptan tutun- da, taşu köşe “etajer,indeki sinsi Dakışlı, mütebessim tunç eşyada — “görmüş cedmı bir Fakat Neyran, bu eski eşyala- rın hepsini severdi. İşte yarım saattenberi, geniş yatağının içinde onlara bakmakla eğleniyor, kalkıp giyinmeğe niyetlendikçe tenbelle- şiyor, yorganını çenesinin altına daha sıkı, sıkı çekiyordu. Her zaman gördüğü bu eşyada nasıl olupta hâlâ gözlerini oya- hyacak noktalar, hatıralar buldu- ğuna şaşıyordu. Bunların her biri ona geçmiş seneleri hatırlatıyor, uzun örtülü masaya bakarken,.gözünün önüne “Gece anne,yi korkutmak için kaç defalar aluna saklanışı geli- yordu. Baş ucundaki küçük dolabın üzerinde duran saat sekizi çaldı. Idık ön adım sonra tükürdü, imtendiğinden mi, iğrendiğimden- mi bilmem ! FELEK SAĞNAK EDEBİ BİR HADİSE © Yakup Kadri beyin piyesi Güzide edibimiz Yakup Kadri beyin son zamanda yazdığı Sağnak “Gece anm kahvealtısını ha- zırlamış olacaktı. Artık kalmak lâzım geldiğini anliyan Neyran, küçük burnunu sokmak- istiyor- muş gibi yastığına bir kere da- ha sokuldu, bacaklarını yukarı çekti, küçüldü, 1sındı.O soğuktan Ööyle korkardı ki... Nihayet yorganmı attı ve penbe topuklu beyaz ayakları, karyolasının önündeki uzun tüylü kırmızı halının üstüne iki zanbak gibi kondu. Çoraplarını — aradı, birini yatağının alunda, ötekini iskemlenin | üzerinde buldu. Bu, Neyranın çocukluğundan — beri adeti idi, Gece çoraplarını aya- ğgından yırtarcasına çeker, hemen bir yere İırlatıverirdi. Perdeleri açtığı zaman içeri dolan hararetsiz ilk bahar güne- şini görünce Dbiraz ısınır gibi oldu. Lavabosunun üzerindeki çanağa ibrikten su doldurdu ve beklemedikleri bir anda ıslanan- larin. çıkardıkları uşume sedaları ile yıkandı T Di A —İ zahir; odun parçası JAf edermi hiçi. Ben yalnız - is- kambil Takna inanırım. -— ÂAy şuna bakın, falâ inanı- yorl. Ayol iskambil falı masal, Hep yol görünür ve ya görün- mez... Deniz aşırıdan haber var- dır.. Elem, dert, keder ya arkaya atılır, ya ayak altına alınır, öndan sonra — dert, üstü 3murad. üstül. Ben iskambire dünyada inanamam. Kupa kızıyle, orya oğlanının dili yoktur, ki.. Kalçı uydurup uydu- rup süyler. ; — Sen söleyene bakma, söy- letene bak. derler; insanın, ağzı | dili var mı? — Elbette, var; sorarsın “ha- yır, diye cevap, verir. — Nasıl verir bu cevabı? — Sen bu işi hiç bilmiyor- sun canımı, piyesi pazartesi aksamı Darülhe- dayi sanatkârları tarafından tem- sil edilecektir. Bu piyes güzide edibimizin sahne için yazdığı ilk eserdir. — Onun'için Yakup Kadri beyin ilk piyesinin temsili bir badisei edebiye olacaktır. Eserde harekâtı milliyemizin pek parlak salaha- tına temas edildiği gibi fikir ve teceddüt — ceryanlarımız — hulâsa büyük Türk - inkılâbının - gözel bir teşhis ve ifadesi gösterilmiş- tir. Güzide edibimizin bu güzel eserinin temsilinde de- muvalfak olunmasını temenni ederiz. Yüzünde su damlalarile aynaya yaklaştığı zaman, top top birbirine yapışan ıslak, vzen; kıvircik kir- piklerine, penbeleşen burnuna baktı.. Kendi de, bu şoğuktan ve sudan korkuşuna güldü. Neyranı üzen şeylerden biri de, "saçlarıl. Bunlar, tarağa, fırçaya isyan eden kıvırcık, çetin siyah bir küme idi. Ne kadar çalışsa, bir türlü biçime gelmez, şimdi biraz düzelse, iki dakika içinde yaramaz bukleler halinde alnına, yanaklarına dökülüp — uçuşmağa başlarlardı Yine bu sabah zavallıları, asa- bi ince parmaklar epi çekti hir- paladı; fakat onlarda öyle inatçı bir bürriyet aşkı, var ki, çok geç- meden küçük büklümler halinde Neyranın ince kaşlarina, ensesine düştüler. Ölke ile İırlattığı tarak, aynanın önündeki “Piyero,, başlı iğne yastığını devirdi ve “Piye- ret,, in bu sürmeli gözlü, solgun yüzlü, aşıkı Neyranı Mahzun bir bakışla süzer gibi olduknn sonra erye kapandı * — Bugüne kadar masalarla ko- nuşan insan görmedim; timarha- neye ğgitmedim, ki ben. — Aman küçük hanım, beni deli yerine mi koyuyorsun?. Sen ispiritizma nedir bilmiyorsun. Mu- cize, mMucize.. Düşün masanın üstüne elini koyuyorsun, başlıyor masa (<ya aya. Âyığıran birini - kaldırıp indiriyor. Eğer bir kere kaldırırsa “evet, demektir, iki Tere - kaldırırsa “hayir, .. Ama bunu yaptırtmak ıcin de “med- yon(),, olmak lâzimdır... Yahut ta bir. “medyonla(!), beraber bulu- nacaksın. — Medyon da nedir? — Medyon ruhların dostutur. — Asıl masal bunlar işte, — Bir kere görsen,masal mı,v değil mi o zaman anlasın. Ben cananımı , — masanın — sayesinde buldum. — Şefik beyi mi? — Şefik beyi'ya. .Nuri beni yüz üstü birakıp gitmişti.. Ka- diim Mt Aaçıkta. Hiç unutmam, Müksimde idik., Öyle ağladım, ki bir fango ile iki- fokstrot kaçır- drm.. Eve' gelince hatırıma mâasa gemılemı-n masanın başına keç- tim,ellerimi uzattım, bir müddet, bekledim., “sonra * “Ey ruhi.. dedim.. Konuşurken masayı ruh deye çağırmak- lâzımdır. P — NUlüt" t —— Bilmem. Herhalde i'nh deye çığırılmak masaların hoşuna gidi- yor galiba; — Masa sözden me anlar canim! n — Pek Alâ da anlar, sen geri- sini dinle. Dedim ki: “Eey rubl. geldin mi?, “Masa Aayağını bir kere kaldırdı. - “Aziz - ruh, -deye devam ettim-masâyla mümkün olduğu kadar ince ve nazik ko- ruşmalıdır -ne halde - olduğum size malumdur. Nüri beni yüz üstü bıraktı onun yerine - koyacak zengin birini bulacak mıyım?, “Evet, deye cevap vermez mi?. — Eteet.. Sonra? — Sonra masayla uzun uzun konuştum. İki ay sonra; Maksim- de.zengin bwrine tesadüf edip kendimi sevdireceğimi haber verdi — Sahi mi söylüyorsun ? Genç kizım zi;'aya ğöre renk değiştiren manalı iri gözlerini, bu ufak tüvalet kaprisi ne güzel koyulaştırıyordu ... Galiba o da aynadaki haya- lini sevimli bulmuş olacaktı ki, işte biraz kalınca dudaklı, güzel biçimli ağzı, gözlerinin bakışına uyan tatlı bir tebessümle aralan- di “Bej, rengi, ince “kaşa . elbi- sesini sür'atlı hareketlerle giydi, “Po dö süet,, kemerini taktı ve daha ziyade dağılan saçlarını elile biraz yatıştırmağa çalışarak odasından çıktı. Merdivende, “ Geee anne ,ile karşılaştı. İhtiyar arabın yanakla- rıma ıki gürültülü kocaman buse kondu. — Gece anneciğim, babam uyâandı mi? — İki saat oluyor, hâlâ beni çağırmadı. Galiba bu gün yine pek sinirli.. Demin yemek oda- sından duydum, hep bir aşağ, — Allah belami versin, ki dogm süyluyorum. Sana yalanı Vard. y ne -— Pekî_. Anlat. — İki ay dokuz doğurdum.. Masa Temmuz demişti. Temmuz geldi. Biri oldu, Beşi okdu, on beşi oldu. Kendimi parası bol kimseye beğendiremiyordum. Ni- bayet tekrar masaya müracaat ettim. “Evet Temmuzda,, diyor, fakat gününü söylemi yordu.. — Susma susma söyle. — Temmuzun, son günü, son bir ümide süslendi Nlaksi: ” Biliyorsunya, Maksimden | Ssökakta otumyonmı.ılcme *Eyruht Lunırah mi, 'Hı “Sariışin ma?; “THayir; Suzl üstüne sördum “Hayır da ha, deye cevap veriyor ve “Bu # ve Msmde, deye ıstar 1 yordu. Maksime döndüm, bi baktım iki arkadaş çıkmışlar diyorlar. Arkalarından atıldı Fakat tam büu esnada simin önüne doğru geler otomobile çarpum, ve ha gittim, Karşıma iki une şık bey geldi. İkisi'de yaşlı başlı adam- lardı, ikisinm de zengin olduk: Jarı belliydi. Biri kumraldı, öteki sarışındı.. O akşam Maksimde başka kimse - olmadığfından, bunlardan birini beğenmem ve kendimi be- ğgendirip sevdirmem lazım — geli- yordu.Beni masalarına devet etti- ler. Şampanya açtirdılar; İyt ama hangisinin olacaktım?. Birdenbire aklıma masa geldi. Çantamı unu- tmuşum deyip hemen eve koştum Türx sigo icra eyleriz. Sigortal şeraiti arik ve hayat üzerine sigorta muameles'H Merkezi İdaresi: Galatada Ünyon Hanındadır Acentsi uluypumayan şehirlerde acente aran vukla 1 —— Teefon : Beyoğlu - 2093 gMN a yere düştüm. Otc ğ yaşlı bir bey indi, beni k *l Maksime getirdi. Şımpanya Kendime geldim ve karşınea Şeliği gördüm. Masanın dediğ |. çıkmıştı, beni sevccek Ln::lK adamı temmuzda, Maksimde bub| - muştum. i — Yaman bit “şey.. “Ya kumral mı; sarışm mi? Sua ılîİ cevap vermemiş, — Nasıl versin istiyorsun, s? hiç Şefiğe dikkat etmedin mi* Kalası cascavlaktır! i Selâmi İzzet rta şirketi arı halk için müsait havidir v Ü e ALHAMRA | SİNEMASINDA Seatisların programı Saat 12,5 dan 14,5 ga kadar VOLGA...: VOLGA — Saat 145 tan 15,5 ga kadar Aşx n!ı.BrıcluaR( Saat 18,5 tan 20,5 ğa kadar “VOLGA... VOLGA... İle Rus hey'eti muganniyesi Rus hey'eti muğanniyesi suvarede dahi taganni -edecektir. İvan Mosjoukine- | Çarın Yaveri —N » renk | vura, vurâ, açıp kapiyordu...Hadi gel Neyrancıfım ekmeğini kıza- rttımdı, soğumasın. & Namık - bey, otuz üç yaşında ğ Melek sinemasında Saat |5,5 tan 17.5 a k'q“ “Ö VOLGA.. VOLGA Sant 17.5 gan 18,5 ga kadar — ğ POLA JAKOBİNİ, Erkeklerin en gll- zell JAN ANJELO, Eserlerfit | en mükemmeli olan Vera Mirçeva Filminde pek yakında arzı endam edeceklerdir. SAT GE İ Melek sineması Bn hıiu her gün — saat 14,30 Klnus (Lö Vertij) lîlmkıı diger matinelerle suva- Ilıııın Dö Pompac'ur Filmini göstermekte olduğunu Muhterem ehaliye ıı'ı:ylcr. Bu akşam ve yarın k FR l NKARDİN Sön uyunları. C KALAR A F aa | bi ee ei Yıldızların en dilberi MARİA JAKOBİNİ, — Erkeklerin ' en güzeli JAN ANJELO, Eserle- rin en mükemmeli olan Vera Mirçeva Filminde pek yakında Melek sinemasında arzı endam edeceklerdir. bilecek kadar bir malüma! edinmişti. Komşu — kızlarından tedarik ettiği her nevi her- çeşit romanlarla ilmini artıracağın zınnetmış, genç — ve > tecrübesiz iken, Neyranın annesini sevmiş ve almıştı. Kâmran orta hallı bir ailenin kızı idi. Çarkçı yüzbaşısı —olan 'babası henüz genç denebilecek bir yaşta, veremden Öölmüş ve karısıyla kızma Beşiktaşta küçük bir evden başka bir şey bırak- mamıştı. Zaten bu €v de, hasta- hğı esnasında terhin edilmişti. Ellerine geçen maaşla, bilhassa borçları olduğu için geçinemi- yeceklerini anlıyan Kâmile hanım, konukomşuya dikişe gitmek mec- buriyetinde - bulunmuştu. Kâmran yetim kaldığı zaman on altı. yaşında, vaktından evel boy -atmış, serpilmiş, çok güzel bir kızdı. Babasınin - sağlığında, bir kaç sene kadar mektebe gitmiş - ve ği ne zehirli — hülyalar. ne gözyaşı döktürücü heveslerle dolduğunu farketmemişti. Bazı günler annesınin müşteri- lerine beraber gider ve prova larda ona yarbım ederdi. Çok defalar zavallı kadımca- | ğazın geceleyin evde de çalıştığı vaki olurdu. İşte o zamanlar, Kâ- mranın, isaf edilememiş süs heve- slerile, annesinin dikmekte olduğu kumaşlara - sarılıp bürünmesi ve fayet etmiyen siyah çerçeveli ay- nanın önünde eğilip, doğrulması çok hazindi. Bazı rpek - çarşafları kendine okadar yaraştırir, onları - okadaf | beknimserdi ki. annesi alıp bohça" K ABÜZ AA l Ta ai e DNĞ L a tekmil endamiını göstermeğe ki- ya sarmak istediği zaman gözleri yaşarır, lsmıuye istemiye yavaş gazete okuyacak, mektup yaza- (Bıtmedı ğ