Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
y :ğ:â'?e kaldırdı. Filha kovboy şapkası U :5&" Bibş Focükluğumu — oradaki İ |i bir terbigeçkdîm- Topkı on'ar h_::& Tn YE aldım. Orada kız A |ön € ğ Meîep Yada Yaşarlar: Geniş V) | öi Ve OTtasımda serpilip bü. 'W 'a 8 köre altmm kaç ke- Pyl Yh ©den 1 ' | 5) ı“ &ta evvel yüzme.' " (ty . a esini bilirler. Üİw. 'gz. © büyüdüm. Kerrat ut be; nmeden YÜ GA biliyordum: “AF be evvel ağer ve ) | » Aâtla ve denizle OY aa v"“lürmek için vâ” TE | ç ğ ©n bin!-ma arl” | aş. Ve ?kcnm yaban Ü- ı h"qkünîıs keçilerini avla - ,’“İk Siğay * Molokayda benek:- OKS p, cok bulunur 4 N hok%d*kî çirtli;nurmü e B | Ti l Biş Onlarım yanında ge- VA t Asında onlarm ya. h daşin , 7 kaldım. Üçümüz, Kıı;::m tabmntliler gibi, akşam' .! î? * d0 İât ortasında çılgın &y elerimiz “-rdı; | t N'Een_ dikiş biçki ve sa- # *:“ı;ı:ü' Fakat bizi evde | D Wn":“%ek için ye- | de: Uzun bir at ge y .* 'ıdece . E € etmek. İ l“ —'!r_ Atlarımızı — dört t N lar, çiftlliğe getirir. Ordüda hizmet et. ta iç Silâh ilein yokta'deği, mi> " kerecik olsun gö ha“*'ye k üıx IMINASILI n İCEKATİ London mişti; babamma gelince o da eski bir deniz kurdu idi. Fakat kendi" lerini saydırmak — hususundaki prensiplerine, rağmen bize müthiş sürette yüz veriyorlardı. Benim annem yoktu. Vun'un kızlarının da keza- Annesiz büyüdük. Ve bunun terbiyemize tesiri oldu. Vazifelerimiz biter bitmez bizi başıboş bıirakrverirlerdi. Babaları * mız bize doğrudan doğruya arka- daş muamelesi yapardı. Hayvan beslemek, hayvanlara bakmak ve sair hususatta ne gibi malümat lâzımsa bize hepsini öğretiyorlar- dr Bundan da maksatları, bizi, gü- nün birinde, yerli hizmetçilere em. redebilecek, ve çiftliği idare ede - bilecek hale getirmekti. Bize düşen işlerden biri de içkilerin hazırlan. masıydı: Bu iş hizmetçilerin hiç birisine emniyet edilemiyordu. Atlarimızı iple tutmak ve eğer" lemek işi uşaklara ve seyislere düşüyordu. Fakat icabımda, biz de pek âlâ bunu yapabilecek haldey dik. Şeldon sordu!: — İple tutmak, vani? — Kement atarak yakalamak, bir defa kemaentle yakaladık mi, en kısa zaman zarfmda eğerlemek dâzrmdı. “Von" ve bapam bu me. se'ede katiyen tereddiüt göstermi- yorlar ve hiç ihmal etmeksizin işi. nuzi İnceden İncovn toikik ve tef. tış &eliyorlardı. Rovelverlerimiz ve tüleklerimiz için de aynı hal vaki il- Umumi, yet'e, uşaklar silâh aızmızı yağlar ve lemizlerlerdi. Facıt adamlarımı, 21 kontrol edebilm& için kendi ba- gimrza bu işin de altımndan çıkmak icabediyordu. İlk defalar kaç ke. re, çeliğin üstünde ufacık bir pas ! unuttuk diye, sekiz gün silâhımızı elimize vermidiler: Aynı zamanda kamp kurup, geceleyin bir yerde konakladığımız vakit ateş yakma, sını da öğrendik. Yağmur sağnağı altında ıslak odunları yakmaya mecburduk. Gramer dersleri istis. na edilirse, ömrümd. yağmur al- tında ateş yakmaktan daha griç Lic bir şey bilmiyorum. Babam ve “Von" bizim hakiki mü rebbilerimiz oldular: Babam — bize fransızca, “Von” da almanca öğret. Maamafih bu lisanlardaki bilgi. mizi ileriletmedik. Şöyle böyle öğ. rendik. Onlarm at üstünde veya kampta verdikleri dersler odada masa başında —mürebbiyelerimizin verdiği derslerden çok dahka faydalı oldu- — Devam ediniz. Devsm ediniz rica ederim. — Mevsim serinlemeyo başla - yınca “Von"” un kızları “Helyo” da bize misafir gelirlerdi. Babamıaı 0- rada iki evi vardı ki biri sahildey. di. (Devamı var) ———T yakalayıp içeriye tıkarlar., Haydi, savuş git buradan!,, dedi. Ben de sağa sola başvurmanın faydasız ol" duğunu anlayarak köye döndüm. — Valiye gidip yalvarmadın mı? Köy muhtarı acı acı güldü: — Vali de padişah taraflısı T miş.. Yapılan işlere — göz yumdu" ğunu söylüyorlar. Böyle bir ada" » ma gidip yalvarır mıyım — hiç?.. Şeytanlar görsün yüzünü diyerek, oğlumu Allaha emanet ettim. , tıdbaı——-a'ıguul'uıtlıl HİÇ LAKIRDI SÖYLEMEDEN —| YAŞIYAN İNSANLAR Bunlar çekildikleri manastırlarda ömürlerinin sonuna kadar tek kelime telâtfuz etmeden Dünyada muhtelif —mezhep ve tarikatlere mensup papaslar birçok manastırlar kurmuşlar, genişletmişlerdir. Umumiyet iti: bariyle bunlarım bir maksadı da dünya gürültüsünden uzak ya. şamaktır. Fakat bu manastır- lardan “Trapıst” tarikatini be" nimsemiş papaslara mahsus o. lanlar, dikkate şayan hususiye- ti haizdirler. Daha doğrusu, bu tarikate mensup olanlar, yaşa” yışları itibarile muhitlerine hu. süsiyet vermişlerdir. Trapistlerin en büyük husu- | siyasetleri, lâkırdı söylememe. leridir. Akidelerinin esasımı bu teşkil etmektedir. Meramlarımı biribirlerine muayyen jestlerle anlatmak, hariçten kimseler ta. rafından tevcih olunan suallere de tebessümle mukabele etmek- tedirler. Dünyada tam 100 tane Tra> pist manastırı vardır, ki bunlar. dan dört tanesi Almanyada, mühim bir kısmı Avrupanm di- ğer kısımlarmda bir çoğu da Amerikada, Japonyada, Filis. tinde, Çinde, Kongoda inşa edil. miştir. Bunların içinde ilk tesis olunan Normandiyada Solinyi la Traptakidir. Burada Ranse ismindeki baş pâapas, 1664 senesinde bu tari- katin esaslarmı canlandırmıştır. Bu adam, meşhur Bossüenin ta” lebelerindendi. Ranse, 1700 se. nesinde öldüğü vakit, maksa- dında tamamile muvaffak olmuş | bulunuyordu. Halefleri onun izinde yürü müşler, bu garip tarikatin mün. tesiplerini çoğaltmışlardır. Trapistler 1798 — senesinde Fratsadan kâtmak mecburiye- tinde kalmışlar, Rüusyaya iltica etmişler, bütün tazyiklere Trağ” men lâkırdı söylememek husu. sundaki Aahtlerini tutmuşlar, nihayet 1815 senesinde tekrar, zuhur ettikleri yer olan Solinyi la Traptaki manastırlarına dön- müşler, buradan zaman zaman dünyanm dört bir tarafıma ya yılmışlardır. Trapistler, — manastırlarında konforlu bir rahat sürmektedir” ler. Elektrik, kalorifer, banyo, alüminyom kaplar içinde besle- yici yemekler, şarap ve saire” den istifade edehilmektedirler. Hattâ —manastır dahilinde bir peynir imalâthanesi ile bir çu. kulata fabrikası da mevcuttur. Yaşadıkları muhit, görülüyor ki, lâzım olduğu kadar konforu havidir. Yalniız, bu, sade bir şe- kildedir. Süs, alâyiş yoktur. Manastırda Trapistler, 24 3a" atin 17 saatini uyanık geçirir. ler. Gece saat ikide yatakla. rından kalkarlar, aksşam yedide yatarlar. Uykudan kalkma işa" reti olan çanm çalınmasında)n beş dakika sonra sabah âyini başlar. Sabah âyini tam altı sa. nasıl yaşarlar ? at sürer. Öğleden sonra beş saat gene ibadetle meşgul olurlar. Mütebaki altı saat iş ve pek kı- sa süren yemek zamanı olarak ayrılmıştır. Trapistler, — Normandiyanım milli içkisi olan Sidr şarabmm imali için de çalışırlar. Elma w saresinden çıkarılan bu iyi şa- rap, papaslardan biri öldüğü va: kit onun yemek yediği yere, ma. sa üstüne konur. Her papasın her gün içtiği şarabın Miktarı üç libredir. Yemek vakti, balık, yumurta ve başka ne yemek varsa, birer kap getirilir, masa- da kara bir haç işaretile tespit olunan ölenin yerine konulur, Papaslar sofradan kalkınca, ö lünün yemeği de kaldırılır, ru. hunun istirahati için fakirlere | verilir. Trapistler, kukuleteli beyaz | cüppeleri içinde dolaşır, yatar, kalkarlar ve ölünce de aynı cüp- pe sırtlarında olarak gömülür ler. Ölü, üç gün açık tabutta du. rur, papaslar karşısmda sıra ile nöbet beklerler. Lâkırdı. söylememek sevap işledikleri, en büyük mertebeye iriştikleri itikadmı benimsemiş olan Trapistler her manastırda altmış tanedir. Kadın Trapistler de vardır. Bunlar ayrı manastır- larda trpkı erkek Trapistler gibi yaşarlar. Hiç ağız açmadan elle rinde beyaz mumlar hayaletler gibi mâbet dehlizlerinde süzü. lürler. Onlar da öbürleri gibi ölr meden dünya kelâmmı dudakla. rından düşürmüşlerdir. Böyle bir günah işlememek endişesin- dedirler. Ç A, Meclis-i Meb'usân | (|293—1877 Hakkı Tarık Us İlk Devrenin müza- kereleri : 100 büyük aahifalık bir kitah. Her kitabeıda bulunur g ai Çocuk Hekimi —Ahmet Akkoyunlu Taksim, Talimhane Palas Na 4 Pazardan maada berglün saat 15 tet sonra. Telefon 40127 Göz Hekimi Dr. Murat R. Aydın Beyoğlu . Parmakkapı, İmam sokak No: 2, Tel: 41553 K Muayene ve her türlü göz ameliyatı fıkara için parasız.. Saçların beyazlaşması Saçlar niçin beyazlaşırlar: Bir- çokları bunu başrmızı tezyin eden kılların renklerini kaybettiklerine hamlederler. Evet, renklerini kay- bederler amma, neden dolayı bili" yor musunuz? Yaş ileredikçe saç. larm tellerinde tabiatile gözle gö- rülemiyecek derecede küçük boş - luklar açılır, oralara hava dolar ve bu hava dolgunluğu onların beyaz görünmesine — sebebiyet verirler. Beyaz bir saç teli mikroskop altr- na konulup bakılacak olursa tıpkı bal petekleri gibi delik delik gö- rünür. Paraşüt kuleleri Bizde olduğu gibi dünyanım her memleketinde sivil tayyareciliğe ve paraşütçülüğe çok ehemmiyet veriliyor. Sovyet Rusyada son zar manlarda tam bin tane paraşüt külesi yapılmıştır. Bu kulelerde paraşütçülük tatbikatı yapan ka . dm, erkek gençlerin sayısı bir mil- yon kişiyi bulmaktadır- Gülüşten karakter anlaşılır mı? İnsan gülüşüne de çeşit çeşit manalar verildiğini ve gülüş esna- sında çıkarılan seslenlen insan ka- rakterinin anlaşılmasma çalışıldığı. nr duydunuz mu? Amerikalı bir ruhiyatcı, insanla, rm karakterini gülüş tarzlarından anlamak kabildir diyor ve ilâve e- diyor. Meselâ: “Ha! Ha!” diye “a” yı uzatarak gülerseniz muvazenesi yerinde, ak- l başmda, hüsnüniyet sahibi bir insan olduğunuz anlaşılır. “A” kısa ve sert, tiz çıkarsa, kötü soyluluğa delildir. Tok, kaba “A” sayhası bu dalalarım gülüşüdür. Zayıf ahlâklt kadmlar “Hi! Hi” diye gülerler: “He! He" diye gü- lenler müstehzidir. “Hay! Hay” sahte memnuniyet “Hö! Hö” coş- kun bir zevk alâmetidir. — “Ho! Ho!” diye can ve gönül- den gülenler, hayatta can ve gö, nülden eğlenenler, hayatlarından memnun tolanlar, hayattan zevk 2- lanlardır: " Aman öpüşmeyiniz! Öpmenin gayrisıhhi bir şey oldu. ğunu bilirsiniz ama bu kadarını ko layca tasavvur edemezsiniz. öpme meğer ne korkuhç şeymiş: Amerika tıb âleminin pek iyi tanıdığı beş on profesör garip bir tecrübe yaptılar: Sinemada figü - ranlık eden ön kız ile satterlık eden on kadmı bir araya topladılar: Bu kadınlarla bu kızlar güzellik mü - sabakalarıma girip kazanacak ka - dar güzeldir ve hepsi de muayene” ye tâbi tutulmuştur. Sıhhatleri ye- rindedir. giydirdiler ve ellerine sterilize e- dilmiş tabaklar verdiler: — ÜÖpünüz! dediler. Güzeller tabakları öpünce, ta - baklar derhal Los Angeles lâbora- tuvarma gönderildi. Tahlil neticesi tabaklarda yirmi ilâ beş yüz cins * | mikrop ailesi bülundu. İki gün sön” silâhlarını kapıp dağlara çıkıyor" TİLUŞ . ..ş 'a Canından çok sevdiği Ayşesini bile sık sık göremiyordu. Elmalı köyünün en cesur ve a" tılgan delikanlısı olan — Ahmedin Burs. — hapishanesine atıldığını duyduğu gündenberi Mehmet Ça' vuşun içinde müthiş bir intikam hissi uyanmıştı. — Ahmedi kurtarmalr.. nasıl? Mehmet çavuş her dakika bunu düşünüyor Ve düşüncelerini - bü tün dertleri gibi * kimseye açamı yordu. Kulaktan kulağa yayılan şöyle bir haber duydu: “Bursada bazı eli sjlâh tutanlar, Fakat Mehmet bir sabah evinden kah' veye giderken, yolda Salih hocaya rastladı: — Uğurlar olsun dayı! — Eyvallah, Mehmet, Köy muhtarı sakalını sıvazlıya” rak ilâve etti: — Sen hâlâ burada mısın, Meh* met? Mehmet Çavuş, köy muhtarının ne demek istediğini derhal anlar di: — Gitmek istiyorum, Salih dayı.. Fakat nereye ve nasıl gideceğimi bilmiyorum. Köy muhtarının Mehmet çavuşa ra bu mikropların her yirmi daki- - v7 güveni vardı. O, büyükrdüna sa” vaşında Çanakkalede akılları dur gil, Mehmet! dedi - Eğer sen öteki aslanların yanma gitmek istiyor” san, ben sana — yol gösteririm.. ve nereye, kimin yanıma — gideceğini söylerim, Fakat, bir şartla... - Mehmedin birdenbire — gözleri sulandı: — Ne yapmamı, nasıl — hareket etmemi istersen, öyle hareket ede“ rim, Salih dayi! ben artık buralar da başıboş dolaşmaktan usandım. Anadolunun her köşesinde eli sir lâh tutanlar milli orduya — koşar ken, ben burada kalabilir miyim? Köy muhtarı, Mehmedin yanına sokuldu: — O halde bu gece yatsı ezanmr A Kİ â F AMAİA T Doktorlar bu yirmi güzele ste. | i| rilize edilmiş kauçuk eldivenler Şundan Bundan kada bir, bir nesil çoğaldığı gö , Öpülen yerin bir mikrop yuvası haline girdiği böylece tesbit edil- miş oluyor. Âşıkları ürkütecek bir netice Fakat muhakkak öyleleri vardır ki buna omuz silkip: — Aşkım ateşine mikrop mu da- yanır! diyeceklerdir. : Bütün taksitler böyle ödenseydi! Umumi harp senelerce süren ya- man bir iktısadi buhran doğurdu- Yeni harbin ne doğuracağı da he nüz belli değil. Bu buhranın neti- cesi her memlekette taksitle alış. veriş aldı yürüdü. O kadar ki bu- gün bir taksit devri yaşryoruz de- nilebilir: Taksitin ağırı, hafifi ve muhte. lif çeşidi olduğu gibi hayli garip o” lanı da vardır. Netekim İngilterenin Nevkastel şehrinde mağaza sahibi bir kadı - nım ödemeğe mecbur olacağı tak. | sitler emsaline tesadüf edilemiye- cek kadar gariptir. Bu şehrin hır | kuk mahkemesi o kadma bir öde. me emri gönderir- Çünkü kadın sa" timaldığı bir cigara bükme maki « nesinin son taksiti olan 27 ingilir lirasımı ödemekten istinkâf etmiş. tir. Çünkü makinenin işe yaramı - yacak kadar eski olduğu ve kem disinin kandırıldığı iddiasımdadır. Mahkeme makine sahibinin ala- cağını tasdik ve kadmı ödemeğe mahküm eder- Ancak, bu hükmün doğru olmadığıma sonradan kanaat getirir. Yaptığı haksızlığı tamir etmek için tuhaf bir çareye baş * vurur- Borçlu kadınm 27 ingiliz lirasmı her ay birer farthing ile ödemesini karar altma alır. Fart- hing İngilizlerin bizim metelikle- rimiz gibi —en ufak paralarıdır. Mahkeme bu suretle adaleti yeri- ne getirdiğine kanidir. İşte muta- zarrır olan sırf makine sahibidir: Çünkü bu kadar ufak bir taksitle 27 İngiliz lirası tam 2160 sönöde ödenecektir: d00 senesinde maki-. ne Bsahibinin ahfadınm ahfadının ahfadı hâlâ taksit almakla mesgul olacaktır. Taksit ödeyenler göyle düşlüne- ceklerdir; — Bütün taksitler böyle öden- seydi, ne İyi olurdu! Doktor da deli mi? Bir asabiye mütehassısı dostla- riımdan birinin ziyafetine gitmişti. Yemekte bilhassa kadmlar âsâp bozukluğundan, sinir hastalıklarm- dan ve delilikten bahsederek dok. tora hirgor k sualler sordular: Müter hassıs hepsini tatmin ettikten son- ra son suale de göyle bir cevan verdi: — Hayatta emin olanlar ancak delilerdir; aklı başmda olan bir in- san hiçbir zaman emin olamaz; a- kıllr insanda dalma bir şüphe, bir tereddüt kalır Sordular: — Muhakkak böyle midir dok. tor? — Evet muhakkak böyledir, e. minim!. dan sonra bizim eve l.. konuşa” lrm. Mehmet Çavuş, Salih hocanınm — Mehmet çavuş da eli silâh tutan duran yararlıklar göstermiş vetop" — Ve yavaşça kulağına fısıldadı; K u T A R Dı M Bursadan döndüğü gündenberi he yiğitlerden biriydi. Vatanın tehli" çu başçavuşluğuna kadar yüksel> — —— Şartım da şudur: — Köyden, R men hemen kimse ile konuşmuyor keye düştüğü böyle bir zamanda miş, çok becerikli ve kabiliyetli bir kimseye görünmeden — ve kimseye £ Bt gibiydi. ç Mehmet Çavuş gibi yurtsever bir delikanlıydı. bir şey söylemeden sıvışıp gidecek t Mil İit Roman aeit aiştadeti, , yiğit, ellıdlîğrande köy sokakları” — — Senin gibi bir aslanım bura” sin! Hattâ Ayşeye bile bir şey aç 4 üskündü.. a nası şabilirdi? larda dolaşmasına gönlüm razı de" acaksın.. anladın mı? dzan: İskender F. Sertelli l : Mehmet itaatkâr bir tavırla ba' şını salladı: — Dediğini yapacağım, — Salih Dayıl! ne anama, ne nişanlıma bir şey açarsam, dünyanın — en alçak kahpesi olayım, Yavaş kahveye doğru yürüdüler. Salih hoca etrafına bakındı: — Kimseler yökken — şunu da söyliyeyim: Anan anlayışlı ve ke tum bir kadındır. Ona kısaca Btur saya gittiğini söylersin. İşte o ka dar.. İnsanr anasından başka kim” se merak etmez. Kahveye giden yolun — döneme- cinde ayrıldılar. (Devamı var) ruldu_ * ı