IPOLiS HAFIYESi HAYDUTZ. Mid. FEKA — Buson noktayı bittecrübe im, dedi, Beni mağlüp etti- BİZ, bunu unutmıyacağım ve bir gün yine görüşeceğiz. Skroci müdahale etti: — Haydi, kavga etmoyin çocuk. İarİ Şimdi kavganm sırası değil, Yapacak işlerimiz var. J44 göyle Oturun, Mantonuzu çıkarm, burası #icak.. Bravo!,.. Simdi beni can kulağile dinle- Genç kıza, Spartonla konuştuk- larını bir kaç kelime ile anlattık, tan sonra: — Metrük fabrikanın bulunduğu mahalleyi ben iyi bilirim, dedi, Si- 2e rehberlik yapayım. Fakat ihti- Yatsızlık yapayım demeyin,. Pana kalırsa Al Vud, ininin civa rında, nehrin sağ sahilinde bir kaç Möatorbot saklamıştır. Bunları bu. i İxp işe yaramaz hale getirmeli- yede onun elimizden ka- ağmdan emin oluruz, — Gilzel, dedi, fakat oraya &. Sümüz niz gitmek İçin neden Wear ediyorsunuz? Bir telefonla buraya yüzlerce polis toplayabi- Vrim, Skroci itiraz etti; — Bu akşam ne kadar da car Sıkıcı olmuşsunuz dostüm,., Sisa bir sz evvel anlattım: dediğiniz gi- Dİ yaparsak avımızm nazarı dikka. tİNİ celhetmiş ve onu göz göre gö Te elimizden kaçırmış oluruz. Spartan, razı olmaktan başka Sare göremedi: — Pek Alf, Haydi gidelim, — Bu akşam ağımızdan niha- Yet bir makul söz işitebildim: bra- Vo? Haydi iş başma! ... Sebahın saat ikisi, Etrafı sis mış, nehire rutubet ya; aktan, gecenin ilerlemiş a Tâğmen el'an şehrin gürültüleri ge Wiyor, Nevyork gece do gündüz gibi uyüntietrr, Sokaklar ayni derecede, hatâ bazı semtlerde daha fazla ka labalıktır. Gündüzün çalışanlar, ge <eleyin, her keseye göre muhtelif dervcsde eğlence yerlerinde vakrt geçirirler, Birleşik Amerikanm bu büyük #ehri Avrupanın hiçbir şehrile ka- mukayese değildir, Nevyorkta bir miiddet kalmamış olanların, bu #ehrin sokaklarındaki canlılığı ta- #avvur etmesine imkân yoktur. Nevyorkun, baş döndürücü bir sü. Tatte yaşayısile sinirleri harp e. den bir cehennem olduğu söyleni- ebilir. Fakat şahrin varozları ve bu #rada Ai Vuda melce” teşkil e. İn fabrikanm bulunduğu semt 8r8 daki teznd büyüktür; Burada Becaleri civarın meskün olmadığı nl uyandıracak büyük bir sü- hüküm sürer, O gece semt bermitad tonha İL Ortada kimseler görünmlüyor- İL. Yalnız pek dikkatlı baktlırss Phir üzerinde ufak bir tekne far. © Kadilmekte iğ, Kürekle “sevkedi. Jen bu anndalda üç kişi, Sparton, li ve Skroci vardı. Sparton'un lâtife yollu “polis kaliyesi Nat Pinkerton” ismini ver diği Skoroci bir sandal kiralamış, üçü de bu sandala binmişti, Erkek- ler kilrek çekiyor, Lili sessizce on, lara bakıyordu, Şimdi büyük bir binsya yaklaşmakta idiler, Skorosi fısıldadı: — İşte metrük fabrika! Sandala o istiksmeti verdiler ve biraz sonra binadan az mesafede bir rihtma yanaştılar, Skoroci ka- raya atladı, arkadaşlarının çıkma» sna yardım etti ve sandalı rıhtım. daki bir demir halksya bağladı. Sonra yavaş sesle: — İşin birinci merhalesi amza. sızca sona erdi, dedi, Şimdi Al Vud, firar vastalarmı yani motorbotla, rını nerede sakladığını bulmamız lâzım... Sparton: — Bravo! Dedi, bu ne metodlu iş görme, AT Vud hakkmda çok, şaşılacak derecede çok malümatmız olduğu anlaşılıyor. — Bunda bir mahzur mu görü, yorsunuz? — Bayır, katiyen! — O halde lütfen susun, Bura ya her halde gevezelik etmek için gelmedik. Şimdi beni dinleyin. Burada hep birlikte araştırma yaparsak çok va kıt kaybederiz. Hepimizin elinde maymuncuk ve bir anahtar destesi var, Üçe ayrılalım ve igi ça buk bitirmek için ayrı ayrı çalışa- um. No dersiniz? — Kabul, — Siz Mr, Spartan sol tarafa gi diniz, LİN bu tarafta kalacak. Ben, se sağ tarafa gidiyorum. Genç ksdm: — Pek âlâ, dedi, Fakat nerede buluşacağız? i -— Yarım saat işinde burada, Sparton teklif etti: — Matmazel Liliyi yalnız birak- ra mamız daha İyi olmaz miydi? Genç kız itiraz etti: — Teşekktir ederim. Ben yalnız kulmaktan korkmam! — Siz bilirsiniz, Birbirlerinden ayrıldılar ve biraz sonra karanlıklarda kayboldular. ... Al Vud gözlerini uykudan güç açarak yatakta doğruldu, Homur- dana komurdana telefonu açtr: — Geeeleyin de beni rahat bt. rakmaslar. Halbuki tenbih de et- miştim, Telefonda konuştu: — Alo... Kimdir arayan? — Benim şef, Freddi. — Bu saatte beni uyandırmak için muhakkak çıldırmış olmalısm? Gözllme ilk göründüğün vakıt ken- dini kolla! — Bu santte telefon başma koş mak benim hoşuma mı gidiyor sa. nıyorsunuz şef? Derhal haber ver. mem İâzım olduğu için sizi ara- dm, (Devamı var) HABER — Akşam postasi (Dünkü Nushadun devam) Evlendiğimizdenberi bu ka- dar seviştiğimizi ve iki âşık gi- bi kırlarda kolkola dolaştığımı- at hiç hatırlıyamıorum. Gurubu seyrettikten sonra eve döndük Yemekten sonra, salona geçıp oturduk. Karım, sabahki neşesi- ni kaybetmiş, durgunlaşmıştı. — Müteessir görünüyorsun, karıcığım. Hâsta mısın? — Bilmem... İçimde bir sılur. & var, Eve girdikten sonra ..k sık ürperiyorum. Zannedereğui içerisi de o kadar soğuk değil. Karm tekrar Ooürperdikten sonra: — Sana nasıl anlatayım bil- mem ki.. İçimde, kötülük olaca- ğınt bildiren bir his var, Sen hiç böyle seylere inanır mısın? — Yok canım, böyle şeylere inanmam. — Ben inanırım. Babam öldü- ğü gece ben çok uzakta idim. Pakat sanki yanmda imiş gibi biliyordum. Cevap vermedim. Elimi elleri arasına alarak bir müddet ocak. taki alevlere baktı, Sonra yerin- den kalktı, kanapenin arkasma gelerek başımı okşadı: — Ben de çocuk gibi konuşu- yofum. Bir şeyim yok, haydi kalk da biraz piyano çalalım, de- İki saat kadar piyano çalıp garkı söyledik. Saat on buçuk olmuştu. Pipo. mu doldurdum, fakat karım o kadar renksiz ve halsiz görünü- yordu ki, odanm temiz havasını — Sen içerde kal, sevgilim! Yrm akşam çikersm.. Ben şimdi gelirim, sen'yatağa gir: diye cevap verdikten sonra ö- püştik... Dışarı çıkacağım sırada tek- rar boynuma sarıldı. Bırakmıya niyeti yoktu... Bir şeyden kor. kuyormuş gibi titriyordu. Saçlarmı okşadım: — Güzelim! Bugün ev işleri seni çok yordu, hemen yatmalı- sm. — Hiç yorulmadım sevgilim, bilâkis çok güzel bir gün geçir. dik. Dışarda çok kalma, olur mu? — Hemen döneceğim, diyerek çıktım. Hemen döneceğim İçin kapıyı aralık bırakmıştım. Hafif bir rüzgür çıkmış, gök- teki siyah bulutları sürüklüyor- du. Bahçede aşağı yukarı dola. şıyor ve gökün her dakika deği- şen manzarasını seyrediyordum. Geve sakindi, civarda çıt bile duyulmuyordu. Çayırlığın ileri, sinden, kiliseyi bütün heybetiyle görüyordum. Bu sırada kilisenin saati on biri çaldı. Demek ki vakit epey geç olmuştu, İçeri girmek istedim, Fakat gecenin güzelliği beni sarmıştı. Evin al. çak penceresinden içeri baktım, Derebeyi heykeli NAKLEDEN: VAHİT ORGUN Karım, ocağın karşısındaki ka- napede sessiz 46s8iz oturuyordu; her halde uyumuş olacaktı. Bahçeden çıkarak koruluğun kenarından yürümiye başladım Birdenbire, gecenin sessizliği 1. çinde, sert ayak sesleri işittim. Iurup dinledim. Ayak sesi de, benim durmamla, durmuştu: tekrar yürüdüm, ayak sesleri de berimkilere uyarak devam etti. Bir korucu veya geç kalmış bir röylü diye düşünerek ilerledim. Her kim olursa olsun, yürürken ayakları bu kadar sert ses na- sıl çikarabiliyordu? Korudan çıktığım zaman, duy duğum ayak sesleri, aksi istika- mette uzaklaşıyordu. Nihayet aksi sedr olmasına hükmederek ilerledim. Kilisenin etrafmdaki ağaçlar kalm mermer sütunlar gibi yilk. seliyordu. Kilisenin bahçesine girdim. Suzi ile ekseriya otur- duğumuz taş kanapede biraz din lendim. Bu sırada, gözüme kili- senin kaprsı ilişti; arkasma ka, dar açıktı. Muhakkak bir ak. şam önce biz açık bırakmış ol- malıydık. Çünkü, pazarlardan maada kiliseyi bizden başka zi- yaret eden pek bulunmazör. A- çık kapınm içerideki tezyinata zararı olacağını düşünerek İler- ledim ve içeri girdim. Birden bayriimde bir şimsek çaktı, Hizmetçi kadınm söyle; diği günde ve saatte bulunduğu- muzu tamamivle unutmuştum. Onun anlattığına göre mermer heykel bu saatte dolaşıyordu. Kendi kendimden utanarak hey» kelin yanma gitmeyi ve onu ye- rinde bularak, hizmetçi kadınım anlattıklarının manasızlığını İs- bat etmeyi düşündüm. Geldiği- me meminüin bile olmustum. Elle” rim cebimde, heykelin bulundu- ğu yere doğru ilerledim. Zifiri karanlıkta, kilise ve kemerler her vakitkinden daha heybeti! görünüyordu. Dısarıda, bulut- larm arasından kurtulan ay ki- liseyi biraz aydmlatmıştı. Bir. den yerimde dona kaldım, Kal- bim, göğsümü parçalıyacakmış gibi çarpıyordu. Mihrabın ya- nmâda duran derebeyinin heykeli ortada yoktu. Üzerinde bulun- duğu mermer kaide bomboş du- ruyordu. Hakikaten gitmiş miydi?.. Yoksa ben mi delirmiştim?.. EL. terimle kaideyi yokludım, haki- katen bomboştu, Acaba birisi kaldirip götürmüş müydü?.. Be- »imle şaka mr yapmak istiyor- lardı?., Cebimdeki gazeteyi bir kib - ritle tutuşturarak meşale yap . tmm ve başımın üzerine kaldır- dım. Heykel gitmisti... Birden içimi bir korku kapla- dı. Bağırmamak için dişlerimi sıkarak kiliseden dışarı fırla- dım. Acaba deli mi olmuştum ?.. Işığı görünen penceremize doğru koşmıya basladım. Az ileride bir gölge ile karşılaştım: “Çekil yolumdan” diye hağırarsk gö- Kollarımı, dirseklerimin üze. rinden iki kuvvetli kol kavra- mıştı. Yüzüne bakınca, dokto. ru tanıdım, — Bırak kollarımı!.. Kilise- deki heykel gitmiş. Anladın mı? Yürüyüp gitmiş!.. diye bağır. dım. — Yarın seni bir muayene e. deyim. Çok tütün içiyorsun ve kocakarı masallarmı dinliyor - sun; diye doktor alay etti — Sen ne diyorsun?.. Şimdi gözlerimle gördüm, veri boştu. — Beni Berrynm evinden ça- ğirdılar, kücük kızları hasta 1 - miş, kiliseye beraber gidelim de gu heykelin bog yerini bana da göster bakalşm!.. . — Sen istersen git. Evde ka- rim yalnız kaldr, gitmeliyim; di. ye cevap verdim. — Budala olma. Zanneder mi- sin ki bütün ömrünce, yürüyen heykel masalmr anlatmıya mü- sande edeceğim. Bu nekor. kaklık.... Gecenin nemli havası ve bir insan sesi beni biraz kendime getirmişti. Korkak kelimesi iz- zeti nefsime dokundu: — Haydi yürü!.. Belki hakkm vardır; dedim. Tekrar kiliseye döndük, hey. kellerin yerlerinde olmadıkları- Da emindim. Arkadaşım bir kit- rit çaktı, de duruyordu. Geniş bir nefes alarak doktora döndüm: — Affmızı dilerim. Muhak- kak bir ışık oyununa kanmış ol. malıyım. Çünkü burada olmadı- ğına tamamiyle inanmıştım, Doktor elindeki kibriti heyke, Un eline yaklaştırdı. — Allah Allah!. Parmakla- rmdan biri kırılmış; diye söy- lendi. Hakikaten heykelin bir parma ğı kırıktı. Suzi ile son gelişimiz. de parmaklarının hepsi tamam- dr... Doktor: — Her halde birisi heykeli yerinden oynatmak istemiş; di- ye söylendi. — Haydi gidelim. Karım me- vakta kalmıştır. İstersen bera- ber gidelim, bir kahve İceriz; dedim. — Berry'e gitmek isterdim ama, geç oldu; diyerek daveti. mi kabul etti. —Fena mı oldu, a paşacığım? gözaşilaığı bile yok. “Topkapı Sarayına of Kl e e lee İlki giren 1d Me ei Yaza İSKENDER FE. e e iğ Sİ -53- i Kaptan paşa buna karşı söyle ve bulamadı, Yerinden kalk — Başüstüne... geliyorum. Ve Cevher ağaya döndü: i — Kuzum (Cevherciğim, sen &z kulak cl da, efendimiz beni | aratırsan hemen haber ver. Ben , vale sultanın dairelerine geçiye* Tum, ... Yolda konuşuyorlardı: — Nereye gidiyoruz, Ayşe? —Valde sultanın dairesine.. | — Ne çabuk döndüler? Hünkâ- “m dairesine geçiyorlardı, değil mi? — Evet, Fakat, sizinle görüştük ten sonra, vazgeçti ve (dairesine döner dönmez cariyenize: “Git, pa şayı bul.. haber ver, Kendisini bek lediğimi söylel,, dedi. — Kimse var mı yanında? — Hayır. — Acaba ne konuşacak benim et. — Bunu hâlâ (o anlayamadımız mı? Gene o mesele... — Aman yarabbi! Kırk yılda bir kere şeytana uydum., Harem bahçesine baktım, Karşıma hemen walde sultan çıktı. Venedik kedisi döne dolaşa size nasip olacak... Kaptan paşa ürperdi: —Aman Ayşe. Ne diyorsun? Ağzını kapa. Yerin kulağı var der ler. Elendimiz duyarsa vallahi bes nim derimi yüzdürür. Benim kim senin malında gözüm (yok. Bu. sadece bir lâtife idi, Ve kendi kendine mırıldandı: — Hay dilim tutulsaydı da söy” lemez olsaydım. Ayşe bahsi kapamak istemiyor. du: Herkesin gözü üzerinde olan Venedik kedisini o beğendiniz mi, beğenmediniz mi.. bana yalnız bus nu söyleyin devletlüm? Kara Mustafa paşa yavaşça Ay- genin kulağına iğildi: — Öyle bir tavusu beğenmemek kabil mi a görümün nuru? Fakat, kuru kuruya beğenmekten neçr kar? Onunla aramızda küçük bir Ayşe ciddi bir tavırla ilâve etti: — Efendimiz bu sabah erken- den Bayram paşa ile birlikte » teb- dili kıyaletle - surları gezmeğe git Vi. Kendisi sarayda değildir. Boş yere bekliyecektiniz. Sizi, (o valde sultan bunun için çağırttı, — Garip şey! O halde Cevher a- ğa bundan bana niçin bahsetmedi? —Korkmuştur.. Çünkü, efendi» miz bu gezintinin kimseye söyler memesini irade buyurmuşlar, Cev herağa saklamağa ve sizi idare et- meğe mecburdurdu. — O halde ben yalı köşküne döneyim. Beni beklelmediğin için teşekkür ederim, Ayşe, kaplan paşanın kolundan tuttu: — Luükreçya şimdi, valde sultas fin odasına gelecek. Onu (orada görmek istemez misiniz? Kara Mustafa paşanın birden bire gözleri ışıldadı: —Görmek istemez miyim hiç. a iki gözüm? haydi yürü gidelim Yürüdüler... Kara Mustafa paşa çok (neşe tiydi, fakat içinde garip bir korku vardı. Biraz sonra cellâtla karşıla şacakmış gibi, şüphe ve tereddütle ilerliyordu. Kaptan paşa, Ayşeye döndü: — Valde sultan, Lukreçyayı ns den saraydan uzakiaştırmak (isti yor? — Bunun sebebini size söyledi ya. Padişahı fazla mesgul etmedin diye.. — İyi ama, elendimiz bu kadr nı seviyorsa, ondan nasıl ayrılabi lir? — Efendimiz hiçbir zaman kes dınlara kendini o kaptırmamıştır. Veldesi de bu fikirdedir. (Devam var) Muhakkak, Berr'y'nin kızm - dan Wiyâde ben! hasta bulmüş slmalıydı.. Konuşarak eve yok andık, Kapıdan girerken, dışarı giye sızdığmı; biraz dalın yaklaşm- ca İçerdeki antre kapısının ds açık olduğunu gördüm. - Acıdm karım dışarı mı çıkmiştı? — Girelim; dedim. Doktor ar- kamdan geldi. Odada o.. Iki ta. ne kadar mum yanıyordu. Mu- hakkak Suzi korkmuş ve bütün mumları yakmıştı. Sersemlik e- derek onu evde yalnız bırakmış tım. Odada önce kimseyi göreme, dik. Pencere açıktı. Suzinin is. kemlesi boş ve kitabiyle mendili yere düşmüştü. Biraz İlerleyin- ce, karım yerde pencerenin Ö- nünde gördüm. Acaba pencere- ye, bara bakmak için mi gitmiş- ti?.. Ağzı büzülmüş, gözleri kor. ku ile büyümüştü. Bu gözler hareketsiz kalmadan önce ve gis bi korkunç bir şeyle kar mıştı?.. Doktor ona doğru yürüdü. Ben, onü bir kenara iterek ka- rımı kollarımın arasına a'd'm Ölmüş olduğuna inanamıyor ve her an kımıldayıp kalkmasını bekliyordum. İki avücu da sıkısıkıya kapa» ydı. Sağ avucunda sert bir şey tutuyordu. Her şeyin bit. miş olduğuna bilikmettikten $00- ra, avucunu zorla açtım. Avucundan ne çıktı bilir misi- niz: — Kilisedeki boz renkli mer« mer derebeyi heykelinin par mağı... VAHİT ORGUN 13.1.941 Pazartesi 8.00: Program ve memleket sasi yarı, &.08; Ajans haberleri, 4.18: M0- zik; Hafif program (PL) 845/000: Ev kadını — Kosuşma, 1280; Pro gram ve memleket #sat #yarı, 12835 Müzik; Şarkılar, 12.50; Ajans haber leri, 18.06: Müzik: Şarkı ve türküler, 13.20/14.00; Müzik; Karışık program (PL) 18.00: Program ve memleket sat ayarı, 1805: Müzik: Radyo caz orkestrası, (İbrahim Özgür idarenin de), 1840: Müzik: Radyo ince sas heyeti, 1915: Müzik: Piyanist virtü- azlar (PL) 1930: Memleket sunt e yarı ve Ajans haberleri, 10.45: Müzik Kadınlardan fasi şarkıları, 2015: Radyo guzetesi, 20.45: Müzik: Şan Bole - Azize Duru (Soprano), 21.00: Müzik: Dinleyici istekleri, 2130: Ko Buşma, 2145: Müzik; Radyo örkem traar (Şef: Dr. E. Pratorlus), 22:30: Memleket saat ayarı, Ajans haberle ri, zirast, ham — Takvilat, Kambor yo — Nukut borsası (Piyat), 2248: Müzik: Cazbund (PL) 2125/2330: Yarınki program ve kapanış. 14.1.941 Salı 8.00: Program ve memleket sağ ayarı, 803: Müzik; Hafif program (Pi) 845/8.00 Ev kadını — Yemek Mstest, 12.30: Program ve memleket saat ayarı, 1283: Müzik; Türkçe plâklar, 12.50: Ajans haberleri, 11.05 Müzik: Türkçe programın dekamı, 13.20/14.00: Müzik: Karışık program (PL) 18.00: Program ve memleket sant ayarı, 1803: Müzik: Cazband (P1) 1830: Konuşma (Çiftçinin saa ti), 1845: Müzik: Çifiçinin sasti, 19.00: Müzik: Şan resitali, — Bark tn Max Klein, 19.30: Memleket saat ayarı, ve Ajans haberleri, 1046: Mü- sik: Fanl heyeti, 20.15: Radyo güze tesi, 20.45: Müzik: Küme beyeti — Klâsik program, 2130: Konuşma: Hukuk ilmini yayma kurumu adına Avukat Nejat Say "Vesayet medir? Namli devam eder ve kalkar!,, 2145: Müzik: Radyo salon orkestrası, 22.30 Memleket sant ayarı, Ajans haberle ri, 2245: Müzik: Radyo salon orkes tram programının devamı, 23.00: Mi- zik; Cazband (PL) 2325/2330: Ya rinki program ve kapanış, amaaan Dr. Kemâl Ozsan idrar yolları hastalık- İarı mütehassısı Beyoğlu İstila) Ondörel Ne, Bee Bursa Kararı Üstü Ohanyan A parturam, Tek: 41285