Ferid Paşa'nın Rüfeka-yı Hıyaneti Ferid Paşa Hükümeti kendi makasıd-ı hainesini takip ve icra, mukadderat-ı milleti mahv ve fena için bazı eşhası Nazır sıfatıyla daire-i icraatına almış ise de bilahare efkar-ı umumiye ve milliyenin tazyiki ile bu fena simaları nezaret sandalyelerinde muhafaza idemeyerek vilayet-i mühimmede birer alet-i cinayet ve hıyanet olmak üzere valilikle Anadolu'ya taslit eylemiştir: Bunlardan Kambur İzzet (Kambur Ahmed İzzet Bey), evvela aciz ve riyakatsız bir Nazır, saniyen İzmir gibi mühim bir vilayetimizde hain ve mühin bir vali olarak milletin başına telafisi gayr-ı kabil belalar getirmiştir. Zaman-ı nezaretinde, payitaht-ı saltanat-ı seniyede hakimiyet-i Osmaniye her gün bir parça daha tahdid edilmiş, kavanin-i Osmaniyenin zir-i cenah-ı ma'deletinde yaşayan efrad-ı millet, kamburun acz ve meskeneti yüzünden İngilizlerin zulüm ve tazyiki altında inlemiştir. İzmir'in işgalinden birgün evvel, kendisine müraca'at eden eşraf ve ahaliyi, işgal tehlikesinin zuhur itmeyeceğinden bahs ile te'minat-ı hainanesiyle aldatır, avuturken birgün sonra vuku'a gelen hadise-i işgal münasebetiyle Yunan süngüleri arasında [Zito Venizelos] nidalarıyla, İzmir'deki katli'amın ba'is-i yeganesi olan bu hain yüzyirmibin Türk'ün katil-i ma'nevisi, haysiyet-i devletin Ferid Paşa heyeti hükümeti ile beraber hadim-i müşariki olmuştur. Ferid Paşa kabinesinde Dahiliye Nazırı sıfatıyla millet-i necibimizin istiklal ve istikbalini imhaya azim hainlerden biri olan Cemal Bey, ilk icraatına milletin namus ve tarihini lekelemekle başlamış, İstanbul'daki Türkçe gazeteleri bırakarak, Galata'da ma'hudlar tarafından neşredilen Fransızca bir gazeteye, mücerred efkar-ı ecanibe daha ziyade tesirat yapmak ve telkinat-ı hainanede bulunmak üzere Türkiye'de [tamam sekizyüzbin] Ermeni katledildiğini beyan etmiş, Ermeni davasını Paris'deki Boğos Teryar Paşa'dan daha hararetli bir kalb ile müdafa'a iderken ma'sum Türk milletinin necabetine daha çirkin bir iftira lekesi sürmüştür. Erivan'dan tehcir vesaiki kendi nezareti dosyasında mahfuz ve vilayat-ı şarkiyenin enkaz-ı harabisi altında Ermeni mezalimi ve cinayatının kurbanları olan yüzbinlerce müslüman kardeşlerimizin iskeletleri mevcud iken Devlet-i Osmaniye'nin bir Nazırı sıfat ve salahiyetiyle Fransızca bir gazeteye tamam kaydıyla sekizyüzbin Ermeni'nin katledildiğini beyan eden bu dimağsız ve vicdansız Nazır şu sözleriyle Paris'de çalışan Büyük Ermenistan komitesinin amaline ma'a-ziyadetin hizmet etmiş ve hiç şübhesiz bu hizmet ile mükafatsız kalmamıştır! Şu muğayır-ı hakikat beyanatı ile cehalet ve hıyanetini ilan ve isbat eden bu hamiyetsiz Nazırın bed sözlerinden dolayı derhal Babıali'den ve kabine arasından tardı icab ettiği ve şu ihanet-i azimesinden naşi Kanun-u Esasi mucibince divan-ı aliye sevki lazım geldiği halde Sadrazam Ferid Paşa'ya kanun-u esasiyi ne de Paris'de Versay Konferansı'nda mevzu-u bahs ve müzakere olan mukadderat ve mevcudiyet-i milliyemizi düşünmeyerek, yalnız Cemal Bey'in pejmürde kıyafetinden sıkılarak onu Konya'ya Vali göndermiştir. İstanbul'da hıyanet ve ihaneti sabit olan Cemal Bey Konya'da rüfeka-yı cinayetinin bir alet-i habaseti olduğundan dolayı, vatanın her yerinde olduğu gibi bu def'a Konya muhitinde dahi başlayan harekat-ı milliyeyi boğmak, Konya'daki işgal kuvvetlerine istinaden bu tezahürat-ı milliyenin önüne geçmek istemiş ise de arzusuna muvaffak olamamış ve ecanib kuvvetinin muzaheret ve himayesi sayesinde, İstanbul'daki hempaları nezdine firar etmiştir. Ferid Paşa ve hempaları vatan ve milletimiz aleyhinde yaptıkları bu ihanat-ı azimenin hesabatı millet tarafından sorulmak ve mücrimlerin, hainlerin cezası verilmek zamanının hulul ettiğini anlar anlamaz şimdi firara başlıyorlar. Lakin millet o hainleri kanunun pençe-i adaletine elbet teslime de muvaffak olacakdır. -------- oOo -------- Millet Da'vası Bilhassa İstanbul halkımız mütarekeden sonra düvel-i mutelifenin aldığı vaz' ve tavra yakından şahid olmuşlardır. Birinci makalede muhtasar bir ifade-i hakayıkla arz ve tesbit ettiğimiz davada gerek umumi harbden evvel ve gerek asırlardan beri -dahili ve harici siyasetimizde- müdahelat ve tahrikat-ı hariciyenin bize nelere mal olduğunu izah etmiştik. Bu makale ile de mütarekeden bugüne kadar galib bir vaziyet alarak topraklarımıza giren ve girdikden sonra da (vicdan-ı milli)ye pek vicdansız bir tarz-ı siyasetle ta'arruz eden İngiltere ve Fransa hükümetleri ile İstanbul hükümetinin gösterdikleri mahiyeti bir nebze teşrih ideceğiz. Mütarekiyi takip eden günlerden birgün -ki tarihimizde bir sahife-i siyah ve intibah olarak kalacakdır- bir Fransız müfrezesi Makri Köyü'nü işgal etti. Bu işgal yeknazarda millete meçhul kalan bir mu'amma gibi geldi. Ve bu mu'amma o kadar dilsuz ve kahhar bir mu'amma idi ki, umumi harbde Çanakkale gibi na-mağlub cebhelerde hiçbir millete nasib olmayan kahramanlık destanları hazırlayan ve ayrıca bir tarih-i şehamet teşkil eden muzafferiyetlerle Rus Çarlığını da vermeye medar olan ve Kafkas milletlerine istiklal veren bir cebhe, sonra; Irak, İran, Suriye cebheleri; hür Lehistan'ın (Vistol) efsanelerini hakikate kalbeden serhadleri, Romanya ve Makedonya seferlerine göğüs geren [Türk Milletine] idi! Daha ilk günlerde Türk milletinin izzet-i nefsine, Türk milletinin vicdanına karşı dahildeki malumul-ecnas zümrenin! propagandalarıyla ecnebi hükümetlerinin asri kinleri teheyyüç idiliyordu. Unutmadık ki milletin yüzüne karşı intikam! diye bağrılarak tahkir idildi. Bu ahval karşısında, nefsine ar getiren bir [Türk vicdanı] vardı ki kendisine has olan bir metanet ve vakar ile cevab vermeye bile lüzum görmüyordu. Bundan başka milletin kabiliyetsizliği, milletin ahmaklığı şeklinde propaganda yapanlar içinde bir de hükümet ağzı açıldı. Aslı faslı ne olduğu belirsizleşen bu vicdan ve haysiyet düşkünü fukaralar, ecnebi ekmeklerine yağ sürüyorlar ve işgal keyfiyetini mütareke ahkamına tevfikan protesto bile itmiyorlardı. Sonra; millet meclisinde "Ne yapalım! Mademki mağlubuz galibler herşeyi yapabilirler ve haklarıdır" diyecek kadar bed-tiynet bir Nazır da türemiş bulunuyordu. Üst üste gelen bela kabilinden olacak ki, sütun sütun müdafa'anameleri ve yazılarıyla Ermeni tehcir ve taktilini serlevha idinerek ma'sum!! Ermenilerin vekaletini der'uhde idiyorlar ve isbat için de canib-i hükümetden fırkalar arasında başkaldıranlar işbaşına getiriliyordu. Anlaşılıyordu ki, icraat namı altında müsta'cilen yapılacak olan işler, onların zann-ı kasıranelerince yalnız bu meseleler idi? Ve bunun mantık ve siyaset istinadgahı da "böyle yapılacak olursa düvel-i mutelifenin merhamet ve şefkati celbedilecek ve düşülen felaket bu suretle ve bi'n-nisbe! ta'dil idilecekdi!! Çünkü düvel-i mu'telife bizi ne için harb ettik diye de muhakeme idecekdi. Evet! Biz nasıl oluyor da onlarla harb idiyorduk! Topraklarımız, mukaddesatımız, mevcudiyet-i milliyemiz için kurulan tuzaklara karşı neden sesimizi yükseltiyor ve ne hakla silaha sarılıyorduk! Ve bizim hakkımız gayet tabi' olarak! ölmek ve esir olmak değil miydi?!" İşte bu zihniyet ve bu fikirler; Ermenilerle Rumların arasından intişar iderek Bizans'ın; zevk ve sefahetle alude olmuş muhitlerinde istikrar buluyor ve bu müstekreh sedalara ne olduğu belirsizleşen bir takım seciyesizler de ram olarak hükümet içinde elebaşı oluyorlardı: Her milletde olduğu gibi milletimiz arasında türemiş bu seciyesiz ukala sınıfı bir tarafdan türkiyyul-ibare gazete sütunlarına kadar hep bu fikirleri geçiriyorlardı. Nihayet bu sınıf, hükümeti adeta istila etti. İddia idebiliriz ki düvel-i mu'telife için bundan müsaid bir tarz-ı idari şekli olamazdı. Onlar için esef ki! Bu hal daha ziyade devam idemeyecekdi! Nitekim de öyle oldu. Milleti hükümetle avlamak isteyenlerle alet olanlar kendi tuzaklarına kendileri düştüler. Ve o fukaralar unutdular ki karşılarında hiçbir zaman ölmeyen bir [Türk vicdanı vardır]. Sonra İngiltere ve Fransa hükümetinden başka herhalde bir İngiliz ve Fransız milletinin de vicdanı olacakdır ki işte o vicdanlar, uzak değil, pek yakınlarda maskeli hükümetlerine vicdani bir süali hazırlamışlar ve hiss ettiğimize göre de sormaya başlamışlardır. Buna hiç şübhe yok!. Hükümetler satın alınır, fakat milletler değil!. -------- oOo -------- Amerika Hey'eti Erzurum'da Amerika heyeti Erzurum'da yapılan parlak merasim münasebetiyle Albayrak'ın çıkardığı küçük bir ilavede Osmanlılardan evvel Selçukiler, daha evvel İlhanilerin Erzurum'daki iki büyük eserinden bahs edilmiştir. Bunlar Camiül-Ezher'e mukabil yapılub Türk darulfünunu ittihaz kılınan Yakutiye Medresesi ile Selçukilere aid bir minareden ibarettir ki bu minareye Sultan Abdulaziz Han devrinde bir saat ilavesi ile saat kulesi haline ifrağ edilmiştir. Albayrak'ın ilavesinde bu gibi asar-ı atika-ı islamiyeden bahisle Türk hakimiyet ve medeniyetinin Erzurum'da sekiz asra karib bir zamandan beri payidar olduğu gösterilmiştir ki bu tafsilat fevkal'ade hüsn-ü tesir yapmış ve Amerikalılar iş bu mebani-i kadimeyi gezerek fotoğrafilerini almış ve sinemaya geçirmiş ve bu babdaki tafsilatı derhal İngilizce'ye tercüme ettirmişlerdir. -------- oOo -------- Revandiz ve Şemdinan Ahvali Revandiz ahalisinin tazyiki üzerine Revandiz'de bulunan İngiliz hakim-i siyasisi ve askerleri geri çekilmişlerdir. Şemdinan'daki müfreze kumandanımız Revandiz eşrafından mevrud bir mektubda hükümetimize izhar-ı tahsir edilip memur ve asker gönderilmesi ricasında bulunduğunu iş'ar eyliyor. Seyyid Taha'nın teşvik ve icbarıyla tekalifi emiriyeyi i'tada ta'allül eden Şemdinan aşairi mahalli mutasarrıfına müraca'atla isti'fa-yı kusur etmişlerdir. İmadiye'de Cemiyet-i Muhammediye İmadiye'de İngiliz hakim-i siyasinin katlinden sonra Mehmet Salih isminde birisi Cemiyet-i Muhammediye namı ile bir cem'iyet teşkil iderek ara sıra İngilizler ile müsademede bulunuyormuş. İngilizler Bakü ve Tiflis'i Tahliye Etmişlerdir. Bakü ve Tiflis'den İngilizler yanlız birkaç memur bırakarak çekilmişlerdir. İngilizlerin çekildikleri esnada Azerbeycanilere birçok makineli tüfek ve top ve Bahr-i Hazar'daki sefinelerden bir kısmını bırakdıkları rivayet idiliyor.