Medi 2D ve MAM) SAİM Yazan ve oyniyaa: yedamet eden meşhar dolandıncı Mahmut Saim ALTINDAĞ Başrollerde: Mediha, Zeynep, Mahmut Saim, Komik Hasan efendi, Agop, Meddah Kâzım vesaire Nihayet evine gidecektim. Beni davet ettiği zaman azVÜk Milli Roman *. Yazan; MAHMUT ATTİLA AYKUT geldiğini biz de görmüştük. Başaltında sakladığımız filin. tamızla üç bağ fiseği emniyet altıma aldık. Hamulemizin un olduğunu anlatabilmiş Oolmak için un çuyallarından biraz un alarak sağa, sola serpme sure tiyle biraz döktük. Yolumuzun istikametini değiştirmedik. Ye- rün saat sonrâ bütün eskâliyle önümüzde beliren bu gölgelerin iki küçük harp gemisi olduğunu görmüstük, Bir müselles çizerek motoru aralarına aldılar ve dur! İşaretini verdiler. Evvelce de Yi, ne böyle bir harp gemini tarafın. dan yakalanmıştık. Hattâ onlara misir patlatarak yemiş bile ver miştik. Bu defa motoru durdu. ran gemiler bizimle hali harpte olan devlete ait gemilerdi. Mo. torun içini bucak bucak aradılar. Bizi de kendi gemilerine aldılar. Bir sey bulamamışlardı. Bir tek si figenkler yakalanacak dir ye ödümüz kopuyordü, Aradık, İarmı bulamayınca büsbütün si. nirlendiler. Bundan sonra sorgu başladı. v — Nereden geliyorsunuz? — Ne getiriyorsunuz? — Kimsiniz? — Adınız ne? — Nrede çalışıyorsunuz ? — Un çuvallarını nereden &| dınız? di Sual sağnağı on beş, virmi da, kika devam etti, Verdiğimiz cevaplar düzgün ve biribirini tutar şekildeydi. Bu | defa ters taraftan sorguya baş. ladılar: — Siz Mustafa Kemal çetele- rine silâh taşıyorsunuz! — Kayıkçı değilsiniz! — Sövleyiniz - silâhları nerede sakladımız? Cevaplarımız yine kat'i ve en rih oluyordu. Hayır efendim, <- Biz kayıkeıyız efendim. — Bir gey saklamadık, — Zahire almak için gelmiştik efendim. Bize sual soran bahriye zabi- tinin vanımda üç, dört tane gü. zel türkee konuşan başka icimse. ler de vardı. Bunlar formalı zabitten daha titiz davranıyorlar ve onun akl: na gelmiyen <ualleri hatırla. yorlardı. Bir ipucu oyakalayamadıkiaı: için deli oluyorlardı. y — Sizi dö eceğiz dedi. Doğ. söyleyiniz. Siz çetelere silâh te. #ıyorsunuz! — Hayır. — Onları tanıyorsunuz! — Havır. — Siz zabitsin'- Fakat, orada bulunanlard ; bir tanesinin gözü bir düğmesi açılmış bulunan basma, cizgili min'anmm arasından İanilama ilişti. Bir şev vakalamış “gibi iki adım ileriyerek (elini mintan. mm yakasına sokarak göreleğim yırttı. Bu hakarete tahammli! edemedim. Türkçe: — Ne istiyorsun be diye ha”. kırdım. (Devamı var) Nihayet hamam külhanı - nm arkasına gelmişlerdi. Mustafa buradaki demir küçük külhan kapısınm ö . nünde durdu... ağzını kapı - ya dayadı: — Ben geldim.. bir emrin var mı, hanımcığım? diye seslendi. ğ Külhandan acı, boğuk bir ses yükseldi: — Burada ölüyorum, Mus tafa! beni ne zaman kurta- racaksm? Paşa bu sesi tanıyamadı. fakat tüyleri ürperdi: — O olacak, dedi . içerde biri var.. Mustarip, ölgün bir 86 cevap veriyor. Mustafa anahtarı koynun. dan çıkardı.. Külhanın kapısını açtı: — Buyurunuz paşam! Göz deniz içerde.. Paşa gözlerini kırpıştıra kulaklarıma inanamadım. Doğru muydu tiyatrodan çıktıktan sonra eve gittik KADIN İNTİKAMI gk Nedendir yarabbi! Kudm insa, Ba ıslizap verdikçe daha ziyade seviliyormuş, Mediha gok nazikti, Bakmız telefonda bans ne di » yordu; — Mediha Hanım! Beni ak. gam, öyle yapayalnız, niçin Bü, yükderede bıraktınız? — Siz öyle istemişsiniz! Ben Bizi yalnız bırakmayı; yalnız dön- meyi düşünmüş değildim ki... Cevap veremedim. Öyle yat, Onu uyutmağa ben değil miydim?, — Sizi ne Medika Hanım? — Ne vakit arzu öderseniz!, Siz, siz oldukça her vakit görebi. lirsiniz?, Buyrunuz, “iz oldukça,,? teşebbüs eden ı ı mânası: “Her vakit ati» yacak değil misin?, den başka bir sey olabilir miydi? Henüz apartımanma (o gitmeği münasip görmüyordum. Şimdilik onunla Osmanbey ti - Yatrosunda buluşuyorduk. İşitiyordum: Apartımanı tarif - le anlatılacak gibi değilmiş, Odas lan başın başka renklerle dögeli imiş, Hele yatak odası? O bir sisane gibi dillerde destandı, İn, san, o mabedi aşkı görmeden ken dinden geçiyordu, Muhteşem tül » ler içinde sedefli bir karyola, bar. yolar, günagün kristal aynalar; yerler, duverlar (Oran halilarile kapir... Bir gül bahçesi gibi mu. attar,.. Orada ne kokular yokmus ki. Sanki orada her çiçek mevcut- muş? Doğrusunu İsterseniz bunları da örmek istiyorum, Mademki müsaade etmişti... A, partımana girebilirdim. Fakat icimde nedense bir kor. ku vardı, Bu bir hilsatkablelvuku muydu? Nereye gidelim etmiyordu, Fakat açık havada, herkesin gözü önünde olan şu lütuf, hiç de bir hususiyeti ihtiva etmiyordu. Onunla şöyle saatlerce yalnız başbaşa kalmak, güzel saçlarile beyaz sakalımın biribirine karışı. sını görmek istiyordum, O hafta tiyatroya gelmedi Istiraiım büsbütün serttir. Bereket versin ki günde bir iki defa telefonla konuşuyorduk Onu tiyatroya getirebilmek de bir mesele olmuştu. Bana bir gün tiyatroda: “Mu sak” efendinin temsillerini gok sevdiğini söylemişti, O haftaki oyunu ben üzerime aldım. “Mmakyan, © Aleksanyan, Şahinyan ve Viktor Haçikyandan müteşekkii bir grupu kumpanya- ya ilâve ettim, Bu heyetle, Vik. tor Hügo'nun (Sefliler) riyesinin İlk perdesini oynatacaktım, Hasan Efendi de ayrlen (Senede bir ya, tan) unvanlı ryncak, ti, İlânlar dağıldı. Bir zarfı ik dersem itiraz vakit görebilirim, | Beni metresine şöyle takdim etti: 3 Hürmet ettiğim matbaacı Mahmut Saim... Bey. nimden vurulmuşa döndüm. bilet koyarak şöyle bir yaraka ile birlikte Medihaya yolladım: Mediha Hanrmefendiye: Çok nazik ve gzel düşmanım... Mmak Kfendinin repertarvarla. nn sevdiğinizi hatırlıyarak bü haftaki oyunumuza üstadı mums- ileyhin de bir temsilini Hive et tim, 'Teşrifinizi hürmetlerimle ri- ca eölyorum, i Kumpanya müsteciri: Mahmut Saim Mediha bu tezkereme çok gül. müş: “Doğru, demiş, ben erkek. lerin ezeli düşmanıyıun!,.,, demiş ve geleceğini vaadetmiş... ©, zelinceye kadar: — Araha gelecek mi, gelmiye- cek mi7,. diye meler çektiğimi ir Allah, bir ben bilirim, Onu görünce Sevincimden dosi» tağumu da, düşmanlığımı da unut. makam Ona: — Bu akşam nereye gideceğiz Mediha Hanım? dedim, — Oyundan sonra mı? — Evet!. — Hiçbir yere!, — Niçin?.. — Siz rakı, içki kaldırmıyorsu. muz da ondan?,, Hiç kedi rekr i- çer mi”, — Yine mi kedi hikâyesi!, De. mek ki hep kabahat bende? — Hayır... Bir de oyun oyna. mağa kalkıyorsunuz, İki karpuzun bir koltuğu sığdığr görülmüş mü. dür? Siz anenk burada, tiyatroda piyes oynatahilirsiniz. : Kedilerin çamaşır yıkamasına şaşmaz msi, mz? — Yine mi kedi hikâyesi? Yi- Be mi kedi!, — Bu akşam bize gidelim... Acaba kulaklarım doğru mu işi. tiyondu? Dilim dolaştı; cevap ve. reseğim; terliyordum,., Sevin. cimden olacak... O tokrar çiti — Olmaz mı?. — Eraredersiniz!.. Ben, başıma gelecek felâketi idrak edemiyor, delice seviniyor. dum. Herkesten utanmasam ş'n- gir şmgır oynıyacaktım.,. O rengürenk odalar, ipekli ha. ilar, ve nihâyet tüller içinde bir çiçek bahçesine o benziyen karyo. la... Hepsi, birer birer gözümün önünden geçti. Şu dakikada ben. den mes'ut kim olabilirdi yarab. bi? vi. Oyun başladı, İhtiyar sanatkâr Mmakyanm © sahneye çıkışı çok alkışlandı, Sefiller piyesinin birin. ci perdesi temeli edildi: (İhtiyar rahip “Mmak Efendi” bir rahibe “Viktorya Hagikyan, İle kilisedeki odamda otururken Jan Vuljan namında biri, on sekiz 86- De hapiste yattıktan sonra, çikip geliyor, Jan Valjan “Aleksanyan | Efendi” yatacak yer bulamamış Kendisine kiliseyi göstermişler: “Oraya giti”. demisler, oRahibe bunları anlatıyor... oRehip ona hüsnükabul gösteriyor. “Buyru. nuz" diyor, Yemek hazırlatıyor. Yatağını yaptırıyor. “Allah rahat, lk versin!,, deyip odasına çekili, yor. Jan Valjan, gecevarısndan sonra yatağından kalkıyor, KİL senin bütün gümüş şamdanlarını alıp kaçıyor. Sırımda çuvalla gi. derken kendisini o polisler yakalı- yorlar,.. Tutup kiliseye getiriyor. iar, Rahibi ve rahibeyi yatakla. rından kaldırıyorlar... “Affedersi, niz rahip efendi. Bu adamı ya. kaladık. Çuvaldan çu gümüş sam- danlar çıktı, Bunları kendisine si» sin verdiğinizi, çalmadığını söyle. di, Fakat İnanmadık. Doğru mu, dur?.... diyorlar. Rahip, faziletin timsalidir... Bir an tereddüt etmi, yor: “Evet, Kendisine ben hediye ettim!,, diyor. Sorma Jan Valjana: “Oğlum! Bir canl, günün birinde beşeriyet için fay. dalı bir insan olabilir, A!, bu şam. danlar senindir. Bundan #onra iyi bir insan olmağa çalış,.. Hiçbir za- man unutma ki saadet servette değil, istirahati kalptedir!..., ... Oyundan sonra; Mediha, Zey. rep, ben üçümüz Medibanm apar, trımanına (o gidiyoruz.. Sokakları İ nasıl geçiyorum; ne konuşuyorum, İ he dinliyorum... Farkmda deği, lim, Deli Memişin, abdal Yervan. tın, şunun bunun sörlerine bakıp da as daha bu müstesna meleğimi incitecektim, Bir kolumda Medi. ba, ötekinde Zeynep, Ben ortala- rında iki silindir araşzma sikış; tahta parçamı gibi ezile ezile gidi. yorum. Hani talim yoktu? İşte birsa, İ at sonra, bu müstesna vücut, ken, İ di armısile benim değil e İ Mediha bir apartmanın sında “durdu, Başını kaldırarak üçüncü kata baktı: — Daha (oyatmamış! - değdi, lerek: ve içmiş bizi beklemiş tir... e diye cevap verdi. Kim p Anlaşılan #ünepe, uğursuz, Sar. hoş, mendebur bir uşak, Üçüncü kata çıktık. Mediha ka, İ pimin zl düğmesine bastı, Kapıyı mbandut gibi bir herif * açtı, Me. dihaya ters ters: — Amma da geç kaldm!,, diye çıkıştı. Anlaşiliyor ki bu uşak filün de. ğü. Acaba Medihanın ağabeysi mi? Herif bana da hin hain bak- $ı, İçeri girdik, Mediha: — Affedersiniz... Sizi biribirin', | takdim etmedim, Metresim: hat komiseri Muzaffer Çok hürmet ettiğim" bir ze Kartal * Bey... kender F. SERTELLİ rak ayağının birini içeriye attı.. birini dışarda bıraktı.. — Kim var burada? Diye bağırdı. Mari, paşanm geldiğini görünce şaşırmış, titremeğe başlamıştı. — Paşacığım. beni affe. diniz. Suçum neydi de beni buraya attırdınız? Diyerek yerinden fırladı. Ahmet paşanın ayaklarına kapandı. O dakikada Ahmet paşa >» hem sevinmiş, hem de gözde- sinin kendinden habersiz, buraya atıldığına kızmıştı. — Mari.. hayatımın son - baharı.. sen burada mısın? Dedi.. yere düşen Macar dilberini tutup kaldırdı ve kucakladı... gözlerinden, ya- naklarından, alnmdan öptü. Her zaman sevdiği kumral kıvmeık saçlarını okşadı. — Oh... bana bir bardak su veriniz.. şimdi sevincini den bayılacağım. Diye mırıldanırken, arka - da duran kâhyası mahcup bir tavırla paşanın koluna girdi.. ikisini birden külhan kapısından arka bahçeye çı. kardılar. Paşa: — Yüreğime inme inecek diye korkuyorum... Diyor, bir taraftan da: — Şu kahpeyi bulup bana getirin.. Diye barbar bağırryordu Bir taraftan Fatmayı ara- mağa gitmişlerdi; bir yan . dan da paşayı teskine çalışı. yorlardı. Bir ağacın dibine oturmuş lardı. Paşa bir bardak suyu yu - dum yudum içti; bi aklı başına gelince, gözlerini Ma. riye çevirdi; İ içmiş? Kim yalmamış? ahbabım: Matbaacı Mahmut Bey. Beynimden vurlumuşa döndüm. Zeynep kapıyı kapamıştı, Geri de kaçamadım, Herif bir elimi sıktı, Parmaklarım (koptu zannettim. Dünyada bu kadar insafsız bir ka. dm tasavvur olunur mu?.. Mediha Zeynebe dönerek intika, mın: şöyle tamamladı: — Zeynep! Muzaffer Beyin uykusu geldiği anlaşılıyor. Sen Mahmut Beye kücük odada gürel bir yatak yap. aSbaha kadar mi. #l mag uyusun... Geceniz hayrol- sun Mahmut Beyi. O Muzafferinin koluna girdi. Yatak odalarına gittiler, Ben 20 vallı da Zeynepie beraber küçük odanın yolumu tuttak!,, Mahmut, Salm ALTUNDAĞ Evlenme teklifleri * Lise metu, fransizon bilir. Mas, # net 75 ilra. Boy 181, kilo 75. göz koyu yeşil, saç kumral dalgalı, yaş 28 Esmer uzun boylu, temiz bir ie ki. zilş evlenmek istemektedir. Resti gönderenlerin resinleri da inde eği - Mir. (M.E, 1215) remzine müracaat 288 * Ortamektep mezunu, ailesinden kalma; çiftlik sahibi, ayda yüz lir kazanan bir genç 16.17 yaşlarında kimsesiz buğdey, renkli bir kızla mi, şanlanmak, bilâhıra evlenmek İste mektedir, (İzmit 'T. HM.) rerazine mü. racnat 286 İş ve işçi arayanlar: * Orta ikiye kadar okumuş, telefon santral kullanabilir, biraz daktilo bi, Hr, kl sene kadar tanımış bir sağ, #ssp0de çalışmış 17 yaşında bir genç sx bir Ücretle ber işi yapmaya talip, tir. (Muammer) tesisine müracaat, * 18 yaşında mal vaziyetleri dola. yısile tahsilini orta 2 de © berakmak mecburiyetinde kalmış bir bayan tah, #li ve yaşile mütenasip bir 4 aramak tadır. 25.80 ra ile çalışabilir. (Kop | Kaya) remzine müracaat, * Tecrübeli, iyi fransızca bilir bir ları dahil) bergün sabahtan öğleye kadar veya saat 17 don sonra aldır. maları rica olunur. (Rabia) O (BK.) (Seven) O (MM) (HN.B.) (İş) tEngin 38) (Riyaziye) (88 Mine) (Gönül 22) (Pembe sarf) (FKR.) (Boğaziçi 40) — Sen, kaybolduğun gün - denberi bu külhanda mı ya- tıyordun? — Evet, devletlim! — Seni kim getirdi bura- ya? — Bilmiyorum.. haremde üzerime bir baygınlık gel - miş, gözlerimi açtığım za» man kendimi burada bul. dum. O gündenberi inliyo - rum bu karanlık, korkunç zindanda. — Aman Allahım. Şimdi neredeyse aklımı oyrataca - ğım. Seni ilâçla uyutmuşlar.. buraya atmışlar. Konağımda böyle dolaplar dönüyor da benim haberim olmuyor! Bu ne rezalet ağalar, uşaklar?. uyor musunuz bu sözle (Dew