NAKLEDEN: BURHAN BURÇAK dan. istikbalini temin türiy Siyetrameyi yazma” K Muvaffak olamadan birkaç gün evvel hakkını ve mev- Ne bir düşman gözüyle ie Pm Şunları söylemişti: in £ kadınım. Teyzem hı Kn bırakmadı., ne kadat iknaa a bundan hiçbir fayda * Essen (o Kerim N İ$ ve aynı soğuk Maruz kalmıstr. Hara ap, © Fukni O sözlerle O da bir çok kızların, hattâ yok, annesinin ve aç ka'masın fle ihtiyar kadına hükmedecekti, soğukkanlılığını cevabı verdi: “| an kalbi m, it Yumak” piya Şİ on, Feridenin daha bir Yanında kalacağını i güç. zaptederek Sİ nji A k kaldı: edi, ” | bırakır mıydınız? iğ Odaya bir süküt sinmişti. İçeri- ye güneş girmesin diye panjurlar kapatılmıştı. Bu karanlık Kerime çok dokunuyordu. Bir müddet son” ra Feride sözüne devam etti: — Bana bir yer teklif ettiler * dedi. İki ay kadar Zonguldakta bu- lunacak bir aile küçük (kızlarını gezdirmek, biraz da (çalıştırmak için bir mürebbiye (istiyormuş. Meranun kalırlarsa sonradan tuta- taklarmış kabul ettim.. Kerim, Feridenin küçük, beyaz dini alarak bir itelime söylemeden öptü, — Beni en çök üzen nedir, bilir misiniz, Kerim çalışmaya mecbur oluşum değil, istediğim gibi ağla” yamamdır. Ben teşssürümle yapa” yalnız kalmak istiyordum; halbu- ki Allah bana onu da çok gördü. İhtiyar bir kadınla meşgul olmak” tansa bir çocuğu ( tercih ederim. İhtiyar kadın görmek beni bilseniz nt kadar müteessir eder, — Böyle sakin ( ve mütcevldel olmanız bana üç gün evvelki çılgın hıçkırıklarınızdan daha çok doku” nuyor, sevgili yavrucuğum; (size bu yeri kim temin etti, — Bayan Rabia... Üç hafta ev vel Böyle bir şey olacağına hiç ih- timal verir miydim, Kerim? Be yan Zehra benden kurtulacağı için çok memnun. — Bu çok alçak bir kadın; çok $cna bir kadın... Feride mahzur bir tebessümle ilâve etti: — Onu sevmemenizin sebebini anlamıyor değilim, Kerim... Bütün servet ona kaldı diye değil mi? Fa” kat bu onun hakkı değil mi Kerim? — Hayır onun için değil Feride. — 'Banâ yaptığı fena muamele ler de sizi kızdırıyor; fakat kusur” na bakmayınız... Yegâne akrabası teyzesinin bütün muhabbetini ay- nı zamanda servetini (o gaspeder-k olan yabancı bir çocuğu nasıl olur da sevebilirdi? O zaman ben çok, pek çok sevi len ve her istediği yapılan mesut bir insandım; o İse fakir ve ihmal edilen bir akraba idi. Ben bunları niçin hiç hatırıma getirmedim, Bi“ çin düşünmedim; Kerim? Halbuki şimdi beni sevecek hiç kimse, siz” den başka hiç kimse yok... — Her şeyi bu kadar izam et- meyiniz, Feride; (Kahraman dev yezine samimi dostunuzdur; fa kat sizi düşünen başka dostlarınız da var. — Hayır, böyle ( söylemeyiniz Kerim; filhakika bir çok tanıdığı” mız, birçok ahbablarımız var; fa kat hakiki dest hiç yok, hiç... Kerim bir şey söylemek istedi; fakat genç kız asabi bir hareketle buna mani oldu ve sözüne devam etti: — Kerim, siz bir genç kaz sev seydiniz... O da benim bulundu- “ İğum müşkül ve feci vaziyette ol saydı onu bir hafta böyle sabırsız Onu görmeğe gelmez miydiniz, doğru ( söyleyi niz, Kerim? Feride gözlerinden (boşanacak yaşlara mani olmak için sustu. — Siz bana bakmayınız, Feri- de; çünkü ben ne herkes gibi dü- şünür, ne de herkes gibi hareket ederim. Bazı umumi nezaket kaide- leri vardır ki onlara aldırış etmem. Çünkü ben vahşi ruhlu bir ada , | mum, Hem öelki de aşktan bahset- menin şimdi sırası değildir. Şüp” hesiz o da düşündüğü için sizi ara” mamıştır. Feride sözünü kesti: «— Rica ederim, Kerim, zavailı, kimsesiz kalan bir çocuğa: “hayat- ta yalnız değilsiniz, sizi seviyorum,, demek kederine hürmetsizlik mi- dir? siz, bunları söylemek için bi hassa böyle bir zamanı İ e derdiniz. (Devamı var) HABER — Akşam Postası SanReme'dan —1 Her ne kadar saded harici isede Sual ettiğin için cevap veriyorum; Evvelâ geçen seneki oyunlar sebe- bile yazılan bir mektup sahibinin endişede bulunduğunu yazmışsın. Ben Istanbuldan çıkmadan evvel bü gibi evrakı tamamile mahvet- tim. Asla meraka mahal yoktur. Saniyen biraz müddet için hiç kim seye muaveneti nakdiyede bulun maklığım mümkün değil, katiyen muhaldir. Beyhude ihtar etmeyin. İnşallah imkân hasıl olursa (ki ü mit ediyorum çok sürmez) tesviye olunur. Salisen âilenin celbi bazı esbabi (o hususiyeden odolayıbir müddeti kalile tehiri lâzem geliyor; Bundan sonraki mektubunda bur na dair beyanı malümat edeceğim Baki o güzel yüzünü, ve gözleri- ni takbil ve şiddeti tahassürle de- raguş eyler ve kâffel ahvalde yedi kudreti Kibriyaya emanet ve tev- di ederim. Benim sevgili Sabiha- cığım meleğim. Sen Remo Villâ Noel Pederi hasretkeşin Hamiş: (Neslişah) ın beni tahattür etti- Zini resmime bakıp mütehassis ol- duğunu yazmışsın. O minimini meleğin hali ruhisi beni de ağlat tr. Ama tatlı sızlayış, büyük baba duygusu.. Acı değil, Hemen Allah bağışlasın, başka türlü ağlatmasın. Benim tarafımdan vekâleten sev, okşa, öp, kokla nurum. Ertuğrul sevgili ablasına tazim ve muhabbet, fotoğrafilerini tak- dim, hüsnü kabulünü (rica eder, (Neslişah)ın da gözlerini, yanak” larını öp güzelim. M.V, Padişah bu mektubu < bitirince tekrar okudu. Bazı yerlerine der kundu, sonra, koltuğuna iyice yas” lanarak, — Elhamdülillâh... bu iş de bit- ti. İnşallah kazasız belâsız Sabiha” cığımın eline varır.. dedi. O günlerde Mısırlı Aziz paşadan başka, sultan Vahidettine yeni bir ahbab peyda olmuştu. Sultan Ha piidin hariciye nazırlarından Sait paşanın oğlu Şerif paşa, OHani meşrutiyet devrinde (böş herif) di- ye adı çıkan adam. Zaten Monte Karloda oturan Şerif paşa sık sık San Remoya gelip padişahla baş başa kapanmağa başladılar. Ne konuşurlardı; hiç (farkında değildim. Padişaha bir yolunu ge tirip sormağı lüzumsuz saydım. Neme gerek ne ederlerse etsinler, mühim bir şeyse elbette kokusu çıkardı, Nitekim (çok geçmeden mesele anlaşıldı. Yalnız bir gün padişah (oŞerif paşaya fena halde sinirlenmişti Sebeb de sakal meselesi! Sultan Vahidettin Mekkeye gi" derken sakal bırakmış, ondan son ra da hiç kesmemiş, hep (sakallı kalmış, sakallı ölmüştü. Şerit paşa da padişahın sakalını hoş görmüyormuş.. Lâf arasında hünkâra: — Efendimiz, demiş, sakal sizi pek ihtiyar gösteriyor . O da sinirlenmiş: — Bundan ne çıkar, bu yaştan sonra genç görünmeğe heves ede cek değiliz ya, Şerif paşa, susacağma, bir çam daha devirivermiş: — Iyi ama, demiş, iadei salt nat meselesinde bunun ehemmiye- ti vardır. Sizi bu halde görürlerse korkarım ki sultan Reşada benze- tirler., İşte padişah bu sözü hiç ailet miyor, ve aklına geldikçe asabileşe- rek: — Tevekkeli herifle, (boş heriş dememişler. diye söylenip duru” yor, fakat karşı karşıya — gelince, gene paşanm yüzüne (gülüyor. ona soğuk davranmıyordu. YARAYDAN Sar Remoya MEZARA im Tükinevbaşım Körserli ŞUKKU, 7 Bir gün birdenbire kral Faysal sultan Vahidettini ziyarete geldi. Onu biraz istirahat etsin, diye bü” yük bir salona aldık. Fakat kralm halinde bir rahatsızlık vardı. Biraz sonra sebebini başmabeyinci Yaver paşaya âçmuş: “Ben demiş buraya şapka ile geldim. Şimdi huzuru şa” haneye elbette başr açık çıkamam. Lötfen başıma uyacak bir fes bul- sanız..... diye. Yaver paşa da beni çağırdı, meseleyi anlattı, ben de gittim, villâda ne kadar fes varsa hepsini topladım getirdim. o Kral Faysal fesleri birer birer (o başına geçiriyor, fakat bir türlü Obiruy- gununu, münasibini bulamıyor, ki- mi kulaklarına geçiyor, kimi tepe sinde kalıyordu. Nihayet ister iste mez bir orta hallisinde karar kıl dı ve öylece padişahm yanma çık* tı. Kapılar kapandı o ve saatlerce başbaşa kaldılar. o Diyebilirim ki, sultan Vahidettin o San Remoda hiç kimse ile bu kadar uzun görüş” memigti, Bir gün şehirde dolanmak üze te, köşkten çıkmış, O gidiyordum arkamdan hizmetçi kızlar seslendi ler: — Zeki bey sizi çağırıyor!.. diye. Döndüm, Zeki de merdiven ba- şına inmişti: — Yahu, dedi, haberin var mı? Gümülcüneli İsmail gelmiş. —- Hoş gelmiş beş gitmiş ama, bundan bana ne? — Roma otelinde seni bekliyor” muş, haber geldi. — İnnallahe maassabirin.. Bu adam hâlâ peşimizi bırakmıyacak mı bizim. Bunca ettikleri yetmiyor mu? Zeki koluma girdi, beni bir ke vara çekti: — Öyle söylenme, padişah da, gitsin görsün, bakalım ne istiyor dedi. Bunun üzerine döndüm, Roma öteline gittim. Gümülcüneliyi bul- dum. Başladı anlatmağa: — Romanyada oturuyordum a- ma vaziyetim pek iyi değildi. Hat- t4 bir haylı sefalet de çektim. Dün- yada insanlık, vefa kalmamış ar- tık. Şimdi kanaat getirdim ki pa dişahın iadei saltanatı için Çalış mak zamanı geldi. Yalvardım yakardım, dahiliye nazırı Mehmet Ali beyden Üskü- be kadar yol parasile, şu arkam daki elbiseleri alabildim. Üskübte de eski tanıdıklarını yardım ettiler. Yedirdiler, içirdiler, o cep harçlığı ile tren ücretini de verdiler. İşte böylece buraya gelebildim, Cümle nin selâmı var. Efendimizin etekle- rinden öpüyorlar. Bütün * hakiki Türkler ve Müslümanlar dört göz” le padişahımızın tekrar tahta çık- masını bekliyorlar. o Git keyfiyeti padişaha haber ver,. — Padişah biraz rahatsız, şimdi bir şey diyemem ben, Gümülcüneli yerinden oynadı: — Çocuk musun a Şükrü beyci- Bim... Bu müjdeyi ver, alimallah bir şeyciği kalmaz, derhal ayağa kalkar, Haydi gözünü seveyim var kit geçirme. Zaten bende de bekli-| * yecek takat kalmadı. — Bugün bir şey diyemem hür kâra. Keyifsiz. Yarına bırakalım. “ Gümülcüneli o ellerimi tulanuş, yalvarıyordu: — Allah ve Muhammed aşkına hemen şimdi git söyle, kendisini derhal görmek istediğimi bir lisanı münasiple anlat, çoluk çocuğunun başi için beni kırma Şükrü beyci- ğim! Ya sabur çeke çeke villâya dön düm. Padişaha keyfiyeti arzeyle dim, — Görüyorsun hastayım, iş te müstacelmiş, o halde yavaş yavaş giyineyim beni (Devami var) HARP “EDEBİYATI Canınıkurtaran kurşun O gece de bir cehenneme ben ziyordu. Korkunç bir fırtına kop" muştu, Şimşek ve gök gürültüle, nin devamlı dehşeti alında sekiz or. Fransız askeri kendilerine veri» len oldukça güç bir vazifeyi vap- maya uğraşıyoriardı. Evvelki gece bir nehirden geçmek (o maksadile Almanların kurdukları küçük bir köprüyü berhava etmeleri lâzım dı. Fransız topçusu bütün gün onu tahrip etmek için boşuna #arletmişti. Öğleden sonra gönde rilen birkaç rasıt köprünün yetin- de olduğumu söylemişlerdi. Şu hal de onu berhava etmekten başka ça re kalmıyordu. Bir çavuşla on â$ ker, mutlaka ölüme doğru gitmek demek olan bu müşkül ve tehlikeli vazifeyi üzerlerine aldılar. Bunlar arasında Piyer Meyör de vardı; Strazburgta doğmuş, son on sene sini Almanyada geçirmiş, harp patlamadan birkaç gün evvel de Fransaya kaçmış, 25 yaşında bir gençti. Son senelerini geçirdiği Kol şehrinde birçok Almanlarla tanış mış, hattâ bazılarile ahbap bile ol- amuştu. Fakat her şeyden (evvel, kalbi, Renin sarışın dilberine, zaya armağan edilmişi onu bir daha görebilecek miy Bu düşünce uzun zaman onu iş eti, Şiddetli fırtına ortasında küçük keşil kolu binbir tedbirle ilerleme" sine devam ediyordu. Askerler köprüden takriben beş yüz metre uzakta, vazilelerinin en tehlikeli kısmını ifa için kuvvet ve opeoret almak üzere biraz durakla” Hemen aynı dakikada duyulan gürültü ile beraber düşman mer mileri kulaklarında vıziamaya baş- ladı, Askerler, gittikçe (daha sık Cüşen Alman mermilerinden kur tulmak için yere yattılar, Bazı ya" ralıların iniltileri arasında çavu” şun ağzından ağır bir küfür du yuldu. Herhangı bir ricat teşebbür sü intihardan başka bir oşey ola imazdı. Oldukları yerde düşmun, ateşi kesilinceye kadar, mümkün olduğu derecede kendilerini koru- mağa gayret etmekten başka çare yoktu. Kurtulan kurtulurdu. Iki saat sonra çavuşla askerler den üç kişi bir Alman grupu tara fından esir edimiş, küçük köprü nün üzerinden geçiyorlardı. Arka .daşları ya ölmüş yahut ta ağır ya ralanmışlardı. Piyer, esirler arasında değildi. Başına bir düşman (kurşunu ye mişti, Alman sıhhiye teşkilâtı ta- rafından hastaneye nakledilirken vaziyeti çok ağır görülüyordu. Şim di cephe gerisinde < bir hastanede yatıyordu. Bezler'e sarılı başından yalnız ağzı ve burnu (görünüyor du. Hâlâ yarı baygın bir halde. Sarışın bir hemşire gece günd başucunda durur, kendisini ki gin görmediğine emin olduğu kit iğilir, onu solgun dı baştucurdan bir daki madığı, ve avır takınmağa çalışar: doktora: — Bunun vaziyeti nasıl? sorabildi, — Kurtuldu. İki, azami üç'gür de gözlerini açar. bunu sign diye tat sözleri ötiyecekti, muz dudak i gene öpmek is tiyevekli. Fakat, heyhat! oBuol mamalıydı! Kendisile saadet yuva” sını kuracağı Piyer, İl tanımın düşmanıydı! düşmanıydı ! Aynı gün Elza, (o başbemşireye müracaat ederek kendisini başka bir kısma nakletmesini istedi. Baş henişire: — İmkânsız! diye sözünü kesti. Sizin bulunduğunuz kısımda hasta bakıcılara daha fazla ihtiyaç var. Birkaç gün sabredin. Birkaç gün mü? Hayır! Asla! — Buna rağmen (bu isteğimi yapmalısınız. Yarın belki geç kal muş olacaksmız! gayret | Nakleden; L. L. — Geç mi? Ne demek istiyorsu- iza büyük traje- elini uzatarak altın ken: — Cesaret, kızım, diyordu. Şim di odanıza gidip dinlenin. Öğleden sonra dördüncü salonda hizmeti nize başlarsınız. Kimbilir? Bir gün müddet büküm sürmez. Ön gün sonra, Ela, salonun penceresi önünde ayakta, hasta hane avlusundan uzaklaşan birkaç kişilik bir grupu gözlerile takip e- diyordu. Yaraları tedavi oedilmiş beşaltı Fransız askeri üsera karar- evkediliyordu. Aralarında r de vardı. Elza gözyaşını 5i- mırıldanıyordu: — Güle güle, Piyer.! Seni daha korkunç bir âkibetten (kurtaran, o mukaddes kurşun, bana da, yü- zünü bir daha görmek (saadetini verdi. * ŞİFA Bulmuş AGA Bay J. O. C, Yazıyor: Ekseriya okuyoruz. Tedavi gö” ren ilâçlar varmış fakat, ALL COCK yakişından bahsedilince, kat'iyen mübalâğa değildir. Bir zat akşam tatbik ettiği bir ALLCOCK yakısı, bir gece zar- fında tesirini göstererek ve de- vamlı sıcakkk tevlit ederek ağrı. ven mahalli teskin etmiştir. ALLCOCK, Romatizma, Lum bâgo, Siyatik, delikli ALI.COCK vakılariyle şifayap olmuşlardır. ALLCOCK yakılarının tevlit ettiği sıhhi sıcaklık, OTOMATİK BİR MASAJ gibi hemen ağrıyan yerin etrafmı kaplar, ALLCOCK yakılarındaki Kırmızı delre ve Kartal resimli markasına dikkat ediniz. Eczanelerde 27 buçuk kuruştur, Beyoğlu dördüncü sulh hukuk h- kiniliğinden: 940/74 Beyoğlu İstikini caddesi 447 nu- murah aparlımanın bir nurüralı dai- resindo oturmakta ve terzilik o yap- makta fen 8-4-940 tarihinde ölen Co- Sİ Resi terekesine mahkemece elko- u tarihinden başiamak esek ve sair suretle bir ay zarfında Beyoğlu grdüncü sulh bukuk (o hâkimliğine etmeleri retiddetinde müra- iyenler hakkmda © kanunu medeninin 561, 5669 uncu (maddeleri hükümleri tatbik edileceği Hân olu- nur. (14688) Beyoğlu Halk sineması Bugünden iübsren 2 film birden Kaçıyor, ssayir Batakhanesi, Askeri Kamus Herkese lâzım olan mühim eser Yeni çıktı satış yerli VAKIT Bitabevi