1 Mayıs 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

: Olan İstikbalini temin vas'yetnameyı yazma- K Muvaffak olamadan a%lnu Ü. Bayan Dürda bilen bu adam ye- yeğeni — ile kor olmazsa Ferideye b"akmasım söylemiş- SEnedenben ken- Ferideyi hiç sev- Üua /kendi YI veçmev— bır düşman gözüyle Şunlan söylemişti: u “İan Bir kadınım. Teyzem q% ,Mirasından beni mah % ğtwwdu Cenabrhak | Meydan bırakmadı,, t d(;n“ her ne kadar iknaa ge an hiçbir fayda | sasen — Kerim | Eürüşmü_ş Ve aynı soğuk " kalmıştı. Hara- Ve mukni — sözlerle tığı halde şu ce- « O da bir çok . Benç kîzlann. hattâ u- t yok, annesinin dlkk;mm ve aç kalmasın He ihtiyar kadına WM iyi ve N v“’âeâ," Fakat için, — çalış- içın değil.. Büzel ve çocuk kar hayatta maruz Wi tIef'l tasayvur ede- hm““ üzerıne bir müd- %:ı ki p hükmedecekti. soğukkanlıhğmı şu cevabı verdi: U bir kız, önüne çr- VA k:î::m;nde kendisini bu Müdafaa eden dost | Eî h“ı'bu' Zaman yalnız ve Fçit x%%m fena kalblili- ihtiyacını ıcl &%% Ferıdemn daha bir Yanında kalacağını tl ke“dlnı güç zaptederek W % Hem ben öyle gö kız kapıdan içe- erıme uzatarak, he ıyı ettiniz de Nahif ve ince gös- Yuzunde. gözr ateqlı görü- helenle pek er- ba altın kmmlgüzelhlîn:'aenyor- bayan Dürda- Oturduğu — yere & "'::hdaıma bir döst çeh- *. "omm. Yeğeni ka- Oturmasına hiç ta- Gi Yorum, dedi. Mleye oturdu. Dir- , F—u'â!'ile ince çene- , önun par- bakarken onların, ü gördü. Em.. O kadar 3izi teseııı için soy- ürlenmze iş- pınldayan $ bir billür % cevap ver- Sken dan hiçbir zaman | NAKLEDEN: . BÜRHAN BURÇAK ae ÜĞ -- Odaya bir süküt sırımıştı. İçeri- ye güneş girmesin diye panjurlar kapatılmıştı. Bu karanlık Kerime çok dokunuyordu. Bir müddet son- ra Feride sözüne devam etti: — Bana bir yer teklif ettiler - dedi. İki ay kadar Zonguldakta bu- lunacak bir aile küçük — kızlarını gezdirmek, biraz da — çalıştırmak için bir mürebbiye — istiyormuş. Memnun kalırlarsa sonradan tuta- caklarmış kabul ettim.. Kerim, Feridenin küçük, beyaz elini alarak bir İtelime söylemeden öptü. — Beni en çok üzen nedir, bilir misiniz, Kerim çalışmaya mecbür oluşum değil, istediğim gibi ağlar yamamdır. Ben teeşssürümle yapa- yalnız kalmak istiyordum; halbu- ki Allah bana onu da çok gördü. İhtiyar bir kadınla meşgul olmak- tansa bir çocuğu — tercih ederim. İhtiyar kadın görmek beni bilseniz ne kadar müteessir eder. — Böyle sakin — ve müteevlkil olmanız bana üç gün evvelki çılgın hıçkırıklarınızdan daha çok doku- nuyor, sevgili yavrucuğum; — size bu yeri kim temin etti. — Bayan Rabia... Üç hafta ev- vel böyle bir şey olacağına hiç ih- timal verir miydim, Kerim? — Ba- yan Zehra benden kurtulacağı için çok memnun. — Bu çok alçak bir kadın; çok fena bir kadım... Feride mahzün bir tebessümle ilâve etti: — Onu sevmemenizin sebebini anlamıyor değilim, Kerim... Bütün servet ona kaldı diye değil mi? Fa- kat bu onun hakkı değil mi Kerim? — Hayır onun için değil Feride, — Bana yâptiği fenâ muamele- ler de sizi kızdırıyor; fakat kusur1 na bakmayınız.. Yegâne akrabası teyzesinin bütün muhabbetini ay- nı zamanda servetini — gaspederok olan yabancı bir çocuğu nasıl olur da sevebilirdi? O zaman ben çok, pek çok sevi- len ve her istediği yapılan mesut bir insandım; o ise fakir ve ihmal edilen bir akraba idi. Ben bunları niçin hiç hatırıma getirmedim, ni- çin düşünmedim; Kerim? Halbuki şimdi beni seyecek hiç kimse, siz- | den başka hiç kimse yok... — Her şeyi bu kadar izam et- meyiniz, Feride; — Kahraman dev yegâne samimi — dostunuzdur; fa- kat sizi düşünen başka dostlarınız da var. — Hayır, böyle — söylemeyiniz Kerim; filhakika bir çok tanıdığı- mız, birçok ahbablarımız var; fa- kat hakikt doöst hiç yok, hiç... Kerim bir şey söylemek istedi; fakat genç kız asabi bir hareketle buna mani oldu ve sözüne devam etti: — Kerim, siz bir genç kız sev- seydiniz... O da benim bulundu- ğum müşkül ve feci vaziyette ol- saydı onu bir hafta böyle sabırsız bırakır mıydınız? — Onu görmeğe gelmez miydiniz, doğru — söyleyi- niz, Kerim? Feride gozlermden boşanacak yaşlara mani olmak için sustu. — Siz bana bakmayınız, Feri- de; çünkü ben ne herkes gibi dü- şünür, ne de herkes gibi hareket ederim. Bazı umumi nezaket kaide- leri vardır ki onlara aldırış etmem. Çünkü ben vahşi ruhlu bir ada- mım, Hem belki de aşktan bahset- menin şimdi sırası değildir. Şüpr hesiz o da düşündüğü için sizi ara- mamıştır. Feride sözünü kesti: — Rica ederim, Kerim, zavallı, kimsesiz kalan bir çocuğa: “hayat- ta yalnız değilsiniz, sizi seviyorum,, demek kederine hürmetsizlik mi- dir? siz, bunları söylemek için bil- hassa böyle bir zamanı intihap e- derdiniz. ' (Devamm var) HABER lkıım?oıtuı —MRAYDAN San Remoya San Remo'dan AF FZARA Anlalan : Vahideddin'in Tühüncubaşısı Kavserli ŞUKRU - (F Her ne kadar saded harici ise de sual ettiğin için tevap veriyorum: Evvelâ geçen seneki oyunlar sebe- bile yazılan bir mektup sahibinin endişede bulunduğunu yazmışsın. Ben İstanbuldan çıkmadan evvel bu gibi evrakı tamamile mahvet- tim, Asla meraka mahal yoktur. Saniyen biraz müddet için hiç kim seye muaveneti nakdiyede bulun maklığım mümkün değil, katiyen muhaldir. Beyhude ihtar etmeyin. İnşallah imkân hasıl olursa (ki ü- mit ediyorum çok sürmez) tesviye olunur. Salisen ailenin celbi bazı esbabı. hüsuüsiyeden — dolayı bir müddeti kalile tehiri lâzım geliyor. Bundan sonraki mektubumda bu- na dair beyanı malümat edeceğim Baki o güzel yüzünü, ve gözleri- ni takbil ve şiddeti tahassürle de- raguş eyler ve kâffei ahvalde yedi kudreti Kibriyaya emanet ve tey- di ederim. Benim sevgili Sabıha— cığım meleğim, Sen Remo Villâ Noel Pederi hasretkeşin M. V. Hamiş: (Neslişah)ın beni tahattür etti- Zini resmime bakıp mütehassis ol- duğunu yazmışsın. Ö minimini meleğin hali ruhisi beni de ağlat- tı. Ama tatlı sızlayış, büyük baba duygusu.. Acı değil. Hemen Allah bağışlasın, başka türlü ağlatmasın. Benim tarafımdan - vekâleten sev, okşa, öp, kokla nurum, Ertuğrul sevgili ablasına tazim ve muhabbet, fotoğrafilerini tak- dim, hüsnü kabulünü — rica eder, (Neslişah)ın da gözlerini, yanak- larını öp güzelim. M. V. Padişah bu mektubu — bitirince tekrar okudu. Bazı yerlerine do- kundu, sunra, koltuğuna iyice yas- lanarak, — Elhamdülillâh... bu iş de bit- ti. İnşallah kazasız belâsız Sabiha- cığımın eline varır.. dedi. O günlerde Mısırlr Aziz paşadan başka, sultan Vahidettine yeni bir ahbab peyda olmuştu. Sultan Ha- midin hariciye nazırlarından Sait paşanın oğlu Şerif paşa. — Hani meşrutiyet devrinde (böş herif) di- ye atdı çıkan adam. Zaten Monte Karloda oturan Şerif paşa sık sık San Remoya gelip padişahla baş- başa kapanmağa başladılar. Ne konuşurlardı; hiç — farkında değildim. Padişaha bir yolunu ge- tirip sormağı lüzumsuz — saydım. Neme gerek ne ederlerse etsinler, mühim bir şeyse elbette kokusu çıkardı, Nitekim — çok geçmeden mesele anlaşıldı. Yalnız bir gün padişah — Şerif paşaya fena halde — sinirlenmişti. Sebeb de.sakal meselesi! Sultan Vahidettin Mekkeye gi:- derken sakal bırakmış, ondan son- ra da hiç kesmemiş, hep — sakallı kalmış, sakallr ölmüştü. Şerif paşa da padişahın sakalımı hoş görmüyormuş.. Lâf arasında hünkâra: — Efendimiz, demiş, sakal sizi pek ihtiyar gösteriyor . O da sinirlenmiş: — Bundan ne çıkar, bu yaştan sonra genç görünmeğe heves ede- cek değiliz ya. Şerif paşa, susacağına, bir çam daha devirivermiş: '— İyi ama, demiş, iadei salta- nat meselesinde bunun ehemmiye- ti vandır. Sizi bu halde görürlerse korkarım ki sultan Reşada benze- tirler., İşte padişah bu sözü hiç aflfet- miyor, ve aklına geldikçe asabileşe- rek! — Tevekkeli herife, — boş heriş dememişler.. diye söylenip duru- yor, fakat karşı karşıya — gelince, gene paşanım yüzüne — gülüyor, ona soğuk davranmıyordu. Bir gün birdenbire kral Faysal sultan Vahidettini ziyarete geldi. Onu biraz istirahat etsin, diye bü- yük bir salona aldık. Fakat kralmn halinde bir rahatsızlık vardı. Biraz sonra sebebini başmabeyinci Yaver paşaya açmış: “Ben demiş buraya şapka ile geldim. Şimdi huzuru şa- haneye elbette başı açık çıkamam. Lütfen başıma uyacak bir fes bul- sanız...,, diye, Yaver paşa da beni çağırdı, meseleyi anlattı, ben de gittim, villâda ne kadar fes varsa hepsini topladım getirdim. — Kral Faysal fesleri birer birer — başına geçiriyor, fakat bir türlü — bir uy- gununu, münasibini bulamıyor, ki- mi kulaklarına geçiyor, kimi tepe- sinde kalryordu. Nihayet ister iste- mez bir orta hallisinde karar kıl- dı ve öylece padişahm yanına çık- tı. Kapılar kapandı — ve saatlerce başbaşa kaldılar. — Diyebilirim ki, sultan Vahidettin San Remoda hiç kimse ije bu kadar uzun görüş- memişti. Bir gün şehirde dolanmak üze- re, köşkten çıkmış, — gidiyordum arkamdan hizmetçi kızlar seslendi- ler: ' — Zeki bey sizi çağırıyor!.. diye. Döndüm, Zeki de merdiven ba- şına inmişti: — Yahu, dedi, haberin var mı? Gümülcüneli İsmail gelmiş.. -- Hoş gelmiş beş gitmiş ama, bundan bana ne? — Roma otelinde seni bekliyor- muş, haber geldi. — İnnallahe maassabirin.. Bu adam hâlâ peşimizi bırakmıyacak mı bizim. Bunca ettikleri yetmiyor mu? Zeki koluma girdi, beni bir ke- nara çekti: — ÜÖyle söylenme; padişah da, gitsin görsün, bakalım ne istiyor dedi. Bunun üzetine döndüm, Roma oteline gittim. Gümülcüneliyi bul- dum. Başladı anlatmağa: — Romanyada oturuyordum a- ma vaziyetim pek iyi değildi. Hat- tâ bir haylı sefalet de çektim. Dün- yada insanlık, vefa kalmamış ar- tık. Şimdi kanaat getirdim ki pa- dişahın iadei saltanatı için - çalış- mak zamanı geldi. Yalvardım yakardım, dahiliye nazırı Mehmet Ali beyden Üskü- be kadar yol parasile, şu arkam- daki elbiseleri alabildim. Üskübte de eski tanıdıklarım yardım ettiler, Yedirdiler, içirdiler, — cep harçlığı ile tren ücretini de verdiler, İşte böylece buraya gelebildim. Cümle- nin selâmi var, Efendimizin etekle- rtinden öpüyorlar. Bütün * hakiki 'Türkler ve Müslümanlar dört göz- le padişahımızın tekrar tahta çık- masını bekliyorlar, — Git keyfiyeti padişaha haber ver.. — Padişah biraz rahatsız, şimdi bir şey diyemem ben. Gümülcüneli yerinden oynadı: — Çocuk musun a Şükrü beyci- ğim... Bu müjdeyi ver, alimallah bir şeyciği kalmaz, derhal ayağa kalkar. Haydi gözünü seveyim va- kit geçirme, Zaten bende de bekli- yecek takat kalmadı.. — Bugün bir şey diyemem hün- kâra, Keyifsiz.. Yarına birakalım. “Gümülcüneli — ellerimi tutmuş, yalvarıyordu: — Allah ve Muhammed aşkına hemen şimdi git söyle, kendisini derhal görmek istediğimi bir lisanı münasiple anlat, çoluk çocuğunun başi için beni kırma Şükrü beyci- ğgim! 'Ya sabur çeke çeke villâya dön düm, Padişaha keyfiyeti arzeyle- dim, — Görüyorsun hastayım, iş te müstacelmiş, o halde yavaş yavaş giyineyim ben! (Devamı var) O gece de bir cehenneme ben- ziyordu. Korkunç bir fırtına kop- muştu, Şimşek ve gök gürültüleri- nin devamlı dehşeti altında sekiz on Fransız askeri kendilerine veri- len oldukça güç bir vazifeyi yap- maya uğraşıyorlardı. Evvelki gece bir nehirden geçmek — maksadile Almanların kurdukları küçük bir köprüyü berhava etmeleri lâzım- dı. Fransız topçusu bütün gün onu tahrip etmek için boşuna — gayret sarfetmişti. Öğleden sonra gönde- | rilen birkaç rasıt köprünün yetin- de olduğunu söylemişlerdi. Şu hal de onu berhava etmekten başka ça re kalmıyordu. Bir çavuşla on ağ- ker, mutlaka ölüme doğru gitmek demek olan bu müşkül ve tehlikeli vazileyi üzerlerine aldılar, Bunlar arasında Piyer Meyör de vardı; Strazburgta doğmüş, son on sene- sini Almanyada geçirmiş, — harp patlamadan birkaç gün evvel de Fransaya kaçmış, 25 yaşında bir gençti. Son senelerini geçirdiği Kolonya şehrinde birçoök Almanlarla tanış- mış, hattâ bazılarile ahbap bile ol- muştu. Fakat her şeyden — evvel, kalbi, Renin sarışın dilberine, El- zaya armağan edilmişti. Kimbilir onu bir daha görebilecek miydi?.. Bu düşünce uzun zaman onu işgal etti. Şiddetli fırtma ortasında küçük keşif kolu binbir tedbirle ilerleme- sine devam ediyordu. Askerler köprüden takriben beş yüz metre uzakta, vazifelerinin en tehlikeli kısmını ifa için kuvvet ve cesaret almak üzere biraz durakla: dılar, Hemen aynı dakikada duyulan gürültü ile beraber düşman mer- mileri kulaklarında vızlamaya baş- ladı. ÂAskerler, gittikçe — daha sık düşen Alman mermilerinden kur- tulmak için yere yattılar, Bazı ya- ralrların iniltileri arasında çavu: şun ağzından ağır bir külür du- yuldu. Herhangi bir ricat teşebbü: sü intihardan başka bir — şey ola:- mazdı. Oldukları yerde, düşman, ateşi kesilinceye kadar, mümkün olduğu derecede kendilerini koru: mağa gayret etmekten başka çare yoktu. Kurtulan kurtulurdu, İki saat sonra çavuşla askerler- den üç kişi bir Alman grupu tara: fından esir edilmiş, küçük köprü> nün üzerinden geçiyorlardı. Arka: daşları ya ölmüş yahut ta ağır ya ralanmışlardı. Piyer, esirler arasında — değildi. Başına bir düşman — kurşunu ye mişti. Alman sıhhiye teşkilâtı ta- rafından hastaneye nakledilirken vaziyeti çok ağır görülüyordu. Şim di cephe gerisinde — bir hastanede yatıyordu. Bezlerle sarılı başından yalnız ağzı ve burnu — görünüyor- du. Hâlâ yarı baygın bir halde.. Sarışın bir hemşire gece gündüz başucunda durur, kendisini kimse- nin görmedifine emin olduğu va- kit iğilir, onu solgun dudakların- dan öperdi. Yaralı Fransız askeri, Renin sarışın diülberi: — Elzanın, başıucundan bir dakika bile ayril madığını, ve eo:'.:şs ile ağır vazile sini takip ettiğini bilseydi ne ka dar az acı duyacaktı! , , Yarı baygın bir halde — Piyer, tam iki ay yattı. Bir gün Elza mümkün olduğu kadar lâkayt bir tayır takınmağa çalışarak — askeri doktora: — Buüunün vaziyeti nasıl? diye sorabildi. — Kurtuldu. İki, azami üç gün de gözlerini açar. Elza bunu işitince — ürperdi, “Gözlerini açacak!,, o zaman? Ken disini görecekti! — Tanıyacaktı! Harp felâketiı Avrupada olmadığı zamatilar kendisine — söylediği o tatlr sözleri şimdi tekrar söylemek istiyecekti. Mari gözlerini, kıpku” mızı dudaklarını gene öpmek is tiyecekti, Fakat, heyhat! — Bu ol: mamalıydı! Kendisile saadet yuva- sını kuracağı Piyer, sevgilisi: va- tanının düşmanıydı! Kendisinin düşmanıydı | Aynı gün Elza, — başhemşiröye müracaat ederek kendisini başka bir kısma nakletmesini istedi. Baş hemşire: — İmkânsız! diye sözünü kesti. Sizin bulunduğunuz kısımda hasta bakıcrlara daha fazla ihtiyaç var. Birkaç gün sabredin. Birkaç gün mü? Hayır! Asla! — Buna rağmen — bu isteğimi | yapmalısınız. Yarın belki geç kal- mış olacaksınız! HARP 'EDEBİYATI Canınıkurtaran kurşun Nakleden: Lu L — Geç mi? Ne demek ıstıyorsu— nuz? İzah ediniz. Elli yaşlarında, — iyi kalbli ve ciddi âmirine, Elza büyük traje- disini anlattı. Başhemşire elini uzatarak altın saçlarını okşarken: — Cesaret, kızım, diyordu. Şim di odanıza gidip dinlenin. Öğleden sonra dördüncü salonda hizmeti- nize başlarsınız. Kimbilir? Bir gün belki ikiniz de onu, daha feci bir âkibetten esirgeyen kurşunu tak- dis edersiniz.. Şimdilik bir Alman kadımıa yakıştığı şekilde vazifeni- zi yaptınız. Metin olunuz ve sab- redin. Düşmanlık ve kin uzun müddet hüküm sürmez. Ön gün sonra, Elza, — salonun penceresi önünde ayakta, — hasta- hane avlusundan uzaklaşan birkaç kişilik bir grupu gözlerile takip e- diyordu. Yaraları tedavi — edilmiş beş-altı Fransız askeri üsera karar- gâhmma sevkediliyordu. Aralarında Piyer de vardı. Elza gözyaşını si- lerek mırıldanıyordu: — Güle güle, Piyer,! Seni daha korkunç bir âkibetten — kurtaran, © mukaddes kurşun, bana da, yü- zünü bir daha gormek saadetini verdi. ŞİFA Bulmuş AERI Bay J. O. C. Yazıyor: Ekseriya okuyoruz. Tedavi gö- ren ilâçlar varmış fakat, ALL> COCK yakısından bahsedilince, kat'iyen mübalâğa — değildir. Bir zat akşam tatbik ettiği bir ALLCOCK yakısı, bir gece zar- fında tesirini göstererek ve de- vamlı sıcaklık tevlit ederek ağrı. van mahalli teskin etmiştir. ALLCOCK, Romatizma, Lum- bago, Siyatik, delikli ALLCOCE vakılariyle şifayap olmuşlardır. ALLCOCK yakılarının tevlit ettiği sıhhi sıcaklık, OTOMATİK BİR MASAJ gibi hemen ağrıyan yerin etrafını kaplar. ALLCOCKE yakılarındaki Kırmızı daire ve Kartal resimli markasına dikkat ediniz. Eczanelerde kuruştur. 27 buçuk Böeyoğlu dördüncü sulh hukuk hü- kimlifinden: 94d0/74 Beyoğlu İstiklâl caddesi d47T nu- maralı apartımanın bir numaralı dai- resinde oturmakta ve terzilik — yap- makta iken 3-4-940 tarihinde ölen Co- di Rosi terekesine mahkemece elko- nulmuştur. İlân tarihinden başlamak Üzere alacak verecok ve saİr suretle Alâkadarların bir ay zarfında Beyoğlu dördüncü sulh hukuk — hâkimliğine müracaat etmeleri müddetinde müra- caat etmiyenler haklıımda — kanunu medeninin 561, 569 uncu — maddeleri hükümleri fatbik edileceği.ilân olu- nur. (14683) Beyoğlu H_alk sineması Buğgünden İitlbaren 2 film birden 1 — Tarzan Kaçıyor. 2 — Coerayir Batakhanesi, Askeri Kamus Herkeselâzım olan mühim eser Yeni çıktı VAKRIT Kitabevi satış yeri:

Bu sayıdan diğer sayfalar: