9, kadar kati söyle- nin hoşuna gitti ve AM etti: €k arzusunu düy- kadar hiç. Bekârlık R gidiyor ki bundan Te * Vazgeçemiyeceğimi hin Aaynı sözleri sa- K Yigm Söylediğini bilmiyor- almiş, hattâ geç- Nanuan Beç S vam bah — j % etti: seder gibi sö Yîîıdl Otuz yaşına ka- ümdür, Hem biliyor 'ı'arimm sizde yaşlı bir i ü“'?arl öf de otuz yaşına zaman sizinle &ki bir evde oturacagnn b"“k "ediler, köpekler, y“mm fakat herhal- | | M kadal' evlen I; : d:' Fakat bu muhayyel ! ÜD getirebilir misiniz? J k%q mllsunuz? ' H&m İyetle cevap verdi: Cej henüz size lâyık ayrılırken mü- Sızuı için bu- serseri nazık insan- mı_uşımklı'ı?ıeşhuı' ve ki İti Şimdi de .ha'll Misafirleri Ne- ile görüştünüz KU “ehı% gördüm. Şimdi mqimz Kerim, Parçayı ne iyi ça- lüz%%ormuş gibi.. Undan fazla güzel, t edemedi ve “î&î dinledi. Parça Söze başladı: ' M*'Blne gidiyoruz. Ya Antalyada:- İstiyordum. Bil- L ne kadar yat kendisi- Üin içi Yer g iÇin çok mi? aîl bu da lâzım. An- yıa Olduğumu '“% Otellende do : tanya dönünce ne- SAt — herhalde “Zun zaman Sizin gibi dos Bibi bir his dır tenha n dat , : #i tiyar Sİzi böyle ha T bir bedbin NAKLEDEN: - BURHAN BURÇAK gibi görmek istemiyorum. Bu ak“ şam müteessir gibisiniz. — Küçük Feridenin müteessir olması! Bu o kadar garip, o kadar — gayritabii — Kerim, belki sizin tanımadı- ğınız başka bir Feride var.. — Belki olabilir. — Müteessir değilim. Fakat ba- zı günler her şey aksi gidiyor. Feride manası malüm olmıyan mübhem bir hareketle başını sal- ladı ve şımarık bir çocuk gibi yal- varır gibi bir sesle devam etti: — Bana bir şeyler — anlatınız, Kerim, Hiçbir şey söylemiyorsu- nuz. Kendinizden bahsetmeniz |â- zım geldiği zamanlar ağzınızı bı- çak açmıyor. Kerim gülerek cevap verdi: — Bence herkesi alâkadar ede- bilecek tarzda söz söyliyebilenler ağızlarını açmalıdırlar. — Halbuki ben.. — Fabrikanın muvaffakiyetleri herhalde sizi mağrur eder, değil mi? Müsabakalara siz iştirak etmiyor müusunuz? — Ben herkesin karşısında tay- yareye binmem ki., — Şeref kazanmak için de bin- mez misiniz? — Hayır, bazan tecrübe yapr mak için, ekseri de kendi zevkim için binerim. — Tayyare ile gezmek eğlence- li midir? — Çok, fakat yolcu — almamak şartile... Tayyareciliğin en büyük zevki yalnızlıktır. Arzdan yedi se- kiz yüz metre yüksekte insanların bütün âdiliklerinden uzak ve yal- nız.. En büyük zevk işte budur. * — Böni de yıldızlara yâklaştır- mak istemez misiniz? ? — Küçük bir gezinti için evet.. — Ben ondan bile korkarım. — Geçenlerdeydi.. - Nedim bir yolcu ile uçacaktı. Tam hareket e- deceği zaman yanına çok güzel ve genç bir kadın yaklaşarak kendisi- ni de uçurmasımı rica etti. — Kabul etti mi? — Önce korkup — korkmadığını sordu? O da “hayır.. hayatımı size emniyet edebilirim, itimadım var,, dedi. Bunun üzerine Nedim onun- la güzel ve uzunca bir tayyare ge- zintisi yaptı.. Âyrı! ırlarken kadın teeşkkür etti, elini sıktı. — İsmini bile söylemedi uzaklaştı... Bir şey anlatmamı istemiyor muydunuz? işte size garip bir hikâye.. — Bu bir roman başlangıcı da olabilirdi? — Evet, ama o zamian tayyare- ci ile genç kızın bir daha görüşme- leri lâzım.. Biribirini hiç tanımı- yan iki kişinin bir arada yalnız, dünyada ve herkesten uzak tehlike li birkaç saat yaşamaları böyle a- lelâde bir neticeden daha esrarlı ve hoş değil mi? Bir müddet havalarda yapayal- nız kalan bu iki yabancı insan bir az sonra gayet tabil surette biri- birinden ayrıldılar ve ikisi kendi hayatlarına döndüler. — “Kendi hayatlarına,, bu ke- limelerde ne büyük bir hüzün var değil mi Kerim. Zahmet, olacak a- ma, Rabiaya«yatmaya gideceğimi söyler misiniz? Bu akşam çok yor- gunum, Feride kendisine veda ederken şunları ilâve etti: . — Yarın vemeğe bizdesiniz. Sa- at onda beni bahçede gelir bulur musunuz? Sizinle hem birâz geze- riz, hem de benim alacak bir çok şeylerim var onları alırım. olmaz mı? — Olur, küçük Feridem.. Yarın görüşürüz. Kerim kendisine uzanan eli bir müddet tuttü ve: (Devamı var) —i a A dR * ? HABER ai Akşam Postası ! Anlatınca, — yüzüme tuhaf tuhaf bakarak: “Babalık, dedi, siz efendinizle kumarınızı çoktan oy- nadınız ve çoktan sıfırı tüketerek iflâs ettiniz, daha ne oyunu özlü- yorsun!,, deyince süt dökmüş kedi gibi oradan uzaklaşıvermiştim. Fakat bu gezmeler — ve serbest hayat çok uzun sürmedi. Bir gün köşkten çıkarken, ar- kamdan seslendiler: — Şükrü bey, paşa seni istiyor. Döndüm, merdivenleri çıktım, vardım paşanın yanına: — Ben gidiyorum., diye fersiz gözlerile yüzüme baktı. Boş bulundum, birdenbire anla- yamadım: — Nereye paşam? diye soruver- dim. Meğer o, öbür dünyayı kaste- diyormuş! — Dediklerimi unutma.. Başr mın ucundan ayrılma. Buralı hiz- metçileri yanıma sokmayınız. ÂA- damlarımı çaâğır.. Onları bir daha göreyim.. 'Yavaşça çıktım. hepsini çağır" dım. Etrafinâa toplandık. Mediha Sultan bitişik odada ağlıyormuş. Odada hiç ses sada yoktu. Dok- torlar da başucunda duruyorlardı. Bir saat kadar böyle geçti. Son- ra döktorlar yavaşça yatağın ya nından ayrıldılar — ve dudaklarile, ellerile işaretler yaparak, “susun,, bitti!,, demek istediler. Benim oraya varışımın on beşin ci günü paşa böylece öldü. Cenaze hazırlandı, paşanın a- damlarile biz birkaç kişi aldık Nis- teki mezarlığa — götürdük, fakat gömmedik, oradaki bir odaya bı- raktık. Sonra o cenaze ne — oldu, bilmem. Benim aklım fikrim — merhum paşanın vasiyetinde, — hele o iki evrak dolu çantada, İlk iş olarak Mediha sultandan çantaların anahtarlarını - istedim, o da verdi. Fakat oğlu Sami bey çantaları almama müsaade etmedi: — Padişahın da haberi var. Be- ni buraya zaten bu iş için gönder- diler. On beş gündür de sırf bu mesele yüzünden burada bekleyip duruyorum, Damat paşanın vasi- yetidir bu.. deyip dayattım. Sami bey evvelâ, mahzun görü- nerek: — Canim anladım — ama, daha cenaze yeni çıktı evden, elem keder içindeyiz, şimdi sırası mı bunun? diyordu. Ona şöyle cevap veriyordum: — Benim de yüreğim yanıyor, bunca senelik damat paşamızdı bizim. Neyliyeyim oldu işte. Şimdi vasiyetini yerine getirmezsek ruhu muazzep olmaz mı?,, Bize düşen son sözlerini yerine — getirmektir. Yoksa yarın ahrette iki eli yaka- mızdadır. Bırakınız da çantaları a- lrp padişaha teslim edeyim. Bu işi sessiz sadasız yapıverelim, bitsin gitsin, “Sami bey kös dinlemişti. Çanta- ları benimsemeği koymuş kafasına bir kere, O söyledi, ben söyledim, nihayet birdenbire kızdı, köpürdü: — Ben adama çanta manta ver- mem.. dedi çıktı işin içinden. — A kuzum, adama mada de- ğil, padişaha vereceksin! Deyince büsbütün sinirlendi; — Padişah da adam değil mi? — Orası öyle.. Hakkın var Sa- mi bey.. dedim ve gittim — olanı biteni telefonla San Remodaki pa- dişaha arzettim. Sultan Vahidettin sözlerimi din- ledikten sonra bir müddet sesini çıkarmadı. En sonunda, - telefon parası kabaracak diye yüreğime i- nerken: — Peki, dedi. ben Sami beye te- lefon ederim, — O gün bu telefonun — neticesini bekledim, Sami beyde surat bir ka rış. Meğer padişah kendisine tele: fon etmiş amı, o telefonu yarı yer- de hünkârm yüzüne kapatıvermiş.. MRAYDAN SanRemoya © an'R.emo’dan MEZFARA Anlatan : Vakideddin'in Tülüncubaşısı Karserl ŞUKRU—__] —— |1 — Bunun üzerine sultan Vahidet- tin beni telefona çağırttı: — Bu adamla konuşulmaz, çan taları bırak, gel! dedi. Ben de doğru San Remoya dön Padişah; — Tafsilâtile anlat bakalım, de- di, damat paşa neler söyledi ve na- sıl öldü? Sultan Vahidettin damat Ferit paşayı eskiden severdi - ama, son zamanlarda ondan hiç hazzetmez- di. Hattâ “şu herifin yüzünü bile görmek, sesini bile işitmek istemi- yorum artık!,, dediği zamanlar da caya da “beni aldatan işte bu hok- kabazlardır,, diye kızardı. Ölümü- ne pek acımamıştı. Lâkin çantala- rı ele geçiremeyişimize hayıllandı. — Acaba içlerinde neler vardı? der sonra bana çıkışırdı: — Yazıklar olsun sana. Adam İsi çantayı bir yolunu bulup ora- dan kurtaramaz mıydı? Bir Sami ilc başa çıkamadın, senin Kayserli- liğin neye yarar ki?.. diye,. Padişahınm karşısına geçtim, Da mat paşanın yanına varışımızdan son nefesini verişine kadar olan bi- teni anlattım. Dinledi, dinledi. Nihayet: — Kurtuldu gitti, dedi 'Teselli için ben: — Siz sağ olun, siz merhumu za ten pek sevmezdiniz, Deyiverince ayağa kalktı. bir a- şağı bir yukarı dolaşarak söylen: meğe başladı: — Sadrazam olacak adam mıy- dı ki?.. O ecnebilere aldanmış, ama bunu ancak öbür dünyaya göç e- derken farkediyor. Yazık ki ben de o gaflara kapılmıştım. Yoksa sad- razamlık kim, o kim? Bâde hara- bül Basra itirafı zünüb!.. Bu, neye yarar ki? (Devamı var) olmuştu. Ona da Zeynelabidin ho- | Yazan: Roda Roda Joan Maro, gayet fakir ve saf bir köylüydü. Vaziyetini ıslah için elinden geleni yaptı- Lâkin teşeb. büslerinin akim kaldığını görünce, inkisarı hayale uğrıyarak Allaha bir mektub göndermeği düşündü ve bütün cesaretini bir araya ge- tirdikten Bonra kalemi mürekkebe daldırıp $u kelimeleri yazdı: “Aziz Allah, Sizde her şeyin mevcut ve ga- yetle böl olduğunu biliyorum. Pa- ra sarfetmiyorsunuz: Fakat icad edebilirsiniz. Allahım!-« Joan Ma. ro kuluna biraz merhamet et ve zarfın arkasında yazılı olan adrese yüz altın gönder- Bu suretle onu, açlıktan ve Bsefaletten kurtarmış olursun.,, Mektub bittikten Ssonra köylü, bir zarf aldı ve elinden geldiği ka- dar güzel ve okunaklı bir şekilde şu kelimeleri yazdı: Kadiri mutlak Allah efendimize, Cennet mekânında Kâğıdı büyük bir ihtimamla zar- fm içine yerleştirdikten sonra pos- tahaneye gitti ve mektubu taah. hütlü olarak göndermek arzusunda olduğunu posta memuruna söyledi. Posta memuru, mektubün Alla- ha yazılmış olduğunu görünce, ka- bul etmesine imkân olmadıgmı bil- dirdi. Joan Maro, hayatta geçirdi. ği felâketli anları düşünerek pos- ta Mmemurunun karşısından uzak- laşmak istemiyordu. Çok — geçme- den köylüyle posta memuru ara., sında 'büyük bir münakaşa çıktı. Bu hal posta müdürünün nazarı dikkatini celbetmişti- Olup bitince anlamak istedi- Posta memuru ile köylünün sözlerini büyük bir dik- katle dinledikten sonra posta me- muruna göz kırparak köylüye döndü ve: — Dostum!.. Mektubunu ver: Göndereceğiz, dedi: Joan Maro sordu: — Taahhütlü mü?. — Evet: Taahhütlü- — Kaç pâara vereceğim?. Posta müdürü tereddüd etme- den cevab verdi: — Malüm ya-. Cennet biraz u. Allaha yazılan mektup İngiliz hikâyesi Çeviren: Cevad Tevfik Enson zaktır. Oraya gidecek mektubla- rın pulları da pahalıdır:. Fakat Ce- nabıhakka gönderilen mektubların hususiyeti vardır: Pul yapıştırıl- maz- Saf köylü, böylece, arzusunun masrafsız olarak yerine getirildiği. ni görünce büyük bir sevinç için- de postahaneden çıkıp gitti. ve vicdanlı bir adamdı- Köylünün mektubunu krala göndermeği bir vazife telâkki etti ve betbaht ada- mm mektubunu temiz bir zarfa yerleştirdikten sonra kralın husu- si kâtipliğine gönderdi. Sarayda — köylünün safiyetile posta müdürünün çok bilmişliğine herkes kahkahadan güldü; çünkü, bu mektub kralı güldürecek mahi. yetteydi. Kral güleceği kadar gül- dükten sonra Joan Maroya iste- diği paranım —verilmesini emretti- Lâkin hazine müdürü söze karıştı: — Emir buyurursunuz- efendi- miz hazretleri- Yalnız âcizlerine kalırsa- Elli altınm köylünün işini tamamen göreceğine kanlim- — Pek âlâ. Öyleyse elli altm gönderiniz. Bir hafta sonra Joan Maro Alla. ha şu mektubu gönderdi: “Bendenize ihsan etmek lütfun- da bulunduğunuz para İiçin size bütün kalbimle müteşekkirim. Fa- kat, bir daha kulunuza yardım et- meği düşünecek olursanız. Çok ri. ca ederim, parâyı doğrudan döğru- ya bendenize gönderiniz; çünkü, Posta müdürü gayet zeki kral paranm yarısmı alıkoydu.,, Çeviren: Cevad Tevfik ENSON Yrınde : bırı teşebbüs Balkanlılar arasında evvelce tertip edilmekte olan futbol şampiyonası muhtelif sebepler- le bir kaç senedir yapılma.mak- ta idi, Haber aldığımıza göre Beden Terbiyesi umum müdür- lüğü bu müsabakaları yeniden canlandırmak için bazı teşeb. 'ıı:ıiüslem girişmeğe karar vermiş. . Balkan milletleri —arasında deplâsmanlı futbol maçları ya- pilması ve bu müsabakalara her milletten iki takımın iştirak et. tirilmesi düşünülmektedir. Bu teşebbüs kuüvveden fiile çıktığı takdirde bizden milli küme bi- rinci ve ikincisinin bu müsaba. kalara iştirak ettirilmesi karar. laştırılmıştır. Bü mesele hak- kında bir kongrenin akdi fede. rasyonca Balkan federasyonları- na teklif edilecektir. İ -— e— eee Güzel bir karar İstanbul, Ankara ve İzmir fut bol ajanları Ankarada yaptık . ları bir toplantıda futbolumuzun yükselmesi hususunda bazı ka. rarlar ittihaz etmişlerdir. Bu toplantıda tesbit edilen kararlar genel direktörlük tarafından u- munüyet itibarile kabul edilmiş gıbıdır Verilen birinci karara göre klüpler antrenör olarak ge- tirecekleri — futbolcüleri resmi .müsabakalarda oynatabilecek - lerdir. Her klüp bu şekilde üç fut bolcü getirebilecektir. —Ancak futbolümüze muayyen bir sis . tem sokmak icin antrenör ola- rak getirilecek bu futbolcülerin şym memleketten olması şart. ır İkinci mühim karar da İngil- tereden bir hakem getirilmesi, bu hakem geldikten sonra bura. da bir kurs acılarak bu kursta hakem yetiştirilmesidir. Fethi pehhva.r; Dinarlıya meydan okuyor Türkiye birincllikleri yedi defa birinci olmuş olan güreşçi Fethi, dün maltbaamıza gelerek Di- başaltında '1940 0Iımpıyadı | yapılamıyor Olimpiyat oyunları komitesinin te- yit ettiği bir habere göre, 1940 ölimpi- yatlarınm yapılması artık mümkün değildir. Aynı komite 1944 de yapıl- ması lâüzımgelen önümüzdeki ollmpi- yat oyunlarının Finlândiyada — yapıl- masını İstemiştir. - e Türkiye futbol — * birinciliği Devam etmekte olan milli kü. menin nihayetinde, millft küme haricinde kalan şehirlerin teş - kil edecekleri gruplarm birinci- gi ile milli küme birincisi ara- saknda bir müsabaka yapılacak ve galip takım Türkiye birincisi * “ deevanını kazanacaktır. narlının Bulgar güreşçis! Ferlştanof la yapacağı güreş hakkımda bize de- miştir ki: — Dinarlı memleketimizde Feeriş- tanof isimli Bulgar güreşçisile bir mü sabalkla yapacaktır. Fakat bu müsaba- kanın danışıklı döğüş olacağı muhak- kaktır. Çünkü Dinarlı, eğer muhak- kak bit müsabaka yapmak — niyetin- deyse, dahilde güreşçi mi kalmamış- tır? Karşısmda, Türkiye birinciliklerin- de birçok derece almış güreşçiler var dır. Evvelâ onlarla karşılaşsın ve iyi bir netice alsgın da ondan sonra Bul- garistandan güreşçi davet etsin. Şöh- reti bizce meçhül kimselerin karşısın- da güreşmek, bir erkek oyunu olan güreşin şanına yakışmaz. Ben Türkiye birinciliklerinde baş- altında yedi defa birinci geldim. Di- F İskoçya Kupası Dömi Final Maçları İskoçya kupasınım dömi finali Ranjer ile Moterval ve Dandi Ünited ile Erdrionian takmmları arasında cereyan etti. ' Glaskov'da Hampton stadında oynayan Ranjer, Moterval ma . çında Ranjer 60000 seyircinin gözleri önünde rakibini dört . bir gibi açık bir farkla mağlüp etmiştir. Dandi Ünited ile Erdrioian a- rasındaki maçı da 26000 kiri ta. kip etmiş ve iki takım Ü—0 be- rabere kalmıştır, narlı her sefer bizimle güreşmekten çekinmiştir. Fakat bu defa ben gaze- tenizle resmen meydan okuyorum. Kendisile nerede olursa — olsun bir güreş l:utu.nm Herhalde bu meydan okuyuş Iıırııımdn da Dinarlı — gene aldırmamak hlinerini gösteremiyesek Hr Güreşçi Fethi, gazetemiz vasıtasi- le Dinarlıdan bir cevap beklemektedir.