Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
& yeııı mütahzarlar yap. “İyi bir müstahzarla in .*'thapaı—" diyor ve âmil. ngm ilâçları sa- tı-lil yoktu, hic huhtamtamadnnbirçok Yyapmış, zengin |başka kazandığını yi ğhir harcamıştı. Şim Hüy, — Füvvet — şurubu hazır- t Nun — terkibini anlattı, Plim, Sösterdi. $ “İ' saatten fazla bu yeni A, Tsir konuştular. Nihayet j j “detâ gayri iradi ağzn. tğî_—ıBı.bıı.mmeıık:ıcltıılılaı-m. servetini kardeşime bı- ImMı: k. y '“Puıdı Bü-a.zdüşnnd:uk_ doktorun da yarı yarr- könmuş olduğunu n eıele kendisine iyice i- ,_ Sİ ifade icin birkaç defa h ne gibi bir fena hbabilirdi" Bu fena tesir __ Fkat ihtiyar adam fazla izahat g. servetini bıraka- “ kardeşini de düşünme, pgm gibi böyle hare- Mıyı tesir yamayacak! d sabri tükendi. İhti- la münakaşa etmemek Odada kardeşi Tarıkın hh' aşağı bir yukarı do- nılrı.ılı.ıyııııirvchı. DI eu Ünü: (far ? ertesi sabali zengin .:g::ü karariyle — uyandı! u T evvelce de, filiyat sa, “pa,, Sokmaksızın bu birkaç. Bmiydı. itimat ve gay" | j M“zal İer olursunuz. — Biz de dan_ bu sonsuz işkene &%n uxuz Seni bu de- bir kadından şüphe e- b“nâ Allah da razı olmaz, %lî:ahhr ben, dört du- N aylardanberi dünya- N, mehtaplı gecelere, 'ü Yölare hasret çekerek iİnli- I-"ütledığım_ gözlediğim bir | ' Sizin muzafler olmanız.. . h . D « , İN ARASIM GIREN Kî KARA ÇALI y aradan bir hafta geçtiği klmm girmiyordu. Rüss ““m“iu odanın — kapısma Mada. yeum——. beşlık bir ııv ' __ o ahti AM AYIS — 1907 NAÂKLEDEN: elhi Kardeş retini, ilk maniaya, onu yeni bir teşebbüse atan ilk muvaffakı. yetsizliğe kadar, takviye edi- yordu. Sısak yatağımnda, şimdi, kara- rını düşünüyordu. Kısa bir za, manda zengin olan doktorlar az miydi? Bunun için becerikli ol- mak ve kendisini satmasını bilmek kâfi idi. Mesşhür ve zen- gin doktorların oldukça büyük bir kısmı sanki hakiki birer i. lim adamtı mı idiler? F'aruk kendi sini bu meşhurlardan bazılarıy. la mukayeseye bile tenezzül et- miyordu. O hâlde nidin meşhur ve zengin olmasımdı? Buna ne mâni vardı? Günde vasati olarak yalnız on beş hasta kabul etse vizitesi iki- şer liradan aylık kazanerı doküz yüz lirayı, hâttâ konsültosyon. lar hastaları evlerinde ziyaret gibi vasıtalarla bin lirayı bula- caktı. Yani meşhur doktorların mesleğe yeni başladıkları zaman yapmış oldukları gibi gazeteci, lerle iyi geçinmesini bilir, ara sıra onlara anket ismi altında bedava makaleler vererek kendi- sine ustaca reklâm yaptırabilirse vizite ücreti üç liraya, aylık ka- zanemı birkaç bin liraya yük. seltmek işten bile değildi. Neticede kardeşinden daha zengin ve bilhassa meşhur hele ondan daha mağrur çünkü ser- vetini yalnız ve sadece kendisi, ne borçlu olacaktı. Kendisiyle haklı olarak iftihar edecek olan ihtiyar anne ve babasma karşı miyecek, istediği kadınla canı istediği müddetle oyalanacaktı. Hayatını bir tek kadıma bağla- mak niyetinde değildi. Muvaffakryeti o kadar emin ve kat'i görüyordu ki sanki onu derhal yakalamak içinmiş gibi yataktan bir hamlede fırladı ve münasip bir apartman aramağa gitmek üzere giyindi. Beyoğlunda sokak sokak dola. girken insant harekete ve fili, yata sevkeden sebeplerin bazan ne ehemmiyetsiz hâdiseler oldu- ğunu düşündü, Kendisinde, kar- deşinin mirasa konması netice. sinde doğan muayenehane aç mak kararımı, haftalarca evvel verebilirdi ve vermeliydi. Kapısında “kiralık” levhasını | gördüğü güzel apartmanların ö. nünde duruyor, kiralık dairelerei yüksekten atmp tutarak geziyor, defterine plânlar ciziyor, doktor olduğunu ve bu itibarla cok zi- yaretçisi geleceği cihetle merdi- venlerin geniş olması lâzımgel. diğini söylüyordu. (Devamı var) YABET — Afsam vostüamm FETHİ KARDEŞ Zehra uslunun bir tek kusuru vardı. İyi bir kadındı, hamarat- tı, sırasma göre neşeliydi, muk. tehitti, az çok okur yazardı, fakat çok sinirliydi ve olur ol- maz şeye kızar, avazı çıktığı ka, dar bağırıp çağırırdı. Bu bağı- rıp çağırmalar fena huylu — olu. /| gundan değil, adetâ bir ihtiyaç- tan ileri geliyordu. Onun hid. detle bağırması için sabahtan akşama kadar vesile hiç eksik olmazdı. Kadıncağız, — mobilya- nın tozunu alır almaz pencere. lerden girerek ortalığı kirleten toza kızar bağırır, bir türlü yan- mak bilmiyen sobaya kızar ba, girır, iki saattir fıkır fıkır kay- nadığı halde elan taş gibi sert olan fasulyeye hiddetlenip hay. kırırdı. Bu arada hiddet fırtmalarının en büyük muhatabı, tabiatiyle, kocası Arif uslu olurdu. Arif hakikaten soy adınm işaret et- tiği gibi uslu bir adamdı. Hayat. ta yegâne gayesi sakin — yaşa- maktı ve vicdanen müsterih olma ması için bir sebep yoktu. Böyle olduğu halde karısı onuda ba- ğıra çağıra arazlamak için gün. de sekiz on vesile bulurdu. Zehra her hususta işin en mü- kemmelini kocasma nazaran ken. disinin yaptığı, ondan cok bildi- ği iddiasımdaydı. Bu sebeple kı, evin bahcesi ve her odası Zehra- rın kocasma hiddetle haykıran sesile dolup taşardı. Arifin, Zeh. ranın nazarında beceriksizliği, tecrübesizliği, savrukluğu ih- malkârlığı bu hiddet fırtmala, rınm sebeplerini teskil ederdi. Bu yüzden karı koca arasında kavga çıkması da vakidi. Çünkü Arif karısınım haksız ithamları- na her zaman tahammül göste- remediği gibi, Zehra da ithamla, rmm kocası tarafından daima lâkaydda — karşılanmasını hoş görmez ,bunu muhabbet noksa. nına atfederdi. Bu itibarla Arif kavga etmeğe sabrı taşmak yü- zünden olduğu kadar karısına aşkmı isbat etmek bakımmdan da mecburdu! Filhakika kart kota biribirle, rini seviyorlardı ve ne Zahranm bağırıp cağırmaları, ne de ara gsıra çıkan kavgalar aralarındaki derin Aanlaşmaya halel vermi. yordu. Arif karısının tabiatmı bildiği için onun asabi Zzamanlarında fazla ileri gitmiyor, Zehra da kocasının hakikaten uslu bir a- dam olduğundan en hiddetli za- manlarında bile şüphe etmiyor. du. İkisi de hayatı Zehrasız ve. ya Arifsiz yaşanmağa değmez bulmakta müttefiktirler. Vaziyet, Arif tekaüt oluncaya kadar böyle devam etti. Arif te- kaüt olduğu zaman karı koca, senelerce ve kuruş kuruş birik. tirdikleri para ile Haydarpaşa banliyosunda bir ev edindi- ler. Arif için hayat işte o günden itibarendir ki çok müşkülles, ti. İşe gitmediği ve hemen her saat evde bulunduğu için karısı onun sık sık azarlanmağı davet eden bir kusur veya kabahatini buluyordu. Kavga artık günde- lik hâdiselerden olmuştu. Arif az zaman sonra vaziyetin böyle devam etmesine tahammiül edemiyeceğini anladı. Eskiden işe gittiği cihetle az cok başını dinlendirmek imkânını bulurken şimdi ondan da mahrumdu. Yir- mi beş senelik memuriyet haya. tmmın yegâne gayesini teşki let. miş olan sakin ve rahat bir ihti- yarlık yaşamak ihtimali tehlike- ye girmiş bülunuyordu. Hare- kete geçmesi ve bir tedbir bul- ması lâzımdı. Fakat ne yapabi. lirdi ? Karısının hiddet fırtınaları karşısında sırasiyle tatlılıkla muameleyi, istihzayı beyhüde yere tecrübe ettikten sonra mü. tevekkil bir sessizlik en muvafık hareket «olduğuna karar verdi. Fakat heyhat! Bu sessizlik Zeh- ranm coşkun mizacı üzerinde müsekkin değil, tahrik edici bir tesir yaptı. Kadın, kocasmın her hareketini sessizlikle karsılama- sını, buhran zamanlarmda deli- lere yapılan harekete benzetti ve bunu bir hakaret telâkki etti. Vaziyetin bu merkezde bulun- duğu sıralarda bugün, Arif karı. sınm mutat hiddet fırtmaların. dan birini sessizlikle karsıladığı tutup sarsarak “cevap versene! Sağır mısım be adam!” diye ba- gırması ihtiyar adamı sevinçle titretti. Ah! kaşki sağır olsaydı! Şimdi en mükemmel careyi bulmuştu. Sağır olacaktı! İnsan yalancıktan kör veya topal gör rünemez ama mükemmelen To- iünü oynayabilir. Bunun için merhale merhale hareket etmek, evvelâ kulaklarında uğultu ve emlama duyduğundan bahsile şikâyetlerde bulunmak, sonra sorulan suallere anlamamış gibi ters cevaplar vermek. kapinın açıldığımı duymamış gibi yapa- rak odada karşısında birisini gö- rünce birdenbire şaşırmak bil- hassa sahte sağırlığını başkala- rımnm keşfetmeleri beklemesini bilmek kâfidir. Oynadığı komedide ihtiyat- la ilerileyen Arif de gün geçtik. çe kolay hileler bulmakta müş. külât çekmedi. Meselâ işlediğini duymayormuş gibi yaparak cep saatini kulağına bir kaç defa gö- türüp getirirken karısı tarafın. dan görüldü. KARISINI SEVEK ADAM Kulak hastalıkları mütahassı: sı bir doktora kendisini muayene ettirmesini istiyen karısı oldu. Arif bunu evvelâ reddetti ve ni- hyet razı olmuş göründü. Dok. forun muayenesi Arifin istedi, ği neticeyi verdi. Yani doktor hileyi anlayamadı. Âzâzı Arifin yalan ve kontrolü imkânsız ifa- delerinden ibaret olan hastalığı- nın tedavi caresini de tabiatiyle bulamadı Birkaç doktora daha müraca- attan sonra Ârif Uslu resmen sağır oldu ve bu sayede rahata kavuştu. Artıs karısmın bağırıp çağırmalarını dinlemek, işitmek ve cevap vermek mecburiyetin. den kurtulmuştu. Sağırlık, içine sığındığı mükemmel bir kaleydi, Arifin başı dineti. Aradan Cir. müddet geçince Zehranm gittikçe daha az buğ—- rıp çağırmağa başladığını far, ketti. Söylediklerini kocasırı : artık işitmediği kalınati oağızım huvunu değiştiriyordu. Zehra şimdi kocasiyle tatlı tat. li konuşurter isit!" - k idi. avazı- çıktı$ı kadar bağırıyt., hiddetlendiği zamanlarda ise da- ha kuvvetli ses çıkarması im- kânsız olduğundan susmağı ter- cih ediyordu. Zehra günün birinde şiddetli bir bron müteakip, nayat ar. kadaşını ebediyen terkedince A- rif müthiş bir yeis ve k&el. : düştü ve bu kederin şaşkınlı ile senelerdenberi oynadığı kor mediyi ilk defa olarak unutu- verdi. Yavaşça söylenilenlri 'bi. 'Ieişiüîveyaindeoevıp.arveı— di. Gafletinin farkma vardığı zaman ise hem iş işten gecmişti, hem de Arif komediye devam etmesine arlık lüzüum kalmamış olduğuna karar vermişsti. Bütün komşular, dost ve ah. baplar bu işe şaşakaldılar. Mu- cizeden bahsedenler - bile oldu. Civar köşklerden birinde oturan ihtiyar bir doktor hâdiseyi tıb- ben izah etmeğe muvaffak oldu: Arifin şifa bulması, karısının ölümü münasebetiyle duyduğu şiddetli teessür ve teheyyücün cümlei asabiye üzerinde yaptığı sadmeden ileri gelmekteydi. Hâ- dise fevkalâde olmakla beraber mucize denilemezdi. Arif kendisini müşkül bir va., ziyetten kurtaran bu faraziyeyi memnuniyetle karşıladı. Şimli o, oturduğu semtte, karısını ha- kikf ve senelerin tahribatma muvaffakıyeale göğüs gerecek derecede kuvvetli bir asşkla se. ven kocalara bir misal olarak maruf bulunmaktadır. kadın dinç, hoş sohbetli, sadık bir insandı, Rüstemin hizmetine — ba- kar, Martanın yemeğini de o pi- Marta bu ihtiyar kadından baş ka bir insan yüzü görmüyordu. Bir akşam, Rüstem surlarda nö» bet beklerken, Doğanın gözcülerin den Osman, Rüstemin evine geldi.. Hi İhtiyar kadına: — Beni Rüstem gönderdi, Mar- taya diyeceklerim var, dedi. Marta, bir erkek sesi duydu: — Acaba Rüstemin — başma bir kaza mı geldi? diyerek kapıya koştu, Ostman soğukkanlılığını muhafa»- za ederek: — Telâş edecek bir şey yok, de. di, hele otur şöyle yanıma. Sana söyliyecek sözlerim var, Marta büyük bir itimat ve te- vekkül ile Osmanın — karşısına o» KALE ıçıNnE BİR AŞK MACERASI Nakleden: İskender F. SERTELLİ .4. sm? — Evet. Kale gözcüsüyüm. Çok tanberi sana acıyordum. Bugün sabrım tükendi. Şu Rüstemin yap- tıklarını gidip Martaya — anlata«- yım, dedim.. geldim, Marta hayretle sordu: — Rüstemin yaptıklarını mı?. Tuhaf şey. O, benden gizli bir şey mi yapıyor. ” — Evet Onun yaptığı rezalete artık kiç kimse tahammül edemez. Kale içinde bir sevgilisi — var.. O ÜRLEN — da aensln SaRıyorduk. Hallşiki, .. d " v mı var? — Evet. On sekiz yaşlarında bir Boşnak kızını cephaneliğe kapats mış, ÂAmcası duyarsa kimbilir ne yapar? Ben dünyada bu kadar vice dansız bir insan görmedim. Şimdi görüdkten sonra, onun çok — kötü tuhlu bir adam olduğuna bir daha inandım, Senin güb güzel ve sadık bir kadınm üstüne başka bir kız.. hem de bir arabacı kızı sevmek. Doğrusu Rüstem hiçbir zaman ken mşmaffeummek vaziyette değil- dir. — Bunu söylemek için mi gele din buraya? — Evyvet. Çok merak ettim. Eğer çirkin bir kadın olsaydınız, Rüste- mi affedecektim. Halbuki siz bir dünya güzeline benziyorsunuz. Si- zi bu dört duvar arasına kapatmış. Kendisi her gece nöbet bahanesile arabacının kızının koynunda — sa- bahlara kadar eğlenip duruyor. Marta bunları duyunca beynin- den vurulmuşa döndü. — Demek ki beni, kalede vazife bahane ederek aldatıyor.. Başka biriyle gönül eğlendırıyor öyle- mi? Marta ağlamağa başlamıştı. Osman beklediği neticeyi çok ça. buk elde etmişti. Marta hiddetin- den ateş püskürüyordu. Osman genç kadının elelrini tute tu: — Merak etme, yavrum! üzül- me...! belki durulur.. belki ondan kât, & | “zarif sapkalar yapmağa muvaf Bi Hizimetçi kiz — Maalesef ötelimizde yer yok.. Size ben yatağımı verebi. Hrdim ama, o zaman patronun başka yşerde yatmağa katlanması lüzmm gee lecek. — İtalyan karikatürü — Eski pabuçlara ıağbet Bir koyundan yedi post çıka- rarak iktısadi güçlükleri yenme- ğe çalışan esaret memleketi Al- manyada eski kunduralardan şapkalar yapılmaktadır. Filhakika bir çok kadınların kocalarınm eski fötr şapkala, rından terlik, hattâ zarif iskar. pinler yaptıkları görülmüştür. Fakat şimdiye kadar eski iskar- pinlerden şapka yapıldığı duyul- muş değildi. Gariptir dünyada insan bazan başında taşıdıklan nı yerlere atar, bazan da çiğne, vip geçtiklerini başma çıkarır. Bu bir ihtiyaç meselesidir. İşte eski kunduraların başta taşın. masına sebep de iktısadi güçlük- lerdir. Söylediğimiz gibi bir koyun- dan yedi post çıkarmağfa mecbur olan Almanya eski meşin arçala- rını bir nevi iplik haline getir. meğe ne bu meşin ipliklerinden biraz kba fakat çok hafif hattâ fak olmuştur — p Otomobilin tarihi Bakon, Vinci, Nevson ve Vor kamos gibi on sekizinci asrın en kıymetli mühendislerini gölgede brrakan Fransız mühendisi Ni. kola Künyo'nun 1769 senesinde imal etmeğe muvaffak olduğu iptidaf otomobil buharla hareket ediyor ve saatte dört ve nihayet beş kilametre katedebiliyordu. Otomobilin ecdadı Nikola Kün- Yo tarafından yapılmısş olan bu makinedir. Bundan sonra 1826 da Peg ta, rafımdan diferansiyel hareket ket folundu. 1825 - 1827 senelerinde Gürney ve Hanok devirli kazan. lar vücuda getirdiler. 1845 de Tomson, pnömatik bandajları, 1873 de Bole müstakbel direksi. yonu buldu. Nihayet gazla mü- taharrik motorlar, bilâhare, pet- rol ile mütaharrik motorlar bur lundu ve nihavet Frnand Forest tarafmdan infilâklı motorlar keşfolundu . çabuk bıkar.. geceleri gene — sana döner, Sakın bunları benden duy- muş olma! Sonrfa onunla kanlı bı- çaklı oluruz.. Senin de başın ya- nar... anlıyor musun? Marta ağlayarak söz verdi: — Beni ikaz ettin.. teşekkür e- derim. O halde beni yalnız bırak- ma, Osman! beni ara sıra, — bul. Burada pek himayesiz yalnız kal- dım, Halbuki ben ona — melekler kadar lekesiz bir safiyet ve sada- katle bağlanmıştım. Düşün bir ke- re, bu korkünç ve yüksek duvarla»- rın arasında haftalardanberi niçin oturuyorum? Beni buraya bağlar yan onun aşkından başka ne ola- bilir? Onu seviyordum... delice, bu dalaca seviyordum. — Evet.. budalaca bir — sevgi. Çünkü, sevdiğin erkek « sen bura- da gözyası dökerken « başkasınımı koynunda vatryor, böyle bir erkeği sevmek budalalık değil de nedir? (Devamt var) Yt A