Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
* DA l MUIW et — ASRIN UMDESİ “MİLLİYET,TİR 30 KÂNUNUSANİ 1929 —BUGÜNKÜ HAVA Rasathanebe tespit edildiğine göre, dünd en fazla hararet (12) , €en az (7) deaeceydi. Bu gün hava- n poyraz ve hafif yağmorlu ol- htemeldir. aSi FIKRA SU UYUR... Geçen ğün vukubulan bir yangının, Tatavla yanğınmın yşığında, kendi hesabıma, bazi “mühim kakikatlar keşffettim. “Keiidi hesabıma diyorum, çünkü bu memlekette hakikat itibar- dan düşeli haylı zaman oldu; rük hiç kimsenin hakikat diye r şeye alâka gösterebileceğini larz ve tahmin edemiyorum, “Onuniçin keşfimi pek âlâ ken- ime saklıyabilirdim, fakat ne re ki içimden geçen her hissi, her fikri ammeye söylemek be- nim meslekim olmuş!.. 4 Gerçi gazeteler bu yanğın- Odan da İstanbulun her hangi bir yangını gibi bahsedip geç- ' selerdi, bunun üzerinde husust r dikkatla uzun uzadıya dur- mağa lüzum görmeselerdi, bu- onun etrafında bazı dedikodular çıkmasına sebebiyet vermese- derdi, ben de, belki haddiza- Filsir, mEiâz duğu için gizli bir sevinçle gülümsiyor! Daha sayayım mı? Hayır, ne lâzım; anlayan anladı sanırım. Anadolu yaylalarından Ak- deniz kıyılarına akan kan selleri her pisliği tamamen yıkadı mi zannediyordunuz? Lozan konfe- ransı ameliyat masası üstünde bütün azası parça parça kesilip bütün urları, çıbanları, ufunet - leri birer birer açılıp temizlenen hasta, (Hasta adam) bu günkil genç uzviyete istihale ederken bin bir türlü illetinden buna bir mıkdarını bırakmadığından emin misiniz? Her hangi bir beynel- milel muahedenin her hangi bir maddesine ilave edilen bir şar- tın, Türkiyede asırlardan beri bir haydut gibi yaşamağa allş- mış her hangi bir frenk bozun - tusunun ahlakını değiştirebile - çeğine hükmebebilir misiniz? Hayır, binkerre hayır, değil mi? Şu halde, kaç - yıldır, nasıl oldu da güya herşey yoluna girmiş, güya bu memlekette, bahusus bu şehirde, artık ne rum hainliklerine, ne ecnebi kü- stahlıklarına imkân ve ihtimal kalmamış gibi rahat ve gaflete daldık? Nasıl oldu da eski şea- metlerin yeniden başkaldırma- sına kat'i surette mani olacak tedbirleri ihmal eder olduk? Nasıl | oldu, nasiıl oluyorda işgal ve mütareke yıllarının bin türlü fezahatine karışmış, bu su şirketi, bu telefon veya tra- mvay kumpanyaları müdürleri, mümessilleri gibi eşhasa hâlâ ar k ve... ve hül- - tinde lelade — bir ak'asından ibaret olan bu yan- mdan bir takım ahkâm çıkar- mağa kalkışmıyacaktım. Fakat küm sürmek müsaadesini veri- yoruz? Bu lakaydimiz bizdeki mil- liyet inin günden güne sön- işte, g ler dediler ki f — şirketi servisi, yangının vaktin- “de haber verilmesine mani ol- muş, Terkos su mekte olduğunun bariz bir is- patı değildir de nedir? Yakup Kadri a anemi |Jâzım gelen suyu vermekte mi- Ozıkçılık etmiş, bazı rum evlerin- en şüpheli iştial sesleri duyul- uş, bir kilisede bombalar bu- Olunmuş; yangının ertesi günü bir sefarethaneden rum afetze- | delerine müşfikane bir ziyaret ovuku bulmuş v. s. v. s. - Bütün bunları okurken za- vallı kapitulasyonlu Türkiyenin stanbulunu hatırlamamak ne mümkün! Kendimi birden bire mütareke ve işgal senelerinin avası içinde zannettim, bir r kâbustan uyanır gibi sil- kinerek etrafıma — bakınmıya aşladım. - Birde ne göreyim! filhakika -o facialı devirlerin havasını mamuslu bir Türke gayrıkabili meffüs kılan bütün o fena un- trlar hep yerli yerinde duru- 'or. İşte bir yahudi ve ya bir rum kızı olduğuna şüphe ede- “meyeceğimiz bir telefon memu- ı ki yanan yeri bir türk mahalle- ' sizannettiği için etfaiye nümero- nu vermekte aceleye lüzum gör- yor, lakayt ve hain dudak üküp umuzlarını silkiyor; İşte bir levanten şirket müdürü ki disine hesap soruld va- kit Osmanlı devletinin bütün ecnebi şirket müdürleri gibi küstah, azametli ve terbiyesiz — müukavele mucibince daha fazla t vermeğe mecbur - olmadığını lemekle iktifa odiyor. İşte l arsız rum kokonaları, rum kopilleri ki bir ecnebi şefekati- e avuçlarını açıyor. — İşte bir kilise ki bir cephane olması muhtemeldir; işte şu yöz- r, şu yüzler ki yanan evlerin u Türk mübadillere ait ol - FELEK Altında ve üstünde ! Dikkatle okuyunuz : — Bir otomabilin üstünde olması, altında olmaktan iyidir. — Bir şemsiyenin altında bulunmak. üstünde olmaktan iyidir . Ne altinda, ne üstünde ol- mak iyi olmayan şey nedir ? Düşünün, ve bana yazınız ! Nezle ! Olmak filinin kolaylık - rö- korunu. - “ adam olmak ,, mt. yoksa nezle olmak mı alır, bilmem . Zannederim , ben her ikisini de güç oluyorum, Birisi nezle oldu mu, - dikkat edin !- san ki Sürre Emini olmuş gibi ona bir ağırlık, bir kurum, bir edâ gelir. iki lakırdıda bir nezle olduğundan bahsedsr, güya iftihara şayan bir şeymiş gibi. Ben birisini tanırım, nezle olduğu zeman kimsenin elini tutmaz, yanına pek yaklaşmaz! Ciyeceksiniz ki hastalık baş- kalârına — geçmesin — diyedir . Tamam! Doğru! Yanlız bu mülâhaza başkalarını hasta- lıktan korumak için değil baş- kasına bir şey. vermeye - itiyat hasıl olmamak için ! Kaşkür ! Bu kelimeyi Dit Derleme MİLLİYET, Ç L e . vakıa şekli itibarile Fransız- çaya benzer, lâkin aldanmayın! Sırf türkçedir, ve Istanbul ber- berlerinden bir ikisi tarafından « Manikür Pedikür , sözlerine benzer olarak ve türkçe bildi- gimiz “ kaş,, kelimesile frenkçe *“ kür , sözünden mürekkeptir. Bazı kadın ve gençlerin kaşlarinı düzelttirmelerine alem olmuştur. İşte ! Âlemi medeni- yete bizden de bir ıstılah ! FELEK KADIN GÖZÜYLE KİBAR AİLELER Gazeteler fırsat buldukça, meselâ bir çay ziyafetinin yahut her hangi bir müsamerenin tafsilâtını yazarken, h>p davetli kibar ailelerden bahse- derler. Her ne zaman böyle bir ha- vadise tesadüf edersem, bu kibear kelimesi üzerinde bilâ ihtiyar” sen- delerim ve muvazenemi bulmak için epey müşkülât çekerim. Bu uçmak asrında kibarlık mefh ne RŞAMBA 80 Düşünüyordum. Tam manasile ki- barlık nedir? diyordum. Halkımız bu- nu ne tarzda tahayyül ediyor, ne dereceye kadar benimseyordu? Öyle zannediyordum ki uzün Zzamandan- beri yokluk içinde yaşadığımız için parlak bulduğumuz bir Servet gö- rünce, yahut kendinden bahsettirten bir ihtişam işidince, derhal o servet ve ihtişam sahibine kibar ünvanını kondururz. Fakat hiç düşünmeyiz ki barlık öyle orta malı değil ki, her gözümüzü kamaşdırana: avuç avuç israf edelim. Kibarlığı hakkedebilmek için in- sanlar ne çok haddeden geçmeli, rühen fikren ne kâadar yükselmeli, nefsinden ne çok fedakârlıklar etmeli. Fransız muharrirlerinden - Pietre de Coulevain, Amerikan kibârlığı ( No- blesse amöricaine ) namindaki bir romanında, kibarlığı ne güzel tasvir etmişdir. Romanda, zengin Amerikalı bir kadın Fransya gelip, eski fakat fakir düşmüş bir Fransız asilzade- gânile evyleniyor. Bu asil Fransizın öteden - beri sevdiği bir' Fransız kadını var; fakat olduğunu uzun uzun düşünürüm ve neticede onun zamanla pek çok ta- havvüle uğradığıni. adeta — taklak atar gibi sür'atle ilerlediğini görürüm. Bu son günlerde Matbuat balo- sunun ilânı bu mes'eleyi zihnimde yeniden ve daha kuvvetli olarak can- landırdı, Her gazetede görüldügü gibi siyah oymalı bir çerçivenin içindeki şu satırları pek manidar buldum. Yalnız bazı türk ve ecnebi kibar aileler davetlidir. Bana öyle geldi ki, mat- buat bu kibar kelimesini her zaman havadis kabilinden olan şeylere tat- bik ederken, bu şeyler Istanbulun münevver tabakasına meydan okur gibi ortaya attı. Her şeyde pek has- sas olan kadınlar bu tegafül önünde kuşkulandılar. Acaba kibar olan kim- lerdir? dediler. Pek haklı olarak bir çok tahminler ve faraziyelere giriştiler. Gözlerinin önünde kürkler içinde otomobillerde kayanlar dalgalandı; Paristen tuvalet getirtenler canlandı: kadeh kadeh şampanya ve bol içenler dizildi. Kadın ruhunun irişeceği en yüksk mevki olan kibariği, kimler ne hakla kimlere vereceklerdi? Düşünüyorlar- dı: Acaba filan hanım - efendi durürken, portföyü dolgun — olan şu zatın hareminemi kibarlık payesi verilecekti ? Yoksa İstanbulun temiz bir ailesi gölgede — bırakılabilinen nerden gelmiş bir ecnebi şirket mü- dürünün ailesimi kibarlık zümresine intisap edecekti? İşte haklı haksız herkes fikrini söyleyor, bütün kadın- lar bu »kibarlık münakaşasına iştirak ediyorlardı , dadından kalma şatosunu tamir etmek ve eski hayatını” sürebilmek için çok paraya ihtiyacı var; bu ar- zularını ancak Amerikan - dolarları temin edebilir. Eski Ayvrupanın girin- tili çıkıntılı zihniyetine vakif olmayan serbest fakat sağlam fikirli Amerikalı kadın,bu izdivacaitimatla atılıyor,fakat çok geçmeden işi anlıyor ve kocasını eski metresile yakalayor. İşte burada kadın kibarlığiını bütün güzelliği ve temizliğile gösteriyor. İntikam hişsile alelade bir insanin yapaçağı - gıbi Amerikadan getirdiği servetle kocası için yarattığı ihtişamı bozmuyor; ko- casını eski fakir hayatına terketmeyor. her şeyi unutan büyük bir hareketle onu affediyor. kocası da bu Ame- rikalı asaletinin - karşısındâ eğilerek zevcesinin gösterdiği büyüklüğe mu- kabeleten ona avdet ediyor. Amerikalı kadın dolarlarıle değil, üluytü cena- bile Fransız asilzadegânına kıbarlığı- nı isbat ediyor. CC KANUNUSANI, ü buat, elbet bir gün gelecek ki kibar türk kadın ruhunu da yazılarında aksettirecektir. O zaman şu satırları yazarken. Yalnız bazı türk ve ecnebi kibar aileler davetlidir, bir az düşü- necek ve hatasını tamir edecektir . Eizayiş Suat SaHHİİ LGv Teshin Kışın oturulan yerlerin derecei harareti 15 ten aşağı olmamalıdır. 'Teshin için en İyi vasıta Çini sobalardır, çini ve porsilen sobalar demir sobalar gibi birden kızıp ısin- madıkları için odayı tedriCen ısıtıp tedricen soğuturlar; bu sebeple oda- nın derecei harareti hemen daima bir karar üzre bulunur. Çini sobalar Dökme sobalar kadar odanın hayasını kurutmazlar (1) ve mühlik gazlar neşr edüp koku ver- mezler; Dökme sebalar ğüyet çabuk parlar ve çabuk sönerler . a HB.Z. Dr. Muhittin (1) Çini olsun Demir olsun ale- lumum Ssobalar hâvayi az çok kurut- tuklarından üstlerinde ufak bir kap içinde biraz su bulundurulmak icap eder. d.m. * İzmirde Ali Fadıl Beye Karaciger rahatsızlığı için Döktör Mehmet Kâmil beye. göz için Şakir Ahmet beye müracaat buyurulmasını tavsiye ederim. D.M. MUSIKİ HAYATI “Türk Triyo hey'eti, nin kla- sik musikı konserleri Haber aldıgımıza göre İstanbul konservatuarı muallimlerinden Cemal Reşit, Seyfettine Asaf ve Sezayi Asaf beyle bir “ Türk Triyo hey'eti , teşkil etmişler ve yakında Majik sine- Tiüiyatro Na » Nisanın 13 üncü salı günü baron Patar dö - Kastunyak, hiz- metçisi Öjeninin evlenmek üzre memleketine gideceğini — haber aldı, 3 14 nisan çarşamba günü baron Patar dö Kastunyak doğru. bir müstahdemin idaresine gitti, ne çok genç, ne de çok ihtiyar, şayanı emniyet bir. adam istedi. Nisanin 15 inci günü müstah- demin idarehanesi batrona- bir hizmetçi gönderdi. Kapü şiddetle çalındı, Baron evde yoktu. Uşak baromun evde olmadığını kiza haber verdi. Yeni hizmetçi: — Daha iyi, dedi, evela se- ninle kunuşmak isterim. Herif yalnız mı? - — Evet — Karısı? v YOk — Desene öyleye kadar uyu- yor. Akşama kadar iş bitmez. Kaç para veriyor? — 300. — Çok misafir gelir mi? Haf- tada 3 gün hal. 8-10 kişi... Çok.. sinemaya — nasıl - gideceğim?, iş fazla. — Oldukça. — Sen benim geldiğimi bile söyleme, — Burası benim işime İşte kibarlığı kadın yaşa- tacak asil bir . hareket, Ötedenberi 'Türk kadınları: cömett, — âlicenap ruhlarile tanınmışlardır, Kim bilir bu kitapta oldüğu gibi bizde de böyle nice canlı misaller vardır. Kadınla- rımiz bü - fitri kibarlıklarını tenmiye ederek her yerde ve. her- zaman sıfatı mümeyyizeleri gibi gösterseler, ufak bir zümrenin mehlââtine, onları böyle alenen kibarlıktan tecrit etmek hakkını kimse Kendinde göremezdi. 'Türk kadınları bilmelidirler ki , otomobiller, Paristen gelme tuvalet- ler şanpanya kadehleri geçici şeyler- dir, kibarlık sabittir, ruhta yaşar . Efkârı umumiyenin aynası olan mat- w da konserler vere İerdik <Ba şsenenin kış mevsiminde altı konser verilecektir. Bunlardan üçü akşamları verilecek ve umuma mahsus olacaktır; diger üçü gündüzleri verilecek talebe ile muallimlere mahsus olacaktır. *“Türk Triyohey'eti,, klasik, romantik ve modern musiki könserleri verecek ve bilhas aBeethoven. Sebumamn, Bralı- ms, Ravel, Dupont, Franck'in eserle- tini çalacaktır. Bu konserlerin program ve tatihlerine dair yakında tafsilat verecğiz. Musiki hususundaki ihtiyaç- larımızı bu suretle tatmine teşebbüs eden kıymetli sanatkârlarımızı tebrik eder ve kendilerine muvaffakivet temenni ederiz. Milliyetin tefrikası 2 Bu feci mahluk Muhsin tarafın- n bu derece sevildiği, şımartıldığı tilde bir cok kadınlar gibi, kudur- bir dişi gibi, kendini başka bir rkeğin kollarına mı, atmıştı ?... ızına — hiddet mi ediyordu?.. ayır, yalnız, ondan ümid ettiği, klediği şefkatı görmediği için üteessir. oluyordu: Buraya - geldiklerinden beri dakika ayrılmamıştı, canının kıldığını görmemişti. — Kızı, bu bancı adamı nerede - ve nasıl D T Birdenbire gözlerinde bir şim- bü' şimşekle - gözleri girerdi? A Dernegine hediye - ediyorum . ŞÜPHE — Selâmi İzzet — kör oluyor sandı. Sacide bu ada- mı eskiden tanıyor demekti... Demek dansa lâkayt kalışı, kim- seye sokulmayışı, bir yere gitme- yişi hep yapmacıktı. Şefkatının yapmacık ve sahte olduğu gibi... Düşünüyordu, acı acı düşünü- yordu: bu sabahtan beri kızı neye, kime güvenmiş de ona yak- laşmamış, ondan imdat iştememiş: “baba yetiş, beni kurtar, deye- haykırmamıştı. Kızma bunları açabilir miydi? Evet, Fakat Muhsinle görüştü- ğünü, Muhsinin her şeyi söyledi- ğini itiraf etmek İlâzımdı. Bu itiralttan sonra mesele ne şekle Ü Beklemeyi tercih etti. Aceba kızı artık - kocasının burada olmadığına eminmiydi? Zile bastı, garsonu çağırdı, 28 numrali odadaki beyin gidip git- mediğini sordu. — Bu gün efendim. — 'Ne vakıt gelmişti? . — Bu gün ilk vapurla. Kâzım bey başka bir şey sor- madı, garsön gittikten sonra gene düşünmeğe başladı. Demek Muhsin de üç gün evel geldiğini söylemekle onu aldatmıştı.. Bu sabah gelmiş, Sacidenin erkenden çıktığını gör- muüş, takib etmiş, gittiği evi öğrenmiş, ondan sonra da izahat istemişti. Şu halde Muhsin ka- rısmı yakalayacağına emin olarak gelmişti, evelden haber almişti. Halbuki kendisinin, kızından bir dakika ayrılmadığı halde, hiç bir şeyden haberi yoktu. öyle Üüstü gitti GÜNÜN LÂTİFELERİ Gitti. Başka biri geldi: Mösyö yok mu? Hayır. Mösyö nasıl şeydir? Nasıl şeydir ne deme Yüzü. kılığı kıyafeti ne biçimdir?. Ben bekâarlart nasıl hizmet edildiğint bilirim Gece ihlamur ve ya Çay yermek bahanesiyle odalarına girersiniz, üzerlerine doğru şöyle biraz faZlâ eğilirsiniz.. Mes'ele kalmnzı-ond'n sonra kekâl, Metresi varmı? — Bir kaç tane. — Bu fena. Bari ateşll Dir erkek mi? — Ben ne bileyim. — Evelki hizmetçi PİF DA söylemedi mi? — Hayır... ciddidir. — Burası benim işime Kilise gibi bir yer... Bizim mösyö SOF f!:e]mt’.'Z- AA — Gelip. gittiğinizi MösY9Y söylerim. , çöğ ak — Söyle.. Onun için 0 bir koca karı yarar. Üçüncü hizmetçinin P nazarı başkaydı: —Aliş verişi ben mi Y gım? Eger ben yapmazsam gelmez... Anaforsuz geçine tırtıklar mı? — Neyi? oktay! apaca- jşime mem-. &K içik HikârE Hizmetciler Hatta içine şüphe bile girmemişti. Gözlerinin önüne görüştük- leri erkekleri, masalarının yanın- da oturup yemek yeyenleri getir- di.. Daha?.. Cemilerden, İlhami- lerden başka kimseyle görüşme- mişlerdi. Yemekten evel dile kadar yayan yürüyorlar, akşamları ara- bayla bir tur yapıyotlar, bazen de tepeye çıkıyorlardı... Bunları düşündükçe başına kan sıçrıyor, gözlerini kan bürü- yordu. Namuslu, dürüst, uslu akıllı bir kadın zannettiği Sacide, demek böyle erkenden kalkıp randavuya gidiyordu ha?.. Son- rada on birde, sanki odasından iniyormuş gibi karşısına” çıkıyor- du. Akşama doğru tekrar. kızının yanına gitti. Sacide giyinmişti. Yüzü biraz daha dinlemişti.Saki- ndi. — Haydi, dedi, aşağı in de yemek yiyelim — Ben. pek iyi değilim, bu$ akşam odamıda yiyeceğim. Postaya atılacak mektubun var mı? — Muhsine yazmıştım ama garsoha verdim. .— Bu gün ondan mektüp almadın mı? — Hayır, Dün aldım. İnsan- hissiyatına bu kadar hakim olabilirdi. Kâzım bey aşağı inerken, ken- di kendine itiraf etti: “ kuvvetli kadın!., * Sacide yap yalnız otururken kapısı vuruldu. Oda hizmetşisi bir mektup getirdi. — Cevabını istıyorlar. — Peki, biraz sonra ben Sizi çağırırım. Elleri titreyerek, kollarına atıl- dığı odamın yazdıklarını hayretle okudu. Birden kararını verdi; yerin- den fırladı, dolabı açtı, çantasını çıkardı; bir — anahtar aldı, mukavva — arasına sıklim'pd zarla koydu, kapadi, Zili çal l; — Bu mektubu kim v eçip3i — Kapıcı verdi. — İşte cevabı. 3 Hizmetci çıkınca mumu AĞ aldığı mektubu aleve tüti kledi Bu 'adam bütün ğün be gunu... böyle aşki protes azıyordu.. i Aîabı bir sar'ayla omuzları:; Silkti. AşkI. O erkeği de #9Ki C unutmuştu. Ve işte birdenkî:ıî onu Kirletmek için gent eT stı? na çıkıyorlardı. Ka Muhsin gibi candan, olan kadın, başka bit sevebilir miydi. Muhsini Muhsinin dudaklarının "emqmi’ Muhsinin — damarlarının f“'e?.,m' tadan; o aşkin, o nemİl “ıeıâ alan, o ateşin kıyılcimları». Yazan: Andre Dal — Her gün hasabi. — FE : .v.et. .Z.engîn değildir. —Penim işime gelmez.. Gidi- yorum ben. ğ Dördüncü çok mahcüptu. Yut- kunarak sorabildi: — Kaç pata kazanacağım? — 300, Ahş vi bi € değil. TİŞ sana ait — İsabet. Ren anlamam. — Anatosş —— A_yıp değil mi?, Elverir ki MöSYÖ İYİ adam olsün : İt Ş;mşu yıkayacaksın. — Yük Çamaçır değil. Hepisini mi? RaZlyım Ân « Y nem bana: bir yere kapılan Ve eda b dedi Annemin Sözünü dihleye. ceğim, ğ J alış verişten bi olduk)ırı:u anlayabil- oSEİR e > kılığına girdim , îee;ılım S*;r;ıuslu Pir kız olduğun ken yerde blllduıı;ı gökte - arar- İşte bu ae e olmayan baron tembel nlmııyın1 ;:_I H]lı(.sız OIle&n, hırsız za büçez v Metçi buldu. Ma” lî:ı];akubll])şuk Bir. şey kazanmadı, î*iqi m i Y kadar sonra hizme- ıç»ı derresı oldu, iş Görmetürle başladı. ve * Bezü ğün,muntazaman yelek cebinde lukları aşırmaya Elaîraî bozuk- S Nakleden —tlâmi İzzet leriyle Yanan bir başka bir ei k k:ışiın. kendini €ğin kollarına nasıl atardı ? Kendi kar n heıykın;ıı: kendı"den iğrenerek c elğin, çıl ani. — Ben çılğınım! Bir çe çılğın!. — Bel bekleyen ge S hevel o aşağıda T Ka da yatarken erifin koynun- Şimdi o adğ;_“dihden iğrenmişti. dı,yüzüne tük kabahatı — yaj yolda çÇarpan arşısında olsay- 'dü.Ama onunda lğîuî Bit gün ona larından tüt T Züppeyi, o, omuz- gün de selams“?'rmuştu. Ertesi î:;âi()'îı İ ’kielrcîlşnîğ sî:îıea her hanğin SOnra, yalnız kaldığı Gi Zamanda — hep r yanına gelmişti Ka z Muhsıı:(e ahşıkâne "!ekn:ı: yl;îım'lîe na artık i 7 Sa- mıyorum., tL)fac; Var, sensiz âum- dar Ecrgi;ı Ühtezam asabim ne ka- » Tlarım feryad edi- .k]":ykll'dlğı gün TşIsına çıkmıştı.