16 Ocak 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K İK 4 ğ k. ğ z » 0 Erkek çöcuk . kız çocuğa vermiştir ve kız ASRIN ÜMDESİ “MİLLİYET,TİR 15 KÂNUNUSANİ 1929 BUGÜNKÜ HAVA -Rasathaneden aldığımız mlümatt göre, dün Tazla hararet fevkassıfır 7 en «az 3 derecedir: Bugün havanın kapalı ve oldukça şiddetli lodos olması: muhtemeldir. FIKRA YARIN İÇİN ENDİŞE Başka tarafları bilmiyo- ruz, Fakat Ankarada - mek- “'tep . haricindeki - manzara 'şudur: Miraöyedi elile sokaklara saçılmış bir avuç inclye |dönmüştür. . Ü çocuk- eyine girmiyor ve ' evinde işgal edilmiyen çocuk| 8 sokak ortalarında, virane- — lerde, pis süprüntülüklerde “sersefil sürünüp duruyor. 'Fikkir, Mülfiyet, Âzatta mektebinden çıkan için çocuğu- hernenapahası olursa olsun- avutmağa me- murdur. Sokakları, caddeleri, mey- danları geziniz. En ucuz olan bir tek sepet içinde bir tek bebek görmezsiniz. Bu günkü dünyada bu zenğinlik ve kibarlık değil sadece basit -ameleden ban- ger ailesine Kadar - bir hayat ihtiyacıdır. Görüyoruz ki büyük inkı- labımızın daha görüp başa- racağı çok işleri vardır. Bu arada ev/ ve aile inzıbatı da ehemmiyetli bir vasat ve mebde teşkil ediyor. ANKARA kp _ıŞü;üNnüKLERIMİZJ SON LEVANTEN Vatandaşlık kanununun bu ay başıtıdan itibaren * mer'iyete ile' “b ö nıllllyııi bellisiz sınıfda inkıraz buluyor. Levanten ismi, Türki- yede doğup, yerleştiği halde echebi tabiiyetini muhafaza eden kimselere verilmişti. İngilizler, 03 'çocuk erkek çocuktan daha tumturaklı, daha ağdalı ve daha lüzucetli küfür ediyor. Birdirbir / oynıyanı küçük |kızların - birdirbir, üçtürüç, “altıdıraltı - gibi sayılara bul- “dukları yüz kızartan kafiye- leri öyle — dermeçatma ge- dikli tulumbacılar - bile bul- maktan acizdir. İ Yüzü gözü çıbanlı çocuk sokaktadır, gözü ağrıklı ço- cuk viranededir, hastalıktan »e'ıı kalkmış. sapsarı çocuk prüntülüktedir . Metebin hayat ve irfan tekayyüdündeki kıymetli ye- 'kün, evde tenzilâta uğrayor ve toza, havaya — inkılap ediyor. . Ebeveynin ihtimam ve teirbiyesi bir fidan usares- sidir, biz onu. son damlasina kadar kuruttuktan sonra çocuğun çınar dalı gibi yay- ğgın, gövdesi kadar sağlam olmasınıi istiyoruz . Mektep dış hayata hazır- — Jlar halbuki dış hayatın ser- D> banın zevkini bozdurmamak — bahçelere aym maye ve muharrik kuyetli - iç hayattır, iç hayatın ver- diği ruh ve cemiyet ter- biyesidir. — Bunları bir terbiyeci gözü ile görüp bir mütehassıs sı- fatı ile söylemiyoruz, sadece basit ve her günkü müşahe- delermizi kaydediyoruz. Bugün çocuk evden ve ebeveyiden fazla cemiyetin mzılıdır. Bu cihanşumul mütearife- / nin verdiği manevi haklar- — dir ki bize bunları yazdırdı. Çocuğun başında — ana, baba yok. Dadı, ananın ba- z swgılı%nn de iştirak - ettir"sek stedi 7 — Bak ! dedi; güneş l)ıı bahçeyi, bizim h.ılıgemm nasıl şenlendiriyor . Onun, — başka neşeyi . aynı bezletmesi - mümkün Eyi bak! seninle G1 mesutf günümüze «ne parlak bir dekor hazırlamış! —- Bahar, hiçbir yerde bu derece kuvvetli ve Şu hercai- anlı, bu kadar feyizli olmamıştır. - leri göriyor musun? Her yer- — dekinden daha taze, daha ışıklı ve daha zarif değil mi? Ben hiç büyle güzellerine Tas gel- medim, Onların senin hüsnünü aksettirdiklerine — inanacağım 1 Senin hüsnünü ve nin inceliğini. Ya, şu güller?! Bıınhrdan /— MİLLİYETİN EDEBİ TEFRİKASI | PASTIRMA YAZI ; ; VIL - Fransızlar ve İtalyanlar bu me- mlekete gelirler. Burada tavat- tuh ederler. Çoluk çocuk sahibi olurlar. Fakat tabiiyetlerini ne- silden nesle muhafaza- ederdi. Zamanla bunların Kendilerine malisus bir lisanı husule gelir- di. Kendilerine mahsus bir ya- şayış tarzı vardı. Bunlar İngiliz ve Fransız değillerdi; Çünkü değil kendileri, babaları ve bel- ki de büzük babaları o memle- kette doğmamışlardı e Türk olamazlardı; çünkü içi- inde yaşadıkları memleketin, tabiyetini ihraz etmemişler, be- İki de lhısaninı ögrenmemişler- di", 'Bir çoklari Rumlarla evle- net bu Lavantenler- geldikleri memlekete göre Rumca ile ka- fışik bir. İngilizce, Fıransızca ve ya İtalyanca konuşurlardı. Bunlar vatan hissinden, millet muhabbetiden mahrum mefküre nedir bilmiyen ve etten başka Mizah Hıkaye, FELEK KUM YAĞMMRU! Afgan taraf larında kum yağ- muru oimuş ve demir yolunda bir yarmayı kapamış. bir ar- kadaşim diyordu ki : — Ne garig şey! İik bahar- “da bir damla yağmur düşmedi, kurakklıktan mahsul almadık, şimdi de kum yagdırıyor, nedir bu hâl? Cevap verdim.. — Kuraklıktan sonra bu kum, belki oynasınlar diyedtr ! KALEM COĞRAFYAÂSI ! Bu cografya büsbütün baş- kadır. Dün «bir- iş >için - bir muhasebe kalemine girrim. evelâ, bir odaçı, iş sahiplerini, içeri sokmuyor,-bu işlerin se - lâmeti.namına belki faidelidir, benim de - kâadımı - yaptılar; zannediyordum ki benim “mü> dahâlem olmadan- birirecekler.. Öyle olmadı, kâadımı bana verdiler, ve. mümeyizle, müdüre imza ettirmemi söyledilzr, daha levhaları da yapmamış:- olan bu dairede bir haylı dolaştıktan sonra, bezdim. ve işi takipten Âirğat ettim.. Kalem odalarına girmesine müsaade edilmeyen adamin eline resmi evrak tev- dündeki manayı, hele kaleme girmesi memnu -olan adamın mümeyiz . ve müdürün odasıta girebilmesinde ki hikmeti anla- yamadım . BU HAFTA SABRET İki--kişi- gidiyorlar ; - birisi dıyaı Of? Nakadar _voıu!dum bilsen ! — Sabret, bir hafta sonra otomobiller " ucüzlayacakmış , bineriz ! — 'Öyle diyorlar'! ” ve yol- larına devam ettiler . SEYYAH CELBİ Hep okuruz, Emanet seyyah celbi ile meşguldur. Lâkin bü celbedilen seyyahlar - nerdedir, mümessilleri de — benim gibi bunu merak ediyorlar mı ? FELEK Açık mektup Gene Hekimlik bahsi Sevgili büyük Edib viz Vatanperver baan ' Tilkı vey yelendi Büyük Dahinin; - dehasıyle tenvir ettiği terekki yollarında geniş bir şuur, derin bir iman ve nurlu bir dımağla çalışan kiymetli - Necatimizin hazin üfulü bütün memleketi matem- lere büründürdü. Milletimizin milli, adli ve ilmi hayatında unululmaz hiz- »met ve fedakârlıklarla büyük bir ferağetı nefisle çalışan ğenç ibir , vekilin, âni - irtihalinden *doğan derin teessür saikasıyle şaçılan münakaşalar elân devam -ediyor. Bu hain ölümün sebebini arayanlar bütün kuvvetleriyle ta «Süleyimaniye» medresesin- deki-şeklinden *bu günkü asri şekline, yüz sene evel ıııkı[ap eden iki asırlık şanlı Bir ma- ziye sahip tıp hayatımıza hü- cum ettiler. Darülfünunun Tıp ve Hu- kuk — Fakültelerinde « Tıbbı- /Adli» müderrisiyim; bu şübe; mütahassısını hekimliğin mad- di nimetlerinden mütenaim kılmayacağına binaen - fikir- lerimin hekimler için hareva söylenen menfaal şaibesi te'siri altında kalmayacağını pek âla takdiır buyurursunuz. Büyük irfan Şehidi Neca- tinin vefatına milletimin duy- ğularıyle ağlamakla beraber, kendisine müracaat eden bir çok vatandaşlarına olduğu ğibi bana 'da vaki olan teveccüh ve lütufları dnlavısışle minnet ve şükran dolu kalbimin * yara- sıvle onun sepebi vefalını tet- kık ve tenkitte çok alakalân- dım, SAAT bilmem ? Acaba İstanbul şehri | Esasen mesleğim olan «Ti- F CA ng e' blıı Adi» dolayısıyie - vıcda- nım da bana bunu emr edivor- dü. Binnetice merhumun Tıp ve Fennin bütün gayretine rağmen tabit bir akibete uğ- radığına kanaat hasıl sttim; yüksek Türk hekimleri bütün- vazifelerini yapmışlardır. Türk hekimlerinden beklenen de bu- dur. Mekalei âlinizde sizin de işa- ret buyurduğunuz veçhile Türk tababeti, bilhassa bu son ya- rım asırdan fazla hayatında- Avrupa tababetinden hiçte ğeri kalmamıştır . Tıp- Fakültesi dün olduğu kadar bu' gün de göğsümüzü kabartan mahsul- lerini daima . veriyor. Bizleri - okutan . ve.. kısmen rahmeti: rahmnaa: kavuşan - ve pek-azi” da»maaşşükran -yaşa- yan- Azizler, Nuriler ve -dahâa - sonra Nafizler, Feyizler; Ma- zharlar, Münürler ve Naimler iyle ve.. meşrutiyetlen sonra yeni rul <ve nur salan, vesaiti maddileri-de temin edilmek su- retiyle daha ciddi çalışan, Tıp Fakültesi bihakkin Cemilleri, Besim Ömerleri, Asaf Devriş- leri, Zıiya Nuürileri, — Celâl mııhlaı—laı'ı ve Raşit Tahsinleri- yle herân Avrupaya karşı Türk tababeti. göğsünü — geregero kendini gösterdiği gibi onların talebesi olan ve herbiri de Av- rupada thtısaslarını yükselten bu günkü tıp neslinin büyük sımaları, müderrisleri ve hasla- hane hekimleri ve laboratu- var mütahassısları olan doktor- larıyle fekültemiz seviyei ilmi- yesini ÂAvrupa fakültelerinden, ve Türk tababetini Avrupa hekim'erinden geri tulmamış ev hemhiza yürütmüştür. Büu yüksek şahsiyeler mnh- telif kongralarda yüksek kabi- liyeteri ve feyyaz dımağlI: Türklüğün şerefini ve le Türk tababetinin” şoninı ilâ- ve ilân etmişlerdir. Türkün şeref ve şanlı bu birşey olmiyan insanlardı. Memleketimize gelen - bazı ecnebiler bunları Türk zanneder Türkiyeden milletimiz hakkında fena intibalarla ayrılırlardı. — Vatandaşlık kanunu Levan- ten milletinin kararıdır. Çünkü bu kanuna göre Türkiyede do- ğgan her echebinin çocuğu Türk teb'ası addedilecektir. Yalniz onsekiz yasına girince kendi babasımnın — tabiliyetini — tercihe hakkı olacaktır. Fakat Türk tabiiyetinde kalmamağa karar verir vermez memleketi terk edecektir. Bü şerait altında Levanten- liğin tedricen kendiliğinden kal- kacağı tabiidir. Son Levanten geçen ayın sonuncu günü doğdu. Bu ayın ilk gününden sonra doğan çocuklar ya Türk ola- caklar , . yahutta — milliyetleri babalarının — tabilyetine — göre taayyün sedecek ve Türklüğü kabul etmiyenlerin bu memle- kette yeri olmiyacak . GÜNUN LÂTİFELERİ ARNAVUT (KRALI) ZOGO BEYNINDEN HASTAYMIŞ n Galiba taç başın; ağır gelel. NÖ /20 7 Ç nuna da bak. Oh! Hakkım Yok mu? Susan , kokladıkça, ken- dinde bir başkalık hissediyor.. Ferahlıyor.. uçacak gibi ouyor. Uçacak v&"maziye, - mazinin gene böyle parlak ve mesut baharlarına kavvuşacakmış gibi. İşte ben de koklıyorum.. her fuz Cettiğini duyduğum bu itırla şu Müstesna anı tesbit ediyor, kendi varlığıma hak- kediyor gidiyim. Başını, öyle arkaya eğmiş, ne düşünüyor- dun sevgilin? -Sevda dohı göz- lerin, semaya meydan mı oku- r.. Yoksa birbirini kovala- yan küçücük bulutların şaşkın seyirlerini mi takip ediyborsun? Vazgeç! Bulutlarla işin yok .. sema ile işin yok.. Sen gök- yüzüönden daha saf, daha berrak daha yüksek, daha derinsin : Bulutlar daima sana yabancı, senin için meçhuül kalsın! * koklayişta ruhuma kadar nu- : — Bayaği söirde şarmışsın, Necdet! —— Her aşık , gibi .. — ÂAşıklar şairmi olur? — Her halde.: Seven ada- min ” rühü- — başkalarınkinden intedir. Sevda - girdiği göynü tenzih eder.. Yükseltir. Yük- selmek demek şire, güzelliğe, ulviyete, - doğru rıkmak[ır.. Bizden: bin sene- evel yaşıyan> lar aşk Tle * şiiti, birer mabut 1:ııııx:ualı her ikisine de tapı- nırlarmış.. Onlar aynı mertebe taabbude İâyik gör ııılerm.ş__ Suzan, bir izahatı kulağiyle değil, Tühü ile dinleyordu. Kalbihden ağır bir yük kalk- mıştı. Havalanacak — kadar benliğinde hafiflik hissediyor- du. Şakire karşı duyduğu şeyin — merbutiyetten — ibaret, minnettarlıktan- ibaret olbuğu- nu, hakiki ğşlnıı bu günedek göynüne uğramadığı anlamıştı. Bütün ıııew'ıııhwtı şu anda her deliliği yapabilecek kabi- liyette bulunuyafdu. Necdetin ufacık bir işareti her şeye kâfi gelecekti| & - ğ Li d - YIŞMCRUS OTAMRA LA YUTUR N SO NL MAT A O muttasıl, aşk ve şiirin naza- riyesini tafsil ediyordu. Suza- nın eli elinde idi. İkiside git gide mevkiin ve vasiyetin sihrine kapılıyortar, kendilerinden geç- mek üzre bulunuyorlardı. Gün akkşama yakınlıyordu.” Tarhlarda; — çiçeklerin - garip garip boyunları -hükülmeğa başladı. Bahçe yer yer gölge- lenir. “Kameriyenin içine -bir serinlik © çüktü. İnce elbise giyen Suzan ürperdi. — Poki, Nasıl istersen. ba çakılları çıtırdatarak yürü- meğe başladılar. Necdet, kopa- rdiıği kip kirmizi bir gülü elinde Tütmuş, — oynuyordu. Ağır ağır. sokak kapısının önü- ne geldiler. geniş ve sık yap-> raklı ağaçlar bu noktayı kö- şkten ve etraftan gizliyordu. Oracıkta gayrı ihtiyari bu noktada durdular. Bu esnada yol da tamamen - tenhaydı. Fevri bir - hareketle - Necdet genç kadının dudaklarına doğru eğildi... “mabadi var — Biraz şölye yürüyelim mi? Kalkdılar; ayaklarının altın- | Haı ik - hayat -nakliyat - kaza - iyatro — Nereye, bakıyorsun, —ryHiç, Sevgilim- Yalan : söylüyor. Ar- kasındaki maraya ” bakıyor. “Ben de Baktım İki * Külüstür; züppe genç oturuyor. Sevgilim onlara bakmaz, bak- ımaya- tenezzül - etmez..-Fakat se- ven bit kalp;: kiskanan bir kalp böyle bir mantık kâbul edebilir- 'mi? — Onlara bakıyorsun sen... Bu ne ahlâksılık... Sevgilimin göz zaşları.. Benim nedametim; Fakat bu, gururuma ram olmayan bir nedamet. Asi, ve küstah bir hedâmet. Öylesine bir “nedamet ki, - “meenun - 'gibi “yüksek müessesine nahak ye- | re Aaçılan'© ağızlar — zöylerken doktor. olmayan' ilim adamla- rımızn ilim ağızından bunlara Cevap.. . yermesini -büyük .bir tehalükle bekliyordum . Muazzes » millivetin * dünkü nüshâsmba zati alinizin” derin bir vüküf ve ilmi bir Tişanla inlişar ve Türk - hekimlığinin şereflii mevkunr müdafaa eden kıymetli-mekaleniz hekimlerin sizlere karşı beslediği hörmet hislerini artırdığı kadar, mil- letimin » münevver — otmayan efradının — dimağına. husüle gelmesi muhtemel .. bulunan itimatsızlığına izâle edeceğin- den bü - naçiz satırlarımla' mihnetli düygülarımı arzeder ve kabul buyurmanızı Tica ederim. Her zaman büyük milleti- mize, büyük rehberin o0 mu- azzam — Dahinin — ilhamlarını terennüm etmekte olan sevim- li kaleminizden . doğan - bu ; makalede — yalan ve milletir mize ifa.. büyurduğunuz . hiz- metlerden aşaği -değildir. muhterem vatanperver, sevgili edip sana 'kalp dolusn hörmet ve muhabbet. Tıp ve Hukuk. Fakülteleri Tıbbı. Adli. Müderrisi ve Hukük — Fakültesi — Kâtibi Umumisi Doktor KPi a ü KEzeki, Etem Akif Buakşam tam saat 21,30 (Bf FRANSİS TİYATRO -| SUNDA., meşhur. piyanist GÖLDENBERG - ihr ilk könseri - Cuma günü 17 de matine rak ikinci ve konseri. saat | ola- otomobil - mes'uliyeti mali yeğlğ igortalarınızı yaptirmadan evel İstanbulda Bahçakapuda dördüncü (Ç “— vakıf hanında ikinci katta (© (e (& — Anonim Türk sigorta şirketine müracaat ediniz. && — Çünkü Anadolu şirketi en müsait şeraiti ibraz etmektedir. (& — ANADOLU sigorta şirketinin (& Hükümet ve hükümetle alâkadar * müessesat sigortalarında hakkı inın rub'u muessisi Türkiye İş bankasıdır, ; : d $ bAbdmdi aittir. (€& rüçhanı haiz ve H& Telefon: İstanbul—531 Tel maf adresi: İstanbul-İmtiyaz rum sana. | üçüncü DA A EME A” ., ılı ;nıî l"* bir hal alıyorum. Bu muvakkat cinnetin kar—ısm-ı da segilim — yumuşuyof, 'beni te'min ediyor, teskine Çalışiyor, 'İ Ama nerede... Ben köpîirüyu-“ bi T;ı';-_ a. rum. ; — Senin mutlaka onlarla bir | randevun vardı. ği — Ahmetle ne konuştn? £| — Millet mekteplerinden bahs- ediyorduk. E — Yalan ji — Neden yalan so)luım is-ğ tiyorsun? — Ahmet çok heyecanlı idi. O her zaman böyledir. Sen çok kurnazsın: Sen gene çıldırıyor musun? Senin zaten beni deli te lâkki etmek işine geliyor.. Ama kurnazlığını yutuyorum öldürürüm seni. —Sen sarhoşsun. Dişlerim gıcırdıyor. —Şimdi de sarhoşluğu buldun | değil mi? Kedepsizliğini örtmek — için iyi behane. Âma gözünü © iyi aç... sanmaâ.. © — Nereden geliyorsun? —Neden sordun? —Nereden geliyorsun - diyor- um sana. n — Arkadaşımdan. : — Nereden geliyorsun diyo- - —- Arkadaşımdan dedim ya. Dişlerin gene bilenizor, gene ' yumruklarım sıkılıyor. Kanımda ' bir hararet hissediyorum.. Hissettiğim bir şey daha var. - O da sevgilimin doğru söylediği arkadaşından, geldiğine —imanım ğ var. Var ama susmuyorum: — 'yalan söylüyorsun. Ağlamaya başlıyor. — Sen hem ne' zannedi yorsun ?.. Mademki bana itimadıf yok, hem sevmiyorsun demektir. Seymiyorsun - beni rahat bırak. - Bir gün beni zıyım ederi, : bana dertlerini döken, ond, sonra benimle dost olan zat. tesadüfümüzde bınl bunları anlattı. — c TP Ğİ Bu üçüneü (sefer nşık oluşu. — ddi iki'nefer kendine bir tese bulunuş #kimsenin eşi yoktur» huküm vermişti. Fakı( bu sef hüküm vermiyordu.” * Dedim ki — Kızmağa hakkın yok azi zim, Bu dünyada herkesin ayrk bir kalbi vardır. Kalpler anlaşılı mayınca - aşk olmaz. Sizin kalp> leriniz - ayrı- kaderine küs, v& | koş evde otur. Tebcil ve teşekkür Yeni neslin en büyük şairi Üstadı meşhuru edep Filorinalı Nazım beyi nata karşı mucibi iftihar hazakat V& ve vırlıgıuı ve yüksck fedakârlığın

Bu sayıdan diğer sayfalar: