v 3 Üy, VU halime belki de Ni olmuştu. So gk, verdi; #k, , her şeyi il een bir nie en. Giyabımda du Sete de ayrılmış Me ve basit bir mese ” bakalım mektupiz" © Çıkmasına razı olur j MI üsande (alına ij, “eme, oDava ile #vukatlar esasen ha- v dir. Onun da bizim n ü karar verdiğimizi A Emin olunuz ki ç taşar #diimek İster. ttiğim kadın tiyat- AK bir sanatkardır. Hem y haberi olması lâ” Ti. Böyle taraleynin w Mal işer kolay s*tdenbire bir gün bir R bayla filân bayanın fakat kati bir lâzum olan şeyleri hakkında vi Matı o vardı. İer- iv ri pek çok bir avukatla da gör i avukatım dan biri, Ayır ii. Size bun iy, mia ne bm çek- Kay sk ve mantıksız » Müşterek hayatı iy P3K tatlıydı. Fakat M3. ben hayatım ik: Mn Yalnızca takip , Ali çavuş onu ellerile itti: — Hadi, hadi; diye (konuştu; edeceğim, Böyle acı bir karar edecmgım, öyle cı bir kazar ver- | OE Vİ, defa gelmeyeğörün! diğim için sonradan bana hak ve- sik recek ve müleşekkir kalacaksınız Kadın: — Bunak! diye geriledi; geçen yazdan sonra bir tavuk bile kese miyorsun artık! Hem, senin için söylediğimi #annediyorsan! a ah.. çocuklarım için söylüyorum. İkisi. ne de birer bıçak lâzım onların. Kaleciğe ellerini kollarımı sallaya sallaya mı gidecekler? Ali çavuşun büyük oğlu: — İstemez! dedi. Ömeri biliriz şaşırmıştım. İyi düşünememişüm. Pek doğru... Artık evliliğimiz pek tuhaf bir şekil aldı. Hürriyetinisi cide etmek istemeniz pek tabii bir Şey. Yüzü sapsarıydı. Haiinde de bir kaç gündenberi bir (o mahzunluk vardı. Kendisine doğru koştum. — Kerim, dedim, siz gene Uculın dostum kalacaksınız, benim müş tik ve sadık dostum, Biz gene tibirimizi eskisi kadar çok sevece ğiz. peni koları arasına —oaldı. Yü- zünü görmüyordum; — Kerim, biribirinden ayrılan başkasarının biribirinden kaçmak ve birbirini sevmemek için seved- leri vardır. Biz, gene sevişiriz. hostayunuza halel Oyemez. Biz biribirmize hi; bir zaman İenalık etmedik ki. — Birtdirimize fenalık etmedik. pek doğru... — Beraber vaşamasak ile gene sik sık görüşürüz, çok sik... Biri birimizin saadetine alâka gösteri riz. xmaz mu? Aksisada gibi tekrar etti: — Evet, alâka gösteriniz, Feri- deciğim.. Sonra alnımdan uzun uzun öp tü ve birdenbire beni yanından it ti. — Maydi yavrum gıdıp uyuyu” yuz. Ben çalışacağım, dedi, Bir müddet sonra evden çikti- Fanı işittim. Doğru olması kabil mi? Yoksa ben rüya mı gördüm. Kerim, .nademki serbest - olmak ve leessür duyuyor, Demek ben, gene zalim rüzgârlara tabi kimsesiz bir küçük yaprak olacağım, öyle mi? Ah, Kerim beraberce tatlı ve rg günler yaşadıktan sonra beni böyle yapayalnız hayatınız dan dışarı atmakla beni evvelkin- den daha fakir ve biçare bıraktı- niz, nuz? Bizi böyle birdenbire ayıran para öyle vi? pe yazık! Size hür riyetinizi ve'yorum. Fakat ben kendi hürriyetimi kazanamiyaca” Hım, Kafeslerini seven kuşlar ar- tık serbest uçamaz, kapalı pence- - Bea de bilirim; dedi; ikinizle deği haa Akvirania başa çıkar 0.. Olmuş bir dela, diyerek 73 li söze karıştı; Oğlak Ömer Anbar İn kesraklarını önüne sürüp gö” türsün! Jandarmalara ateş açıp br çak çeksin. Ya tarlası ne olacak şimdi? — Düşündüğüne bak (şunun! Tarlası ne olacakmış? işitmedin mi? Hükümet sonbahar. da tarlayı satışa çıkartıyor, Hem tarla diye övüp durma; işte yanr başımızda. Tarla, ama çakıl tar tası. Bilmiyen biri seni duyacak olursa, aman; Ömerin tarlası, onu bir şev zannedecek. Ne var ki ya- nımıza bir yabancı gelmektense çâ- kıl olduğundan vazgeçip alalım de- rim! met satılığa çıkarsın bir defa! Kadın: — Hah, diye atıkdı; dur! Akvi- ranm muhtarı öküzlerin (o üstüne nasıl oturuverdi bak! Sonra ri ğü de ben büyü krilr muhtar! kimi var onun? Hiç! ama beş altı yıl sonra! Ömerin çocuğu bir olur ki! Çavuş: — Yeter, yeter, dedi. Ben tarlaya uzanıyorum! Delikanlılardan — biri öküzleri boyunduruğa geçirdi: — Akşama dönmezsek Kalecik- te geceleriz, diye lâfa karıştı. Hem yarın panayır günü... Kadır; — Durun. durun; diye söylen di. Arka patikadan bir atlı iniyor. Çavuş: — Bir jandarma olacak; dedi; reye, cama çarparlar. (Eğer açıl | devriyeler sık sık dolaşıyor artık! mazsa, dışarda soğuktan ölürler. Kadın: Of ben ağlamak (istemiyorum, O— İş işten geçmiş, dedi; bütün istemiyorum... Akviran boşaltılıp — götürülmüş, Jandarmaların akılları şimdi baş —18— larına gelmiş! pi Ali çavuş : Ji mert, gündüz a vg a Bil 20? İçi tona, dağ Sus! diye yürüdü; jandarma çirkin bir arzu var, ai Kerimder, ayrılmamıza sebeb © “a ai N > lan mektupları istedim. Önce ver-| yi, dm yemşa | <6; halki mek istemedi: — Sonra veririm. Şimdi onları ne yapacaksınız! dedi. Ellerini uğuşturdu; ve Akviranı basanlardan biri olup olmıyacağır nı yokladı. Oğullarından o birine Ben ( öfkelendim, hırçınlık et- ve tm, Söylediğimi bilmiyorum. Far | #slendi: z kat nihayet “peki!, dedi, Yüzü) — Hasan, hişsi Hasan! Delikanir eliyle şöyle bir işaret yaptı: “Dur! dedi; o şimdi sırası değil! Bununla beraber Ali ça Vüşun karısı duramadı. Çocuklar rından birini kenara çekti: Ma Bir eşkiyaya bir sarı — altın! Dışarda Ali Çavuş bunu işitti; kulaklarım oynattı; ve güldü. Çiftliğin kapısında kısrağından atlayan yabancı hayvanı yedeği" ne aldı; yavaş yavaş içeri girdi. sarardı, Elleri titriyordu. — Ancak —u Taka lüzum görür” seniz okuyunuz, Feride, Böyle ya- pacağınıza söz veriniz, * dedi. Onları okumanız beni ne kadar bedsaht ediyor. Bunu hiç anlamr vorsunuz. O mektupları niçin oku" mak istiyorsunuz? 31 mart, gece Okumak istemiyordum. Yalnız Kerimin o kadının o mektuplarını bana vermesini istiyordum, Bir çok vakit onda duran bu mektupların artık bundan sonra bende kalma" Sını istiyordum. Okumak istemi" yordum, Fakat okudum. o Yalnız iki mektup: Biri bu yaz Ankaraya gelmiş, diğeri daha yeni... Kerimin İzmir seyahati sırasında yazılmış, (Devamı var) — Hayır; tarla için geldim! — Eh, tarla için mi? oKimsin öyleyse... — Ömer! Akviran'ı Ömer! Delikanlılardan biri: — Oğlak Ömer! dedi; ve'acele acele İçeri doğru yürüyerek ana #ma haber verdi. Kadın: — Tam sırası, dedi; unutma ki yn Ömer için iki altın veriyor” eni anasını itti: — Sus! dedi. Filintası hazır! Bununla beraber o Ali çavuşun karısı onu dinlemedi: — Ah bir delikanlı olsam! diye çırpındı. Yaşı eli (vardı; ve on yaş daha küçük olmadığı için dö vündü. Sonra Uğlak Ümerin üslü ne bir sincap gibi atlamak istedi; ve bunun 2or olduğunu (görünce başka bir şey düşündü; tarla ka pısıma koca bir halat germeği ta- sarladı, Ömer kısrakla (Oburadan geçerken nayvanın ayakları takr up kalacak; Ali çavuşun karısı, be men oracıkta bir balta ile onu bir denbire sersem edecekti. — Bir sarı atın! Diyordu. Yok iki tanel Sonra Omerin tarlasında muh- tarım iki gün evve kapadığı eşya” lari düşündü; kapıya doğru seğirt” ti. Ueleri »- hüşst; dedi, Sen içeriye! Kadın kendi kendine kulrett; ve Uguak Umerin bir tuzak hazır lanaıyından şüphe edeceğini odü- şündü: — Amanın oğul! diye © atıldı. Bizi bağışamazsan o yandık. Bu yıl ökümerimizden biri de özlü. Seller larlayı harap edip birak, Örer! — Süs, sus bee, EİL, Ali çavu” “şa döndü: *Bizimkkini sOrACAK ama! dedi, çavuş önüne baktı; ve karısını gömerile araştırmaya çalıştı. Çün kü tehlikeli dakikalarda iüçbir za” man karısının yardımı olmadan konuşamazdı. bereket kadın bunu amanış olacak ki Örmere Odoğru yürüdü: — »iz sem eşxiya bılıyoruz 0 gul; dört ay evvel Anbarlıyı ba” san sen değil misin? Hükümet bü tün köylere davul çıkardı; o seni haber verdi. Ömer dağa (o çıkış, dedi; karısını rehin olarak tuttular; öküzlerin de Akviran muhtarında. İki gün evvel jandarmalar Gümü” şü Tercana götürmek için (yola çıktılar. Allah bilir ama, belki de şimdi Demircide geceliyorlar! “e Oğlak Ömer, aynı gün dört eş- kiya ile beraber Akviran üzerinderi Demirciye doğru (o uzayordu, Üç sante kadar Demircide oOlmazsa belki de jandarmalar Tercana alıp götürmüş olacaklar! Halbuki Ö- mer, karısını vilâyele götüren jam" darmalara Demirciden de daha ge rilerde rastgelmek istiyor; onu kur. tarmak, yahut kendi götürmeği ter- dh ediyordu. Daha sonra jandar malar yedi kişiydi. Oğlak (oOÖmer yanındaki dört eşkiya ile jandar- maların yarına kadar sokulmayı tasarlıyor; ve son bir defa düşün- düğü bir tuzakla dört (o elebaşıyı Demirciye doğru çekerek orada tes fim almak için plân kuruyordu. Çete öğleye doğru Akviranın ü zerinden geçti. Ömer burada bir saniye durmük, hafif ( bir rüzgâr altında okşanan zengin (oAkviran tarlalarını seyretmek (istedi. Am barlıya kadar uzanan geniş otlak. lar üzerinde hayvanların o tenbel tenbel dolaştıklarını gördü. Fakat bunu yapamadı. İk defadır ki Anbarlı bozgunundan sonra silâ hını hazırlıyor; ve yokluyordu, Be- şikte bir çocuk sakin uyuyan bir silâh! Üç yüz metreden bir kuş onunla düşürülebilir; yağir bir do- muzu iki kursunla yere yıkabilirdi. (Devarm var) miş g ingilizce üç kelime Mari: | — Üç ingilise kelime öğren diniz? dedi. (oOHoşuma gitsin di- ye mi? Jan Sereval gülümseyerek ©6- vap verdi: — Evet, üç kelime. 'Tam üç ta- ne ne fazla, ne eksik — Çabuk söyleyin. —— Şimdi değil. sonra- hele ak- şam olgun» Vapur “Ceneve” rıhtınımdan ay. rılıyordu. İkisi de, güvertenin ke. narmdan, sıcak ağustos güneşinin boşalttığı #ltm renkli bir toz yağ- muru altımda uzaklağan şehri sey- vediyordu. Meri: — Hağl, ön tarafa gidelim! de- di- Orası daha iyi Hem balın or. kestra ne güzel çalıyor. Genç adamı önünden yürümeğe başladı. Güverteyi dolduran sey. yahların kimi gazete okuyor, ki- misi gölün mavi sularını, yeşiilik- ler içine gömülmüş villâları seyre- decek yörde küçük kaşığınm bur. nüyla, önündeki dondurmayı ağır ağır yiyordu. Jan genç kızın arkasından gider. ken bu kıvrdıp bükülen vücudun ahenkli inhinalarımı, narin boyunu, başmda ağır bir küme teşkil eden kestane renkli saçlarını doya doya seyrediyordu. Meri beyazlar giyim- mişti. Sırtında İnce, yümlü kumaş- tan bir rop, baştrda güsel bir şap” ka vardı. Jan birdenbire ertesi gün buralardan ayrılacağını hatırladı. Acaba bu güze! kiza Allaha mar. ladık demek kuvvetini kendinde bu. labilecek miydi? Etrafı yolcularda. bir halka ile çevrilmiş orkestrayı geçtiler. Ve- purun ön tarafina “Wi Jans doğru dündü, tatlı bir sos- le: —- Şimdi, sö leyim! A3. — Neyi? —— Sizin kelimeleri. Buraya ©- nun için geldik Cesaret vermek için o kadar tat. 4 bir bakışla bakıyordu ki Tan tekrur gülümsedi: geldik z3n. Meri eğlenerek cevap verdi: » Aynı zamanda orkestra için des. Birdenbire kollarını kaldırarak, iki elile, rüzgüm kapılan şapkasını yakaladı. Jan: . — Dikkat edin, dedi. Rüzgür si- zi kırlangıçlar gibi uçuradak. — Ne zararı var? Siz beni tu- tarsınız. — Hem de iki elimle.- Tıpkı şap- kanız gibi. Gerç kız sunlini bir törlü unut. muyordu, tekrar etti; — Haydi, karar verin, bekliyo. rum. Janm cesareti yine birdenbire kırılmıstı. Kendini kurtarmak için hileli bir yola saptı: — Şimdi söylersem rHizgir ka” Mp götürüverecek. Halbu ki o ke. iimeler o kadar kiymetli, o kadar kıymetli ki kaybolmalarma gönlüm hiç razı değil. Ortalık sakinlenin- ee söylerim. Yalandan, o endişeden bihaber gözlerini Jana çevirdi: Sustular Sanki dansın hafif ahongine ken. dllerini terketmişlerdi. Halbuki müsikiyi işittikleri bile yoktu. Meri, küçük bir deniz gibi uza. 'wp yayılan gölün uzakta sarçm bir sis içinde erimiş sahillere ka- rişarak #sraran mavi sularına bâ- kıyor gibiydi. Fakat hakikatte dü- şünüyordu * Bu akşama kadar neşe içinde ya. şamaktan başka bir şey düşünme. mişti. Senelerdenberi hayat ondan ne gayret, ne de bir fedakürlik is- tememişti. Dünya,, £ “- ve hu- zür içinde yaşamaktan miyoplaş- miş gözlerine ,eğlencelerie dolu zengin bir gençlikten ibaret görü, nüyordu. İnsanm fakir düşebilece, ğini, yahut kırk yaşmda olabilece- ğini hatırına hile getirmiyordu- Fa- kat şimdi, aşk, gözünde dünyanın hududunu biraz daraltıyordu. Bu dakikada eskiden kendini çıldırt- mağa yeten şeylerin hiç biri gö. zünde yoktu: Güze! tuvaletler, mu. siki, dans. Hiçbiri, hiç. Jar artık hiç gülmüyor; söyle yeceği üç kelimeyi düşünüyordu. Faaliyet dölü hayatmdan ayrılalı daha bir ay olmuştu. Sudandeâki, Tonkindeki muharebelerini, donan- mada topçu yüzbaşısı lunduğu zamanları benüz unutma. mıştı. Bir ay evvel, buraya, dek. torlarm tavsiyesile getirdiği annesinin yanma gelmiş, gir. gelmez Meriye tesadül et- ve soray. olarak bu- tebdilihayaya Beknt günler ça- Nakleden: K. N. bucak göçmiş; izin müddeti bit mişti. Artık ertesi günü buralardan ayrılacaktı. Bugün, son defa ola. rak, başbaşn yapacakları bir göl gezintisinde (o rihayet hissiyatını dökmeğe karar vermişti. Hem Me. ri ona bakışlarile, hareketlerile. #özlerile caret vermemiş miydi? Çoktan anladığı bu üç kelimeyi işitmek için beklemiyor mıydı? Sanki hayutına istirak etmeği, ka- Tsi olmayı niçin izstemiyecekti? Fakat tüm söyleyeceği anda yeni. den tereddüde düştüğünü hissedi- yordu: Kendinin ortu bir serveti vardı. Halhuki Merisin bubası şu bir iki Mu Züçük Sörvetin bir i hiç düşünmeden #ar. Böyle zeğgin yaşamağa acaba onunla bir bayat ge. İfetmişti. alişan bu genç kız, daha az müreffeh çirmeğe razı olacak mıydı? Şimdi orkestra aşağıda ikinci mevki yolcuları için çalışıyor; yu- karıdan yalnız flütlerin ince, kes- kin wlıkları duyuluyordü. Rüzgâr fazlalaşmıştı. İki genç boş hir m. ranm Üüşerine, yanyana, oturdular. Meri Janın gömüldüğü derin sü. küta güç tahammül ediyordu. — Yarm Parise mi dönüyorsi:- nuz? deği. Sonra hoş bir favırl» #ihve etti; — Ne yazık! Kararan gözlerinden çekindiği mağmum arkadaşmı biraz neşelen- dirmek için gövezeliğe başladı: — Ben de gelecek ar, bir ey. İenmede hazır bulunmak için; Pa. rise gideceğim, arkadaşlarımdan biri bir budalalık yapıyor da- Artık düşünçelerine, tereddütle- rine nihayet veren Jan dalem dal gm: — Budalalık mı yapıyor? dedi. — Evet, fakir bir gençle evle, niyor. Genç adam binlenbire sâkader olmağa barlamıztı: — Neden budalalık yap'"or? de di. Biribirlerini sevmiyorlar m1? Keakin bakaş'arın! Merinin pes be yüzüne dikmişti. O, bu ani dik katin farkmda olmadan cevap yer. at: Biribirlerine tapıyorlar. — Öyle ise? Bir sev anlsmıyo. rum. -— Oh! şimdi anlarsınız. Helenir senede beş bin frank geliri var: Ni- şanlısının kazancı da ancak o ka dar. Bu şeralt içinde evlenmek « falete atılmak demektir. Jan endişeyle Merive bakıver? Fakat o gözlerini kaldırmadı; Ja. nm es sunllerinden sösinin &- henginden hiç de memnün olmadı İzi anlıyor: onur haşin bakasları. nA tesndüf etmekten çekiniyordu. Meri annesiriden maddi bir ter- hiye, tam bir İngiliz terbiyesi al muştr. Bu terbiyonin tesiri altmda giriştiği o “uhakısrın'n peşini bi. rakmadı; — Çok bedbaht olasakiar, dedi: — Emin misini — Süphesi-, Sevişmek icin #. kıntıdan uzak olmak lâzım. Halku- ki Parist*.. Ben Pariste yaşamak için ne Iâzım oldufunu hesap et: tim. — Ah, ettiniz mi? — Evet, pek karışık b'r büiçe çıktı. Senede en aşağı. otuz bin Prank lâzım. Jan »r hir istihza ile tekrar. Yadı: -- Er aşağı! Genç kiz bu söze yanlış mana verdi. — İstersenir beraber hesap e delim. dedi. — Teşekkür ederim. Hacet yok- Size itimadım var: Meri Janm hak verdiğini zenne derek wrarla: — Sonra. Fakir düsecekler de, di. Jar sayıf bir sesle onvan verdi: — Ok! Nisbi bir fakirlik. Hem «ok kimse bundan daha avla Yayı- yor. «— Zannediyor musunuz? — Evtirim. Sonra pek ork srv- ler vardır ki setim alınmaz. Göğün, suların ağaelerm güzelliğine kr. met biçilmez. Hele aşka, hic bir vakit. Bakm şu aker'ein yüzelliği- ne! Bona nr dersiniz? — Bu güzelliği tadahilmek icin boş vaktimiz var. Bunu ds servete borçluyuz. Güzelliğe kıymet ve ren servettir. — Eğer o olmazsa?. — O halde evlenmemeli. Jan susmuştu. Güneş ufka vak, laşıyordu. Akşarım tüm Girtişa - mile ortalığı sardığı. günün sön- meden evvel tarif odilmes bir sü, (Lütfen sayfayı çevir emi”